TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ESENGÜL YILDIRIM VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/30032)

 

Karar Tarihi: 17/4/2024

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Nahit GEZGİN

Başvurucular

:

1. Esengül YILDIRIM

 

 

2. Gökhan YILDIRIM

 

 

3. Şenay GÜLER

 

 

4. Tugay YILDIRIM

 

 

5. Yılmaz GÜLER

Vekili

:

Av. Serhat BADEM

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; kişinin kolluğa ait aracın kapısını açıp dışarıya atlamak suretiyle intihar etmesi ve bu olaydan idarenin sorumlu olduğu iddiasıyla açılan davanın reddedilmesi nedeniyle yaşam hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Başvurucuların yakını olan 21 yaşındaki P.Y., 1/4/2006 tarihinde saat 21.30 sıralarında Ankara Mamak İlçe Jandarma Komutanlığını (Komutanlık) telefonla arayarak suç ihbarında bulunmuştur. P.Y.nin bildirdiği olay yerine giden jandarma görevlileri, P.Y. ile komşularının tartıştıklarını öğrenmiştir. Tartışmanın devam etmesi üzerine jandarma görevlileri, P.Y. ile tartışmanın taraflarından birisini ve P.Y.nin bir yakınını bilgi ve görgülerine başvurmak üzere devriye aracıyla Komutanlığa götürmüştür. P.Y. ifade vermek istememiştir. İşlemlerin tamamlanmasının ardından P.Y. de dâhil olmak üzere Komutanlığa götürülen kişiler, evlerine götürülmek üzere devriye aracına bindirilmiştir. P.Y. araç hareket hâlinde iken araçtan atlayarak intihar etmiştir.

3. Başvurucular, P.Y.nin idarenin denetimindeki askerî araçta ölümüne sebebiyet verilip olayda idarenin hizmet kusuru bulunduğunu ileri sürerek 6.000 TL maddi ve 22.000 TL manevi zararın ödenmesi talebiyle 13/6/2007 tarihinde Ankara 9. İdare Mahkemesi (İdare Mahkemesi) nezdinde İçişleri Bakanlığı aleyhine dava açmıştır.

4. Davalı idare savunmasında bir hizmet kusuru bulunmadığından maddi ve manevi tazminat koşullarının gerçekleşmediğini belirterek davanın reddi gerektiğini ileri sürmüştür.

5. İdare Mahkemesi ölümün idarenin denetim ve gözetimi altındaki devriye aracında gerçekleştiği, davalı idarenin mevzuat ile yüklenmiş bir görevi olmasa bile evlerine bırakılmak üzere devriye aracına bindirilen kişilerin korunmasındaki sorumluluğun davalı idarece üstlenildiği ve böylece idarenin denetiminde olan askerî araç içindeki P.Y.nin ölümüne sebebiyet verildiği gerekçesiyle başvurucuların tazminat taleplerinin kabulüne 26/2/2010 tarihinde oyçokluğu ile karar vermiştir.

6. Davalı idarenin kararı temyiz etmesi üzerine Danıştay Onuncu Dairesi 29/1/2015 tarihinde kararı usul ve kanuna aykırı bularak bozmuştur. Bozma kararı gerekçesinde, idarenin hukuki sorumluluğundan söz edilebilmesi için zararın bulunmasının yanında bunun idareye yüklenebilen bir işlem veya eylemden doğması, başka bir deyişle zararla idari faaliyet arasında nedensellik bağının kurulabilmesi gerektiği, zararla idari faaliyet arasında nedensellik bağının bulunmamasının zararın idari faaliyetten doğmadığını gösterdiği, zararın oluşmasında zarara uğrayanın ya da üçüncü kişinin bir kusurunun olması hâlinde idarenin tazmin sorumluluğunun ortadan kalkacağı ya da kusur ölçüsünde azalacağı belirtilmiş; davalı idare personeli hakkında başlatılan cezai soruşturmada P.Y.nin hâreket hâlindeki askerî araçtan kendisini atması sonucunda yaralanıp tedavisi sırasında öldüğü, olayda başka bir kişinin kastının ya da herhangi bir kusurunun olmadığı gerekçesiyle personel hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, ölümün mütevaffanın kendi eylemi sonucunda gerçekleştiği, ölenin olaya söz konusu katılımının idari faaliyet ile zarar arasında olması gereken illiyet bağını kestiği açıklanmıştır.

7. Başvurucuların 1/6/2015 tarihinde yaptıkları karar düzeltme talebi Danıştay Onuncu Dairesinin 12/2/2016 tarihli kararı ile reddedilmiştir.

8. Bozma kararı üzerine dosyayı yeniden ele alan İdare Mahkemesi 1/6/2016 tarihinde bozma kararına uymuş ve davayı reddetmiştir.

9. Başvurucuların kararı temyiz etmeleri üzerine Danıştay Onuncu Dairesi 7/4/2021 tarihinde temyiz talebini reddederek İdare Mahkemesinin kararını onamıştır.

10. Başvurucular nihai kararı 16/6/2021 tarihinde öğrenmiş, 12/7/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Komisyon başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

11. Başvurucular; ölenin bir kolluk devriye aracı ile götürülmesinden doğan utanma duygusuyla hayatına son verdiğini, askerî araç içinde hayatına son verebileceğinin değerlendirilip güvenlik tedbiri alınmadığını, ölenin aracın kapısının yanına oturtulup kapının kilitlenmediğini, araç şoförü dışında araçta sadece bir askerî personel olduğunu, devletin bireyleri kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek tehlikelere karşı da korumakla yükümlü olduğunu, söz konusu ihmaller ile gerçekleşen ölüm arasında bir illiyet bağı bulunmadığı gerekçesinin hatalı değerlendirme olduğunu belirterek adil yargılanma hakkının birtakım güvencelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı görüşünde devletin yaşam hakkı kapsamındaki yükümlülükleri açıklanmış, somut olayda söz konusu yükümlülüğün ihlal edilmediğinin değerlendirildiği ifade edilmiştir.

12. Başvurucunun iddiaları yaşam hakkı kapsamında incelenmiştir.

13. Devlet yetki alanındaki tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü altındadır (Coşkun Gül ve diğerleri, B. No: 2019/11609, 22/2/2022, § 34). Pozitif yükümlülükler kapsamındaki yaşamı koruma yükümlülüğü,anılan risklere karşı hem hukuki hem de fiilî tedbirler alınmasını gerektirir. Bu tedbirler korumasız kişilerin etkili şekilde korunmalarını sağlamalı, yetkililerin bilgi sahibi oldukları veya olmaları gerektiği durumlarda makul adımlar atmalarını içermelidir (T.A. [GK], B. No: 2017/32972, 29/9/2021, § 135). Bu bağlamda yapılan değerlendirmede öncelikle yaşamı korumak için önleyici idari tedbirler almaya ilişkin yükümlülüğün yerine getirilip getirilmediğini incelerken Anayasa Mahkemesinin bu konuda dikkate aldığı ölçütlere değinmek gerekir. Anayasa Mahkemesine göre anılan pozitif yükümlülük, özellikle insan davranışının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlemin veya yürütülecek faaliyetin tercihi gözönüne alınarak yetkililer üzerinde aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanmamalıdır. Bu pozitif yükümlülüğün ortaya çıkması için yetkililerce belirli bir kişinin hayatına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin bulunduğunun bilindiği ya da bilinmesi gerektiği durumların varlığı kabul edildikten sonra böyle bir durum dâhilinde, makul ölçüler çerçevesinde ve sahip oldukları yetkiler kapsamında bu tehlikenin gerçekleşmesini önleyebilecek şekilde kamu makamlarının önlem almakta başarısız olduklarının tespiti gerekmektedir (Aziz Biter ve diğerleri, B. No: 2015/4603, 19/2/2019, § 63).

14. Somut olayda başvurucuların yakını, başvurucuların iddiasına göre adli bir olay nedeniyle ifadesinin alınıp kolluğun devriye aracı ile ifade verme işlemi sonrasında evine götürülmesinden kaynaklanan utanma duygusu nedeni ile yaşamına son vermiştir. Başvuruda ölenin intihara eğilimli olduğu veya herhangi bir ruhsal rahatsızlığı olup kendisine zarar verme potansiyeli olduğu ve bu potansiyelin davalı idarece bilindiği yönünde bir iddia ileri sürülmemiştir. Adli olay nedeniyle ifadesine başvurulan herhangi bir kişinin yaşaması muhtemel utanma veya korku, endişe gibi başkaca bir ruh hâli ile hareket ederek hayatına son verilebileceğinin idarece bilinmesi gerekliliğinden söz etmek de mümkün değildir. Dolayısıyla olayın gerçekleşme koşulları gözönünde bulundurulduğunda idarenin ölenin hayatına ilişkin olası bir gerçek ve yakın bir tehlikeden haberdar olması gerektiği sonucuna ulaşılamamıştır. Aksinin kabulünün yaşamı koruma yükümlülüğünü insan davranışlarının öngörülmezliğinin dikkate alınmaksızın bu konuda yetkililer üzerine aşırı bir yük oluşturacak şekilde yorumlamak anlamına gelebileceği hatırlatılmalıdır.

15. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

16. Başvurucular, tam yargı davasının uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

17. 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'da 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile yapılan ve 5/4/2023 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Geçici 2. maddeye göre 9/3/2023 tarihi itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddiasıyla yapılan başvurular için Tazminat Komisyonuna başvuru yapılmasının yolu açılmıştır. Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna varılmıştır (Veysi Ado [GK], B. No: 2022/100837, 27/4/2023, § § 47, 50).

18. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 17/4/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.