TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

SERHAT AYTEMİŞ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/39964)

 

Karar Tarihi: 20/12/2023

R.G. Tarih ve Sayı: 7/2/2024-32453

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Murat İlter DEVECİ

Başvurucu

:

Serhat AYTEMİŞ

Vekili

:

Av. Ufuk AYTEMİŞ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; dava zaman aşımına uğramış bir suç nedeniyle ifadesinin alınabilmesi için hakkında çıkarılmış yakalama emri üzerine şüphelinin yakalanıp ifade alma işlemi sonuna kadar tutulması ve dava zamanaşımı süresinin dolmasından dolayı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi sonrasında yakalama tedbirinin hukuka aykırı olduğu iddiasıyla açılan tazminat davasının reddi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 14/7/2021 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:

A. Başvurucu Hakkında Yürütülen Soruşturmanın Süreci

5. F.Ö. 28/11/2014 tarihinde, kimlik bilgileri kullanılarak adına çok sayıda cep telefonu hattı açıldığı ve bu hatların dolandırıcılık suçunun işlenmesinde kullanıldığı iddiasıyla İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) suç duyurusunda bulununca Başsavcılık konuyla ilgili bir soruşturma başlatmıştır.

6. Bir cep telefonu işletmenince Başsavcılığa gönderilen evraktan anlaşıldığına göre F.Ö. adına kayıtlı 554...75 numaralı hat, Çekmeköy ilçesi Şahinbey Caddesi üzerindeki bir iş merkezinde faaliyet gösteren bir cep telefonu bayisince 29/3/2009 tarihinde açılmıştır. Bu bayi, bir şirket tarafından işletilmektedir ve başvurucu, bayinin yetkilisidir. Ayrıca sözü edilen şirketin Ümraniye ilçesi Alemdağ Caddesi’nde bulunan ve başvurucunun yetkilisi olduğu bir başka bayisi daha vardır.

7. Başsavcılık, şüpheli sıfatıyla ifadesini almak için başvurucuya davetiye göndermiştir. Davetiyeye, gelmemesi hâlinde ifade için zorla getirileceği yazılmasına rağmenbaşvurucu davete uymamıştır. Bu nedenle Başsavcılık kolluktan başvurucunun zorla getirilmesini istemiştir. Bir kolluk görevlisince düzenlenen 13/1/2016 tarihli tutanağa göre başvurucu, Alemdağ Caddesi üzerinde bulunan işyerinde değildir; telefonda kolluk görevlisine Başsavcılıkta ifade vermeyeceğini söylemiştir ve başvurucu hakkında başka Cumhuriyet başsavcılıklarınca verilen yirminin üzerinde zorla getirme kararı bulunmaktadır.

8. İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarınca 14/4/2016 tarihinde düzenlenen raporda, bahsi geçen hat için oluşturulan abonelik sözleşmesindeki yazılar, F.Ö. adına atılan imza ile F.Ö.nün el yazıları ve imzası arasında ilgi ve irtibat tespit edilemediği belirtilmiştir.

9. Başsavcılık sulh ceza hâkimliğinden başvurucu hakkında yakalama emri düzenlenmesini talep etmiş fakat bu talep başvurucunun Merkezî Nüfus İdaresi Sistemi'ne kayıtlı adresinden zorla getirilmesi yönünde karar bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Bunun üzerine Başsavcılık 12/6/2018 tarihinde, başvurucunun zorla getirilmesi yönünde yeni bir karar almıştır. Bir kolluk görevlisince düzenlenen 13/11/2018 tarihli tutanağa göre başvurucu ikamet ettiği adreste bulunamamış ve telefonda kendisine konuyla ilgili bilgi verilmesine rağmen müracaat etmemiştir.

10. Başsavcılığın talebi üzerine İstanbul Anadolu 5. Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkimlik) 6/12/2018 tarihinde, ifadesinin alınıp sonrasında serbest bırakılması için başvurucu hakkında yakalama emri düzenlemiştir. Başsavcılığın yakalama emri çıkarılmasına ilişkin talebine göre başvurucuya isnat edilen fiil, 5/11/2008 tarihli ve 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu’nun 56. maddesinde düzenlenen abone ve cihaz kimlik bilgilerinin güvenliğiyle ilgili hususlardan biri veya birkaçını ihlal etme suçuna uymaktadır.

11. Başvurucu ertesi gün yakalanmış ve ifadesi alınmak üzere Başsavcılığa götürülmüştür. Başvurucu; ifadesinde abonelik sözleşmesini şirketinin düzenlemediğini, sözleşmenin bir adaşı tarafından işletilen başka bir bayi tarafından yapıldığını öne sürmüştür. İfadesinin alınması sonrasında başvurucu serbest bırakılmıştır. Başvurucunun yakalandığı an ile serbest bırakıldığı an arasında geçen süre tespit edilememiştir.

12. Başsavcılık 9/1/2019 tarihinde, isnat edilen suç için kanunda öngörülen dava zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle başvurucu hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir.

B. Uygulanan Koruma Tedbirinin Haksız Olduğu İddiasıyla Açılan Tazminat Davasıyla İlgili Süreç

13. Başvurucu 3/4/2019 tarihinde, hakkında uygulanan haksız yakalama tedbiri nedeniyle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141 vd. maddeleri kapsamında tazminat davası açmış ve 10.000 TL manevi tazminat ile 1.000 TL maddi tazminat talep etmiştir. Dava dilekçesinde hat açılışıyla ilgili evraka göre bayi yetkilisi A.A. olmasına rağmen soruşturma dosyasına şüpheli olarak kaydedildiğini ve işlemediği bir suç nedeniyle koruma tedbirine maruz kaldığını ileri süren başvurucu, müdafiine 22/3/2019 tarihinde danışmanlık hizmet bedeli olarak 1.000 TL ödediğine ilişkin serbest meslek makbuzunun bir örneğini dava dilekçesine eklemiştir.

14. Yargılamayı yürüten İstanbul Anadolu 9. Ağır Ceza Mahkemesi (Ceza Mahkemesi) asgari ücreti dikkate alarak haksız koruma tedbiri nedeniyle başvurucuya maddi tazminat olarak 1.067 TL, manevi tazminat olarak 75 TL ödenmesine karar vermiştir.

15. Davalı Maliye Hazinesinin istinaf başvurusu üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Ceza Dairesi (Ceza Dairesi) başvurucu hakkında verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karar, dava zamanaşımı süresinin dolması nedenine dayandığı için tazminat şartlarının oluşmadığı, ayrıca talebi aşar şekilde maddi tazminata karar verildiği ve avukatlık ücretinin maddi zarar kapsamında değerlendirilemeyeceği gerekçesiyle Ceza Mahkemesince verilen kararın bozulmasına karar vermiştir.

16. Ceza Mahkemesi, Ceza Dairesinin kararı doğrultusunda davayı reddetmiş; başvurucunun -başka hususlara ek olarak- soruşturmanın zamanaşımı nedeniyle yakalama tedbirine başvurulmadan önce sonlandırılması gerektiği ve soruşturmanın zamanaşımına uğramasında kusuru olmadığı iddiasıyla yaptığı istinaf başvurusu da Ceza Dairesince 15/6/2021 tarihinde esastan reddedilmiştir.

17. Başvurucu, nihai kararı 1/7/2021 tarihinde öğrenip 14/7/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

18. 5809 sayılı Kanun’un 63. maddesinin (10) numaralı fıkrasına göre aynı Kanun’un 56. maddesindeki abone ve cihaz kimlik bilgilerinin güvenliğiyle ilgili hususlardan biri veya birkaçını ihlal etme, yaptırımı adli para cezası olan bir suçtur.

19. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 66. maddesine göre kamu davası, adli para cezasını gerektiren suçlarda sekiz yıl geçmesiyle düşer. Ayrıca zamanaşımı, tamamlanmış suçlarda suçun işlendiği günden itibaren işlemeye başlar.

20. 5271 sayılı Kanun’un “Yakalama emri ve nedenleri” kenar başlıklı 98. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

 “Soruşturma evresinde çağrı üzerine gelmeyen veya çağrı yapılamayan şüpheli hakkında, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından yakalama emri düzenlenebilir...”

21. 5271 sayılı Kanun’un “Tazminat istemi” kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

 “Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;

a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,

...

e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen,

...

Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler.”

22. 5271 sayılı Kanun’un “Tazminat isteyemeyecek kişiler” kenar başlıklı 144. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Kanuna uygun olarak yakalanan veya tutuklanan kişilerden aşağıda belirtilenler tazminat isteyemezler:

...

c) Genel veya özel af, şikâyetten vazgeçme, uzlaşma gibi nedenlerle hakkında kovuşturmaya yer olmadığına veya davanın düşmesine karar verilen veya kamu davası geçici olarak durdurulan veya kamu davası ertelenen veya düşürülenler.

...”

23. 5271 sayılı Kanun’un “İfade veya sorgu için çağrı” kenar başlıklı 145. maddesi şöyledir:

 “İfadesi alınacak veya sorgusu yapılacak kişi davetiye ile çağrılır; çağrılma nedeni açıkça belirtilir; gelmezse zorla getirileceği yazılır.”

24. 5271 sayılı Kanun’un “Zorla getirme” kenar başlıklı 146. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Hakkında tutuklama kararı verilmesi veya yakalama emri düzenlenmesi için yeterli nedenler bulunan veya 145 inci maddeye göre çağrıldığı halde gelmeyen şüpheli veya sanığın zorla getirilmesine karar verilebilir.

...

 (4) Zorla getirme kararı ile çağrılan şüpheli veya sanık derhal, olanak bulunmadığında yol süresi hariç en geç yirmidört saat içinde çağıran hâkimin, mahkemenin veya Cumhuriyet savcısının önüne götürülür ve sorguya çekilir veya ifadesi alınır.

 (5) Zorla getirme, bunun için haklı görülecek bir zamanda başlar ve hâkim, mahkeme veya Cumhuriyet savcısı tarafından, sorguya çekilmenin veya ifade almanın sonuna kadar devam eder.

...”

25. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu’nun 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Polis,

...

B) Haklarında yetkili mercilerce verilen yakalama veya tutuklama kararı bulunanları,

...

...yakalar ve gerekli kanuni işlemleri yapar....

...

Yakalanan kişilerden suç işlediği şüphesi altında olanlar adlî mercilere sevk edilir... Yakalama sebebi ortadan kalkanlar derhal serbest bırakılır.”

26. Yargıtay 12. Ceza Dairesine göre 5271 sayılı Kanun’un 144. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendinde sayılı hâller, suçun işlenmesi sonrasında değişen taraf iradeleri ya da devletin tasarrufları nedeniyle sanığa ceza verilemeyen durumlardır. Söz konusu madde, dava zamanaşımı süresinin geçmesi nedeniyle davanın düşmesine karar verilmesi hâlinde tazminat istenemeyeceğine ilişkin açık bir düzenleme içermemektedir. Dolayısıyla dava zamanaşımı süresinin dolmasında davacının kusuru yoksa haksız yere gözaltında tutulan ya da tutuklu kalan davacı lehine uğranıldığı iddia edilen maddi ve manevi zarar için makul bir tazminata hükmedilmelidir (Yargıtay 12. Ceza Dairesinin birçok kararı arasından bkz. 2/4/2018 tarihli ve E.2015/12504, K.2018/3746; 12/12/2022 tarihli ve E.2021/5907, K.2022/9831; 23/1/2023 tarihli ve E.2021/6559, K.2023/203; 13/2/2023 tarihli ve E.2021/6457, K.2023/364 sayılı kararları).

27. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 25/10/2022 tarihli ve E.2021/5190, K.2022/7407 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

 “...

5271 sayılı CMKnın 144/1-c maddesinde genel veya özel af, şikâyetten vazgeçme, uzlaşma gibi nedenlerle hakkında kovuşturmaya yer olmadığına veya davanın düşmesine karar verilen veya kamu davası geçici olarak durdurulan veya kamu davası ertelenen veya düşürülen kişilerin tazminat isteyemeyeceğinin belirtildiği, tazminat istemeyecek hallerin belirlenmesine ilişkin nedenlerin niteliği dikkate alındığında, bu hallerin, suçun işlenmesi sonrası değişen taraf iradelerine ya da devletin tasarruflarına dayalı olarak, sanığa ceza verilmemesini öngören kurumlar olduğu, belirtilen maddede, zamanaşımı nedeniyle davanın düşmesine karar verilmesi halinde, tazminat istenemeyeceğine dair açık bir düzenleme bulunmadığı gibi CMKnın 144/1. maddesinde kanuna uygun olarak yakalanan veya tutuklanan kişilerden b-c-d-e bentlerinde belirtilenlerin tazminat isteyemeyeceklerinin hüküm altına alındığı, söz konusu maddenin yalnız kanuna uygun olarak yakalanan veya tutuklanan kişiler hakkında uygulanabileceği, CMK’nın 141/1-j maddesinde düzenlenen el koyma nedeniyle tazminat isteyebilecek kişileri kapsamadığı da değerlendirildiğinde CMKnın 141/1-j maddesindeki tazminat isteme koşullarının oluşup oluşmadığı araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı gerekçeyle davanın reddine dair yazılı şekilde hüküm tesisi,

Kanuna aykırı...[dır.]

B. Uluslararası Hukuk

28. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Özgürlük ve güvenlik hakkı” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “1. Herkes özgürlük ve güvenlik hakkına sahiptir. Aşağıda belirtilen haller dışında ve yasanın öngördüğü usule uygun olmadan hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz:

...

b) Kişinin, bir mahkeme tarafından yasaya uygun olarak verilen bir karara uymaması sebebiyle veya yasanın öngördüğü bir yükümlülüğün uygulanmasını sağlamak amacıyla yasaya uygun olarak yakalanması veya tutulması;

...”

29. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre kişinin bir mahkeme tarafından kanuna uygun olarak verilen bir karara uymaması nedeniyle özgürlükten yoksun bırakılması, yakalanan ya da tutulması kişinin mahkeme kararına uyma imkânına sahip olmasına rağmen uymadığı varsayımını yansıtmaktadır (Beiere/Letonya, B. No: 30954/05, 29/11/2011, § 49). Bu bakımdan kişiler bilgilendirilmedikleri mahkeme kararlarına uymadıkları için sorumlu tutulamaz (Beiere/Letonya, § 50). Bir kişinin en azından mahkeme kararından usulüne uygun olarak haberdar edildiğinde ve zımnen veya açıkça ona uymayı reddettiğinde emre uyma fırsatına sahip olduğu düşünülebilir (Petukhova/Rusya, B. No: 28796/07, 2/5/2013, § 58). Mahkeme kararının varlığından önce kişinin belirli bir tedbire uymayı veya belirli bir yöntemi izlemeyi reddetmesinin mahkeme emrine riayete ilişkin kararlarda karine niteliğinde herhangi bir değeri yoktur (Petukhova/Rusya, § 59). Kişinin mahkeme tarafından yasaya uygun olarak verilen karara uymasıyla birlikte tutmanın dayanağı kalmaz (Velinov/Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyeti, B. No: 16880/08, 19/9/2013, § 55). Ulusal makamlar, demokratik bir toplumda mahkeme kararının yerine getirilmesini sağlamanın önemi ile özgürlük ve güvenlik hakkının önemi arasında bir denge kurmalıdır. Bu tür durumlarda kararın amacı, karara uymanın mümkün olup olmadığı ve tutulma süresi gibi hususların dikkate alınması gerekir. Orantılılık konusu, olayların bütününde özel bir önem taşımaktadır (Gatt/Malta, B. No: 28221/08, 27/7/2010, § 40).

30. AİHM’in konuyla ilgili içtihadına göre bir kimsenin kanunun öngördüğü bir yükümlülüğün uygulanmasını sağlamak amacıyla kanuna uygun olarak yakalanması veya tutulması bağlamında yakalanmasının veya tutulmasının hukuka uygun olup olmadığının değerlendirilmesinde gözetilmesi gereken hususlar şunlardır:

i. İlgili kişinin yerine getirmesi gereken ancak yerine getirmediği, Sözleşme’yle uyumlu, somut ve belirli bir yükümlülük bulunmalı; yakalama veya tutulma cezalandırmaya değil bu yükümlülüğün yerine getirilmesini sağlamaya yönelik olmalı ya da buna doğrudan katkı sağlamalıdır. Dolayısıyla yükümlülük yerine getirilir getirilmez yakalama veya tutmanın dayanağı kalmaz (Vasileva/Danimarka, B. No: 52792/99, 25/9/2003, § 36; S., V. ve A./Danimarka [BD], B. No: 35553/12, 36678/12, 36711/12, 22/10/2018, §§ 80, 81).

ii. Kanunun öngördüğü bir yükümlülüğün uygulanmasını sağlamak amacıyla kanuna uygun olarak yakalanması veya tutulması ifadesinin geniş bir biçimde yorumlanması, hukukun üstünlüğü kavramı ile uyumsuz olan sonuçları beraberinde getirir ve kişilerin keyfî olarak özgürlüklerinden yoksun bırakılması riskini içerir. Bu nedenle bir vatandaşı kanuna itaat etme genel görevini yerine getirmeye zorlamak amacıyla idari gözaltı uygulanmasını haklı göstermez (S., V. ve A./Danimarka, § 83).

iii. Yükümlülüğün içeriği ve böyle bir yükümlülüğün ifası ile yerine getirilmesi için izlenecek usul konusunda iç hukuk dikkate alınmalıdır (Rozhkov/Rusya (2), B. No: 38898/04, 31/1/2017, § 89).

iv. Kanuna göre gerekli olan yükümlülük daha hafif araçlarla yerine getirilememeli (Khodorkovskiy/Rusya, B. No: 5829/04, 31/5/2011, § 136) ve özgürlükten mahrumiyet başvurulması gereken son çare olmalıdır (Saadi/Birleşik Krallık [BD], B. No: 13229/03, 19/1/2008, § 70).

v. Demokratik bir toplumda söz konusu yükümlülüğün derhâl yerine getirilmesini sağlamanın önemi ile özgürlük ve güvenlik hakkının önemi arasında bir denge kurulmalıdır. Dengenin kurulup kurulmadığının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulması gereken etkenler ilgili mevzuattan doğan yükümlülüğün niteliği, bunun altında yatan konu ve amaç, alıkonulan kişi ve alıkonulmaya yol açan özel şartlar ile alıkonulma süresidir (S., V. ve A./Danimarka, § 82; Bereza/Ukrayna, B. No: 67800/12, 4/3/2021, § 24).

31. Yükümlülükle ilgili hukuki düzenleme bir hâkim veya mahkemeden karar alınması gerekliliğini içeriyor ise bir mahkeme tarafından kanuna uygun olarak verilen bir karara uyulmaması nedeniyle yakalama veya tutma söz konusudur (Beiere/Letonya, § 48; Trutko/Rusya, B. No: 40979/04, 6/12/2016, § 34).

32. AİHM, Lolova-Karadzhova/Bulgaristan (B. No: 17835/07, 27/3/2012) başvurusunda kendisine isnat edilen suçlar için kanunda öngörülen cezanın miktarı nedeniyle ceza yargılamasında hazır bulunma yükümlülüğü altında olmayan sanığın duruşmaya zorla getirilmesinin hukukiliğini Sözleşme’nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendi kapsamında ve kanunun öngördüğü bir yükümlülüğün uygulanmasını sağlamak amacıyla kanuna uygun olarak yakalanması veya tutulması bağlamında ele almıştır.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

33. Anayasa Mahkemesinin 20/12/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

34. Başvurucu, hakkında uygulanan yakalama ve gözaltı tedbirlerinin hukuka aykırı olmasından, buna rağmen açtığı tazminat davasının reddedilmesinden yakınarak adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Bu iddiası kapsamında başvurucu; soruşturma dosyasına şüpheli olarak A.A.nın kaydedilmesi gerekirken kendisinin kaydedildiğini, hakkında verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın aslında suçu işlemediği gerekçesine dayanması gerektiğini, Başsavcılığın soruşturmanın zamanaşımına uğradığını fark etmeden hakkında yakalama emri düzenlenmesini talep ettiğini, hiçbir kusuru olmamasına rağmen yakalanıp gözaltına alındığını, gözaltına alınması nedeniyle günlük işlerinin aksadığını ve ticari itibarının zedelendiğini, ayrıca hakkında yürütülen soruşturmada aldığı hukuk hizmeti nedeniyle müdafiine 1.000 TL ödemek zorunda kaldığını öne sürmüştür.

35. Bakanlık görüşünde, başvurucu hakkında yürütülen ceza yargılaması süreci ile başvurucu tarafından açılan tazminat davasıyla ilgili süreç hakkında bilgi verilmiştir.

36. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında ihlal iddialarını yineleyip hakkında uygulanan koruma tedbirleri nedeniyle iş ve statü kaybı yaşadığını, sosyal çevresinde zor günler geçirdiğini ve birtakım ithamlara -bunların ne olduğu açıklanmamıştır- maruz kaldığını iddia etmiştir. Başvurucu ek olarak, açtığı tazminat davasının reddi sebebiyle Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

37. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucu, öz itibarıyla fiziki hürriyetinden yoksun kılma sonucunu doğuracak şekilde hukuka aykırı olarak yakalanıp tutulmasından ve bu konuda açtığı tazminat davasının reddedilmesinden yakındığı için ihlal iddiaları kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenecektir.

38. Anayasa'nın ihlal iddialarının değerlendirilmesinde dayanak alınacak “Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı” kenar başlıklı 19. maddesinin birinci, ikinci ve dokuzuncu fıkralarının ilgili kısmı şöyledir:

 “Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

Şekil ve şartları kanunda gösterilen:

...[B]ir mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması veya tutuklanması ... halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.

...

Bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, Devletçe ödenir.”

39. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

40. Somut olayda dava zamanaşımı süresinin geçmesi nedeniyle başvurucu hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş, başvurucunun açtığı haksız koruma tedbiri nedenine dayalı tazminat davası da bahsi geçen kararın dayandığı gerekçe dolayısıyla başvurucunun tazminat talep edemeyeceğinden bahisle reddedilmiştir. Bu durumda başvuru, başvurucunun ihlal iddiaları dikkate alındığında, iki başlık altında incelenmelidir.

1. Başvurucunun Yakalanıp İfade Alma İşleminin Sonuna Kadar Tutulmasının Hukuki Olmadığına İlişkin İddia

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

41. Kabul edilebilirlik ölçütleri yönünden bir noksanlık saptanmamıştır. Dolayısıyla başvurucunun yakalanıp ifade alma işleminin sona kadar tutulması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Müdahalenin Varlığı

42. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, devletin bireylerin özgürlüğüne keyfî olarak müdahale etmemesini güvence altına alan temel bir haktır (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, § 62).

43. Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konmuş, ikinci ve üçüncü fıkralarında da şekil ve şartları kanunda gösterilmek kaydıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının kısıtlanması ancak Anayasa’nın anılan maddesinde belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).

44. Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasının kişi hürriyetinin kısıtlanmasına imkân tanıdığı durumlardan biri de mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak kişilerin tutulmasıdır.

45. Anılan iki tutma hâli arasında tutmanın niteliği bakımından fark, mahkeme kararının gereği olarak tutma disipline edici bir nitelik de taşıyabilirken kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak tutmanın böyle bir niteliği olmayıp bu nedenle tutma hâli sadece yükümlülüğün yerine getirilmesi amacıyla ve bu yükümlülüğün yerine getirilmesine kadar uygulanabilir (Mustafa Karaca [GK], B. No: 2020/15967, 20/5/2021, §§ 44, 45). Dolayısıyla kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak tutma hâlinin söz konusu olabilmesi için kişinin kanunen yerine getirilmesi gereken bir yükümlülüğü ifa etmemiş olması gerekir (Muhammed Neşet Girasun, B. No: 2017/22254, 2/6/2020, § 46).

46. Diğer yandan kanunda öngörülen yükümlülüğün kaynağını oluşturan norm, bir hâkim ya da mahkeme kararı alınmasını gerekli kılıyorsa bu durumda kişinin kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak tutulması değil bir mahkeme kararının gereği olarak tutulması hâli söz konusudur (Kübra Çankaya, B. No: 2021/7876, 13/4/2022, § 37).

47. Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması" ibaresi suç isnadı altında olmayan kişilerin de kanunda öngörülen yükümlülüklerin ifasını sağlamak amacıyla yakalanmasına imkân tanımaktadır. Anılan ibarede sözü edilen yakalama kavramının özerk bir anlamı olup ceza usul hukukundaki yakalamayı değil kamu makamları tarafından kişinin fiziksel özgürlüğünden yoksun bırakılmasını ifade etmektedir (AYM, E.2020/59, K.2023/53, 22/3/2023, § 116).

48. Öte yandan anılan fıkrada hangi yükümlülüklerin yerine getirilmesi amacıyla kişilerin özgürlüklerinden yoksun bırakılması yolunda düzenleme yapılabileceğiyle ilgili bir belirleme yoktur. Bu sebeple suç isnadı altında olmayan kişilerin kanunda öngörülen yükümlülüklerin gereği olarak özgürlüklerinden yoksun bırakılmasına yönelik sınırlamalar getirilirken belirli bir meşru amaç listesi bulunmamaktadır (bazı farklılıklarla birlikte bkz. AYM, E.2020/59, K.2023/53, 22/3/2023, § 117).

49. Adli sürecin daha sağlıklı bir şekilde yürütülmesi ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasını temin etme amacıyla şüpheli ve sanıklara soruşturma ve/veya kovuşturma sırasında hazır bulunma yükümlülükleri yükleyen normlar ihdas edilmek suretiyle kişi özgürlüğü ve güvenliğine yapılan müdahalelerin meşru bir amacının bulunduğu kabul edilmelidir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. AYM, E.2022/145, K.2023/59, 22/3/2023, § 55).

50. Somut olayda Başsavcılığın gönderdiği davetiyeye kayıtsız kalan başvurucunun hakkında Hâkimlikçe düzenlenen yakalama emri üzerine yakalanıp yakalandığı an ile Başsavcılıktaki ifade alma işleminin sona erdiği an arasında geçen süre zarfında rızasına aykırı olarak tutulmuştur. Ayrıca başvurucunun ifadesinin alınabilmesi, başka bir hâkimlik veya mahkeme kararını gerektirmemiştir. Bu bakımdan kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak tutulan başvurucunun özgürlüğüne kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı yönünden inceleme yapılmasına yetecek bir süre boyunca müdahalede bulunulduğu açıktır.

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

51. Yukarıda anılan müdahale (bkz. § 50) Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen şartları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 19. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama şartlarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

52. Anayasa’nın 13. maddesinde temel hak ve hürriyetlerin ancak kanunla sınırlanabileceği hükme bağlanmıştır. Öte yandan Anayasa’nın 19. maddesinde kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının sınırlanabileceği durumların şekil ve şartlarının kanunda gösterilmesi kuralına yer verilmiştir. Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının sınırlanabileceği durumların şekil ve şartlarının kanunda gösterilmesi şeklindeki genel kural ve kanunda öngörülen bir yükümlülüğün ibaresi birlikte değerlendirildiğinde hem yükümlülüğün hem de bu yükümlülüğe uymamanın sonucu olarak gerçekleşen tutma hâlinin kanunla düzenlenmesi gerekir. Buradaki kanun şeklî manada bir kanunun varlığını zorunlu kılar. Şeklî manada kanun ise Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Anayasa’da belirtilen usule uygun olarak kanun adı altında çıkarılan düzenleyici yasama işlemidir (Muhammed Neşet Girasun, § 45).

53. Kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak kişinin tutulmasının hukuki olduğundan söz edilebilmesi için kanunda öngörülen yükümlülük somut ve belirli olmalı, genel mahiyette olmamalıdır. Kişinin kanunen yerine getirmesi gereken yükümlülük de ifa edilmemiş olmalıdır (Muhammed Neşet Girasun, § 46). Ayrıca kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının demokratik toplumlarda taşıdığı önem ve bu hakkın keyfî hürriyetinden yoksun bırakmaları önleme amacı dikkate alındığında kanuna dayalı uygulama öngörülebilir olmalı ve kanun keyfîliğe karşı kişilere yeterli güvenceler sağlamalıdır (kısmen benzer değerlendirme içeren karar için bkz. Mustafa Karaca, § 46).

54. Buna göre kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin tutulmasına ilişkin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunması zorunludur.

55. 5271 sayılı Kanun’un 145. maddesine göre ifade veya sorgu için usulüne uygun olarak çağrılan şüpheli veya sanık, kendisini çağıran adli makam huzurunda hazır bulunmakla yükümlüdür. Bu yükümlülüğün ihlali hâlinde şüpheli veya sanık hakkında 5271 sayılı Kanun’un 146. maddesi uyarınca zorla getirme kararı verilebileceği gibi 5271 sayılı Kanun’un 98. maddesi uyarınca yakalama emri de düzenlenebilir.

56. Başsavcılığın başvurucuya gönderdiği davetiyeye, gelmemesi hâlinde ifade için zorla getirileceğinin yazıldığı anlaşılmıştır (bkz. § 7). Şu hâlde Başsavcılıkça usulüne uygun olarak davet edilen başvurucu, davetiyede belirtilen süre içinde Başsavcılıkta hazır bulunmakla yükümlüdür. Buna rağmen başvurucu yükümlülüğünü yerine getirmemiştir. Başsavcılıkça verilen zorla getirme kararlarının gereği de kolluk görevlilerince ifa edilememiştir (bkz. §§ 7, 9). Bunun üzerine Hâkimlik, Başsavcılığın talebi üzerine ifadesinin alınıp sonrasında serbest bırakılması için başvurucu hakkında yakalama emri düzenlemiştir (bkz. § 10). Başvurucu sözü edilen emre dayanılarak tutulduğu için başvurucunun tutulmasının kanuni dayanağı bulunmaktadır.

57. Başvurucunun tutulmasına imkân veren normlar (bkz. § 55) adli sürecin daha sağlıklı bir şekilde yürütülmesini ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasını amaçladığı için başvurucunun tutulmasının meşru bir amacı vardır.

58. Yakalama ve tutma işlemlerinin ölçülülüğüne gelince Başsavcılığın başvurucu hakkında yakalama emri düzenlenmesine ilişkin talebine göre başvurucuya isnat edilen fiil, 5809 sayılı Kanun’un 56. maddesinde düzenlenen abone ve cihaz kimlik bilgilerinin güvenliğiyle ilgili hususlardan biri veya birkaçını ihlal etme suçuna uymaktadır (bkz. § 10). Yaptırımı yalnızca adli para cezası olan söz konusu suç için 5237 sayılı Kanun’da öngörülen dava zamanaşımı süresi sekiz yıldır (bkz. §§ 18, 19). F.Ö. adına başkalarınca çıkarıldığı ileri sürülen hat 29/3/2009 tarihinde açıldığına göre başvurucu hakkındaki yakalama emrinin düzenlendiği 6/12/2018 tarihinde dava zamanaşımı süresi çoktan dolmuştur. Nihayetinde Başsavcılık da başvurucu hakkında yürüttüğü soruşturmayı dava zamanaşımı süresinin geçmesi nedenine dayandırmıştır (bkz. § 12). Bu durumda kanuni yükümlülüğün yerine getirilmesinin önemi ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının önemi arasında denge sağlanmamış; başvurucu, uzun zaman önce zamanaşımına uğrayan bir suç nedeniyle yakalanmış ve ifade alma işleminin sona ermesine kadar tutulmuştur.

59. Açıklanan gerekçelerle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrası yönünden ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

2. Anayasa’nın 19. Maddesinin Dokuzuncu Fıkrasının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

60. Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verildiği dikkate alındığında kabul edilebilirlik ölçütleri yönünden bir eksiklik bulunmamaktadır. Bu sebeple kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası yönünden ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

61. Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası, maddenin diğer fıkralarında belirtilen kurallara aykırı bir işleme tabi tutulan kişiye tazminat hakkı vermektedir (Safkan Aydoğdu, B. No: 2014/7498, 5/4/2017, § 44).

62. Tazminat hakkının doğabilmesi için kişinin anılan maddenin diğer fıkralarında belirtilen esaslar dışında bir işleme tabi tutulduğunun derece mahkemelerince ya da Anayasa Mahkemesince tespit edilmesi gerekir. Anayasa'nın 19. maddesinin ilk sekiz fıkrasında belirtilen esaslara aykırı bir işleme tabi tutulan kişiye uğradığı zararlar devlet tarafından tazminat hukukunun genel prensiplerine göre ödenmemişse veya kişinin tazminat elde etme imkânı yoksa Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkı ihlal edilir (M.E., B. No: 2018/696, 9/5/2019, § 46).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

63. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrası yönünden ihlal edildiği tespit edilmiştir (bkz. §§ 58, 59). Bu durumda başvurucunun açtığı tazminat davasının reddedilmesi Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasıyla bağdaşmamaktadır.

64. Açıklanan gerekçelerle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası yönünden ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

VI. GİDERİM

65. Başvurucu; ihlalin tespiti yanında maddi tazminat olarak 10.000 TL, manevi tazminat olarak 20.000 TL ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

66. Anayasa Mahkemesince yapılan incelemede kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrası ile dokuzuncu fıkrası yönünden ihlal edildiğine karar verilmiştir ve söz konusu ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmıştır. Bu sebeple 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca yeniden yargılamaya karar verilip verilmeyeceği değerlendirilmelidir.

67. Başvurucunun açtığı tazminat davası, dava zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği için tazminat şartlarının oluşmadığı gerekçesiyle ve 5271 sayılı Kanun’un 144. maddesi çerçevesinde reddedilmiştir. Oysa 5271 sayılı Kanun’un 144. maddesinin lafzına göre söz konusu madde ancak hukuka uygun olarak yakalanan veya tutuklanan kişiler hakkında uygulanabilir. Yargıtay 12. Ceza Dairesi de 25/10/2022 tarihli ve E.2021/5190, K.2022/7407 sayılı kararıyla bu hususu teyit etmiştir. Bu bakımdan başvurucu hakkında verilen kararın dayandığı sebep, başvurucunun yakalanmasının hukuka aykırı olduğu iddiasıyla açtığı tazminat davasının 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendine göre incelenmesine hukuki bir engel oluşturmamaktadır. Dolayısıyla tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı merciince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

68. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir. Yeniden yapılacak yargılamada hukuka aykırılığın Anayasa Mahkemesince tespit edildiği ve Ceza Mahkemesince 75 TL manevi tazminata hükmedilmesine rağmen başvurucunun istinaf başvurusu yapmadığı (bkz. §§ 14, 15) gözetilerek başvurucunun tazminat talepleri değerlendirilmelidir.

VII. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Başvurucunun yakalanıp ifade alma işleminin sonuna kadar tutulmasının hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Haksız koruma tedbiri nedenine dayalı tazminat davasının reddedilmesi dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrası yönünden İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası yönünden İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul Anadolu 9. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2020/314, K.2020/448) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,

E. 487,60 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.287,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin bilgi için İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Ceza Dairesine (E.2021/319, K.2021/2134) GÖNDERİLMESİNE,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 20/12/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.