TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

TUĞRAN KEMAL DEMİRCİOĞLU BAŞVURUSU (2)

(Başvuru Numarası: 2021/41455)

 

Karar Tarihi: 22/11/2023

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Mehmet Yavuz YAŞAR

Başvurucu

:

Tuğran Kemal DEMİRCİOĞLU

Vekili

:

Av. Mehmet SAĞLAM

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, göreve son verilmesine ilişkin işleme karşı açılan davada uyuşmazlığın esasına ilişkin iddialar karşılanmadan karar verilmesi nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu, Ölçme Seçme ve Yerleştirme Merkezince (ÖSYM) yapılan Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) 2012/1 dönemi yerleştirme sonuçlarına göre Bursa Orman Bölge Müdürlüğündeki orman muhafaza memuru kadrosuna yerleştirilmiştir. Ancak daha sonra yapılan incelemede tercihlerinin internet üzerinden gönderildiği son gün olan 27/6/2012 tarihi itibarıyla mezuniyet şartını taşımadığı gerekçesiyle Orman ve Su İşleri Bakanlığı (Bakanlık) tarafından 6/9/2012 tarihli işlemle ataması yapılmamıştır.

3. Başvurucunun 26/9/2012 tarihinde söz konusu Bakanlık işlemi ile bu işlemin dayanağı olan KPSS 2012/1 Tercih Kılavuzu'nun (Kılavuz) "Tercihlerin Yapılması İçin Genel Bilgiler" başlıklı 2. maddesinin iptali talebiyle açtığı ve ilk derece mahkemesi sıfatıyla Danıştay Onikinci Dairesinde (Daire) görülen davada Daire 1/10/2014 tarihli kararıyla davanın Kılavuz hükmüne ilişkin kısmını reddetmiş; başvurucunun atanmamasına ilişkin işlemin ise iptaline hükmetmiştir.

4. Anılan kararın gerekçesinde, Kılavuz'da yer alan "tercihlerinin internet üzerinden gönderildiği son gün itibariyle mezun olma" zorunluluğu ile yerleştirmenin ve atamanın hizmet gereğine ve kamu yararına uygun olarak gerçekleştirilmesinin hedeflendiği, bu sebeple Kılavuz hükmünde hukuka aykırılık bulunmadığı ifade edilmiş; davanın başvurucunun atamasının yapılmamasına ilişkin kısmında ise final sınav sonuçlarının 20/6/2012 tarihi itibarıyla açıklandığına vurgu yapılarak başvurucunun bu tarih itibarıyla tüm derslerinden başarılı olduğundan mezun olmaya hak kazandığı ve atamasının yapılacağı tarih itibarıyla da diplomasını alarak idareye teslim ettiği gözetildiğinde atamasının yapılmaması yönünde tesis edilen işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı belirtilmiştir.

5. Bu karar üzerine2015 yılı Ocak ayında başvurucunun ataması yapılmıştır.

6. ÖSYM ve Bakanlığın yaptığı temyiz başvurusu üzerine Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu (İDDK) 15/4/2015 tarihli kararıyla Daire kararının atamaya ilişkin kısmını bozmuştur. Bozma kararının gerekçesinde; başvurucu gibi atama tarihinde mezun durumda olabilecek olan ancak Kılavuz'dayer alan tercihlerin internet üzerinden gönderildiği son gün itibariyla mezun olma şartına ilişkin düzenleme nedeniyle tercihte bulunmayan adaylar yönünden eşitsizliğin ortaya çıkacağına dikkat çekilmiş, bu sebeple Daire kararının işlemin iptaline ilişkin kısmında hukuki isabet görülmediği belirtilmiştir.

7. Başvurucunun yaptığı karar düzeltme başvurusu İDDK'nın 26/12/2016 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

8. Daire, bozma kararı üzerine 12/4/2018 tarihli kararıyla İDDK'nın belirttiği gerekçeyle davanın reddine hükmetmiştir.

9. Anılan karar üzerine başvurucu tarafından yapılan temyiz talebi14/3/2019 tarihli; karar düzeltme talebi de 27/12/2019 tarihli İDDK kararlarıyla reddedilmiştir.

10. Bu süreçte, yargı kararının uygulanması gerekçe gösterilerek Bakanlığın 2/10/2018 tarihli işlemi ile başvurucunun görevine son verilmiştir.

11. Başvurucu görevine son verilmesine ilişkin işleme karşı Yozgat İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır. Dava dilekçesinde, atanmasına ilişkin süreçte gerçek dışı bir beyanının, hata ya da hilesinin bulunmadığını, görevine yargı kararı gereğince atandığını, dört yıla yakın bir süre çalıştığını, bu süreçte asaletinin tasdik edildiğini, yaşının ilerlediğini, aile hayatı kurduğunu, gelinen aşamada iş bulma şansını yitirdiğini, görevine son verilmesi sebebiyle eşi ve çocuklarıyla birlikte mağdur olduğunu, devletin vatandaşların hukuki güvenliğini sağlamak, maddi ve manevi varlıklarını korumaları ve geliştirmeleri için gerekli tedbirleri almakla yükümlü olduğunu, maruz kaldığı muamelenin hukuk devletinde kabul edilemez bir durum olduğunu belirtmiş, ayrıca kendisiyle aynı durumda olup görevine devam eden kişilerin bulunduğunu iddia etmiştir.

12. Mahkeme 12/2/2019 tarihli kararla davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...davacının görevine son verilerek hukuki durumunun önceki haline geri döndürülmesinin Danıştay İDDK'nın bozma kararı üzerine Danıştay Onikinci Dairesince verilen davanın reddine dair kararın yerine getirilmesi, dolayısıyla davalı idarenin davacı hakkında verilen mahkeme kararını uygulaması amacıyla olduğu anlaşıldığından 657 sayılı Kanunun 98. maddesi uyarınca davacının görevine son verilmesine ilişkin uyuşmazlık konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır."

13. Başvurucunun istinaf talebi Ankara Bölge İdare Mahkemesi 2. İdari Dava Dairesinin 29/1/2020 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Bu karara karşı yine başvurucu tarafından yapılan temyiz talebi de Danıştay Onikinci Dairesinin 22/4/2021 tarihli kararıyla kesin olarak reddedilmiştir.

14. Nihai karar, başvurucuya 5/10/2021 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 6/10/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

15. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiş, başvurucu da Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

II. DEĞERLENDİRME

16. Başvurucu; atamasının Danıştayın 1/10/2014 tarihli iptal kararı üzerine başka bir ifadeyle yargı kararı gereğince gerçekleştirildiğini, dolayısıyla atanmasında gerçek dışı bir beyanının, hata ya da hilesinin bulunduğundan söz edilemeyeceğini, dört yıla yakın bir süre başarıyla görev yaptığını, aradan geçen zamanda aile hayatı kurduğunu, yaşının ilerlemiş olması sebebiyle yeni bir iş bulma şansını yitirdiğini ifade etmiş, içtihat değişikliğine gidilerek davasının reddedildiğini, hukuk kurallarının yorumunda bariz takdir hatası yapıldığını, hukuki güvenliğin zedelendiğini belirterek Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

17. Başvurucu ayrıca, kendisiyle aynı hukuki durumda olan kişiler lehine farklı idare mahkemelerince verilen kararları emsal olarak göstermiş; bu kapsamda anılan mahkeme kararlarında yargı kararına dayanılarak ataması yapılan ve atandığı idarede uzunca bir süre çalışmış olan bu kişilerin belirli bir tarih itibarıyla mezun olma koşulu dışında diğer tüm şartları taşıdığının gözetilerek oluşan fiilî durumun niteliği, vicdani kanaat ile hak ve nesafet ilkesi açısından dava konusu işlemlerin hukuka uygun olmadığı sonucuna ulaşıldığını belirterek derece mahkemelerince bunların dikkate alınmamasının eşitlik ilkesine aykırı olduğunu ifade etmiştir. Başvurucu, Anayasa Mahkemesi kararlarına atıfla derece mahkemelerinin yerleşik hâle gelen içtihattan gerekçe göstermeksizin sapmasının adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

18. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, İdare ve Bölge İdare Mahkemesi tarafından başvurucunun itirazları dikkate alınarak dava konusu işlemin incelendiği, işlemin yargı kararının uygulanmasından ibaret olduğu belirtilmiş, Anayasa Mahkemesinin kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurularda bariz takdir hatası veya açık keyfîlik bulunmadıkça bireysel başvuru yolunda inceleme yapılamayacağına ilişkin kararları hatırlatılmıştır. Başvurucu, Adalet Bakanlığı görüşüne karşı beyanında başvuru formundaki iddialarını tekrarlamıştır.

19. Başvuru adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkı yönünden incelenmiştir.

20. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

Kadir ÖZKAYA bu görüşe katılmamıştır.

21. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır." denilerek kararlarını gerekçeli olarak yazma yükümlülüğü mahkemelere yüklenmiştir. Anayasa'nın 36. maddesi, 141. maddesinin üçüncü fıkrası ışığında yorumlandığında adil yargılanma hakkı, gerekçeli karar hakkını da güvence altına almaktadır. Bu sebeple gerekçeli karar hakkı Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının temel güvencelerinden biridir (Hilmi Kocabey ve diğerleri, B. No: 2018/27686, 17/11/2021, § 77).

22. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır. Tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddiaların kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri, ayrıca demokratik bir toplumda kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).

23. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı yanıt vermesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak mahkemeler, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) mahkemelerin davanın esas sorunlarını inceledikleri gerekçeli karardan anlaşılmalıdır.

24. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve şartlarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35). Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt vermeyi gerektiren usul veya esasa dair iddiaları cevapsız bırakması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).

25. Öte yandan istinaf/temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, istinaf/temyiz merciinin bir şekilde istinafta/temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, mahkemenin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Yasemin Ekşi, § 57). Ancak istinaf/temyiz incelemesi sırasında ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların istinaf/temyiz mercilerince cevapsız bırakılması gerekçeli karar hakkının ihlaline neden olabilir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Caner Kandırmaz, B. No: 2013/3672, 30/12/2014, § 31).

26. Anayasa Mahkemesinin gerekçeli karar hakkı bağlamındaki görevi uyuşmazlığın esası yönünden önem taşıyan meselelere ilişkin olarak mahkemelerin ilgili ve yeterli bir gerekçe ortaya koyup koymadıklarını incelemekten ibarettir. Anayasa Mahkemesinin açıkça keyfî olmadığı veya bariz bir takdir hatası içermediği sürece gerekçeyi denetleme gibi bir görevi olmadığı gibi kararlardaki hukuka aykırılıkları gidermek de Anayasa Mahkemesinin görevi değildir (Halit Kabadağ, B. No: 2019/3589, 23/11/2021, § 30).

27. Somut başvuruya konu dava, göreve son verilmesi yönündeki idari işlemin iptali talebine ilişkindir. Söz konusu işlemin sebep unsuru olarak ise başvurucunun mezuniyet şartını taşımaması nedeniyle atamasının yapılmamasına dair işleme karşı açtığı davada verilen -atanmasına dayanak teşkil eden- iptal hükmünün bozulması üzerine davanın reddi yönünde verilen kararın gereğinin yerine getirilmesi gösterilmiştir. Derece mahkemesi dedava konusu işlemin yargı kararının uygulanması amacına yönelik olduğu gerekçesiyle hukuka uygun olduğu sonucuna ulaşmıştır.

28. Bununla birlikte başvurucunun dava dilekçesinde, yine bir yargı kararı gereğince atandığı görevine son verilmesi yönündeki idari işlemin özel ve aile hayatının, maddi ve manevi varlığının korunmasına yönelik anayasal güvenceleri zedelediği bağlamında iddia ve açıklamalarda da bulunduğu ancak derece mahkemelerinin bu hususta herhangi bir değerlendirme yapmadığı görülmektedir.

29. Kişilerin mesleki hayatlarının özel hayatlarıyla sıkı bir ilişki içinde olduğu, özel hayatına ciddi şekilde etki edebildiği, bu etkinin belirli bir ağırlık düzeyine ulaştığı durumlarda anayasal bir hak olan özel hayata saygı hakkı çerçevesinde değerlendirilebilmesinin mümkün olduğu gözetildiğinde, diğer yandan temel hak ve özgürlükleri korumanın öncelikle yargılama makamlarının görevi olduğu dikkate alındığında görevine son verilen başvurucunun anayasal bazı hak ve güvencelerini dolayısıyla uyuşmazlığın çözümünü etkilediğini ileri sürdüğü söz konusu iddialarının açık ve özenli bir şekilde gerekçede karşılanması daha da önem arz etmektedir.

30. Kural olarak ilk derece mahkemesi kararında esasa ilişkin hususlarda yeterli gerekçe bulunması hâlinde istinaf/temyiz merciince bu karara atıf yapılmak suretiyle değerlendirme yapılması makul görülebilir. İlk derece mahkemesi kararında gerekçe bulunmadığı hâllerde ise başvurucular tarafından ileri sürülen esaslı itirazların bu kez istinaf/temyiz mercii tarafından gerekçeli bir şekilde karşılanması gerekir. Somut olayda başvurucunun temel hak ve özgürlüklerinin korunması bağlamındaki temel iddialarının ilk derece mahkemesince kararda tartışılmamasına ve gerekçe oluşturulmamasına rağmen başvurucu tarafından ileri sürülen bu iddiaların istinaf ve temyiz mercilerince de karşılanmadığı görülmüştür.

31. Bu itibarla başvurucunun uyuşmazlığın çözümü için esaslı nitelikteki iddia ve itirazlarına ilişkin olarak ilk derece mahkemesince herhangi bir gerekçelendirme yapılmadığı, istinaf ve temyiz mercilerinin de başvurucunun bu bağlamdaki iddialarına yönelik -olumlu ya da olumsuz- herhangi bir değerlendirme yapmadığı, cevap vermediği tespit edilmiştir. Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

32. Diğer yandan bu ihlal kararının başvurucu tarafından açılan davanın esasıyla ilgili herhangi bir değerlendirme içermediği vurgulanmalıdır. Zira gerekçeli karar hakkı, taraflara yargılama sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmelerine imkân sağlayan bir hak olup yargılama sonucuna yönelik bir teminat sağlamaz. Bu itibarla Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirttiği ihlal gerekçelerini gözeterek ve söz konusu iddialarla ilgili olarak yeniden bir değerlendirme yaparak gereken kararı vermek derece mahkemelerinin takdirindedir.

33. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Kadir ÖZKAYA bu görüşe katılmamıştır.

III. GİDERİM

34. Başvurucu ihlalin tespiti ve yeniden yargılama ile 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

35. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir ( 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

36. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA Kadir ÖZKAYA'nın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Kadir ÖZKAYA'nın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Yozgat İdare Mahkemesine (E.2018/839, K.2019/97) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 487,60 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan 19.287,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 22/11/2023 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY

1. Orman muhafaza memuru olarak görev yapan başvurucunun, aleyhine kesinleşen yargı kararı üzerine hakkında tesis edilen göreve son verme işlemine karşı açtığı davada uyuşmazlığın esasına ilişkin iddialar karşılanmadan karar verilmesi nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasıyla yapılan başvuruda, Mahkememiz çoğunluğunca başvuru kabul edilebilir bulunarak ihlal sonucuna ulaşılmıştır. Aşağıda açıklanan nedenlerle tarafımızca bu sonuca iştirak edilmemiştir.

2. Başvurucu, Ölçme Seçme ve Yerleştirme Merkezince yapılan Kamu Personeli Seçme Sınavı 2012/1 dönemi yerleştirme sonuçlarına göre orman muhafaza memuru olarak yerleştirilmiştir. Ancak daha sonra tercihlerinin internet üzerinden gönderildiği son gün itibarıyla mezuniyet şartını taşımadığının tespit edildiğinden bahisle ataması yapılmamıştır.

3. Başvurucu tarafından, atamama işlemi ile işlemin dayanağı olan KPSS 2012/1 Tercih Kılavuzunun Tercihlerin Yapılması İçin Genel Bilgiler başlıklı 2. maddesinin iptali istemiyle Danıştay Onikinci Dairesinde dava açılmıştır. Daire davanın kılavuz kuralının iptaline ilişkin kısmını reddedip, atamama işlemine ilişkin kısmını kabul ederek kısmen iptal kararı vermiştir.

4. Karar üzerine başvurucu, 2015 yılı Ocak ayında Bursa’ya orman muhafaza memuru olarak atanmıştır.

5. Bu arada söz konusu Daire kararının iptale ilişkin kısmının bozulması istemiyle yapılan temyiz başvurusu üzerine, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu kararıyla Daire kararının atamaya ilişkin kısmının bozulmasına karar verilmiştir.

6. Karar gerekçesinde, başvurucu gibi atama tarihinde mezun olabilecek olan ancak Kılavuzda yer alan düzenleme nedeniyle tercihte bulunmayan adaylar yönünden eşitsizliğin ortaya çıkacağına dikkat çekilmiştir.

7. Bozma kararının ardından, Dairece, Kurulun bozma kararında belirttiği gerekçeyle davanın reddine hükmedilmiştir. Söz konusu kararın bozulması istemiyle başvurucu tarafından yapılan temyiz başvurusu ise Kurulun 14/3/2019 tarihli kararıyla reddedilerek Daire kararı onanmıştır. Yine başvurucu tarafından yapılan karar düzletme başvurusu da Kurulun 27/12/2019 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

8. Bu kararın ardından da başvurucu tarafından Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunulmuştur. Başvurucu iptal kararı sonrası görevine başladığını ancak daha sonra içtihat değişikliğine gidildiğini, mezun olmasa da final sınavlarının bittiğini, aksi yöndeki yaklaşımla bariz takdir hatası yapılarak hukuki güvenlik ilkesi yönünden Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini, orman muhafaza memurluğuna atanmamasına dair işlem ve bu işlemin dayanağı tercih kılavuzuna karşı açılan davada hakkaniyete uygun karar verilmediğini ileri sürmüştür.

9. 2020/15736 numaralı söz konusu başvuruda 9/2/2023 tarihli kararla başvurunun bu kısmı, “ … Başvurucu evrakların teslim edilme tarihinde mezun durumda bulunduğunu, ayrıca tercih işlemlerinin yapıldığı tarih itibarıyla da bütün derslerini vermiş ve mezuniyeti hak etmiş olduğu ileri sürmüştür. İleri sürülen bu iddialar derece mahkemesince delillerin değerlendirilmesine ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup mahkeme kararında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durumun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan, başvurucu, içtihat değişikliğine gidildiğini belirterek bu hususun adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüş ise de başvuru formu ve eklerinde başvurucunun bahsettiği içtihadın varlığına ilişkin herhangi bir karar sunmadığından bu hususta ayrıca bir değerlendirme yapılmamıştır.” şeklindeki gerekçelerle açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez bulunmuştur.

10. Böylece başlangıçta yargı kararıyla hukuka aykırı bulunarak iptal edilen başvurucu hakkındaki “atamama kararı” süreç sonunda hukuka uygun bulunmuştur. Dolayısıyla başlangıçtaki iptal kararına istinaden gerçekleştirilen “atama işlemi” de dayanaksız hale gelmiştir.

11. Her ne kadar başvurucu, Mahkeme kararı gereğince atandığını, 4 yıla yakın süredir çalışmakta olduğunu, asaletinin tasdik edildiğini, yaşının ilerlediğini, işlem sebebiyle ailesi ile birlikte mağdur olduğunu, bu saatten sonra iş bulma şansını yitirdiğini, kendisi ile aynı durumda olup görevine devam eden kişilerin bulunduğunu ve memuriyete başlamasına ilişkin bir yalan beyan veya hilesinin olmadığını belirtmiş ise de kesinleşmiş bir yargı kararının uygulanması amacıyla tesis edilen bir idari işlemin iptali istemiyle açılacak davalarda incelenebilecek olan hususlar oldukça sınırlıdır.

12. Olayda başvurucu hakkında önce atamama işlemi tesis edilmiştir. Atamama işleminin Dairece iptali üzerine atama işlemi tesis edilmiştir. Atama işleminin hayata geçirilip başvurucunun fiilen çalışması esnasında ise atama işlemine dayanak oluşturan iptal kararı Kurulca bozulmuştur. Dairece bozma kararına uyularak verilen “ davanın reddine” ilişkin kararla da başlangıçtaki atamama işlemi hukuka uygun bulunmuştur. Bu kararın kesinleşmesi üzerine de eldeki başvuruya konu edilen yargılama sürecine konu olan göreve son verme işlemi tesis edilmiştir. Bir başka söyleyişle başvurucu hakkında tesis edilen göreve son verme işlemi, kesinleşmiş bir yargı kararının gereği olarak tesis edilmiştir.

13. Böyle durumlarda idari yargı yerleri, gerek yargı kararlarının gereğinin yerine getirilmesine ilişkin mevzuat ve gerekse 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun ilgili hükümleri uyarınca sınırlı bir yetki içindedir. Dolayısıyla, olaya ilişkin yasal çerçeve, başvurucunun söz konusu iddialarını karşılama bakımından “gerekçeli karar hakkı” bağlamında idari yargı yerlerine farklı bir değerlendirme yapma imkânı vermemektedir.

14. Olayda da hem derece Mahkemelerince hem de Danıştay Dairesince söz konusu yetki kapsamında bir değerlendirme yapılmıştır. Söz konusu kararda; "... davacının görevine son verilerek hukuki durumunun önceki haline geri döndürülmesinin, Danıştay Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun bozma kararı üzerine Danıştay Onikinci Dairesince verilen davanın reddine dair kararın yerine getirilmesi, dolayısıyla davalı idarenin davacı hakkında verilen mahkeme kararını uygulaması amacıyla olduğu anlaşıldığından 657 sayılı Kanunun 98. maddesi uyarınca davacının görevine son verilmesine ilişkin uyuşmazlık konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır." şeklinde gerekçeye yer verilmiştir.

15. Öte yandan başvurucu ayrıca, Aydın, Denizli ve Konya İdare Mahkemelerince kendi ile aynı hukuki durumda olan davacılar lehine verilen üç kararı emsal olarak göstermiş; derece mahkemelerince bunların dikkate alınmamasının eşitlik ilkesine aykırı olduğunu ifade etmiştir. Başvurucu, Anayasa Mahkemesi kararlarına atıfla derece mahkemelerinin yerleşik hâle gelen içtihattan gerekçe göstermeksizin sapmasının adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini de vurgulamıştır.

16. Mahkemelerin münferit bazı olaylarda farklı kararlar vermesi, olaya ilişkin kuralın öngörülebilir olma niteliğini yitirdiğinin söylenebilmesi için yeterli olmayıp içtihat farklılığının derinleşmiş ve müzmin hâle gelmiş olması gerekir. Ayrıca spesifik bazı olaylarda verilmiş farklı kararların bulunduğundan hareketle içtihat farklılığının derinleştiği ve süregelen bir boyut kazandığı da kabul edilemez. Anayasa Mahkemesinin bir konuyla ilgili olarak verilmiş tüm mahkeme kararlarını yeknesak hâle getirme gibi bir işlevi bulunmadığı gibi mahkeme kararlarındaki hukuka aykırılıkları giderme ödevi de mevcut değildir (Selahattin Bayri, B. No: 2018/32374, 15/9/2021, § 42).

17. Bununla birlikte unutulmamalıdır ki adil yargılanma hakkı, bir hukuk kuralının davanın başvurucu lehine sonuçlanmasını temin eden yorumunun esas alınmasını güvence altına almaz. Uyuşmazlığa uygulanacak hukuk kurallarının yorumlanması -yukarıda belirtildiği gibi- derece mahkemelerinin takdirindedir.

18. Öte yandan aynı nitelikteki uyuşmazlıkla ilgili olarak değişik mahkemelerin farklı kararlar vermesi de tek başına adil yargılanma hakkını ihlal etmemektedir. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesinin derece mahkemelerince yapılan yorumların hukuka uygun olup olmadığını denetleme ve bu yorumları birleştirme gibi bir görevi de yoktur. Anayasa Mahkemesinin açıkça keyfî olmayan veya bariz takdir hatası da içermeyen bir yorumdan dolayı adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine hükmedebilmesi için bu yorumun yerleşik hâle gelen bir içtihattan saptığına veya derinleşmiş ve süregelen bir nitelik kazanan içtihat farklılığına dayandığına ikna olması gerekir (Selahattin Bayri, § 47).

19. Açtığı dava aleyhine sonuçlanan bir kimsenin aynı konuda ancak farklı yönde verilmiş bir veya birkaç kararın varlığından hareketle adil yargılanmadığı sonucuna ulaşılamaz. Farklı mahkemelerin görev alanına girebilen bir uyuşmazlık türü yoktur ki ilk başta birbiriyle çelişen kararların verilmesi ihtimali uzak olsun. Mahkemelerin benzer uyuşmazlıklarla ilgili olarak başlarda farklı kararlar vermesi işin tabiatı gereğidir. Esasen mahkemelerin ilk kez karşılaştıkları uyuşmazlıkla ilgili olarak farklı kararlar vermelerinde yadırganacak bir yön de yoktur. Önemli olan bu içtihat farklılıklarının müzminleşmesinin önlenebilmesidir (Selahattin Bayri, § 51).

20. Benzer durumda olan kişi veya kişilerle ilgili olarak lehe verilmiş bir veya birkaç kararın mevcudiyetinden yola çıkılarak adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinin kabul edilmesi bir konuda ortaya çıkan farklı uyuşmazlıkların kaderinin bir mahkemenin kararına bağlanması anlamına gelir. Bu durumda da söz konusu uyuşmazlığa bakan farklı mahkemeler ilgilisi lehine karar veren mahkemenin görüşünü kabul etmeye zorlanmış olur ki Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamında bu şekilde bir fonksiyonu bulunmamaktadır (Selahattin Bayri, § 52).

21. Sonuç olarak somut başvuruda derece Mahkemeleri ve Danıştay Dairesinin uyuşmazlığa ilişkin yorumları açıkça keyfilik veya bariz takdir hatası içermediği gibi başvurucu tarafından da bu yorumun yerleşik içtihattan saptığı ya da derinleşmiş ve süregelen bir nitelik kazanan içtihat farklılığına dayandığı gösterilebilmiş değildir. Bu nedenle başvurucunun iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu sonucuna varılmaktadır.

22. Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerektiği görüşüyle, Mahkememiz çoğunluğunca hem kabul edilebilir bulunmasına hem de gerekçeli karar hakkından ihlal sonucuna ulaşılmasına katılmıyorum.

Başkan

 Kadir ÖZKAYA