TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

J.R.H. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/4791)

 

Karar Tarihi: 6/3/2024

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

GİZLİLİK TALEBİ KABUL

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Mustafa İlhan ÖZTÜRK

Başvurucu

:

J.R.H

Vekili

:

Av. Serkan AKBAŞ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; İçişleri Bakanlığı kararı ile sınır dışı edilme ve ülkeye girişin ön izin şartına bağlanması nedeniyle ifade özgürlüğünün, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 20/1/2021 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. Komisyon, başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Amerika Birleşik Devletleri vatandaşı olan başvurucu, Türkiye'de 16/2/2009-2/2/2010 tarihleri arasında özel bir yabancı dil kursunda çalışmak için çalışma amaçlı ikamet izni almış, daha sonra işinden ayrılarak 31/3/2009 tarihinden itibaren ikamet iznini turistik oturuma çevirmiştir. Başvurucu, beyanına göre ülke içinde seyahat ederek yüksek lisans tezi için araştırma yapmaya başlamıştır. Türkiye'ye son giriş yaptığı 2/6/2010 tarihinden sınır dışı edildiği 20/8/2010 tarihine kadar kendisini serbest gazeteci olarak tanıtmıştır.

6. Başvurucu, ikamet izniyle yasal olarak Türkiye'de ikamet etmekteyken Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından terör örgütüne yardım etme suçundan yürütülmekte olan bir soruşturma kapsamında dört gün gözaltında kalmıştır. Başvurucunun ifadesi alındıktan sonra 20/8/2010 tarihinde sınır dışı edilmiştir. Başvurucu, adli işlem nedeniyle 1 yıl süreli giriş yasağı kapsamına alınmış ve ülkeye girişi ön izin şartına bağlanmıştır. İçişleri Bakanlığı, başvurucunun avukatı aracılığıyla yaptığı itiraza verdiği 7/12/2010 tarihli cevabi yazıda, başvurucunun vize talebinde bulunması hâlinde durumunun değerlendirileceğini bildirmiştir.

7. Başvurucu, sınır dışı edilmesi ve ülkeye girişinin ön izin şartına bağlanması kararına karşı iptal davası açmıştır. Dava, Ankara 2. İdare Mahkemesi (İdare Mahkemesi) tarafından 16/2/2012 tarihinde reddedilmiştir. İdare Mahkemesi gerekçeli kararında, 15/7/1950 tarihli ve 5683 sayılı Yabancıların Türkiye'de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun'un 19. ve 22. maddeleri ile 15/7/1950 tarihli ve 5682 sayılı Pasaport Kanunu'nun 8. maddesine atıfta bulunduktan sonra sınır dışı konularında idarenin geniş takdir yetkisi olduğunu vurgulamıştır. İdare Mahkemesi, sınır dışı edilme ve yurda girişin yasaklanmasını gerektiren durumların mutlaka suç niteliği taşıması ve bunun yargı kararıyla belirlenmesi zorunluluğu olmadığını belirtmiştir. İdare Mahkemesi gerekçeli kararında, başvurucunun yurda giriş amacı ile sonraki faaliyetlerini değerlendirdikten sonra Millî İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarlığından alınan 16/7/2010 tarihli yazıya atıfta bulunarak kamu düzeni ve kamu güvenliğinin korunması bağlamında devletin egemenlik yetkisi dâhilinde tesis edilen dava konusu işlemlerde ulusal ve uluslararası metinlere aykırılık bulunmadığı sonucuna varmıştır. Gerekçeli kararda yer verilen başvurucu hakkındaki MİT raporu şöyledir:

"ABD/New England Eyaleti Providence şehrinde bulunan Brown Ünivresitesi Siyaset Bölümü mezunu olduğu, 'Gelişen Ulusların Tarihi' konulu tezi ile ilgili olarak çalışma yapmak gerekçesiyle 2009 yılı itibariyle Diyarbakır'a geldiği, İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesinde gönüllü olarak çalıştığı, üçer aylık periyotlarla Türkiye'ye giriş-çıkış yaparak ülkemizde kalış süresini uzattığı, Türkiye'de KONGRA-GEL (PKK) yanlısı şahıslar ile irtibatının bulunduğu, KCK/TY'ne yönelik gerçekleştirilen operasyonlar, Terörle Mücadele Kanunu, Demokratik Özerklik Projesi, AK Parti'nin Kürtlere yönelik politikaları hususlarında bilgi derlemeye çalıştığı, Türkiye ve Türk Silahlı Kuvvetleri aleyhinde yazdığı bazı makalelerin Kürdistan Yurtseverler Birliğine ait PUK Medya, KURDNET gibi internet siteleri ile Inter Pres Service-IPS'nde yayımlandığı, çeşitli amaçlarla Doğu-Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizdeki illere gelen yabancı uyruklu şahıslara rehberlik yaptığı, KCK/TY'ne yönelik operasyonlar sonrasında hazırlanan KCK iddianamesinde, İHD Başkan Yardımcısı ile irtibatlı olduğu, şahsın bir süredir bölge illeri hakkında bilgi toplayarak, bilgileri Amerika'da bulunan bir kısım makamlara servis ettiğinin anlaşıldığı ..."

8. Mahkeme, yukarıda yer verilen gerekçelerin yanında başvurucu hakkında uygulanan Türkiye'ye girişinin ön izne tabi tutulması işleminin başvurucunun Türkiye'ye girişinin tamamen yasaklanmasına ilişkin bir işlem olmadığı, önceden başvurmak suretiyle amacına uygun olarak alacağı özel izin veya vize ile Türkiye'ye girmesinin mümkün olduğunu belirtmiştir.

9. Başvurucu, bu karara karşı temyiz talebinde bulunmuştur. Danıştay Onuncu Dairesi 13/10/2015 tarihinde ilk derece mahkemesinin kararını onamış, başvurucunun karar düzeltme talebi de aynı Daire tarafından 26/10/2020 tarihinde kesin olarak reddedilmiştir.

10. Başvurucu hakkında Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma sonucunda 1/7/2011 tarihinde örgütün hiyerarşik yapısına dâhil olmamakla birlikte örgüte bilerek veya isteyerek yardım etmek suretiyle terör örgütüne üye olma suçundan kamu davası açılmıştır. İddianamede; örgütün yönetici kadrolarıyla toplantılara katıldığı, örgüt lehine faaliyetlerde bulunduğu, örgütü destekleyen yurt dışı kaynaklı kişi ve kurumların emir ve talimatları doğrultusunda bilgi ve belge toplayarak paylaştığı iddia edilmiştir. Ayrıca başvurucunun ikamet ettiği adreslerde yapılan aramalarda ele geçirilen dijital materyaller aracılığıyla irtibat kurduğu kişilere ve paylaştığı belgelere yer verilmiştir.

11. Başvurucu, süresi içerisinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

12. Olay tarihinde yürürlükte olan (mülga) 5682 sayılı Kanun’un “Türkiye’ye girmeleri memnu kimseler” kenar başlıklı 8. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “ ...

3. Türkiye Cumhuriyetinin taraf bulunduğu, mücrimlerin iadesine mütaallik anlaşma veya andlaşmalarla iadeye esas olarak kabul edilen suçlardan birinden sanık veya hükümlü bulunanlar;

4. Türkiye’den sınır dışı edilmiş olupta avdetine müsaade edilmemiş bulunanlar;

5. Türkiye Cumhuriyetinin emniyetini ve umumi nizamını bozmak niyetiyle veya bozmak istiyenlere ve bozanlara iştirak veya yardım etmek maksadiyle geldikleri sezilenler;...”

13. Olay tarihinde yürürlükte olan (mülga) 5683 sayılı Kanun’un 19. maddesi şöyledir:

 “İçişleri Bakanlığınca memlekette kalması umumi güvenliğe, siyasi ve idari icaplara aykırı sayılan yabancılar verilecek muayyen müddet zarfında Türkiye’den çıkmağa davet olunur. Bu müddetin sonunda Türkiye'yi terketmiyenler sınır dışı edilebilirler.”

14. 5683 sayılı Kanun'un 21. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Bu kanunda derpiş edilen sınır dışı karanını almaya İçişleri Bakanlığı yetkilidir."

15. 5683 sayılı Kanun'un 22. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Türkiye’den sınır dışı edilenler İçişleri Bakanlığının hususi müsaadesi alınmadıkça Türkiye’ye dönemezler, bunlardan ağır ceza mahkemesinin görevine giren bir suçtan dolayı Türkiye’de mahkûm olmuş ve cezası çektirilerek sınır dışı edilmiş olanlar bir daha Türkiye’ye giremezler; ancak İçişleri Bakanlığının müsaadesiyle durmadan transit geçmeleri caizdir."

B. Uluslararası Hukuk

16. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) bir yabancının ülkeye girişi ya da ülkede ikamet etmesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) tarafından garanti edilmediğini kabul etmekle birlikte göç ve sınır kontrollerinin Sözleşme'den doğan yükümlülüklerle uyumlu biçimde gerçekleştirilmesi gerektiğini ifade etmiştir (Abdulaziz, Cabales ve Balkandali/Birleşik Krallık [GK], B. No: 9214/80..., 28/5/1985, §§ 59-60).

17. Cox/Türkiye (B. No: 29933/03, 20/5/2010) kararında AİHM, bir üniversitede öğretim görevlisi olarak bulunan başvurucunun Türkiye'de Kürt ve Ermenilerin asimilasyona ve soykırıma uğradığı yönündekileri görüşleri nedeniyle sınır dışı edilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal edip etmediğini karara bağlamıştır. AİHM, başvurucu hakkında yürütülen adli bir işlem olmadığını vurgulayarak başvurucunun görüşlerinin nasıl ve neden Türkiye'nin ulusal güvenliği için tehlike arz ettiğinin kamu makamlarınca açıklanamadığını belirtmiştir. AİHM, başvurucunun devlet için tehlike arz eden herhangi bir eyleme dâhil olduğuna ilişkin bir gösterge bulunmadığını gözönüne alarak başvurucuya getirilen kısıtlamanın amacının görüşlerini yaymasını engellemek olduğu sonucuna varmış ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir (Cox/Türkiye, §§ 37, 38).

18. AİHM, Nolan ve K./Rusya (B. No: 2512/04, 12/2/2009) kararında, millî güvenliğin söz konusu olduğu durumlarda dahi demokratik bir toplumda hukuk devleti ve kanunilik ilkelerinin kişilerin temel haklarını etkileyen müdahalelerin sebeplerini ve ilgili delilleri denetlemeye yetkili bağımsız bir otorite önünde silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin sağlandığı süreçlerle haklarını arama imkânına sahip olmalarını gerektirdiğini vurgulamıştır. Eğer gerekiyorsa anılan ilkeler zedelenmeden gizli bilgilerin kullanımıyla ilgili usule ilişkin sınırlamalara başvurulabileceğini de eklemiştir. Kararda kişilerin, kamu otoritelerinin millî güvenliğin tehlikede olduğuna dair değerlendirmelerine etkili bir şekilde cevap verebilmeleri imkânının sağlanması, ayrıca her ne kadar kamu otoritelerinin bu yöndeki değerlendirmeleri, takdir yetkileri dikkate alındığında önemli olsa da bağımsız bir otoritenin idare tarafından yeterli bir olgusal temel sunulmayan ya da mîlli güvenlik teriminin hukuka aykırı veya keyfî şekilde yorumlandığı açık olan durumlarda harekete geçmesi gerektiği ifade edilmiştir (Nolan ve K./Rusya, § 71).

19. AİHM, anılan kararda başvurucuların Sözleşme'ye ek 7 No.lu Protokol'ün 1. maddesinde öngörülen haklarının ihlal edildiği iddiasını da incelemiştir. Söz konusu kararda AİHM, taraf ülkelerin bir yabancıyı sınır dışı edip etmemek konusunda takdir yetkisine sahip olduklarını fakat bu yetkilerini Sözleşme'de öngörülen diğer hakların ihlaline sebep vermeyecek şekilde kullanmaları gerektiğini hatırlatmıştır. Bu kapsamda ek 7 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin yabancıların ancak ilgili kanun uyarınca alınmış bir kararla ve belli usule ilişkin güvencelerin sağlanması şartıyla sınır dışı edilebilmelerini garanti altına aldığı belirtilmiştir. Bu bağlamda AİHM, anılan kararda kamu otoritelerinin millî güvenlik ve kamu düzeninin tehlikede olduğuna dair iddialarını ortaya koyan somut hiçbir delil sunamadıklarını dikkate almıştır. Başvurucular hakkında alınan kararların gerekçesinin neden üç aydan fazla bir süre başvurucuların bilgisine sunulmadığına ve sınır dışı edilmelerine ilişkin işleme karşı kendi iddialarını sunma olanağı sağlanmadığına ilişkin hükûmet tarafından hiçbir açıklama yapılmadığını da gözönüne alan AİHM, somut olayda başvuruculara ek 7 No.lu Protokol'ün 1. maddesinde öngörülen usule ilişkin güvencelerin sağlanmadığına ve bu maddenin ihlal edildiğine karar vermiştir (Nolan ve K./Rusya, §§114-116).

20. AİHM'e göre hakkında millî güvenlik hususlarına dayanan bir tedbir uygulanan bir kişi, keyfîliğe karşı tüm garantilerden mahrum edilmemelidir. Söz konusu tedbirin hukuka uygunluğunu denetlemek, olası keyfîlik ve kötüye kullanmayı engellemek için somut olayın koşulları ve ilgili mevzuata ilişkin tüm ilgili sorunları gözden geçirme yetkisine sahip bağımsız ve tarafsız bir organ tarafından incelenmesine imkân tanınmalıdır. Hakkında tedbir uygulanan kişinin bu organ önünde iddia ve görüşlerini sunabilmesi ve hakkındaki isnatları çürütebilmesi için çelişmeli yargılama imkânlarına sahip olması gerekir (Lupsa/Romanya, B. No:10337/04, 8/6/2006, § 38; Al-Nashif/Bulgaristan, B. No: 50963/99, 20/6/2002, §§ 123,124).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

21. Anayasa Mahkemesinin 6/3/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

22. Başvurucu; ülke içindeki faaliyetlerinin gazetecilikten ibaret olduğunu, yapmış olduğu haberler ve yazdığı makaleler nedeniyle hem ceza yargılamasına muhatap olması hem de sınır dışı edilmesi nedeniyle ifade özgürlüğü ile diğer anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Ayrıca başvurucu, isminin kamuya açık belgelerde gizlenmesi talebinde bulunmuştur.

2. Değerlendirme

23. Başvurucunun tüm şikâyetleri, Anayasa'nın 26. maddesinde öngörülen ifade özgürlüğü kapsamında incelenecektir.

24. Başvurucunun sınır dışı edilmesine ve ülkeye girişinin ön izin şartına bağlanmasına karar verilmiştir. İşleme dayanak olarak gösterilen MİT raporunda başvurucunun irtibatlı olduğu kişiler ile yayımladığı makalelerden bahsedilmiş ve topladığı bilgileri yurt dışındaki makamlara servis ettiğine dair tespitlere yer verilmiştir. Sonuç olarak başvurucunun ülke içindeki eylemlerinin, kendi beyanına göre gazetecilik faaliyetlerinin, başvuru konusu idari işlemin dayanakları olarak kabul edilmesi nedeniyle başvurucunun ifade özgürlüğüne müdahale edildiği konusunda şüphe bulunmamaktadır.

25. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

26. Başvuru konusu müdahalenin 5682 sayılı Kanun’un 8. maddesi ile 5683 sayılı Kanun’un 19. ve 22. maddeleri uyarınca gerçekleştirildiği ve kanunilik ölçütünü karşıladığı değerlendirilmiştir.

27. Müdahalenin millî güvenlik ve kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.

28. İfade özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72; AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007).

29. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 77; Sırrı Süreyya Önder [GK], B. No: 2018/38143, 3/10/2019, § 58; Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51). Orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında adil bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (benzer değerlendirmeler için bkz. Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 132; Bekir Coşkun, § 57; Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017, § 59).

30. Anayasa Mahkemesi her zaman ifade özgürlüğünün demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olduğunu, toplumun ilerlemesi ve her bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini oluşturduğunu ifade etmiştir (Mehmet Ali Aydın, § 69; Bekir Coşkun, §§ 34-36). Nitekim Anayasa'nın 26. maddesinin birinci fıkrası, ifade özgürlüğüne içerik bakımından bir sınırlama getirmemekte; siyasi, sanatsal, bilimsel, akademik veya ticari düşünce ve kanaat açıklamaları gibi her türlü ifadeyi kapsamına almaktadır (Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 37; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 40). Bu bağlamda ifade özgürlüğünün siyasi ve toplumsal meseleler ile ilgili bilgileri ve fikirleri araştırmayı, edinmeyi ve paylaşmayı da içerdiği açıktır.

31. Bununla birlikte ifade özgürlüğü mutlak bir hak olmayıp Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklerin sınırlama rejimine tabidir (Abdullah Öcalan [GK], B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 70). Devletler, bu hakkı toplumun meşru çıkarlarını korumak için kısıtlayabilir. Millî güvenliğinin korunması da bu çıkarlardan birisidir. Ancak millî güvenlik gerekçe gösterilerek yapılacak kısıtlama; siyasi ve toplumsal meselelere ilişkin rahatsız edici görüşlerin dile getirilmesini engellemeye, millî güvenlikle ilgili olmayan çıkarları korumaya, kurumların faaliyetleri hakkında bilgi edinmeyi engellemeye matuf ise meşruluğundan bahsedilemeyecek ve ifade özgürlüğünün ihlali sonucunu doğuracaktır.

32. Devletin kamu düzenini ve millî güvenliği korumak üzere yabancıların ülkeye girişini ve ikamet etmesini denetleme konusundaki takdir yetkisinin daha geniş olduğu kabul edilmelidir. Devletin egemenliğinden kaynaklanan yabancıların ülkeye girişi ve ikametini denetleme yetkisi bu konuyla ilgili konulmuş kanun hükümlerine aykırı davrananlara caydırıcı yaptırımlar uygulanmasını da doğal olarak içermektedir. Kamu düzeni ve millî güvenlik yönünden tehlikeli olduğu tespit edilen yabancıların sınır dışı edilmesi bu yaptırımlar arasında en başta gelmektedir (A.G., B. No: 2018/6143, 16/12/2020, § 50).

33. Temel hak ve özgürlüklerin korunması millî güvenlik alanında yapılan faaliyetlerin de keyfîliğe ve kötüye kullanmaya karşı denetlenmesini elzem kılar. Hakkında millî güvenlik hususlarına dayanan bir tedbir uygulanan kişilerin keyfîliğe karşı tüm güvencelerden yararlanması gerekir. Söz konusu tedbirin hukuka uygunluğunu denetlemek ve olası keyfîlik ve kötüye kullanmayı engellemek bakımından yargısal makamların görevi her somut olayın koşullarına göre müdahaleyi haklı göstermek için öne sürülen gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığını incelemektir (A.G., § 52).

34. Millî güvenliğin korunması için yürütülen istihbarat faaliyetlerinde elde edilen bilgi ve belgelerin gizliliğinin korunmasının önemi tartışmasızdır. Bu nedenle bir yabancının özellikle terörist faaliyetlerle ilgili olarak ve millî güvenliğin korunması amacıyla sınır dışı edilmesinde veya ülkeye girişinin yasaklanmasında kamu makamlarından kişiyle ilgili ceza yargılaması yürütülmesi veya mahkûmiyet kararı bulunması yahut elde edilen gizli nitelikte tüm bilgi ve belgeleri yargı mercilerine sunmaları gibi yüksek bir ispat standardı yükümlülüğü beklenemez. Ancak kamu makamlarının kişinin millî güvenlik bakımından tehlike oluşturduğunu soyut şekilde ileri sürmeleri de yeterli değildir. Kamu makamlarının mutlaka somut olayın şartları içinde kişinin millî güvenliği tehlikeye atacak nitelikte faaliyetlerde bulunduğuna dair yeterli ve ciddi bilgileri yargı mercilerine sunması gerekir (A.G., § 53).

35. Bu yönden yapılan denetimin de sırf şeklî bir inceleme olması durumunda anayasal hak ve özgürlüklerin fiilen somut ve etkili biçimde korunduğundan söz etmek mümkün olmayacaktır. Yargı makamlarının temel hak ve özgürlüklerin keyfîliğe karşı gerçekten ve etkili şekilde korunmasını sağlama görevleri gereği, kamu makamlarınca müdahaleyle ilgili olarak ileri sürülen sebepleri inceleyerek konuya dair beyanların neden kabul edildiği veya reddedildiğine dair gerekçelerini kararlarında göstermeleri zorunludur (A.G., § 54).

36. Somut olayda başvurucunun irtibat kurduğu kişi ve kurumlar aracılığıyla edindiği bilgileri yurt dışındaki kişi ve makamlara iletmesi nedeniyle kamu düzeni ve güvenliği yönünden bir tehlike oluşturduğu değerlendirilmiştir. Yargı mercileri bu tespiti MİT raporuna dayanarak yapmıştır. O hâlde somut olayda değerlendirilmesi gereken ana mesele anılan istihbarat raporunun delil niteliği olacaktır.

37. İstihbari bilgiler, nitelikleri gereği gizli olan kimi zaman subjektif değerlendirmelerin de dâhil olduğu kendine özgü yöntemlerle elde edilen bilgilerdir. Bu bilgilerin tek başına bir hukuki olgunun ispatı bakımından yeterli sayılması çok ciddi sakıncalar doğurabilir. Ancak somut olayda olduğu gibi terör bağlantıları gibi bazı fiillerin istihbari bilgiler haricinde tespiti de çoğu zaman son derece güçtür. Elbette ki bu istihbari bilgiler elde edildikten sonra yasal usullerle bu bilgilerin teyidini sağlayacak somut delillerin elde edilmesi de mümkün olabilir. Buna karşılık bazen bu durum uzun bir süreç ve hukuki prosedür gerektirdiğinden bu süreci beklemek, kamu düzeni bakımından tehdit olgusunun gerçekleşmesine yol açabilir. Bu bakımdan somut olayda başvurucu hakkında başvuruya konu idari işlemden sonra kamu davası açıldığı hususu da unutulmamalıdır.

38. Derece mahkemelerince istihbari bilginin somut verilere dayanıp dayanmadığı, niteliği, ikna edici olup olmadığı ve hakkında bilgi toplanan kişinin varsa iddialara karşı itirazlarının ne olduğu yönünde denetim yapılması istihbari bilginin güvenilirliği konusundaki muhtemel şüphelerin önüne geçmek için yeterli olacaktır. Somut olayda Mahkeme, gerekçeli kararında istihbarat raporuna açıkça yer vermiştir. Böylece idarenin takdir yetkisini kullanırken dayandığı somut gerekçeler, istihbarat raporları da dâhil olmak üzere yargı denetimine açılmış ve başvurucuya da hakkındaki iddialara cevap verme imkânı tanınmıştır.

39. İlk derece mahkemesi, kararında başvurucunun raporda yer alan ve somut verilere dayanan eylemlerine yer vermiş; anılan faaliyetlerin kamu düzenini ve güvenliğini ne şekilde tehlikeye düşürdüğüne dair değerlendirmelerde bulunmuştur. Öte yandan başvurucu, çalışma amacıyla aldığı ikamet iznini, yalnızca bir aydan biraz fazla bir süre sonra turistik oturuma çevirmiş; önce Türkiye'nin terör olaylarının yoğun olarak görüldüğü yerlerde yüksek lisans tezi için araştırma yaptığını iddia ederken daha sonra serbest gazetecilik yaptığını ifade etmiştir. Başvurucu, düşünce ve bilgilere erişme çabalarının engellendiğini iddia etmesine rağmen öğrenciliğine ve gazeteciliğine dair iddialarını soyut bir şekilde ifade etmiş; anılan raporda kendisi hakkında yapılan tespitlerle ilgili olarak yargılama aşamasında veya bireysel başvuru formunda somut olarak herhangi bir itirazda bulunmamıştır. Anayasa Mahkemesinin kanaatine göre başvurucunun Türkiye'ye giriş yaptıktan sonraki tüm davranışları ile güvenlik raporları birlikte değerlendirildiğinde idare ve mahkemeleri yeterli bir olgusal temele dayanmış, ilgili ve yeterli bir gerekçe sunmuştur.

40. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

41. Başvurucu, söz konusu yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği ileri sürmüştür.

42. Anayasa Mahkemesi Veysi Ado ([GK] B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir. Mevcut başvuruda da söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

43. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik nedenleri yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,

B. 1. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 6/3/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.