TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

AHMET UĞUR SARIGÖL VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/50834)

 

Karar Tarihi: 14/2/2024

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

Raportör

:

Olcay ÖZCAN

Başvurucular

:

1. Ahmet Uğur SARIGÖL

 

 

2. Hüseyin KUZAY

 

 

3. Kudret Ender SARIGÖL

 

 

4. Ömer Faruk SARIGÖL

 

 

5. Serpil GÜRAN

 

 

6. Solmaz BEŞLER

 

 

7. Sönmez ALTUĞER

 

 

8. Talat Coşkun BEŞLER

 

 

9. Zehra Esin BEŞLER

Vekili

:

Av. Ömer Faruk HANSU

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, orman sınırlarının dışına çıkarılan ve Hazine adına tescilli bulunan taşınmazın önceki malikinin iade talebinin reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. İstanbul ili Kartal ilçesi Kurna köyünde bulunan 712 nolu 200.500 m² yüzölçümlü taşınmaz 1967 yılında yapılan tapulama işlemleri sırasında başvuruculardan Hüseyin Kuzay adına tespit edilmiştir. Tapulama tutanağında Ahmet Beşler -diğer başvurucuların murisi- mirasçısı tarafından taşınmazın başvurucu Hüseyin Kuzay'a satıldığı ve onun zilyetliğinde bulunduğu belirtilmiş ve senetsizden zilyetlik hükümleri çerçevesinde taşınmazın başvurucu Hüseyin Kuzay adına tespiti yapılarak tapu kaydı oluşturulmuştur.

3. Maliye Hazinesi (Hazine) 1973 yılında başvuruculardan Hüseyin Kuzay aleyhinde Kartal 2. Asliye Hukuk Hakimliğinde(Asliye Hukuk Mahkemesi) dava açmıştır. Bu davada, başvurucu adına tespit gören 695 ve 712 nolu parsellerin 1956 yılında yapılan tapulama sırasında devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olması nedeniyle tescil harici bırakılmış olmalarına rağmen 1967 yılında yapılan tapulama sırasında hatalı tespit edildiklerini ileri sürmüş ve başvurucu adına oluşan tapu kayıtlarının iptalini ve Hazine adına tescilini talep etmiştir. Davaya Orman Genel Müdürlüğü (Orman İdaresi) müdahil olmuş ve 1942 yılında düzenlenen orman tahdit haritasına göre 695 nolu parselin tamamının, 712 nolu parselin ise 113.000 m²'sinin orman sınırlarında kaldığını iddia etmiştir. 1975 yılında açılan ve bu dava ile birleşen davada ise Ahmet Beşler mirasçıları -diğer başvurucular- tarafından her iki parselde haklarının bulunduğu ileri sürülmüş ve başvurucu Hüseyin Kuzay adına kayıtlı tapuların iptali ile adlarına tescil kararı verilmesi talep edilmiştir.

4. Asliye Hukuk Mahkemesi 1985 yılında asıl dava yönünden, 712 nolu parselin 86.785 m²'lik kısmı ile 695 nolu parselin tamamı -bireysel başvuruya konu kısım dışında kalan kısımlar- yönünden davanın reddine, 712 nolu parselin 4.715 m²'lik kısmı -bireysel başvuruya konu kısım dışında kalan- ile 109.000 m²'lik kısmı -bireysel başvuruya konu kısım- yönünden başvurucu Hüseyin Kuzay adına olan tapu kaydının iptaline,4.715 m²'lik kısmın tescil harici bırakılmasına, 109.000 m²'lik kısmın Hazine adına tesciline, müdahil davacı Orman İdaresinin davasının reddine karar vermiştir. Birleşen dava yönünden ise taraflar arasındaki sulh anlaşmasının onaylanmasına, 712 nolu parselin 86.785 m²'lik kısmı ile 695 nolu parselin tamamı yönünden tapu kayıtlarının iptaline bu taşınmazların 100 pay kabul edilerek30 payın başvurucu Hüseyin Kuzay'a, 70 payın ise Ahmet Beşler mirasçıları olan diğer başvurucular adına tesciline karar vermiştir. Tapu tescil istem belgesine göre bu kararın 27/12/1985 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır. Mahkeme kararının gerekçesinde özetle:

i. Öncelikle dava konusu edilen taşınmazların 1956 yılında yapılan tapulama işlemi ile tescil harici bırakılmayıp tapulama işlemi yapılmasının unutulduğu ve daha sonra talep üzerine 1967 yılında tapulama işlemine konu edildikleri ifade edilmiştir.

ii. Bireysel başvuruya konu kısım dışında kalan 695 parsel sayılı taşınmazın kadastro öncesinde kök tapu kaydına dayandığı ve orman vasıflı yerlerden olmadığı belirtilmiştir. 712 nolu parselin bireysel başvuruya konu kısmı dışında kalan 86.785 m²'lik bölümünün, tapulama öncesi kök tapu kaydına dayanmamasına rağmen orman tahdit haritası dışında kaldığına, zilyetlikle kazanıma uygun olduğuna ve somut olayda zilyetlikle kazanım şartlarının gerçekleştiğine vurgu yapılmıştır.

iii. 712 nolu parselin bireysel başvuruya konu kısmı dışında kalan 4.715 m²'lik bölümünün orman tahdit haritası dışında kalmasına rağmen çalılık niteliğinde olduğu ve bu nedenle zilyetlikle kazanıma uygun olmaması nedeniyle tapusunun iptal edilmesi ve tescil harici bırakılması gerektiğine işaret edilmiştir.

iv. 712 parsel sayılı taşınmazın bireysel başvuruya konu olan 109.000 m²'lik kısmının ise, 1942 yılında düzenlenen orman tahdit sınırları içinde kaldığı ancak orman vasfını kaybettiğinden 1982 yılında Orman Kadastro Komisyonu tarafından orman sınırları dışına çıkarıldığı ve askı ilanı süresi içinde dava açılmadığından bu niteliğinin kesinleştiği, davalı başvurucunun keşif sırasında ibraz ettiği 1936 yılına ilişkin tapu kayıtlarının taşınmaza uymadığı ve davanın başında bu savunma ileri sürülmediğinden gözetilmesinin de mümkün olmadığı belirtilmiştir. 1967 yılındaki tapulama sırasında taşınmaz başvurucu Hüseyin Kuzay adına tespit edilmiş ve tapuya tescil edilmiş ise de, orman tahdidi içinde kaldığı, davanın açılmasından sonra orman sınırı dışına çıkarılmanın daha evvel orman olma niteliğini değiştirmeyeceği, bir yerin orman tahdidi içine alınması ile birlikte zilyetlikle kazanım için gerekli kazandırıcı zamanaşımı süresinin kesileceği ve zilyetliğin ve kesilmeden önceki sürenin kaybedileceği, orman sınırı dışına çıkarılma tarihinden sonra olağanüstü zamanaşımı süresinin yeniden işlemeye başlayacağı, 1982 yılında taşınmazın orman sınırı dışına çıkarıldığı ve bu tarihten sonra da 20 yıllık olağanüstü zamanaşımı süresinin geçmediği ifade edilmiştir.

v. Son olarak, birleşen dosyaya sunulan ve onaylanan sulh anlaşmasına göre ''Dava konusu Kartal Kurna köyü 695 ve 712 parseller 100 hisse ad ve itibar edilerek bunun 30 hissesi Hüseyin Kuzay adına ve mütebakisi 70 hissesi de Ahmet Beşler mirasçıları adına tescilinde taraflar anlaşıp sulh olmuşlardır...'' bireysel başvuru konusu dışında kalan 695 parsel sayılı taşınmazın tamamı ile 712 parselin 86.785 m²'lik kısımlarının bu hisselere göre tapuya tescili gerektiği ifade edilmiştir.

5. 26/4/2012 tarihinde yürürlüğe giren 19/4/2012 tarihli ve 6292 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun'un 7. maddesiyle tapu ve kadastro veya imar mevzuatına göre ilgilileri adına oluşturulan ve tapuda hâlen kişiler adına kayıtlı olan taşınmazlardan Hazine adına orman sınırı dışına çıkarıldığı gerekçesiyle tapu kütüklerine 2/A veya 2/B belirtmesi bulunan veya konulan taşınmazların tapu kayıtlarının bedel alınmaksızın geçerli kabul edilmesi, iptal edilen tapuların ise iadesi imkânı getirilmiştir.

6. Başvurucular,712 nolu parselin ifrazından oluşan 109.000 m² miktarlı 889 parsel sayılı taşınmazın 6292 sayılı Kanun uyarınca bedelsiz olarak devredilmesi istemiyle 4/10/2012 tarihinde müracaat etmiştir. Kartal Emlak Müdürlüğü 16/10/2015 tarihinde, başvurucuların sundukları tapu kaydının taşınmaza uymadığı, orman sınırları dışına çıkarılma tarihinden itibaren zilyetlik koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle talebi reddetmiştir.

7. Başvurucular, bedelsiz iade talebinin reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle 16/12/2015 tarihinde İstanbul Defterdarlığı Anadolu Yakası Milli Emlak Dairesi Başkanlığı aleyhinde İstanbul 2. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) dava açmıştır. İdare Mahkemesi, 28/11/2016 tarihinde davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinde, taşınmazın Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan dava neticesi orman vasfıyla Hazine adına tapuya tesciline karar verildiği, bu kararda taşınmazın tapusunun bulunmadığının ve başvurucuların sundukları tapu kayıtlarının taşınmaza uymadığının tespit edildiği ve zilyetlik koşulları oluşmadığından tescil kararı verildiği, dolayısıyla Asliye Hukuk Mahkemesinin dayandığı gerekçeler dikkate alındığında, başvurucuların bedelsiz iadesini istediği taşınmazların 6292 sayılı Kanun'un 7. maddesi uyarınca ilgililerine iade edilmesi gereken taşınmazlardan olmadığı ifade edilmiştir.

8. Başvurucuların istinaf ve temyiz istemlerini değerlendiren İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 9. İdari Dava Dairesi ve Danıştay 8. Dairesi, İdare Mahkemesi kararındaki gerekçeyi uygun bulmuş ve istinaf ile temyiz başvurularını reddetmiştir.

9. Başvurucular nihai hükmü 24/6/2021 tarihinde öğrendikten sonra 16/7/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvuru süresi içinde yapılmıştır.

10. İkinci Bölüm İkinci Komisyon, 5/1/2024 tarihinde adil yargılanma hakkı kapsamında makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna, mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının kabul edilebilirlik hususunun karara bağlanması Bölüm kararını gerektirdiğinden başvurunun Bölüme gönderilmesine karar vermiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Başvurucu Hüseyin Kuzay'ın İhlal İddiaları

11. Başvurucu mülkiyet ve adil yargılanma hakları ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğinden şikâyet etmiştir. Bakanlık temel hak ve hürriyetlerinin ihlal edilip edilmediği konusunda yapılacak incelemede Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri ile somut olayın kendine özgü koşullarının da dikkate alınması gerektiğini ifade etmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

12. Başvuru mülkiyet hakkı kapsamında incelenmiştir.

13. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

14. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Neziha Arıcı, B. No: 2019/10570, 23/11/2021 kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Neziha Arıcı kararına konu olayda, başvurucunun murisine ait ve 17.515,90 m² büyüklüğünde 1325 (1909/1910) tarihli tapu kaydı bulunmaktadır. Taşınmaz 1956 yılında yapılan tapulama sonrasında tarla vasfıyla ve 118.600 m² yüz ölçümle başvurucu murisi adına tespit edilmiştir. Fakat aynı taşınmazın 1949 yılında yapılan orman sınırlandırılmasında tespit edilen ve Hazine adına orman vasfıyla tescil edilen Akkaya Tekke Maden Dağı ormanı sınırları içinde kaldığı anlaşılmaktadır. 1985 yılında yapılan ve 1987 yılında ilan edilen 2/B uygulaması sonucunda başvurucunun murisine ait taşınmaz yönünden orman sınırları dışına çıkarma işlemi yapılmıştır. 1992 yılında Hazine tarafından açılan dava taşınmazın 1949 yılında kesinleşen orman tahdidi ile orman vasfında olduğu gerekçesiyle kabul edilmiş ve taşınmaz Hazine adına tescil edilmiştir. Taşınmazın tapu sicilinde de "6831 sayılı Orman Kanununun 2/B maddesi uyarınca Hazine adına Orman sınırları dışına çıkarılmıştır" şerhi yer almıştır. Ayrıca tapu sicilinde "Üzerindeki zeytin ve narenciye ağaçlarının kullanıcısı ve sahibi [S.] kızı Neziha ARICI'dır" belirtmesi bulunmaktadır. Başvurucu ve diğer mirasçıların 6292 sayılı Kanun'un 7. maddesi uyarınca yaptıkları bedelsiz iade istemi taşınmazın 1956 tarihinde Hazine adına tescil edilen taşınmazın içinde kaldığı ve bu nedenle iadesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Başvurucu tarafından açılan dava sonucunda ise derece mahkemeleri, taşınmazın orman sınırları içerisinde kalmakta iken hatalı yapılan tapulama faaliyeti sonucu başvurucunun murisi adına tescil edildiği, bu tescilin mahkeme kararıyla iptal edilerek taşınmazın Hazine adına tescil edildiği ve bu nedenle 6292 sayılı Kanun'un 7. maddesi gereğince iadeye tabi olmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir.

15. Anayasa Mahkemesi Neziha Arıcı kararında, yitirilen mülkün iadesine imkân sağlayan 6292 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvuruya ilişkin yargısal süreçlerin 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleştiği dikkate alındığında başvurunun Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin kapsamında kaldığını ve taşınmazın tapusu iptal edilmeden önce başvurucunun murisi adına kayıtlı olduğundan mülkün varlığının açık olduğunu ifade etmiştir. Taşınmazın, orman sınırları içinde kaldığı gerekçesiyle tapusunun iptal edildiğini ve bu nedenle başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan bir müdahalenin mevcut olduğunu belirtmiştir. Müdahalenin mülkten yoksun bırakmaya ilişkin kural çerçevesinde incelenmesini uygun görmüştür.

16. Anayasa Mahkemesi, ihtilaf konusu taşınmazın, Hazine adına orman olarak tescil edilen başka bir taşınmazın sınırları içinde yer alsa bile, 1956 yılında yapılan tapulama işlemleri sırasında 1910 tarihli tapu kaydına dayanarak başvurucunun murisi adına tespit ve tescil edildiğinin ve tapu kaydının 1995 yılına kadar iptal edilmediğinin dikkate alınması gerektiğini ifade etmiştir. 6292 sayılı Kanun'un 7. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinde tapu ve kadastro veya imar mevzuatına göre ilgilileri adına oluşturulan ... taşınmazlardan vurgusunun önem taşıdığına işaret etmiştir. Başvurucunun murisi adına tapulama mevzuatı uyarınca oluşturulmuş bir tapunun var olduğunu, anılan maddenin Hazine adına orman sınırı dışına çıkarılan taşınmazları kapsadığının görüldüğünü ve uyuşmazlığa konu kısmın 1987 yılında ilan edilen 2/B uygulaması sonucu Hazine adına orman sınırı dışına çıkarıldığının da sabit olduğunu ifade etmiştir. İdarenin, başvurucunun murisi adına yapılan tespitin hatalı olduğunu öne sürdüğünü ancak idare ve idare mahkemesinin tapulama işleminin neden hatalı olduğunu ve hatalı olmasının 6292 sayılı Kanun'dan yararlanılmasına neden engel teşkil ettiğini açıklamadığını belirtmiştir. Bu durumda dayanak 1910 tarihli tapu kaydına göre 1956 tarihli tapulama faaliyeti sonucunda başvurucunun murisi adına tapuya bağlanan, akabinde Hazine adına orman sınırı dışına çıkarılan taşınmazın iadesi isteminin kanunda yer almayan birtakım şartlar aranarak engellendiği ifade edilmiş ve iade isteminin reddedilmesinin kanuni dayanağının bulunmadığı sonucuna ulaşmıştır.

17. Somut olayda, bireysel başvuruya konu edilen 109.000 m2'lik kısmın 1942 yılında düzenlenen orman tahdit sınırları içinde kaldığı ancak 1967 yılında yapılan tapulama işlemleri sırasında zilyetlik hükümleri çerçevesinde başvuruculardan Hüseyin Kuzay adına tespit edildiği ve tapu kaydının oluşturulduğu anlaşılmaktadır. Yargılama sonunda bireysel başvuruya konu edilen kısmın orman tahdidi içinde kalmakla birlikte yargılama sırasında 1982 yılında orman sınırları dışına çıkarıldığı ve askı ilanı süresi içinde dava açılmadığından bu niteliğinin kesinleştiği gerekçeleriyle Orman İdaresi tarafından açılan davanın reddine, Hazine tarafından açılan davanın kabulüne ve taşınmazın Hazine adına teciline karar verilmiştir. Somut olay incelendiğinde, her ne kadar bireysel başvuruya konu edilen109.000 m2 yüzölçümlü kısmın 1942 yılında düzenlenen orman tahdit sınırları içinde kaldığı anlaşılmakta ise de 1967 yılında yapılan tapulama işlemleri sırasında başvurucu Hüseyin Kuzay adına tespit edilmiş ve tapu kaydı oluşturulmuştur. 1982 yılında, taşınmazın orman vasfını kaybettiği gerekçesiyle orman sınırları dışına çıkarma işlemi yapılmıştır. 1985 yılında ise Asliye Hukuk mahkemesi taşınmazın başvurucu adına olan tapu kaydını iptal etmiş ve hazine adına tesciline karar vermiştir.

18. Dolayısıyla başvurucu Hüseyin Kuzay yönünden Neziha Arıcı kararında belirtilen ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Bu durumda 1967 tarihli tapulama faaliyeti sonucunda başvurucu Hüseyin Kuzay adına tapuya bağlanan, akabinde Hazine adına orman sınırı dışına çıkarılan 109.000 m2 yüzölçümlü taşınmazın iadesi isteminin kanunda yer almayan birtakım şartlar aranarak engellendiği ve iade isteminin reddedilmesinin kanuni dayanağının bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

19. Açıklanan gerekçeyle başvurunun bu kısmı yönünden Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Diğer Başvurucuların İhlal İddiaları

1. Genel İlkeler

20. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/1178, 5/11/2015, § 54). Bu nedenle öncelikle başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren mülkiyete ilişkin bir menfaatinin olup olmadığı noktasındaki hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekir (Cemile Ünlü, B. No: 2013/382, 16/4/2013, § 26; İhsan Vurucuoğlu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, § 31).

21. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı aynî haklar ve fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).

22. Mülkiyet hakkı, özel hukukta veya idari yargıda kabul edilen mülkiyet hakkı kavramlarından farklı bir anlam ve kapsama sahip olup bu alanlarda kabul edilen mülkiyet hakkı, yasal düzenlemeler ile yargı içtihatlarından bağımsız olarak özerk bir yorum ile ele alınmalıdır (Hüseyin Remzi Polge, B. No: 2013/2166, 25/6/2015, § 31; Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, § 51).

23. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma beklentisi -kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun- Anayasa'yla korunan mülkiyet kavramı içinde değildir. Bu bağlamda belirtmek gerekir ki Anayasa'nın 35. maddesi soyut bir temele dayalı olarak mülkiyete erişmeyi ve mülkiyeti edinmeyi değil mülkiyet hakkını güvence altına almaktadır. Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir ekonomik değer veya icrası mümkün bir alacağı elde etmeye yönelik meşru bir beklenti Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37; Mehmet Şentürk [GK], B. No: 2014/13478, 25/7/2017, §§ 41, 53; Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, §§ 52-54).

24. Meşru beklenti objektif temelden uzak bir beklenti olmayıp belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına ya da aynı menfaatle ilgili hukuki bir işleme dayanan yeterli derecede somut nitelikteki bir beklentidir (Selçuk Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 28; Mehmet Şentürk, § 42). Dolayısıyla Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma kapsamında olan, meşru beklentiye dayalı mülkiyet hakkının tespiti mevcut hukuk sisteminde iddia edilen mülkiyet iddiasının tanınmasına bağlı olup bu tespit, mevzuat hükümleri ve yargı kararları ile yapılmaktadır (Üçgen Nakliyat Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/845, 20/11/2014, § 37). Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, § 37).

2. İlkelerin Olaya Uygulanması

25. Anayasa Mahkemesi Aslı Akçay ve diğerleri, (B. No: 2017/37898, 13/2/2020) kararında, iade isteğinin reddi üzerine açtıkları davada iddialarını ileri sürebilme ve delillerini sunabilme imkânı bulunan başvurucuların, gerek anılan davada gerekse de bireysel başvuru kapsamında söz konusu taşınmaz bölümünün kendilerine ait olduğunu ya da olması gerektiğini gösteren bir tapu kaydı sunamadıklarını ifade etmiştir. Başvurucuların ihtilaflı taşınmaz bölümünün mülkiyetini edinmeye yönelik Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı kapsamında bir mülkünün veya meşru bir beklentisinin bulunduğunun kanıtlanamadığı gerekçesiyle başvurunun konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.

26. Her ne kadar diğer başvurucular ile başvurucu Hüseyin Kuzay arasında yapıldığı anlaşılan ve Asliye Hukuk Mahkemesince onaylanan sulh anlaşmasına göre, bireysel başvuruya konu taşınmazı da içine alan taşınmazlarda 30 hissenin başvurucu Hüseyin Kuzay'a, kalan 70 hissenin de muris Ahmet Beşler'in mirasçılarına ait olduğu ifade edilmiş ise de, Asliye Hukuk Mahkemesi bireysel başvuruya konu taşınmaz yönünden Ahmet Beşler mirasçıları olan başvurucuların davasını reddetmiş ve taşınmazın Hazine adına tesciline karar vermiştir. Dolayısıyla başvurucu Hüseyin Kuzay'ın taşınmazı edinmesinden önce, 1967 yılında yapılan tapulama işlemi sırasında veya sonrasında muris Ahmet Beşler veya mirasçıları adına düzenlenmiş bir tapu kaydının bulunmadığı açıktır. Dolayısıyla bu başvurucular açısından adlarına düzenlenmiş bir tapu kaydının bulunmadığı dikkate alınarak Aslı Akçay ve diğerleri, kararındaki ilkelere göre bir sonuca varmak gerekmiş ve başvurucuların 6292 sayılı Kanun kapsamında taşınmazın bedelsiz iadesine yönelik olarak Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı kapsamında bir mülkünün veya meşru bir beklentisinin bulunduğunu kanıtlayamadıkları değerlendirilmiştir.

27 . Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

28. Başvurucular; ihlalin tespiti, yargılamanın yenilenmesi ve 1.000.000 TL manevi tazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur. Başvurucu Hüseyin Kuzay'ın başvurusu yönünden tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

29. 6292 sayılı Kanun kapsamında aynen iade şartlarını sağladığı anlaşılan taşınmazlar hakkında bu Kanun'un 7. maddesinin son fıkrasında belirlenen hususların da göz önüne alınması gerektiği açıktır.6292 sayılı Kanun'un 7. maddesinin son fıkrasında, iadeye tabi olduğu belirlenen taşınmazlardan orman olduğu iddiasıyla Orman Genel Müdürlüğünce açılan davalar sonucunda orman niteliğiyle Hazine adına tescil edilen, fiilen orman niteliğinde olan veya bu nedenle dava açılması gereken, ağaçlandırılmak üzere Orman Genel Müdürlüğüne tahsis edilen, kamu hizmetlerine ayrılan veya bu amaçla kullanılan, özel kanunlar gereğince değerlendirilmesi gereken veya Maliye Bakanlığınca belirlenen taşınmazların ilgililerine iade edilmeyeceği ve bu taşınmazların yerine, idarece belirlenen ve ilgililerince itiraz ve dava konusu edilmeksizin kabul edilen rayiç bedellerinin ödenebileceği veya rayiç bedellerine uygun taşınmazlar verilebileceği ifade edilmiştir. Dolayısıyla ihlalin sonucunun ortadan kaldırılması için yeniden yapılacak yargılamada ve sonrasında yargı mercilerinin ve idari makamların 6292 sayılı Kanun'un7. maddesinin son fıkrasını da dikkate alarak Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermeleri gerekir.

30. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Başvurucu Hüseyin Kuzay'ın mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Diğer başvurucuların mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Başvurucu Hüseyin Kuzay'ın Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin başvurucu Hüseyin Kuzay yönünden mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 2. İdare Mahkemesine (E.2015/2202, K.2016/2224) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuların tazminat talebinin REDDİNE,

E. 487,60 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.287,60 TL yargılama giderinin başvurucu Hüseyin Kuzay'a ÖDENMESİNE, diğer başvurucular tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerlerinde BIRAKILMASINA,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 14/2/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.