TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ŞEBNEM ERDEM BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/595)

 

Karar Tarihi: 21/11/2023

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Çağlar ÖNCEL

Başvurucu

:

Şebnem ERDEM

Vekili

:

Av. Efsun ÜNAL

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, tıbbi ihmal sonucu zarara uğranılması nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Başvurucu 20/3/2012 tarihinde Özel Antalya Y. Hastanesinde laparoskopik yöntemle myomektomi (rahimden tümör alma) ameliyatı olmuştur. Anılan işlemden kısa süre sonra şiddetli ağrı, sol kasık bölgesinde kızarıklık ve ödem oluşması nedeniyle 26/3/2012 tarihinde USG işlemi yapılan başvurucunun sol üreterinde yara bulunduğu belirlenerek operasyon kararı alınmıştır. 28/3/2012 tarihli cerrahi müdahale ile başvurucunun idrarının karın bölgesine sızdığı belirlenerek üreterine stent takılmış ve 2/4/2012 tarihinde taburcu edilmiştir.

3. Başvurucu; şiddetli bulantı, kusma, idrarda kanama şikâyetleri ile 15/4/2012 tarihinde Akdeniz Üniversitesi Hastanesi Acil Servisine (Üniversite Hastanesi) müracaat etmiştir. Burada yapılan muayene ve tetkikler sonucunda başvurucuda stente bağlı idrar yolu enfeksiyonu oluştuğunun belirlenmesi nedeniyle yeniden stent takılarak taburcu edilmiştir. Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesinin 19/9/2012 tarihli raporunda başvurucunun sol böbreğinin kısmi yanıt verdiği (böbrek yetmezliği) tespit edilmiştir.

4. Başvurucu, hatalı tıbbi müdahale nedeniyle ilgili sağlık görevlileri hakkında 24/5/2012 tarihinde Antalya Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) şikâyette bulunmuş, Başsavcılık başvurucuyu Adli Tıp Kurumuna (ATK) sevk ederek bilirkişi raporu alınmasına karar vermiştir. ATK 2. İhtisas Dairesinin 23/1/2013 tarihli raporunda; laparoskopik yöntemin myomun bulunduğu yer ve büyüklüğü itibarıyla doğru bir uygulama olduğu, oluşan üreter zedelenmesinin her türlü özene rağmen laparoskop ile girişimin özelliği nedeniyle oluşabilecek komplikasyon olarak nitelendirildiği, operasyon sırasında tanı ve tedaviye yönelik uygulamaların tıp kurallarına uygun olduğu bildirilmiştir. Başsavcılık, bu rapor gereğince şüpheli hekim hakkında 24/4/2013 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığı kararı vermiş, anılan karar itiraz yolundan geçerek kesinleşmiştir.

5. Başvurucu 5/11/2013 tarihinde Antalya 9. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) ilgili hekim ve hastane aleyhinde dava açmıştır. Dava dilekçesinde; 20/3/2012 tarihli ameliyat öncesinde bu işlemin muhtemel sonuçları hakkında yeterli bilgi verilmeden çok sayıda belge imzalatıldığını, işlemin ardından karın bölgesinde ödem ve şiddetli ağrı meydana gelmesine karşın bir hafta süresince sadece ağrı kesici ve sakinleştirici ilaçlar verildiğini beyan etmiştir. Başvurucu ayrıca ameliyattan sonra karın bölgesine idrar sızdığını ve vücudunun üç beden büyümesine yol açan ödemin bu sebepten kaynaklandığının ikinci operasyonun yapıldığı tarihe kadar belirlenemediğini vurgulamıştır. Yetersiz ATK raporu ile karar verildiğini ifade eden başvurucu ilgili hekimin savcılık aşamasındaki ifadesinde üreterdeki zedelenmenin laparoskopide kullanılan koter cihazının elektrik çıkışından kaynaklandığını beyan etmesine karşın bu konuda bir değerlendirme yapılmadığını ileri sürmüştür. Başvurucu hatalı tıbbi müdahaleler nedeniyle kronik böbrek yetmezliği ve hipertansiyon rahatsızlıklarının oluştuğunu beyan ederek 500 TL maddi, 700.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar cevap dilekçelerinde karşı dava açarak başvurucuya yönelik tıbbi müdahalelerde hatalı davranılmadığını, ATK raporunun olayı aydınlatacak nitelik taşıdığını belirtmiş, başvurucunun olaydan sonra çeşitli sosyal medya ve haber sitelerinde isim de belirterek itibarlarını zedeleyecek paylaşımlar yapması nedeniyle toplam 80.000 TL manevi tazminat ödenmesini talep etmiştir.

6. Mahkeme, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinin kadın hastalıkları ve doğum, genel cerrahi ve üroloji ana bilim dallarında görevli öğretim görevlilerinden oluşan heyetten bilirkişi raporu alınmasına karar vermiştir. 2/10/2015 tarihli raporda; tedavi sürecinde yer alan belgelerin bir kısmının eksik olduğu belirtilerek mevcut bilgi ve belgelere göre başvurucuya yönelik operasyonun olası bir komplikasyonu olan üreter yaralanmasının, erken dönemde belirlenerek uygun şekilde tedavi edildiği bildirilmiştir. Başvurucu, bu rapora yönelik itirazında; aydınlatılmış onamın yeterliliği, ilk müdahaleden sonra bir hafta süresince hiçbir işlem yapılmaması, laparoskopi cihazındaki muhtemel arızanın sonuca etkisi ile idrar takibinin yapılmayarak idrarın karın bölgesinde birikmesine ilişkin konularda değerlendirme yapılmadığını ileri sürmüştür.

7. Mahkemece eksik olduğu belirtilen tedavi evrakı temin edilerek farklı bir bilirkişi heyetinden rapor alınmasına karar verilmiştir. Üniversitelerin kadın hastalıkları ve doğum, üroloji ve genel cerrahi ana bilim dallarında uzman öğretim görevlilerinden alınan 30/3/2016 tarihli raporda; 23/1/2012 tarihli aydınlatılmış onamın gerek içerik gerekse şekil bakımından yeterli olduğu ve koter cihazının kullanımı sırasında yanık oluşabileceği belirtilmiştir. Raporda ayrıca, üreter zedelenmesinin işlemin olası komplikasyonları arasında olduğu ve çoğu zaman işlemden sonraki iki hafta içinde tespit edildiği belirtilerek ilgili hekime atfedilebilecek bir kusur tespit edilemediği bildirilmiştir. Başvurucu bu rapora itiraz dilekçesinde; önceki itiraz dilekçesinde ileri sürdüğü (bkz. § 6) hususların aydınlatılmadığını, bilhassa geç teşhis ve tedavi nedeniyle hekimin kusuru olup olmadığının belirlenmediğini ileri sürmüştür. Mahkeme, dosyanın aynı bilirkişi heyetine tevdi ile başvurucunun itirazları kapsamında ek rapor düzenlenmesine karar vermiştir. 14/11/2016 tarihli ek raporda; başvurucunun talep ve itirazlarının önceki rapor ile karşılandığı, dolayısıyla kök rapora eklenecek bir hususun bulunmadığı bildirilmiştir. Başvurucu kök rapora yönelik itirazlarını yineleyerek farklı bir bilirkişi heyetinden rapor alınmasını talep etmiştir.

8. Mahkeme 1/2/2018 tarihinde asıl davanın reddine, karşı davaların kısmen kabulü ile toplam 15.000 TL manevi tazminatın başvurucudan alınarak karşı davacılara ödenmesine karar vermiştir. Gerekçede; bilirkişi raporlarında davalılara atfedilebilecek bir kusur bulunmadığı, başvurucunun medyada yer alan paylaşımlarının davalıların kişilik haklarını zedelediği belirtilmiştir. Başvurucu, istinaf talebinde bulunmuştur. Dilekçede; onam belgesindeki tarihler arasında çelişkiler bulunmasına karşın bu belgenin geçerliliğinin incelenmediğini, bilirkişi raporlarında teşhis ve tedavinin geç yapılması ve cihazın elektrik çıkışında arıza olması ile ilgili itirazlarının gözetilmediğini ileri sürmüştür. Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi (Daire), asıl davadaki ret kararına yönelik istinaf isteminin reddine, karşı davanın kısmen kabulüne yönelik istinaf isteminin ise kabulü ile karşı davanın reddine karar vermiştir. Taraflarca temyiz talebinde bulunulmuş, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 22/9/2020 tarihinde istinaf kararını onamıştır.

9. Başvurucu, yasal süre içerisinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

10. Komisyonca başvurucunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Maddi ve Manevi Varlığın Korunması ve Geliştirilmesi Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

11. Başvurucu, myomektomi ameliyatı sırasında hekim hatasının sonucu olarak idrar kanalının kesildiğini, işlemden sonra idrarın karın boşluğuna sızması nedeniyle şiddetli ödem ve ağrı oluştuğunu beyan etmiştir. Bu şikâyetlerini hekime bildirmesine rağmen yalnızca hareket etmesinin tavsiye edildiğini, ağrı kesici ve sakinleştirici ilaçlar verildiğini belirten başvurucu, teşhis ve tedavide gecikme yaşanmasının böbrek yetmezliği ve hipertansiyon ile sonuçlandığını vurgulamıştır. Başvurucu ayrıca aydınlatılmış onamın hukuken geçerli kabul edilemeyeceğini, Mahkemenin eksik inceleme ile karar verdiğini belirterek maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

12. Başvuru, Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı kapsamında incelenmiştir.

13. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

14. Yaşam hakkını güvence altına alan Anayasa'nın 17. maddesi, devletin temel amaç ve görevlerini düzenleyen Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete, negatif yükümlülükler yanında egemenliği altındaki kişilerin yaşamlarının korunması için bazı pozitif yükümlülükler de yükler. Anılan pozitif yükümlülükler sağlık alanında yürütülen faaliyetler için de geçerlidir. Nitekim Anayasa’nın 56. maddesinde; herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu, devletin “herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak … amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini” düzenleyeceği ve bu görevini kamu kesimindeki ve özel kesimdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getireceği kurala bağlanmıştır. Bu sebeple devlet, sağlık hizmetlerini -ister kamu ister özel sağlık kuruluşları tarafından yerine getirilsin- hastaların yaşamlarının korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak şekilde düzenlemek zorundadır. Şüphesiz anılan düzenlemeler, sağlık personellerinin sahip olmaları gereken yüksek mesleki standartları da içermelidir (Ayhan Keçeli ve diğerleri, B. No: 2019/24231, 23/2/2022, §§ 80, 81).

15. Maddi ve manevi varlığı koruma hakkı kapsamında hukuki sorumluluğu ortaya koymak adına adli ve idari yargıda açılacak tazminat davalarının makul derecede dikkatli ve özenli inceleme şartını yerine getirmesi gerekmektedir. Derece mahkemelerinin bu tür olaylara ilişkin yürüttükleri yargılamalarda Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve özenle bir inceleme yapıp yapmadıklarının ya da ne ölçüde yaptıklarının da Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira derece mahkemeleri tarafından bu konuda gösterilecek hassasiyet, yürürlükteki yargı sisteminin daha sonra ortaya çıkabilecek benzer hak ihlallerinin önlenmesinde sahip olduğu önemli rolün zarar görmesine engel olacaktır (Yasin Çıldır, B. No: 2013/8147, 14/4/2016, § 57; Tevfik Gayretli, B. No: 2014/18266, 25/1/2018, § 32).

16. Diğer taraftan belirtmek gerekir ki olayların oluşumuna ilişkin delillerin değerlendirilmesi öncelikle idari ve yargısal makamların ödevidir. Aynı şekilde başvuru dosyasında bulunan tıbbi bilgi ve belgelerden hareketle bilirkişilerin vardığı sonuçların doğruluğu hakkında fikir yürütmek Anayasa Mahkemesinin görevi değildir (Mehmet Çolakoğlu, B. No: 2014/15355, 21/2/2018). Ancak kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında yerine getirmek zorunda olduğu usul yükümlülüklerinin somut olayda yerine getirilip getirilmediğinin nesnel bir şekilde değerlendirilmesi için ilgili anayasal kurallar bağlamında derece mahkemelerinin kendilerine tanınmış takdir yetkileri çerçevesinde hareket edip etmediklerinin denetlenmesi gerekir. Bu bağlamda müdahaleyi haklı göstermek için öne sürülen gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığı incelenmelidir (Murat Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015, § 44).

17. Başvurucunun olaya dair şikâyetlerinin özü, hekimin gerekli mesleki özeni göstermemesi sonucunda börek yetmezliği ve hipertansiyon hastası olmasına ilişkindir.

18. Mahkemenin hükmüne dayanak teşkil eden 30/3/2016 tarihli raporda; diğer hususların yanında (bkz. § 7) üreter zedelenmelerinin önemli bir kısmının operasyondan iki hafta sonra belirlendiği, başvurucuda meydana gelen neticenin bir komplikasyon olarak kabul edilmesi gerektiği ve ameliyatı gerçekleştiren hekime atfedilebilecek kusur tespit edilemediği bildirilmiştir. Buna karşın başvurucunun bu rapora yönelik itirazında yoğun ağrı ve ödem şikâyetine karşın bir hafta süresince idrar takibi ve tetkik yapılmamasının netice üzerinde etkisi olup olmadığının değerlendirilmediğini ileri sürdüğü görülmüştür. Nitekim Mahkeme, dosyanın aynı bilirkişi heyetine tevdii ile başvurucunun itirazları kapsamında ek rapor düzenlenmesine karar vermesine karşın 14/11/2016 tarihli ek raporda kök raporun ötesinde hiçbir açıklamaya yer verilmediği gibi başvurucunun itirazlarının kök raporda karşılandığının belirtilmesi ile yetinildiği görülmüştür.

19. Bununla birlikte, Mahkemece daha önce başvurucunun itirazlarının ek rapor alınmasını gerektirdiği değerlendirilmesine karşın sonrasında hangi sebeple kök raporun hüküm vermek için yeterli kabul edildiğinin açıklanmadığı görülmüştür. Bu nedenle derece mahkemelerinin üreter zedelenmelerinin tespit süresine ilişkin literatür bilgisini içeren ancak somut olaya özgü şartların bir bütün olarak değerlendirilmesine imkân sağlayacak tüm bilgileri ortaya koymayan bilirkişi raporunu dikkate alarak karar verdiği kanaati oluşmuştur.

20. Başvurucunun bu iddialarını dava aşamasında ve istinaf dilekçesinde ileri sürdüğü ancak derece mahkemelerinin kararlarında bu konuyla ilgili hiçbir gerekçeye yer verilmediği gözetildiğinde anılan iddianın yargılama makamları tarafından karşılanmadığı anlaşılmaktadır.

21. Sonuç olarak başvurucunun vücut bütünlüğüne yönelik tıbbi müdahale sırasında meydana gelen üreter yaralanmasının tanı ve tedavisinde gecikme yaşanması nedeniyle böbrek yetmezliği ve hipertansiyon hastası olduğu iddiaları yönünden mahkeme kararlarında konuyla ilgili ve yeterli bir gerekçe ortaya konulmadığı anlaşılmaktadır. Üstelik başvurucunun belirtilen iddia ve şikâyetleri, yargılamanın sonucuna doğrudan etki edebilecek mahiyettedir. Dolayısıyla yargısal makamlarca bu değerlendirmelerin yapılmaması nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı bakımından kamu makamlarının pozitif yükümlülüklerini yerine getirmedikleri kanaatine varılmıştır.

22. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan maddi ve manevi varlığın koruması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

23. Başvurucu, tıbbi ihmal iddiası kapsamındaki yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

24. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK] B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır. Somut başvuruda, anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

25. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

26. Başvurucu ihlalin tespiti, yargılamanın yenilenmesi ve 50.000 TL manevi tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.

27. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

28. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Antalya 9. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2013/638, K.2018/28) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 487,60 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.287,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığı’na başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin bilgi için Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi (E.2018/1641, K.2019/35) ve Yargıtay 3. Hukuk Dairesi (E.2020/3212, K.2020/4549) ile Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 21/11/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.