TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

LEVENT SANER BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/63167)

 

Karar Tarihi: 20/12/2023

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Gülsüm Gizem GÜRSOY

Başvurucu

:

Levent SANER

Vekili

:

Av. Mustafa ÇİNKILIÇ

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, başvurucunun sendikal gerekçelerle iş sözleşmesi feshedildiği hâlde sendikal tazminat talebinin reddedilmesi nedeniyle sendika hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

A. Başvuruya Konu Olay

2. Başvurucu, taşıma kolunda faaliyet gösteren Öz Taşıma-İş isimli işçi sendikası üyesidir. Davalı işyeri ise 12.000’in üzerinde mağazasıyla Türkiye’nin 81 ilinde faaliyet gösteren perakende satış mağazasıdır.

3. Başvurucu 9/8/2012 tarihinden itibaren davalı işyerinde çalışmış ve 21/5/2018 tarihide Öz Taşıma-İş üyesi olmuştur. Başvurucunun iş sözleşmesi 25/9/2018 tarihinde "görev tanımındaki eylemleri yapmamakta ısrar etmesi" gerekçesiyle 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu'nun 25. maddesinin ikinci fıkrasının (h) bendi kapsamında tazminatsız olarak feshedilmiştir.

4. Başvurucu, iş sözleşmesinin sendikal nedenlerle feshedildiği iddiasıyla Adana 6. İş Mahkemesinde işe iade ve sendikal tazminat talepli dava açmıştır.

5. Başvurucu, iş sözleşmesinin sendikal nedenlerle feshedildiğini ispat edebilmek için tanık deliline başvurmuştur. İlk derece mahkemesinde dinlenen davacı tanığı G.Ş., davacının hem sendika üyesi olduğu için hem de diğer çalışanların sendikaya üye olmalarını sağladığı için işten çıkartıldığını, davacıdan önce sendikaya üye olan kimsenin bulunmadığını, kendisi ile arkadaşları Ç.L., S.E., D.D.nin de aynı şekilde sendika üyesi olmaları nedeniyle işten çıkartıldıklarını, davacının işinde en iyilerden biri olduğunu ifade etmiştir.

6. İlk derece mahkemesi dosyası içerisinde yer alan Öz Taşıma-İş yazısına göre, davalı işyerinde toplam 28 işçi sendika üyesi olmuştur. Bu işçilerden 16'sı 7/10/2018-22/9/2019 tarihleri arasında sendika üyeliğinden çekilmiştir.

7. İlk derece mahkemesi davanın kabulüne karar vermiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:

"...Davacının iş akdi davalı tarafça sipariş verilmeyen ürünü göndermek ve bu olaydan 7 ay sonra görevleri aksatarak şirketin zarara uğramasına sebebiyet vermekten feshedilmiştir. Görevi aksatma gerekçesi olarak da performans düşüklüğü gösterilmiştir. Ancak dosya kapsamında davacının performansının nasıl düştüğü, daha öncesinde aylık ne kadar ürün topladığı, feshe konu son 6 ayda bunun hangi sayılara düştüğüne ilişkin herhangi bir delil sunulmamıştır.

Davacının performanstan dolayı işten çıkışının haklı veya geçerli nedene dayandığı davalı tarafça yukarıda açıklandığı üzere ispat edilememiştir. Davacı taraf yapılan bu fesih işleminin gerçeği yansıtmadığı davacının sendikal nedenlerle iş akdinin sonlandırıldığını beyan etmiştir... tanık sendikaya üye olma nedeni ile davacının kendisinin ve işyerinde çalışan Ç.L, S.E ve D.D gibi çalışanların işten çıkartılmış olduğunu beyan etmiştir.

Davacının üye olduğu sendikaya müzekkere yazılarak iş yerinde sendika üyesi olan çalışanların listesi istenilmiştir. Gelen listede 28 işçinin ismi bildirilmiş olup, bu işçilerin hemen hemen bir çoğunun aynı zamanda sendikadan çekildiği, kalanların ise iş akdinin sonlanmış olduğu tespit olunmuştur. Bu tespitler doğrultusunda işyerinde sendikalı çalışanların üzerinde bir baskının olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Davalı işyerinde yetkili bir sendika olmadığı gibi toplu iş sözleşmesi de yapılmamıştır. Dolayısıyla sendikalı çalışanların örgütlenmesi ve çoğalmasının iş yerinde istenmediği açıkça anlaşılmakla ve davacının iş akdinin sebebi olarak gösterilen nedenlerin haklı veya geçerli sebep oluşturmadığı göz önüne alınarak yapılan feshin sendikal fesih olduğu kanaatine varılmış, davalı işveren tarafından halen sendikalı olup da çalışan işçi olduğunun, sendikal örgütlenmeye izin verildiğinin ispatlanamadığı için, sendikal fesih nedeni ile davacının işe iadesine karar vermek gerektiği kanaatine varılmıştır..."

8. İlk derece mahkemesi kararının istinaf yargı yoluna götürülmesi üzerine Adana Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi istinaf başvurusunun kabulü ile kararın kaldırılmasına karar vermiştir. Gerekçeli kararda; Türkiye genelinde ve davalı işyerinde sendikaya üye olan işçi sayısı, üyelikten istifa eden işçilerin sayıları, fesih öncesinde sendikaya üyelik yaptıran işçilerin sayıları ile sendikaya üye olduğu tarihten hemen sonra iş sözleşmesi sona eren işçiler ve istifa etmesi üzerine yeniden işe devam eden işçilerin mevcut olup olmadığı hususları araştırıldıktan sonra karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir.

9. İlk derece mahkemesi istinaf incelemesi sonrası yaptığı yargılama sonucunda davanın kabulüne karar vermiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:

"... İlgili sendika tarafından gönderilen listede 27 işçinin ismi bildirilmiş olup, bu işçilerin hemen hemen bir çoğunun aynı dönemde sendikadan çekildiği, kalanların ise iş akdinin sonlanmış olduğu tespit olunmuştur. Ayrıca sendika tarafından gönderilen listede yer alan davalı işyerinde çalışan bir çok işçinin sendikaya üye olduktan belli bir süre sonra iş akdinin davalı işveren tarafından SGK' ya kod 4 'Belirsiz süreli iş sözleşmesinin işveren tarafından haklı sebep bildirilmeden feshi' olarak bildirim yapılarak feshedildiği anlaşılmaktadır. Bu tespitler doğrultusunda işyerinde sendikalı çalışan işçilerin sendikaya üye olduktan belli bir süre sonra iş akitlerinin davalı işveren tarafından feshedildiği görülmektedir. Ayrıca davalı işyerinde yetkili bir sendika olmadığı gibi toplu iş sözleşmesi de yapılmamıştır. Dolayısıyla sendikalı çalışanların örgütlenmesi ve çoğalmasının iş yerinde istenmediği açıkça anlaşılmakla ve davacının iş akdinin sebebi olarak gösterilen nedenlerin haklı veya geçerli sebep oluşturmadığı göz önüne alınarak yapılan feshin sendikal fesih olduğu kanaatine varılmıştır..."

10. İlk derece mahkemesi kararı tekrar istinaf yargı yoluna götürülmüştür. Adana Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi istinaf başvurusunun kabulü ile kararın kaldırılmasına kesin olarak karar vermiştir. Bölge Adliye Mahkemesi feshin geçersizliği yönünden ilk derece mahkemesi kararını doğru bulmuş ancak sendikal fesih değerlendirmesi yönünden yeniden hüküm kurarak sendikal tazminat talebini reddetmiştir. Kararın gerekçesinde; Öz Taşıma- İş Sendikası tarafından gönderilen müzekkere cevabında 27 kişilik üye listesinin gönderildiği, üyelerin tamamının istifa, iş kolu değişikliği ve işsizlik nedenleriyle üyeliklerinin sona erdiği ancak bu üyelerin hepsinin işine son verilmediği ve bir kısmının çalışmaya devam ettiği anlaşıldığından işverenin sendikal sebeple işçi çıkardığının sabit olmadığı değerlendirilmiştir.

11. Başvurucu süresinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. Başvuru Konusu Olmayan Diğer Davalar

12. Başvurucu ile birlikte Ç.L., F.B., G.Ş., ve Ö.A. isimli işçilerin de aynı gerekçelerle ve yakın tarihlerde iş sözleşmeleri sonlandırılmıştır. Adı geçenlerin açtığı işe iade ve sendikal tazminat talepli davalar ilk derece mahkemelerince kabul edilmiş ve kararlar Adana Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi tarafından uygun bulunarak, kararlara karşı yapılan istinaf başvuruları reddedilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesinin anılan kararlarda yer alan sendikal fesih değerlendirmelerinin ilgili kısmı şöyledir:

"...davalı iş yerindeki işçilerden 20 işçinin iş sözleşmesinin işverence 'Ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırı davranış' nedeni ile işten çıkarıldığı, davalı iş yerinde 23 tane Öz Taşıma-İş Sendikasının üyesi olduğu, 3 sendikalı işçi dışında diğer sendikalı işçilerin üyelikten çekilmiş olsalar dahi işten çıkışlarının verildiği, dinlenen tanık beyanlarına göre davacıların iş yerinde aktif olarak sendika lehine çalışma yaptığı da anlaşıldığından..."

II. DEĞERLENDİRME

13. Başvurucu iş sözleşmesinin sendikal nedenlerle feshedildiğini, diğer iş arkadaşlarının aynı nedenlerle açtıkları davaların aynı Bölge Adliye Mahkemesinin aynı Dairesi tarafından kabul edildiğini, kendi davasında ise Bölge Adliye Mahkemesince sendikal nedenle fesih iddiasının kabul edilmediğini belirterek sendika hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

A. Mevzuat

14. 4857 sayılı Kanun'un "Feshin geçerli sebebe dayandırılması" kenar başlıklı 18. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Otuz veya daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde en az altı aylık kıdemi olan işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesini fesheden işveren, işçinin yeterliliğinden veya davranışlarından ya da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebe dayanmak zorundadır.

Özellikle aşağıdaki hususlar fesih için geçerli bir sebep oluşturmaz:

a) Sendika üyeliği veya çalışma saatleri dışında veya işverenin rızası ile çalışma saatleri içinde sendikal faaliyetlere katılmak.

b) İşyeri sendika temsilciliği yapmak.

..."

15. 4857 sayılı Kanun'un "İşverenin haklı nedenle derhal fesih hakkı" kenar başlıklı 25. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"- Süresi belirli olsun veya olmasın işveren, aşağıda yazılı hallerde iş sözleşmesini sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini beklemeksizin feshedebilir:

...

II- Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri:

 (h) İşçinin yapmakla ödevli bulunduğu görevleri kendisine hatırlatıldığı halde yapmamakta ısrar etmesi.

...

İşçi feshin yukarıdaki bentlerde öngörülen sebeplere uygun olmadığı iddiası ile 18, 20 ve 21 inci madde hükümleri çerçevesinde yargı yoluna başvurabilir"

16. 6356 sayılı Kanun’un "Sendika özgürlüğünün güvencesi" kenar başlıklı 25. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) İşçilerin işe alınmaları; belli bir sendikaya girmeleri veya girmemeleri, belli bir sendikadaki üyeliği sürdürmeleri veya üyelikten çekilmeleri veya herhangi bir sendikaya üye olmaları veya olmamaları şartına bağlı tutulamaz.

 (2) İşveren, bir sendikaya üye olan işçilerle sendika üyesi olmayan işçiler veya ayrı sendikalara üye olan işçiler arasında, çalışma şartları veya çalıştırmaya son verilmesi bakımından herhangi bir ayrım yapamaz. Ücret, ikramiye, prim ve paraya ilişkin sosyal yardım konularında toplu iş sözleşmesi hükümleri saklıdır.

 (3) İşçiler, sendikaya üye olmaları veya olmamaları, iş saatleri dışında veya işverenin izni ile iş saatleri içinde işçi kuruluşlarının faaliyetlerine katılmaları veya sendikal faaliyette bulunmalarından dolayı işten çıkarılamaz veya farklı işleme tabi tutulamaz.

 (4) İşverenin (…) yukarıdaki fıkralara aykırı hareket etmesi hâlinde işçinin bir yıllık ücret tutarından az olmamak üzere sendikal tazminata hükmedilir.

 (5) Sendikal bir nedenle iş sözleşmesinin feshi hâlinde işçi, 4857 sayılı Kanunun (…), 20 ve 21 inci madde hükümlerine göre dava açma hakkına sahiptir. İş sözleşmesinin sendikal nedenle feshedildiğinin tespit edilmesi hâlinde, 4857 sayılı Kanunun 21 inci maddesine göre işçinin başvurusu, işverenin işe başlatması veya başlatmaması şartına bağlı olmaksızın sendikal tazminata karar verilir. Ancak işçinin işe başlatılmaması hâlinde, ayrıca 4857 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin birinci fıkrasında belirtilen tazminata hükmedilmez. İşçinin 4857 sayılı Kanunun yukarıdaki hükümlerine göre dava açmaması ayrıca sendikal tazminat talebini engellemez.

 (6) İş sözleşmesinin sendikal nedenle feshedildiği iddiası ile açılacak davada, feshin nedenini ispat yükümlülüğü işverene aittir. Feshin işverenin ileri sürdüğü nedene dayanmadığını iddia eden işçi, feshin sendikal nedene dayandığını ispatla yükümlüdür.

 (7) Fesih dışında işverenin sendikal ayrımcılık yaptığı iddiasını işçi ispat etmekle yükümlüdür. Ancak işçi sendikal ayrımcılık yapıldığını güçlü biçimde gösteren bir durumu ortaya koyduğunda, işveren davranışının nedenini ispat etmekle yükümlü olur. ..”

B. Yargıtay İçtihadı

17. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun sendikal fesih iddiasının değerlendirilmesi bakımından ortaya koyduğu kriterlerle ilgili 7/10/2009 tarihli ve E.2009/9-372, K.2009/416 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"... fesih tarihine yakın tarihlerde işyerinde çalışan işçi sayısı, işyerinde çalışan sendikaya üye olan ve olmayan işçilerin sayısı, hangi tarihlerde üye oldukları, üyelikten çekilen, çekilme sonrası çalışmaya devam eden işçilerin olup olmadığı, çıkarılan işçilerin kaçının sendikalı olduğu, yeni işçi alınıp alınmadığı ve alınmışsa yeni işçilerin sendikalı olup olmadığı, toplu iş sözleşmesi prosedürü uygulanmasının söz konusu olup olmadığı, işverence ekonomik veya teknolojik nedenlere dayalı bir fesih yoluna gidilmesi halinde teknik yönden bu hususların araştırılması, feshin son çare olarak kullanılıp kullanılmadığının değerlendirilmesi gereklidir"

C. Somut Olayın Değerlendirilmesi

18. Anayasa'nın 51. maddesinde yer alan “çalışanlar ... üyelerinin menfaatlerini korumak için” ibaresi üyelerin mesleki menfaatlerini korumak için gerçekleştirecekleri sendikal faaliyetlerinin Anayasa tarafından korunduğunu açıkça ortaya koymaktadır (Kristal-İş Sendikası [GK], B. No: 2014/12166, 2/7/2015, § 54). Bu bağlamda sendika hakkı, mensuplarının menfaatlerini korumak üzere yapılan sendikal faaliyetlere izin verilmesini de gerektirmektedir (Tayfun Cengiz, B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 31).

19. Anayasa'nın 51. maddesinde temel bir hak olarak güvence altına alınmış olan sendika hakkının gerçekten ve etkili bir şekilde korunabilmesi yalnızca devletin müdahaleden kaçınmasına bağlı değildir. Sendika hakkı, bu hakka yönelik kamu gücü tarafından gerçekleştirilen müdahalelerin yanı sıra üyesi oldukları sendikalarca veya kimi durumlarda özel hukuk kişilerince yapılan müdahalelere karşı da anayasal koruma sağlamaktadır. Dolayısıyla sendika hakkı devlete, müdahalede bulunmama biçimindeki negatif yükümlülüğün yanı sıra üçüncü kişilerden gelebilecek müdahalelere karşı ilgiliye koruma sağlama şeklindeki birtakım pozitif yükümlülükler de yüklemektedir (Anıl Pınar ve Ömer Bilge, B. No: 2014/15627, 5/10/2017, § 36; Ahmet Sefa Topuz ve diğerleri, B. No: 2016/16056, 21/4/2021, § 52; Barış Adıgüzel, B. No: 2016/15802, 8/9/2021, § 29).

20. Devletin sendika hakkının korunmasına ilişkin pozitif yükümlülükleri kaynağını Anayasa'nın 5. ve 51. maddelerinden almaktadır. Bu yükümlülük devlete, üçüncü kişilerin ve özellikle işverenin, çalışanların sendikaya üye olma ve sendikal faaliyette bulunma haklarını kullanmayı engelleyici davranışlarından kaçınmasına yönelik ve sırf bu haklarından yararlandıkları gerekçesiyle yaptırıma tabi tutulmalarını, ayrımcılığa maruz kalmalarını önleyici tedbirler alma ödevi yüklemektedir. Bu çerçevede alınacak tedbirlerin üçüncü kişilerin ve özellikle işverenin çalışanların sendika hakkına müdahalede bulunmaları bakımından caydırıcı nitelik taşıması gerekir. Öte yandan üçüncü kişiler tarafından sendika hakkına müdahale edilmesi durumunda müdahaleye karşı itirazların öne sürülebileceği ve müdahalenin sonuçlarının giderilmesi açısından gerçek ve etkili koruma temin edecek hukuksal mekanizmaların oluşturulması, savunma ve iddialarını yetkili makamlar önünde ortaya koyabilme olanağının tanınması ve gerekiyorsa tazminat ve benzeri giderimler için dava açma imkânının getirilmesi devletin pozitif yükümlülüklerindendir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Barış Adıgüzel, § 30; Anıl Pınar ve Ömer Bilge, § 37; Bekir Yazıcı [GK], B. No: 2013/3044, 17/12/2015, § 71; Kemal Kılıç [GK], B. No: 2019/16400, 28/7/2022, § 59; Muharrem Çimen [GK], B. No: 2016/5002, 23/3/2023, §§ 39, 40). Devletin söz konusu yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğinin denetimi ise yürütülen sürecin bütününe bakılarak yapılmalıdır.

21. Kamu gücü kullanan makamların her türlü iş ve işlemlerinde öncelikle Anayasa hükümlerini gözetmeleri zorunludur. Nitekim Anayasa'nın 11. maddesinde Anayasa hükümlerinin yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğu ifade edilmiştir. Diğer taraftan Anayasa'nın 138. maddesine göre hâkimler Anayasa'ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Görüldüğü üzere yargı organlarının uyuşmazlıkları öncelikle Anayasa hükümlerini dikkate alarak çözüme kavuşturmaları anayasal bir zorunluluktur. Bu bağlamda bireysel başvurunun ikincilliği ilkesi Anayasa Mahkemesinin ilk elden yani doğrudan inceleme yapmamasını ifade ettiği gibi esas itibarıyla idari ve yargısal makamların önlerindeki meseleleri ve uyuşmazlıkları öncelikle Anayasa'ya uygun biçimde sonuca bağlamaları yönünden birincil derecede sorumlu olduklarını göstermektedir. Özellikle temel kanunlarda öngörülen dürüstlük ve iyi niyet kuralları, hakkın kötüye kullanılması yasağı gibi genel ilkeler ile bazı hâllerde olayın özelliklerine ve durumun gereklerine göre hâkime takdir yetkisi tanınması uyuşmazlıkların çözümünde Anayasa'ya uygun yorum imkânı tanıyan söz konusu etkili hukuksal korumanın bir gereği olarak görülmelidir. Dolayısıyla ister özel kişiler arası isterse de taraflardan birinin kamu gücü olduğu uyuşmazlıklar olsun her durumda hâkimin hukuk kurallarını Anayasa'ya uygun bir biçimde yorumlaması ve yargı yetkisinin kullanımı çerçevesinde özellikle Anayasa ile güvence altına alınan temel hak ve hürriyetlerin korunmasını gözetmesi beklenmektedir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Mehmet Apaydın, B. No: 2015/13099, 8/1/2020, §§ 46, 47).

22. Diğer bir ifadeyle Anayasa'ya uygun yorum ilkesi hâkimin hukuk kurallarını yorumlama serbestîsinin sınırını oluşturmaktadır. Dolayısıyla hâkimin bir hukuk kuralının anlam ve kapsamını tespit ederken Anayasa'yı ve anayasal ilkeleri hesaba katmaması Anayasa'nın normlar hiyerarşisinin tepesinde yer almasını anlamsız hâle getirir. Bu bağlamda Anayasa kâğıt üzerinde kalan bir metin değil yaşayan, hukuk sistemini yönlendiren, her türlü kamusal tasarrufta gözetilmesi gereken hukuki bir belgedir (Mehmet Fatih Bulucu [GK], B. No: 2019/26274, 27/10/2022, § 76). Anayasa hükümlerinin bağlayıcılığının gereği olarak hâkimin maddi hukuk hükümlerini uygularken temel hak ve hürriyetlere ilişkin sınırlama ölçütlerini ve güvenceleri öncelikle dikkate alması anayasal bir gerekliliktir (Aydın Okutucu ve diğerleri, B. No: 2020/11279, 24/5/2023, § 38).

23. Bilindiği üzere 4857 sayılı Kanun'un 20. maddesi ile 6356 sayılı Kanun'un 25. maddesine göre iş sözleşmesinin geçerli veya haklı nedenle feshedildiğini ispat yükümlülüğü işverene aittir. Buna karşın iş sözleşmesinin feshin işverenin ileri sürdüğü nedene dayanmadığını iddia eden işçi, feshin sendikal nedene dayandığını ispatla yükümlüdür. Bu kapsamda iş sözleşmelerinin sendikal nedenlerle feshedildiği iddiaları bakımından yargısal içtihatlarla bazı ölçütler geliştirilmiştir. Yargıtay, sendikal fesih iddiası değerlendirilirken fesih tarihine yakın tarihlerde işyerinde çalışan işçi sayısı, işyerinde sendikaya üye olan ve olmayan işçilerin sayısı, hangi tarihlerde üye oldukları, üyelikten çekilen, çekilme sonrası çalışmaya devam eden işçilerin olup olmadığı, çıkarılan işçilerin kaçının sendikalı olduğu, yeni işçi alınıp alınmadığı ve alınmışsa yeni işçilerin sendikalı olup olmadığı, toplu iş sözleşmesi prosedürü uygulanmasının söz konusu olup olmadığı gibi hususlarının dikkate alınması gerektiğini belirlemiştir (bkz. § 17).

24. Bu kapsamda eldeki başvuruda olduğu gibi sendikal nedenlerle bir iş sözleşmesinin sonlandırıldığı iddia edildiğinde mevzuatın gerektirdiği hususların ve ispat koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğini değerlendirmek öncelikle derece mahkemelerinin görevidir. Derece mahkemelerinin olayın koşullarını değerlendirmek açısından daha avantajlı konumda bulunduğu açıktır. Anayasa Mahkemesinin rolü ise bu kuralların yorumunun Anayasa’ya uygun olup olmadığını belirlemekle sınırlıdır. Önemle değinmek gerekir ki derece mahkemeleri önündeki uyuşmazlık ne kadar Anayasa’da yer alan temel hak ve hürriyetleri ilgilendirirse Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamında bu hak veya hürriyete ilişkin sınırlama ölçütlerini ve güvencelerini denetleme yetkisi o kadar artar. Anayasa Mahkemesinin temel görevi Anayasa’da yer alan hükümlerin yeknesak ve doğru bir biçimde uygulanmasını sağlamaktır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi, derece mahkemeleri tarafından izlenen usulü denetlemek ve özellikle mahkemelerin Anayasa’nın 51. maddesindeki güvenceleri gözetip gözetmediğini belirlemekle yetinmektedir. Dolayısıyla yapılan incelemede, derece mahkemelerinin yeri alınmamakta; kamusal makamların süreç içindeki tutumları sendika hakkı bağlamındaki usule ilişkin güvenceler açısından değerlendirilmektedir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Türkiye Gıda ve Şeker Sanayi İşçileri Sendikası, B. No: 2016/13328, 19/11/2020, § 40; Türkiye Petrol, Kimya ve Lastik Sanayi İşçileri Sendikası, B. No: 2016/13531, 15/12/2020, § 40; Ahmet Sefa Topuz ve diğerleri, § 57; Muharrem Çimen, § 42; Aydın Okutucu ve diğerleri, § 39).

25. Bununla birlikte sendika hakkının gerektirdiği pozitif yükümlülüklerin yerine getirildiğinden söz edilebilmesi için her iki tarafın menfaatlerinin de mümkün olduğunca dengelenmesi ve taraflardan biri aleyhine ölçüsüz bir sonuca yol açılmaması gerekir. Menfaatler dengesinin kurulmasında taraflardan biri aleyhine bireysel olarak aşırı ve olağan dışı bir külfetin yüklenmesi, pozitif yükümlülüklerin ihlali sonucunu doğurabilir. Olayın bütün koşulları ve taraflara tanınan tüm imkânlar ile tarafların tutum ve davranışları gözönünde bulundurularak menfaatlerin adil bir şekilde dengelenip dengelenmediği değerlendirilmelidir (Faik Tari ve Sultan Tari, B. No: 2014/12321, 20/7/2017, § 52; Kemal Kılıç, § 61). Bu noktada Anayasa Mahkemesinin yapacağı inceleme, başvurucuların sendikal nedenlerle işten çıkarıldıkları gerekçesiyle açtıkları davalarda devletin pozitif yükümlülüğünün gerektirdiği şekilde yargısal bir değerlendirme yapılıp yapılmadığı ve özellikle derece mahkemelerinin kararlarının konuyla ilgili ve yeterli gerekçe içerip içermediğine ilişkindir.

26. İlk derece mahkemesi, tanık beyanı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından ve ilgili Sendikadan alınan bilgiler ışığında gerçekleşen fesihlerin sendikal nedene dayandığına kanaat getirmiştir. Gerekçeli kararında Mahkeme, başvurucunun işten çıkarıldığı tarihten önceki ve sonraki altı aylık zaman dilimde toplam 28 sendikalı işçiden 16'sının sendika üyeliğinden çekildiğine dikkat çekmiştir. Mahkeme ayrıca, sendika üyeliği devam eden işçilerin işten çıkarıldığını, işyerinde yetkili bir sendika olmadığını ve toplu iş sözleşmesi imzalanmadığını belirtmiştir. Mahkemeye göre; başvurucunun performansının kötü olması nedeniyle işten çıkarıldığı iddiası gerçekçi değildir ve diğer hususlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde işveren sendikal örgütlenmeyi engellemeye çalışmıştır.

27. Buna karşın Bölge Adliye Mahkemesi başvurucunun iş sözleşmesinin feshini geçersiz değerlendirmekle birlikte sendikal fesih iddiasını reddetmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi, tanık beyanına hiç değinmemiştir. Yanı sıra bölge mahkemesi sendikadan gelen 27 kişilik üye listesinin tamamının istifa, iş kolu değişikliği ve işsizlik nedenleriyle üyeliklerinin sona erdiğini ancak bu üyelerin hepsinin işine son verilmediğini ve bir kısmının davalı işyerinde çalışmaya devam ettiğini belirterek sendikal fesih olgusunun ispatlanamadığını değerlendirmiştir.

28. Bölge Adliye Mahkemesinin sendikal feshin gerçekleşmediği sonucuna vardığı kararında fesih tarihine yakın tarihlerde işyerinde çalışan işçi sayısı, işyerinde çalışan sendikaya üye olan ve olmayan işçilerin sayısı, hangi tarihlerde üye oldukları, üyelikten çekilen, çekilme sonrası çalışmaya devam eden işçilerin kaç kişi olduğu, çıkarılan işçilerin kaçının sendikalı olduğu, yeni işçi alınıp alınmadığı ve alınmışsa yeni işçilerin sendikalı olup olmadığı hususlarının değerlendirilmediği anlaşılmaktadır. Ayrıca aynı Bölge Adliye Mahkemesi Dairesinin başvurucu ile aynı dönemde ve aynı şartlarda çalışmakta iken iş akdi feshedilen dört işçinin davasında sendikal fesih taleplerini kabul etmiş olması dikkat çekicidir. Bölge Adliye Mahkemesi başvuruya konu davada önceki kararlarından farklı bir biçimde "işverenin sendikal sebeple işçi çıkardığının sabit olmadığı" şeklindeki kanaate nasıl ulaştığı hususunda yeterli bir değerlendirmede bulunmamıştır. Dolayısıyla Bölge Adliye Mahkemesi gerekçesinde bu değerlendirmeler yapılmaksızın ve eksik verilere dayanılarak sendikal feshin gerçekleşmediği şeklinde varılan tespite katılmak mümkün olmamıştır. Bu durumda somut olayda ilgili ve yeterli bir gerekçe ortaya konulmaması nedeniyle işverenin menfaatleri ile başvurucunun sendika hakkı arasında kurulması gereken adil denge başvurucu aleyhine bozulmuştur.

29. Neticede somut başvuruya konu davalarda ilk derece mahkemesince yapılan değerlendirme sonrası Bölge Adliye Mahkemesi "işverenin sendikal sebeple işçi çıkardığının sabit olmadığı" gerekçesiyle yetinerek Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi tarafından benimsenen kriterleri dikkate almamıştır. Devletin pozitif yükümlülükleri, işveren tarafından yapılan müdahaleye ilişkin olarak usule ilişkin güvenceler kapsamında oluşturulan yargısal mekanizmaların etkili bir şekilde işletilmesini ve derece mahkemelerinin konuyla ilgili ve yeterli gerekçe ortaya koymasını gerektirmektedir. İstinaf aşamasında yeterli bir yargısal inceleme yapıldığı, gerekçesinin ilgili ve yeterli olduğu söylenemez. Bu nedenlerle devletin pozitif yükümlülüklerini yerine getiremediği sonucuna ulaşılmıştır.

30. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 51. maddesinde güvence altına alınan sendika hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

31. Başvurucu, ihlalin tespiti ile 18.848 TL maddi ve 15.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

32. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

33. Öte yandan sendika hakkının ihlal edilmesi nedeniyle yalnızca yeniden yargılamaya karar verilmesiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya talebiyle sınırlı olarak net 15.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir. Başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar talebi yeniden yargılama kapsamında giderilebileceğinden maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Sendika hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 51. maddesinde güvence altına alınan sendika hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin sendika hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla Adana Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesine (E.2021/1650, K.2021/1847) iletilmek üzere Adana 4. İş Mahkemesine (E.2020/175, K.2021/344) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya net 15.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, diğer tazminat taleplerinin REDDİNE,

E. 487,60 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.287,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 20/12/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.