ANAYASA MAHKEMESİ KARARI

 

Esas Sayısı : 2023/95

Karar Sayısı : 2024/34

Karar Tarihi : 1/2/2024

R.G.Tarih-Sayı : 20/5/2024-32551

 

İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Ankara 4. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi

İTİRAZIN KONUSU: 22/12/2016 tarihli ve 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 155. maddesinin “… tecavüz davasında sahip olduğu sınai mülkiyet hakkını savunma gerekçesi olarak ileri süremez.” bölümünün Anayasa’nın 2., 10., 11., 35. ve 36. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir.

OLAY: Marka hakkına tecavüzün tespiti ile önlenmesi ve durdurulması talebiyle açılan davada, itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.

I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ

Kanun’un itiraz konusu kuralın da yer aldığı 155. maddesi şöyledir:

 “Önceki tarihli hakların etkisi

MADDE 155- (1) Marka, patent veya tasarım hakkı sahibi, kendi hakkından daha önceki rüçhan veya başvuru tarihine sahip hak sahiplerinin açmış olduğu tecavüz davasında, sahip olduğu sınai mülkiyet hakkını savunma gerekçesi olarak ileri süremez.

II. İLK İNCELEME

1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN ve Muhterem İNCE’nin katılımlarıyla 31/5/2023 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.

III. ESASIN İNCELENMESİ

2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Ömer GEDİK tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükmü, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

A. Genel Açıklama

3. Türk hukukunda 22/12/2016 tarihli ve 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun kabulünün öncesinde sınai mülkiyet hakları 24/6/1995 tarihli ve 551 sayılı mülga Patent Haklarının Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (KHK), 24/6/1995 tarihli ve 554 sayılı mülga Endüstriyel Tasarımların Korunması Hakkında KHK ve 24/6/1995 tarihli ve 556 sayılı mülga Markaların Korunması Hakkında KHK ile korunmaktaydı. 6769 sayılı Kanun ile yukarıda anılan mevzuatta yer alan farklı düzenlemeler tek bir kanun altında birleştirilerek sınai mülkiyet haklarının korunmasında yeni bir sisteme geçilmiştir.

4. Sonraki tarihli tescilin bir hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilmemesine yönelik düzenleme ilk olarak 551 sayılı mülga KHK’da yer almıştır. Anılan KHK’nın 78. maddesinde “Patent sahibi patentini kendi patentinden daha önceki rüçhan tarihine sahip olan patent sahiplerinin açmış olduğu patente tecavüz davasında bir savunma gerekçesi olarak ileri süremez.” hükmüne yer verilmiştir. Rüçhan hakkına ilişkin bu düzenleme yalnızca patentlere yönelik olup diğer mülga KHK’larda bu yönde bir hüküm bulunmamaktadır.

5. 6769 sayılı Kanun’da ise sadece patentler için değil marka ve tasarımlar için de sonraki tarihli tescilin bir hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilmemesi öngörülmüştür.

6. İtiraza konu 155. maddenin gerekçesinde de maddenin sınai mülkiyet haklarına ilişkin olan ve yürürlükte bulunan KHK’lardan yalnız 551 sayılı KHK’da yer aldığı belirtilerek doktrindeki görüşler ve yargı kararları ışığında, anılan düzenlemenin markalar ve tasarımlar için de uygulanması gerektiği sonucuna varıldığı ifade edilmiştir.

7. Dolayısıyla dava konusu kuralla sonraki tarihli tescille hak sahipliğini kazanan marka, patent veya tasarım hakkı sahibinin kendi hakkından daha önceki rüçhan veya başvuru tarihine sahip hak sahipleri tarafından açılmış olan tecavüz davasında, sahip olduğu sınai mülkiyet hakkını bir hukuka uygunluk sebebi şeklinde ve savunma gerekçesi olarak ileri sürmesi engellenmektedir. Böylece kural yürürlüğe girmeden önce, sonradan tescille hak sahipliğini kazanan marka ve tasarım hakkı sahipleri, kendileri aleyhine açılan tecavüz davalarında hak sahipliklerini bir hukuka uygunluk nedeni olarak ileri sürüp mutlak bir korumadan yararlanabilirken kuralla birlikte bu imkân ortadan kaldırılmıştır.

B. Anlam ve Kapsam

8. Kanun’un 1. maddesinde, Kanun’un amacının marka, coğrafi işaret, tasarım, patent, faydalı model ile geleneksel ürün adlarına ilişkin hakları korumak ve bu suretle teknolojik, ekonomik ve sosyal ilerlemenin gerçekleştirilmesine katkı sağlamak olduğu ifade edilmiştir. Görüldüğü gibi bu Kanun’un temel amacı sınai mülkiyet hakkı sahibinin haklarının korunmasıdır. Burada bahsi geçen haklardan birisi de tescilden doğan haklardır.

9. Kanun’un 7. maddesinde marka tescilinden doğan hakların kapsamı ve istisnaları düzenlenmiştir. Maddede Kanun’la sağlanan marka korumasının tescil yoluyla elde edileceği ve marka tescilinden doğan hakların münhasıran marka sahibine ait olduğu belirtilmiştir. Buna göre Türk hukukunda kural olarak sınai haklar için tescil ilkesinin geçerli olduğu anlaşılmaktadır. Bu ilke, sınai hak sahiplerinin haklarının korunması ve yasal olarak tanınması için tescil işlemini zorunlu kılar.

10. Kanun’un itiraz konusu kuralın da yer aldığı 155. maddesinde ise marka, patent veya tasarım hakkı sahibinin kendi hakkından daha önceki rüçhan veya başvuru tarihine sahip hak sahiplerinin açmış olduğu tecavüz davasında, sahip olduğu sınai mülkiyet hakkını savunma gerekçesi olarak ileri süremeyeceği belirtilmiştir. İtiraz konusu kural maddenin “… tecavüz davasında sahip olduğu sınai mülkiyet hakkını savunma gerekçesi olarak ileri süremez.” şeklindeki bölümüdür. Kurala göre marka, patent veya tasarım hakkı sahibi, kendi hakkından daha önceki rüçhan veya başvuru tarihine sahip hak sahiplerinin açmış olduğu tecavüz davasında, sahip olduğu sınai mülkiyet hakkını savunma gerekçesi olarak ileri süremeyecektir.

11. İtiraz konusu kuralda yer alan “rüçhan hakkı sahibi” kavramına 20/3/1883 tarihinde imzalanan Paris Sözleşmesi’nin 4. maddesinde yer verilmiştir. Bu maddenin 2. fıkrasında birlik ülkelerinden her birinin dâhili mevzuatına uygun veya birlik ülkeleri arasında akdedilmiş iki veya çok taraflı sözleşmeler gereğince usulüne uygun olarak yapılmış bir yerel başvuru değerinde olan her başvuruya rüçhan hakkı tanınacağının kabul olunacağı belirtilmiştir.

12. Rüçhan hakkı, anılan sözleşmeye koşut olarak iç hukukta, Kanun’da düzenlenmiştir. Kanun’un 12. maddesinde Paris Sözleşmesi veya Dünya Ticaret Örgütü Kuruluş Anlaşması’na taraf devletlerden birinin uyruğunda olan ya da bu devletlerden birinin uyruğunda olmamakla birlikte bunlardan birinde yerleşim yeri veya işler durumda ticari müessesesi bulunan gerçek ya da tüzel kişiler veya bunların halefleri, bu devletlerin herhangi birinde yetkili mercilere markanın tescili için usulüne uygun olarak yaptıkları başvuru tarihinden itibaren altı aylık süre içinde Paris Sözleşmesi hükümleri kapsamında aynı marka için Türkiye’de başvuru yapma konusunda rüçhan hakkından yararlanacakları belirtilmiştir. Kanun’un 62. maddesinde de tasarım için benzer hükümlere yer verilmiştir.

13. Kanun’un 93. maddesinde de Türkiye ile birlikte Paris Sözleşmesi veya Dünya Ticaret Örgütü Kuruluş Anlaşması’na taraf herhangi bir devlette patent için usulüne uygun bir başvuruda bulunmuş herhangi bir kişinin veya halefinin aynı buluş için Türkiye’de başvuru yapmak amacıyla ilk başvurunun yapıldığı tarihten itibaren on iki aylık süre içinde rüçhan hakkından yararlanacağı düzenlenmiştir.

14. Ayrıca Kanun’un 12. maddesinde başvurusu yapılan markanın kullanılacağı mal veya hizmetleri Türkiye’de açılan ulusal ya da uluslararası sergilerde ya da Paris Sözleşmesi veya Dünya Ticaret Örgütü Kuruluş Anlaşması’na taraf devletlerde açılan resmî ya da resmî olarak tanınan uluslararası sergilerde markayla birlikte teşhir eden ve markanın tasdikli örneğini ibraz eden gerçek veya tüzel kişiler, teşhir tarihinden itibaren altı ay içinde Türkiye’de aynı markanın tescili için başvuru yapma konusunda rüçhan hakkından yararlanır. Kanun’un 62. maddesinde tasarım için de benzer hükümlere yer verilmiştir.

15. Kanun’un 93. maddesinde Türkiye’de açılan ulusal veya uluslararası sergiler ile Paris Sözleşmesi’ne taraf ülkelerde açılan resmî veya resmî olarak tanınan uluslararası sergilerde, patent konusunu kapsayan ürününü teşhir eden gerçek veya tüzel kişiler, sergideki teşhir tarihinden itibaren on iki ay içinde Türkiye’de patent almak için başvuru yapma konusunda rüçhan hakkından yararlanır.

16. Yukarıdaki maddelerden anlaşılacağı üzere rüçhan hakkı; Kanun’da sayılan şartlar altında başka bir ülkedeki tescil başvurusundan ya da başka bir ülke veya Türkiye’deki teşhirden itibaren başlayan marka ve tasarım yönünden altı ay, patent yönünden on iki ay devam eden bir haktır. Buna göre dava konusu kural kapsamında tecavüz davasını açan kişilerden daha önceki rüçhan hakkı sahibinin Kanun’da belirtilen çerçevede geçerli rüçhan hakkı sahibi olması yeterli olup bu kişinin daha önce tescil yaptırmış olması gerekmemektedir.

17. Öte yandan marka, patent ve tasarımlarla ilgili olarak daha önceki tarihte tescil başvurusu yapanların haklarını korumaya yönelik olarak da Kanun’da bazı düzenlemelere yer verilmiştir. Bu kapsamda Kanun’un 5. maddesinde daha önceki tarihte tescil başvurusu yapılmış marka ile aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer işaretlerin marka olarak tescil edilemeyeceği ve 6. maddesinde tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu -haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla- başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedileceği öngörülmüştür. Kanun’un 109. maddesinde de aynı buluş, birbirinden bağımsız olarak birden çok kişi tarafından gerçekleştirilmişse patent isteme hakkının önceki tarihli başvurunun yayımlanmış olması şartıyla daha önce başvuru yapana ait olduğu düzenlenmiştir. Anılan hükümlerden açıkça anlaşılacağı üzere bu hakların kazanılması için tescil gerekmeyip daha önce başvuru yapmış olmak yeterlidir. Dolayısıyla dava konusu kural kapsamında “tecavüz davasını açan kişilerden daha önceki başvuru tarihine sahip hak sahibi” ibaresine bu çerçevede bir anlam verilmesi gerekir.

18. İtiraz konusu kurala göre marka, patent veya tasarım hakkı sahibi; kendi hakkından daha önceki rüçhan veya başvuru tarihine sahip hak sahiplerinin açmış olduğu tecavüz davasında, sahip olduğu sınai mülkiyet hakkını savunma gerekçesi olarak ileri süremeyecektir.

19. Kanun’da geçen “tecavüz davası” sınai mülkiyet haklarının (marka, patent, tasarım hakları) ihlal edildiği durumlarda açılan bir dava türüdür. Dolayısıyla kuralla getirilen bu sınırlama yalnızca tecavüzün önlenmesi davaları için geçerlidir. Kanun’da tecavüzün önlenmesi davaları marka, patent veya tasarım hakkı için ayrı ayrı düzenlenmiştir. Marka hakkına tecavüz sayılan fiiller Kanun’un 29. maddesinde, tasarım hakkına tecavüz sayılan fiiller Kanun’un 81. maddesinde, patente tecavüz sayılan fiiller ise Kanun’un 141. maddesinde yer almıştır.

C. İtirazın Gerekçesi

20. Başvuru kararında özetle; çatışan hakların varlığı durumunda sonraki marka, patent veya tasarım hakkı sahibinin kendisine karşı açılan tecavüz davasında, tescilden kaynaklanan sınai mülkiyet hakkını savunma gerekçesi olarak ileri sürememesinin mülkiyet hakkı ve hak arama hürriyetine aykırılık oluşturduğu, kuralın eşitlik ilkesi ve hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmadığı belirtilerek Anayasa’nın 2., 10., 11., 35. ve 36. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Ç. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu

21. Anayasa’nın 35. maddesinde “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” denilmektedir. Anayasa’nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2023/131, K.2023/160, 28/09/2023, § 8). Bu bağlamda, mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ve fikri hakların yanı sıra, icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).

22. Mülkiyet hakkı, kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve kanunların öngördüğü sınırlamalara uymak şartıyla sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma, onun semerelerinden yararlanma ve ondan tasarruf etme imkânı veren bir haktır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 32). Bu bağlamda malikin mülkünü kullanma, onun semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin kısıtlanması veya mülkünden yoksun bırakılması mülkiyet hakkına getirilmiş bir sınırlama niteliğindedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 53).

23. İtiraz konusu kural; marka, patent veya tasarım hakkı sahibinin kendi hakkından daha önceki rüçhan veya başvuru tarihine sahip hak sahiplerinin açmış olduğu tecavüz davasında, sahip olduğu sınai mülkiyet hakkını savunma gerekçesi olarak ileri sürmesine engel olmak suretiyle fikrî mülkiyet hakkına sınırlama getirmektedir.

24. Mülkiyet hakkına sınırlama getirilirken Anayasa’nın temel hak ve özgürlüklerin sınırlanmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen 13. maddesinin gözönünde bulundurulması gerekmektedir.

25. Anayasa’nın 13. maddesinde “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” denilmektedir. Anayasa’nın anılan maddesi uyarınca mülkiyet hakkı, Anayasa’da öngörülen nedenlere bağlı olarak Anayasa’nın sözüne ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın ancak kanunla sınırlanabilir.

26. Anayasa Mahkemesinin verdiği kararlarda sıkça vurgulandığı gibi temel hakları sınırlayan kanunun şeklen var olması yeterli olmayıp yasal kuralların keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir düzenlemeler niteliğinde olması gerekir.

27. Esasen temel hakları sınırlayan kanunun bu niteliklere sahip olması, Anayasa’nın 2. maddesinde güvence altına alınan hukuk devleti ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk devletinin temel unsurlarından olan hukuki belirlilik ilkesi uyarınca kanuni düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Kanunda bulunması gereken bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından da zorunludur. Zira bu ilke hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Ayrıca kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebileceği kadar hukuki belirlilik taşıması gerekir. Bir diğer ifadeyle kanunun kalitesi de kanunilik şartının sağlanıp sağlanmadığının tespitinde önem arz etmektedir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55). Dolayısıyla Anayasa’nın 13. maddesinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik, Anayasa’nın 2. maddesinde güvence altına alınan hukuk devleti ilkesi ışığında yorumlanmalıdır.

28. Önceki rüçhan veya başvuru tarihine sahip hak sahiplerinin açmış olduğu tecavüz davalarında sonraki tarihli tescilin hukuka uygunluk nedeni olarak ileri sürülemeyeceğini içeren kuralın şeklî anlamda bir kanun hükmünde olduğu ve kuralda herhangi bir belirsizlik bulunmadığı anlaşılmaktadır.

29. Dolayısıyla kuralın temel hak ve özgürlüklerin kanunla sınırlanması gerektiğine ilişkin anayasal ilkeye aykırı bir yönünün bulunmadığı açıktır.

30. Öte yandan marka, patent veya tasarım hakkının kural olarak tescille kazanılacağı ancak tescil tarihinden önce de sınai mülkiyet hakkına yönelik önceki bir rüçhan veya başvuru tarihine sahip hak sahiplerinin olabileceği, kuralın anılan kişilerin sınai mülkiyet hakkına yönelik menfaatlerinin korunması amacıyla ihdas edildiği, bu yönüyle meşru bir amacının bulunduğu görülmektedir.

31. Mülkiyet hakkına yönelik sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca ölçülü olması gerekir. Amacı temel hak ve özgürlüklerin gereğinden fazla sınırlandırılmasının önlenmesi olan ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen sınırlamanın ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından sınırlamanın zorunlu olmasını, diğer bir ifadeyle aynı amaca daha hafif bir sınırlama ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise hakka getirilen sınırlama ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir. Kuralla mülkiyet hakkına getirilen sınırlamanın elverişlilik, gereklilik ve orantılılık alt ilkelerine aykırı olmaması gerekir.

32. Kanun’da sayılan sınai mülkiyet haklarının kural olarak tescille kazanılmasından dolayı tescilin hak sahipliği açısından güçlü bir karine olduğu, önceki rüçhan veya başvuru sahiplerinin açtıkları tecavüzün önlenmesi davasında sınai mülkiyet hakkının savunma gerekçesi olarak ileri sürülmesi durumunda tecavüz davasının olumsuz sonuçlanmasının muhtemel olduğu ve bu durumun önüne geçmek için kuralın ihdas edildiği gözönünde bulundurulursa kuralın elverişli ve gerekli olmadığı söylenemez.

33. Ölçülülük incelemesinde ayrıca mülkiyet hakkına getirilen sınırlama ile meşru amaç arasındaki makul dengeyi ifade eden orantılılık alt ilkesine de dikkat edilmesi gerekir. Adına tescil yapılmış olan marka, patent veya tasarım hakkı sahipleri için her ne şart altında olursa olsun mutlak bir koruma sistemi öngörülmesi zorunluluğu bulunmadığı gibi şartları oluşmamasına rağmen tescilden kaynaklı olarak başkalarının sınai mülkiyet haklarına yapılan tecavüzlerin önlenmesine yönelik olarak gerekli tedbirleri almak devletin pozitif yükümlülükleri arasındadır. Diğer taraftan kural, tecavüz davasının her hâlükârda davacılar lehine sonuçlanmasını öngörmemektedir. Bir başka ifadeyle marka, patent veya tasarım hakkı sahibinin kendi hakkından daha önceki rüçhan veya başvuru tarihine sahip hak sahiplerinin açmış olduğu tecavüz davasında, mülkiyet hakkına sahip olduğunu her türlü delille ispat etmesine engel bulunmamaktadır. Bu yönüyle kuralın mülkiyet hakkına orantısız bir müdahalede bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

34. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 13. ve 35. maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.

Kuralın Anayasa’nın 2. ve 36. maddelerine de aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların Anayasa’nın 13. ve 35. maddeleri yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında ele alınmış olması nedeniyle Anayasa’nın 2. ve 36. maddeleri yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

Kuralın Anayasa’nın 10. ve 11.maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.

IV. HÜKÜM

22/12/2016 tarihli ve 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 155. maddesinin “...tecavüz davasında, sahip olduğu sınai mülkiyet hakkını savunma gerekçesi olarak ileri süremez.” bölümünün Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itiraz talebinin REDDİNE 1/2/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Başkan

Zühtü ARSLAN

Başkanvekili

Hasan Tahsin GÖKCAN

Başkanvekili

Kadir ÖZKAYA

Üye

Engin YILDIRIM

Üye

M. Emin KUZ

Üye

Rıdvan GÜLEÇ

Üye

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Üye

Yıldız SEFERİNOĞLU

Üye

Selahaddin MENTEŞ

Üye

Basri BAĞCI

Üye

İrfan FİDAN

Üye

Kenan YAŞAR

Üye

Muhterem İNCE