Kendimizle ilgili bilinçsiz duygular günah keçisi ilan etmeye nasıl yol açıyor?
Yöresel bazı sosyal hastalıklar, genellikle, tüm toplum için trajik sonuçlara gebe yaygın saldırgan davranışlara nasıl dönüşebiliyor?
“Sizin günah keçiniz kim?”
Bu kavram, günah veya kötülüğün başka bir obje, hayvan veya insana nakledebileceği ve bu obje veya insanın yok edilmesi ile mevcut günah veya kötülükten kurtulabileceği ilkesine dayalıdır. J.Frazer, Golden Bough isimli sihir ve din konusundaki çalışmasında, insanda var olan bu psikolojinin doğuşu hakkında şunları yazmıştır: “İnsanoğlu sırtındaki odunu veya taşı başkasına devredeceği gibi, sıkıntıdan doğan yükünü de başkasına devredebilir. Bunun gibi Hindistan'ın Doğusundaki adalarda saralı olan şahsın belirli ağaçların yaprakları ile dövülüp, bu yaprakların atılmasıyla iyileşeceğine, Arabistan'da ise, halkın veba hastalığının varlığı zamanında bir deveyi şehrin ortasından geçirip, sonra da onu öldürerek bu hastalıktan kurtulacaklarına inanılırdı”.1 Bough'un bu ilkesi Rodos'lular ve Babiller tarafından da kullanılmıştı. Özellikle, Rodoslular cezaevindeki suçlulardan birini Cronus adlı bir ilaha kurban vererek uygulamışlardır. İşte başkalarını vasıta olarak kullanma grup kimliğini de oluşturmaktadır.
Günah keçiliği olgusunda kısır döngüsünün rahatsız edici yanı isteklerimizin tamamen bizden kaynaklanmadığını düşünmektir. Kuşkusuz, insanların başta ebeveyn olmak üzere öteki kişilerin arzu ve isteklerinin ürünü olduklarını idrak etmeleridir. Toplumda tanık olduğumuz insanların “bizler”, “onlar” diye gruplandırma eğilimidir. Bu süreç, grup kimliği ve sosyal dayanışma adına son bulmayan, yinelenen bir süreçtir. İşte bu olgu bizleri tehlikeli kısır döngüye hapsetmektedir; zira biz insanlar suçu başkalarına transfer etme eğilimindeyiz. Bu da çevremizde epeyce günah keçilerinin varlığına işaret etmektedir.
Bireyler için günah keçisi2 arama, sorumluluğu ve suçu başkalarına yansıtma yoluyla yadsınmasına yönelik psikolojik bir savunma mekanizmasıdır. Failin kendisiyle ilgili hem olumsuz duygularını yok etmesini ve hem de doyum duygusu sağlamaktadır. Sosyal açıdan, günah keçisi arama, grup içi deneyimin yarattığı hayal kırıklığının bir amaca ulaşmasını engellediğinde, bir dış grubu suçlama eylemidir. Günah keçiliği bireyler arasında, bir birey ile bir grup arasında ve gruplar arasında gerçekleşebilir.3 Durkheim, günah keçisi yaratma pratiğinin toplum yapıları için temel olduğuna ve olumsuz duygular yaratan her olayın bir günah keçisi olması gerektiğine inanıyordu.
İngiliz ressam William Holman Hunt (1827-1910)'un "Günah Keçisi" tablosu
Durkheim, rahatsızlık ve korku duygularına neden olan herhangi talihsiz bir olay meydana geldiğinde, hem bireyin hem de toplumun parçalanma tehdidi altında olduğuna, istikrar ve bütünleşme duygusunu yeniden kazanmak için özel ayinler adı verilen belirli bir dizi ritüele başvurduklarına inanıyordu. Bu ayinler suçlama, kurban etme ve günah keçisi ilan etme süreçlerini içermekte idi. Durkheim, toplumsal yaşamdaki en yaygın olayın ölüm olduğuna ve her ölüm için birinin ya da bir şeyin suçlanması ya da günah keçisi ilan edilmesi gerektiğine inanıyordu: Yıllarca sigara içen veya kötü beslenenin kalp krizi geçirmesi veya sarhoş sürücünün dikkatsizliğine yol açması. İşte günah keçisi ilan etme - yersiz suçlamaların yöneltilmesi - günlük yaşamda sık sık ortaya çıkabilen bir olgudur.
Tarih boyunca günah keçisi grupları, akla gelebilecek hemen hemen her insan grubunu içermiştir: cinsiyetler, dinler, farklı ırk veya milletlerden insanlar, farklı siyasi inançlara sahip insanlar veya çoğunluktan farklı davranışlar sergileyen insanlar. Ancak günah keçisi ilan etme, hükümetler, şirketler veya çeşitli siyasi gruplar gibi kuruluşlara da uygulanabilir. Günah keçisi yaratılması yalnızca katarsis sağlamakla kalmayıp aynı zamanda bir kendini beğenmişlik duygusu uyandırdığı da söylenebilir.
İki bin yıl önce Kefaret Günü ayinlerinde, Yahudi kavmini günahlarından arındırmak üzere simgesel olarak günahların yüklendiği keçi, Kudüs dışında uçurumdan atılıyordu. Günümüz günah keçileri ise, yanlış teşhise dayanarak cinayet/tecavüz zanlısı ilan edilerek cezaevine atılıyorlar. Şöyle ki,
- 2001’de Üzeyir Garih’in katil zanlısı ve deli ilan edilen 13 yaşındaki F.N,
- 2002’de “Ümraniye sapığı” olarak yakalanan inşaat işçisi 33 yaşındaki B.A,
- 7 yıl suçsuz yere atan anne-kız (Hürriyet, 28/02/2012, s.5),
- İngiltere’de 1974’te tutuklanan Birmingham altı’lısı ile 2007’de tecavüz nedeniyle 17 yıl hapiste tutulan Andrew Malkinson'ın masum oldukları anlaşılmıştır.4
New York’taki Hudson nehrine acil iniş yapan kaptan pilot, “Havacılıkta bildiğimiz her şeyi, kitaptaki her kuralı, sahip olduğumuz her usulü, birileri bir yerlerde öldüğü için biliyoruz” dedi. İşte hatalardan ders çıkarma şeklindeki kara kutu düşüncesi (black box thinking) ceza adaleti sistemindeki adli hatalar için de geçerlidir.5
Günah Keçisi Türleri 6
Sosyologlar genellikle günah keçisi yaratmanın dört yöntemine değinmektedirler:
1. Bir kişinin yaptığı bir şey için diğerini suçladığı bire bir olgu olarak, bu genellikle ebeveynlerini hayal kırıklığına uğratma utancından ve cezadan kaçınmak için yaptıkları bir şey için kardeşini veya arkadaşını suçlayan çocuklar arasında olabilir (Hammer, 2007).7
2. Bir kişinin kendi sebep olmadığı bir sorun için bir grubu suçlama yaklaşımıdır. Bu sorunlar savaş, ölümler, ekonomik kayıplar veya diğer kişisel mücadeleleri içerebilir. Bu tür günah keçisi yaratma, ırksal, etnik, dinsel veya sınıfsal gruplara odaklanabilir. Örneğin, işini kaybetmesini belirli bir ülkeden gelen göçmen akınına bağlayan biri, bu grubu günah keçisi ilan ediyor demektir (Hammer, 2007).
3. Günah keçisi arama aynı zamanda bire bir grup biçimini de alabilir, yani bir grup insan bir sorun için bir kişiyi soyutlar ve suçlar. Örneğin, bir spor takımının birden fazla üyesi, oyunun sonucu etkileyen diğer hususlara karşın hata yapan bir oyuncuyu maçın kaybından sorumlu tutabilir. Benzer şekilde, bir grup insan, birçok faktör devreye girmiş olsa bile, vaat ettikleri politikaları yerine getirmediği için siyasi bir figürü suçlayabilir (Hammer, 2007).
4. Son olarak, günah keçisi arama, grup şeklinde de olabilir. Bu, sosyologlar için özellikle ilgi çekicidir ve bir grup, grubun toplu olarak deneyimlediği sorunlar için diğerini suçladığında gerçekleşebilir. Çoğu zaman, bu sorunlar doğası gereği ekonomik veya siyasidir; ve ırk, etnik köken, din veya ulusal köken çizgisinde oluşmaktadır. Örneğin, bir partinin üyeleri, büyük durgunluk gibi ekonomik kriz için diğerini suçlayabilir (Hammer, 2007).
Bu son yöntem, bir grubun başka bir grup tarafından günah keçisi ilan edilmesi, tarih boyunca neden belirli sosyal, ekonomik veya politik sorunların var olduğunu ve günah keçisi ilan eden gruba zarar verdiğini açıklamanın bir yolu olarak kullanılmıştır.
Çoğu zaman, günah keçisi ilan eden kişilerin uzun süreli ekonomik güvensizlik yaşadıkları ve önyargı ve şiddete yol açabilecek ortak inançları benimsemeye başladıkları söylenir. Günah keçisi yapılan grup, ekseriya, günah keçisi ilan eden gruptan daha düşük bir güce sahip olma eğilimindedir; aksi takdirde, günah keçileri, kendilerini suçlayanların muhalefetini ezebilir.
Günah keçisi ilan edilen gruplar, suçlayan grubun iç grubundan farklı olarak tanınma eğilimindedir. Bu, grubun üyelerinin kolayca belirlenebilmesini ve istenmeyen durumla ilişkilendirilebilmesini sağlar. Son olarak, günah keçileri kasıtlı veya kasıtsız olarak iç grup için gerçek bir tehdit oluşturma eğilimindedir.
Modern tarihte günah keçisi yaratmanın en bariz ve trajik örneği Holokost'tur. Adolf Hitler, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Almanların çektiği acılar için Yahudileri herkesin bildiği gibi günah keçisi ilan etti. Yahudi halkını ticari olarak ortalama bir Alman vatandaşından daha başarılı olarak tasvir eden Hitler, Almanları Yahudiler ve diğer gruplar pahasına aşırı milliyetçi konumuna getirdi. Hitler, karşı gruplara karşı kızgınlık ve nefret uyandırdı ve Almanya'nın algılanan gelişimi için milyonlarca insanın soykırımını tetikledi.
Evrensel Bir Olgu
Başkalarını vasıta olarak kullanma olgusu, Dr.William A.White göre, insanlığın evrensel bir niteliğidir. O, insanların daima sıkıntıdan uzaklaşmak istediğini ve bu psikolojinin toplumsal normlara aykırılığın sonucu oluşması halinde sorumluluktan kaçmaya yöneldiğini ileri sürmüştür.
Bu açmazda, suçlunun cezalandırılması yalın günah yerine kişideki günahı vurgulama şeklinde yorumlanır. Suçlu kimliği kişinin kendi günahını transfer edebileceği kolay bir obje olmakta ve bu kimliğin cezalandırılarak ona karşı nefret duyulmasıyla kişinin kendine olan saygısı pekiştirilmekte ve dolaylı olarak benzer sapmalardan kendisini alıkoymasını sağlamaktadır.
White göre, burada, suç ve suçlulara karşı bilinç altından beslediğimiz tutumun oluştuğu materyale tanık olunmaktadır. Bu durum, toplumun suçlulara ilişkin reformlara neden isteksiz olduğu ve suçlunun tabi tutulduğu ağır işkence ve fena muameleye izin vermemeye neden isteksiz bulunduğunu açıklamaktadır.
Daha yakın zamanlarda, sosyologlar günah keçisi olma eğilimini tanımlamak için yer “değiştirmiş saldırganlık” fikrini kullandılar. Örneğin, erkek arkadaşıyla henüz kavga etmiş bir kadın, eve geldiğinde yaramazlık yaptığı için köpeğini tekmeleyebilir. Köpek bu durumda günah keçisi olmakta ve erkek arkadaşıyla yaptığı kavganın bedelini ödemektedir. Kavgadan kaynaklanan saldırganlık, gerçek nedene, erkek arkadaşa değil, misilleme yapamayan veya karşı çıkamayan daha kabul edilebilir bir hedefe, köpeğe yöneltilmektedir.
Başkasını vasıta olarak kullanmak, aile ve toplum üyelerinin suçun işlenmesinde katkıları ve oynadıkları aktif rol sonucu önem kazanmaktadır.8 Ebeveyn, kendilerini hissen tatmin etmek amacıyla çocuklarını suç teşkil eden filleri işlemeğe teşvik ve bu tür fiilleri teyit etmektedirler. Bu yolda işlenen hırsızlık ve adam öldürme suçları ciddi bir nicelik göstermektedir. Belirgin psikolojik nedenler altında bu yola gidildiği gibi şahsın bilinçaltında gizli kalan nedenlerle de, adı geçen vasıtaya başvurulabilmektedir. İşte suçu başkalarına aktarma konusunda doğal bir eğilimimiz var. Bu da demek oluyor ki, etrafımızda günah keçileri var. Bu olgunun altında yatan psikolojik dinamizmi açık bir biçimde göstermek için aşağıdaki olaya yer verilmiştir.
"Dolandırıcı babanın ölümünde annesiyle kalan yedi yaşındaki çocukta kısa bir zaman sonra yalan söyleme, çalma, firar, saldırgan ve kabaca davranışlar şeklinde suçluluk semptomları gelişmiş. Tedavisi için psikiyatra gönderildiğinde ise çocuktaki suçluluk davranışları iyice belirginleşmişti. Anne ve yaşlı amcası dışında başka biri ile ilişkisi olmayan bu çocuk yalnızlık içindeydi. Çocuğun tedaviye alınması sırasında ve sonrası annenin doktorla temas kurmak konusundaki devamlı çabalarına tanık olun- muş; anne sık sık randevu istemiş ve doktorun çocukla ilişki kurmasını engellemeye teşebbüs etmişti. Bu süreç, çocuğun suçluluk semptomlarında bir iyileşme sağlanmasından tekrar suçluluğa yönelmesine kadar varlığını korumuştu. Çocuk bir süre çalmadı ise de, bu süre uzun sürmemiş; ve hemen annenin cüzdanı komodin üzerine konulduğu veya kıymetli şeylerin saklandığı dolabın açık bırakıldığı bir anda çocukta var olan semptom yeniden yüzeye çıkmıştı. Çocuğun her iyileşme dönemi sonrası bu durumun yeniden ortaya çıkması karşısında, doktor, annenin tutumunun bir unutkanlık eseri olmadığı yargısına vararak yeni bir yöntemle çocuk ile annesi arasındaki ilişkileri anlamak amacıyla anneyi bir psikiyatra göndermişti. Bu hareket tarzı da bize, çocuğun suçlu davranışını bırakmasıyla annenin depresyon geçirdiğini ve çok geçmeden çocuğun yeniden suçluluğa yönelmesi için fırsatlar yarattığını göstermişti. Çocuk sağlanan tahriklere kapılır kapılmaz annenin depresyonu kayboluyordu. Ancak çocuğun suçlu davranışı salt bu etki-tepki ilişkisinden habersiz annenin sağladığı fırsatlardan kaynaklanmıyordu.
Çocuk annesindeki depresyon haline bilinç altından tepki göstererek çalmak suretiyle annesi ile arasın- daki psikolojik dengeyi sağlama yoluna gidiyordu. Çocuğun suçlu davranışları annenin depresyonuna karşı emniyet supabı işlevini görüyordu. Sonuçta annenin suçluluğa karşı yoğun bir eğilimi olduğu ve kocası tarafından doyurulan bu eğilimin kocanın ölümünden sonra çocuğu tarafından yerine getirilmesi gerekmekte olduğu ortaya çıkmıştı. Bu gereksinme karşılanmadığında anne depresyon geçiriyordu."
Bu olayın analizinde görüldüğü üzere, anne, çocuğun ve daha önce de kocasının suçlu davranışı ile depresyondan uzak iken; aşkın yöneldiği objenin suçlu davranışta bulunmayı ret etmesiyle belirgin bir biçimde hayal kırıklığına uğramıştı. Anne bu durum karşısında sanki kendine yönelmiş bir saldırı varmış gibi tepki göstermiştir.
Bu ilişkiler bağlamında aşkın yöneldiği objenin saldırgan ve asosyal davranışı üçlü bir işleve hizmet ettiği çıkarımına varılmıştı:
1. Aşk objesinin işlediği suçlarla annece baskı altında tutulan dürtülerin doyurulması;
2. Anneyi suçluluk duygusu ve ceza korkusundan kurtararak mazoşist bir tatmin sağlaması;
3. Annenin kocası ve çocuğunu suçlu görerek onları bir vasıta olarak kullanması ve kendi masumi- yetini kanıtlamasıdır.
Aşk objesinin bu üçlü işleve hizmet etmemesi halinde, dış dünyaya aktarılan çatışma tekrar içe dönerek annedeki psikolojik dengeyi bozmakta; diğer tarafta, çocukta, "anne" sevgisinin yitirilmesi dayanılmaz bir heyecan doğurmakta ve bu sevginin sağladığı güveni elde etmek amacıyla tekrar annenin bilinçaltı isteklerini doyurmaya yönelmektedir.
Bu olayın açıkça gösterdiği üzere, ebeveyn çocuğunu bir vasıta olarak kullanabilmekte,9 bir bakıma, onu programlayabilmektedir. Buna açıklık getiren John Steinbeck'in East Of Eden adlı eserinden alınan aşağıdaki pasaj ise oldukça anlamlıdır:
"Kendi çocuklarımda ne türden bir kanın olduğunu öğrenmek isterdim. Yetiştikleri zaman onlarda bir şeyler aramayacak mıyım? Samuel, "Evet arayacaksınız; ve sizi şimdiden uyarırım ki, onlarda kötülüğü oluşturabilecek onların kanı olmayıp, sizin kuşkunuzdur.”
Bize göre de; çocuklarında iyilik veya kötülük saptayan bir kişi yalnızca çocuklarına ektiklerini aramaktadır (Herkes ektiğini biçer). Kıskançlık, hayal kırıklığı ve öfke, günah keçisine götüren üçlü olarak belirmektedir.
Bu bağlamda, ebeveynin çocuklarına söylediği sözlerinde önemli olduğuna inanılmaktadır. Dokuz yaşında ve kendisinin sevilmeyerek terk edildiğini hisseden bir çocuğun ebeveynine, "siz beni sevmiyorsunuz, hepinize kızıyorum" demesi üzerine, "pekala, bizi sevmiyorsan ne duruyorsun, al bavulunu git" diyen ebeveynin bu hareketinin, ilerde çocuğun evi terk etmesini teşvik edici olarak ele alınabileceği; veya çocuğunun para çaldığını gören bir annenin "canım çaldığı para nihayet on TL’dir" diyerek onun bu sorunuyla ilgilenmemesinin, çocuktaki hırsızlık arzusunu teşvik ve teyit edebileceği gözlenmiştir.
Günah keçiliği/vasıta olarak kullanıma, saldırganlığın hayal kırıklığına neden olan hedef dışındaki “güvenli” hedeflere yöneltilmesi (displaced aggression) halinde de tanık olunmaktadır. En çarpıcı örneği de işsizlik arttığında çocuk istismarının artması; kocasından dayak yiyen eşin çocuklarını dövmesidir.
Böylece günah keçisi, kendimizle ilgili olumlu imajımızı korurken başarısızlığı veya kötü işleri açıklamanın bir yöntemi haline gelir. Örneğin, bir kişi bir iş bulamazsa, onu elde eden kişiyi suçlayabilir ve onu yalnızca iktidara yakınlığı ile o pozisyona erişmiş olmakla itham edebilir. Bu şekilde, iş için gerekli bilgi veya becerilere sahip olmama olasılığını düşünmek zorunda bile kalmamaktadır.
Açıklamalarımız bağlamında ulaşılan nokta odur ki, toplum da suçun işlenmesine katılabilir. Rüşvet alarak görevini suiistimal eden bir polis veya hâkim örneklerinde görüleceği üzere sözü edilen katılım bu tür fiilleri gazetelerde okuyan bir hırsızın kendi suçunu haklı çıkarmağa yeltenmesine sebep olabilmektedir.
Bir başka yelpazede toplumun katılımı, kan davasından hüküm giyen kadının feryadında şu şekilde yüzeye çıkmıştır: "Ben öldürdüm, köy rahat etti, Hayır işledim diye sarıldılar eteklerime. Ama kim girdi hapse? Ben. Hepsi rahat şimdi. Ben de rahatım, Tanrıya şükür rahatım ama ya dışarı çıkınca? Ya o zaman kim silecek bu damgayı alnımdan? Köy ahalisi mi? Nerdee? İki yıl oldu, çocuğumu göstermi- yorlar" diyerek bu hususta toplumun çizdiği çerçeveyi tüm çarpıklığıyla gözler önüne sermiştir.
Kuşkusuz toplumsal günahlar kişilerde ifadesini bulmaktadır. Ancak toplum kendisini cezalandırıp bir örnek gösteremediği zaman, yapılacak hiç bir örnek kalmayacaktır. İşte toplumun bir vasıta olarak kullanarak onların yok olmasına çalışması kendi suçluluk hissini bastırmak istemesinden kaynaklan- maktadır.
Psikopatolojide yansıtma, özellikle aşağıdaki kişilik bozukluklarına sahip kişilerde yaygın olarak kullanılan bir savunma mekanizmasıdır:
-Antisosyal kişilik bozukluğu,
-Sınır kişilik bozukluğu,
-Narsistik kişilik bozukluğu,
-Paranoyak kişilik bozukluğu ve
-Psikopati.
Başkalarını vasıta olarak kullanmaya sosyal psikoloji açıdan bakıldığında, insanlar ender olarak bireysel varlık olarak işlev görmekte; daha çok kendileri ve ötekileri, grupların temsilcileri olarak “bizler” karşıtı “onlar” olarak görmektedirler. Farklılıklar ve şeytani karakteristikler dıştaki gruba yöneltilmekte; onların üyeleri şeytani özellikleri temsil etmek bakımından birbirlerine benzer konumda bulunmakta- dırlar. Herkes kendi grubunu masum ve üstün olarak görmektedir. Önyargılı algılama, damgalı karşıt gruba karşı ayrım ve zararı haklı görmektedir. Önyargı ve ayrım normatif olmaktadır. Bu bağlamda masum bir kişinin mahkumiyeti sosyal düzeninin korunması gereği düşünülmekte; öteki insanların öldürülmesi bir görev olarak görülmekte; mağdurlar için olumsuz etkiler minimize edilmekte ve yanlış yorumlanmaktadır.
Yönetimsel ve Toplumsal Niteliği
İstenmeyen düşünce ve duygular, kendi sorunları için günah keçisi haline gelen bir başkasına bilinçsizce yansıtılabilir. Bu kavram, gruplar tarafından projeksiyona genişletilebilir. Bu durumda seçilen kişi veya grup, grubun sorunlarının günah keçisi haline gelir. "Bütün ülkelerdeki siyasi ajitasyon, tıpkı küçük grupların ve bireylerin arka bahçe dedikoduları kadar, bu tür projeksiyonlarla doludur." Jung gerçekten de "yanlış şekilde davranan bazı insanlar olmalı; normal olanlar için günah keçisi ve ilgi nesnesi olarak hareket ederler”.
Günah keçisi arama, üst düzey yöneticilerin hatalarından daha alt düzey bir çalışanın sorumlu tutulduğu yönetimde bilinen bir uygulamadır. Bu genellikle üst yönetimde hesap verebilirlik eksikliğinden kaynaklanmaktadır.
Günah keçisi ilan etme -yersiz suçlamaların yöneltilmesi -günlük yaşamda sık sık ortaya çıkabilir. Hedeflerimizin benzerliği bizi aynı şeyler için savaşmaya itmekte ve rekabeti doğurmaktadır. O zaman herkesin herkese karşı bir tür Hobbes’çu savaşı (Homo Homini Lupus) vardır. Bizim başaramadıkları- mıza sahip olanlara duyulan kıskançlık ve mimetik/taklitçi rekabet toplumda giderek artmakta ve bir atılım gerçekleşene kadar gerilimi artırmaktadır. Siyasi liderler seçmenlerin korkularını tek bir hedefe örneğin göçmenlere yönlendirebilmektedir-Günah keçisi yaratmanın kısır döngü niteliği. O anda düzen ve mantık yerini hızla kaosa ve şiddete bırakabilir. Gerçekten de bu rekabetler, grupların ve toplumların varlığını tehdit etmekte ve bu nedenle bu iç mücadelelerin üstesinden gelmek çok önemli olmaktadır.
İnsanlar ve topluluklar, krizden ve başlarına gelen sorunlardan mağdurun sorumlu olduğu bir anlatı kurgulayarak kendilerini kandırıyorlar. Bu nedenle, tüm memnuniyetsizlikleri ve hayal kırıklıklarını “günah keçisine” kaydırdıktan sonra, fedakarlığının barışı yeniden tesis edeceğine ve tüm çatışmaları çözeceğine inanılmaktadır.
Böylece günah keçisi kınanmakta ve soyutlanmakta; toplumsal düzen sonra yeniden kurulmaktadır. Ne var ki, bireyler kendilerini kandırmaya devam ettiklerinden kısır döngü yeniden başlamaktadır. İnsanlar kendi kaderini tayin etme ve eleştirel düşünmeyi geliştirmezler ve diğerleriyle aynı şeyi arzulamaya devam ederlerse, bu da kaçınılmaz olarak başka bir cadı avına yol açacaktır.
İşte bu sosyo- psikolojik günah keçisi teorisine göre, mağdurlar yalnızca bir grup insan için psikolojik rahatlama işlevi görmeyip, aynı zamanda gerçek sorunun üstünü örten ve gerçek suçluları yadsıyan bir işlev de görmektedir. Sosyal psikoloji açısından günah keçisi olgusu, kendi üzerine düşünmeyen, sorumluluklarını ve hatalarını kabul etmeyen, yeni suçlular arayışı içinde kısır döngüye hapsolmayı tercih eden toplumsal bir ifadedir. Sosyal psikolojiye göre günah keçisi ilan etme, suçun gerçek kaynağının cezalandırılması göz ardı edildiği ve insanlar saldırganlıklarını diğer bireylere yönlendirerek rahatlama sağladıklarında belirmektedir. Hayal kırıklığı, bir bireyin kendi sosyal sorunları tarafından tetiklenebileceği gibi, aynı zamanda kendi sosyal grubundan başkalarının karşılaştığı adaletsizliklere maruz kalmasıyla da tetiklenebilir.
Günah keçisi olanlar, suçlamak için kendilerini güvende hissettiği hedefleri seçerler. Kurbanlarını daha az güce sahip kişiler olarak algılarlar. Örneğin, küçük bir kardeş ailenin günah keçisi olabilir. İşin ilginç yanı bugün günah keçisi olanlar yarın aynı yönteme başvurmaktadırlar. Yinelersek, bizler başkalarının arzularının taklitçileriyiz.
Özet olarak, insanlar kabule yanaşmadıkları temel bir hakikat karşısında günah keçisi yaratarak suçu onlara transfer ederek dışlamakta ve kendilerini tüm sorunlardan soyutlanmaktadırlar.10 İnsanlar böylece kendileri için katarsis, rahatlama ve iyileşme sağlamaktadırlar. Günah keçiliği yaratılması insanları sıkıntılarına karşı koruma işlevi de görmektedir-yansıtma yaklaşımı. Sonuçta bizlerin işlediği günahla- rın veya eksikliklerimizin bedelini başkalarının ödemesi söz konusu olmakta; ve günah keçiliği ayni zamanda gruba bir kimlik kazandırmaktadır.
Tarih boyunca uluslar sosyal bir anomi ile yüz yüze geldiklerinde hemen bir günah keçisi yaratmışlardır. 11 Günah keçisi topluma anlık da olsa sulh ve sükun sağlamaktadır. Yalnız günah keçisi yaratılması bilinçli olmak yerine bilinç altı kaynaklıdır; zira bilinçli olsa sağladığı katarsis sağlanamayacaktır. Kimin/hangi grubun günah keçisi olabileceği de bir rastlantı sonucu belirmekte; tüm sorun yanlış bir yerde ve yanlış bir zamanda bulunmak şeklinde şansa kalmaktadır.
Sosyal psikoloji açısından önemli olan, günah keçisi yaratmanın bilincine varılması; toplumsal saydamlığı sağlamak adına da, suçlamanın altında yatan nedenleri birbirimize itiraf etmekten başka çaremiz olmadığı bilincidir.
"Aşırı çalkantılı anlarda, gerçekle değil, bize arınma sağlayabilecek büyük bir yalan ve kurucu cinayetle ilgileniriz." “Herkes günah keçisiyle ilişkisinin ne olduğunu kendine sormalıdır”.
René Girard. The Scapegoat (Günah Keçisi)
The John Hopkings University Press, 1986
----------------
1 J.G.Frazer. Dinin ve Folklorun Kökleri, Yapı Kredi Yayınları, 2017. René Girard. Günah Keçisi (Çev.I.Ergüden) İst. Kanat Yayınları, 2003: Karşılaştırıldığında kendimizi iyi hissedebilmek için başka bir kişinin veya grubun kötü olmasına ihtiyaç duyduğumuzda, günah keçisi ilan etmiş oluruz. Bir topluluğun iç çatışmasını çözmek için bir günah keçisi kullanması gibi, kimliğimizi sağlamlaştırmak için başkalarını kullanıyoruz. Kalabalığın kurban seçimi tamamen rastgele olabilir; ama böyle olmak zorunda değil. Hatta isnat edildikleri suçların gerçek olması, ancak bazen zulmedenlerin kurbanlarını işledikleri suçlardan ziyade zulme özellikle duyarlı bir sınıfa ait oldukları için seçmeleri bile mümkündür.
Ayrıca bkz. N. M. Muhaxheri – A. SEZER. “Günah Keçisi ve Toplumsal Arınma: Hüseyin Rahmi’nin Mürebbiye Romanı” Motif Akademi Halkbilimi Dergisi, 2019, Cilt: 12, Sayı: 27, ss. 553-563.
2 'Günah keçisi' teriminin kökeni aslında Eski Ahit'te, daha özel olarak, Tanrı'nın Musa ve Harun'a her yıl iki keçi kurban etmelerini söylediği Levililer Kitabı'nın 16. Bölümündedir. İlk keçi öldürülecek ve kanı Ahit Sandığı'na serpilecekti. O zaman Baş kâhin ellerini ikinci keçinin başına koyacak ve insanların günahlarını itiraf edecekti. Birinci keçinin aksine, bu şanslı ikinci keçi öldürülmeyecek, günah yüküyle birlikte vahşi doğaya bırakılacaktı, bu yüzden günah keçisi ya da günah keçisi olarak bilinmeye başlandı. Bu teorinin kökeni, bir hayvan olan 'keçinin' insan ırkının tüm günahlarının üzerine yüklendiği ve bu günahlar için cezalandırıldığı İncil'e referansla bulunabilir. İsrail halkının günahlarının keçiye yüklendiği anlaşıldı. Keçi, kişinin kendi durumundan ve ardından gelen sonuçlardan bir kaçış olarak kullanılır.
Günah keçisi ilan etme, günah keçisi ilan edilen grup veya kişiye karşı bir önyargı duygusu ve olumsuz tutumlar yaratırken, olumlu bir öz imajı korumaya yardımcı olur. Suçu diğer insanlara yükleyerek kendi zayıflıklarıyla yüzleşmekten kaçınabilirler.
3 A. R. Çelik, “Günahlarımız İçin Başkasını Suçlamanın Dayanılmaz Hafifliği (Günah Keçisi),” Üsküdar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 12, (Mayıs 2021) ss. 135-154: Bu çalışmada tarihte bilinen en büyük vahşetlerden biri Ortaçağ’da yaşanan cadı avına değinilmiştir. Keçi sembolü yerine kadının konumlandırılması, yapılan ritüeller ve dönemin psiko-sosyal dinamikleri aktarılmak istenmiş; ayrıca yakın tarihte yaşanan siyasi gelişmelerde günah keçisi oluşturmanın ve düşmanı şeytanlaştırmanın örnekleri sunulmuştur.
4 M.T. Yücel. httpps//Ceza adaletinde kara delik
5 Gerçekte ceza adaletinin, “iki yönlü amacı . . . suçlunun kaçmaması veya masum insanın zarar görmemesi”: Ceza davalarında hem yanlış mahkumiyetlerden hem de yanlış beraatlardan kaçınılmasına eşit ağırlık verilmelidir. Bkz. M.Syed. Black Box Tkinking-The Suprising Truth About Success and Why Some People Never Learn From Their Mistakes, John Muray, 2015. Bazı insanlar hatalarından neden asla ders almazlar. Ayrıca bkz. Brandon L. Garrett. «Judging Innocence» Columbia Law Review 108, no.55(2008),ss.56-141; Daniel B. Yeager. “The Temtations of Scapegoating” American Criminal Law Review Vol. 56, 2019, ss.1735-1757. Sacco & Vanzetti: Murderers Or Scapegoats?-YouTube.
6 Michal Bauer,Jana Cahlíková, Julie Chytilová, Gérard Roland, Tomáš Želinský. Scapegoating: Experimental evidence, [THIS VERSION: MARCH 2020].
7 Hammer, Elliott D. "Scapegoat Theory" 2007.
8 H. Öztürk. 'Günah Keçisi': Mitolojide, sanatta ve toplumsal yaşamda 'arınma' sembolü T24 (28/0(/2022). C. Campbell. Günah Keçisi: Başkalarını Suçlamanın Tarihi (Çev. Gizem Kastamonulu) İthaki Yayınları, (2020). Az ceza alınması için çocukların kullanılması: Adalet Bakanlığı raporuna göre 2010 ila Temmuz 2019 arasında sonuçlanan davalarda mahkumiyet kararı verilen 871 kişiden 10’u 12-15 yaş aralığında iken 53 çocuk 15-18 yaş aralığında bulunuyordu. 12-15 yaş arası 10 çocuk 10 davada 18 ayrı suçtan, 15-18 yaş arasında 53 çocuk da 52 davada 76 ayrı suçtan mahkumiyet aldılar. T24, (7/10/2019).
9 Munchausen by Proxy (anne eliyle çocuk istismarı) sendromuna başka bir örnek de, zehirlendiği gerekçesiyle hastaneye getirilen bir çocuğun tedaviden sonra üç kez kötüleşmesi; yapılan tetkik ve muayenelerde, çocuğa refakat eden annenin çocuğuna iyileşmek üzereyken ilaç verdiğinin saptanması üzerine anne de tedaviye alınmıştır. T. Timoçin. “Günah Keçisi”, Hürriyet (24/06/ 2022).
10 Şu beş duygusal kuvvetten (kabile etkisinden) kendinizi soyutlamanız gerekmektedir:
1. Vertigo-Pirenin deve yapılması ve bunun insan düşüncesine egemen olması;
2. Tabular-sosyal yasaklar-toplumda kabul görmeyen eylem, düşünce ve duygular;
3. Yinelenen zorlayıcı (compulsion) davranış, örneğin Freud’un realite (zevk peşinde ve acıdan kaçınma) ilkesine karşın kocasından şiddet gören kadının aynı evde yaşamaya devam etmesi;
4. Kutsal olana saldırı ve
5. Kimlik siyaseti-bazı siyasi amaç için kimliğin şekillendirilmesidir. Bkz. Daniel L. Shapiro. Negotiating the Nonnegotiable, Penguen Ses, 2016.
11 Kamuoyunun belleğinde yer eden 6-7 Eylül 1955 olayları, Aralık 1978 Maraş katliamı, Temmuz 1980 Çorum olayları ve 2 Temmuz 1993 Sivas katliamı bu türdendir. Ayrıca bkz. S. Ergin “DDK Madımak Raporu-Yoksa katliamdan biz de sorumluyuz?” Hürriyet (22/07/2014) s.18. Ayrıca bkz. M.T. Yücel. “Şiddetin Bireysel/Toplumsal Boyutu” Kriminoloji, 6. Bası, ss. 205-221.