BELİRSİZ ALACAK DAVASI

Belirsiz alacak davası, hukuk sistemimize ilk kez 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 107. maddesi[1] ile dahil olmuştur ve HMK 119/1-ğ’deki talep sonucunun açık bir biçimde belirtilmesi zorunluluğunun istisnasını teşkil eder. Belirsiz alacak davası mahkemeden istenen hukuki talebin niteliğine göre bir tür eda davasıdır. Klasik anlamda bildiğimiz eda davasından farkı ise talep sonucunun dava açarken dava dilekçesinde tam olarak belirlenememesidir. Bu halde davacı, davasını açarken dilekçesinde talep sonucuna ilişkin ancak asgari bir miktarı yazar. Buna bir anlamda “geçici talep sonucu” denilebilir. Davacı, davasını açarken davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkansız olduğu durumlarda bu davayı açabilecektir.[2] Buradaki alacak miktar veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenmesinin gerçekten mümkün olmaması yahut objektif olarak imkansız olması gerekir. Açılacak davanın miktarı veya değeri dava açılması aşamasında tespit edilebiliyorsa bu halde dava açılamaz. Buna rağmen açılırsa bu halde bu dava yönünden hukuki yararın varlığından söz edilemez. Belirtmek gerekir ki belirsiz alacak davasında belirsiz olan kısım yalnızca talep sonucu olmalıdır. Bu sebeple talep sonucuna dayanak teşkil eden ve ileri sürülen vakıaların ise belirli olması ve bildirilmesi gerekir. Vakıalar bilinmeli, açıklanmalı ve talep sonucuyla uygun nedensellik bağının dilekçeden anlaşılması gerekir. Bu hususu Yargıtay Hukuk Genel Kurulu bir kararında[3] “Belirsiz alacak davası veya tespit davası açılması halinde, alacaklı, tüm miktarı belirtmese dahi, davanın başında hukuki ilişkiyi somut olarak belirtmek ve tespit edebildiği ölçüde asgari miktarı göstermek durumundadır.” şeklinde açıkça belirtmiştir.[4]

Belirsiz alacak davasında talep sonucunun dava açarken tam olarak belirlenebilmesi mümkün değildir. Burada kastedilen husus dava miktarı veya değerinin davacı tarafından tek taraflı olarak belirlenebilir nitelikte olmamasıdır.[5] Bilhassa haksız fiilden doğan tazminat davalarında, dava açıldığı tarihte davacının zararı tam olarak belirleyebilme imkanı söz konusu olmayacaktır. Talep sonucunun tam olarak belirlenememesi hususunda kanunumuz iki durumu öngörmüştür. Buna göre ilk olarak dava açılırken talep sonucunun belirlenmesinin imkansız olması hali karşımıza çıkar. Bu keyfiyet daha çok tazminat miktarı veya şeklinin hakimin takdirinde olduğu hallerde görülür.[6] Örneğin TBK 50/2’deki … hüküm[7] ve TBK 56’daki[8] manevi tazminata ilişkin hükümler bu kapsamdadır. Taraflar arasında alacak miktarı bakımından uyuşmazlık olması tek başına talep sonucunun davacı taraftan belirlenmesinin beklenmeyecek olması sonucunu doğurmaz. Önemli olan burada objektif olarak beklenemez olmasıdır. Zira yalnız bu hususun belirsiz alacak davası açılması için yeterli görülmesi halinde hemen hemen tüm davalar belirsiz alacak davası olarak açılabilir olacaktır ki bu da kanunun amacına aykırılık teşkil edecektir. Ayrıca alacağın belirlenebilir olması ile ispat edilebilir olması da ayrı ayrı ele alınmalıdır. Alacağın miktarı tam olarak belirlenebildiği ancak ispatının çeşitli sebeplerle mümkün olmadığı hallerde belirsiz alacak davası açılamayacaktır.[9] Diğer durum ise davacının dava açarken talep sonucunu tam olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyecek halde olmasıdır. Bu duruma ise daha çok talep sonucunun belirlenmesi için gerekli bilgi ve belgelerin davalıda yahut üçüncü kişilerde olduğu hallerde rastlanır. Bununla birlikte talep sonucunun net tespiti için bir uzman görüşüne yahut bilirkişinin görüşüne ihtiyaç duyulan haller de bu kapsamdadır. Belirsiz alacak davalarının çokça görüldüğü bir diğer alan işçilik alacakları hususudur. Örneğin iş hukuku uygulamasında Yargıtay, fazla çalışma, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının yazılı belgelere ve işyeri kayıtlarına dayanmayıp tanık anlatımlarına dayanması halinde, hesaba esas alınan süre ve alacağın miktarı nazara alınarak takdir edilecek uygun oranda hakkaniyet indirimi yapılması gerekeceği için bu halde hakimin takdirine bağlı olarak yapılacak indirim oranının baştan belirli olmadığı için alacağın belirsiz olduğunun kabulü gerekir.[10] Çoğu zaman davacı konumundaki işçinin elindeki bilgi ve belgelerle alacağın tamamını tespiti dava açılırken mümkün değildir. Nitekim uygulamadaki sıklığı ve önemi sebebiyle işçilik alacaklarında alacağın belirli mi belirsiz mi olduğu hususu Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararına[11] konu olmuş ve kararda özet olarak “İşçilik alacaklarının çok değişik tür ve nitelikte uyuşmazlık olarak mahkemeler önüne gelebileceği, aynı tür ve nitelikteki işçilik alacaklarında dahi her defasında alacağın belirli veya belirsiz olmasından söz edilmesinin mümkün olmayacağı, her bir somut olayın özelliğine göre mahkemelerin alacağın belirli mi yoksa belirsiz alacak mı olduğunun tespit etmeleri gerektiği, alacağın türü itibariyle bir alacağın belirli veya belirsiz alacak olduğundan söz edilemeyeceği, bu hususta yapılacak içtihadı birleştirme kararlarının soyut, genel ve her defasında geçerli normatif yapısıyla bağdaşmayacağından içtihadı birleştirmeye gerek bulunmamaktadır.” değerlendirmesi yapılmıştır. Görüldüğü üzere talep sonucunun hangi hallerde belirlenebilir veya belirlenemez olduğu hususu kanunda açıklanmadığı için uygulamaya kalmıştır ve uygulamada ise Yargıtay daireleri arasındaki farklılıklar sebebi ile konu İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’na kadar gitmiştir. Benzer biçimde bir başka Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında[12] da “…Kategorik olarak, belirli bir tür davanın veya belirli kişilerin açtığı davaların baştan belirli veya belirsiz alacak davası olduğundan da söz edilemez. Her bir davaya konu alacak bakımından, belirsiz alacak davasına ilişkin ölçütlerin somut olaya uygulanarak, belirleme yapılması gereklidir.” tespiti yapılmıştır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararı ile belirsiz alacak davalarında dava konusunun yalnızca para alacaklarına ilişkin olacağı hususu “…Konusu para olmayan eda davaları için belirsiz alacak davası açılamaz.” şeklinde açıkça ifade edilmiştir.[13]

Sübjektif unsur da denen davacının kendisinden talep sonucunun belirlemesinin beklenememesi halinde esas olan bizzat davacıdır, vekilin belirleyebilir olması bu noktada bir önem arz etmez. Nitekim her davacının vekil tutma zorunluluğu da söz konusu değildir. Diğer yönden davacının dava açılmadan önce bizzat ücretini ödeyerek talep sonucu miktarı belirleyebilmesi için ekspertizden rapor yahut mütalaa alma, delil tespitine gitme gibi yollara başvurması istenemez. Dolayısıyla bu hallerde davacı, belirsiz alacak davası açabilecektir.[14]

Maddenin ilk halinde yer alan 3. fıkra 7251 sayılı kanunun 7. maddesi ile ilga edilmiş ve yine aynı değişiklikle birlikte madde başlığı da “Belirsiz alacak ve tespit davası” iken “Belirsiz alacak davası” biçiminde değiştirilmiştir. Mülga 3. fıkra ile miktarı belirsiz alacaklarda zamanaşımının dolmasına çok kısa bir sürenin kaldığı durumlarda yalnızca tespit yahut kısmi eda ile tespit davasının açılabileceği kabul edilmekteydi. Ancak mezkur değişiklik sonrası davacı için bu imkan söz konusu değildir.

Belirsiz alacak davası ile amaç davacının hak kaybına uğramasını önlemek ve yüksek yargılama giderine mahkum olunmasını engellemektir. Belirsiz alacak davası açılabilen durumlarda, miktar ya da değerin süreç içinde tespit edildiği an itibariyle, alacaklı iddianın genişletilmesi yasağından etkilenmeksizin talebini artırabilecektir. Burada çok önemli bir diğer diğer husus, belirsiz alacak davasında sonradan artırılan alacak miktarı bakımından da zamanaşımı, davanın açıldığı tarihte kesilmiş olacaktır. Böylece alacağın tamamına ilişkin zamanaşımı süresinin geçmesi riski oluşmayacaktır. Belirsiz alacak davasında talep sonucu belirlenebilir hale geldiğinde davacı; eksik olan harcı tamamlatıp geçici talep sonucunu ıslah imkanına gerek kalmadan, iddiayı genişletme veya değiştirme yasağına takılmadan ve ayrıca davalının rızasını almadan kesin talep sonucuna dönüştürmüş olacaktır.[15]

Belirsiz alacak davasında alacağın belirlenebilir hale gelmesi ve kesinleşecek kalan miktar üzerinden artırım ancak tahkikat aşamasının sonuna kadar yapılabilecektir. Bu aşamadan sonra mümkün değildir.[16]

Belirsiz alacak davasına ilişkin olarak yakın tarihli bir kararda[17] Yargıtay özetle; avukatın hukuki yardım veren uzman kişi olduğunu, vekalet ücretine ilişkin talep ettiği alacağın hesabı kendisinden bekleneceğinden vekalet ücreti alacağı davasını belirsiz alacak davası olarak açamayacağını belirtmiştir. Ancak avukatlık ücretine dair 1136 sayılı Avukatlık Kanunu 164 vd. maddelerine bakıldığında “…yetkili merci tarafından davanın kazanılan bölümü için avukatın emeğine göre ilâmın kesinleştiği tarihteki müddeabihin değerinin yüzde onu ile yüzde yirmisi arasındaki bir miktar avukatlık ücreti olarak belirlenir…” hükmü yer almaktadır. Dolayısıyla dava değerinin yüzde onu ile yüzde yirmisi arasındaki takdiri miktarı avukatın belirlemesini beklemek kanuna uygun düşmeyecektir ve dahi bu halde avukatın hangi orana göre hesap yapıp belirlemesi belirsiz olduğu için şu halde avukatlık ücreti için belirsiz alacak davasının açılabileceğini kabul etmek gerektiği görüşündeyiz.

KISMİ DAVA

Kısmi dava, mülga 1086 sayılı HUMK’ta açıkça düzenlenmediği halde,  kısmi dava açılmasını engelleyen bir hüküm bulunmaması nedeniyle açılması mümkün kabul edilmekteydi. Nihayet kısmi dava, HMK 109[18] ile açıkça düzenlenmiş olup davacının bölünebilir nitelikte bir alacağının belli bir kesimi için açtığı davaya denir. Bir davanın kısmi dava olup olmadığı ancak davacının talep sonucundan anlaşılacaktır.[19] Bu bağlamda davacının davasını açıkça kısmi dava olarak belirtmediği halde dahi alacağın yalnız bir kısmının dava edildiğinin anlaşıldığı hallerde kısmi dava söz konusu olur.[20] Dikkat edilmesi gereken husus aynı hukuki ilişkiden kaynaklanan alacağın veya hakkın bir kısmının talep edilmesidir.[21]

Maddenin ilk fıkrasıyla kısmi davanın hangi hallerde açılabileceği açıkça ifade edilmiştir. Buna göre talep sonucunun niteliği itibariyle bölünebilir olduğu hallerde, talep sonucunun bir kısmı da dava edilebilecektir. Maddenin ilk halinde ikinci fıkrada talep konusu miktarın tartışmasızca açık ve belirli olması durumunda kısmi dava açılamayacağı belirtilmişti. Ancak 2015 yılında 6644 sayılı Kanunun 4. maddesiyle bu fıkra hükmü ilga edilmiştir. Dolayısıyla talep konusu miktarın taraflar arasında tartışmasız ve açıkça belirli olduğu hallerde dahi kısmi dava açılabilmesi mümkün olacaktır. Son olarak maddenin 3. fıkrasıyla ise dava açılırken fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmasına ilişkin bir kayda yer verilmediği hallerde dahi dava dışı tutulan kısım bakımından feragat edildiği sonucu çıkmayacağı hüküm altına alınmıştır. Dolayısıyla davacı, talep sonucunun kalan kısmından açıkça feragat ettiği haller dışında kalan kısmıyla ilgili ek dava açabilecektir.[22]

Kısmi davanın esaslarını Yargıtay Hukuk Genel Kurulu bir kararında; “Kısmi dava, alacağın yalnızca bir bölümü için açılan dava olarak tanımlanmaktadır. Bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün aynı hukuki ilişkiden doğmuş olması ve alacağın şimdilik belirli bir kesiminin dava edilmesi gerekir. Diğer bir söyleyişle, bir alacak hakkında daha fazla bir miktar için tam dava açma imkânı bulunmasına rağmen, alacağın bir kesimi için açılan davaya, kısmi dava denir. Kısmi dava açılabilmesi için talep konusunun bölünebilir olması gerekli olup, açılan davanın kısmi dava olduğunun dava dilekçesinde açıkça yazılması gerekmez. Dava dilekçesindeki açıklamalardan davacının alacağının daha fazla olduğu ve istem bölümünde “fazlaya ilişkin haklarını saklı tutması” ya da “alacağın şimdilik şu kadarını dava ediyorum” demesi, kural olarak yeterlidir.” şeklinde açıkça saptamıştır.[23]

Talep konusunun taraflar arasında açıkça belli olmadığı hallerde de kısmi dava açılması mümkündür, ancak burada dahi hukuki yararın varlığı gerekmektedir. Kısmi dava açıldığı dilekçede açıkça belirtilmese dahi dilekçeden anlaşılır biçimdeyse yahut örneğin “alacağımın şimdilik bu kadarını talep ediyorum” gibi bir ibare varsa bu halde kısmi dava var kabul edilir.[24]

KISMİ DAVA VE BELİRSİZ ALACAK DAVASI AYRIMI

Hukuk muhakemesi sistemimiz kapsamında kısmi dava ile belirsiz alacak davasının en önemli farklılığı zamanaşımı ve faiz talebine ilişkindir. Belirsiz alacak davasında zamanaşımı yalnızca geçici talep sonucu için değil, tüm talep için davanın açıldığı anda kesilir. Kısmi davada ise zamanaşımı yalnızca talep sonucu kısım için kesilir, kalan kısım için işlemeye devam eder.[25]

Benzer biçimde kısmi davada artırılan kısım için faiz başlangıç tarihi kısmi davanın artırıldığı tarih olurken belirsiz alacak davasında faiz başlangıç tarihi dava tarihi olacaktır. Ayrıca dava tarihinden önce gerçekleşmiş bir temerrüt durumu söz konusu ise bu halde belirsiz alacak davasında faiz başlangıç tarihi temerrüdün gerçekleştiği tarih olacaktır.[26]

Belirttiğimiz esasları 2020 tarihinde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu; “Yukarıda da izah edildiği üzere, belirsiz alacak davasında zamanaşımı, davanın açılmasıyla birlikte alacağın tümü için kesilirken, kısmi davada sadece dava edilen alacak yönünden kesilir. Diğer taraftan, belirsiz alacak davasında, davalı daha önceden temerrüde düşürülmediyse faiz başlangıcı alacağın tamamı için dava tarihi iken, kısmi davada, dava edilen alacak miktarı için dava tarihinden, ıslah yolu ile davaya dâhil olunan kısım için ise ıslah tarihinden itibaren faiz işleyecektir.” şeklinde belirtmiştir.[27]

 Uygulamada belirsiz alacak davası ve kısmi dava karıştırılabilmektedir. Birinin yerine diğerinin açıldığı haller yahut davacının belirsiz alacak davası açmasına rağmen dilekçesinden kısmi dava olduğunun anlaşıldığı haller gibi çeşitli durumlar söz konusu olabilmektedir. Bu hususta Yargıtay’ın da farklı yaklaşımları söz konusu olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin Yargıtay Hukuk Genel Kurulu bir kararında[28] şartları oluşmadan açılan belirsiz alacak davasına kısmi dava olarak devam edilemeyeceğini belirtirken; ancak daha sonra tarihli bir daire kararında[29] şartları oluşmadan açılan belirsiz alacak davasına kısmi dava olarak devam edilebileceğine hükmedilmiştir.

Dava dilekçesindeki talep sonucuna göre davanın belirsiz alacak davası mı yoksa kısmi dava mı olduğu tespit edilip ona göre yargılamaya devam edilecektir. Talep sonucuna göre bu belirlemeyi ise hakim yapacaktır.[30] Öte yandan talep sonucundan bu nitelemenin yapılamadığı hallerde ise hakim davayı aydınlatma görevi kapsamında davacıyı bu hususta beyanda bulunması için davet edecektir. Bu husustaki esasları Yargıtay Hukuk Genel Kurulu çoğunluk kararıyla:[31] “Buna karşılık, dava dilekçesinde asgari bir tutar gösterilmiş olup bunun, alacağın belirli bir kesimi olduğu anlaşılmakla birlikte, açılan davanın belirsiz alacak davası mı; yoksa kısmi dava mı olduğu hususunda açıklık bulunmuyorsa hâkim, taleple bağlı olduğu için (6100 Sayılı HMK m. 26) öncelikle, HMK’nın 119. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, davacı tarafa bir haftalık kesin bir süre vermeli ve onun beyanı doğrultusunda açılmış olan davanın belirsiz alacak davası mı, yoksa kısmi dava mı olduğunu belirlemelidir. Bu da esasen hâkimin davayı aydınlatma ödevi kapsamındadır. Davacı verilen bir haftalık kesin süre içinde davanın belirsiz alacak davası olduğunu beyan etmiş ve belirsiz alacak davası açılabilmesi için gerekli koşullar mevcut ise, dava belirsiz alacak davası olarak görülüp sonuçlandırılmalıdır. Belirsiz alacak davası açılabilmesi için gerekli şartlar bulunmakla birlikte davacı açmış olduğu davanın kısmi dava olduğunu belirtmiş ise, bu hâlde mahkeme davayı, kısmi dava olarak kabul edip yargılamayı sürdürmelidir. Üçüncü bir ihtimal olarak davacı davasının belirsiz alacak davası olduğunu mahkemeye bildirmiş olmakla birlikte belirsiz alacak davasının koşulları bulunmuyor ve fakat kısmi dava açılabilmesi mümkün ise, bu durumda, mahkemece, açılmış olan dava, doğrudan bir ara kararıyla bir kısmi dava olarak nitelendirilmek suretiyle görülüp karara bağlanmalıdır.(…)

Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında belirsiz alacak davası açılması için gereken hukuki yarar dava şartının dava açıldığı sırada mevcut olması gerektiği, bu dava şartının sonradan tamamlanmasının mümkün olmadığı, yerleşik içtihatlarda eda davası açılması gerekirken, tespit davası açılması durumunda davanın hukuki yarar yokluğundan reddi gerektiğinin kabul edildiği, aynı hâlin burada da geçerli olduğu, dava açılırken mevcut olmayan hukuki yararın hâkim tarafından süre verilerek davanın türü değiştirilmek sureti ile giderilemeyeceği, bu nedenle belirli alacakların belirsiz alacak davasına konu edildiği eldeki davanın hukuki yarar yokluğundan usulden reddi gerektiği, Özel Daire bozma kararının yerinde olduğu, direnme kararının doğru olmadığı görüşü ileri sürülmüş ise de, Kurul çoğunluğu tarafından bu görüş benimsenmemiştir.” şeklinde ortaya koymuştur.

Alacağın kesin ve belirlenebilir olduğu hallerde belirsiz alacak davası açılamayacaktır. Ancak bu gibi hallerde kısmi davanın şartları da yoksa eda davası gündeme gelebilir. Bu halde mahkeme tarafa kesin süre vererek alacak miktarının netleştirilmesini ve harcın yatırılmasını isteyebilecektir. Yargıtay’ın kabulüne göre talep edilecek alacak miktarı davanın açıldığı anda tam ve kesin olarak belirlenmesinin mümkün olduğu halde belirsiz alacak davası açıldıysa bu halde dava, hemen hukuki yarar ve dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddedilmemelidir. Zira bu halde dahi dava alacak belirli yahut belirsiz bir eda davasıdır ve bu sebeple hukuki yarar var kabul edilir. Diğer yandan bu durumda kısmi davanın koşulları yoksa davacının tam eda davası açtığı kabul edilmeli ve alacak miktarının netleştirilmesi ve harcın tamamlatılması için HMK 119/2 uyarınca 1 haftalık süre verilmelidir. Bu süre içinde davacı eksikliği tamamlamazsa ancak bu halde davanın usulden reddi kararı gerekmektedir.[32]

Dava açılmadan önce gönderilmiş olan bir ihtarname söz konusu ise ve bu ihtarnamede alacak miktarı net olarak belirli ise bu halde belirsiz alacak davası açılıp açılmayacağına ilişkin olarak Yargıtay’ın somut olaya göre farklı kararları söz konusudur.[33] Benzer biçimde daha önce delil tespiti yaptırılarak alacağın miktarı belirli hale getirilmiş olsa dahi belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmektedir.[34]

 

detail-photo-fancybox-0

M. Enes ÖZBAY

26. Dönem Hakim Adayı

 

 

KAYNAKÇA

www.karararama.yargitay.gov.tr

www.mevzuat.gov.tr

- Murat Atalı, İbrahim Ermenek; Medeni Usul Hukuku, 4. Baskı, Seçkin Yayıncılık, 2022, Ankara.

- Yılmaz Çağlayan, Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Seçkin Yayıncılık, 2022, Ankara.

- Hakan Pekcanıtez, Oğuz Atalay, Muhammet Özekes; Medeni Usul Hukuku, 10. Bası, Oniki Levha Yayınları, Eylül 2022, İstanbul.

---------------

[1] HMK 107: “Belirsiz Alacak Davası

(1)    Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkansız olduğu hallerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.

(2)    Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesi mümkün olduğunda, hakim tarafından tahkikat sona ermeden verilecek iki haftalık kesin süre içinde davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın talebini tam ve kesin olarak belirleyebilir. Aksi takdirde dava, talep sonucunda belirtilen miktar veya değer üzerinden görülüp karara bağlanır.”

[2] Murat Atalı, İbrahim Ermenek; Medeni Usul Hukuku, 4. Baskı, Seçkin, Ankara, Eylül 2022, sf. 137.

[3] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2014/15-439 Esas, 2016/207 Karar ve 2.3.2016 Tarih.

[4] Yılmaz Çağlayan, Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Seçkin, 2022, Ankara, sf. 264 vd.

[5] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2021/(22)9-485 Esas, 2021/971 Karar ve 7.7.2021 Tarih.

[6] Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 2012/1757 Esas, 2012/5742 Karar ve 27.2.2012 Tarih.

[7] TBK 50/2: “Uğranılan zararın miktarı tam olarak tespit edilemiyorsa hakim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler.”

[8] TBK 56: “Hakim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir.

Ağır bedensel zarar veya ölüm halinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verebilir.”

[9] Yargıtay  Hukuk Genel Kurulu, 2015/22-1253 Esas, 2015/1633 Karar ve 17.6.2015 Tarih.

[10] Yargıtay  Hukuk Genel Kurulu, 2015/22-1253 Esas, 2015/1633 Karar ve 17.6.2015 Tarih.

[11] Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu, 2016/6 Esas, 2017/5 Karar ve 15.12.2017 Tarih.

[12] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2016/22-1547 Esas, 2019/864 Karar ve 4.7.2019 Tarih.

[13] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2014/15-439 Esas, 2016/207 Karar ve 2.3.2016 Tarih.

[14] Yargıtay  Hukuk Genel Kurulu, 2015/22-1253 Esas, 2015/1633 Karar ve 17.6.2015 Tarih.

[15] “Dava konusu taşınmazın dava tarihindeki değerinin mahkemece yapılacak keşif sonucu alınacak bilirkişi raporuna bağlı olmakla dava değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafından belirlenmesi mümkün bulunmadığından davanın belirsiz alacak olarak açılması HMK 107. maddesine uygun düşmektedir. Bu nedenle belirsiz alacak davasında davacının talebini artırmasına ilişkin dilekçesi ıslah niteliğinde olmayıp dava değerinin belirlenmesine yönelik olup eksik harcın tamamlandığı da dosya kapsamıyla sabittir…”

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, 2019/4755 Esas, 2020/80 Karar ve 8.1.2020 Tarih.

[16] Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, 2019/5988 Esas, 2020/1845 Karar ve 2.3.2020 Tarih.

[17] Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, 2020/7514 Esas, 2021/1930 Karar ve 25.02.2021 Tarih.

[18] HMK 109: “Kısmi Dava

(1)    Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir.

(2)    (Mülga:1/4/2015-6644/4 md.)

(3)    Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması hali dışında, kısmi dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmez.”

[19] Yılmaz Çağlayan, Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Seçkin, 2022, Ankara, sf. 278 vd.

[20] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2003/4-260 Esas, 2003/271 Karar ve 2.4.2003 Tarih.

[21] Murat Atalı, İbrahim Ermenek; Medeni Usul Hukuku, 4. Baskı, Seçkin, Ankara, Eylül 2022, sf. 139.

[22] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2021/(22)9-485 Esas, 2021/971 Karar ve 7.7.2021 Tarih.

[23] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2015/22-1052 Esas, 2015/1612 Karar ve 17.6.2015 Tarih.

[24] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2014/15-439 Esas, 2016/207 Karar ve 2.3.2016 Tarih.

[25] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2021/(22)9-485 Esas, 2021/971 Karar ve 7.7.2021 Tarih.

[26] Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, 2019/5988 Esas, 2020/1845 Karar ve 2.3.2020 Tarih.

[27] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2016/7-1107 Esas, 2020/16 Karar ve 14.1.2020 Tarih.

[28] “Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile alacak miktarı belirsiz olduğu durumlarda davacıya dilerse belirsiz alacak davası, dilerse de kısmi dava açabilme imkânı getirilmiştir. Belirsiz alacak davası ile kısmi dava konusu, amacı ve sonuçları bakımından birbirinden tamamen farklı iki dava türüdür. Her iki davanın mahkemeden istenen hukuki korumaya göre eda davası olması ve ortak bazı özelliklerinin bulunması bu sonucu değiştirmemektedir. Belirsiz alacak davası açan davacı, kısmi davanın sonuçlarından yaralanamayacağı gibi kısmi dava açan davacı da belirsiz alacak davasının sonuçlarından yararlanamaz. Hâkim de kısmi dava olarak açılmış bir davayı belirsiz alacak davası olarak nitelendiremeyeceği gibi, belirsiz alacak davası olarak açılan davaya da kısmi dava olarak devam edemez.Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2014/15-439 Esas, 2016/207 Karar ve 2.3.2016 Tarih.

[29] “…Somut olayda, davacının dava dilekçesinde açıkladığı olaylar ve istemleri dikkate alındığında; taraflar arasında uyuşmazlık olsa da davacı; dava tarihi itibarıyla alacağının miktarını tam ve kesin olarak belirleyebilecek durumdadır. Bu durumda davacı vekili dava dilekçesinde davayı belirsiz alacak davası olarak açtıklarını belirtmiş olsa da mahkemenin davanın belirsiz alacak davası olmayıp kısmi dava olduğu yönündeki kabulü yasaya uygundur. Bu sebeple açılan bu dava 2.000,00 TL’lik kısmi davadır.” Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, 2017/1471 Esas, 2017/3192 Karar ve 28.9.2017 Tarih.

[30] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2014/15-439 Esas, 2016/207 Karar ve 2.3.2016 Tarih.

[31] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2016/22-1166 Esas, 2019/576 Karar ve 16.5.2019 Tarih.

[32] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2016/22-1166 Esas, 2019/576 Karar ve 16.5.2019 Tarih.

[33] “…davadan önce davalılara gönderilen ihtarnamelerde bedelin belirtilmiş olması da davanın belirli bir alacak davası olduğu anlamına gelmez … Bu itibarla, mahkemece, davanın belirsiz alacak davası niteliğinde olduğu kabul edilerek, işin esasına girilmesi gerekirken…” Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 2014/9966 Esas, 2015/8462 Karar ve 18.6.2015 Tarih.

Aksi yönde bir karar ise:davacının açıkça talep konusu uyuşmazlığın miktarını kendisi tarafından keşide edilen ihtarname ile, 45.000,00 TL olduğunu belirlemiş olmasına rağmen, bu bedelin yalnızca fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydı ile 10.000,00 TL’si tutarında kısmi dava açmış olduğundan, uyuşmazlık konusunun davacı tarafça açıkça belirlenmiş olması nedeni ile, kısmi dava açmakta hukuksal yararı bulunmadığı gibi, yine davanın konusu ve davacının açık talebi karşısında, ortada belirsiz alacak davasının koşullarının da bulunmadığı gerekçesiyle HMK’nın 114/h maddesi uyarınca, davanın hukuksal yarar yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiştir … Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.” Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 2012/19128 Esas, 2013/20655 Karar ve 15.11.2013 Tarih.

[34] “…sözü edilen delil tespiti raporunun dışında dosya kapsamında birçok bilirkişi raporu bulunduğu, bu raporların birbiri ile ve delil tespiti raporu ile çelişkili olduğu anlaşılmaktadır. Kaldı ki davacı tarafça dava açılmadan önce delil tespiti yaptırma yoluna gidilmiş olmasının, davaya konu edilen zarar veya alacak miktarının belirli hâle getirdiği şeklinde yorumlamak Kanunun amacına aykırıdır.” Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2019/4 Esas, 2019/202 Karar ve 26.2.2019 Tarih.