Buna göre derece mahkemelerinin ve kamu gücünü kullanan diğer organların ceza infaz kurumlarındaki mahpusların ifade özgürlüğünü kısıtlayan kararlarındaki gerekçelerinin ilgili ve yeterli sayılabilmesi için kararlarda bulunması gereken ve benzer başvuruların koşullarına göre değişebilecek unsurlar şu şekilde sıralanabilir:

i. Başvurucunun hangi suçtan dolayı hangi tür ceza infaz kurumunda bulunduğu ve başvurucunun bulunduğu ceza infaz kurumunun ve işlediği suçun söz konusu tedbirin alınmasında bir etkisinin bulunup bulunmadığı değerlendirilmelidir.

ii. Bir yayının tümünün veya bir kısmının mahkûma verilmemesi şeklindeki kısıtlamanın mahkûmun ıslahı ile bağlantısı var ise yayının içeriği ile mahkûmun ıslahı arasındaki ilişkinin tam olarak gösterilmesi gerekir.

iii. Her mahpusun toplumsal geçmişi ve suç sicili, entelektüel kapasitesi ve kabiliyeti, şahsi tabiatı, hapis cezasının süresi ve tahliye edildikten sonrası için beklentileri dikkate alınmalıdır.

iv. Bu bağlamda söz konusu yayınların terör suçlarından mahpus olan kişilerin iddia edilen mağduriyetlerin sorumlusu olarak gördükleri kişilere veya devlete karşı daha fazla şiddete yönelmelerine sebebiyet verip vermediği değerlendirilmelidir.

v. Mahpusa verilmeyen süreli veya süresiz yayının cinsi, içeriği, yayımlayanı ve sorunlu görülen kısımların hangileri olduğu belirtilmeli ve mahpusa verilmesi sakıncalı bulunan kısımların detaylı analizi yapılmalıdır.

vi. Böyle bir analizin yapılabilmesi için eğer söz konusu yayının terör örgütleriyle veya terör faaliyetlerinin meşru gösterilmesiyle bir ilişkisi varsa mahpusun ifade özgürlüğü ile demokratik toplumun terör örgütlerinin faaliyetlerine karşı kendini korumaya ilişkin meşru hakkı arasında denge kurulmalıdır.

vii. Zikredilen dengelemenin yapılabilmesi için;

- Bütünüyle ele alındığında müdahaleye konu yayının özel bir kişiyi, kamu görevlilerini, halkın belirli bir kesimini veya devleti hedef gösterip göstermediğinin, onlara karşı şiddete teşvik edip etmediğinin,

- Bireylerin fiziksel şiddet tehlikesine maruz bırakılıp bırakılmadığının, bireylere karşı nefreti alevlendirip alevlendirmediğinin,

- Yayında iletilen mesajda şiddete başvurmanın gerekli ve haklı bir önlem olduğunun ileri sürülüp sürülmediğinin,

- Şiddetin yüceltilip yüceltilmediğinin, kişileri nefrete, intikam almaya, silahlı direnişe tahrik edip etmediğinin,

- Suçlamalara yer vererek veya nefret uyandırarak ülkenin bir kısmında veya tamamında daha fazla şiddete sebebiyet verip vermeyeceğinin,

- Söz konusu yayında yer alan ifadelerin ceza infaz kurumunun güvenliğini, disiplinini ve düzenini tehlikeye düşürüp düşürmediğinin,

- Terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı olarak haberleşmelerine neden olup olmadığının,

-Kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakaret oluşturan ifadeleri içerip içermediğinin,

- Yayın tarihinde veya mahpusa verilmesinin istendiği sırada ülkenin bir kısmında veya tamamında çatışmaların yoğunluk derecesi ile ceza infaz kurumu ve ülkedeki tansiyonun yükseklik derecesinin yayının mahpusa verilmesine etki edip etmediğinin,

- Karara konu sınırlayıcı tedbirin demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik olup olmadığının ve tedbirin başvurulabilecek en son çare niteliğinde bulunup bulunmadığının,

- Son olarak sınırlamanın güdülen kamu yararı amacını gerçekleştirmek için ifade özgürlüğüne en az müdahale eden ölçülü bir sınırlama niteliğinde olup olmadığının yayının içeriğiyle birlikte değerlendirilmesi gerekir.

viii. Derece mahkemelerinin ve kamu gücünü kullanan diğer organların söz konusu değerlendirmeleri yaparken olayın koşullarına göre uzman kişilerin görüşlerinden faydalanmaları; gerekirse konusunda uzman sosyal bilimciler, araştırmacılar ve akademisyenlerden rapor ve görüş almaları her zaman mümkündür. Böylece süreli veya süresiz bir yayının bir mahpusa verilmemesi şeklindeki müdahalenin kanunlar ve Anayasa Mahkemesi içtihatlarında ortaya konan kriterlere uygunluğunun denetimi daha etkili yapılabilecektir.

Ceza infaz kurumu idarelerinin ve derece mahkemelerinin söz konusu yayınların başvuruculara teslim edilmemesine ilişkin kararlarının bir kısmında, Anayasa Mahkemesinin belirlediği kriterleri karşılamayan değerlendirmeler yapıldığı tespit edilmiştir. Söz konusu kararlarda ilgili yayınlarda sakıncalı bulunan kısımların belirtilmediği, bu kısımların somut bağlantılarla değerlendirilmesi yerine soyut ifadelerle yetinildiği gözlemlenmiştir.

Bazı kararlarda ise ceza infaz kurumu idarelerinin ve derece mahkemelerinin süreli yayında sakıncalı görülen kısımların hangi sayfalarda yer aldığını belirttiği ancak sakıncalı kısımlar yönünden Anayasa Mahkemesi içtihadında kabul edilen ilkelere uygun bir gerekçeye yer vermediği görülmüştür. Ayrıca bu kararların tamamında sakıncalı kabul edilen ifadelerin yer aldığı bölümlerin çıkarılarak geri kalan kısmın başvuruculara teslim edilmesinin mümkün olup olmadığının da tartışılmadığı tespit edilmiştir.

Başvurulara konu idari ve derece mahkemeleri kararlarına bir bütün olarak bakıldığında yayınların verilmemesinde başvurucuların kişisel durumlarının değil terör mahkûmu olmaları ve yüksek güvenlikli infaz kurumlarında tutulmaları gibi kategorik nedenlerin etkili olduğu anlaşılmaktadır.

Öte yandan, aynı yayının ülke çapında bulunan tüm ceza infaz kurumlarında aynı statüde bulunan tutuklu ve hükümlülere verilip verilmemesine ilişkin değerlendirmelerin son derece değişken olduğu gözlemlenmiştir.

Süreli yayınların ceza infaz kurumlarındaki tutuklu ve hükümlülere teslim edilip edilmemesinde keyfiliği engelleyecek, aynı hukuki durumda bulunanlara aynı uygulamanın yapılmasını sağlayacak, açık, yol gösterici ve istikrarlı idari uygulamaları garanti edecek bir mekanizmanın bulunmadığı kanaatine ulaşmıştır. Sonuç olarak, süreli yayınların ceza infaz kurumlarına kabulüne ilişkin uygulamada Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılayan yeknesak değerlendirmeler yapılamadığı görülmektedir.

Ceza infaz kurumlarına süreli-süresiz yayınların teslimi ve gönderimi dışında bu kurumlarda dilekçeler vb. araçlarla kullanılan ifadelerin sınırlanmasına ilişkin olarak da Anayasa Mahkemesinin kararları mevcuttur (bkz. Abdulhamit Babat (3), B. No: 2015/3370, 9/1/2020) ; Hüseyin Sürensoy, B. No: 2013/749, 6/10/2015). Bu kararlarda ceza infaz kurumunda bulunmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi kurumda güvenliğin ve düzenin korunmasına yönelik kabul edilebilir gerekliliklerin olması durumunda mahpusların sahip olduğu haklara sınırlama getirilebileceği, ancak bu yöndeki müdahalelerin hukuki güvenlik ve belirlilik kriterlerini taşıyan bir kanuna dayanması, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerektiği de vurgulanmıştır. Bu çerçevede örnek olarak ifade özgürlüğüne müdahalenin kurum güvenliğini tehlikeye soktuğu ilgili ve yeterli bir gerekçeyle açıklanmalıdır.

İlgili Kararlar:

♦ (Ali Karatay, B. No: 2012/990, 10/12/2014)
♦ (Bejdar Ro Amed, B. No: 2013/7363, 16/4/2015)
♦ (Hüseyin Sürensoy, B. No: 2013/749, 6/10/2015)
♦ (Çetin Arkaş, B. No: 2013/6124, 5/11/2015)
♦ (Bilal Demirdağ, B. No: 2014/4892, 5/11/2015)
♦ (Halil Bayık [GK], B. No: 2014/20002, 30/11/2017)
♦ (Ozan Alpkaya, B. No: 2015/15980, 22/3/2018)
♦ (Eşref Arslan, B. No: 2014/14655, 18/7/2018)
♦ (Recep Bekik ve diğerleri [GK], B. No: 2016/12936, 27/3/2019)
♦ (Abdulhamit Babat (3), B. No: 2015/3370, 9/1/2020)
♦ (Ahmet Sil ve Taner Yay, B. No: 2017/35227, 30/9/2020)
♦ (Erdoğan Kardeşler, B. No: 2018/15777, 7/4/2021)
♦ (Yavuz Şen ve diğerleri, B. No: 2017/20009, 12/1/2022)
♦ (Nasrullah Kuran (5), B. No: 2018/6319, 23/2/2022)
♦ (Cem Göçer ve diğerleri, B. No: 2015/16699, 2/3/2022)
♦ (Mürsel Yıldız, B. No: 2020/22149, 15/6/2022)
♦ (Mehmet Günhan Baysan, B. No: 2018/31084, 26/7/2022)
♦ (Fevzi Kayacan (4), B. No: 2018/350, 27/7/2022)
♦ (Mesut Tekkoyun, B. No: 2018/24635, 22/9/2022)
♦ (Ümit Çobanoğlu, B. No: 2018/5104, 18/10/2022)
♦ (Barış İnan (4), B. No: 2019/24782, 11/1/2023)
♦ (Ahmet Bozat ve Ali Rıza Adem, B. No: 2018/31549, 1/2/2023)
♦ (Burak Büyükkaya, B. No: 2019/26802, 1/2/2023)
♦ (Oğuz Taşkın, B. No: 2018/20944, 8/2/2023)
♦ (Serkan Kılıç, B. No: 2018/18166, 2/3/2023)

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ALİ KARATAY BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2012/990)

 

Karar Tarihi: 10/12/2014

R.G. Tarih-Sayı: 4/4/2015-29316

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Alparslan ALTAN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Recep ÜNAL

Başvurucu

:

Ali KARATAY

Vekili

:

Av. Serkan CENGİZ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, içeriğinde “Devrimden Sonra” adlı yerli sinema filminin yer aldığı kompakt diskin (CD), hükümlü olarak tutulduğu Ceza İnfaz Kurumu idaresince kendisine verilmemesi nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini; öte yandan, bu karara karşı şikâyet başvurusu ve itiraz aşamalarında Cumhuriyet savcısı görüşlerinin kendisine tebliğ edilmediğini ve itiraz incelemesinin duruşmasız yapıldığını, bu nedenlerle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 3/12/2012 tarihinde İzmir 11. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 12/6/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4. İkinci Bölüm tarafından 17/9/2013 tarihinde yapılan toplantıda başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.

5. Başvuru konusu olay ve olgular 23/9/2013 tarihinde Bakanlığa bildirilmiştir. Bakanlığın yazılı görüşü 25/11/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunulmuştur.

6. Bakanlık görüş yazısı, başvurucuya 17/12/2013 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını 19/12/2013 tarihinde sunmuştur.

III. OLAYLAR VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 14/11/2008 tarih ve E.2007/13, K.2008/225 sayılı kararıyla başvurucunun hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş ve bu karar Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 1/11/2010 tarih ve E.2010/7510, K.2010/11178 sayılı kararıyla onanmıştır.

9. Başvurucu, cezasının kalan kısmının infazı için 2011 yılının Şubat ayında İzmir Kırıklar 1 No.lu F Tipi Ceza İnfaz Kurumuna yerleştirilmiştir. Başvurucu halihazırda Haymana Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda bulunmaktadır.

10. Başvurucuya, ailesi tarafından, içeriğinde “Devrimden Sonra” adlı yerli sinema filminin yer aldığı bir CD gönderilmiştir. Sözü edilen CD’yi inceleyen İzmir 1. No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü Eğitim Kurulunun (Eğitim Kurulu), 28/5/2012 tarih ve 2012/58 sayılı kararıyla, CD’nin başvurucuya verilmemesine karar verilmiştir. Anılan kararın ilgili kısmı şöyledir:

“… Hükümlü/tutuklu Ali KARATAY’a posta ile gelen cd.’nin içeriğinde ‘siyasi propaganda yapıldığı, halkı bölmeyi amaçlayan propaganda yapıldığı, belli ideolojileri övdüğü vs.’ olduğu için yukarıda adı geçene VERİLMEMESİNE oy birliğiyle karar verilmiştir.”

11. Başvurucu, 30/5/2012 tarihli dilekçe ile Eğitim Kurulu kararına karşı İzmir İnfaz Hâkimliğine şikâyet başvurusunda bulunmuştur. Başvuru ile ilgili olarak Cumhuriyet savcısı yazılı mütalaasında, reddine karar verilmesi yönünde görüş bildirmiştir. Mütalaanın ilgili kısmı şöyledir:

“...

İlgili Ali KARATAY adına posta yoluyla gönderilen ‘Devrimden Sonra’ adlı film cd ile ilgili olarak ... Eğitim Kurulu Başkanlığının ... sayılı kararı ile söz konusu cd'nin izletilmemesine dair kararın ‘siyasi propaganda yapıldığı, halkı bölmeyi amaçlayan propaganda yapıldığı, belli ideolojileri övdüğü vs.’ için uygun olduğu anlaşılmakla;

Adı geçen ... adına posta yoluyla gönderilen ... film cd. ile ilgili olarak ... Eğitim Kurulu Başkanlığının ... sayılı kararı ile ilgili itirazlarının reddine karar verilmesi hususu;

Kamu adına mütalaa olunur.”

12. İzmir 1. İnfaz Hakimliğinin 21/6/2012 tarih ve E.2012/997, K.2012/995 sayılı kararı ile başvurucunun şikâyetinin reddine karar verilmiştir. Anılan kararın ilgili kısmı şöyledir:

“…

Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Tüzüğün 43/1-ı maddesinde eğitim kurulunun, kuruma gelen her türlü yayının, kurum güvenliğini tehli(ke)ye düşüren veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan nitelikte olup olmadığına karar verme ve yetkisinde olduğunun belirtildiği,

5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki (Kanunun) 62/3 maddesinde bu tür hiçbir yayının hükümlüye verilmeyeceği ve Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane ve Kitaplık Yönergesinin 11/b maddesinde ‘Mahkemelerce yasaklanmamış olsa bile kurum güvenliğini tehlikeye düşürdüğü veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsadığı eğitim kurulu kararıyla tespit edilen hiçbir yayın kuruma kabul edilmez’ şeklinde hüküm belirtildiğinden, hükümlü Ali KARATAY’ın itirazına konu dosya içinde mevcut, Devrimden Sonra adlı CD incelendiğinde, içerikleri dikkate alındığında siyasi propaganda yapıldığı, halkı bölmeyi amaçlayan propaganda yapıldığı, belli ideolojileri övdüğü için ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, Kurum Eğitim Kurulu Başkanlığının … sayılı kararının Kanun, Tüzük ve Yönetmeliklere uygun olduğu anlaşıldığından, itirazın reddine karar vermek gerektiği …”

13. Başvurucu, İnfaz Hâkimliğinin ret kararına karşı 2/7/2012 tarihli dilekçe ile itiraz kanun yoluna başvurmuş olup, itirazı inceleyen İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2/10/2012 tarih ve 2012/1392 sayılı kararı ile itirazın reddine karar verilmiştir.

14. İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesinin kararı başvurucuya 5/11/2012 tarihinde tebliğ edilmiştir.

15. Başvurucu 3/12/2012 tarihinde, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

16. 16/5/2001 tarih ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu’nun 4. maddesi şöyledir:

“İnfaz hakimliklerinin görevleri şunlardır :

1. Hükümlü ve tutukluların ceza infaz kurumları ve tutukevlerine kabul edilmeleri, yerleştirilmeleri, barındırılmaları, ısıtılmaları ve giydirilmeleri, beslenmeleri, temizliklerinin sağlanması, bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunması amacıyla muayene ve tedavilerinin yaptırılması, dışarıyla ilişkileri, çalıştırılmaları gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.

2. Hükümlülerin cezalarının infazı, müşahadeye tabi tutulmaları, açık cezaevlerine ayrılmaları, izin, sevk, nakil ve tahliyeleri; tutukluların sevk ve tahliyeleri gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.

3. Hükümlü ve tutuklular hakkında alınan disiplin tedbirleri ve verilen disiplin cezalarının kanun, tüzük veya yönetmelik hükümleri ile genelgelere aykırı olduğu iddiasıyla yapılan şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.

4. Ceza infaz kurumları ve tutukevleri izleme kurullarının kendi yetki alanlarına giren ceza infaz kurumları ve tutukevlerindeki tespitleri ile ilgili olarak düzenleyip intikal ettirdikleri raporları inceleyerek, varsa şikâyet niteliğindeki konular hakkında karar vermek.

5. Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak.

Kanunlarda başka bir yargı merciine bırakılan konulara ilişkin hükümler saklıdır.”

17. 4675 sayılı Kanun’un 6. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Şikayet başvurusu üzerine infaz hâkimi, duruşma yapmaksızın dosya üzerinden bir hafta içinde karar verir; ancak, gerek gördüğünde karar vermeden önce şikayet konusu işlem veya faaliyet hakkında resen araştırma yapabilir ve ilgililerden bilgi ve belge isteyebilir; ayrıca ceza infaz kurumu ve tutukevi ile ilgili Cumhuriyet savcısının da yazılı görüşünü alır. (Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.) Disiplin cezasına karşı yapılan şikâyet üzerine infaz hâkimi, hükümlü veya tutuklunun savunmasını aldıktan ve talep edilen diğer delilleri toplayıp değerlendirdikten sonra kararını verir. (Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.) Hükümlü veya tutuklu, savunmasını, hazır bulunmak ve vekaletnamesini ibraz etmek koşuluyla avukatıyla birlikte veya avukatı aracılığıyla yapabilir. (Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.) İnfaz hâkimi gerekli görmesi durumunda hükümlü veya tutuklunun savunmasını ceza infaz kurumunda da alabilir.”

18. 13/12/2004 tarih ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un “Süreli veya süresiz yayınlardan yararlanma hakkı” kenar başlıklı 62. maddesi şöyledir:

“(1) Hükümlü, mahkemelerce yasaklanmamış olması koşuluyla süreli ve süresiz yayınlardan bedelini ödeyerek yararlanma hakkına sahiptir.

(2) Resmî kurumlar, üniversiteler, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile mahkemelerce yasaklanmamış olması koşuluyla Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıflar ve kamu yararına çalışan dernekler tarafından çıkartılan gazete, kitap ve basılı yayınlar, hükümlülere ücretsiz olarak ve serbestçe verilir. Eğitim ve öğretimine devam eden hükümlülerin ders kitapları denetime tâbi tutulamaz.

(3) Kurum güvenliğini tehlikeye düşüren veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan hiçbir yayın hükümlüye verilmez.”

19. 6/4/2006 tarih ve 26131 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi İle Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün “Eğitim kurulunun görev ve yetkileri” kenar başlıklı 43. maddesinin (1) numaralı fırkasının (ı) bendi şöyledir:

“(1) Eğitim kurulu aşağıda sayılan işleri yapmakla görevli ve yetkilidir;

ı) Kuruma gelen her türlü yayının, kurum güvenliğini tehlikeye düşüren veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan nitelikte olup olmadığına karar vermek,

…”

20. 12/7/2005 tarihli Adalet Bakanı Olur’u ile yürürlüğe giren Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane ve Kitaplık Yönergesi’nin “Kuruma kabul edilmeyecek yayınlar” kenar başlıklı 11. maddesi şöyledir:

“a) Mahkemelerce yasaklanmış olan,

b) Mahkemelerce yasaklanmamış olsa bile, kurum güvenliğini tehlikeye düşürdüğü veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsadığı eğitim kurulu kararıyla tespit edilen,

hiçbir yayın kuruma kabul edilmez.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

21. Mahkemenin 10/12/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 3/12/2012 tarih ve 2012/990 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

22. Başvurucu, ceza infaz kurumunda hükümlü olarak bulunması nedeniyle bazı sınırlamalara tabi tutulması kaçınılmaz olsa da idarenin, bilgiye ve sanat eserlerine erişim hakkını ölçüsüz, suç teşkil edecek ve ayrımcılık oluşturacak şekilde ortadan kaldırdığını, hakkında herhangi bir yasaklama kararı olmayan ve pek çok sinemada gösterilen filme erişiminin engellenmesinin tek nedeninin, Türkiye’de sosyalist bir devrim gerçekleşmesi kurgusu üzerine çekilmiş olması olduğunu belirterek, bilgiye erişim, maddi ve manevi varlığını geliştirme ve ayrımcı muameleye tabi tutulmama haklarının ihlal edildiğini; ayrıca, Cumhuriyet savcısının şikâyet başvurusunun reddine yönelik mütalaasının “karşıt değerlendirmesini sunması için” kendisine bildirilmediğini, İnfaz Hakimliğinin duruşma yapmaksızın şikâyet başvurusunu reddettiğini, İnfaz Hakimliğinin kararına karşı itiraz üzerine Cumhuriyet savcısının mütalaasının yine kendisine bildirilmediğini, itirazı inceleyen mahkemenin de duruşma yapmaksızın itirazı reddettiğini belirterek Anayasa’nın 36. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında tanımlanan adil yargılanma hakkının (silahların eşitliği ilkesi) ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Bu bakımdan başvurucunun, belirtilen film CD’sine erişiminin engellenmesi ile ilgili şikâyetlerinin bir bütün olarak ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerekir. Bunların dışında, başvurucunun adil yargılanma hakkı kapsamındaki şikâyetlerinin ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

24. Başvurucu, film CD’sine erişiminin engellenmesi sonucunda bilgiye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

25. Bakanlık görüş yazısında, içeriğinde sinema filmi yer alan CD’nin başvurucuya verilmemesi ile ilgili iddiaların, Sözleşme’nin 10. maddesi kapsamında ifade özgürlüğünün ilk aşaması olan kanaat oluşturma, bilgi edinme ve bilgiye erişim özgürlükleri çerçevesinde incelenmesi gerektiği bildirilmiştir.

26. Başvurucu, belirtilen Bakanlık görüşüne karşı herhangi bir karşı beyanda bulunmamıştır.

27. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/11/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).

28. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesi şöyledir:

“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.

Bu hürriyetlerin kullanılması, (Ek ibareler: 3.10.2001-4709/9 md.) millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.

Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.

(Ek fıkra: 3.10.2001-4709/9 md.) Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”

29. Sözleşme’nin “İfade özgürlüğü” kenar başlıklı 10. maddesi şöyledir:

“1. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, Devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir.

2. Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.”

30. Görüldüğü üzere Anayasa’nın 26. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde, ifade özgürlüğünün, resmi makamların müdahalesi olmaksızın, haber veya fikir almak özgürlüğünü kapsadığı; aynı şekilde Sözleşme’nin 10. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinde de ifade özgürlüğü hakkının, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, haber ve görüş alma özgürlüğünü kapsadığı hüküm altına alınmıştır.

31. Buna göre, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı, haber veya fikirlere ulaşma hakkını güvence altına almaktadır. Dolayısıyla, haber veya fikirlere ulaşma hakkının, bireysel başvuru incelemesi bakımından, Anayasa Mahkemesinin konu bakımından yetki alanı içerisinde yer aldığı konusunda tereddüt bulunmamaktadır.

32. Başvurucunun, açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmayan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine dair başvurusunun, kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

33. Bakanlık görüş yazısında, şikâyete konu film CD’sinin başvurucuya verilmemesine ilişkin kararın iç hukukta açık ve ulaşılabilir bir yasal dayanağının olduğu ve söz konusu kararın suç işlenmesinin önlenmesi ve kamu emniyeti gibi amaçlarla meşru kabul edilebileceği, ancak her somut olayın özellikleri dikkate alınarak yapılan demokratik toplumda zorunluluk teşkil etmesi kriteri bakımından, şikâyete konu olayın ilgili yargı kararları da dikkate alınarak değerlendirilmesi gerektiği, somut olayda, ihtilaf konusu CD içeriğinde yer alan filmin, genel itibarıyla ülkede gerçekleşen bir sosyalist devrimden sonra günlük hayatta meydana gelen değişimleri konu edindiği, ancak gerek Eğitim Kurulu kararında, gerekse itiraz üzerine yargı organlarının vermiş oldukları ret kararlarında, söz konusu filmin içeriğinde yer alan hangi unsurların siyasi propaganda niteliği taşıdığı, halkı bölmeyi amaçladığının açıkça belirtilmediği, keza özellikle yerel yargı makamlarının vermiş oldukları ret kararlarında 5275 sayılı Kanun’un “Süreli ve süresiz yayınlardan yararlanma hakkı” başlıklı 62. maddesinin (3) numaralı fırkası ile Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane ve Kitaplık Yönergesi’ne dayandıkları, ancak bu yasal düzenlemelerde belirtilen kurum güvenliğini tehlikeye düşürme veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan yayın kavramlarının yerel yargı organlarınca yeterince irdelenmediği hususlarına dikkat çekilmiştir.

34. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyan dilekçesinde, cezaevlerinde tutulan mahpusların, yasal koşullar çerçevesinde film izleme hakları olduğunu, diğer mahpuslar gibi kendisine tanınmış olan bu haktan yararlanmak istemesine rağmen, ayrımcı bir işlem sonucunda bu haktan yoksun bırakıldığını, idarenin sadece filmin adına bakarak karar verdiğini, film hakkında herhangi bir yasaklama kararının bulunmadığını, kurum güvenliğini tehlikeye düşürüp düşürmeyeceğinin ise tartışılmadığını, Eğitim Kurulu kararının gerekçesinde yer verilen “siyasi propaganda yapıldığı, halkı bölmeyi amaçlayan propaganda yapıldığı, belli ideolojileri övdüğü” ibarelerinin lafız ve öz itibarıyla yasal dayanaktan yoksun olduğunu, bireyin kendini geliştirmesinin, bu amaçla bilgi kaynaklarına ve sanat eserlerine ulaşmasının, çağdaş demokrasinin olmazsa olmaz unsurlarından olduğunu, mahpusun dış dünyada olup bitenler hakkında bilgi sahibi olabilmesinin, kendini geliştirmesi ve infaz sonrası toplumla kaynaşması bakımından önemli olduğunu, dolayısıyla idarenin özgürlüğe müdahalesinin demokratik toplumun gerekleri ile bağdaşmadığını ve ölçüsüz olduğunu ifade etmiştir.

35. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinde herkesin, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahip olduğu, bu özgürlüğün resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsadığı hükme bağlanmıştır.

36. Sözleşme’nin “İfade özgürlüğü” kenar başlıklı 10. maddesinde ise, herkesin ifade özgürlüğü hakkına sahip olduğu ve bu hakkın, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsadığı hüküm altına alınmıştır.

37. Görüldüğü üzere, Anayasa ve Sözleşme hükümleri çerçevesinde haber veya fikirlere ulaşma hakkı, ifade özgürlüğünün unsurları arasında yer almaktadır.

38. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

39. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesi şöyledir:

“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.

Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.

Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.

Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”

40. Anayasa’nın 26. maddesinde düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek araçlar “söz, yazı, resim veya başka yollar” olarak ifade edilmiş ve “başka yollar” ifadesiyle her türlü ifade aracının anayasal koruma altında olduğu gösterilmiştir (B. No:2013/2602, 23/1/2014, §43).

41. İfade özgürlüğü, insanın serbestçe haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir (B. No: 2013/2602, 23/1/2014, §40).

42. Bilgi ve düşünceleri edinme özgürlüğünün, ifade özgürlüğünün ayrılmaz bir parçası olduğu konusunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır. Anayasa’da ifade özgürlüğüne ilişkin olarak daha ayrıntılı düzenlemeler de yer almakla birlikte mevcut koşullar altında başvurunun, ifade özgürlüğüne ilişkin temel düzenleme olan Anayasa’nın 26. maddesi kapsamında incelenmesinin uygun olacağı değerlendirilmiştir.

43. Mutlak olmayan ve sınırlanabilir bir hak niteliğinde olan ifade özgürlüğü, Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması rejimine tabidir. İfade özgürlüğüne ilişkin 26. maddenin ikinci fıkrasında sınırlama sebeplerine yer verilmiştir. Ancak bu özgürlüğe yönelik sınırlamaların da bir sınırının olması gerektiği açıktır. Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında, Anayasa’nın 13. maddesindeki ölçütlerin göz önünde bulundurulması zorunludur. Bu sebeple, ifade özgürlüğüne getirilen sınırlamaların denetiminin Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçütler çerçevesinde ve Anayasa’nın 26. maddesi kapsamında yapılması gereklidir.

44. Açıklanan ilkeler ışığında, başvuruya konu olayda, ifade özgürlüğünün ihlal edilip edilmediğinin tespiti bakımından, sırasıyla, müdahalenin mevcudiyetinin ve meşru olup olmadığının belirlenmesi gereklidir.

a. Müdahalenin Mevcudiyeti

45. Ceza infaz kurumunda bulunan bir hükümlü olarak başvurucunun “Devrimden Sonra” adlı filmin CD’sine erişiminin engellenmesinin, başvurucunun bilgi ve düşünceleri edinme özgürlüğü ve dolayısıyla ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale oluşturduğu açıktır.

b. Müdahalenin Meşruluğu

46. Tespit edilen müdahalenin, Anayasa’nın 26. maddesi anlamında meşru kabul edilebilmesi için, aynı maddenin ikinci fıkrasında belirtilen sınırlama nedenlerinden bir veya daha fazlasına dayanması ve hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen güvencelere uygun olması gereklidir. Bu nedenle, sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilmiş ve kanunla öngörülmüş olma, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

i. Müdahalenin Kanuniliği

47. Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel ilkelerinden biri “belirlilik”tir. Bu ilkeye göre, yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu bir takım güvenceler içermesi gereklidir. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup; birey, belirli bir kesinlik içinde, hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını, bunların kamu otoritesine hangi müdahale yetkisini doğurduğunu, kanundan öğrenebilme imkânına sahip olmalıdır. Birey, ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri öngörüp, davranışlarını düzenleyebilir. Hukuk güvenliği, kuralların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de kanuni düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2009/51, K.2010/73, K.T. 20/5/2010; AYM, E.2009/21, K.2011/16, K.T. 13/1/2011; AYM, E.2010/69, K.2011/116, K.T. 7/7/2011; AYM, E.2011/18, K.2012/53, K.T. 11/4/2012).

48. Kanunilik şartı, hak ve özgürlüklere yönelik sınırlamaların yalnızca şekli olarak kanunla düzenlenmesi ile sınırlı olmayıp, bunların içerik olarak da belirli bir amacı gerçekleştirmeye elverişli olmalarına ilişkin gerekliliği de ifade etmektedir. Bu açıdan kanun metni, bireylerin, gerektiğinde hukuki yardım almak suretiyle, hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını belli bir açıklık ve kesinlikte öngörebilmelerine imkân verecek düzeyde kaleme alınmış olmalıdır. Dolayısıyla, uygulanması öncesinde kanun, muhtemel etki ve sonuçlarına dair yeterli derecede öngörülebilir olmalıdır. Bununla birlikte, kanun metninin tüm sonuç ve etkileri göstermesi her zaman beklenemeyeceğinden, aranan açıklığın ölçüsü, söz konusu metnin içeriği, düzenlemeyi hedeflediği alan ile hitap ettiği kitlenin statü ve büyüklüğü gibi faktörler dikkate alınarak belirlenebilir. Bu özelliklere sahip kanunun, aynı zamanda kolaylıkla erişilebilir nitelikte olması gerekir (AYM, E.2011/62, K.2012/2, K.T. 12/1/2012).

49. AİHM içtihatlarına göre de bir kanuni düzenlemenin bireylerin davranışını ona göre düzenleyebileceği kadar kesinlik içermesi, kişinin gerektiği takdirde hukuki yardım almak suretiyle, bu kanunun düzenlediği alanda belli bir eylem nedeniyle ortaya çıkacak sonuçları makul bir düzeyde öngörebilmesi gerekmektedir. Öngörülebilirliğin mutlak ölçüde olması gerekmez. Kanunun açıklığı, arzu edilir bir durum olmakla birlikte; bazen aşırı bir katılığı da beraberinde getirebilir. Oysa hukukun ortaya çıkan değişikliklere uyarlanabilmesi gerekmektedir. Birçok kanun, işin doğası gereği, yorumlanması ve uygulanması pratik gerçekliğe bağlı olan yoruma açık formüller içermektedir (bkz. Kayasu/Türkiye, B. No: 64119/00, 76292/01, 13/11/2008, § 83).

50. 5275 sayılı Kanun’un “Süreli veya süresiz yayınlardan yararlanma hakkı” kenar başlıklı 62. ve Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane ve Kitaplık Yönergesi’nin “Kuruma kabul edilmeyecek yayınlar” kenar başlıklı 11. maddelerinde, yasaklanmış veya yasaklanmamış olmakla birlikte kurum güvenliğini tehlikeye düşüren veyahut müstehcen içeriğe sahip yayınların ceza infaz kurumuna kabul edilmeyeceği düzenlemesine yer verilmiştir.

51. Ceza infaz kurumları ve infazla ilgili mevzuatın, belirli düzeyde açık ve öngörülebilir olması yanında, özellikle özgürlüğü bağlayıcı cezanın amacı, kurumun iç disiplininin sağlanması ve benzeri birçok nedenle, cezaevi idaresine belirli ölçüde takdir yetkisi ve bir hareket alanı sağlaması da gerekir. Bu nedenle, müdahalenin dayanağı olan düzenlemeler; yeterli düzeyde açık, belirli, öngörülebilir ve erişilebilir niteliktedir.

52. Gerek Eğitim Kurulu, gerekse İnfaz Hâkimliği kararlarında, sinema filminde siyasi ve halkı bölmeyi amaçlayan propagandalar yapıldığı ve belli ideolojilerin övüldüğü gerekçelerine ve bu kapsamda 5275 sayılı Kanun’un 62. ve Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane ve Kitaplık Yönergesi’nin 11. maddelerine dayanılmıştır (§§ 18, 20).

53. Belirtilen hususlar çerçevesinde, başvurucunun haber veya fikirlere ulaşma hakkına yönelik müdahalenin kanuni olduğu açıktır.

ii. Meşru Amaç

54. İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin meşru kabul edilebilmesi için, Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarına yönelik olması gerekir (bkz. B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 84).

55. Somut olayda müdahale gerekçesi olarak, CD’nin içeriğinde siyasi ve halkı bölmeyi amaçlayan propaganda yapılması ve belli ideolojilerin övülmesi gösterilmiştir. Derece mahkemelerinin kararları bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin “kamu düzeni”nin sağlanması kapsamında Devlet tarafından belirlenen amaçların ve faaliyetlerin uzantısı niteliğinde olduğu ve bunun da Anayasa’nın ifade özgürlüğünü güvence altına alan 26. maddesinin ikinci fıkrası anlamında meşru bir amaç taşıdığının kabulü gerekir.

iii. Demokratik Toplumda Gereklilik ve Ölçülülük

56. Başvurucu, kendini geliştirmesi, bu amaca uygun olarak bilgi kaynaklarına ve sanat eserlerine ulaşmasının, çağdaş demokrasilerin “olmazsa olmaz” unsurlarından olduğunu, her ne kadar cezaevinde bulunması nedeniyle bazı sınırlamalara tabi tutulması kaçınılmaz ise de, cezaevi idaresinin kendisine yönelik ölçüsüz ve ayrımcı bir tutumla bilgiye erişim hakkını ortadan kaldırdığını, hakkında yasaklama kararı olmayan filmi izleme talebinin, sert ve antidemokratik ifadelerle engellendiğini ileri sürmüştür.

57. Bakanlık görüş yazısında, her somut olayın özellikleri dikkate alınarak yapılan demokratik toplumda zorunluluk denetimi bakımından, şikâyete konu olayın ilgili yargı kararları da dikkate alınarak değerlendirilmesi gerektiği, somut olayda, ihtilaf konusu CD içeriğinde yer alan filmin, genel itibarıyla ülkede gerçekleşen bir sosyalist devrimden sonra günlük hayatta meydana gelen değişimleri konu edindiği, ancak gerek Cezaevi Eğitim Kurulu kararında, gerekse itiraz üzerine yargı organlarının vermiş oldukları ret kararlarında, söz konusu filmin içeriğinde yer alan hangi unsurların siyasi propaganda niteliği taşıdığı, halkı bölmeyi amaçladığının açıkça belirtilmediği, keza özellikle yerel yargı makamlarının vermiş oldukları ret kararlarında 5275 sayılı Kanun’un “Süreli ve süresiz yayınlardan yararlanma hakkı” başlıklı 62. maddesinin (3) numaralı fırkası ile Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane ve Kitaplık Yönergesine dayandıkları, ancak bu yasal düzenlemelerde belirtilen kurum güvenliğini tehlikeye düşürme veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan yayın kavramlarının yerel yargı organlarınca yeterince irdelenmediği hususlarına dikkat çekilmiştir.

58. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyan dilekçesinde, cezaevlerinde tutulan mahpusların, yasal koşullar çerçevesinde film izleme hakları olduğunu, diğer mahpuslar gibi kendisine tanınmış olan bu haktan yararlanmak istemesine rağmen, ayrımcı bir işlem sonucunda bu haktan yoksun bırakıldığını, idarenin sadece filmin adına bakarak karar verdiğini, film hakkında herhangi bir yasaklama kararının bulunmadığını, kurum güvenliğini tehlikeye düşürüp düşürmeyeceğinin ise tartışılmadığını, Eğitim Kurulu kararının gerekçesinde yer verilen “siyasi propaganda yapıldığı, halkı bölmeyi amaçlayan propaganda yapıldığı, belli ideolojileri övdüğü” ibarelerinin lafız ve öz itibarıyla yasal dayanaktan yoksun olduğunu, bireyin kendini geliştirmesinin, bu amaçla bilgi kaynaklarına ve sanat eserlerine ulaşmasının, çağdaş demokrasinin “olmazsa olmaz” unsurlarından olduğunu, mahpusun dış dünyada olup bitenler hakkında bilgi sahibi olabilmesinin, kendini geliştirmesi ve infaz sonrası toplumla kaynaşması bakımından önemli olduğunu, dolayısıyla idarenin özgürlüğe müdahalesinin demokratik toplumun gerekleri ile bağdaşmadığını ve ölçüsüz olduğunu ifade etmiştir.

59. İfade özgürlüğü mutlak nitelikte olmayıp, birtakım sınırlamalara tabi tutulabilir. İfade özgürlüğüne ilişkin olarak Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlamaların Anayasa’nın 13. maddesinin güvencesinde olan demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda bir değerlendirme yapılması gerekmektedir (B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 91).

60. Anayasa’da belirtilen “demokrasi” kavramı, çağdaş ve özgürlükçü bir anlayışla yorumlanmalıdır. “Demokratik toplumda gereklilik” ölçütü, Anayasa’nın 13. maddesi ile Sözleşme’nin “demokratik toplum düzeninin gerekleri” ölçütünün bulunduğu 9., 10. ve 11. maddeleri arasındaki uyumu açıkça yansıtmaktadır. Bu itibarla, “demokratik toplumda gereklilik” ölçütü; çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik temelinde yorumlanmalıdır (B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 93).

61. Nitekim Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihatları uyarınca, demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hale getiren sınırlamalar, demokratik toplum düzeni gerekleriyle uyum içinde sayılamaz. Bu nedenle, temel hak ve özgürlükler, istisnaî olarak ve ancak özüne dokunmamak koşuluyla, demokratik toplum düzeninin sürekliliği için zorunlu olduğu ölçüde ve ancak yasayla sınırlandırılabilirler. (AYM, E.2006/142, K.2008/148, K.T. 24/9/2008). Başka bir ifadeyle, yapılan sınırlama hak ve özgürlüğün özüne dokunarak, kullanılmasını durduruyor, aşırı derecede güçleştiriyor veya hak ve özgürlüğü etkisiz hale getiriyorsa veyahut ölçülülük ilkesine aykırı olarak, sınırlama amacı ile müdahalede kullanılan araç arasında olması gereken orantılılık sağlanamıyorsa, bu durum demokratik toplum düzeninin gerekleri ile bağdaşmaz (Bkz. AYM, E.2009/59, K.2011/69, K.T. 28/4/2011; AYM, E.2006/142, K.2008/148, K.T. 17/4/2008; B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 94).

62. Hak ve özgürlüklere yapılacak her türlü sınırlamada esas alınan bir başka güvence de Anayasa’nın 13. maddesinde ifade edilen “ölçülülük ilkesi”dir. Bu ilke, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin başvurularda öncelikli olarak dikkate alınması gereken bir güvencedir. Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük kriterleri iki ayrı ölçüt olarak düzenlenmiş olmakla birlikte bu iki ölçüt arasında ayrılmaz bir ilişki vardır. Nitekim Anayasa Mahkemesi önceki kararlarında gereklilik ve ölçülülük arasındaki bu ilişkiye dikkat çekmiş, amaç ile araç arasında makul bir ilişki ve dengenin bulunması gerektiğine karar vermiştir (AYM, E.2007/4, K.2007/81, K.T. 18/10/2007; B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 96).

63. Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre ölçülülük, temel hak ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır. Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak için seçilen aracın denetlenmesidir. Bu sebeple ifade özgürlüğü alanında getirilen müdahalelerde, hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığı değerlendirilmelidir (B. No: 2012/1051, 20/2/2014, § 84).

64. Bu bağlamda, başvuru konusu olay bakımından yapılacak değerlendirmelerin temel ekseni, müdahaleye neden olan derece mahkemelerinin kararlarında dayandıkları gerekçelerin ifade özgürlüğünü kısıtlama bakımından “demokratik bir toplumda gerekli” olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır (benzer yöndeki bir karar için bkz. B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 98).

65. AİHM de konuyla ilgili ilk kararlarından itibaren, Sözleşme’nin 10. maddesinin ikinci fıkrasında geçen “gerekli” kavramını Anayasa Mahkemesinin yaklaşımına benzer bir biçimde açıklamıştır. AİHM’e göre “gerekli” kavramı, “toplumsal bir ihtiyaç baskısı”nı (“pressing social need”) ima etmektedir (Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 7/12/1976, § 48). O halde ifade özgürlüğüne yargısal veya idari bir müdahalenin, toplumsal bir ihtiyaç baskısını karşılayıp karşılamadığına bakılması gerekecektir. Bu çerçevede bir müdahale, meşru amaç taşıyan orantılı bir müdahale olmalıdır; ikinci olarak müdahalenin haklılığı için kamu makamlarının gösterdikleri gerekçeler konuyla ilgili ve yeterli olmalıdır (başka bir bağlamda benzer bir değerlendirme için bkz. B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 56).

66. Dolayısıyla, belli ideolojileri övdüğü, siyasi ve halkı bölmeyi amaçlayan propaganda yaptığı tespit edilen film CD’sinin başvurucuya verilmemesi yoluyla ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin cezaevi güvenliğinin tehlikeye düşürülmemesi şeklindeki meşru amaçla orantılı olduğunun kabulü halinde, başvurucunun talebinin reddine ilişkin gerekçelerin inandırıcı, başka bir deyişle ilgili ve yeterli oldukları sonucuna varılabilir (Aynı yönde AİHM kararı için bkz. Özgür Gündem/Türkiye, B. No: 23144/93, 16/3/2000, § 57).

67. Yapılacak değerlendirmelerde ifade özgürlüğünün “herkes”e tanındığının hatırda tutulması gerekir. Yüksek güvenlikli bir cezaevinde tutulan bir hükümlü olarak başvurucunun da, herkes gibi, Anayasa’nın 26. maddesi hükmünden yararlanabileceğinde tereddüt bulunmamaktadır. Bununla beraber, disiplini bozacak faaliyetleri önlemeye yönelik hukuki düzenlemeler olmadan bir cezaevinde düzen ve güvenliğin sağlanması da düşünülemez. Bunlardan başka, bir kimsenin kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararına dayanarak cezaevine kapatılmasındaki amacın, özgürlüğünden mahrum etmenin yanı sıra, cezasının infazı bittikten sonra infaz dönemindeki çalışmalarla yeniden topluma kazandırılması olduğu da dikkate alınmalıdır.

68. Son olarak, Anayasa Mahkemesi kendi takdirini davada uygulamadan önce, müdahalenin gözetilen meşru amaçlarla orantılı olması hususunun, öncelikle kamu gücünü kullanan makamlara ait olduğunun belirtilmesi gerekir. Bu konuda devletin bir takdir yetkisi olduğu açıktır. Bu takdir yetkisinin genişliği birçok unsura, özellikle de söz konusu faaliyetin niteliğine ve sınırlamaların amacına bağlı olarak değişmektedir.

69. Somut olayda, başvurucuya Ceza İnfaz Kurumu tarafından teslim edilmeyen film CD’si hakkında, Eğitim Kurulu tarafından verilen kararda, şikâyete konu CD’nin siyasi propaganda içerdiği, halkı bölmeyi amaçladığı ve belli ideolojileri övdüğü belirtilmiş ve bu hususlar karara gerekçe gösterilmiştir. Bu karara karşı yapılan şikâyet başvurusu üzerine İnfaz Hâkimliğinin vermiş olduğu ret kararında gerekçe olarak, CD’nin içeriği itibarıyla siyasi propaganda söylemlerine yer vermesi, belli ideolojileri övmesi ve halkı bölmeyi amaçlaması hususları gösterilmiştir. İtiraz üzerine İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen kararda, önceki karardaki gerekçelere atıf yapılarak itirazın reddine karar verilmiştir.

70. Özetle; gerek Eğitim Kurulu, gerekse İnfaz Hâkimliği kararlarında, sinema filminde siyasi ve halkı bölmeyi amaçlayan propagandalar yapıldığı ve belli ideolojilerin övüldüğü gerekçelerine dayanılmıştır.

71. Başvuruya konu sinema filmi incelendiğinde, kurgusal olarak Türkiye’de gerçekleşen bir sosyalist devrimin ardından günlük hayatta ortaya çıkan değişimlerin konu edildiği; devrimin, hayatın her alanında ve farklı toplumsal kesitlerdeki yansımalarının sıradan insanların gözüyle irdelendiği; filmin senaryosunun, birbirinden bağımsız farklı farklı hikayeler üzerine kurgulandığı; bu kapsamda, siyasi iktidarın el değiştirmesinin ardından ülkeden kaçmaya çalışan varlıklı bir karı-koca arasındaki tartışma, toprakların kolektifleştirilmesinin ardından şaşkınlık yaşayan köylüler, oturduğu evin kirasını ödeyemeyen bir kiracı ile ev sahibi arasında geçen diyalog, Afganistan’da görev yapan askeri birlikte yaşananlar, elektrik, su ve doğalgaz faturaları gelmeyen yaşlı bir kadının yaşadığı şaşkınlık, fabrikaları kamulaştırılan tekstil işçilerinin kaygıları, devrim yanlısı bir yazarın katilinin başından geçenler ve sağlık sorunları olan emekli bir işçi ile doktor arasındaki diyaloğun dramatize edildiği görülmüştür.

72. İdare ve İnfaz Hâkimliği kararlarındaki, filmin propagandist yönüne ilişkin tespitlerin, filmin içeriği ile kabaca uyumlu olduğu görülmekte ise de, belirtilen kararlarda özellikle, filmin hangi sahnelerinde ve ne şekilde halkı bölmeyi amaçlayan propaganda yapıldığı çok kısa da olsa tartışılmamıştır.

73. Öte yandan, anılan tespitler, Kanunda, bir yayının cezaevine kabul edilmeme nedenleri arasında doğrudan düzenlenmemiştir. Siyasi ve halkı bölmeyi amaçlayan propaganda ve belli ideolojilerin övülmesi, kurum güvenliğini tehlikeye düşürme ihtimali yönünden değerlendirmeye tabi tutulabilirse de müdahaleye ilişkin kararlarda hiçbir şekilde, filmin içeriği hakkında yapılan tespitlerin, hangi yönden kurum güvenliğini tehlikeye sokabileceği, CD’nin başvurucuya teslim edilmesinin cezaevi güvenliği bakımından hangi somut riskleri barındırdığı açıklanmamıştır. Hatta soyut olarak dahi, anılan filmin kurum güvenliğini tehlikeye sokabilecek bir niteliğe sahip olduğundan söz edilmemiştir.

74. Somut başvurunun özel koşulları çerçevesinde, başvuruya konu kararlarda, başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik müdahalenin, demokratik bir toplumda gerekliliği hususunda ikna edici bir açıklama yapılmadığından, müdahalenin amaçlanan hedefler açısından orantısız olduğu ve bu bağlamda demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülülük ilkesine uygun olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

75. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

76. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

77. Başvurucu, mağduriyetinden doğan manevi zararları açısından, ihlalin tespitinin yeterli bir karşılık oluşturacağını, bunun dışında, ortaya çıkan ihlallerin sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından, dosyanın yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili Mahkemeye gönderilmesini talep etmiştir.

78. Tespit edilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından hukuki yarar bulunduğundan, yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili Mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

79. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 172,50 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.672,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan nedenlerle;

A. Başvurucunun, Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Tespit edilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili Mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucu tarafından yapılan 172,50 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.672,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

10/12/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

BEJDAR RO AMED BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/7363)

 

Karar Tarihi: 16/4/2015

R.G. Tarih- Sayı: 13/7/2015-29415

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Alparslan ALTAN

Üyeler

:

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

Raportör

:

Yunus HEPER

Başvurucu

:

Bejdar Ro AMED

Vekili

:

Av. Mesut BEŞTAŞ

 

 

Av. Mehdi ÖZDEMİR

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, “Demokratik Siyaset ve Özgür Toplum” isimli kitap taslağının belirli bölümlerinin terör örgütü propagandası olarak nitelendirilerek hükümlü olarak bulunduğu cezaevi dışına çıkartılması ve dolayısıyla basımının engellenmesi nedeniyle Anayasa’nın 25. maddesinde güvence altına alınan düşünce ve kanaat özgürlüğü ile 26. maddesinde güvence altına alınan düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 10/9/2013 tarihinde Diyarbakır 10. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçeler ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 30/9/2014 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4. Bölüm tarafından 7/1/2014 tarihinde yapılan toplantıda kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Adalet Bakanlığının 4/2/2014 tarihli görüş yazısı 13/2/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu, cevabını süresi içinde 24/2/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve ekleri ile Bakanlık görüşünde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu, Bafra T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak kalmaktadır.

8. Başvurucu, 31/7/2012 tarihinde cezaevi idaresine başvurarak kendisine ait elektronik daktilo ile yazı yazma talebinde bulunmuştur.

9. Cezaevi idaresinin 17/8/2012 tarihli yazısı ile başvurucunun “içerisinde bulunduğu suç grubu ve barındığı cezaevi bölümünün yüksek güvenlikli olması nedeniyle” elektronik daktilo talebi reddedilmiş, ancak el yazısı metinlerin Eğitim Kurulu’nun incelemesinden geçirilmek şartıyla, Kurumda bulunan bilgisayarla elektronik ortama aktarılabileceği bildirilmiştir.

10. Başvurucu “Demokratik Siyaset ve Özgür Toplum” ismi ile kitap olarak basılmasını arzu ettiği 163 sayfadan ibaret taslağı Bafra T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Eğitim Kurulu Başkanlığına vermiştir.

11. Kurul, 12/07/2013 tarihli kararında söz konusu kitap taslağının “39, 40, 41, 44 ve 96. sayfalarında PKK terör örgütünün şehir yapılanması olan KCK terör örgütü sisteminin ayrıntılı tarifinin yapıldığı, 112, 117, 126, 127 ve 129. sayfalarda KCK terör örgütü şehir yapılanması için gerekli olan şartların oluşturulması amacıyla önerilerin sunulduğu, 107 ve 108. sayfalarda KCK terör örgütünün şehirdeki yapılanmasının temelini oluşturacak kadrolarının nasıl olması gerektiğinin ayrıntılı olarak belirtildiği ve 124. sayfada PKK terör örgütü adına geçmişte ve günümüzde faaliyet gösterenlerin isimlerinin zikredilerek övüldüğünün tespit edildiği” ve başvurucunun suç grubu ve barındırıldığı yüksek güvenlikli kısım da dikkate alınarak taleplerin karşılanmasının uygun olmadığına karar vermiştir.

12. Başvurucu, Bafra T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Eğitim Kurulu Başkanlığının talebin reddine dair kararına karşı Bafra İnfaz Hâkimliğine itiraz yoluna başvurmuştur.

13. Bafra İnfaz Hâkimliği, 19/7/2013 tarihli kararında “Eğitim Kurulu Başkanlığının 12/7/2013 tarihli kararı, CGTİHK’nun 62/3. maddesi ile Adalet Bakanlığı Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane ve Kitaplık Yönergesinin ‘kuruma kabul edilmeyecek yayınlar’ başlıklı 11. maddesine uygun olduğu” gerekçesiyle itirazın reddine karar vermiştir.

14. Başvurucu, Bafra İnfaz Hâkimliğinin kararına karşı Bafra Ağır Ceza Mahkemesine itiraz yoluna başvurmuştur.

15. Bafra Ağır Ceza Mahkemesi 2/8/2013 tarihli kararı ile Bafra T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Eğitim Kurulu Başkanlığının ve Bafra İnfaz Hâkimliği kararlarının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle başvurucunun itirazını reddetmiştir.

16. Bafra Ağır Ceza Mahkemesi kararında ayrıca, başvurucunun kitap taslağında yasak ilan edilen bölümlerin Eğitim Kurulu Başkanlığınca tutanak altına alınması ve başvurucuya bildirilmesine karar vermiştir.

17. Bafra T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Eğitim Kurulu Başkanlığı, 15/8/2013 tarihli tutanak ile, 12/7/2013 tarihli kurum dışına göndermeme kararının gerekçesinin, kitap taslağının 39, 40, 41, 44, 96, 107, 108, 112, 117, 124 ve 126. sayfalarına dayandığı, bu nedenle “PKK/KONGRA-GEL terör örgütünün söz de yasama meclisi tarafından 17.5.2005 tarihinde kabul edilen ve Türkiye, Suriye, İran, Irak gibi ülkelerde KCK sözleşmesinin 2, 4, 8/a, 10/c, 14/2-b, 14/3-h, 14/4, 16, 20, 22, 23, 24, 31, 32, 36, 43. maddelerine uygun olarak terör örgütlerinin yapılanmasını anlattığı ve önerilerde bulunulduğu, faaliyetlerinin övüldüğü tespit edildiğinden karara konu 13 sayfanın kurum dışına gönderilmediği…” belirtilmiş, tutanak aynı tarihte başvurucuya tebliğ edilmiştir.

18. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, 10/9/2013 tarihinde yapılmıştır.

B. Başvuruya Konu Kitap Taslağı

19. Başvuruya konu “Demokratik Siyaset ve Özgür Toplum” isimli kitap taslağı giriş, ek bölümü hariç dokuz bölümden ve toplam 163 sayfadan oluşmakta, referans ve kaynakça içermemektedir. Taslak, A4 boyutunda kâğıda basılmıştır.

20. İçindekiler bölümünde listelenen başlıklara göre yazar şu konuları ele almıştır: Zamanda yolculuk, insan evreni ve evrensel tarih, anlam ve hakikat, yapısallık ve işlevsellik, evrensel akıl olarak demokratik özerklik ve demokratik konfederalizm, demokratik siyaset sosyolojisi, özgürlüğü yaşamak, demokratik siyaset felsefesi ve örgütlenme halleri, inanmak ve inanarak çoğalmak. Yazar ek bölüme, “Hapishanelerde Yaşam” başlığını koymuştur.

21. Bafra T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Eğitim Kurulu Başkanlığının 15/8/2013 tarihli tutanağına göre 12/7/2013 tarihli kurum dışına göndermeme kararında kitap taslağının sakıncalı bulunan kısımları şu şekildedir:

“Resmi modernitenin temel devlet formu olan ulus devletin karşılığını demokratik modernitede demokratik konfederalist sistem oluşturur. Bunu devlet olmayan siyasi yönetim biçimi olarak tanımlamak mümkündür.” (sayfa 39)

“Özgür Yaşam Bilgesinin toplumlara ve toplumumuza önerdiği model ve yöntem gıdasını böylesi bir tarihsel perspektiften almaktadır. Dolayısıyla bu yöntem halkımıza ve yaşadığımız ülke Kürdistan için olduğu kadar tüm halklar, diller, kültürler, dinler için de geçerlidir. Bu örgütlenme modeliyle, aklıyla halkımız dilleriyle kültürlerini, renkleriyle inançlarını en zengin halleriyle yaşayacak ve en güçlü konumlarına ulaşacaklardır.” (sayfa 40)

“Bir köy veya şehir mahallesinde bile konfedere birliklere ihtiyaç olacağını anlamak büyük önem taşır. Her köy ve mahalle rahatlıkla bir konfedere birlik olabilir. Örneklersek biryandan köyün ekolojik birimi yani federesi, diğer yandan özgür kadın birimi, öz savunma, gençlik, eğitim, folklor, sağlık, yardımlaşma ve ekonomik birimlere kadar çok sayıda doğrudan demokrasi birimi köy çapında birleşmek durumundadır.” (sayfa 41)

“Özerklik ve konfederalizm iç içelik taşıyan bir örgütlenme modeli olduğundan oldukça kapsayıcıdır. Ev, sokak, mahalle ve kent örgütlenmeleri bu bütünlük içinde yer alır. Her ev kendi renginde özgündür ve özerktir. Her sokakta öyledir. Her sokağın örgütlenme biçimi benzer olsa da kendine özgü bir rengi, diyalog ve iletişim biçimi, farklılıkları olacaktır. Sokağın kendi içindeki farklılıkları özgün olduğundan özerktirler. Ama bunların mahalle meclisinde olmaları konfedaral bir yapılanmayı oluşturur. Bir kenti göz önünde tutarsak o kentin ister sokak örgütlenmesinde, ister mahalle örgütlenmesinde, ister ilçe örgütlenmesinde, isterse de köy örgütlenmelerinde ortaya çıkan biçimleri kendi özgünlükleri içinde özerk boyutlar taşırlar. Bunu somutlaştıralım: kadın örgütlenmeleri, gençlik örgütlenmeleri, ekonomik örgütlenmeler, ekolojik örgütlenme, folklar örgütlenmesi, eğitimin örgütlenmesi sokağı, mahalleyi, köyü güzelleştirme örgütlenmeleri vs. tüm bu örgütlenmelere baktığımızda her biri kendi renginde ve özgündürler ve demokratik özerklik kapsamında ele alınırlar. Yine bunların her birine kendilik, federe veya demokratik birimlerde denebilir. İçerik olarak anlamları aynıdır. Tüm bu birimler özgün olmakla beraber diğer tüm birimlerle iç içe ve ilişkilidirler de. İşte tüm bunları bir araya getiren sistemin, örgütlenmenin adı demokratik konfederalizmdir. Yani birimlerin birimidir.” (sayfa 44)

“g) Meclisler bünyesinde veya denetiminde sokaklarda, mahallelerde, onlarca hatta yüzlerce insanın ortaklığıyla iş yerleri açılabilir veya işletilebilinir. Bunun organizasyonu zor değildir. Her sokak meclisi kendi sokağının güzelliği bütünlüğü ve geleceği için bunu yapabilir. Bunlar meclislerin denetiminde sokak komünlerinin iş yerleri olur.

h) Bu çalışmalar ışığında sokak komünleri meclisin aktif işlevselliği ile her sokakta akademiler meşru savunma birimleri, spor alanları yeşil sahalar oluştururlar.

i) Her evin bir odası tapınak haline getirilebilir. Tapınak ilk toplum akademileridir. Bu tapınaklarda toplumun önemi ve anlamı üzerinde ev halkı kendilerini eğitir, geliştirir. Aynı zamanda evin kütüphanesi de bu odayla düzenlenebilir.

j) Mahalle meclisleri sokak meclislerinin daha yoğunluk kazandığı ve her sokak meclisinden temsiliyet bulduğu yerler olduğundan ekonomik örgütlenmeleri daha kapsamlı ve daha nitelikli hale getirmekten sorumludur. Mahalle meclisleri bir anlamıyla sokaktaki temsiliyetin konfedaral birliğidir.

k) Kent konseyi bir bütün ilden sorumludur. Sokak, mahalle meclislerindeki temsiliyet, kent konseyince somutlaşır. Kentin güzelleşmesi ekonomik düzenlemeleri, sosyal aktiviteleri gibi kenti ilgilendiren tüm çalışmalar kent konseyince (kent meclisi veya konfederalizmi de denebilir) karar altına alınır. Bu halkın katılımı, paylaşımı ve derin tartışmalarıyla sonuca varılan kararlardır. Kent konseyi veya mahalle ve sokak meclislerinde yer alan her görevli halkın (sokak, mahalle ve kent) demokratik seçimleri ile görevlendirilir. Görevini layıkıyla yapamayanlar aynı yöntemle geri çekilebilirler.” (sayfa 96)

“f) Özgür ve eşit yaşamın uygulayıcısı ve teminatı olan ideolojik yaşam kadrosu örgütlenen, bilinçlenen toplumsal inşanın korunma gücünü de oluşturur. Hiçbir canlı savunmasız değildir. Savunmasız doğa düşünülemez. Toplum gibi esnek yapılı bir organizasyon meşru savunma gücüne özgür yaşam kadrosuyla ulaşır. Öz savunmayı geliştirmemiş toplumlar eksik yaşarlar. Her zaman yaşamları tehdit altındadır. Özgür yaşam kadrosu bu hakikati bilen ve toplumu bu eksende örgütleyendir.” (sayfa 108)

“Sivil toplum örgütlenmelerinin geliştirilmesi, demokratik örgütlenmeler hallerinin büyütülmesi, zamanla devleti küçültecek, toplumun genel haklarına karşı duyarlı hale getirecektir.

Burada önemli olan bu örgütlenmeleri devletin birer uzantısı haline gelmemesidir. Gelişmemiş toplumlarda devletinde göstermelik olarak bu tür örgütlenmelere gittiği bilinmektedir. En azından bu tür örgütlenmelerin yönetim kadrosuyla, üst kesimlerle organik bağ içinde oldukları, olabilecekleri aşikardır. Bu sadece gelişmemiş toplumlar için geçerli değildir. İleri gelişmiş toplumlarda da bu tür örnekler çoktur. Devlet ve iktidarın gölgesinde sivil toplum örgütlenmeleri mevcuttur. Sivil toplum örgütlenmelerinin birer uzantı halinde olması toplumlara demokrasi ve özgürlük anlamında çok şey katmaz. Toplumları, toplumsal kesimleri pek etkin kılmaz. Tam tersine ciddi handikaplarla birlikte ciddi zararlar açar. Sivil toplum örgütlenmeleri olarak demokratik alanların içsel bütünlükleri, örgütlenmeleri, parçalı halden kurtulmaları, birlik ve konfederalizm çatısı altında bir araya gelmeleri küçümsenemez bir güç ortaya çıkarır. Her alan kendi özerk yapısını koruyup rengini yaşatırken diğer örgütsel alanlarla ortak paydadaki buluşmasını sağlar. Özgürlükler toplumun ahlaki politik gelişimini toplumun refahı, aydınlanması, ekonominin kominal paylaşımı, sorunların asgariye indirilmesi, özgürlük ve demokrasi sahalarının büyütülmesi farklılıklara daha güçlü yaşam alanlarının açılması kadının toplumdaki yeri ve özgürlükleri gibi toplumu yakından ilgilendiren konular sivil toplum örgütlenmelerinin ortak noktaları olur. Yüksek sorumluluk duygusuyla bu sorunlar ele alınır ve çözüm önerileri geliştirir.” (sayfa 112)

“Eğitim toplumun deneyimlerinin teorik ve pratik bilgiler haline mensuplarına, özellikle gençlerine özümsetme çabası olarak tanımlanabilir. Çocukların toplumsallaşması toplumun eğitim etkinliği ile yürütülür. Çocukların eğitimi iktidara ve devletin değil toplumun en önemli görevidir. Çünkü çocuklar ve gençler kendisinindir. Hem hak ve görev olarak çocuk ve gençlerini kendi geleneklerini, toplumsal doğa özelliklerine göre yetiştirmek, kendisine dönüştürmek yaşamsal bir konudur, kendi varlığını sürdürme sorunudur. Hiçbir toplum var oluş hakkını ve bunun için gençlerini eğitme görevini başka bir güçle paylaşamaz, devredemez. Söz konusu güç devlet veya çeşitli iktidar aygıtları da olsa bu hak ve görevini devredemez ( özgür yaşam bilgesi)” (sayfa 117)

 “Sağlam, dirayetli, inançlı ve hedefli yaşam duruşlarının kendisi bile başlı başına her alanda dilden dile dolaşan propaganda faaliyeti olur. Mazlumlar, Hayriler, Kemal Pirler, Agitler, Zilanlar, Semalar, Viyanlar ve nice eşsiz özgür yaşam değerleri böylesi duruşların abideleridir.” (sayfa 124)

“Öz savunma bir toplumun diliyle, kimliğiyle, inancıyla genelde temel kültürüyle yaşama, onu koruma ve savunma hakkıdır. Buna dair yönelimler olduğunda bu haklarını savunmayla mükelleftir. Saldırılar ister asimilasyon, red, kültürel ve fiziki soykırım şeklinde, ister şiddet araçlarıyla, ister ideolojik siyaset kurumlarıyla olsun saldırıya uğrayan toplum öz haklarını yani onu var eden temel haklarını savunur ve bu savunma ekseninde kendini örgütler. Bu saldırıları haksız görür ve terör olarak değerlendirir.” (sayfa 126)

C. İlgili Hukuk

22. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un “Kültür ve sanat etkinliklerine katılma, ifade özgürlüğü” kenar başlıklı 60. maddesi şöyledir:

“(1) Ceza infaz kurumlarında, olanaklar elverdiğince, kültürün ve sanatın çeşitli dallarını temsil eden programlar hazırlanır ve hükümlülerin bunlara katılmaları hususundaki usûller düzenlenir.

(2) Bu programların temel hedefi, hükümlülerin ifade yeteneklerini geliştirmelerini ve bilgilerini artırmalarını sağlamaktır.

(3) Kurumun kültür ve sanat programları, Adalet Bakanlığınca belirlenen esaslara göre kurum en üst amiri tarafından düzenlenir. Bu maksatla Devletin kültür ve sanat işleriyle görevli kuruluşları gerekli yardımları yaparlar.

(4) Hükümlülerin ifade özgürlüğü çerçevesinde gerçekleştirebilecekleri yayın etkinlikleri, kurumda çalışma esaslarını düzenleyen hükümlere ve bu husustaki koşullara bağlıdır.”

23. 5275 sayılı Kanun’un “Kütüphaneden yararlanma” kenar başlıklı 61. maddesi şöyledir:

(1) Ceza infaz kurumlarında, kurumun büyüklüğüne göre, kütüphane veya kitaplık oluşturulur. Kütüphanelerde veya kitaplıklarda verilen derslere kaynaklık edecek kitapların yanı sıra olanaklar ölçüsünde hükümlülerin boş zamanlarını değerlendirmelerini, okuma alışkanlığı edinmelerini ve kültür bakımından ufuklarını geliştirmelerini sağlayacak kitaplar da bulundurulur.

(2) Hükümlüye kurum kütüphanesinden yararlanma imkânı verilir.

(3) Bu hizmet, gezici kitaplıklarla da yerine getirilebilir.

24. 5275 sayılı Kanun’un “Süreli veya süresiz yayınlardan yararlanma hakkı” kenar başlıklı 62. maddesi şöyledir:

“(1) Hükümlü, mahkemelerce yasaklanmamış olması koşuluyla süreli ve süresiz yayınlardan bedelini ödeyerek yararlanma hakkına sahiptir.

(2) Resmî kurumlar, üniversiteler, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile mahkemelerce yasaklanmamış olması koşuluyla Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıflar ve kamu yararına çalışan dernekler tarafından çıkartılan gazete, kitap ve basılı yayınlar, hükümlülere ücretsiz olarak ve serbestçe verilir. Eğitim ve öğretimine devam eden hükümlülerin ders kitapları denetime tâbi tutulamaz.

(3) Kurum güvenliğini tehlikeye düşüren veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan hiçbir yayın hükümlüye verilmez.”

25. 5275 sayılı Kanun’un “Hükümlünün mektup, faks ve telgrafları alma ve gönderme hakkı” kenar başlıklı 68. maddesi şöyledir:

“(1) Hükümlü, bu maddede belirlenen kısıtlamalar dışında, kendisine gönderilen mektup, faks ve telgrafları alma ve ücretleri kendisince karşılanmak koşuluyla, gönderme hakkına sahiptir.

(2) Hükümlü tarafından gönderilen ve kendisine gelen mektup, faks ve telgraflar; mektup okuma komisyonu bulunan kurumlarda bu komisyon, olmayanlarda kurumun en üst amirince denetlenir.

(3) Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmez.

(4) Hükümlü tarafından resmî makamlara veya savunması için avukatına gönderilen mektup, faks ve telgraflar denetime tâbi değildir.”

26. Bakanlar Kurulunun 12/7/2005 tarihli Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün (Tüzük) “Hükümlünün mektup, faks ve telgrafları alma ve gönderme hakkı” başlıklı 91. maddesi şöyledir:

“(1) Hükümlü, kendisine gönderilen mektup, faks ve telgrafları alma ve ücretleri kendisince karşılanmak koşuluyla, gönderme hakkına sahiptir.

(2) Hükümlü tarafından gönderilen ve kendisine gelen mektup, faks ve telgraflar; mektup okuma komisyonu bulunan kurumlarda bu komisyon, olmayanlarda kurumun en üst amirince denetlenir.

(3) Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı olarak haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmez.

(4) Hükümlü tarafından resmî makamlara veya savunması için avukatına gönderilen mektup, faks ve telgraflar denetime tâbi değildir. Ancak, hükümlünün savunması için avukatına gönderilen mektup, faks veya telgraflar 84 üncü maddenin ikinci fıkrasının (c) bendinin (2) numaralı alt bendinde belirtilen hâllerin gerçekleşmesi hâlinde, bu gönderiler hakkında da 84 üncü maddenin ikinci fıkrasının (c) bendinin (2) numaralı alt bendinde belirtilen esas ve usuller uygulanır.”

27. Tüzük’ün “Mektupların gönderilmesi ve gelen mektupların verilmesi” başlıklı 122. maddesi şöyledir:

“ (1) 91 inci maddeye göre mektup alma ve gönderme hakkı kapsamında hükümlüler tarafından yazılan mektup, faks ve telgraflar, zarfı kapatılmaksızın bu işle görevlendirilen ikinci müdür başkanlığında, idare memuru ve yüksek okul mezunu iki infaz ve koruma memuru tarafından oluşturulan mektup okuma komisyonuna iletilmek üzere güvenlik ve gözetim servisi personeline verilir. Yapılan incelemeden sonra gönderilmesinde sakınca görülmeyen mektuplar üzerine "görüldü" kaşesi vurulur, zarf içerisine konularak kapatılır ve postaneye teslim edilir.

 (2) Resmî makamlara veya savunması için avukatına gönderilenler hakkında 91 inci maddenin dördüncü fıkrası hükmü uygulanır.

(3) Hükümlülere gönderilen ve açılıp incelendikten sonra verilmesinde sakınca olmadığı anlaşılan mektup, faks ve telgraflar zarfları ile birlikte verilir.”

28. Tüzük’ün “Sakıncalı görülen mektuplar” başlıklı 123. maddesi şöyledir:

“(1) Mektup okuma komisyonunca, mahalline gönderilmesi veya hükümlüye verilmesi sakıncalı görülen mektuplar, en geç yirmidört saat içinde disiplin kuruluna verilir. Mektubun disiplin kurulu tarafından kısmen veya tamamen sakıncalı görülmesi hâlinde, mektup aslı çizilmeden veya yok edilmeden şikâyet ve itiraz süresinin sonuna kadar muhafaza edilir. Mektubun kısmen sakıncalı görülmesi hâlinde, aslı idarede tutularak fotokopisinde sakıncalı görülen kısımlar okunmayacak şekilde çizilerek disiplin kurulu kararı ile birlikte ilgilisine tebliğ edilir. Mektubun tamamının sakıncalı görülmesi hâlinde, sadece disiplin kurulu kararı tebliğ edilir. Tebliğ tarihinden itibaren infaz hâkimliğine başvuru için gereken süre beklenir. Bu süre içinde infaz hâkimliğine başvurulmamış ise, disiplin kurulu kararı yerine getirilir. İnfaz hâkimliğine başvurulmuş ise, infaz hâkimliği kararının tebliğinden itibaren itiraz süresi beklenir. İnfaz hâkimliği kararına itiraz edilmemiş ise bu karara göre, itiraz edilmiş ise mahkemenin kararına göre işlem yapılır.

 (2) Hükümlüye yapılacak tebligatta, tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde infaz hâkimliğine şikâyet hakkının kullanılmaması veya infaz hâkimliği kararına karşı tebliğ tarihinden itibaren bir hafta içinde ağır ceza mahkemesine itiraz edilmemesi hâlinde, disiplin kurulu kararının kesinleşerek mektubun sakıncalı görülen kısımlarının okunmayacak şekilde çizilerek verileceği veya tamamı sakıncalı görülen mektubun verilmeyeceği bildirilir.

 (3) Kısmen veya tamamen sakıncalı görülen mektuplar, iç hukuk veya uluslararası hukuk yollarına başvuru yapılması durumunda kullanılmak üzere idarece saklanır.

29. Adalet Bakanlığının 12/7/2005 tarihli Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane ve Kitaplık Yönergesi’nin (Yönerge) “Kuruma kabul edilmeyecek yayınlar” başlıklı 11. maddesi şöyledir:

“a) Mahkemelerce yasaklanmış olan,

b) Mahkemelerce yasaklanmamış olsa bile, kurum güvenliğini tehlikeye düşürdüğü veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsadığı eğitim kurulu kararıyla tespit edilen,

hiçbir yayın kuruma kabul edilmez.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

30. Mahkemenin 16/4/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 10/9/2013 tarihli ve 2013/7363 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

31. Başvurucu, “Demokratik Siyaset ve Özgür Toplum” isimli kitap taslağında yer alan tespitlerin terör örgütünün propaganda faaliyeti olarak görülmesi nedeniyle kitap olarak yayımlanması için kurum dışına çıkartılmasının yasaklandığını, bu sebeple Anayasa’nın 25. maddesinde güvence altına alınan düşünce ve kanaat özgürlüğü ile 26. maddesinde güvence altına alınan düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

32. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

33. Başvurucu, başvuru konusu kitabın cezaevi dışına çıkartılmasının ve dolayısıyla basımının engellenmesi nedeniyle düşünce ve kanaat özgürlüğü ile düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünü güvence altına alan Anayasa’nın 25. ve 26. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

34. Bakanlık görüşünde, AİHS’in 10. maddesi bağlamında ifade özgürlüğünün demokratik toplumun temellerinden birisini oluşturduğu; ifade özgürlüğünün yalnızca lehte olduğu kabul edilen veya zararsız ya da önemsiz görülen bilgi ve düşünceler için değil, aynı zamanda devletin veya toplumun bir bölümü için saldırgan, şok edici veya rahatsız edici bilgi ve düşünceler için de geçerli olduğu belirtilmiştir. Bu kapsamda, ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale olup olmadığının, gerçekleştirilen müdahalenin yasayla öngörülmüş olup olmadığı, müdahalenin meşru amaçlara dayanıp dayanmadığı ve müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığı temelinde incelenmesi gerektiği belirtilmiştir.

35. Bakanlık görüşünde, Anayasa’nın 25. maddesinde düşünceye sahip olma özgürlüğünün, 26. maddesinde düşünceyi ifade etme özgürlüğünün garanti altına alındığı hatırlatılmış, başvurunun bir bütün olarak Anayasa’nın 26. maddesi çerçevesinde değerlendirilmesi ve Anayasa’da yer alan sınırlandırma hükümlerinin Anayasa’nın 13. maddesi ile birlikte değerlendirildiğinde ifade özgürlüğüne yapılacak müdahalelerin dar bir alanda gerçekleşmesi gerektiği ifade edilmiştir.

36. Başvurucu, başvurunun esası hakkındaki Bakanlık görüşüne karşı, başvuru dilekçesindeki beyanlarını tekrar etmiş, Bakanlık görüşünde dile getirilen bazı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının somut olayla uyumlu olmadığı ileri sürülmüştür.

37. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

38. Anayasa’nın “Düşünce ve kanaat hürriyeti” kenar başlıklı 25. maddesi şöyledir:

“Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir.

Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.”

39. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesi şöyledir:

“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.

Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.

Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.

Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”

40. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Anayasa’nın 25. maddesinde “düşünce ve kanaat hürriyeti”, 26. maddesinde ise “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” düzenlenmiştir. Anayasa bir düşünceye sahip olma ile bir düşünceyi ifade etme arasında ayrıma gitmiştir. Başvuruya konu somut olayda başvurucu tarafından yazılmış kitap taslağının cezaevinden çıkartılmasının engellenmesi kararı başvurucunun bir düşünce ve kanaate sahip olması nedeniyle değil düşüncelerini açıklaması ve yaymak istemesi nedeniyle verilmiştir. Bu sebeple mevcut koşullar altında başvurunun Anayasa’nın 25. maddesi altında incelenmesi olanağı bulunmamaktadır. Yazılı belgelerin bir başkasına verilmesi, iletilmesi, bastırılması özgürlüğü, ifade özgürlüğünün ayrılmaz bir parçasıdır. Anayasa’da ifade özgürlüğüne ilişkin olarak daha ayrıntılı düzenlemeler de yer almakla birlikte mevcut koşullar altında başvurunun ifade özgürlüğüne ilişkin temel düzenleme olan Anayasa’nın 26. maddesi kapsamında incelenmesi gerekir (benzer değerlendirmeler için bkz. Abdullah Öcalan, B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 66).

41. Anayasa’nın 26. maddesinde düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek araçlar “söz, yazı, resim veya başka yollar” olarak ifade edilmiştir ve “başka yollar” ifadesiyle her türlü ifade aracının anayasal koruma altında olduğu gösterilmiştir (Emin Aydın, B. No:2013/2602, 23/1/2014, §43).

42. Sınırlanabilir bir hak olan ifade özgürlüğü Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklerin sınırlanma rejimine tabidir. İfade özgürlüğüne ilişkin 26. maddenin ikinci fıkrasında sınırlanma sebeplerine yer verilmiştir. Ancak bu özgürlüğe yönelik sınırlamaların da bir sınırının olması gerektiği açıktır. Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında Anayasa’nın 13. maddesindeki ölçütler göz önüne alınmak zorundadır. Bu sebeple ifade özgürlüğüne getirilen sınırlamaların denetiminin Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçütler çerçevesinde ve ifade özgürlüğüne ilişkin ayrıntılı diğer maddeler göz önüne alınarak Anayasa’nın 26. maddesi kapsamında yapılması gerekmektedir (bkz. Abdullah Öcalan, B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 70).

43. İfade özgürlüğü, insanın serbestçe haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir (Emin Aydın, B. No: 2013/2602, 23/1/2014, §40).

44. İfade özgürlüğü, Anayasa’da yer alan diğer hak ve özgürlüklerin önemli bir kısmını doğrudan etkiler. Gerçekten de gazete, dergi veya kitap biçiminde basın yayın yoluyla düşüncenin yayılmasının başlıca aracı olan basın, ifade özgürlüğünün kullanılma biçimlerinden biridir. Basın özgürlüğü, Sözleşme’de ayrı bir madde olarak değil ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddenin altında koruma altına alınmıştır. Sözleşme’nin 10. maddesi, yalnızca düşünce ve kanaatlerin içeriğini değil iletilme biçimlerini de koruma altına almaktadır. Buna karşın basın özgürlüğü, Anayasa’nın 28-32. maddelerinde özel olarak düzenlenmiştir (Abdullah Öcalan, B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 73).

45. Basın özgürlüğünü kapsayan ifade özgürlüğü, gazete, dergi, kitap gibi araçlar ile düşünce ve kanaatleri açıklama, yorumlama, bilgi, haber ve eleştirilerin yayın ve dağıtım haklarını kapsar. İfade özgürlüğü düşüncenin iletilmesini ve dolaşımını gerçekleştirerek bireyin ve toplumun bilgilenmesini sağlar. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirmek ve gerçekleştirme konusunda ikna etmek çoğulcu demokratik düzenin gereklerindedir. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü ile basın özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (bkz. Abdullah Öcalan, B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 74).

46. Yukarıda anlatılan ilkeler ışığında, başvuru konusu olayda, ifade özgürlüğünün ihlal edilip edilmediğinin değerlendirilmesinde öncelikle müdahalenin mevcut olup olmadığı, daha sonra da müdahalenin haklı sebeplere dayanıp dayanmadığı değerlendirilecektir.

a. Müdahalenin Mevcudiyeti Hakkında

47. Başvuruya konu kitap taslağının basılması için cezaevi dışına göndermek isteyen başvurucunun bu talebi reddedilmiştir. Başvuruya konu henüz basılmamış eserin cezaevinden çıkartılmasının önlenmesi ile Anayasa’nın 26. maddesi çerçevesinde başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahalede bulunulduğunun kabul edilmesi gerekir.

b. Müdahalenin Haklı Sebeplere Dayanması Hakkında

48. Yukarıda anılan müdahaleler, Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanmadığı ve Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu nedenle, sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

i. Müdahalenin Kanuniliği

49. Başvurucunun yazdığı kitap taslağının cezaevinden çıkartılmasının engellenmesi kararı, 5275 sayılı Kanun’un 60. maddesinin (4) numaralı fıkrası, 61. ve 62. maddeleri ile Yönerge’nin “Kuruma kabul edilmeyecek yayınlar” başlıklı 11. maddesine dayalı olarak verilmiştir. Söz konusu kurallar, cezaevlerine kabul edilecek basılı eserlere ilişkin olup cezaevlerinde tutuklu ve hükümlüler tarafından yazılan yazıların cezaevlerinden çıkartılmasına ilişkin bir düzenlemenin varlığı Anayasa Mahkemesine bildirilmemiştir.

50. Öte yandan 5275 sayılı Kanun’un “Hükümlünün mektup, faks ve telgrafları alma ve gönderme hakkı” kenar başlıklı 68. maddesinde hükümlüler tarafından yazılmış mektup, faks ve telgrafların kurum dışına gönderilme usulleri ile bunlardan hangilerinin gönderilmeyeceği hususları düzenlenmiştir. Daha ayrıntılı bir düzenleme ise Tüzük’ün “Hükümlünün mektup, faks ve telgrafları alma ve gönderme hakkı” başlıklı 91. maddesinde, “Mektupların gönderilmesi ve gelen mektupların verilmesi” başlıklı 122. maddesinde ve “Sakıncalı görülen mektuplar” başlıklı 123. maddesinde yer almaktadır.

51. Söz konusu kurallarda somut başvurudaki gibi düşünce açıklaması ve yayılması amacını taşıyan bir makale veya kitap taslağının cezaevi dışına çıkartılmasına ilişkin özel bir düzenleme bulunmamakta ise de bir başka kimseye gönderilen yazılı kâğıt, yazılmış olan anlamlarına gelen “mektup” sözcüğünün yazılı her tür materyali kapsadığı kabul edilebilir.

52. Öte yandan Anayasa’nın 13. maddesi ile 26. maddenin beşinci fıkrasında yer alan, müdahalenin “kanun”la yapılması şartına aykırılık bulunduğuna ilişkin bir iddiada da bulunulmamıştır. Yapılan değerlendirmeler neticesinde, mevcut koşullarda, 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin “kanunilik” ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.

ii. Meşru Amaç

53. Başvurucu, şikâyet konusu müdahalenin amacının kitaplarda yer alan siyasal görüşleri engellemek olduğunu iddia etmiştir.

54. İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin meşru olabilmesi için Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarına yönelik olması gerekir (bkz. Abdullah Öcalan, B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 84).

55. Başvuruya konu kitap taslağının cezaevi dışına çıkartılmasının engellenmesi kararı, kitapta Türkçe adı Kürdistan İşçi Partisi olan yasadışı silahlı terör örgütü PKK’nın ve PKK’nın şehir yapılanması olan ve kısa adı KCK olan Kürdistan Topluluklar Birliğinin yapılanmasını anlattığı, onun mensuplarını övdüğü, terör eylemlerinin özgürlük mücadelesi gibi gösterilerek yüceltildiği ve bu surette terör örgütünün propagandasının yapıldığı iddialarına dayanmaktadır.

56. Cezaevi idaresinin kararı ile derece mahkemelerinin kararları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, başvurucuya ait kitap taslağının cezaevi dışına çıkartılması talebinin reddinin, PKK terör örgütünün faaliyetleri ile mücadele kapsamında Devlet tarafından belirlenen amaçların ve faaliyetlerin uzantısı niteliğinde olduğu kanaatine ulaşılmıştır.

57. PKK, Türk yargı erki tarafından silahlı terör örgütü olarak kabul edildiği gibi, Emniyet Genel Müdürlüğünün yayınladığı “Türkiye’de hâlen faaliyetlerine devam eden başlıca terör örgütleri” listesinde “PKK/KONGRA-GEL” adıyla yer almaktadır. PKK, Silahlı Terörizme Karşı Özel Önlemlerin Uygulanması Hakkındaki Avrupa Konseyinin 27 Aralık 2001 tarihli Ortak Tutum (Council Common Position) kararından bu yana Avrupa Birliği tarafından terör örgütü olarak kabul edilmektedir. Bundan başka PKK, Amerika Birleşik Devletlerinin (ABD) terörist organizasyonlar listesinde yer aldığı gibi Birleşmiş Milletler ve NATO ile bölgedeki Suriye, Irak, İran gibi pek çok ülke ve uluslararası kuruluş tarafından da terör örgütü olarak kabul edilmektedir. Ayrıca PKK, ABD’nin uyuşturucu kaçakçıları listesinde de bulunmaktadır (bkz. Abdullah Öcalan, B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 87).

58. Başvuruya konu kitap taslağının cezaevi dışına gönderilmesine izin verilmemesinin PKK ve KCK terör örgütlerinin faaliyetleri ile mücadele kapsamında millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılmasına yönelik çalışmaların bir parçası olduğu ve bunun da Anayasa’nın ifade özgürlüğüne ilişkin 26. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.

iii. Demokratik Bir Toplumda Gerekli Olma ve Ölçülülük

59. Başvurucu, yayımlamak istediği kitap taslağında cebir ve şiddete veya diğer terör yöntemlerine çağrı bulunmadığını, devlet ve yönetime ilişkin bazı siyasal ve bilimsel değerlendirmelerde bulunduğunu, kitap taslağının cezaevi dışına çıkartılmasına müsaade edilmemesi suretiyle ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin demokratik toplumun gereklerine aykırı olduğunu ileri sürmüştür.

60. Bakanlık görüşünde, ifade özgürlüğüne yönelik müdahalelerin varlığı halinde alınan önlemleri haklı kılacak “konuyla ilgili ve yeterli gerekçeler” ileri sürülüp sürülmediğinin ve “sınırlama amacı ile aracı arasında makul bir dengenin bulunup bulunmadığının” demokratik toplum gerekleri açısından değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.

61. İfade özgürlüğü mutlak olmadığı için bazı sınırlandırmalara tabi olabilir. İfade özgürlüğüne ilişkin olarak Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırmaların Anayasa’nın 13. maddesinin güvencesinde olan demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda bir değerlendirme yapılması gerekmektedir (bkz. Abdullah Öcalan, B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 91).

62. 1982 Anayasası’nda belirtilen demokrasi, çağdaş ve özgürlükçü bir anlayışla yorumlanmalıdır. “Demokratik toplum” ölçütü, Anayasa’nın 13. maddesi ile AİHS’in “demokratik toplum düzeninin gerekleri” ölçütünün bulunduğu 9., 10. ve 11. maddelerindeki paralelliği açıkça yansıtmaktadır. Bu itibarla demokratik toplum ölçütü, çoğulculuk, hoşgörü, açık fikirlilik ve tolerans temelinde yorumlanmalıdır (bkz. Abdullah Öcalan, B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 93).

63. Buna göre demokratik toplumun ana temellerinden olan ifade özgürlüğü, sadece lehte olduğu kabul edilen ya da zararsız veya ilgilenmeye değmez ve önemsiz görülen “düşünceler” için değil, ayrıca Devletin veya toplumun bir bölümünün aleyhinde olan, onlara çarpıcı gelen, onları rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Çünkü bunlar, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir (bkz. Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 7/12/1976, § 49).

64. Nitekim Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihatları uyarınca, demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hale getiren sınırlamalar, demokratik toplum düzeni gerekleriyle uyum içinde sayılamaz. Bu nedenle, temel hak ve özgürlükler, istisnaî olarak ve ancak özüne dokunmamak koşuluyla demokratik toplum düzeninin sürekliliği için zorunlu olduğu ölçüde ve ancak yasayla sınırlandırılabilirler. (AYM, E.2006/142, K.2008/148, K.T. 24/9/2008). Başka bir ifadeyle yapılan sınırlama hak ve özgürlüğün özüne dokunarak, kullanılmasını durduruyor veya aşırı derecede güçleştiriyorsa, etkisiz hale getiriyorsa veya ölçülülük ilkesine aykırı olarak sınırlama aracı ile amacı arasındaki denge bozuluyorsa demokratik toplum düzenine aykırı olacaktır (Bkz. AYM, E.2009/59, K.2011/69, K.T. 28/4/2011; AYM, E.2006/142, K.2008/148, K.T. 17/4/2008; Abdullah Öcalan, B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 94).

65. Hak ve özgürlüklere yapılacak her türlü sınırlamada devreye girecek bir başka güvence de Anayasa’nın 13. maddesinde ifade edilen “ölçülülük ilkesi”dir. Bu ilke, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin başvurularda öncelikli olarak dikkate alınması gereken bir güvencedir. Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük kriterleri iki ayrı ölçüt olarak düzenlenmiş olmakla birlikte bu iki ölçüt arasında ayrılmaz bir ilişki vardır. Nitekim Anayasa Mahkemesi önceki kararlarında gereklilik ve ölçülülük arasındaki bu ilişkiye dikkat çekmiş, amaç ile araç arasında makul bir ilişki ve dengenin bulunması gerektiğine karar vermiştir (AYM, E.2007/4, K.2007/81, K.T. 18/10/2007; Abdullah Öcalan, B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 96).

66. Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre ölçülülük, temel hak ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır. Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak için seçilen aracın denetlenmesidir. Bu sebeple ifade özgürlüğü alanında getirilen müdahalelerde, hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığı değerlendirilmelidir (Sebahat Tuncel, B. No: 2012/1051, 20/2/2014, § 84).

67. Bu bağlamda, başvuru konusu olay bakımından yapılacak değerlendirmelerin temel ekseni, müdahaleye neden olan derece mahkemelerinin kararlarında dayandıkları gerekçelerin ifade özgürlüğünü kısıtlama bakımından “demokratik bir toplumda gerekli” ve “ölçülülük ilkesi”ne uygun olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır (benzer yöndeki bir karar için bkz. Abdullah Öcalan, B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 98).

68. AİHM de konuyla ilgili ilk kararlarından itibaren, Sözleşme’nin 10. maddesinin ikinci fıkrasında geçen “gerekli” kavramını Anayasa Mahkemesinin yukarıda anlatılan yaklaşımına (§§, 57-59) benzer bir biçimde açıklamıştır. AİHM’e göre “gerekli” kavramı, “toplumsal bir ihtiyaç baskısı”nı (pressing social need) ima etmektedir (Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 7/12/1976, § 48). O halde ifade özgürlüğüne yargısal veya idari bir müdahalenin, toplumsal bir ihtiyaç baskısını karşılayıp karşılamadığına bakılması gerekecektir. Bu çerçevede bir müdahale, meşru amaçla orantılı bir müdahale olmalıdır; ikinci olarak müdahalenin haklılığı için kamu makamlarının gösterdikleri gerekçeler konuyla ilgili ve yeterli olmalıdır (başka bir bağlamda benzer bir değerlendirme için bkz. Tayfun Cengiz, B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 56).

69. Yapılacak değerlendirmelerde ifade özgürlüğünün “herkes”e tanındığının hatırda tutulması gerekir. Yüksek güvenlikli cezaevine kapatılmış bulunan bir hükümlü olan başvurucunun da herkes gibi, Anayasa’nın 26. maddesi hükmünden yararlanacağı hususu her türlü tartışmanın dışındadır. Bununla beraber, disiplini bozacak faaliyetleri önlemeye yönelik hukuki düzenlemeler olmadan bir cezaevinde düzen sağlanması da düşünülemez. Bunlardan başka, bir kimsenin kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararına dayanarak cezaevine kapatılmasındaki amacın, onu özgürlüğünden mahrum etmek yanında, cezasının infazı bittikten sonra infaz dönemindeki çalışmalarla yeniden topluma kazandırılması olduğu da hatırda tutulmalıdır.

70. Son olarak, Anayasa Mahkemesi kendi takdirini davada uygulamadan önce, müdahale ile hak arasında makul bir denge kurma konusunun öncelikle kamu gücünü kullanan makamlara ait olduğunun belirtilmesi gerekir. Bu konuda kamu gücünü kullanan organların ve mahkemelerin bir takdir yetkisi olduğu açıktır. Bu takdir yetkisinin genişliği birçok unsura, özellikle de söz konusu faaliyetin niteliğine ve sınırlamaların amacına bağlı olarak değişmektedir.

71. Yapılacak değerlendirmelerde, söz konusu kitap taslağında ele alınan konuların tarihsel, sosyolojik ve siyasal meselelere ilişkin olduğunun göz önüne alınması gerekir. Anayasa’nın 26. maddesi bağlamında, kamunun çıkarlarına ilişkin siyasi konuşmalar veya toplumsal sorunlara ilişkin tartışmaların sınırlanmasında kamusal yetki kullanan makamların çok dar bir takdir marjı olduğuna işaret etmek gerekir (aynı yönde görüş için bkz. Başkaya ve Okçuoğlu/Türkiye, B. No: 23536/94, 24408/94, 8/7/1999, § 62).

72. Öte yandan ifade özgürlüğüne içerik bakımından bir sınırlama getirilmemiş olmakla birlikte ırkçılık, nefret söylemi, savaş propagandası, şiddete teşvik ve tahrik, ayaklanmaya çağrı veya terör eylemlerini haklı göstermek gibi bu özgürlüklerin sınır bölgeleri olan alanlarda ise Devlet otoriteleri müdahalelerinde daha geniş bir takdir yetkisine sahiptir (benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Gözel ve Özer/Türkiye, § 56; Gündüz/Türkiye, § 40).

73. Bafra T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Eğitim Kurulu Başkanlığı söz konusu kitabın bazı sayfalarında PKK terör örgütünün şehir yapılanması olan KCK terör örgütü sisteminin ayrıntılı tarifinin yapıldığı, KCK terör örgütü şehir yapılanması için gerekli olan şartların oluşturulması amacıyla önerilerin sunulduğu, KCK terör örgütünün şehirdeki yapılanmasının temelini oluşturacak kadrolarının nasıl olması gerektiğinin ayrıntılı olarak belirtildiği ve PKK terör örgütü adına geçmişte ve günümüzde faaliyet gösterenlerin isimlerinin zikredilerek övüldüğü gerekçesiyle cezaevi dışına çıkartılması talebini reddetmiştir. İnfaz hâkimliği ve Ağır Ceza Mahkemesi de Kurulun gerekçesini tekrar etmekle yetinmiştir.

74. Bu sebeple öncelikle, söz konusu kitap taslağında, Bafra T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Eğitim Kurulu Başkanlığının talebin reddine dair kararı ve derece mahkemesi kararlarının gerekçelerinde belirtildiği şekilde, PKK ve KCK terör örgütlerinin gerçekleştirdiği terör eylemlerinin propagandasının yapılıp yapılmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.

75. İfade özgürlüğüne ilişkin bireysel başvurularda, ifadelerin bağlamlarından kopartılarak incelenmesi Anayasa’nın 13. ve 26. maddelerinde yer alan ilkelerin uygulanmasında ve elde edilen bulguların kabul edilebilir bir değerlendirmesinin yapılmasında hatalı sonuçlara ulaşılmasına neden olabilir. Bu çerçevede, söz gelimi bir düşünce açıklamasının ifade edildiği bağlamdan koparıldığında “milli güvenlik” için bir tehlike oluşturması, bu ifadeye yönelik bir müdahaleyi tek başına haklı çıkarmamaktadır. Bu nedenle somut başvuruda idarenin ve derece mahkemelerinin kararlarında belirtilen; KCK ve PKK terör örgütlerine ilişkin ifadeler ile bunların ifade edildiği bağlam, söz konusu kitap taslağının yazarının kimliği, yazılma zamanı, amacı, hitap ettiği kişilerin kimlikleri, muhtemel etkileri ve kitaptaki diğer ifadelerin tamamı bir bütün olarak ele alınmalıdır.

76. Bundan başka, söz konusu kitapta ileri sürülen düşüncelerin içeriğine ve hangi bağlamda dile getirildiğine dikkat edilmesi, müdahalenin “arzulanan hedeflere uygun” olup olmadığının ve ulusal makamlar tarafından öne sürülen gerekçelerin “ilgili ve yeterli” olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir (benzer değerlendirmeler için bkz. Abdullah Öcalan, B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 100).

77. Nitekim AİHM de yerleşik içtihatlarında düşünce açıklamalarına ilişkin söz veya metinlerin bütünüyle ele alındığında şiddeti teşvik edip etmediğinin belirlenmesi için, söz ve açıklamalarda kullanılan terimlerin ve hangi bağlamda yazıldıklarının dikkate alınmasının uygun olacağını her zaman vurgulamıştır. (Özgür Gündem/Türkiye, B. No: 23144/93, 16/3/2000 § 63; Sürek/Türkiye, B. No: 24762/94, 8/7/1999 § 12, 58 )

78. Öte yandan söz konusu kitapta yer alan görüşlerin gerçekten nefrete ve şiddete teşvik edip etmediğinin değerlendirmesini yaparken kullanılan aracın kitle iletişim araçlarına kıyasla halkın daha dar bir kesimine hitap eden (benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Alınak/Türkiye, B. No: 40287/98, 29/3/2005, § 41) ve bazı düşüncelerin endoktrinasyonunu hedefleyen bir kitap olduğu da gözetilmelidir (benzer bir karar için bkz. Abdullah Öcalan, B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 106).

79. Başvuruya konu kitap, daha çok yazarın “özgür yaşam bilgesi” olarak isimlendirdiği Abdullah Öcalan’ın son yıllarda savunduğu demokratik özerklik fikrinin açıklanması, örneklendirilmesi, söz konusu fikirdeki çelişkilerin giderilmesi amacını taşımaktadır. Yazar kendi bakış açısından, tarih, insan toplulukları, siyasal sistemler, hayatın anlamı ve ölüm, ahlak, kadınlar, örgütlenme, insan hakları, özgür toplum, özgürlük, ekonomi ve ekoloji gibi temalar çerçevesinde Kürt Sorununun çözümünde demokratik siyasetin imkanlarına odaklanmaktadır. Başvurucu, kitabın bazı bölümlerinde kitaplarda yer alan düşüncelerin birinci elden muhatabı da olan terör örgütü üyelerini de övmekte ve Kürdistan coğrafyasından bahsetmektedir. Buna karşın başvurucunun “Kürdistan” nitelendirmesinin ne anlama geldiği ancak kitapta kullanılan ifadelerle birlikte, kitabın yayınlandığı özel koşulların da birlikte değerlendirilmesi ile belirlenebilir (bkz. Abdullah Öcalan, B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 102).

80. İfade özgürlüğüne ilişkin başvurularda, genel olarak, kullanılan ifadelerin şiddeti övdüğü, kişileri terör yöntemlerini benimsemeye, başka bir deyişle şiddet kullanmaya, nefrete, intikam almaya veya silahlı direnişe tahrik ve teşvik edip etmediğini değerlendirilmelidir. Mevcut başvurudaki gibi ifade açıklamalarında söz konusu olan cezaevi güvenliği ise derece mahkemelerinin dava konusu ifadelerin cezaevinin asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı olarak haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içerip içermediğini değerlendirmelidirler. Mevcut başvuruda derece mahkemeleri zikredilen değerlendirmeleri yapmamışlardır.

81. Aksine, başvurucunun yayımlamak istediği kitapta, kitabın cezaevinin dışına çıkartılmasının engellenmesine dayanak yapılan bölümlerde (§ 28) PKK ya da KCK’dan bahsedilmemiş, sol bir jargonla ütopik bir toplum tasarımı anlatılmıştır. Başvurucu kendi bakış açısından aslında olmayan, bir ideal toplum tasarlamıştır. Başvurucuya göre demokratik bir toplum, sivil toplumun sokak, mahalle, köy ve kentler düzeyinde örgütlendiği ve kendi aralarında konfederalist bir yapı oluşturdukları bir toplumdur. Başvurucu kitap boyunca arzuladığı toplumun tarihsel ve sosyolojik şartlarını tartışmış ve böyle bir toplumun örgütsel yapısının nasıl olması gerektiğini açıklamaya çalışmıştır.

82. Başvurucunun yayımlamak istediği kitap gibi düşünce açıklamalarının sınırlanmasında kamusal yetki kullanan makamların çok dar bir takdir aralığı olduğuna işaret etmek gerekir. Kamu otoriteleri veya toplumun bir kesimi için hoş olmayan düşüncelere, şiddeti teşvik etmediği, terör eylemlerini haklı göstermediği ve nefret duygusunun oluşmasını desteklemediği sürece sınırlama getirilemez.

83. Yukarıdaki hususlar dikkate alındığında, başvuruya konu kitapları yayımlamak amacıyla cezaevi dışına göndermek isteyen başvurucunun bu talebinin reddedilmesinin gerekçelerinin arzulanan amaçlara uygun olmadığı ve dolayısıyla da “demokratik bir toplumda gerekli” olmadığı kanaatine varılmıştır. Bu sebeplerle başvurucunun Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesinin Uygulaması

84. Başvurucu, 50.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

85. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

86. Başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik başvuru açısından, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya takdiren net 1.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

87. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

88. Başvurucunun yazdığı kitap taslağının cezaevi dışına çıkartılmasına müsaade edilmediği ve bu hususun ifade özgürlüğünü ihlal ettiği gözetilerek tespit edilen ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için gereği yapılmak üzere kararın bir örneği ilgili Cumhuriyet başsavcılığına gönderilmelidir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun,

1. İfade özgürlüğünün ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

3. Başvurucuya net 1.000,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,

B. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

C. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

D. İhlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için kararın bir örneğinin Bafra Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine,

16/4/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HÜSEYİN SÜRENSOY BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/749)

 

Karar Tarihi: 6/10/2015

R.G. Tarih-Sayı: 21/11/2015-29539

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

Raportör

:

Murat ŞEN

Başvurucu

:

Hüseyin SÜRENSOY

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, ceza infaz kurumunda yapılan aramada ele geçen kitapçığın, örgüt dokümanı kabul edilerek başvurucuya hücreye koyma disiplin cezası verilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiaları hakkındadır.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 14/1/2013 tarihinde Ceza İnfaz Kurumu aracılığıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 21/3/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 21/11/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvuru belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.

5. Başvuru konusu olay ve olgular 21/11/2014 tarihinde Bakanlığa bildirilmiştir. Bakanlık, verilen ek süre sonunda yazılı görüşünü 20/1/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6. Bakanlık görüş yazısı, başvurucuya 27/1/2015 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını 2/2/2015 tarihinde sunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 14/9/2009 tarihli ve E.2006/21, K.2009/797 sayılı hükmü gereğince terör örgütüne üye olmak ve tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma ve el değiştirme suçlarından 14 yıl 12 ay hapis cezasına mahkûm edilmiştir. Başvurucu, başvuru tarihinde anılan cezanın infazı için Kırıkkale F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunmaktadır.

9. 27/2/2012 tarihinde cezaevinde yapılan kısmi arama esnasında başvurucunun kalmakta olduğu koğuşta cilt içinde fotokopi ile çoğaltılmış bir kitapçık bulunmuştur. Bu kitapçık, arama yapan görevliler tarafından cezaevi eğitim birimine verilmek üzere tutanakla başvurucudan alınmıştır.

10. Eğitim Kurulu Başkanlığının 5/3/2012 tarihli ve K.2012/25 sayılı kararı ile kitapçığın, Abdullah Öcalan tarafından yazılan “Kapitalist Modernitenin Aşılması Sorunları ve Demokratikleşme” isimli kitabın fotokopileri olduğu tespit edilmiştir. Kararda, kitapçıkta “PKK terör örgütü propagandası niteliği taşıyan ifadelerin bulunduğunun” anlaşıldığından bahsedilmiştir. Anılan gerekçe dışında başka herhangi bir gerekçe gösterilmemiştir.

11. Anılan kitapçık, eğitim kurulunca yapılan inceleme sonucunda hazırlanan tutanak ile birlikte 5/3/2012 tarihinde disiplin kuruluna tevdi edilmiştir.

12. Başvurucu, disiplin soruşturması kapsamında yaptığı savunmada, üzerine atılı suçlamaları kabul etmemiş ve bahse konu kitabın kendisine posta yolu ile gönderildiğini, bu tür postaların eğitim kurulu tarafından incelendikten sonra hükümlü ve tutuklara verildiğini, sakıncalı bir durum bulunması hâlinde hükümlü ve tutuklulara bildirildiğini, anılan kitap sakıncalı ise kurul incelemesinden sonra bu durumun tespit edilmiş ve kitabın kendisine verilmemiş olması gerektiğini belirtmiştir.

13. Cezaevi Disiplin Kurulu, anılan kitapçığı örgütsel doküman kabul ederek 13/3/2012 tarihli ve 2012/75 sayılı kararı ile başvurucuyu, 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (1) numaralı fıkrasında belirtilen 37-46. maddelerde yer alan eylemlerin tanımına uymayan ve Kanun’da tanımları yapılmamış eylemler, nitelik ve ağırlıkları bunlara benzediklerinde aynı maddelerdeki disiplin cezaları ile karşılanır hükmü gereğince anılan Kanun’un 44. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (I) bendi uyarınca başvurucu, 15 gün süre ile hücreye koyma cezası ile cezalandırmıştır.

14. Disiplin Kurulunun gerekçesinde başvurucuya ait olan kitapçığın Abdullah Öcalan tarafından yazılan “Kapitalist Modernitenin Açılması Sorunları ve Demokratikleşme” isimli kitap olduğunun tespit edildiği belirtilmiştir. Disiplin Kurulunun kararında kitapçığın neden örgütsel doküman kabul edildiğine dair herhangi bir açıklama yapılmamıştır.

15. Başvurucu, anılan disiplin kararına karşı 28/3/2012 tarihinde Kırıkkale İnfaz Hâkimliğine itiraz etmiştir. Başvurucu, İnfaz Hâkimliğinde yaptığı savunmada, disiplin soruşturması esnasında yaptığı savunmada belirttiği hususlara benzer konuları dile getirmiştir.

16. Kırıkkale İnfaz Hâkimliği, 12/11/2012 tarihli ve E.2012/148, K.2012/489 sayılı kararı ile başvurucunun itirazını reddetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Olayın değerlendirmesi, hükümlü Hüseyin Sürensoy tarafından fotokopi yoluyla temin edilen ve hükümlü Abdullah Öcalan’a ait kitaptan fotokopi ile çoğaltıldığı anlaşılan yazıların cezaevinde bir araya getirilerek ve ciltlenerek kitap haline dönüştürüldüğü, hükümlü Abdullah Öcalan’ın yasaklanmış kitaplarından fotokopi yolu ile çoğaltılan yazıların olduğu anlaşıldığından, hükümlü hakkında cezaevi idaresinde örgütsel doküman bulundurulması nedeniyle verilen hücre disiplin cezası kanuna uygun olduğundan, hükümlünün şikâyetinin reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki hüküm kurulmuştur.”

17. Anılan karara yapılan itiraz Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesinin 7/12/2012 tarihli ve 2012/830 Değişik İş sayılı kararıyla reddedilmiştir. Kararın gerekçesinde İnfaz Hâkimliğinin kararının usul ve yasaya aykırı olmadığı belirtilmiştir.

18. Karar, 14/12/2012 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş ve başvurucu 14/1/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

19. Başvurucu hakkında verilen 15 gün süre ile hücreye koyma cezası 17/1/2013- 1/2/2013 tarihlerinde infaz edilmiştir.

B. Başvuruya Konu Kitap

20. Cezaevinde yapılan aramada ele geçirilen kitapçık UYAP üzerinden Anayasa Mahkemesine gönderilmiştir. Kitapçıkta yapılan incelemede sayfaların kim tarafından yazıldığı açıkça anlaşılmamaktadır. Öte yandan internet üzerinden temin edilen Abdullah Öcalan’ın “Kapitalist Modernitenin Açılması Sorunları ve Demokratikleşme” isimli kitabı ile başvurucuya ait kitapçığın karşılaştırılmasında anılan kitap ile başvurucudan ele geçen kitapçığın aynı olduğu tespit edilmiştir. Başvurucuya ait olan kitapçığın incelenmesinde sayfa numaralarının el yazısı ile yazıldığı ve bu kapsamda kitapçığın 201. ile 287. sayfalarında ceza infaz kurumu mektup okuma komisyonunun “GÖRÜLDÜ” kaşesinin olduğu belirlenmiştir. Anılan kitabın içeriği internetten temin edilen nüsha üzerinden incelenmiştir.

21. Ceza İnfaz Kurumu Eğitim Kurulu, Disiplin Kurulu ve İnfaz Hâkimliği kitabın bulundurulmasının neden disiplin cezası gerektirdiğine dair ayrıntılı bir gerekçe sunmamışlardır. Sadece Eğitim Kurulu kitabın terör propagandası içerdiğini belirtmiş ancak bunun dışında terör propagandasının kitabın hangi bölümünde veya sayfasında olduğuna dair herhangi bir belirlemede bulunmamıştır.

22. Kapitalist Modernitenin Açılması Sorunları ve Demokratikleşme” isimli kitapta yazar, “adil yargılanmasının” neden gerçekleştirilmediğinin temel nedenlerini ortaya koymayı ve bu nedenlerin anlaşılması için derinlemesine ve tüm kategoriler içinde çözümleme yapmayı amaçladığını ifade etmiştir. Kitap, kendi içinde iki ayrı kitaptan oluşmaktadır. Birinci kitap “UYGARLIK - Maskeli Tanrılar ve Örtük Krallar Çağı”, ikinci kitap ise “KAPİTALİST UYGARLIK -Maskesiz Tanrılar ve Çıplak Krallar Çağı” olarak adlandırılmıştır.

23. Birinci kitapta üç bölüm bulunmaktadır: “1. Yöntem ve Hakikat Rejimi Üzerine, 2. Uygarlığın Temel Kaynakları, 3. Kentin Uygar Toplumu”. Yöntem ve hakikat rejiminde, tarihte ve günümüzde alışılagelen inceleme ve araştırma yolları aktarılmış ve bu bağlamda yazar kendi yönetimini ortaya koymaya çalışmıştır. Ayrıca yazar kendi yorumunu “hakikat rejimi” kabul ederek yaşamın anlamına en iyi nasıl ulaşabileceği sorunsalına cevap aramıştır. Yazar ikinci bölümde uygarlığın temel kaynaklarını tarihsel ve coğrafi boyutları temelinde değerlendirmiştir. Kentin uygar toplumu bölümünde ise kapitalist modernitenin ağır tahribatı altında kaldığı belirtilen toplum bilimi yeniden yorumlanmıştır. Bu bağlamda Sümer toplumu temelinde uygar toplumun nasıl yorumlanması gerektiği ortaya konulmaya çalışılmıştır. Ayrıca bu bölümde uygar toplumun yayılma sorunları, coğrafi ve tarihsel bir perspektifle farklı uygarlıklar temelinde incelenmiştir.

24. İkinci kitap altı bölümden oluşmaktadır. İkinci kitapta kapitalizmin bir üretim biçimi olarak doğuşu ve toplumda yol açtığı “kanserleşme” açıklanmaya çalışılmıştır. Yazarın kendi ifadesi ile “Başlangıçta tüm toplumların hor gördüğü metalaşma ve değişim değeri nasıl oldu da topluma hükmeden yeni tanrılar oldular? Eskinin kendilerini rengârenk kıyafetlere büründüren, kale ve saraylarda apayrı yaşamlar halinde ayrıcalıklaştıran çok az sayıdaki kralları, nasıl oldu da aşırı çoğalmış ve çıplak biçimde tebaalarından ayırt edilemez hale geldiler? Çok bilimcil, çok iktidarlı ve maddiyatlı bir sistem olduğu halde, neden çevresi ve içyapısıyla bu sistem altında en cahillerin bile yol açamayacağı hastalıklar ve ölümlerle tükenen topluluklara dönüşülüyor?” sorularına cevaplar aranmıştır.

25. Kitap, genel olarak yazarın bakış açısından, tarihî uygarlıkların geçirdiği süreçler doğrultusunda kapitalist modernitenin nasıl oluştuğunu tarihsel ve coğrafi bakış açısı ile ortaya koyma çabası içindedir. Felsefi temeller üzerinde yapılan değerlendirmede yazar demokratik uygarlıkla “özgür bireyler” olunabilmesi için kapitalist modernitenin yapısının ve temel yayılma alanlarının çözülmesinin gerekliliği üzerinde durmuştur.

C. İlgili Hukuk

26. 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu’nun “İnfaz hâkimliğince şikâyet üzerine verilen kararlar” kenar başlıklı 6. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Şikâyet başvurusu üzerine infaz hâkimi, duruşma yapmaksızın dosya üzerinden bir hafta içinde karar verir; ancak, gerek gördüğünde karar vermeden önce şikâyet konusu işlem veya faaliyet hakkında resen araştırma yapabilir ve ilgililerden bilgi ve belge isteyebilir; ayrıca ceza infaz kurumu ve tutukevi ile ilgili Cumhuriyet savcısının da yazılı görüşünü alır. (Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.) Disiplin cezasına karşı yapılan şikâyet üzerine infaz hâkimi, hükümlü veya tutuklunun savunmasını aldıktan ve talep edilen diğer delilleri toplayıp değerlendirdikten sonra kararını verir. (Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.) Hükümlü veya tutuklu, savunmasını, hazır bulunmak ve vekaletnamesini ibraz etmek koşuluyla avukatıyla birlikte veya avukatı aracılığıyla yapabilir. (Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.) İnfaz hâkimi gerekli görmesi durumunda hükümlü veya tutuklunun savunmasını ceza infaz kurumunda da alabilir.”

27. 5275 sayılı Kanun’un “Süreli veya süresiz yayınlardan yararlanma hakkı” kenar başlıklı 62. maddesi şöyledir:

“(1) Hükümlü, mahkemelerce yasaklanmamış olması koşuluyla süreli ve süresiz yayınlardan bedelini ödeyerek yararlanma hakkına sahiptir.

(2) Resmî kurumlar, üniversiteler, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile mahkemelerce yasaklanmamış olması koşuluyla Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıflar ve kamu yararına çalışan dernekler tarafından çıkartılan gazete, kitap ve basılı yayınlar, hükümlülere ücretsiz olarak ve serbestçe verilir. Eğitim ve öğretimine devam eden hükümlülerin ders kitapları denetime tâbi tutulamaz.

(3) Kurum güvenliğini tehlikeye düşüren veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan hiçbir yayın hükümlüye verilmez.”

28. Anayasa Mahkemesinin 3/10/2013 tarihli ve E.2013/28, K.2013/106 sayılı kararı ile iptal edilen 5275 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“(1) 37 ilâ 46 ncı maddelerde yer alan eylemlerin tanımına uymayan ve kanunda tanımları yapılmamış olan eylemler, nitelik ve ağırlıkları bakımından bunlara benzediklerinde, aynı maddelerdeki disiplin cezaları ile karşılanırlar.”

29. 6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi İle Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün “Eğitim kurulunun görev ve yetkileri” kenar başlıklı 43. maddesinin (1) numaralı fırkasının (ı) bendi şöyledir:

“(1) Eğitim kurulu aşağıda sayılan işleri yapmakla görevli ve yetkilidir;

ı) Kuruma gelen her türlü yayının, kurum güvenliğini tehlikeye düşüren veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan nitelikte olup olmadığına karar vermek,

…”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

30. Mahkemenin 6/10/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 14/1/2013 tarihli ve 2013/749 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

31. Başvurucu, hükümlü olarak bulunduğu cezaevinde yapılan arama esnasında daha önce posta yoluyla kendisine gönderilen ve cezaevinin denetiminden geçmiş olan Abdullah Öcalan’ın yasak olmayan kitabının fotokopilerinin bulunduğunu, kitapçık hâline getirdiği sayfaların örgütsel doküman kabul edilerek hakkında disiplin soruşturması açıldığını, disiplin soruşturması sonucunda kendisine verilen hücreye koyma cezasına yaptığı itirazın İnfaz Hâkimliği tarafından kitapçığın kendisine nasıl ulaştığına dair iddiaları araştırılmadan reddedildiğini, hakkaniyete aykırı bu kararın Kürt kimliğinden kaynaklandığını belirterek Anayasa’nın 10., 26. ve 36. maddelerinde tanımlanan eşitlik, ifade özgürlüğü ve adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüş ve kararın iptalini talep etmiştir.

B. Değerlendirme

32. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Bu bağlamda başvurucunun, odasında bulunan kitapçık nedeniyle disiplin cezası alması ile ilgili adil yargılanma hakkı temelinde yaptığı şikâyetlerinin esas olarak bir bütün hâlinde ifade özgürlüğü kapsamında da değerlendirilmesinin gerektiği gözetilerek başvuru, adil yargılanma hakkına ilişkin iddiaları da gözetilerek ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmiştir.

33. Öte yandan başvurucunun, hükmedilen disiplin cezasının ve buna karşı yaptığı itirazların reddedilmesinin Kürt kimliğinden kaynaklandığına ve bu şekilde ayrımcılığa uğradığına dair iddiaları yönünden kendisiyle benzer durumdaki başka kişilere yapılan muamele ile kendisine yapılan muamele arasında bir farklılığın bulunduğunu ve bu farklılığın meşru bir temeli olmaksızın ırk, renk, cinsiyet, din, dil vb. ayrımcı bir nedene dayandığını makul delillerle ortaya koyması gerekir. Somut olayda başvurucu benzer olaylar ile kendi durumunun aynı olduğunu ortaya koyamadığı gibi kendisine nasıl bir ayırımcılık yapıldığına ilişkin de her hangi bir beyanda bulunmamıştır. Bu nedenle başvurucunun Anayasa’nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik iddiaları ayrıca incelenmemiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

34. Bakanlık, görüş yazısında başvurunun kabul edilebilirliği yönünden görüş belirtmemiştir.

35. İfade özgürlüğü; insanın serbestçe haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı kınanmaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir (Emin Aydın, B. No: 2013/2602, 23/1/2014, § 40).

36. Bilgi ve kanaatlere ulaşma özgürlüğünün, ifade özgürlüğünün norm alanı içinde olduğu konusunda hiçbir şüphe ya da anlaşmazlık bulunmamaktadır. Bu bağlamda Anayasa’da ifade özgürlüğüne ilişkin daha ayrıntılı düzenlemeler de yer almakla birlikte mevcut koşullar altında başvurunun ifade özgürlüğüne ilişkin temel düzenleme olan ve madde metninde düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün haber veya fikir almak özgürlüğünü de kapsadığının açıkça düzenlendiği Anayasa’nın 26. maddesi kapsamında incelenmesinin uygun olacağı değerlendirilmiştir (Benzer yöndeki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları için bkz. Ali Karatay, B. No: 2012/990, 10/12/2014, § 42; İbrahim Bilmez, B. No: 2013/434, 26/2/2015, § 49).

37. Başvurunun incelenmesi neticesinde, ifade özgürlüğüne ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından, başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

38. Başvurucu, Abdullah Öcalan tarafından yazılan “Kapitalist Modernitenin Açılması Sorunları ve Demokratikleşme” isimli yasak olmayan kitabı bulundurduğundan bahisle disiplin kurulu tarafından 15 gün hücreye koyma cezası ile cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini iddia etmiştir.

39. Bakanlık görüşünde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 10. maddesi bağlamında ifade özgürlüğünün iki aşaması bulunduğu: bunlardan ilkinin kanaat oluşturma, bu kapsamda bilgi edinebilme, bilgilere ulaşabilme; ikincisinin ise elde ettiği bilgiler dâhilinde kişide oluşan kanaati her türlü araçla açıklayabilme özgürlüğü olduğu belirtmiştir.

40. Diğer taraftan Bakanlık, başvurunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale olup olmadığı, gerçekleştirilen müdahalenin yasayla öngörülmüş olup olmadığı, müdahalenin meşru amaçlara dayanıp dayanmadığı ve müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığı temelinde incelenmesi gerektiğini belirterek AİHM’in bazı kararlarına atıfta bulunmuş, cezaevlerinde düzenin ve disiplinin sağlanmasının çok önemli olduğundan kuralların daha sıkı uygulanabileceğini ve cezaevlerinde yayınlara ulaşmaya dair yapılacak bir kısıtlamanın bütün yayınları kapsayacak şekilde olmadığı sürece Sözleşme’nin 10. maddesine uygun olacağını ifade etmiştir.

41. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyan dilekçesinde, anılan kitabın terör propagandası içerdiğine dair somut bir bilginin kararlarda belirtilmediğini, İnfaz Hâkimliğinin kitabın içeriğini değerlendirmeden karar verdiğini, kitap hakkında herhangi bir toplatma kararının olmadığını, kendisine verilen disiplin cezasının orantısız olduğunu ve ideolojik saiklerle hareket edildiğini belirtmiştir.

42. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesi şöyledir:

“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.

Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.

Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.

Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”

43. Sözleşme’nin 10. maddesi şöyledir:

“1. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, Devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir.

2. Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.”

44. Hükümlü ve tutuklular, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak sahiptirler (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 65; Hirst/Birleşik Krallık (No. 2), B. No: 74025/01, 6/10/2005, § 69). Bu bağlamda hükümlü ve tutukluların ifade özgürlüğü de (Yankov/Bulgaristan, B. No: 39084/97, 11/12/2003; T./Birleşik Krallık, B. No: 8231/78, 12/10/1983) Anayasa ve Sözleşme kapsamında koruma altındadır. Hükümlü ve tutukluların süreli veya süresiz yayınlara ulaşabilmesi hususu da bilgi ve kanaatlere ulaşma özgürlüğünün somut yansıması olarak ifade özgürlüğünün norm alanı kapsamında kalmaktadır.

45. Öte yandan cezaevinde bulunmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi cezaevinde güvenliğin ve düzenin korunmasına yönelik kabul edilebilir gerekliliklerin olması durumunda mahkûmların sahip olduğu haklara sınırlama getirilebilecektir. Ancak bu durumda dahi hükümlü ve tutukluların haklarına yönelik yapılacak herhangi bir sınırlandırma makul ve ölçülü olmalıdır (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 5947/72…, 23/3/1983, §§ 99-105).

46. AİHM’e göre ifade özgürlüğü demokratik bir toplumun vazgeçilmez temel taşlarından olup toplumun ilerlemesinin ve bireylerin gelişmesinin öncelikli şartlarından biridir. Mahkeme, bu bağlamda ifade özgürlüğünün; sadece hoşa giden ya da insanları incitmeyen veya önemsenmeyen “bilgi” ve “düşünceler” için değil, aynı zamanda devlet veya toplumun herhangi bir kesimini inciten, şok eden veya rahatsız eden bilgi ve düşünceler için de geçerli olduğunu ve demokratik toplumun olmazsa olmaz koşullarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açık görüşlülüğün bunu gerektirdiğini ifade etmiştir (Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 24/9/1976, § 49).

47. Diğer taraftan Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen istisnalar gereğince ifade özgürlüğü mutlak bir hak niteliğinde değildir. Sınırlanabilir nitelikte olmasına rağmen ifade özgürlüğünün demokratik toplumlar için önemi gözetildiğinde sınırlamaların daha dar yorumlanması ve sınırlama gerekliliğinin inandırıcı ve makul olması gerekmektedir (Yankov/Bulgaristan, § 129). Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında Anayasa’nın 13. maddesindeki ölçütler göz önüne alınmak zorundadır. Bu sebeple ifade özgürlüğüne getirilen sınırlamaların denetiminin Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçütler çerçevesinde ve 26. maddesi kapsamında yapılması gerekmektedir (Abdullah Öcalan [GK], B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 70).

48. Açıklanan ilkeler ışığında başvuruya konu olayda, ifade özgürlüğünün ihlal edilip edilmediğinin değerlendirilmesinde öncelikle müdahalenin mevcut olup olmadığının, sonrasında ise müdahalenin haklı sebeplere dayanıp dayanmadığının belirlenmesi gerekmektedir.

49. Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olan başvurucunun, Abdullah Öcalan tarafından yazılan “Kapitalist Modernitenin Açılması Sorunları ve Demokratikleşme” isimli kitabı bulundurması nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırılmasının, başvurucunun Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan bilgi ve kanaatlere ulaşma özgürlüğüne ve dolayısıyla ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale oluşturduğu açıktır.

50. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanmadığı ve Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu nedenle sınırlama; Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

51. Hak ve özgürlüklerin kanunla sınırlanması ölçütü anayasa hukukunda önemli bir yere sahiptir. Hak ya da özgürlüğe bir müdahale söz konusu olduğunda öncelikle tespiti gereken husus, müdahaleye yetki veren bir kanun hükmünün yani müdahalenin hukuki bir temelinin mevcut olup olmadığıdır (Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 36). Dolayısıyla Anayasa'nın 26. maddesinde korunan ifade özgürlüğüne yönelik müdahalenin kanunilik ilkesinin gerektirdiği nitelikleri taşıyan bir kanunla öngörülmesi gerekmektedir. Bu bağlamda ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin cezaevinde arama esnasında ele geçen kitapçığın örgütsel doküman kabul edilerek başvurucunun disiplin cezası ile cezalandırılması olduğu gözetildiğinde 5275 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (1) numaralı fıkrasının kanunilik şartını sağlayıp sağlamadığının değerlendirilmesi gerekir.

52. Hak ve özgürlüklerin ve bunlara yapılacak müdahalelerin ve sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî müdahaleyi engelleyen ve hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin en önemli unsurlarından biridir. Bununla beraber kanunla düzenleme zorunluluğu, hakka yapılacak müdahalenin uygulanmasının kanun çerçevesini aşmayacak şekilde tüzük, yönetmelik, tebliğ ve genelge gibi yürütme organının çıkardığı ikincil düzenlemelerle yapılmasına mâni değildir (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 60). Öte yandan anayasal haklara yönelik müdahalenin bir kanuna dayanması yeterli olmayıp bu kanunun belirlilik ve öngörülebilirlik gibi belli niteliklere sahip olması gerekir. (Youtube Llc Corporation Service Company ve diğerleri [GK], B. No: 2014/4705, 29/5/2014, § 56).

53. Hukuki güvenlik ile belirlilik ilkeleri, hukuk devletinin önkoşullarındandır. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi; hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir. (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013).

54. Başvurucuya verilen disiplin cezasına esas 5275 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (1) numaralı fıkrası, Kanun'un 37-46. maddelerinde yer almayan fiillerle ilgili olarak da disiplin cezasının uygulanabileceğini öngörmektedir. Bu bağlamda hangi fiillerin disiplin cezası gerektireceği, anılan fıkrada belirtilmemiştir. Hem kişiler hem de idare yönünden belirsiz bir durum yaratan bu düzenlemenin hukuk güvenliğini sağlayacak nitelikte “öngörülebilir” ve Ceza İnfaz Kurumu idaresinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu nitelikte “belirli” bir durum yarattığı söylenemez. Nitekim somut olayda da Ceza İnfaz Kurumu Mektup Okuma Komisyonunun denetiminden geçmiş bir kitapçık daha sonra örgütsel doküman kabul edilmiş ve başvurucuya disiplin cezası verilmiştir. Bu durumda başvurucunun, denetimden geçmiş bir kitapçık nedeniyle disiplin cezası alabileceğini öngörmesi de beklenmez.

55. Dolayısıyla 5275 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (1) numaralı fıkrası, bilgi ve kanaatlere ulaşma özgürlüğüne müdahale için kanunilik koşulunu karşılayabilecek yeterli ve kabul edilebilir bir düzenleme olarak değerlendirilemez. Kaldı ki Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu da 3/10/2013 tarihli ve E.2013/28, K.2013/106 sayılı kararında anılan düzenlemenin, hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerini sağlamadığı gerekçesiyle Anayasa'nın 2. ve 38. maddelerine aykırı olduğunu değerlendirilerek iptaline karar vermiştir.

56. Açıklanan nedenlerle, aramada ele geçen kitapçık nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırılan başvurucunun bilgi ve kanaatlere ulaşma özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

57. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Kanunu’nun “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

58. Başvurucu, başvuru formunda somut bir tazminat talebinde bulunmamış mağduriyetinin giderilmesini talep etmiştir. Öte yandan 21/2/2013 tarihli dilekçesinde ise haklı görülmesi hâlinde masraflarının karşılanmasını talep etmiştir.

59. Tespit edilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından hukuki yarar bulunduğundan, yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili Mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

60. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

61. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca kararın bir örneğinin bilgi için başvurucuya ve Bakanlığa gönderilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan nedenlerle;

A. Başvurucunun,

1. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

B. Tespit edilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili Mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,

C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

E. Kararın bir örneğinin 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca başvurucuya ve Bakanlığa gönderilmesine

6/10/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ÇETİN ARKAŞ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/6124)

 

Karar Tarihi: 5/11/2015

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Alparslan ALTAN

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

Raportör

:

Murat ŞEN

Başvurucu

:

Çetin ARKAŞ

Vekili

:

Av. Mazlum DİNÇ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, ceza infaz kurumu tarafından Azadiya Welat gazetesinin (gazete) bazı sayfalarının çıkartılarak hükümlü olan başvurucunun gazeteye erişiminin engellenmesi nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 18/7/2013 tarihinde Nazilli 2. Asliye Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 29/5/2015 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 25/5/2015 tarihinde, başvurunun bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.

5. Başvuru konusu olay ve olgular 25/5/2015 tarihinde Bakanlığa bildirilmiştir. Bakanlık, tanınan ek süre sonunda 21/7/2015 tarihinde görüş sunulmasına gerek duyulmadığını Anayasa Mahkemesine bildirmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru dilekçesi ve ekleri ile başvuruya konu dosya içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu, başvuru tarihinde Nazilli E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunmaktadır.

8. Diyarbakır Gümrük Müdürlüğü, yurtdışından gelen kolilerin kontrolü esnasında on yedi adet yayının yasak olabileceğini değerlendirerek bunları Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.

9. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, on yedi kitaptan on dört tanesi hakkında toplatma ve yasaklama kararı bulunduğunu tespit ederek hakkında karar bulunmayan üç kitabın 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun (TMK) 10. maddesi ile görevli Cumhuriyet Savcılığına gönderilmesine karar vermiştir.

10. Cumhuriyet Savcılığının (TMK 10. maddesi ile görevli), “Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü (Kültürel Soykırım Kıskacında Kürtleri Savunmak-Beşinci kitap)” (kitap) ve “İlk Konuşmalar (Belgeler zafer kazanan tarzın özdilidir)” isimli PKK terör örgütü lideri olan Abdullah Öcalan tarafından yazılan iki ayrı kitaba ilişkin yaptığı inceleme sonucunda; kitaplarda sürekli KCK/PKK terör örgütünün propagandasının yapıldığı, terör örgütünden ve terör örgütü mensuplarının yaptığı eylemlerden övgüyle bahsedildiği, KCK/PKK terör örgütünün bundan sonra izleyeceği yolun nasıl olması gerektiğinin belirtildiği ve bu bağlamda kitapların, 3713 sayılı Kanun’un 7. maddesine ve 9/6/2004 tarihli ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 25. maddesine muhalefet ettiği değerlendirilerek her iki kitaba el konulmasına ve toplatılmasına karar verilmesi talep edilmiştir.

11. Diyarbakır 3 No.lu Hâkimliği (TMK 10. madde ile görevli), Cumhuriyet Savcılığının yaptığı değerlendirmeyle aynı yönde belirlenen gerekçelerle 4/10/2012 tarihli ve 2012/102 Değişik İş sayılı kararı ile anılan kitaplara el konulmasına ve bu kitapların toplatılmasına karar vermiştir.

12. Hâkimliğin anılan kararından sonra evrak, Cumhuriyet Savcılığına gönderilmiş ve 2012/3121 S. sayılı soruşturma başlatılmıştır.

13. Cumhuriyet Savcılığı soruşturma sonucunda 29/11/2012 tarihli kararı ile kitapların yurtdışından geldiği ve kitapları basanın tespit edilemediği, kitapların gönderildiği kişinin olaydan haberdar olmadığına dair savunmasının aksine bir delil bulunmadığı gerekçesiyle olayla ilgili kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar vermiştir. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, karar ile birlikte Diyarbakır 2 No.lu Hâkimliğinden (TMK 10. madde ile görevli) kitapların müsaderesini talep etmiştir.

14. Hâkimlik, 30/11/2012 tarihli ve 2012/290 Değişik İş sayılı kararı ile kitapların müsaderesine karar vermiştir. Kitaplar 11/3/2014 tarihinde yakılarak imha edilmiştir.

15. Anılan kitaplardan “Kürdistan Devrim Manifestosu, Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü (Kültürel Soykırım Kıskacında Kürtleri Savunma)” isimli kitabın, İstanbul 2 No.lu Hâkimliğinin 21/9/2012 tarihli ve 2012/156 sayılı kararı ile toplatılmasına ve bu kitaplara el konulmasına ilişkin kararına karşı yapılan bireysel başvuru konusunda Anayasa Mahkemesi, Abdullah Öcalan (B. No: 2013/409, 25/6/2014) kararında Anayasa’nın 26. maddesinde tanımlanan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir. Bunun üzerine Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliği, 2/9/2014 tarihli ve 2014/467 Değişik İş sayılı kararı ile Diyarbakır 3 No.lu Hâkimliğinin 4/10/2012 tarihli toplatma ve el koyma kararının kaldırılmasına karar vermiştir.

16. Başvurucuya gelen Azadiya Welat gazetesinin 13/6/2013 tarihli nüshasında, Diyarbakır 3 No.lu Hâkimliğinin 4/10/2012 tarihli kararı ile el konulmasına ve toplatılmasına karar verilen kitabın bazı bölümleri yayımlanmıştır.

17. Nazilli E Tipi Kapalı Açık Ceza İnfaz Kurumu Eğitim Kurulu (Eğitim Kurulu) 13/6/2013 tarihli ve K.2013/43 sayılı kararında, anılan kitabın bölümlerinin yayımlandığı gazetenin ilgili sayfalarının başvurucuya verilmesini uygun görmemiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"... Eğitim Kurulumuza iletilen 13 Heziran-Pencşem 2013 tarihli Azadiye Welat isimli gazete ile ilgili olarak yapılan incelemede ise; gazetenin Beş (5) ve Altıncı (6) sayfalarında; beşinci savunma Abdullah Öcalan'ın demokratik devrim çözümü XLIV başlıklı tam sayfa yazısının olduğu belirlenmiştir.

Diyarbakır 3 Nolu Hâkimliğinin, Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü (Kültürel Soykırım Kıskacında Kürtleri Savunmak) beşinci kitapla ilgili olarak 4/10/2012 tarih ve 2012/102 D. İş sayılı "El Konulmasına ve Toplatılmasına" kararı bulunduğundan,

Söz konusu gazete sahibi hükümlünün dilekçe ile talep etmesi halinde gazetenin 5. ve 6. sayfalarının çıkarılarak kendisine verilmesine, herhangi bir talebi olmaması halinde gazetenin depoya kaldırılmasına... "

18. Başvurucu, Eğitim Kurulunun kararına karşı Nazilli İnfaz Hâkimliğine şikâyette bulunmuştur. Şikâyeti inceleyen Hâkimlik, 17/6/2013 tarihli ve K.2013/876 sayılı kararıyla başvurucunun şikâyetinin reddine karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"Hükümlü ÇETİN ARKAŞ'a gelen 13 Haziran Perşembe tarihli 2222 sayılı Azadiye Welat isimli gazetenin incelendiği, gazetenin ikinci sayfasında "Manifestoya Şorase" başlıklı yazıda Abdullah Öcalan'ın demokratik toplum manifestosu adı altında beş ciltten oluşan bir savunma hazırladığı, gazetenin her hafta beş ciltten bir bölümünün köşe yazısı olarak yayınlanacağı, 13 Haziran tarihli gazetenin 5 ve 6 ıncı sayfalarında beşinci savunma Abdullah Öcalan demokratik devrim çözümü XLIV başlıklı tam sayfa yazısının olduğu belirlendiği, Diyarbakır 3 No'lu hakimliğinin Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü (Kürtsel Soykırım Kıskacında Kürtleri Savunmak) beşinci kitapla ilgili olarak 04.10.2012/102 D. İş sayılı "El Konulması ve Toplatılması" kararı bulunduğundan, hükümlünün talep etmesi halinde 5 ve 6 ıncı sayfalarının çıkartılarak kendisine verilmesine, talebi olmaması durumunda depoya kaldırılmasına dair Eğitim Kurulu Başkanlığının 13/6/2013 tarih ve 2013/43 sayılı kararı ile karar alındığı, Eğitim Kurulu kararının yasaya aykırı bir yönü bulunmadığından ... hükümlünün talebinin reddine ilişkin aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir. "

19. Başvurucu, Hâkimliğin ret kararına karşı itiraz yoluna başvurmuştur. İtirazı inceleyen Nazilli 2. Ağır Ceza Mahkemesi, İnfaz Hâkimliğinin kararının "... usul ve yasaya uygun bulunduğu ..." gerekçesiyle başvurucunun itirazının reddine karar vermiştir. Bu karar başvurucuya 4/7/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

20. Başvurucu 18/7/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

21. Anayasa Mahkemesinin 8/4/2015 tarihli ve B. No: 2013/3614 sayılı kararında belirtilmiştir.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

22. Mahkemenin 5/11/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 18/7/2013 tarihli ve 2013/6124 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

23. Başvurucu, gazetede mahkemece yasaklanmış bir kitaptan alıntılar olmasına rağmen gazete hakkında mahkeme tarafından verilmiş herhangi bir yasaklama kararı olmadığını ve mahkeme kararı olmaksızın Eğitim Kurulu tarafından anılan gazeteye erişiminin engellenmesinin hukuka aykırı olduğunu belirtmiş; söz konusu müdahale nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkı ile Anayasa’nın 26. maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğünün, müdahalenin kendisine hükümlü sıfatından dolayı uygulanması nedeniyle Anayasa’nın 10. maddesinde düzenlenen kanun önünde eşitlik hakkının ve müdahalenin usul ve yasaya uygun olduğuna ilişkin kararında itiraz merciinin yeterli gerekçeye yer vermemesi nedeniyle Anayasa’nın 141. maddesinde düzenlenen gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucu, her ne kadar Gazete’nin ilgili sayısında Abdullah Öcalan’ın kitabından bir bölümün yayımlandığı sayfaların kendisine verilmesinin engellenmesinin Anayasa’nın 17. maddesini ve yaptığı şikâyetler sonucu karar veren mahkemelerin gerekçelerinin yetersiz olmasının Anayasa’nın 141. maddesini ihlal ettiğini ileri sürmüşse de anılan şikâyetlerin özü başvurucunun haber ve fikirlere erişiminin engellenmesi nedeniyle Anayasa’nın 26. maddesinde tanımlanan ifade özgürlüğü ile ilgilidir. Bu nedenle başvurucunun anılan iddiaları, ifade özgürlüğü bağlamında incelenmiştir.

25. Başvurucu, gazeteye erişiminin engellenmesinin hükümlü sıfatından kaynaklandığını ve bu tutumun eşitlik ilkesine aykırı olduğunu ileri sürmüş ise de Ceza İnfaz Kurumu Eğitim Kurulu tarafından hükümlüye gelen yayının yasaklanması şeklindeki müdahalenin niteliği gereği yalnızca ceza infaz kurumunda bulunanlar hakkında uygulanabileceği açıktır. Öte yandan eşitlik ilkesi iddiaları yönünden başvurucunun kendisiyle benzer durumdaki başka kişilere yapılan muamele ile kendisine yapılan muamele arasında bir farklılığın bulunduğunu ve bu farklılığın meşru bir temeli olmaksızın ırk, renk, cinsiyet, din, dil vb. ayırımcı bir nedene dayandığını makul delillerle ortaya koyması gerekir. Somut olayda başvurucu benzer olaylar ile kendi durumunun aynı olduğunu ortaya koyamadığı gibi kendisine nasıl bir ayırımcılık yapıldığına ilişkin de hükümlülük statüsü dışında her hangi bir beyanda bulunmamıştır. Bu nedenle başvurucunun Anayasa’nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik iddiaları ayrıca incelenmemiştir.

26. Anayasa’nın 26. maddesinde düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek araçlar; “söz, yazı, resim veya başka yollar” olarak ifade edilmiş ve “başka yollar” ifadesiyle her türlü ifade aracının anayasal koruma altında olduğu gösterilmiştir (Emin Aydın, B. No: 2013/2602, 23/1/2014, § 43).

27. İfade özgürlüğü; insanın serbestçe haber, bilgi ve başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı kınanamaması, bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir (Emin Aydın, § 40).

28. Haber ve fikirlere ulaşma özgürlüğünün, ifade özgürlüğünün norm alanı içinde olduğu konusunda hiçbir tereddüt bulunmamaktadır. Bu bağlamda Anayasa’da ifade özgürlüğüne ilişkin olarak daha ayrıntılı düzenlemeler de yer almakla birlikte mevcut koşullar altında başvurunun; iletişim araçlarına ulaşım hakkının engellenmesi nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiası yönünden, ifade özgürlüğüne ilişkin temel düzenleme olan ve madde metninde düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün haber veya fikir almak özgürlüğünü de kapsadığının açıkça düzenlendiği Anayasa’nın 26. maddesi kapsamında incelenmesinin gerektiği değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

29. Başvurunun incelenmesi neticesinde, ifade özgürlüğüne ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedenin de bulunmadığı anlaşıldığından başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

30. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesi şöyledir:

“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.

Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.

Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.

Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”

31. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 10. maddesi şöyledir:

“1. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, Devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir.

2. Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.”

32. Başvuru konusu olayda gazetede yayımlanan bazı yazıların, Diyarbakır 3 No.lu Hâkimliğinin 4/10/2012 tarihli ve 2012/102 Değişik İş sayılı kararı ile el konulmasına ve toplatılmasına karar verilen Abdullah Öcalan’ın kitabından alıntılar olması nedeniyle gazetenin anılan bu kısmının Eğitim Kurulu tarafından ayrılarak başvurucuya verilmemesi söz konusudur.

33. Diyarbakır 3 No.lu Hâkimliğinin anılan toplatma kararına konu olan kitap, İstanbul 2 No.lu Hâkimliğinin kararı ile farklı bir toplatma ve el koyma kararına ve bu bağlamda Anayasa Mahkemesi nezdinde başka bir bireysel başvuruya konu olmuştur. Anayasa Mahkemesi bu kararında kitaba ilişkin değerlendirme yapmış ve İstanbul 2 No.lu Hâkimliğinin toplatma kararının Anayasa'nın 26. maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğünü ihlal ettiğine karar vermiştir (Abdullah Öcalan, B. No. 2013/409, 25/6/2014).

34. Anılan karar gözetilerek Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, Diyarbakır 3 No.lu Hâkimliğinin anılan toplatma kararına konu kitabın bazı bölümlerinin yayımlandığı Azadiya Welat gazetesinin ilgili sayfalarının hükümlüye verilmemesini Kamuran Reşit Bekir (B. No: 2013/3614, 8/4/2015) kararında ayrıca değerlendirmiştir. Başvuru konusu olayda Eğitim Kurulu, Nazilli İnfaz Hâkimliği ve Nazilli 2. Ağır Ceza Mahkemesinin ortaya koyduğu gerekçeler gözetildiğinde, anılan kararda ortaya konulan ilkelerden ve yapılan değerlendirmelerden somut olay açısından ayrılmayı gerektirecek bir yön bulunmamaktadır.

35. Mahkemenin anılan kararlarda ortaya koyduğu ilkeler temelinde Nazilli E Tipi Kapalı Açık Ceza İnfaz Kurumu Eğitim Kurulu ve Nazilli İnfaz Hâkimliğinin Azadiya Welat gazetesinin, bazı sayfalarının yasaklanmış bir kitaba ait olması gerekçesiyle başvurucuya verilmesinin engellenmesi kararı ile ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin Diyarbakır 3 No.lu Hâkimliğinin toplatma kararı ile bir bütün olarak değerlendirilmesi neticesinde başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin, demokratik toplumda gerekli ve ölçülü olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

36. Açıklanan gerekçelerle Nazilli İnfaz Hâkimliğinin ret kararlarına konu gazetenin bazı sayfalarının çıkartılarak başvurucuya verilmemesi nedeniyle başvurucunun, Anayasa’nın 26. maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğü çerçevesinde haber ve fikirlere ulaşma özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna ulaşılması gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

37. Başvurucu ihlal nedeniyle 4.000 TL maddi ve 10.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

38. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

39. Başvurucu, uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesine herhangi bir belge sunmamıştır. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucuların, uğradıklarını iddia ettikleri maddi zarar ile tazminat talepleri arasında illiyet bağı bulunmadır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesine herhangi bir belge sunmayan başvurucunun maddi tazminat talebinin reddedilmesi gerekir.

40. Başvurucunun haber ve fikirlere ulaşma özgürlüğünün kısıtlanması nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 1.300 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

41. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

42. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca kararın bir örneğinin bilgi için Bakanlığa gönderilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan haber ve fikirlere ulaşma özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan haber ve fikirlere ulaşma özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya net 1.300 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. 198,35 TL harç ve 1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

F. Kararın bir örneğinin 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca Bakanlığa gönderilmesine

5/11/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

BİLAL DEMİRDAĞ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/4892)

 

Karar Tarihi: 5/11/2015

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Alparslan ALTAN

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

Raportör

:

Murat ŞEN

Başvurucu

:

Bilal DEMİRDAĞ

 

 

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, ceza infaz kurumu tarafından Demokratik Modernite dergisi (dergi) ve Özgür Gündem gazetesinin (gazete) bazı sayfalarının çıkartılarak hükümlü olan başvurucunun haber ve fikirlere erişiminin engellenmesi nedeniyle ifade özgürlüğü ile din ve vicdan özgürlüğünün ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 28/3/2014 ve sonraki tarihlerde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönde1n yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. 2014/5281, 2014/5691 ve 2014/5693 sayılı başvuruların başvurucu ve konu bakımından aynı olmaları nedeniyle 2014/4892 sayılı başvuru ile birleştirilmesine ve incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.

4. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 21/5/2015 tarihinde, başvurucunun adli yardım talebi kabul edilerek kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından 25/5/2015 tarihinde, başvuru belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.

6. Başvuru konusu olay ve olgular 25/5/2015 tarihinde Bakanlığa bildirilmiştir. Bakanlık, 24/5/2015 tarihinde görüşlerini Anayasa Mahkemesine bildirmiştir.

7. Bakanlık görüşü 3/7/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

8. Başvuru dilekçesi, ekleri ile başvuruya konu dosya içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucu, başvuru tarihlerinde Ankara 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunmaktadır.

10. Diyarbakır Gümrük Müdürlüğü, yurt dışından gelen kolilerin kontrolü esnasında on yedi adet yayının yasak olabileceğini değerlendirerek bunları Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.

11. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, on yedi kitaptan on dört tanesi hakkında toplatma ve yasaklama kararı bulunduğunu tespit ederek hakkında karar bulunmayan üç kitabın 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun (TMK) 10. maddesi ile görevli Cumhuriyet Savcılığına gönderilmesine karar vermiştir.

12. Cumhuriyet Savcılığının (TMK 10. madde ile görevli) “Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü (Kültürel Soykırım Kıskacında Kürtleri Savunmak-Beşinci kitap)” (kitap) ve “İlk Konuşmalar (Belgeler zafer kazanan tarzın özdilidir)” isimli PKK terör örgütü lideri olan Abdullah Öcalan tarafından yazılan iki ayrı kitaba ilişkin yaptığı inceleme sonucunda kitaplarda sürekli KCK/PKK terör örgütünün propagandasının yapıldığı, terör örgütünden ve terör örgütü mensuplarının yaptığı eylemlerden övgüyle bahsedildiği, KCK/PKK terör örgütünün bundan sonra izleyeceği yolun nasıl olması gerektiğinin belirtildiği ve bu bağlamda kitapların, 3713 sayılı Kanun’un 7. maddesine ve 9/6/2004 tarihli ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 25. maddesine muhalefet ettiği değerlendirilerek her iki kitaba el konulmasına ve kitapların toplatılmasına karar verilmesi talep edilmiştir.

13. Diyarbakır 3 No.lu Hâkimliği (TMK 10. madde ile görevli), Cumhuriyet Savcılığının yaptığı değerlendirmeyle aynı yönde gerekçelerle 4/10/2012 tarihli ve 2012/102 Değişik İş sayılı kararı ile anılan kitaplara el konulmasına ve bu kitapların toplatılmasına karar vermiştir.

14. Hâkimliğin anılan kararından sonra evrak Cumhuriyet Savcılığına gönderilmiş ve 2012/3121 sayılı soruşturma başlatılmıştır.

15. Cumhuriyet Savcılığı, soruşturma sonucunda 29/11/2012 tarihli kararı ile kitapların yurt dışından geldiği ve kitapları basanın tespit edilemediği, kitapların gönderildiği kişinin olaydan haberdar olmadığına dair savunmasının aksine bir delil bulunmadığı gerekçesiyle olayla ilgili kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar vermiştir. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, karar ile birlikte Diyarbakır 2 No.lu Hâkimliğinden (TMK 10. madde ile görevli) kitapların müsaderesini talep etmiştir.

16. Hâkimlik, 30/11/2012 tarihli ve 2012/290 Değişik İş sayılı kararı ile kitapların müsaderesine karar vermiştir. Kitaplar 11/3/2014 tarihinde yakılarak imha edilmiştir.

17. Anılan kitaplardan “Kürdistan Devrim Manifestosu, Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü (Kültürel Soykırım Kıskacında Kürtleri Savunma)” isimli kitabın, İstanbul 2 No.lu Hâkimliğinin 21/9/2012 tarihli ve 2012/156 sayılı kararı ile toplatılmasına ve bu kitaplara el konulmasına ilişkin kararına karşı yapılan bireysel başvuru konusunda Anayasa Mahkemesi, Abdullah Öcalan ([GK), B. No: 2013/409, 25/6/2014) kararında Anayasa’nın 26. maddesinde tanımlanan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir. Bunun üzerine Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliği, 2/9/2014 tarihli ve 2014/467 Değişik İş sayılı kararı ile Diyarbakır 3 No.lu Hâkimliğinin 4/10/2012 tarihli toplatma ve el koyma kararının kaldırılmasına karar vermiştir.

18. Başvurucuya gelen Demokratik Modernite dergisinin 2013 yılı 7. sayısı ile Özgür Gündem gazetesinin 16-22-23 Şubat 2014 tarihli toplam üç nüshasında Diyarbakır 3 No.lu Hâkimliğinin 4/10/2012 tarihli kararı ile el konulmasına ve toplatılmasına karar verilen kitabın bazı bölümleri yayımlanmıştır.

19. Ankara 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Eğitim Kurulu (Eğitim Kurulu) anılan kitabın bölümlerinin yayımlandığı dergi ve gazetenin ilgili sayfalarının başvurucuya verilmesini uygun görmemiştir. Kararların ilgili kısımları şöyledir:

"Kurumumuzda yukarıda isimleri yazılı hükümlü/tutuklulara gelen ... dergi (gazete) incelenmek üzere Ceza İnfaz Kurumumuz Eğitim Kuruluna gelmiştir. Derginin (gazetenin) incelenmesi neticesinde ... sayfalar arası, Abdullah Öcalan'ın yazdığı, Diyarbakır 3 Nolu Hakimliğinin 4/10/2012 tarih ve 2012/102 D.İş sayılı "El Konulması ve Toplatılmasına" kararı bulunan Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü (Kültürel Soykırım Kıskacında Kürtleri Savunmak) Beşinci Kitabın ... sayfalarından birebir alıntılar olduğu tespit edilmiş olup, söz konusu dergi (gazete) sahibi hükümlülerin dilekçesi ile talep etmesi halinde, derginin (gazetenin) ... sayfalarının çıkarılarak kendisine verilmesine, herhangi bir talebi olmaması halinde derginin kütüphane deposuna kaldırılmasına, 5275 sayılı Kanun'un 62/3 ile Tüzük'ün 87/3 maddeleri gereğince, karara tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içerisinde Sincan İnfaz Hakimliğine itiraz edebileceğinin tebliğine oy birliği ile karar verilmiştir. "

20. Eğitim Kurulunun yukarıda belirtilen kararları başvurucuya ayrı ayrı tebliğ edilmiş ve başvurucu, kararlara karşı Sincan İnfaz Hâkimliğine ayrı ayrı şikâyetçi olmuştur. Şikâyetleri inceleyen Hâkimlik, değişik tarihli ve sayılı kararları ile başvurucunun şikâyetlerinin reddine karar vermiştir. Kararların ilgili kısımları şöyledir:

"Yapılan incelemede Ankara 2 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu Eğitim Kurulu'nun ... tarihli ve ... sayılı kararı ile daha önce Diyarbakır 3. Nolu Hakimlik tarafından el konulması ve toplatılması kararı bulunan ve terör örgütü sözde lideri Abdullah Öcalan tarafından Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü (Kültürel Soykırım Kıskacında Kürtleri Savunmak) Beşinci Kitap isimli kitabın ... sayfalarından birebir alıntılar olduğunun tespit olunduğu, talep edilmesi halinde gazetenin (derginin) ... sayfalarının çıkarılarak kendisine verilebileceğine karar verilmiştir .

5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 62/1.maddesinde "Hükümlü, mahkemelerce yasaklanmamış olması koşuluyla süreli ve süresiz yayınlardan bedelini ödeyerek yararlanmak hakkına sahiptir." düzenlemesi yer almaktadır. Kanundaki bu düzenlemeye göre hükümlünün adına gelen yayınlardan yararlanabilmesi için yayının mahkemelerce yasaklanmamış olması şarttır. Eğitim Kurulu kararına konu yazının da yasaklanmış bir kitaptan alındığı anlaşılmış olup Kanundaki düzenleme gözetildiğinde Eğitim Kurulu'nun kararında hukuka aykırılık söz konusu değildir. Bu nedenle şikayetin reddine karar vermek gerekmiştir."

21. Başvurucu, Hâkimliğin ret kararlarına karşı ayrı ayrı itiraz yoluna başvurmuştur. İtirazı inceleyen Sincan 2. Ağır Ceza Mahkemesi, İnfaz Hâkimliğinin kararlarının "... usul ve yasaya uygun olduğu ..." gerekçesiyle başvurucunun itirazlarının ayrı ayrı reddine karar vermiştir. Bu kararlar, başvurucuya ayrı ayrı tebliğ edilmiştir.

22. Başvurucu, süresinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

23. Anayasa Mahkemesinin 8/4/2015 tarihli ve B. No: 2013/3614 sayılı kararında belirtilmiştir.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

24. Mahkemenin 5/11/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 28/3/2014 tarihli ve 2014/4892 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

25. Başvurucu, dergi ve gazetede mahkemece yasaklanmış bir kitaptan alıntılar olmasına rağmen anılan yayınlar hakkında herhangi bir yasaklama kararı olmadığını belirtmiş, Eğitim Kurulunun kararı nedeniyle iletişim araçlarına ulaşma hakkının engellenerek Anayasa’nın 25. ve 26. maddelerinde düzenlenen ifade özgürlüğü ile din ve vicdan hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda dergi ve gazetenin ilgili sayılarında Abdullah Öcalan’ın kitabından bir bölümün yayımlandığı sayfaların başvurucuya verilmesi engellenmiş ve buna ilişkin olarak yaptığı şikâyetler de sonuçsuz kalmıştır. Başvurucu her ne kadar anılan müdahale nedeniyle din ve vicdan özgürlüğünün de ihlal edildiğini ileri sürmüşse de anılan iddianın özü, ifade özgürlüğüne ilişkin olduğundan bu başlık altında inceleme yapılmıştır.

27. Anayasa’nın 26. maddesinde düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek araçlar “söz, yazı, resim veya başka yollar” olarak ifade edilmiş ve “başka yollar” ifadesiyle her türlü ifade aracının anayasal koruma altında olduğu gösterilmiştir (Emin Aydın, B. No: 2013/2602, 23/1/2014, § 43).

28. İfade özgürlüğü; insanın haber, bilgi ve başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı kınanmaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir (Emin Aydın, § 40).

29. Haber ve fikirlere ulaşma özgürlüğünün, ifade özgürlüğünün norm alanı içinde olduğu konusunda hiçbir tereddüt bulunmamaktadır. Bu bağlamda Anayasa’da ifade özgürlüğüne ilişkin olarak daha ayrıntılı düzenlemeler de yer almakla birlikte mevcut koşullar altında başvurunun, iletişim araçlarına ulaşım hakkının engellenmesi nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiası yönünden ifade özgürlüğüne ilişkin temel düzenleme olan ve madde metninde düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün haber veya fikir almak özgürlüğünü de kapsadığının açıkça düzenlendiği Anayasa’nın 26. maddesi kapsamında incelenmesinin gerektiği değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

30. Bakanlık, Abdullah Öcalan’ın anılan kitabının toplanmasına ve yasaklanmasına ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun Abdullah Öcalan kararı ile Anayasa’nın 26. maddesinin ihlal edildiğine karar verilmesi üzerine Ceza İnfaz Kurumu idaresinin dergi ve gazetenin başvurucuya iadesine karar verdiğini belirtmiştir.

31. Bakanlık görüşünde belirtilen anılan ihlal kararından sonra dergi ve gazetenin çıkarılan sayfalarının başvurucuya iade edilmesinin mağduriyet sıfatını ortadan kaldırıp kaldırmayacağının değerlendirilmesi gerekir. Mağdurluk statüsü, bireysel başvurunun her aşamasında değerlendirilebilecek bir konudur. Anayasa Mahkemesi, mağdurluk statüsünün devam edip etmediğini değerlendirirken her somut olay açısından farklı durumlar ortaya çıkabileceğini gözeterek genel olarak hakkın niteliğine, mağduriyetin kalktığına dair ileri sürülen gerekçelere, müdahalenin başvurucu üzerindeki etkisine ve mağduriyetin nasıl giderildiğini incelemektedir.

32. Somut olayda başvurucunun; ihlal kararına kadar dergi ve gazeteye ulaşamadığı, bu şekilde haber ve fikir alma özgürlüğüne müdahalede bulunulduğunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır. Bu kapsamda başvurucunun haber ve fikirlere ulaşmasının engellendiği 4/10/2012 tarihinden ihlal kararının verildiği 25/6/2014 tarihine kadar uzun bir süre geçmiş ve mağduriyetin giderilmesi için sadece dergi ve gazetenin ilgili kısımlarının iadesi yapılmış bunun dışında başka bir yol öngörülmemiştir. Dolayısıyla demokratik çoğulculuğun sağlanabilmesi korunması gereken haber ve fikir alma özgürlüğüne anılan ihlal kararından sonra müdahalenin sona erdirilmesinin tek başına başvurucunun mağduriyetini ortadan kaldırdığı söylenemez.

33. Başvurunun incelenmesi neticesinde ifade özgürlüğüne ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

34. Bakanlık görüşünde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 10. maddesi bağlamında ifade özgürlüğünün iki aşaması bulunduğu, bunlardan ilkinin kanaat oluşturma, bu kapsamda bilgi edinebilme, bilgilere ulaşabilme, ikincisinin ise elde ettiği bilgiler dâhilinde kişide oluşan kanaati her türlü araçla açıklayabilme özgürlüğü olduğu belirtilmiştir. Diğer taraftan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) bazı kararlarına atıfta bulunarak cezaevlerinde düzenin ve disiplinin sağlanması çok önemli olduğundan kuralların daha sıkı uygulanabileceğini ve cezaevlerinde yayınlara ulaşmaya dair yapılacak bir kısıtlamanın bütün yayınları kapsayacak şekilde olmadığı sürece Sözleşme'nin 10. maddesine uygun olacağını ifade etmiştir.

35. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesi şöyledir:

“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.

Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.

Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.

Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”

36. Sözleşme'nin 10. maddesi şöyledir:

“1. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, Devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir.

2. Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.”

37. Başvuru konusu olayda, dergi ve gazetede yayımlanan bazı yazıların Diyarbakır 3 No.lu Hâkimliğinin 4/10/2012 tarihli ve 2012/102 Değişik İş sayılı kararı ile el konulmasına ve toplatılmasına karar verilen Abdullah Öcalan’ın kitabından alıntılar olması nedeniyle Eğitim Kurulu tarafından dergi ve gazetenin anılan bu kısmının ayrılarak başvurucuya verilmemesi söz konusudur.

38. Diyarbakır 3 No.lu Hâkimliğinin anılan toplatma kararına konu olan kitap, İstanbul 2 No.lu Hâkimliğinin kararı ile farklı bir toplatma ve el koyma kararına ve bu bağlamda Anayasa Mahkemesi nezdinde başka bir bireysel başvuruya konu olmuştur. Anayasa Mahkemesi bu kararında kitaba ilişkin değerlendirme yapmış ve İstanbul 2 No.lu Hâkimliğinin toplatma kararının Anayasa'nın 26. maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğünü ihlal ettiğine karar vermiştir (Abdullah Öcalan).

39. Anılan karar gözetilerek Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, Diyarbakır 3 No.lu Hâkimliğinin anılan toplatma kararına konu kitabın bazı bölümlerinin yayımlandığı Azadiya Welat gazetesinin ilgili sayfalarının hükümlüye verilmemesini Kamuran Reşit Bekir (B. No: 2013/3614, 8/4/2015) kararında ayrıca değerlendirmiştir. Başvuru konusu olayda Eğitim Kurulu, Sincan İnfaz Hâkimliği ve Sincan 2. Ağır Ceza Mahkemesinin ortaya koyduğu gerekçeler gözetildiğinde anılan kararda ortaya konulan ilkelerden ve yapılan değerlendirmelerden somut olay açısından ayrılmayı gerektirecek bir yön bulunmamaktadır.

40. Mahkemenin anılan kararlarda ortaya koyduğu ilkeler temelinde Ankara 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Eğitim Kurulu ve Sincan İnfaz Hâkimliğinin, Demokratik Modernite dergisinin ve Özgür Gündem gazetesinin, bazı sayfalarının yasaklanmış bir kitaba ait olması gerekçesiyle başvurucuya verilmesinin engellenmesi kararı ile ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin Diyarbakır 3 No.lu Hâkimliğinin toplatma kararı ile bir bütün olarak değerlendirilmesi neticesinde başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin, demokratik toplumda gerekli ve ölçülü olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

41. Açıklanan gerekçelerle Sincan İnfaz Hâkimliğinin ret kararlarına konu dergi ve gazetenin bazı sayfalarının çıkartılarak verilmemesi nedeniyle başvurucunun Anayasa’nın 26. maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğü çerçevesinde haber ve fikirlere ulaşma özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna ulaşılması gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

42. Başvurucu ihlal nedeniyle maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmamıştır.

43. Adli yardım talebinin kabul edilmesiyle başvurucunun muaf tutulduğu yargılama giderlerinin tahsilinin, başvurucunun mağduriyetine neden olacağı anlaşılmakla 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesi uyarınca başvurucunun yargılama giderlerini ödemeden tamamen muaf tutulması gerekir.

44. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca kararın bir örneğinin bilgi için Bakanlığa gönderilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun, Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan haber ve fikirlere ulaşma özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan haber ve fikirlere ulaşma özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucunun yargılama giderlerinden tamamen MUAF TUTULMASINA,

D. Kararın bir örneğinin 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca Bakanlığa gönderilmesine

5/11/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

HALİL BAYIK BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/20002)

 

Karar Tarihi: 30/11/2017

GENEL KURUL

 

KARAR

 

 

 

Başkanvekili

:

Burhan ÜSTÜN

Başkanvekili

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Serruh KALELİ

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Raportör

:

Yunus HEPER

Başvurucu

:

Halil BAYIK

 

 

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, ceza infaz kurumunda hükümlü olarak bulunan başvurucuya gönderilen bir dokümanın ceza infaz kurumu idaresince sakıncalı bulunarak verilmemesi nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 17/12/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.

5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

8. İkinci Bölüm tarafından 21/11/2017 tarihinde yapılan toplantıda, niteliği itibarıyla başvurunun Genel Kurul tarafından karara bağlanması gerekli görülmüş ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 28. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca Genel Kurula sevkine karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

10. Başvurucu; başvuru tarihinde, Türkçe adı Kürdistan İşçi Partisi olan silahlı terör örgütü PKK'ya silah sağlamak ve bu örgüte üye olmak suçundan Ankara 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (Ceza İnfaz Kurumu) hükümlü olarak bulunmaktadır.

11.Ceza İnfaz Kurumu Eğitim Kurulu (Eğitim Kurulu)9/10/2014 tarihli kararıyla; başvurucuya gelen ve teksir kâğıdına oldukça iptidai bir şekilde basılmış, numaraları ve kapağı bulunmayan, yayımlayanı belli olmayan, sayfaları tel zımba ile birbirine tutturulmuş ve "Özgür Halk" ismi verilmiş olan dokümanın başvurucuya verilmemesine karar vermiştir. Eğitim Kurulu, adı geçen dokümanda ceza infaz kurumunda bulunan PKK lideri Abdullah Öcalan'ın ve PKK'nın yöneticilerinden Duran Kalkan'ın terör örgütünü yüceltici açıklamalarına yer verildiğini; dokümanın kalan kısmında ise terör örgütünün silahlı unsurlarının ve ölen üyelerinin yüceltildiğini tespit etmiştir.

12. Eğitim Kurulu kararına karşı başvurucunun Sincan İnfaz Hâkimliğine (İnfaz Hâkimliği) yaptığı şikâyet, İnfaz Hâkimliğinin 22/10/2014 tarihli kararı ile reddedilmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:

"...Eğitim Kurulu kararına konu yazının da yasaklanmış bir kitaptan alındığı anlaşılmış olup Kanundaki düzenleme gözetildiğinde Eğitim Kurulu'nun kararında hukuka aykırılık sözkonusu değildir. Bu nedenle şikayetin reddine karar vermek gerekmiştir."

13. Başvurucu, İnfaz Hâkimliğinin ret kararına karşı itiraz yoluna başvurmuştur. İtirazı inceleyen Sincan 2. Ağır Ceza Mahkemesi, İnfaz Hâkimliğinin kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle başvurucunun itirazının reddine karar vermiştir. Bu karar, başvurucuya19/11/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.

14. Başvurucu 17/12/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

15. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un “Süreli veya süresiz yayınlardan yararlanma hakkı” kenar başlıklı 62. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:

“(1) Hükümlü, mahkemelerce yasaklanmamış olması koşuluyla süreli ve süresiz yayınlardan bedelini ödeyerek yararlanma hakkına sahiptir.

...

 (3) Kurum güvenliğini tehlikeye düşüren ... hiçbir yayın hükümlüye verilmez.”

16. 12/7/2005 tarihli Adalet Bakanı oluru ile yürürlüğe giren Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane ve Kitaplık Yönergesi’nin “Kuruma kabul edilmeyecek yayınlar” kenar başlıklı 11. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"b) Mahkemelerce yasaklanmamış olsa bile, kurum güvenliğini tehlikeye düşürdüğü ... eğitim kurulu kararıyla tespit edilen, hiçbir yayın kuruma kabul edilmez."

B. Uluslararası Hukuk

17. Mevcut başvurunun değerlendirilmesi sırasında gözönünde bulundurulan uluslararası hukuk kaynakları için bkz. Ahmet Temiz (6), B. No: 2014/10213, 1/2/2017, §§ 17, 18.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

18. Mahkemenin 30/11/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

19. Başvurucu; başvuruya konu dokümanın kendisine verilmemesinin keyfî olduğunu, derece mahkemelerinin kararlarında ifade edildiği gibi mahkemeler tarafından verilmiş herhangi bir yasaklama kararı bulunmadığını ileri sürmüştür. Başvurucu, Anayasa'nın 26. maddesininihlal edildiğini belirterek ihlalin tespit edilmesi talebinde bulunmuştur.

20. Bakanlık görüşünde, başvuruya konu dokümanda yer alan yazıların terör örgütü PKK'nın ve bu örgütün yöneticilerinin görüşlerini ilettiği ileri sürülmüştür. Bakanlık, ceza infaz kurumuna kapatılmış kişilerin bilgi ve kanaatlere ulaşma özgürlüklerinin bulunduğunun tartışmasız olduğunu, bununla birlikte ceza infaz kurumlarında suçun önlenmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması amacıyla bu kişilerin bazı kısıtlamalara tabi tutulabileceklerini ifade etmiştir. Dolayısıyla Bakanlık, somut başvuruya ilişkin kısıtlamanın demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun ve hedeflenen meşru amaçlarla orantılı olduğunu savunmaktadır.

B. Değerlendirme

21. Anayasa’nın 26. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...

Bu hürriyetlerin kullanılması, ... kamu düzeni, kamu güvenliği, ... suçların önlenmesi, ... gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir...

Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

22. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Müdahalenin Varlığı

23. Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olan başvurucuya gönderilen yazılı bir dokümanın ona verilmemesinin haber veya fikir alma özgürlüğü ve dolayısıyla ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale oluşturduğu kabul edilmiştir.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

24. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:

Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.

25. Sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen; kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

i. Kanunilik

26. Müdahaleye dayanak olan 5275 sayılı Kanun’un 62. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.

ii. Meşru Amaç

27. Başvuruya konu doküman İnfaz Kurumunun düzeninin ve güvenliğinin sağlanması ve suçun önlemesi amacıyla başvurucuya verilmemiştir. Anılan müdahalenin Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.

iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük

(1) Genel İlkeler

(a) Demokratik Toplum Düzeninin Gerekleri Kavramı

28. “Demokratik toplum düzeninin gerekleri” kavramı; ifade özgürlüğü üzerindeki sınırlamaların zorunlu ya da istisnai tedbir niteliğinde olmasını, başvurulabilecek en son çare ya da alınabilecek en son önlem olarak kendini göstermesini gerektirmektedir. Demokratik toplum düzeninin gereklerinden olma, bir sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik olmasını ifade etmektedir. Buna göre sınırlayıcı tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da başvurulabilecek en son çare niteliğinde değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir olarak değerlendirilemez (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 51; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51).

(b)Mahpusların İfade Özgürlüğü

29. Mevcut başvurunun özelliklerinden biri başvurucunun yüksek güvenlikli bir ceza infaz kurumunda hükümlü olarak bulunmasıdır. Hükümlü ve tutuklular, Anayasa'da korunan temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak sahiptir (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 65; Hüseyin Sürensoy, B. No: 2013/749, 6/10/2015, § 44; Ahmet Temiz (6), § 33).

30. Anayasa'nın 26. maddesinin birinci fıkrasında, ifade özgürlüğüne herkesin sahip olduğu belirtilmiş; bunun sonucu olarak da Anayasa Mahkemesi pek çok kararında hükümlü ve tutukluların ifade özgürlüğünün de Anayasa'nın koruması altında olduğunu vurgulamıştır. Anayasa Mahkemesi, hükümlü ve tutukluların süreli veya süresiz yayınlara ulaşabilmesinin bilgi ve kanaatlere ulaşma özgürlüğünün somut yansıması olarak ifade özgürlüğünün koruması altında bulunduğuna karar vermiştir (Kamuran Reşit Bekir [GK], B. No: 2013/3614, 8/4/2015, § 43; Hüseyin Sürensoy, § 44; İbrahim Bilmez, B. No: 2013/434, 26/2/2015, § 74; Ahmet Temiz (6), § 34).

(c) Terör ve İfade Özgürlüğü

31. Demokratik bir toplumda terörle mücadele politikaları başta ifade özgürlüğü olmak üzere insan haklarının korunması gereğine uyumlu olarak yürütülmelidir.Özellikle terörle bağlantılı hususlarda bilgi ve fikirlerin sağlıklı paylaşımı ancak ifade özgürlüğünün tam olarak korunması ile mümkün olabilecektir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi -Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadına atıfla- pek çok kararında ifade özgürlüğünün sadece devlet organları veya toplumun çoğunluğu tarafından memnuniyetle karşılanan veya zararsız, ilgilenmeye değmez ve önemsiz görülen “düşünceler” için değil çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin doğasında bulunan bir gereklilik olarak devletin veya toplumun bir bölümünün aleyhinde olan, onlara çarpıcı gelen, onları rahatsız eden saldırgan, şok edici, rahatsızlık veren haber ve düşünceler için de uygulanabilir olduğunu vurgulamıştır (Bejdar Ro Amed, B. No: 2013/7363, 16/4/2015, §§ 62, 63; Kamuran Reşit Bekir, §§ 45, 61).

32.İfade özgürlüğünün korunmasının önemli bireysel ve derin toplumsal sonuçları bulunmaktadır. Bu sebeple kişinin hakkı ile toplumun çıkarı arasında ve dolayısıyla terörle bağlantılı meselelerde kişinin temel ifade özgürlüğü ile demokratik toplumun terör örgütlerinin faaliyetlerine karşı kendisini korumaya ilişkin meşru hakkı arasında bir denge kurulması ihtiyacı ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte her durumda kamu gücünü kullanan organların, bilhassa siyasi fikirlerin değerlendirilmesi gerektiği durumlarda "terör" nitelendirmesinin kötüye kullanımına karşı dikkatli olmaları özgürlüklerin korunması açısından hayatidir.

33. Mevcut başvuruya benzer olaylarda kamu gücünü kullanan organların ve mahkemelerin görevi, somut olayın koşullarında hükümlü ve tutukluların ifade özgürlüğü ile ceza infaz kurumunun güvenliğinin, disiplininin, düzeninin sağlanması ve mahkûmun ıslahı ihtiyacı arasında adil bir denge sağlanıp sağlanmadığını değerlendirmektir.

(d) Ceza İnfaz Kurumunun Güvenliği

34.Mevcut başvurudaki gibi ifade özgürlüğüne yapılan müdahalelerde söz konusu olan ceza infaz kurumunun güvenliği, disiplini ve düzeni ise derece mahkemelerinin dava konusu ifadelerin ceza infaz kurumunun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, kamu görevlilerini hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı olarak haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakaret oluşturan ifadeleri içerip içermediğini değerlendirmeleri gerekir (Bejdar Ro Amed, § 80; idare ve derece mahkemelerince söz konusu değerlendirmelerin yapılmaması nedeniyle ihlal sonucuna ulaşılan bir karar için bkz. Kamuran Reşit Bekir, § 73; derece mahkemelerince söz konusu değerlendirmelerin yapıldığının tespit edildiği bir karar için bkz. Ahmet Temiz (6), §§ 39-44).

35. Ceza İnfaz Kurumu idarelerinin ve derece mahkemelerinin benzer davalarda terörle mücadele ile ilgili zorlukları ve buna bağlı koşulları gözönüne almaları gerekir. Olağan zamanlardan farklı olarak tansiyonun yükseldiği ve ceza infaz kurumunun güvenliğinin söz konusu olduğu kimi durumlarda idarece durumun gerektirdiği tedbirlerin alınması normal karşılanmalıdır. Bu bağlamda ceza infaz kurumunda güvenliği sağlamak amacıyla ifade özgürlüğüne yapılan müdahalelerin demokratik toplumda gerekli olduğu kabul edilebilir (Ahmet Temiz (6), § 43).

(e) Mahkûmun Islahı

36. Bir hapis cezasının veya özgürlükten yoksun bırakan benzer bir yaptırımın amacı ve meşruiyeti toplumu suça karşı korumaktır. Böyle bir amaç, özgürlükten yoksun kaldığı dönemin -mümkün olduğu kadar- mahkûmun topluma geri döndüğü zaman hukuka saygı gösterme ve yaşamını kendi kendine sürdürebilme isteğini ve yeteneğini kazandırmak için kullanılmış olması hâlinde gerçekleşebilir. Dolayısıyla ceza infaz kurumlarındaki kimi zorunlulukların veya kısıtlamaların mahkûmların ıslahı ile de doğrudan bağlantısı olduğu açıktır. Islah ile bağlantılı olarak mahkûmların kendilerini geliştirici ve eğitici yeterli sayıda kitap, gazete, dergi veya diğer yayınları okumaları, radyo dinlemeleri, konferansları, kurum idaresinin çıkardığı veya denetlediği benzeri araçları izlemeleri sağlanarak düzenli olarak bilgi ve haberlere erişmeleri sağlanmalıdır.

37. Buradan çıkan sonuca göre ceza infaz kurumuna kapatılmış bir suçlunun toplum içine döndüğü zaman hukuk içinde kalarak olağan toplumsal yaşamın bir parçası olmasına mâni olacağı, başka bir deyişle ıslahını güçleştireceği değerlendirilen bilgi ve haber kaynaklarına erişimi koşullara göre sınırlandırılabilir. Böyle bir değerlendirme için her mahkûmun toplumsal geçmişi ve suç sicili, entelektüel kapasitesi ve kabiliyeti, şahsi tabiatı, hapis cezasının süresi ve tahliye edildikten sonrası için beklentileri dikkate alınmalıdır.

(f) Takdir Payı

38. Terör örgütleriyle veya terör faaliyetleriyle ilişkili olduğu değerlendirilenyazılı bir metnin kişilerin ve ceza infaz kurumunun güvenliğine zarar verme ihtimalinin tespit edilmesinde ilk elden bilgiye sahip ceza infaz kurumu yetkililerinin ve derece mahkemelerinin daha geniş takdir payı bulunduğunda şüphe yoktur (Benzer durumlarda ceza infaz kurumu yetkililerinin takdir payına ilişkin değerlendirmeler için bkz. Özkan Kart, B. No: 2013/1821, 5/11/2014, § 51; Ahmet Temiz (6), § 41).

39. Anayasa Mahkemesi, bahsi geçen doküman gibi yazılı metinlerin bütünüyle ele alındığında özel bir kişiye, kamu görevlilerine veya halkın belirli bir kesimine karşı şiddete teşvik edip etmediğinin belirlenmesi için metinlerde kullanılan terimlerin ve hangi bağlamda yazıldığının dikkate alınmasının uygun olacağını her zaman vurgulamıştır (Fatih Taş [GK], B. No: 2013/1461, 12/11/2014, § 100).

(g) Ölçülülük

40. Temel hak ve özgürlüklere yönelik herhangi bir sınırlamanın -demokratik toplum düzeni için gerekli nitelikte olmakla birlikte- temel haklara en az müdahaleye olanak veren ölçülü bir sınırlama niteliğinde olup olmadığının da incelenmesi gerekir. Bu sebeple ifade özgürlüğü alanında getirilen müdahalelerde; hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığı değerlendirilmelidir (AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007; Kamuran Reşit Bekir, §§ 44-63; Bekir Coşkun, §§ 53, 54; ölçülülük ilkesine ilişkin açıklamalar için ayrıca bkz. Sebahat Tuncel, B. No: 2012/1051, 20/2/2014, § 84; Tansel Çölaşan, §§ 54, 55;Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72).

41. Aynı şekilde orada bulunmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi ceza infaz kurumunda güvenliğin ve düzenin korunmasına yönelik kabul edilebilir gerekliliklerin olması durumunda mahkûmların sahip olduğu haklara sınırlama getirilmesi mümkün ise de böyle bir durumda dahi hükümlü ve tutukluların haklarına yönelik yapılacak herhangi bir sınırlandırmanın ölçülü olması gerekir (Kamuran Reşit Bekir, § 44; Hüseyin Sürensoy, § 45). Bu bağlamda ceza infaz kurumunlarındaki disiplin ve düzenin sebatla sürdürülmesi gerekmekle birlikte hapishane güvenliğinin ve topluluk yaşamının huzuru ile mahkûmun ıslahı için gerekli olandan daha fazla kısıtlama yapılamaz.

42. Bu bağlamda yayının tümüne mi yoksa bir kısmına mı müdahale edildiği ve eğer yayın süreli ise başvurucunun yayının sonraki sayılarına erişimine herhangi bir müdahalede bulunulup bulunulmadığı değerlendirilmelidir. Başka bir deyişle sınırlamanın, güdülen kamu yararı amacını gerçekleştirmek için ifade özgürlüğüne en az müdahale eden ölçülü bir sınırlama niteliğinde olup olmadığı değerlendirilmelidir (Ahmet Temiz (6), § 44).

(h)İfade Özgürlüğüne Yapılan Müdahalenin Gerekçesi

43. Başvuru konusu olay bakımından yapılacak değerlendirmelerin temel ekseni, müdahaleye neden olan idarenin ve derece mahkemelerinin kararlarında dayandıkları gerekçelerin ifade özgürlüğünü kısıtlama bakımından “demokratik toplum düzeninin gereklerine” ve “ölçülülük” ilkelerine uygun olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır (Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan § 56; Ahmet Temiz (6), § 36). İfade özgürlüğüne gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahaleler Anayasa'nın 26. maddesini ihlal edecektir.

(2) Derece Mahkemelerinin ve Kamu Gücünü Kullanan Diğer Organların Süreli veya Süresiz Bir Yayının Mahpusa Verilmemesi Biçimindeki Müdahalelerinde Gözetmeleri Gereken Hususlar

44. Anayasa Mahkemesinin rolü, başvuruya konu müdahalenin olguların kabul edilebilir bir değerlendirmesine dayanılarak yapıldığının ve keyfî olmadığının denetlenmesini kapsar. Dolayısıyla böyle bir denetim, derece mahkemelerinin ve kamu gücünü kullanan diğer organların müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü olup olmadığını ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya koyması ile bağlantılıdır (bkz. § 43).

45. Mevcut başvuruya benzer şikâyetlerde derece mahkemelerinin ve kamu gücünü kullanan diğer organların gerekçelerinin ilgili ve yeterli sayılabilmesi için kararlarda bulunması gereken ve benzer başvuruların koşullarına göre değişebilecek-bir kısmı yukarıda da sayılan (bkz. §§ 28-43)- unsurlar şu şekilde sıralanabilir:

i. Başvurucunun hangi suçtan dolayı hangi tür ceza infaz kurumunda bulunduğu ve başvurucunun bulunduğu ceza infaz kurumunun ve işlediği suçun söz konusu tedbirin alınmasında bir etkisinin bulunup bulunmadığı değerlendirilmelidir (bkz. § 34).

ii. Bir yayının tümünün veya bir kısmının mahkûma verilmemesi şeklindeki kısıtlamanın mahkûmun ıslahı ile bağlantısı var ise yayının içeriği ile mahkûmun ıslahı arasındaki ilişkinin tam olarak gösterilmesi gerekir (bkz. §§ 35-37).

iii. Her mahpusun toplumsal geçmişi ve suç sicili, entelektüel kapasitesi ve kabiliyeti, şahsi tabiatı, hapis cezasının süresi ve tahliye edildikten sonrası için beklentileri dikkate alınmalıdır (bkz. § 36).

iv. Bu bağlamda söz konusu yayınların terör suçlarından mahpus olan kişilerin iddia edilen mağduriyetlerin sorumlusu olarak gördükleri kişilere veya devlete karşı daha fazla şiddete yönelmelerine sebebiyet verip vermediği değerlendirilmelidir (bkz. § 36).

v. Mahpusa verilmeyen süreli veya süresiz yayının cinsi, içeriği, yayımlayanı ve sorunlu görülen kısımların hangileri olduğu belirtilmeli ve mahpusa verilmesi sakıncalı bulunan kısımların detaylı analizi yapılmalıdır.

vi. Böyle bir analizin yapılabilmesi için eğer söz konusu yayının terör örgütleriyle veya terör faaliyetlerinin meşru gösterilmesiyle bir ilişkisi varsa mahpusun ifade özgürlüğü ile demokratik toplumun terör örgütlerinin faaliyetlerine karşı kendini korumaya ilişkin meşru hakkı arasında denge kurulmalıdır (bkz. § 32).

vii. Zikredilen dengelemenin yapılabilmesi için;

- Bütünüyle ele alındığında müdahaleye konu yayının özel bir kişiyi, kamu görevlilerini, halkın belirli bir kesimini veya devleti hedef gösterip göstermediğinin, onlara karşı şiddete teşvik edip etmediğinin (bkz. § 34),

- Bireylerin fiziksel şiddet tehlikesine maruz bırakılıp bırakılmadığının, bireylere karşı nefreti alevlendirip alevlendirmediğinin (bkz. § 34),

- Yayında iletilen mesajda şiddete başvurmanın gerekli ve haklı bir önlem olduğunun ileri sürülüp sürülmediğinin,

- Şiddetin yüceltilip yüceltilmediğinin, kişileri nefrete, intikam almaya, silahlı direnişe tahrik edip etmediğinin,

- Suçlamalara yer vererek veya nefret uyandırarak ülkenin bir kısmında veya tamamında daha fazla şiddete sebebiyet verip vermeyeceğinin,

Söz konusu yayında yer alan ifadelerin ceza infaz kurumunun güvenliğini, disiplinini ve düzenini tehlikeye düşürüp düşürmediğinin,

- Terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı olarak haberleşmelerine neden olup olmadığının (bkz. § 34),

-Kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakaret oluşturan ifadeleri içerip içermediğinin (bkz. § 34),

- Yayın tarihinde veya mahpusa verilmesinin istendiği sırada ülkenin bir kısmında veya tamamında çatışmaların yoğunluk derecesi ile ceza infaz kurumu ve ülkedeki tansiyonun yükseklik derecesinin yayının mahpusa verilmesine etki edip etmediğinin (bkz. § 37),

- Karara konu sınırlayıcı tedbirin demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik olup olmadığının ve tedbirin başvurulabilecek en son çare niteliğinde bulunup bulunmadığının (bkz. § 28),

- Son olarak sınırlamanın güdülen kamu yararı amacını gerçekleştirmek için ifade özgürlüğüne en az müdahale eden ölçülü bir sınırlama niteliğinde olup olmadığının (bkz. §§ 40-42) yayının içeriğiyle birlikte değerlendirilmesi gerekir.

viii. Derece mahkemelerinin ve kamu gücünü kullanan diğer organların söz konusu değerlendirmeleri yaparken olayın koşullarına göre uzman kişilerin görüşlerinden faydalanmaları; gerekirse konusunda uzman sosyal bilimciler, araştırmacılar ve akademisyenlerden rapor ve görüş almaları her zaman mümkündür. Böylece süreli veya süresiz bir yayının bir mahpusa verilmemesi şeklindeki müdahalenin kanunlar ve Anayasa Mahkemesi içtihatlarında ortaya konan kriterlere uygunluğunun denetimi daha etkili yapılabilecektir.

46. Bir terör örgütünün şiddet eylemlerini öven, destekleyen ve haklılaştıran açıklamaların silahlı direnişe tahrik, şiddeti yüceltme veya kin ve düşmanlığın kışkırtılması olarak kabul edilmesi mümkündür. Bununla birlikte yalnızca bir terör örgütünün fikirlerini ve hedeflerini içerdiği, resmî politikaları ağır bir şekilde eleştirdiği veya terör örgütünün resmî politikalarla olan ihtilaflarını değerlendirdiği gerekçesiyle mahkûmlara verilmemesi -yukarıda bir kısmı gösterilen sebeplerden (bkz. §§ 28-45) bir veya daha fazlası da bulunmadığı takdirde- müdahaleyi haklı göstermez.

47. Mahpuslara verilmesi engellenen yayınlarda yer alan bilgi ve görüşlerin sadece kırıcı, şaşırtıcı veya rahatsız edici olmasının müdahalenin haklı gösterilmesi için yeterli olmayacağı yinelenmelidir (bkz. § 31).

(3) İlkelerin Olaya Uygulanması

48. Somut başvuruya ilişkin olayda dergi biçimindeki yazılı bir doküman Eğitim Kurulu tarafından içeriğinin Ceza İnfaz Kurumu güvenliği için tehlike oluşturabileceği gerekçesiyle terör örgütü üyeliği suçundan Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunan başvurucuya verilmemiştir. Eğitim Kurulunun kararına yapılan itirazı değerlendiren İnfaz Hâkimliği ve Ağır Ceza Mahkemesi ise dokümanda bulunan yazılardan bir kısmının mahkemelerce yasaklanmış yayınlardan alınmış olması nedeniyle itirazı reddetmiştir.

49. Eğitim Kurulu, doküman içeriğinin Ceza İnfaz Kurumu güvenliği için tehlike oluşturabileceğini ifade etmekle birlikte hangi yazının hangi surette Ceza İnfaz Kurumu güvenliğine zarar verebileceğini belirtmemiştir. Dahası derece mahkemeleri Eğitim Kurulunun gerekçesini hiçbir şekilde gözönüne almamıştır. Eğitim Kurulunun kararından farklı olarak Mahkemeler, dokümanda yer alan yazılarınyasaklanmış yayınlardan alındığını kabul etmiş ancak hangi yazının hangi yayından alındığını ve söz konusu yazının hangi mahkemece yasaklandığını belirtmemişlerdir.

50. Somut olayda derece mahkemeleri, yukarıda sayılan hususları değerlendirmemiş, konu ile tamamen bağlantısız bir gerekçe ile itirazı reddetmiştir. Başka bir deyişle başvuruya konu dergi biçimindeki yazılı dokümanın başvurucuya verilmemesinin demokratik bir toplumda gerekli olduğu ilgili ve yeterli bir gerekçe ile gösterilebilmiş değildir.

51. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Osman Alifeyyaz PAKSÜT bu görüşe katılmamıştır.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

52. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

53.Başvurucu, ihlalin tespiti talebinde bulunmuştur.

54. Başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. İşbu ihlal kararı başvuruya konu yayının başvurucuya verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılmamalıdır. İlgili derece mahkemeleri, Anayasa Mahkemesi kararında ortaya konulan kriterler ve gösterilen yöntemle yeniden yargılama yaparak yargılamanın sonucuna göre bahse konu yayının başvurucuya verilmesine veya verilmemesine karar vermelidirler.

55. İfade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin -Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterler ve gösterilen yöntemle- yeniden yargılama yapmak ve yargılamanın sonucuna göre yeni bir değerlendirme yaparak dokümanın başvurucuya verilip verilmemesi hakkında yeni bir karar vermek üzere Ankara Batı İnfaz Hâkimliğine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE Osman Alifeyyaz PAKSÜT'ün karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Kararın bir örneğinin dosya içerisinde bulunan başvuruya konu doküman ile birlikte ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara Batı İnfaz Hâkimliğine (E.2014/4960 ve K.2014/5014) GÖNDERİLMESİNE,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 30/11/2017 tarihinde karar verildi.

 

KARŞIOY YAZISI

1. Anayasa'nın 26. maddesinin, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlarını belirleyen ikinci fıkrasında “Bu hürriyetlerin kullanılması, milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması … amaçlarıyla sınırlanabilir” denilmiş; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesinde ise ifade özgürlüğünün “… ulusal güvenlik, ülke bütünlüğü veya kamu güvenliği, suçun veya düzensizliğin önlenmesi, … amacıyla, hukuken öngörülen ve demokratik bir toplumda gerekli bulunan formalitelere, şartlara, yasaklara ve yaptırımlara” tabi tutulabileceği belirtilmiştir.

2. Başvurucunun şikayetine konu olan ve cezaevinde kendisine verilmeyen dokümanlar, cezaevi eğitim kurulunca sakıncalı bulunmuş, infaz hakimliği ve son aşamada bu kararı denetleyen Ağır Ceza mahkemesince de itirazlar reddedilmiştir.

3. İfade özgürlüğüne yapılan müdahalenin, bahse konu yayınların Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde belirtilen sınırlandırma nedenleri kapsamındaki tehlikenin somut niteliği karşısında ölçülü olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.

4. PKK terör örgütü kurucusu ve lideri Abdullah Öcalan’ın 2013/409 sayılı bireysel başvuruya konu olan kitaplarında (2013/409, §§ 25-36), Türkiye Cumhuriyeti topraklarının da önemli bir bölümünü içeren bölge için önerdiği modelin mahiyeti ve buna ulaşmak için gerekirse PKK ve KCK tarafından, son otuz yılda görülenden de şiddetli bir mücadele yapılması tavsiye ve çağrısında bulunulduğu bilinmektedir.

5. Suriye’deki iç savaş şartlarında emperyalist hedefleri bulunan büyük devletlerin de yönlendirme, yardım ve manipülasyonlarıyla oluşturulmuş ve oluşturulmasına çalışılan, PKK’nın Suriye’deki kolu PYD/YPG hakimiyetindeki bölge ve sözde yönetimler, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin bağımsızlık referandumu teşebbüsü ve geleceğindeki belirsizlikler, PKK’nin ülkemizdeki terör faaliyetlerini sürdürmesi, birlikte değerlendirildiğinde Türkiye’ye yönelik tehditlerin halen bütün şiddetiyle hüküm sürdüğü açıktır.

6. Bu nedenle, cezaevindeki bir hükümlünün ifade özgürlüğü kapsamında erişebileceği her türlü mektup, kitap, yayın ve dokümanın yasaklanmasına yönelik müdahalenin ölçülülüğünün, sınırlandırılma nedenlerinin somut şartlara göre değerlendirilmesi suretiyle belirlenmesi gerekir.

7. Anayasa Mahkemesi Genel Kurul çoğunluğunca, başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna varılmış ise de; ihlal kararında, başvuruya konu dokümanın içerik yönünden cezaevine sokulabilir nitelikte olduğu tesbitine değil, başvurucuya verilmemesinin demokratik bir toplumda neden gerekli olduğuna dair ilgili ve yeterli bir gerekçe gösterilmemiş olması değerlendirmesine dayanılmıştır.

8. Bahse konu dokümanların nerelerinin ne şekilde sakıncalar doğurduğuna ilişkin ayrıntılı bir gerekçe belirlenmesinin, yasaklı kitaplardan alınan bölümleri hangi mahkemenin hangi tarih ve sayılı kararı ile yasaklandığının belirtilmesinin, kamu makamlarına ölçüsüz bir külfet, hatta imkansız bir görev yükleyeceği açıktır. Bu tür dokümanlarda aynı hususlara farklı yerlerde yer vermek, kitap adlarını değiştirmek veya hiç zikretmemek, sayfa numaralarını karıştırmak, farklı şekillerde fotokopi çekmek gibi yöntemlerle birbirinden şeklen farklı ancak içerik olarak benzer namütenahi sayıda doküman üretilebilecektir. Bunların her bir sayfası, paragrafı ve satırı üzerinde ayrıntılı bir inceleme yapılmasını beklemek, kabul edilebilir ve makul bir beklenti değildir. Dolayısıyla, yargı denetimini yapan İnfaz Hakimliğinin ve Ağır Ceza Mahkemesinin, cezaevi güvenliği için oluşturulabilecek tehlikeyi en iyi değerlendirebilecek durumda olan Eğitim Kurulu’nun kararına yapılan itirazı reddederken genel ve global bir gerekçeye yer vermiş olmalarında, demokratik bir toplumda gereklilik noktasından bir ihlal bulunmamaktadır. Belirtilen gerekçe, başvurucunun ve herkesin anlayabileceği kadar açıktır.

Nitekim, Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunca da dokümanların içeriği konusunda bir değerlendirme yapılmamış, İnfaz Hakimliğince yeniden yargılama yapılmasına hükmedilmiş, ihlal kararının, dokümanların başvurucuya verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamayacağının altı çizilmiştir. Başka bir deyişle, ifade özgürlüğünün esasına ilişkin bir ihlal tesbit edilememiştir.

9. Yeniden yargılama, infaz hakimliğine ve itiraz mercii ağır ceza mahkemesine gereksiz bir külfet yükleyecek olmasına karşın, başvurucunun korunmaya değer bir temel hakkının varlığından söz edilemeyeceği açıktır.

10. Bu nedenle, 2013/409 ve 2013/3614 sayılı başvurulara ilişkin karşıoy gerekçelerinde de yer alan hususlar çerçevesinde, başvurucunun ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle Genel Kurul görüşlerine katılmamaktayım.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

OZAN ALPKAYA BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2015/15980)

 

Karar Tarihi: 22/3/2018

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

Raportör Yrd.

:

Ceren Sedef EREN

Başvurucu

:

Ozan ALPKAYA

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, bir dokümanın ceza infaz kurumu idaresince o tarihte tutuklu olan başvurucuya verilmemesi nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 15/9/2015 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu başvuru tarihinde terör örgütü üyesi olma suçundan hükümlü olarak Ankara 2 No.lu F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (İnfaz Kurumu) bulunmaktadır.

9. İnfaz Kurumu Eğitim Kurulu (Eğitim Kurulu) 12/6/2015 tarihli kararında, 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 3. maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle "Lilavlar Akacak" isimli kitabın, anılan tarihte tutuklu bulunan başvurucuya verilmemesine karar vermiştir. Eğitim Kurulu adı geçen dokümanda PKK terör örgütü mensuplarının dağdaki yaşamlarının anlatıldığını, Abdullah Öcalan'ın düşünceleri ile örgütün ideolojisinin övüldüğünü ve örgütün faaliyetleri meşru gösterilerek gençlerin dağdaki yaşama özendirildiğini tespit etmiş fakat somut olarak hangi bölümlerin bu nitelikte kabul edildiğini belirtmemiştir. Eğitim Kurulu, başvuru konusu kitabın verilmesi hâlinde başvurucunun mensubu olduğu terör örgütüyle olan bağının zayıflamayacağını, aksine başvurucunun terör örgütünün hedefleri doğrultusunda hareket etmeye devam edeceğini ve örgütle olan bağının kuvvetleneceğini, bu durumun cezanın infazı ile ulaşılmak istenen temel amacı ortadan kaldıracağını ifade etmiştir.

10. Eğitim Kurulu kararına karşı başvurucunun Ankara Batı İnfaz Hâkimliğine (İnfaz Hâkimliği) yaptığı şikâyet, İnfaz Hâkimliğinin 17/6/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir. İnfaz Hâkimliği anılan kararında, mahkûmun ıslahı yanında anılan yayının başvurucuya verilmesinin İnfaz Kurumu idaresine karşı isyana teşvik ve diğer hükümlüler bakımından emsal teşkil edebileceği, bu durumun ise İnfaz Kurumunun güvenliği bakımından somut risk ve tehlike oluşturacağı gerekçesine yer vermiştir.

11. Başvurucunun terör örgütüne üye olma suçundan mahkûmiyetine hükmedilen karar, 18/6/2015 tarihli Yargıtay onama ilamı ile kesinleşmiştir.

12. Başvurucu, Hâkimliğin ret kararına karşı itiraz yoluna başvurmuştur. İtirazı inceleyen Ankara Batı 2. Ağır Ceza Mahkemesi, İnfaz Hâkimliği kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle 7/7/2015 tarihinde başvurucunun itirazının reddine karar vermiştir. Bu karar başvurucuya 9/9/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.

13. Başvurucu 15/9/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

14. 5275 sayılı Kanun'un "İnfazda Temel Amaç" kenar başlıklı 3. maddesi şu şekildedir:

"Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı ile ulaşılmak istenilen temel amaç, öncelikle genel ve özel önlemeyi sağlamak, bu maksatla hükümlünün yeniden suç işlemesini engelleyici etkenleri güçlendirmek, toplumu suça karşı korumak, hükümlünün; yeniden sosyalleşmesini teşvik etmek, üretken ve kanunlara, nizamlara ve toplumsal kurallara saygılı, sorumluluk taşıyan bir yaşam biçimine uyumunu kolaylaştırmaktır."

15. Mevcut başvurunun değerlendirilmesi sırasında gözönünde bulundurulan diğer ulusal hukuk kaynakları için bkz. Halil Bayık [GK], (B. No: 2014/20002, 30/11/2017, §§ 15-16).

B. Uluslararası Hukuk

16. Mevcut başvurunun değerlendirilmesi sırasında gözönünde bulundurulan uluslararası hukuk kaynakları için bkz. Ahmet Temiz (6), (B. No: 2014/10213, 1/2/2017, §§ 17-18).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

17. Mahkemenin 22/3/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

18. Başvurucu, başvuruya konu dokümanın kendisine verilmemesinin keyfî olduğunu, derece mahkemelerinin yeterli bir inceleme yapmadan soyut bir gerekçeyle itirazlarını reddettiğini, ayrıca henüz mahkûmiyeti kesinleşmemiş olmasına rağmen potansiyel suçlu olarak görüldüğünü belirtmiş ve anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

19. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki tavsifi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki nitelendirmesini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu bağlamda başvurucunun şikâyeti ifade özgürlüğü bağlamında incelenecektir.

20. Anayasa’nın 26. maddesinin ilgili bölümüşöyledir:

“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...

Bu hürriyetlerin kullanılması, ... kamu düzeni, kamu güvenliği, ... suçların önlenmesi, ... gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir...

Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

21. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Müdahalenin Varlığı

22. İnfaz Kurumunda tutuklu olarak bulunan başvurucuya gönderilen yazılı bir dokümanın kendisine verilmemesinin, haber veya fikir alma özgürlüğü ve dolayısıyla ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale oluşturduğu kabul edilmiştir.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

23. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

24. Sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen; kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

i. Kanunilik

25. Müdahaleye dayanak olan 5275 sayılı Kanun’un 3. ve 62. maddelerinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.

ii. Meşru Amaç

26. Başvuruya konu doküman suçun önlenmesi, mahkûmun ıslahı ve İnfaz Kurumunun güvenliğinin sağlanması amaçlarıyla başvurucuya verilmemiştir. Anılan müdahalenin, Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.

iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük

(1) İlkeler

27. Başvuru konusu olay bakımından yapılacak değerlendirmelerin temel ekseni, müdahaleye neden olan idarenin ve derece mahkemelerinin kararlarında dayandıkları gerekçelerin ifade özgürlüğünü kısıtlama bakımından “demokratik toplum düzeninin gereklerine” ve “ölçülülük” ilkelerine uygun olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır (demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk ilkesine ilişkin açıklamalar için bkz. Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 51; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 68; Halil Bayık, § 28; ölçülülük ilkesine ilişkin açıklamalar için bkz. AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007; Bekir Coşkun, §§ 53-54; Sebahat Tuncel, B. No: 2012/1051, 20/2/2014, § 84; Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72). İfade özgürlüğüne gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri (Halil Bayık, §§ 28- 43) karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahaleler Anayasa'nın 26. maddesini ihlal edecektir (Halil Bayık, § 43).

28. Anayasa Mahkemesi Halil Bayık kararında, mevcut başvuruya benzer şikâyetlerde derece mahkemelerinin ve kamu gücünü kullanan diğer organların gerekçelerinin ilgili ve yeterli sayılabilmesi için kararlarda bulunması gereken ve benzer başvuruların koşullarına göre değişebilecek unsurları şu şekilde belirlemiştir:

i. Başvurucunun hangi suçtan dolayı hangi tür ceza infaz kurumunda bulunduğu ve başvurucunun bulunduğu ceza infaz kurumu ile işlediği suçun söz konusu tedbirin alınmasında bir etkisinin bulunup bulunmadığı değerlendirilmelidir.

ii. Bir yayının tümünün veya bir kısmının mahkûma verilmemesi şeklindeki kısıtlamanın mahkûmun ıslahı ile bağlantısı var ise yayının içeriği ile mahkûmun ıslahı arasındaki ilişkinin tam olarak gösterilmesi gerekir.

iii. Her mahpusun toplumsal geçmişi ve suç sicili, entelektüel kapasitesi ve kabiliyeti, şahsi tabiatı, hapis cezasının süresi ve tahliye edildikten sonrası için beklentileri dikkate alınmalıdır.

iv. Bu bağlamda söz konusu yayınların, terör suçlarından mahpus olan kişilerin iddia edilen mağduriyetlerin sorumlusu olarak gördükleri kişilere veya devlete karşı daha fazla şiddete yönelmelerine sebebiyet verip vermediği değerlendirilmelidir.

v. Mahpusa verilmeyen süreli veya süresiz yayının cinsi, içeriği, yayımlayanı ve sorunlu görülen kısımların hangileri olduğu belirtilmeli ve mahpusa verilmesi sakıncalı bulunan kısımların detaylı analizi yapılmalıdır.

vi. Böyle bir analizin yapılabilmesi için eğer söz konusu yayının terör örgütleriyle veya terör faaliyetlerinin meşru gösterilmesiyle bir ilişkisi varsa mahpusun ifade özgürlüğü ile demokratik toplumun terör örgütlerinin faaliyetlerine karşı kendini korumaya ilişkin meşru hakkı arasında denge kurulmalıdır.

vii. Zikredilen dengelemenin kurulabilmesi için;

- Bütünüyle ele alındığında müdahaleye konu yayının özel bir kişiyi, kamu görevlilerini, halkın belirli bir kesimini veya devleti hedef gösterip göstermediğinin, onlara karşı şiddete teşvik edip etmediğinin,

- Bireylerin fiziksel şiddet tehlikesine maruz bırakılıp bırakılmadığının, bireylere karşı nefreti alevlendirip alevlendirmediğinin,

- Yayında iletilen mesajda şiddete başvurmanın gerekli ve haklı bir önlem olduğunun ileri sürülüp sürülmediğinin,

- Şiddetin yüceltilip yüceltilmediğinin; kişileri nefrete, intikam almaya, silahlı direnişe tahrik edip etmediğinin,

- Suçlamalara yer vererek veya nefret uyandırarak ülkenin bir kısmında veya tamamında daha fazla şiddete sebebiyet verip vermeyeceğinin,

Söz konusu yayında yer alan ifadelerin ceza infaz kurumunun güvenliğini, disiplinini ve düzenini tehlikeye düşürüp düşürmediğinin,

- Terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı olarak haberleşmelerine neden olup olmadığının,

-Kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakaret oluşturan ifadeleri içerip içermediğinin,

- Yayın tarihinde veya mahpusa verilmesinin istendiği sırada ülkenin bir kısmında veya tamamında çatışmaların yoğunluk derecesi ile ceza infaz kurumu ve ülkedeki tansiyonun yükseklik derecesinin yayının mahpusa verilmesine etki edip etmediğinin,

- Karara konu sınırlayıcı tedbirin, demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik olup olmadığının ve tedbirin başvurulabilecek en son çare niteliğinde bulunup bulunmadığının,

- Son olarak sınırlamanın, güdülen kamu yararı amacını gerçekleştirmek için ifade özgürlüğüne en az müdahale eden ölçülü bir sınırlama niteliğinde olup olmadığının yayının içeriğiyle birlikte değerlendirilmesi gerekir.

viii. Derece mahkemelerinin ve kamu gücünü kullanan diğer organların söz konusu değerlendirmeleri yaparken olayın koşullarına göre uzman kişilerin görüşlerinden faydalanmaları, gerekirse konusunda uzman sosyal bilimciler, araştırmacılar ve akademisyenlerden rapor ve görüş almaları her zaman mümkündür. Böylece süreli veya süresiz bir yayının bir mahpusa verilmemesi şeklindeki müdahalenin kanunlar ve Anayasa Mahkemesi içtihatlarında ortaya konan kriterlere uygunluğunun denetimi daha etkili yapılabilecektir (Halil Bayık, § 45).

(2) İlkelerin Olaya Uygulanması

29. Eğitim Kurulu,başvurucuya verilmeyen kitap biçimindeki yazılı dokümanın içeriğinde PKK terör örgütü mensuplarının dağdaki yaşamlarının anlatıldığını, Abdullah Öcalan'ın düşünceleri ile örgütün ideolojisinin övüldüğünü ve örgütün faaliyetleri meşru gösterilerek gençleri dağdaki yaşama özendiren ifadelere yer verildiğini belirtmiştir. EğitimKurulu, söz konusu dokümanın terör suçu işlediği iddiası ile tutuklu bulunan başvurucuya verilmesi hâlinde suçun önlenmesi ile mahkûmun ıslahı amaçlarının engelleneceğini ifade etmiştir.

30. Eğitim Kurulunun kararına yapılan itirazı değerlendiren İnfaz Hâkimliği, Eğitim Kurulunun gerekçelerine ek olarak söz konusu kitabın başvurucuya verilmesi hâlinde İnfazKurumunun güvenliği yönünden somut tehlike oluşacağını da belirterek itirazı reddetmiştir. İnfaz Hâkimliğinin kararına yapılan itirazı değerlendiren Ağır Ceza Mahkemesi de aynı gerekçelerle itirazı reddetmiştir.

31. Somut olayda söz konusu kitap kendisine verilmeyen başvurucunun bu tarihte henüz tutuklu bulunduğu, Eğitim Kurulu ve İnfaz Hâkimliğinin ise mahkûmun ıslahını engelleyeceği gerekçesiyle başvuru konusu kitabın teslim edilmemesine karar verdikleri anlaşılmaktadır. Ceza infaz kurumlarında tutuklu olarak bulunan şahıslar yönünden tutulma henüz bir tedbir niteliğinde olduğundan ve cezanın infazı söz konusu olmadığından, "mahkûmun ıslahı" ilgili bir gerekçe olarak nitelendirilemez. Bununla birlikte İnfaz Hâkimliği kararına itirazı inceleyen Ağır Ceza Mahkemesinin, aynı gerekçelerle itirazı reddettiği kararından önce başvurucunun terör örgütüne üye olma suçundan mahkûmiyetinin kesinleştiği anlaşıldığından ıslah gerekçesinin ilgili hale geldiği görülmektedir.

32. Öte yandan başvuru konusu olayda derece mahkemeleri tarafından yukarıda sayılan hususlar değerlendirilmemiş, başvuru konusu kitapla, içeriğinde yer alan ifadelerin mahkûmun ıslahını engelleyeceği ve İnfaz Kurumu güvenliği için tehlike oluşturacağı şeklindeki gerekçeyi soyut olmaktan çıkaracak ölçüde somut bir bağlantı kurulmamıştır.

33. Yine bu nitelikte kabul edilen ifadelerin yer aldığı bölümler çıkarılarak geri kalan kısmın başvurucuya teslim edilmesinin mümkün olup olmadığı da tartışılmamıştır. Sakıncalı kısımların yayından ayrılmasının mümkün olmadığı veya bu kısımlar çıkartıldığında geri kalan bölümün bir öneminin kalmadığı hâllerde yayının tümünün mahpusa verilmemesi yoluna gidilebilirse de bu özel durumun da ilgili kararda gerekçelendirilmesi gerekir (Sinan İyit (2) [GK], B. No: 2013/1495, 30/11/2017, § 56).

34. Dolayısıyla başvuruya konu kitap biçimindeki yazılı dokümanın başvurucuya verilmemesinin demokratik bir toplumda gerekli olduğu ilgili ve yeterli bir gerekçe ile gösterilebilmiş değildir.

35. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

36.Bu ihlal kararı başvuruya konu yayının başvurucuya verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. İlgili derece mahkemeleri, Anayasa Mahkemesi kararında ortaya konulan kriterler ve gösterilen yöntemle yeniden yargılama yaparak yargılamanın sonucuna göre bahse konu yayının ya da bir kısmının başvurucuya verilmesine veya verilmemesine karar vermelidirler.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

37. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

 "(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

38. Başvurucu ihlalin tespiti ile manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

39. Başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Bu ihlal kararı başvuruya konu yayının başvurucuya verilmesi gerektiği şeklinde yorumlanamaz.

40. İfade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin -Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterler ve gösterilen yöntemle- yeniden yargılama yapılmak ve yargılamanın sonucuna göre başvurucunun itirazı hakkında yeniden bir karar verilmek üzere Ankara Batı İnfaz Hâkimliğine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

41. 226,90 TL harç bedelinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

42. İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunan başvurucuya bir dokümanın verilmemesi şeklindeki müdahale yönünden, ifade özgürlüğünün ihlal edildiğinin tespiti ile kararın, yeniden yargılama yapmak üzere ilgili yargı merciine gönderilmesine hükmedilmesinin yeterli olacağı değerlendirildiğinden başvurucunun manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğü ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara Batı İnfaz Hâkimliğine (E.2015/2757 ve K.2015/2776) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun manevi tazminat talebinin REDDİNE,

E. 226,90 TL harç bedelinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 22/3/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

EŞREF ARSLAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/14655)

 

Karar Tarihi: 18/7/2018

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

Raportör Yrd.

:

Ceren Sedef EREN

Başvurucu

:

Eşref ARSLAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, fotokopi yoluyla çoğaltılması talebiyle ceza infaz kurumu idaresine teslim edilen fotokopi biçimindeki dokümanın terör örgütü propagandası içerdiği gerekçesiyle başvurucuya hücre disiplin cezası verilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 27/8/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucu, başvuru tarihinde tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma veya el değiştirme suçundan hükümlü olarak Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (İnfaz Kurumu) bulunmaktadır.

10. İnfaz Kurumu İdare ve Gözlem Kurulu (İdare ve Gözlem Kurulu) 21/6/2012 tarihinde, başvurucunun fotokopi yoluyla çoğaltılmak üzere İnfaz Kurumu idaresine teslim ettiği yüz iki sayfalık fotokopi biçimindeki dokümana el konulmasına ve başvurucu hakkında disiplin soruşturması yapılmak üzere İnfaz Kurumu Disiplin Kuruluna (Disiplin Kurulu) tevdiine karar vermiştir. İdare ve Gözlem Kurulu tarafından söz konusu dokümanın tamamının terör örgütü lideri Abdullah Öcalan tarafından yazılan bir çalışma olduğunun tespit edildiği ve içeriğinde Orta Doğu ile Kürt sorunlarından bahsedilerek bu sorunların çözümü için örgüt elebaşı Abdullah Öcalan'a ait fikirlere yer verildiği belirtilmiştir. Bu nedenle Kurul tarafından, anılan dokümanın çoğaltılarak İnfaz Kurumu içerisinde yayılmak suretiyle örgüt bilincini diri tutmaya yönelik örgütsel propaganda niteliği taşıdığı değerlendirmesinde bulunulmuştur. Sonuç olarak Kurul tarafından, hükümlü ve tutukluların eğitim, iyileştirme ve topluma yeniden kazandırma çalışmalarını olumsuz etkileyeceği gerekçesiyle dokümanın başvurucuya verilmemesine karar verilmiştir.

11. Başvurucunun bu karara karşı yaptığı itiraz, Tekirdağ İnfaz Hâkimliğinin 17/4/2013 tarihli kararıyla kararda usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Başvurucunun ret kararına karşı itirazı da Tekirdağ 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 27/9/2013 tarihinde aynı gerekçeyle reddedilmiştir.

12. Disiplin Kurulu, daha önce kaldırılmamış disiplin cezası bulunduğu anlaşılan başvurucunun, 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 44. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (l) bendi ile 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca "20 gün hücre cezası" ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Disiplin Kurulu, İdare ve Gözlem Kurulunun 21/6/2012 tarihli kararında yer verdiği gerekçeye dayanarak başvurucunun, suç örgütlerinin eğitim ve propaganda faaliyetlerini yapma suçunu işlediği kanaatine varmıştır.

13. Başvurucu, Disiplin Kurulu kararına karşı 13/7/2012 tarihinde itiraz etmiştir. İtirazı inceleyen Tekirdağ 1. İnfaz Hâkimliği (İnfaz Hâkimliği) 5/5/2014 tarihinde itirazı reddetmiştir. İnfaz Hâkimliği, başvurucu hakkındaki disiplin soruşturmasının kanunda belirtilen yasal süre içerisinde başlatıldığını, mevzuata uygun olarak sürdürülüp tamamlandığı ve başvurucunun, eylemine karşılık gelen disiplin cezasıyla cezalandırıldığını belirterek kararın usul ve yasaya uygun olduğunu ifade etmiştir.

14. Başvurucu İnfaz Hâkimliğinin kararına karşı itiraz etmiştir. Tekirdağ 2. Ağır Ceza Mahkemesi 3/7/2014 tarihinde, usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle itirazın reddine karar vermiştir. Bu karar başvurucuya 1/8/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.

15. Başvurucu 27/8/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

16. İdare ve Gözlem Kurulu, hükümlünün müddetnamesinde koşullu salıvermeden yararlanabileceği tarih olarak belirtilen 31/3/2014 tarihinde iyi hâlli olduğu değerlendirilmediğinden 28/3/20014 tarihinde koşullu salıvermeden yararlandırılmaması gerektiğine karar vermiştir. Kararda başvurucunun, başvuru konusu hücre cezasıyla birlikte sonuncusu 4/4/2013 tarihinde olmak üzere yedi kez disiplin cezası aldığı, fakat o tarihte kesinleşmemiş olmaları nedeniyle henüz hiçbirinin infazına başlanamadığı ifade edilmiştir. Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük'ün (Tüzük) 134. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurucunun iyi hâl durumunu değerlendiren İdare ve Gözlem Kurulu, kesinleşmemiş söz konusu cezalar dışında başvurucunun daha önce birçok disiplin cezası aldığını ve bu cezaların infaz edildiğini belirtmiştir. Bu cezaların infazından sonra yasal süreleri dolduğundan kaldırılmalarına rağmen başvurucunun iyi hâl durumunun gayret, iyiniyet ve süreklilik arz etmemesi nedeniyle Kurul, başvurucunun koşullu salıverilmeden yararlandırılmaması gerektiğine karar vermiştir.

17. Başvurucu koşullu salıvermeden yararlandırılmamasına dair karara karşı itiraz etmiştir. Tekirdağ 1. İnfaz Hâkimliği 21/4/2014 tarihinde, usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle itirazı reddetmiştir. Başvurucunun ret kararına karşı itirazı da Tekirdağ 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 5/6/2014 tarihinde aynı gerekçeyle reddedilmiştir.

18. Başvurucu, Tekirdağ 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 22/7/2015 tarihinde koşullu salıvermeden yararlandırılmasına ilişkin kararı üzerine 27/7/2015 tarihinde tahliye edilmiştir.

B. Başvuru Konusu Doküman

19. "Demokratik Konfederalizm Toplumların ve Demokratik Uluslaşmanın Doğasına En Uygun Sistemdir" ana başlıklı doküman on dört alt başlıktan oluşmaktadır. Bu başlıklar sırasıyla; "Demokrasinin Kısa Tarihi", "Toplumun Demokratik Örgütlenmesi Konfederalizmle Derinleşir", "Halkların Zamanı Radikal Demokrasiyle Gelecektir", "Demokratik Konfederalizmi Kurmak Devletçi ve Üst Sınıfa Dayanan Demokrasi Zihniyetini Aşmakla Gerçekleştirilebilir", "Demokratik Konfederalizm Alternatif Bir Demokrasi ve Demokratikleşme Projesidir", "KCK Sisteminde Yürütme ve Yargı", "KCK Sisteminde Kadının Yeri ve Rolü", "KCK Sisteminde Gençlik ve Öncülük Görevleri", "Kürdistan'da Demokratik Konfederal Örgütlenmenin Objektif Koşulları Üzerine", "Demokratik Konfederalizmin Devlet ve Demokratik Cumhuriyetle İlişkisi", "Demokratik Cumhuriyet ve Demokratik Konfederalizm", "Özgürleşme ve Güçlenme Demokratik Uluslaşmayla Kazanılır", "Demokratik Özerklik" ve "Demokratik Özerklik Farklılıkların Demokrasi İçinde Özerkliğidir" şeklindedir.

20. Genel olarak PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan'ın belirlediği ve örgütün şehir yapılanması olan KCK sisteminin esaslarını ortaya koyan dokümanda özellikle beşinci bölümden itibaren "Ö.M." (Özgürlük Mücadelesi) şeklindeki kısaltmayla PKK terör örgütüne ve sistemin gerçekleştirilmesindeki önemine vurgu yapılmaktadır. Altıncı bölümde anılan örgütün gerçekleştirdiği iddia edilen gerilla mücadelesinden bahsedilerek örgüt olmadan bir KCK sisteminin düşünülemeyeceği ifade edilmiştir. Yedinci bölümde PKK terör örgütü sistemin ordusu ve terör örgütü üyeleri de komutan olarak nitelendirilmiştir. Sekizinci bölümde kadının gerilla mücadelesine katılma gerçeğinden bahsedilmiş ve kadının diğer bütün çalışmalarda olduğu kadar terör örgütünün yürüttüğü savaşta da çok önemli fedakârlıklar gösterdiği ifade edilmiştir. Dokuzuncu bölümde gençliğin, özgürlük ve demokrasinin güvencesi olan meşru savunma kuvvetleri açısından önemli olduğu belirtilmiştir. Onuncu bölümde terör örgütü üyelerinden profesyonel kadrolar olarak, on ikinci bölümde ise özgürlük savaşçıları olarak söz edilmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

21. 5275 sayılı Kanun'un 37. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Hükümlü hakkında kurumda, düzenli bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun, tüzük, yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli kıldığı davranış ve tutumları, kusurlu olarak ihlâl ettiğinde, eyleminin niteliği ile ağırlık derecesine göre Kanunda belirtilen disiplin cezaları uygulanır."

22. 5275 sayılı Kanun'un 44. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (l) bendi şöyledir:

"Onbir günden yirmi güne kadar hücreye koyma cezasını gerektiren eylemler şunlardır:

...

l) Suç örgütlerinin eğitim ve propaganda faaliyetlerini yapmak veya yaptırmak."

23. 5275 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"Bir eylemden dolayı verilen disiplin cezası kesinleştikten sonra bu cezanın kaldırılması için gerekli süre içinde yeniden disiplin cezasını gerektiren bir eylemde bulunan hükümlü hakkında, her defasında bir üst ceza uygulanır."

24. 5275 sayılı Kanun'un 89. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Hükümlünün, Kanunun 107 nci maddesinde öngörülen süreleri, ceza infaz kurumlarının düzen ve güvenliği amacıyla konulmuş kurallara içtenlikle uyarak, haklarını iyi niyetle kullanarak, yükümlülüklerini eksiksiz yerine getirerek geçirmiş ve uygulanan iyileştirme programlarına göre de toplumla bütünleşmeye hazır olduğunun disiplin kurulunun görüşü alınarak idare kurulunca saptanmış bulunması gerekir."

25. 5275 sayılı Kanun'un 107. maddesinin ilgili fıkraları şöyledir:

"(1) Koşullu salıverilmeden yararlanabilmek için mahkûmun kurumdaki infaz süresini iyi hâlli olarak geçirmesi gerekir.

...

 (11) Bir hükümlünün koşullu salıverilmesi hakkında ceza infaz kurumu idaresi tarafından hazırlanan gerekçeli rapor, hükmü veren mahkemeye; hükümlü başka bir yerde bulunuyorsa o yerde bulunan aynı derecedeki mahkemeye verilir. Mahkeme, bu raporu uygun bulursa hükümlünün koşullu salıverilmesine dosya üzerinden karar verir. Mahkeme, raporu uygun bulmadığı takdirde gerekçesini kararında gösterir. Bu kararlara karşı itiraz yoluna gidilebilir."

26. Tüzük'ün 134. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"Hükümlünün, disiplin cezasını gerektiren bir eylemi işlemiş olmasına rağmen, koşullu salıverilme tarihinde bu eyleminden dolayı disiplin soruşturması henüz sonuçlandırılmayanlar hakkında iyi hâl kararının verilip verilmemesi idare ve gözlem kurulunca takdir edilir."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

27. Mahkemenin 18/7/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

28. Başvurucu, başvuru konusu yüz iki sayfalık fotokopi biçimindeki dokümanın, Bolu F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda bulunan bir tutuklu tarafından kendi bulunduğu İnfaz Kurumundaki başka bir tutukluya posta yoluyla gönderildiğini ve Eğitim Kurulu tarafından incelenerek İnfaz Kurumuna alındığını ifade etmiştir. Başvurucu, fotokopi yoluyla çoğaltılmak amacıyla dokümanı idareye teslim etmiştir. Dokümanın herhangi bir terör örgütü propagandası içermediğini, daha önce İnfaz Kurumu idaresi denetiminden geçtiğini ve henüz propagandaya yönelik bir eylemi bulunmamasına rağmen kendisine haksız biçimde hücre cezası verildiğini belirten başvurucu, bu nedenle ifade özgürlüğü ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

29. Bakanlık görüşünde, ifade özgürlüğüne gerçekleştirilen müdahale yönünden yetkili merci gerekçelerinin ilgili ve yeterli olduğu belirtilerek hakkın ihlal edilmediğine karar verilmesi gerektiği ifade edilmiştir.

B. Değerlendirme

30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu nedenle başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine dair iddiasının ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

31. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Müdahalenin Varlığı

32. Hükümlü ve tutuklular, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak sahiptir (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 65). Bu bağlamda hükümlü ve tutukluların ifade özgürlüğü de Anayasa ve Sözleşme kapsamında koruma altındadır.

33. Başvurucu, kendisinde bulunan yüz iki sayfalık fotokopi biçimindeki dokümanı fotokopi yoluyla çoğaltılmak amacıyla İnfaz Kurumu idaresine teslim etmesinin, suç örgütlerinin eğitim ve propagandasını yapma disiplin suçunu oluşturduğundan bahisle hücre cezasıyla cezalandırılmıştır. Bu nedenle başvurucunun bilgi ve kanaatlere ulaşma özgürlüğüne ve dolayısıyla ifade özgürlüğüne müdahale edildiği kabul edilmiştir.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

34. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. Maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.

35. Bu sebeple müdahalenin, Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.

i. Kanunilik

36. Müdahaleye dayanak olan 5275 sayılı Kanun’un 44. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (l) bendinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.

ii. Meşru Amaç

37. Başvurucu; suçun önlenmesi, mahkûmların ıslahı ve İnfaz Kurumu güvenliği ile düzeninin sağlanması amaçlarıyla hücre cezasıyla cezalandırılmıştır. Anılan müdahalenin, Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.

iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk

 (1) Genel İlkeler

 (a) Demokratik Toplum Düzeninin Gerekleri ve İfade Özgürlüğü

38. Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğü bağlamında "demokratik toplum düzeninin gerekleri" ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır. İfade özgürlüğü, kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme ve gerçekleştirme konusunda başkalarını ikna etme çabaları ve bu çabaların hoş görüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir. Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42-43; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).

 (b) Müdahalenin Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması

39. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerekir. Açıktır ki bu başlık altındaki değerlendirme, sınırlamanın amacı ile bu amacı gerçekleştirmek üzere başvurulan araç arasındaki ilişki üzerinde temellenen ölçülülük ilkesinden bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde "demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama" ve "ölçülülük ilkesine aykırı olmama" biçiminde iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki kriter bir bütünün parçaları olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Bekir Coşkun, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72; AYM, E.2007/4, K.2007/81, K.T. 18/10/2007).

40. Zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığından bahsedilebilmesi için ifade özgürlüğü üzerindeki sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik ve istisnai nitelikte olması gerekir. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, § 51).

41. Anayasa Mahkemesinin bir görevi de bireylerin fikirlerini ifade özgürlüğü yoluyla ifade etme hakları ile Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçlar arasında adil bir dengenin sağlanıp sağlanamadığını denetlemektir. Meşru amaçların bir olayda varlığının hakkı ortadan kaldırmadığı vurgulanmalıdır. Önemli olan bu meşru amaçla hak arasında olayın şartları içinde bir denge kurmaktır ( bkz. Bekir Coşkun, § 44, 47, 48; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017,§§ 58, 61, 66).

42. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında aşırı bir dengesizlik bulunmamasına işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti halinde orantılılık ilkesi yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir. Kamu gücünü kullanan organların düşüncelerin açıklanmasına ve yayılmasına müdahale ederken ifade özgürlüğünün kullanılmasından kaynaklanan yarardan daha ağır basan korunması gereken bir menfaatin ve kişiye yüklenen külfeti dengeleyici mekanizmaların varlığını somut olgulara dayanarak göstermeleri gerekir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, §§ 57; Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50; Hakan Yiğit, §§ 59, 68).

43. Buna göre, ifade özgürlüğüne yapılan bir müdahale, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez.

 (c) Diğer İlkeler

44. Anayasa Mahkemesi 5275 sayılı Kanun'da belirlenen disiplin suçlarının işlendiğinin kabul edilmesi için yalnızca özel hükümlerindeki şartların gerçekleşmesinin yeterli olmadığını, aynı Kanun'un disiplin suçları yönünden genel hüküm niteliğinde bulunan 37. maddesindeki şartların da gerçekleşmesi gerektiğini kabul etmiştir. Bu bağlamda başvurucunun hücre cezası almasına neden olan eyleminin, ceza infaz kurumundaki güvenliği veya disiplini bozacak ya da düzenli yaşamın sürdürülmesini önleyecek şekilde gerçekleştirildiğinin yetkili mercilerce gösterilmiş olması gerekir (AYM, E.2013/6, K.2013/111, 10/10/2013; Hakan Olğun (2), B. No: 2014/15588, 25/1/2018, § 34 ).

45. Anayasa Mahkemesi Hüseyin Sürensoy (B. No: 2013/749, 6/10/2015) kararında, Ceza İnfaz Kurumu Mektup Okuma Komisyonunun denetiminden geçmiş bir kitapçığın daha sonra örgütsel doküman olarak değerlendirilmesi nedeniyle hücre disiplin cezası verilen başvurucunun, denetimden geçmiş bir kitapçık nedeniyle disiplin cezası alabileceğini öngörmesinin beklenemeyeceğini ifade etmiştir (Hüseyin Sürensoy, § 54).

46. Anayasa Mahkemesi Diyadin Akdemir (B. No: 2015/9562, 4/4/2018) kararında ise hükümlü ve tutuklulara gönderilen fotokopi şeklindeki dokümanların Anayasa Mahkemesince kabul edilen ilke ve kriterler ışığında 5275 sayılı Kanun'un 62. maddesi uyarınca yapılacak denetime tabi tutulmasının, ceza infaz kurumu idareleri ve derece mahkemeleri üzerine makul olmayan bir yükümlülük getirilmesi anlamına geleceğine karar vermiştir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi, basılı yayınların ceza infaz kurumlarına kabul edilmesine ilişkin yapılması gereken denetimin, anılan hükümde öngörülen süreli ve süresiz yayınlar kapsamında da kalmadığı anlaşılan fotokopi şeklindeki dokümanlar yönünden uygulanmasının mümkün olmadığını ifade etmiştir (Diyadin Akdemir § 21). Başka bir deyişle Anayasa Mahkemesine göre kural olarak fotokopi şeklinde dokümanların zorlayıcı bir gereksinim olmadığı müddetçe herhangi bir denetime tabi tutulmaksızın yüksek güvenlikli bir ceza infaz kurumuna alınmaması Anayasa'ya aykırılık oluşturmaz.

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

47. Başvurucu, başvuru konusu dokümanın daha önce İnfaz Kurumu idaresi denetiminden geçtiğini ileri sürmüştür. Yetkili mercilerin kararlarında anılan iddiaya ilişkin bir değerlendirme bulunmadığı görülmektedir. Bununla beraber başvuru konusu dokümanın fotokopi şeklinde olduğu gözönüne alındığında, başka türlü İnfaz Kurumuna girmesinin mümkün olmadığına, idarece ve derece mahkemelerince de aksi yönde bir iddia bulunmadığına göre İnfaz Kurumu idaresinin denetiminden geçerek başvurucuya ulaştığı kabul edilmelidir.

48. Anayasa Mahkemesi fotokopi şeklindeki dokümanların denetimlerinin mümkün olmadığı gerekçesiyle ceza infaz kurumlarına kabul edilmemesinin demokratik bir toplumda gerekli olabileceğine karar vermiştir (bkz. § 46). Bununla birlikte somut olayda söz konusu dokümanın denetimden geçerek başvurucuya ulaştığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle başvuru konusu doküman içeriğinin suç örgütü eğitimi ve propagandası yapılmasına elverişli olup olmadığı değerlendirilmelidir.

49. Öncelikle İdare ve Gözlem Kurulu ile Disiplin Kurulu kararlarında başvuru konusu dokümanın tamamen terör örgütü lideri Abdullah Öcalan tarafından yazılmış bir çalışma olduğu belirtilmişse de anılan dokümanda söz konusu şahsa birçok atıf yapılmakla birlikte tamamen onun tarafından yazılmış bir çalışma olmadığı tespit edilmiştir. Genel olarak siyasi bir idealden bahsedilen dokümanın büyük bir kısmında bu idealin gerçekleştirilmesi için PKK terör örgütünün şiddet eylemlerine devam etmesinin önemine vurgu yapıldığı görülmektedir (bkz. § 20). Dolayısıyla başvuru konusu dokümanın içeriğinde terör örgütünün şiddet eylemlerine devam etmesinin elzem olduğu belirtilerek şiddet meşrulaştırılmıştır. Bu nedenle başvuru konusu dokümanın suç örgütü eğitimi ve propagandası yapılması yönünden elverişli olduğu anlaşılmaktadır. Bu bağlamda başvuru konusu dokümana, somut olayda da gerçekleştiği gibi idarece el konulması demokratik bir toplumda gerekli bir tedbirdir.

50. Somut olayda başvurucunun, başvuru konusu dokümanı çoğaltılması için kendi iradesi ile İnfaz Kurumu idaresine verdiği hatırlanmalıdır. Hücre cezası verilmesine ilişkin kararda anılan dokümanın, çoğaltılarak İnfaz Kurumu içerisinde yayılmak suretiyle örgüt bilincini diri tutmaya yönelik örgütsel propaganda niteliği taşıdığı değerlendirmesi yapılmıştır. Buna karşılık somut olayda söz konusu doküman çoğaltılamadan İnfaz Kurumu idaresince el konulmuştur. Eğitim ya da propaganda eyleminin gerçekleştirildiğinden söz edilebilmesi için başvurucunun, doküman içeriğini başkalarına tanıtmak ve benimsetmek amacıyla herhangi bir şekilde yaydığının gösterilmesi gerekir. Disiplin Kurulu ve derece mahkemelerinin ise başvurucunun bu dokümanı kendisinde bulundurduğu sürede başka hangi şekillerde suç örgütü propagandası yapmak için kullandığı konusunda herhangi bir açıklamaya yer vermedikleri görülmektedir.

51. Somut olayda başvurucunun dokümanı kullanarak terör örgütü propagandası yaptığı somut olgulara dayalı olarak ortaya konulamamıştır. Bu doğrultuda başvurucunun 5275 sayılı Kanun'un 37. maddesinde öngörülen kurumda düzenli bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması için zorunlu mevzuat ve emirleri ihlâl ettiği de Disiplin Kurulu ve derece mahkemelerince değerlendirilememiştir.

52. Son olarak başvurucunun, İnfaz Kurumu idaresinin denetiminden geçmiş bir dokümanı çoğaltmak amacıyla tekrar idareye verirken bir disiplin cezası alacağını öngörmesini beklemek, somut olayda çatışan değerler olan ifade özgürlüğü ve kamu güvenliği arasında adil bir dengeleme yapılamamasına yol açar. Nitekim başvurucunun söz konusu dokümanı, çoğaltılması için İnfaz Kurumu idaresine teslim etmesi böyle bir öngörü sahibi olmadığını da ortaya koymaktadır.

53. Yukarıda yer verilen değerlendirmeler ışığında, başvurucunun söz konusu dokümanı kullanarak suç örgütü eğitimi ya da propagandası yaptığı ve bu eylemiyle, 5275 sayılı Kanun'un 37. maddesi uyarınca kurumda düzenli bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından ilgili kuralları kasıtlı olarak ihlal ettiğinin yetkili mercilerce ortaya konulamadığı anlaşılmıştır. Bu nedenle başvuru konusu hücre cezasının demokratik bir toplumda gerekli olduğunun gösterilemediği değerlendirilmiştir.

54. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

55. Başvurucu, başvuru konusu hücre cezasının henüz infaz edilmemiş olması nedeniyle koşullu salıverme süresi dolmasına rağmen bu imkândan yararlanamadığını da belirtmiştir. Söz konusu hücre cezasına karşı yaptığı şikâyet hakkında İnfaz Hâkimliğince yaklaşık iki yıl sonra karar verildiğini belirten başvurucu, şikâyetin makul sürede karara bağlanmaması nedeniyle koşullu salıverme süresinin bitiminde hücre cezasının kesinleşmemiş olduğunu ve bu nedenle infaz edilememesine yol açıldığını ifade etmiştir.

56. Başvuru konusu hücre cezasının, henüz infaz edilmemiş olması nedeniyle ilgili Tüzük hükmüne göre başvurucunun iyi hâl durumu İdare ve Gözlem Kurulu tarafından değerlendirilerek koşullu salıvermeden yararlandırılmamasına karar verilmiştir (bkz. § 24). Anılan Kurulun bu kararı İnfaz Hâkimliği ve Ağır Ceza Mahkemesi denetiminden de geçmiştir.

57. Başvurucu, koşullu salıvermeden başvuru konusu hücre cezası nedeniyle yararlandırılmadığını iddia etmişse de İdare ve Gözlem Kurulu kararında başvurucunun daha önce infaz edilen birçok disiplin cezası nedeniyle İnfaz Kurumunda geçirdiği sürenin iyi hâlli olarak değerlendirilmediği anlaşılmaktadır. Başvuru konusu hücre cezası, yalnızca o tarihte infaz edilmemiş olduğundan değerlendirmenin anılan Kurul tarafından yapılmasına yol açmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında verilen koşullu salıvermeden yararlandırılmamaya ilişkin kararda başvuru konusu hücre cezasının değerlendirilmeye alınmadığı açıktır. Bu nedenle ifade özgürlüğünü ihlal ettiğine karar verilen başvuru konusu hücre cezası, başvurucunun koşullu salıvermeden yararlandırılmamasına ilişkin kararı etkileyen bir husus olarak değerlendirilmemiştir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

58. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

59. Başvurucu infaz edilen hücre cezası nedeniyle 50.000 TL tazminat talep etmiştir.

60. Hücre cezası nedeniyle başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

61. İnfaz edilen 20 günlük hücre cezası nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 1.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

62. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç bedelinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 26. maddesinde öngörülen ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya net 1.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE ve tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,

D. 206,10 TL harç bedelinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin bilgi için Tekirdağ 1. İnfaz Hâkimliğine (E.2012/2624, K.2014/856) GÖNDERİLMESİNE,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 18/7/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

RECEP BEKİK VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2016/12936)

 

Karar Tarihi: 27/3/2019

R.G. Tarih ve Sayı: 21/5/2019-30780

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Zühtü ARSLAN

Başkanvekili

:

Burhan ÜSTÜN

Başkanvekili

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Serruh KALELİ

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

Raportör

:

Yunus HEPER

Raportör Yrd.

:

Ceren Sedef EREN

Başvurucular

:

Bkz. Ekli (1) Numaralı liste

Vekilleri

:

Bkz. Ekli (2) Numaralı liste

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurular, ceza infaz kurumlarında tutuklu ya da hükümlü olarak bulunanların satın aldığı süreli yayınların kendilerine teslim edilmemesi nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvurular çeşitli tarihlerde yapılmıştır.

3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonlarca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvuruların kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

7. Konularının aynı olması nedeniyle ekli (3) numaralı listede numaraları belirtilen başvuru dosyalarının 2016/12936 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine, incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına ve diğer başvuru dosyalarının kapatılmasına karar verilmiştir.

8. Birinci Bölüm tarafından 6/3/2016 tarihinde yapılan toplantıda niteliği itibarıyla Genel Kurul tarafından karara bağlanması gerekli görüldüğünden başvurunun Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 28. Maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca Genel Kurula sevkine karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

10. Ekli (1) numaralı listede belirtilen başvuruculardan Mahmut Özdemir, Nihat Oğuz ve Veysel Öztürk dışındakiler PKK terör örgütüyle ilgiliterör suçlarından tutuklu ya da hükümlü olarak, adı geçen üç başvurucu ise başka suçlardan hükümlü olarak muhtelif yüksek güvenlikli ceza infaz kurumlarında bulunmaktadır.

11. Adalet Bakanlığı Ceza İnfaz Kurumları ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü verilerine göre 8/1/2019 tarihi itibarıyla ülkemizde bulunan 389 ceza infaz kurumunun 288’i kapalı ceza infaz kurumu niteliğindedir. 288 kapalı ceza infaz kurumundan 14’ü F Tipi olmak üzere toplam 17’si yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumudur. Somut olayda başvurucular Tekirdağ 1 ve 2 No.lu, Sincan 2 No.lu, Ankara 2 No.lu, Bolu ve Edirne F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumları ile Eskişehir H Tipi, Kırklareli E Tipi, Bafra T Tipi, Balıkesir L Tipi, İzmir 3 No.lu T Tipi, Bingöl M Tipi, Kayseri 2 No.lu T Tipi, Burdur E Tipi, Silivri 9 No.lu Kapalı Ceza İnfaz Kurumları ve Elazığ 2 No.lu Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda bulunmaktadır.

12. Başvurucuların ücretini ödeyerek abone oldukları ya da satın aldıkları dergi ve gazete gibi süreli yayınların çeşitli nüshaları, infaz kurumu eğitim kurullarının aldıkları kararlar uyarınca başvuruculara teslim edilmemiştir. Başvuruculara teslim edilmeyen süreli yayınlar “Özgürlükçü Demokrasi”, “Demokrasi”, “Demokratik Ulus”“Yeni Demokratik Ulus”, “Serxwebun”, “Özgür Gündem”“Özgür Halk”, “Azadiya Welat”, “Diz Çökmeyenlerin Gazetesi” ve “Atılım” isimli gazeteler ile “Jineoloji” isimli derginin 2014 ve 2018 yılları arasına yayımlanmış tek ya da çeşitli nüshalarıdır. Başvuru tarihlerinde, başvuruculara teslim edilmeyen bu süreli yayınlar hakkında verilmiş bir toplatma ya da elkoyma kararı bulunmamaktadır.

13. İnfaz kurumu eğitim kurullarınca alınan bu kararların bir bölümünde, ilgili süreli yayınlarda ağırlıklı olarak PKK terör örgütü ve liderleri ile üyelerini öven, bunların sözleri ile eylemlerine yer verilen ve terör örgütü propagandası teşkil eden içerikler bulunduğu belirtilmiş; dolayısıyla ceza infaz kurumunun güvenliği ile mahkûmun ıslahı amaçlarının gerçekleştirilmesine engel olacağı gerekçesiyle söz konusu yayınların başvuruculara teslim edilmemesine karar verilmiştir.

14. İnfaz kurumu eğitim kurullarınca alınan söz konusu kararların sayıca daha fazla olan diğer bölümünde ise ilgili yayınların genel olarak PKK terör örgütü ve liderleri ile üyelerini öven, bunların sözleri ile eylemlerine yer verilen ve terör örgütü propagandası niteliğinde olduğu belirtilen sakıncalı kısımlarının ilgili yayının hangi sayfalarında bulunduğu açıkça belirlenmiş; buna rağmen ceza infaz kurumunun güvenliği ile mahkûmun ıslahı amaçlarının gerçekleştirilmesine engel olacağı gerekçesiyle söz konusu yayınların tamamının başvuruculara teslim edilmemesine karar verilmiştir. Anılan kararlardaki gerekçelerin ilgili kısmı şöyledir:

“Yasadışı terör örgütünün görüş, amaç ve eylem sürecinin gerçek kişi-zaman ve mekanlarla ayrıntılı olarak anlatıldığı, terör örgütüne ait açıklamaların bizzat alıntılandığı, örgütün faaliyetleri meşru gösterilerek kişilerin kanunsuz eylemlere özendirildiği, terör örgütü propagandasına dönüştürülen toplantı ve gösteri yürüyüşlerine dair görsel haberlerin yapıldığı, örgüte ait amblem, resim veya işaretlerin yer aldığı, devlete meydan okuma ve devlete karşı yapılan kanunsuz eylemleri doğru bir öz güven hareketiymiş gibi göstererek topluma kin ve nefret duyguları aşılayarak suç işleme ve kanunlara uymama konusunda tahrik ettiği, toplumda infial yaratacak söylemlerde bulunulduğu ve toplumu kutuplaştırdığı, gayri meşru eylemleri meşru gibi gösterdikleri, suçu ve suçluyu öven, suç işlemeye teşvik eden ifadeler yer aldığından...”

“ ...terör örgütlerinin sözde üst düzey yöneticilerinin/ mensuplarının açıklamalarının bu gazete vasıtasıyla örgüte müzahir şahıslara iletildiği tabanına talimatlar verildiği örgüt tabanının bu şekilde bilinçlenmesinin sağlandığı, Ceza infaz kurumlarındaki tutuklu/hükümlüler arasında örgütsel dayanışmayı artırıcı ibareler taşıdığı, kurumlarda örgütsel faaliyeti artırarak disiplinsizliğe yol açmak suretiyle kurum güvenliğini tehlikeye düşürecek haberler yapıldığının tespit edildiği...”

“...örgütün sözde liderlerinin açıklamalarına yer verildiği, örgüt propagandası yapıldığı, üyelerini öven yücelten ifadelere yer verildiğitespit edilmiştir.”

15. Başvurucular, anılan kararlara karşı infaz hâkimliklerine şikâyette bulunmuştur. Başvurucuların şikâyetleri ilgili infaz hâkimlikleri tarafından benzer gerekçelerle reddedilmiştir.

16. Başvurucular; ret kararlarına karşı ağır ceza mahkemelerine itiraz etmiş; ancak bu itirazlar, ilgili ağır ceza mahkemeleri tarafından infaz hâkimliği kararlarının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir. Nihai kararlar başvuruculara tebliğ edilmiştir.

17. Başvurucular, süresinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

IV. İLGİLİ HUKUK

18. İlgili ulusal hukuk için bkz. İbrahim Kaptan (2), B. No: 2017/30723, 12/9/2018, §§ 15-19; Cengizhan Pilaf, B. No: 2015/12095, 13/9/2018, § 12.

19. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Ahmet Temiz (6), B. No: 2014/10213, ½/2017, §§ 17-18.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

20. Mahkemenin 27/3/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi Yönünden

21. Bazı başvurucular adli yardım talebinde bulunmuşlardır. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun oldukları anlaşılan -adli yardım talebinde bulunan- başvurucuların açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım taleplerinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

B. İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

22. Başvurucular, ücretini ödeyerek abone oldukları ya da satın aldıkları dergi ya da gazete gibi süreli yayınların keyfî ve gerekçesiz olarak kendilerine teslim edilmemesi nedeniyle anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

23. Bakanlık görüşünde, Anayasa Mahkemesinin konuya ilişkin içtihadına atıf yapılarak başvuru konusu müdahalenin adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfilik içermediği ve alınan tedbirlerin demokratik toplumda gerekli olduğunun değerlendirildiği belirtilmiştir.

2. Değerlendirme

24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların iddialarının ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

25. Anayasa’nın 26. Maddesinin ilgili kısımları şöyledir:

 “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...

Bu hürriyetlerin kullanılması, ... kamu düzeni, kamu güvenliği, ... suçların önlenmesi, ... gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir...

Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

Serdar ÖZGÜLDÜR bu görüşe katılmamıştır.

b. Esas Yönünden

i. Müdahalenin Varlığı

27. Tutuklu ve hükümlüler, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak sahiptir (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 65). Bu bağlamda tutuklu ve hükümlülerin ifade özgürlüğü de Anayasa ve Sözleşme kapsamında koruma altındadır (Murat Karayel (5), B. No: 2013/6223, 7/1/2016, § 27).

28. Tutuklu ve hükümlülerin süreli veya süresiz yayınlara ulaşabilmesi de bilgi ve kanaatlere ulaşma özgürlüğünün somut yansıması olarak ifade özgürlüğünün koruması altındadır (Kamuran Reşit Bekir [GK], B. No: 2013/3614, 8/4/2015, § 43; Hüseyin Sürensoy, B. No: 2013/749, 6/10/2015, § 44; İbrahim Bilmez, B. No: 2013/434, 26/2/2015, § 74; Ahmet Temiz (6), § 34).

29. Bu bağlamda ceza infaz kurumlarında tutuklu ya da hükümlü olarak bulunan başvuruculara gönderilen süreli yayın şeklindeki yazılı dokümanların onlara verilmemesinin haber veya fikir alma özgürlüğüne, dolayısıyla ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale olduğu kabul edilmiştir.

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

30. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. Maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 26. Maddesinin ihlalini teşkil edecektir.Anayasa’nın 13. Maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, ...yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ...demokratik toplum düzeninin ...gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.

31. Sınırlamanın Anayasa’nın 13. Maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın 26. Maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

 (1) Kanunilik

32. Müdahalelere dayanak olan 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 62. Maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.

 (2) Meşru Amaç

33. Başvuruya konu yayınlar, ceza infaz kurumlarının düzeninin ve güvenliğinin sağlanması, suçun önlemesi ve mahkûmun ıslahı amaçlarıyla başvuruculara verilmemiştir. Anılan müdahalenin Anayasa’nın 26. Maddesinin ikinci fıkrası kapsamında meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.

 (3) Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk

 (a) Genel İlkeler

34. Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğü bağlamında demokratik toplum düzeninin gerekleri ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır. İfade özgürlüğü kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanamaması, bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme ve gerçekleştirme konusunda başkalarını ikna etme çabaları ve bu çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir. Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifade edilebilmesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42-43; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).

35. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72; AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007). Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, § 51). Orantılılık ise bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret etmektedir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, §§ 57; Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017, §§ 59, 68).

 (b) Ceza İnfaz Kurumlarında Yayınlara Erişim ile İlgili Anayasa Mahkemesi İçtihadı

 (ba) Yayınların Ceza İnfaz Kurumlarına Kabulü

36. Anayasa Mahkemesi İbrahim Kaptan (2) kararında tutuklu ve hükümlülere kargo yoluyla ya da ziyaretçileri aracılığıyla getirilen, ders kitapları hariç süreli ya da süresiz yayınların tümünün kategorik olarak ceza infaz kurumlarına kabul edilmemesinin ifade özgürlüğüne yönelik bir ihlal oluşturmadığı sonucuna varmıştır. Anılan kararda, tutuklu ve hükümlülere gönderilen yayınların Anayasa Mahkemesince kabul edilen ilke ve kriterler ışığında 5275 sayılı Kanun’un 3. Ve 62. Maddeleri uyarınca incelenerek mahpuslara verilmesini istemenin ceza infaz kurumu idareleri üzerinde kurum düzeni ve güvenliği ile suç işlenmesinin önlenmesi görevlerini layıkıyla yerine getirmelerine engel olacak derecede yükümlülük oluşturmasına yol açabileceği belirtilmiştir (İbrahim Kaptan (2), §§ 33-37).

37. Anayasa Mahkemesi Diyadin Akdemir (B. No: 2015/9562, 4/4/2018) kararında ise tutuklu ve hükümlülere gönderilen fotokopi şeklindeki dokümanların Anayasa Mahkemesince kabul edilen ilke ve kriterler ışığında 5275 sayılı Kanun’un 3. Ve 62. Maddeleri uyarınca yapılacak denetime tabi tutulmasının da ceza infaz kurumu idareleri ve derece mahkemelerine makul olmayan bir yükümlülük getirilmesi anlamına geleceğine karar vermiştir (Diyadin Akdemir, § 21). Başka bir deyişle Anayasa Mahkemesine göre fotokopi şeklindeki dokümanların zorlayıcı bir ihtiyaç olmadığı müddetçe, herhangi bir denetime tabi tutulmaksızın yüksek güvenlikli ceza infaz kurumuna alınmaması kural olarak Anayasa’ya aykırılık oluşturmaz (Eşref Arslan, B. No: 2014/14655, 18/7/2018, § 46).

 (bb) İlgili Mevzuat Uyarınca Tutuklu ve Hükümlülerin Yararlanabileceği Yayınlar

38. Ceza infaz kurumunda bulunan tutuklu ve hükümlülerin yayınlardan yararlanmasına ilişkin esaslar 5275 sayılı Kanun’un ilgili hükümleri de gözetilerek Anayasa Mahkemesi tarafından şu şekilde belirlenmiştir:

i. Mahpus, ceza infaz kurumlarında bulunan emanet hesabına yatırılan paradan karşılanması koşuluyla herhangi bir yayının kurumca satın alınarak kendisine verilmesini isteyebilir.

ii. Resmî kurumlar, üniversiteler, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile Cumhurbaşkanı tarafından vergi muafiyeti tanınan vakıflar ve kamu yararına çalışan dernekler tarafından çıkarılan gazete, kitap ve basılı yayınlar mahkemelerce yasaklanmamış olması koşuluyla mahpusa ücretsiz olarak ve serbestçe verilir.

iii. Mahpus, kurum kütüphanesinden serbestçe yararlanma imkânına sahiptir.

iv. Mahpus mensup olduğu dinin bayram günlerinde, yılbaşında ve nüfus kaydında belirtilen doğum günlerinde dışarıdan kargo yoluyla gönderilen ya da ziyaretçileri tarafından hediye olarak getirilen kitapları kabul etme hakkına sahiptir.

v. Eğitim ve öğretimine devam eden mahpusun ders kitapları herhangi bir engelleme olmadan kendisine verilir (İbrahim Kaptan (2), § 31).

39. 5275 sayılı Kanun uyarınca ceza infaz kurumu idarelerinin ders kitabı mahiyetinde olduğunu tespit ettikleri yayınları -yakınları tarafından getirilmiş ya da posta yoluyla gönderilmiş olsa dahi- anılan Kanun’un 3. Ve 62. Maddeleri yönünden yapılacak bir değerlendirme sonucunda sakıncalı bulmamaları hâlinde başvuruculara teslim etme yükümlülükleri bulunmaktadır. Anayasa Mahkemesi ilgili hükümde, hâlihazırda bir öğretim kurumunda herhangi bir düzeyde eğitim ve öğretimine devam eden tutuklu ya da hükümlülerin ders kitaplarından bahsedildiğini kabul etmiştir. Bu nedenle ilgili yayınların 5275 sayılı Kanun’un 62. Maddesinin (2) numaralı fıkrasında öngörülen ders kitabı kapsamında kalıp kalmadığı da ceza infaz kurumu idareleri tarafından öncelikle değerlendirilmelidir (Halil Özhan Koral, B. No: 2017/18895, 9/1/2019, §§ 31, 32).

40. Ceza infaz kurumu idarelerinin mahpusların yararlanabilecekleri belirtilen ve yukarıda sayılan süreli veya süresiz yayınlardan ilk dört bent kapsamında kalanları, doğrudan 5275 sayılı Kanun’un 3. Ve 62. Maddelerinde öngörülen koşulları sağlayıp sağlamadığı yönünden bir denetime tabi tutması gerekir. Söz konusu denetimin Anayasa Mahkemesi içtihadında ortaya konulan ilkeler uyarınca yapılması ve inceleme sonucunda yayınların kuruma kabul edilmesinin uygun olup olmadığına karar verilmesi gerekmektedir (İbrahim Kaptan (2), § 32).

 (bc) 5275 sayılı Kanun’un 3. Ve 62. Maddeleri Uyarınca Yapılması Gereken Denetim

41. Anayasa Mahkemesi Sinan İyit ([GK], B. No: 2013/1495, 30/11/2017) kararında, hakkında toplatma kararı bulunan yayınların ya da bu yayınlardan alıntı içeren dokümanların 5275 sayılı Kanun’un 3. Ve 62. Maddeleri uyarınca tutuklu ya da hükümlülere verilmemesi şeklindeki müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olduğu sonucuna varmıştır. Anılan kararda, bireylerin ifade özgürlüğüne toplatma ve elkoyma kararlarıyla müdahalede bulunulan hâllerde mevcut olan zorunlu toplumsal ihtiyacın özellikle terörle mücadelenin söz konusu olduğu durumlarda tutuklu ve hükümlüler yönünden de mevcut olduğunda şüphe bulunmadığı belirtilmiştir. Bu doğrultuda kararda, hakkında toplatma kararı bulunan yayınların ya da bu yayınlardan alıntı içeren dokümanların tutuklu ve hükümlülere verilmemesi şeklindeki müdahalenin ceza infaz kurumunun güvenliği, düzeni ve disiplininin sağlanması ile mahkûmun ıslahı amaçlarının gerçekleştirilmesi için gerekli olmadığından bahsedilemeyeceği ifade edilmiştir (Sinan İyit, §§ 51, 52).

42. Öte yandan hakkında toplatma kararı bulunan yayınlardan birebir alıntılar içeren bölümlerin başvurucuya verilmemesi şeklindeki müdahalenin demokratik toplumun gereklerine uygun olduğu sonucuna ulaşılmışsa da söz konusu kitaplardan sadece faydalanıldığının tespit edilmiş olması ya da bir yayının tutuklu veya hükümlülere verilmemesi şeklindeki müdahale demokratik toplum gereklerine uygunluk yönünden yeterli bir gerekçe olarak görülemez (Sinan İyit, § 58).

43. Hakkında toplatma kararı bulunmayan yayınlar yönünden 5275 sayılı Kanun’un 3. Ve 62. Maddeleri uyarınca yapılması gereken denetime ilişkin ilkeler ise Halil Bayık (B. No: 2014/20002, 30/11/2017) kararında açıklanmıştır. Buna göre Halil Bayık kararında, öngörülen kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahalelerin ihlal oluşturacağı belirtilmiştir. Halil Bayık kararında öngörülen ilkeler şöyledir:

i. Başvurucunun hangi suçtan, hangi tür ceza infaz kurumunda bulunduğu, söz konusu tedbirin alınmasında bu ceza infaz kurumu ile işlediği suçun bir etkisinin olup olmadığı değerlendirilmelidir.

ii. Bir yayının tümünün veya bir kısmının mahkûma verilmemesi şeklindeki kısıtlamanın mahkûmun ıslahı ile bağlantısı var ise yayının içeriği ile mahkûmun ıslahı arasındaki ilişkinin tam olarak gösterilmesi gerekir.

iii. Her mahpusun toplumsal geçmişi ve suç sicili, entelektüel kapasitesi ve kabiliyeti, şahsi tabiatı, hapis cezasının süresi ve tahliye edildikten sonrası için beklentileri dikkate alınmalıdır.

iv. Bu bağlamda terör suçlarından mahpus olan kişilerin iddia edilen mağduriyetlerin sorumlusu olarak gördükleri kişilere veya devlete karşı daha fazla şiddete yönelmelerine söz konusu yayınların sebebiyet verip vermediği değerlendirilmelidir.

v. Mahpusa verilmeyen süreli veya süresiz yayının cinsi, içeriği, yayımlayanı ve sorunlu görülen kısımların hangileri olduğu belirtilmeli; mahpusa verilmesi sakıncalı bulunan kısımların detaylı analizi yapılmalıdır.

vi. Böyle bir analizin yapılabilmesi için söz konusu yayının terör örgütleriyle veya terör faaliyetlerinin meşru gösterilmesiyle bir ilişkisi varsa mahpusun ifade özgürlüğü ile demokratik toplumun terör örgütlerinin faaliyetlerine karşı kendini korumaya ilişkin meşru hakkı arasında denge kurulmalıdır.

vii. Bu dengenin kurulabilmesi için;

- Bütünüyle ele alındığında müdahaleye konu yayının özel bir kişiyi, kamu görevlilerini, halkın belirli bir kesimini veya devleti hedef gösterip göstermediğinin, onlara karşı şiddete teşvik edip etmediğinin,

- Bireylerin fiziksel şiddet tehlikesine maruz bırakılıp bırakılmadığının, bireylere karşı nefreti alevlendirip alevlendirmediğinin,

- Yayında iletilen mesajda şiddete başvurmanın gerekli ve haklı bir önlem olduğunun ileri sürülüp sürülmediğinin,

- Şiddetin yüceltilip yüceltilmediğinin, kişileri nefrete, intikam almaya, silahlı direnişe tahrik edip etmediğinin,

Söz konusu yayında yer alan ifadelerin ceza infaz kurumunun güvenliğini, disiplinini ve düzenini tehlikeye düşürüp düşürmediğinin,

- Terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı olarak haberleşmelerine neden olup olmadığının,

-Kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgiler ile tehdit ve hakaret oluşturan ifadeler içerip içermediğinin,

- Yayın tarihinde veya mahpusa verilmesinin istendiği sırada ülkenin bir kısmında veya tamamında yaşanan çatışmaların yoğunluk derecesi ile ceza infaz kurumu ve ülkedeki tansiyonun derecesinin yayının mahpusa verilmesine etki edip etmediğinin,

- Karara konu sınırlayıcı tedbirin demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik nitelikte ve tedbirin başvurulabilecek en son çare niteliğinde olup olmadığının

değerlendirilmesi gerekir.

viii. Derece mahkemelerinin ve kamu gücünü kullanan diğer organların söz konusu değerlendirmeleri yaparken olayın koşullarına göre uzman kişilerin görüşlerinden faydalanmaları, gerekirse konusunda uzman sosyal bilimcilerden, araştırmacılardan ve akademisyenlerden rapor ve görüş almaları her zaman mümkündür. Böylece süreli veya süresiz bir yayının bir mahpusa verilmemesi şeklindeki müdahalenin kanunlar ve Anayasa Mahkemesi içtihadında ortaya konan kriterlere uygunluğunun denetimi daha etkili yapılabilecektir (Halil Bayık, § 45).

44. Burada ıslah amacı güdülmesinin tek başına, bir yayının tutuklulara teslim edilmemesi şeklindeki müdahaleyi haklı kılmayacağı da vurgulanmalıdır (Cengiz Nergiz, B. No: 2015/2866, 18/4/2018, § 31).

45. Son olarak gerek hakkında toplatma kararı bulunan yayınlardan birebir alıntılar içermesi nedeniyle gerekse Halil Bayık kararında kabul edilen ilkelere göre yapılan denetim sonunda mahpusa teslim edilmemesine karar verilen yayınlarda sakıncalı olduğu değerlendirilen bölümlerin ilgili yayından ayrılması ve geri kalan kısmın mahpusa verilmesinin mümkün olup olmadığı da mutlaka değerlendirilmelidir. Sakıncalı kısımların yayından ayrılmasının mümkün olmadığı veya bu kısımlar çıkarıldığında geri kalan bölümün bir öneminin kalmadığı hâllerde yayının tümünün mahpusa verilmemesi yoluna gidilebilirse de bu özel durumun ilgili kararda gerekçelendirilmesi gerekir (Sinan İyit, § 56).

46. Anayasa Mahkemesi ceza infaz kurumlarında yayınlara erişim ile ilgili içtihadı çerçevesinde, tutuklu ve hükümlülere süreli ve süresiz yayın teslim edilmemesine ilişkin müdahalelere karşı yapılan birçok başvuruda ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiş ve yeniden yargılama yapılması gerektiğine hükmetmiştir. Anayasa Mahkemesi söz konusu ihlal kararlarının bazılarında müdahalenin Halil Bayık kararında öngörülen kriterleri karşılayan bir gerekçeye sahip olmadığının, ayrıca sakıncalı bulunan ifadelerle gerekçeyi soyut olmaktan çıkaracak ölçüde somut bir bağlantı kurulmadığının ve bu nitelikte kabul edilen ifadelerin yer aldığı bölümlerin çıkarılarak geri kalan kısmın başvuruculara teslim edilmesinin mümkün olup olmadığının da tartışılmadığını belirtmiştir (Yaşar Aslan, B. No: 2015/15731, 23/5/2018; Halil Bayık (2)Cengiz NergizMurat Kaymaz (2), B. No: 2015/12913, 21/3/2018; Ahmet Temiz ve Musa Şanak (2), B. No: 2015/14850, 7/3/2018; Ahmet Temiz ve Musa Şanak, B. No: 2015/13923, 7/3/2018; Hikmet Kale (2), B. No: 2015/2686, 7/3/2018; Ahmet Temiz (11), B. No: 2015/16566, 7/3/2018; Küçük Hasan Çoban, B. No: 2015/17776, 7/3/2018, Ahmet Temiz (12), B. No: 2015/4500, 8/3/2018; Hikmet Kale (3), B. No: 2015/329, 8/3/2018; Kamuran Reşit Bekir (6), B. No: 2014/1117, 24/1/2018, Mahmut Aba, B. No: 2014/5322, 27/12/2017 ).

47. Söz konusu ihlal kararlarının bazılarında ise ilgili yayının sakıncalı olduğu değerlendirilen bölümlerinin sayfa sayılarının belirtilmesi gibi bir yöntemle somutlaştırılmaya çalışıldığı görülse de Halil Bayık kararında öngörüldüğü şekilde bir inceleme yönteminin izlenmediği belirtilmiştir. Bunun yanında anılan kararlarda sakıncalı kısımlar açıkça belirlenmiş olmasına rağmen yayının tümünün başvuruculara verilmemesi yoluna gidildiği, ayrıca neden yayının tamamının verilmediği konusunda bir gerekçe de gösterilmediği ifade edilmiştir (Mehmet Çelebi Çalan (5), B. No: 2015/5195, 23/5/2018; Halil Şahin ve diğerleri, B. No: 2015/16870, 21/3/2018; Abdulhamit Babat ve Zeki Bayhan, B. No: 2015/13046, 22/3/2018; Hikmet Kale, B. No: 2015/2683, 7/3/2018; Ahmet Temiz (9), B. No: 2014/8340, 24/1/2018, Mehmet Çelebi Çalan (4), B. No: 2014/8333, 19/12/2017; Bilal Demirdağ (2), B. No: 2014/5188, 19/12/2017).

 © Başvurunun Değerlendirilmesi

48. Somut olayda başvurucuların abone oldukları ya da satın aldıkları dergi veya gazete gibi süreli yayınlar başvuruculara teslim edilmemiştir. Bu bağlamda başvuru konusu olayda, ücreti başvurucular tarafından ödenmek suretiyle kurum idaresi aracılığıyla satın alınan ya da başvurularca abone olunan, ayrıca hakkında herhangi bir toplatma kararı bulunmadığı anlaşılan süreli yayınlar söz konusu olduğundan kamu otoritelerinin Anayasa Mahkemesi içtihadında kabul edilen ilke ve kriterler ışığında 5275 sayılı Kanun’un 3. Ve 62. Maddeleri uyarınca bir denetim (bkz. §§ 42-44)yapması beklenir.

49. Ceza infaz kurumu idarelerinin ve derece mahkemelerinin söz konusu yayınların başvuruculara teslim edilmemesine ilişkin kararlarının bir kısmında, Anayasa Mahkemesinin Halil Bayık kararında öngörülen kriterleri karşılamayan değerlendirmeler yapıldığı tespit edilmiştir. Söz konusu kararlarda ilgili yayınlarda sakıncalı bulunan kısımların belirtilmediği, bu kısımların somut bağlantılarla değerlendirilmesi yerine soyut değerlendirmeler ile yetinildiği gözlemlenmiştir. Sayıca daha fazla olduğu anlaşılan diğer bir kısım kararda ise ceza infaz kurumu idarelerinin ve derece mahkemelerinin süreli yayında sakıncalı görülen kısımların hangi sayfalarda yer aldığını belirttiği görülmektedir. Bununla birlikte bu kararların bir kısmında da sayfa numarası açıkça belirtilen sakıncalı kısımlar yönünden Anayasa Mahkemesi içtihadında kabul edilen ilkelere uygun bir gerekçeye yer verilmemiştir. Ayrıca bu kararların tamamında sakıncalı kabul edilen ifadelerin yer aldığı bölümlerin çıkarılarak geri kalan kısmın başvuruculara teslim edilmesinin mümkün olup olmadığının tartışılmadığı görülmüştür.

50. Başvurulara konu idari kararlar ile derece mahkemelerinin kararlarına bir bütün olarak bakıldığında söz konusu yayınların verilmemesinde büyük oranda başvurucuların kişisel durumlarının değil terör mahkûmu olmaları ile bulundukları ceza infaz kurumlarının yüksek güvenlikli infaz kurumları olması gibi daha kategorik nedenlerin etkili olduğu anlaşılmıştır. Çoğu başvurucu yönünden kişisel durumlarından çok nesnel nedenlere dayanılmasına karşın ceza infaz kurumlarında yayınlara erişime ilişkin mevcut sistemde bir yeknesaklığın sağlanamadığı tespit edilmiştir. Aynı yayının ülke çapında bulunan tüm ceza infaz kurumlarında aynı statüde bulunan tutuklu ve hükümlülere verilip verilmemesine ilişkin değerlendirmelerin son derece değişken olduğu gözlemlenmiştir.

51. Bir yayının farklı ceza infaz kurumlarında bulunan aynı hukuki durumdaki kişilere verilip verilmemesine ilişkin olarak farklı kararlar verilmektedir. Aynı yayın bazı ceza infaz kurumundaki kişilere herhangi bir müdahale olmaksızın verilebilmekteyken başka bazı infaz kurumlarında aynı durumda bulunan kişilere birbirleriyle son derece ilgisiz gerekçelerle kısmen veya tamamen verilmeyebilmektedir.

52. Ceza infaz kurumlarında bulunan tutuklu ve hükümlülerce talep edilen süreli veya süresiz yayınların incelenmesinin kurum idareleri ve derece mahkemeleri üzerinde makul olmayan bir yükümlülük oluşturmasının arzulanmayacağı açıktır (İbrahim Kaptan (2), § 33). Gerçekten de Anayasa Mahkemesinin koyduğu kriterlere uygun olarak 2019 yılının Ocak ayı itibarıyla toplam sayısı 389 olan ceza infaz kurumlarında binlerce mahkûm yönünden çok sayıda süreli ve süresiz yayının her gün incelenmesinin kamu otoriteleri için büyük bir emek ve mesai gerektirdiği açıktır.

53. Benzer bir zorluk Anayasa Mahkemesi için de geçerlidir. Ceza infaz kurumlarının süreli yayınlara ilişkin kararları, bulundukları yer infaz hâkimliklerince denetlenmekte ve daha sonra kararlardan etkilenen kişiler bu kararlara yönelik şikâyetlerini bireysel başvuru yolu ile Anayasa Mahkemesi önüne getirmektedir. Ancak gerek idari uygulamaların birbiriyle farklılığı gerekse infaz hâkimliklerinin kararları arasındaki uyumsuzluk nedeniyle Anayasa Mahkemesi tarafından karara bağlanması mümkün olmayan dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin inceleme kapasitesini aşacak sayıda şikâyet, bireysel başvuru yolu ile Anayasa Mahkemesi önüne getirilmektedir.

54. Somut başvuru bağlamında tutuklu ve hükümlülerin haber ve fikir alma özgürlüğüne güvence sağlama hususunda asıl yetkili ve görevlinin ilgili ceza infaz kurumu idareleri olduğu açıktır. Bununla birlikte süreli yayınlara erişim söz konusu olduğunda infaz hâkimliklerinin de uygulamadaki farklılıkları gidermekte ve idarenin gerekçesiz uygulamalarını engellemekte yeterli olamadıkları görülmektedir.

55. Yukarıdaki değerlendirmeler sonucunda süreli yayınların ceza infaz kurumlarındaki tutuklu ve hükümlülere teslim edilip edilmemesinde keyfîliği engelleyecek, aynı hukuki durumda bulunanlara aynı uygulamanın yapılmasını sağlayacak, açık, yol gösterici ve istikrarlı idari uygulamaları garanti edecek bir mekanizmanın bulunmadığı kanaatine ulaşılmıştır.

56. Hukuk devletinde idarenin eylem ve işlemlerinin bireyler tarafından öngörülebilir olması gerekir. Bir süreli yayının mahpuslara verilmesine ilişkin idari uygulama farklılıklarının hukuk devleti ilkesinin gereklerinden biri olan idari faaliyetlerin belirliliği ilkesine de aykırılık oluşturduğu kanaatine ulaşılmıştır.

57. Yukarıdaki açıklamalar ışığında gerekli düzenlemelerin yapılması, mahpusların ücreti karşılığında süreli yayınlara erişimi ve bu yolla ifade özgürlüklerini kullanmaları açısından önem taşımaktadır. Bu doğrultuda söz konusu süreli yayınların daha etkin bir biçimde değerlendirilmesini ve mahpuslar arasında farklı uygulamaların doğmasını engelleme potansiyeli barındıracak bir mekanizmanın kurulmasına ihtiyaç bulunmaktadır.

58. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi, birleşen başvurularda mahpusların basın ve yayın materyallerine erişimine ilişkin içtihadından (bkz. §§ 45, 46) ayrılmasını gerektirecek bir durum bulunmadığını kabul etmektedir. Birleştirilerek incelenen başvurularda, süreli yayınların ceza infaz kurumlarına kabulüne ilişkin uygulamada Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılayan yeknesak değerlendirmeler yapılamamıştır. Mevcut sistemde idarenin uygulamaları sonucu ortaya çıkan olumsuzluklar yalnızca hukuki denetimle görevli mahkeme kararları ile giderilmeye çalışılmaktadır.

59. Öte yandan Anayasa Mahkemesince bugüne kadar aynı konuda çok sayıda ihlal kararı verilmiş olmasına karşın bu nitelikteki müdahaleler ve bunlara karşı yapılan bireysel başvurular devam etmektedir. İdarenin mevcut uygulamaları ile infaz hâkimliklerinin söz konusu uygulamaların hakkaniyete uygunluğunu sağlamakta yaşadıkları güçlük birlikte değerlendirildiğinde süreli yayınların ceza infaz kurumlarına kabul edilmesine ilişkin mevcut sistemde uygulamadan kaynaklanan bir yapısal sorun bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır.

60. Yukarıda zikredilen Anayasa kurallarına ve kanunların emredici hükümlerine rağmen mahpuslara süreli yayınların verilmesi meselesine ilişkin idari ve hukuki tedbirler alınarak bu alanda yayınların yeknesak, hakkaniyete uygun ve Anayasa Mahkemesinin öngördüğü kriterleri karşılayan bir yöntemle mahpuslara tesliminin sağlanması yönünden etkin bir düzen kurulmadığı takdirde söz konusu yapısal sorunun devam edeceği ve bunun Anayasa’nın 26. Maddesinde korunan ifade özgürlüğünün devamlı ihlali anlamına geleceği açıktır.

61. Açıklanan gerekçelerle uygulamadan kaynaklandığı tespit edilen yapısal sorun nedeniyle başvurucuların ifade özgürlüklerinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Serdar ÖZGÜLDÜR, Rıdvan GÜLEÇ ve Yıldız SEFERİNOĞLU bu görüşe katılmamışlardır.

c. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

62. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. Maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı ve (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

63. 6216 sayılı Kanun’un 50. Maddesinin uygulanmasına ilişkin kabul edilen ilkeler için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60.

64. Başvurucuların bir kısmı hem maddi hem manevi, bir kısmı ise yalnızca manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

65. Anayasa Mahkemesi, tutuklu ve hükümlülerin ücretini ödeyerek satın aldıkları süreli yayınların ceza infaz kurumlarına kabulü konusunda uygulamadan kaynaklanan bir yapısal sorun olduğu gerekçesiyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna varmıştır.

66. İfade özgürlüğüne ilişkin olarak derece mahkemelerce giderilemeyecek, idari ve hukuki düzenleme yapılmasını gerektirecek nitelikte yapısal sorun tespit edildiğinden yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığı değerlendirilmiştir.

Serruh KALELİ bu görüşe katılmamıştır.

67. Yapısal sorundan kaynaklanan ifade özgürlüğünün ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara ayrı ayrı net 500 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

Serdar ÖZGÜLDÜR, Rıdvan GÜLEÇ ve Yıldız SEFERİNOĞLU bu görüşe katılmamışlardır.

68. Dosyadaki belgelerden tespit edilen ve karara ekli listede belirtilen harç ve vekâlet ücretlerinden oluşan toplam yargılama giderlerinin başvuruculara ayrı ayrı ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinde bulanan başvurucuların bu taleplerinin KABULÜNE,

B. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA Serdar ÖZGÜLDÜR’ün karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Anayasa’nın 26. Maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE Serdar ÖZGÜLDÜR, Rıdvan GÜLEÇ ve Yıldız SEFERİNOĞLU’nun karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,

D. Yeniden yargılama yapılmasında HUKUKİ YARAR BULUNMADIĞINA Serruh KALELİ’nin karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

E. Başvuruculara ayrı ayrı net 500 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE Serdar ÖZGÜLDÜR, Rıdvan GÜLEÇ ve Yıldız SEFERİNOĞLU’nun karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,

F. Karara ekli 2 numaralı listede belirtilen harç ve vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderlerinin BAŞVURUCULARA AYRI AYRI ÖDENMESİNE,

G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 27/3/2019 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Farklı ceza infaz kurumlarında farklı süreli yayınların kendilerine verilmediği iddiasıyla farklı çok sayıda başvurucu tarafından yapılan idari başvuruların reddi kararları farklı gerekçelere dayandığı gibi, bunlara karşı yapılan başvurular üzerine infaz ve itiraz hâkimliklerince verilen red kararlarının gerekçeleri de tamamen farklılık göstermektedir. Bu mahiyetteki başvuruların birleştirilmesi için gerekli olan “hukuki ve fiili irtibat” koşulu bu nedenle başvurunun somutunda gerçekleşmemiştir. Dolayısiyle, bu mahiyette olan çok sayıdaki başvurunun birleştirilerek incelenmesi kararına katılmam mümkün olmamıştır.

2. Aynı gerekçe ile her somut başvurunun incelenmesi ve hangisinin hangi gerekçeyle reddedildiği, bu red gerekçelerinin herhangi bir hak ihlâline yol açıp açmadığı hususu da fiilen anlaşılamaz durumda olduğu gibi; 2016/12936 numaralı bireysel başvuru dosyasının incelenmesinde, tesis edilen işlem, infaz hâkimliği kararı ve bu karara karşı yapılan itiraz üzerine verilen hâkimlik kararında herhangi bir hak ihlâli görülmediğinden, başvurunun kabul edilemez olduğu yolunda karar verilmesi gerektiği kanaatine vardığımdan çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyorum.

3. Somut ihtilaf (hak ihlâli iddiası) üzerine işin esasına dair yapılacak bir inceleme sonunda her bir başvuru bakımından hak ihlâlinin olduğuna/ olmadığına karar verilmesi gerekli iken; sistem ve uygulama sorunlarını çözümleme amacıyla genel bir ihlâl kararı verilmesi şeklinde tecelli eden çoğunluk görüşüne katılmam mümkün olmadığı gibi, 2016/12936 numaralı bireysel başvuru yönünden ifade özgürlüğünün ihlâl edilmediği kanaatinde olduğumdan; çoğunluğun ihlâl kararına iştirak edemedim.

4. İhlâl olmadığı değerlendirmem nedeniyle her bir başvurucuya manevi tazminat verilmesi yolundaki karara da katılamadım.

 

 

 

 

 

Üye

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

 

 

KARŞIOY

6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasında öngörülen, ihlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedileceği kuralı uyarınca yeniden yargılama yapılması gerektiği düşüncesiyle çoğunluğun ulaştığı, yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığı sonucuna katılmıyorum.

 

 

 

 

Üye

Serruh KALELİ

 

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1- Terör suçlarından tutuklu ya da hükümlü, muhtelif Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumlarında bulunan başvurucuların ücretini ödeyerek abone oldukları ya da satın aldıkları çeşitli yayınlar, İnfaz Kurumu Eğitim Kurullarının aldığı kararlar doğrultusunda başvuruculara teslim edilmemiştir. Dolayısıyla Anayasa ve Sözleşme kapsamında koruma altında bulunan ifade özgürlüğüne bir müdahalenin olduğuna, Mahkememizin çoğunluğu gibi bizde katılmaktayız ve başvuruyu kabul edilebilir bulmaktayız.

2- İnfaz Kurumu Eğitim Kurullarınca alınan kararda PKK Terör Örgütü ve liderleri ile üyelerini öven ve terör örgütü propagandası teşkil eden içerikler bulunduğu ve bu durumun İnfaz Kurumunun güvenliği ile mahkûmun ıslahı amaçlarının gerçekleştirilmesine engel olacağı gerekçesi ile söz konusu yayınların başvuruculara teslim edilmemesine karar verilmiştir. Başvurucuların itirazları sırasıyla İnfaz Hâkimlikleri ve Ağır Ceza Mahkemelerince benzer gerekçelerle reddedilmiştir. Mahkememiz çoğunluğunca müdahalenin ihlal oluşturup oluşturmadığına ilişkin değerlendirmelerde kanunilik ve meşru amaç kriterleri bakımından herhangi bir müdahale olmamakla birlikte, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk ve ölçülülük kriterleri açısından yapılan müdahale ihlal olarak değerlendirilmiştir.

3- Anayasa Mahkemesi Genel Kurul çoğunluğunca; Halil Bayık kararında ortaya konan ilkeler gözetilmeden verilen yargı kararları nedeniyle başvurucuların ifade özgürlüklerinin ihlal edildiği belirtilmiştir. Söz konusu kararda ortaya konan ilkeleri başvurucuların cezaevine almak istedikleri her türlü yayın açısından uygulanabilir kabul etmek, cezaevi yönetimine ve infaz hâkimliklerine altından kalkmaları mümkün olmayan bir külfet yükleyecektir. Koruma altında bulunan hakların ihlal edilip edilmediğini tespit etmek yerine, uygulamaya yönelik pratik çözüm önerileri öne sürmek, cezaevi yayın kurullarının işleyişine yön vermek gibi bir anlam taşıyacak kararlar vermemizin mümkün olmadığını düşünmekteyiz.

4- Somut başvuruların her biri için ayrı ayrı ifade özgürlüğünün ihlal edilip edilmediği test edilmesi gerekirken; sistem ve uygulama sorunlarını çözümleme amacıyla genel bir ihlal kararı verilmesi şeklinde tecelli eden çoğunluk görüşüne katılmamız mümkün olmadığı gibi, 2016/12936 numaralı bireysel başvuru yönünden ifade özgürlüğünün ihlal edilmediği kanaatinde olduğumuzdan; çoğunluğun ihlal kararına iştirak edemiyoruz.

5- İhlal olmadığı değerlendirmemiz nedeniyle her bir başvurucuya manevi tazminat verilmesi yolundaki karara da katılamıyoruz.

 

Üye

Rıdvan GÜLEÇ

                                                                                       Üye

                                                                                       Yıldız SEFERİNOĞLU

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ABDULHAMİT BABAT BAŞVURUSU (3)

(Başvuru Numarası: 2015/3370)

 

Karar Tarihi: 9/1/2020

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Raportör

:

Ceren Sedef EREN

Başvurucu

:

Abdulhamit BABAT

Vekili

:

Av. Hürmüz BİÇER

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, ceza infaz kurumunda hükümlü olarak bulunan başvurucunun kurum idaresine hitaben yazdığı dilekçedeki ifadeleri nedeniyle disiplin cezasıyla cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 24/2/2015 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucu, başvuru tarihinde terör suçundan hükümlü olarak Ankara 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda (Ceza İnfaz Kurumu) bulunmaktadır.

10. Başvurucu, aynı Kurumda bulunan hükümlü arkadaşı A.S.nin iyi hâlli olmadığı değerlendirilerek koşullu salıverilmemesi üzerine Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğüne hitaben 5/5/2014 tarihli iki dilekçe yazmıştır. Anılan dilekçeler şu şekildedir:

"Cezaevi Müdürlüğüne Ankara

28/4/2014 tarihinde cezasını bitirip tahliye hakkı kazanan A.S. Arkadaşımızın tahliyesi idare gözlem kurulunca keyfi, maksatlı bir şekilde engellenmiş, bu durum pişmanlığı dayatmak için gayri ahlaki bir şekilde bir tehdit aracı gibi kullanılmıştır. Bu karar ve karara gerekçe yapılan hususlar nezdinde hepimize kimliksizleşme, apolitikleşme, nedamet getirme dayatılmakta ve arkadaşımız cezaevi idaresince yeniden yargılanarak yeni bir cezaya tabi tutulmuş olmaktadır. Arkadaşımızın iyi halli olmaması; yükümlülüklerini eksiksiz yerine getirmemesi, kurumda uygulanan iyileştirme programlarına katılmaması gibi gerekçelere dayandırılmıştır. O halde ben de idarece gerekçe gösterilen ölçülere göre iyi halli olmayı reddediyor, bu temelde idarenin iyileştirme programı maksadıyla düzenlediği başta futbol turnuvası olmak üzere tüm kurs etkinliklerini süresiz olarak protesto edip çıkmayacağımı, politik kimliğimize, kişiliğimize dönük maksatlı, art niyetli yaklaşımlarını terk etmediği sürece cezaevi idaresinin düzenleyeceği hiçbir kurs ve etkinliğe bundan sonra da katılmayacağımı deklare ediyorum. Gereğini bilginize sunarım.

Cezaevi Müdürlüğüne Ankara

A.S. arkadaşımın tahliyesini engelleyen karara imza koymanızı eğitimci, öğretmen B.P., psikolog K.Y. ve sosyal çalışmacı K.İ.B. nin eğitimci veya sosyolog kimliğinizle bağdaştırmıyor, karardaki payınızdan dolayı sizi kınıyorum. Gereğinin yapılmasını bilgilerinize arz ederim."

11. Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu Başkanlığı (Disiplin Kurulu) 23/5/2014 tarihinde, 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 40. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (e) bendi uyarınca anılan dilekçedeki ifadeleri nedeniyle başvurucunun "1 ay süreyle bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma" disiplin cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir. Disiplin Kurulu başvurucunun dilekçelerinde Kurum görevlilerine karşı uygun olmayan, rencide edici ve suçlayıcı ifadeler kullanıldığının tespit edildiğini belirtmiştir. Söz konusu kararla başvurucuyla birlikte aynı Kurumda bulunan otuz sekiz hükümlü ve/veya tutuklu da aynı konuda Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğüne yazdıkları dilekçelerindeki ifadeleri nedeniyle ve aynı gerekçeyle anılan disiplin cezasıyla cezalandırılmışlardır.

12. Başvurucu söz konusu karara karşı Ankara Batı İnfaz Hâkimliğine (İnfaz Hâkimliği) şikâyette bulunmuştur. İnfaz Hâkimliği, başvurucuyla birlikte yirmi yedi hükümlü ve/veya tutuklunun şikâyetini reddetmiştir. İnfaz Hâkimliği; başvurucu ve diğer şikâyetçilerin şikâyet konusu dilekçelerinde Kurum görevlilerini kınadıklarını, görevleri ile yaptıkları işin bağdaşmadığından ve kendilerine pişmanlığın dayatıldığından bahsettiklerini belirterek Kurum görevlilerine karşı uygunsuz söz sarf ettikleri sonucuna ulaşmıştır.

13. Başvurucu, İnfaz Hâkimliği kararına itiraz etmiştir. Ankara Batı 2. Ağır Ceza Mahkemesi, İnfaz Hâkimliği kararının usul ve yasaya uygun olduğundan bahisle itirazı reddetmiştir. Ret kararı başvurucuya 26/1/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.

14. Başvurucu 24/2/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

15. 5275 sayılı Kanun’un 37. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Hükümlü hakkında kurumda, düzenli bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun, tüzük, yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli kıldığı davranış ve tutumları, kusurlu olarak ihlâl ettiğinde, eyleminin niteliği ile ağırlık derecesine göre Kanunda belirtilen disiplin cezaları uygulanır."

16. 5275 sayılı Kanun’un 40. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (e) bendi şöyledir:

"(2) Bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma cezasını gerektiren eylemler şunlardır:

e) Kurum görevlilerine karşı uygunsuz söz sarf etmek veya davranışta bulunmak.

…"

V. İNCELEME VE GEREKÇE

17. Mahkemenin 9/1/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi Yönünden

18. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

B. İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiği İddiası Yönünden

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

19. Başvurucu, kendisi gibi ceza infaz kurumunda hükümlü olarak bulunan bir şahsa gerçekleştirilen uygulamayı eleştirme hakkı bulunduğunu ve İnfaz Kurumu Müdürlüğüne hitaben yazdığı dilekçelerde eleştiri hakkını aşan ifadeler kullanmadığını belirterek hakkında verilen disiplin cezası nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

20. Bakanlık görüşünde; ilgili mevzuat kapsamında ceza infaz kurumunun düzeni, disiplini, güvenliği ve yönetimi hususlarındaki takdir hakkının ceza infaz kurumu idaresi ve mahkemelere somut olayın özelliklerine göre değerlendirilmek üzere bırakıldığı belirtilmiş ve başvurucu tarafından verilen dilekçe içeriğinde Ceza İnfaz Kurumunda çalışan memurlara yönelik itham edici, uygunsuz sözler beyan edilmiş olduğu değerlendirilerek verilen disiplin cezasının Anayasa'nın 26. maddesi anlamında demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmadığı ve ulaşılmak istenen amaçla orantılı olduğu ifade edilmiştir.

2. Değerlendirme

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

21. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Müdahalenin Varlığı

22. Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğüne hitaben yazdığı dilekçesindeki ifadeler nedeniyle hakkında disiplin cezası uygulanan başvurucunun ifade özgürlüğüne bir müdahalede bulunulmuştur.

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

23. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.

24. Sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

 (1) Kanunilik

25. Müdahaleye dayanak olan 5275 sayılı Kanun'un 40. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (e) bendinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.

 (2) Meşru Amaç

26. Başvuruya konu müdahalenin Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan millî güvenlik ve kamu düzeninin korunması meşru amaçları kapsamında kaldığı anlaşılmıştır.

 (3) Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk

 (a) Demokratik Toplumda İfade Özgürlüğünün Önemi

27. İfade özgürlüğü kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme ve gerçekleştirme konusunda başkalarını ikna etme çabaları ve bu çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir. Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).

 (b) Hükümlü ve Tutukluların İfade Özgürlüğü

28. Hükümlü ve tutuklular, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak sahiptirler (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 65). Bu bağlamda hükümlü ve tutukluların ifade özgürlüğü de Anayasa ve Sözleşme kapsamında koruma altındadır (Murat Karayel (5), B. No: 2013/6223, 7/1/2016, § 27).

29. Öte yandan ifade özgürlüğü mutlak bir hak değildir ve Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci maddesinde öngörülen sebeplerle sınırlanabilir. Bu bağlamda ceza infaz kurumunda bulunmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi kurumda güvenliğin ve düzenin korunmasına yönelik kabul edilebilir gerekliliklerin olması durumunda mahpusların sahip olduğu haklara sınırlama getirilebilecektir (Murat Karayel (5), § 29).

 (c) Hükümlü ve Tutuklular Hakkında Disiplin Cezası Uygulanmasına İlişkin İlkeler

30. İnfaz hukukuna ilişkin disiplin suç ve cezaları 5275 sayılı Kanun’un Sekizinci Bölüm'ünde düzenlenmiş; bu çerçevede uygulanacak disiplin suç ve cezalarının amacı, mahiyeti, kapsamı, sınırları ve uygulanma koşulları 5275 sayılı Kanun’un 37. maddesinde açıklığa kavuşturulmuştur. Kanun’daki disiplin suç ve cezaları yönünden genel hüküm niteliğindeki bu madde uyarınca bu Kanun kapsamındaki bir disiplin suçunun oluşabilmesi ve cezasının uygulanabilmesi için sadece her bir disiplin suçu yönünden belirlenen özel hükümdeki şartların gerçekleşmesi yeterli olmayıp ayrıca 37. maddedeki şartların da gerçekleşmesi gerekmektedir. 5275 sayılı Kanun’un 37. maddesine göre ceza infaz kurumunda düzenli bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun, tüzük, yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli kıldığı davranış ve tutumları, kusurlu olarak ihlal ettiğinde eyleminin niteliği ile ağırlık derecesine göre hükümlü hakkında Kanun’da belirtilen disiplin cezaları uygulanacaktır (AYM, E.2013/6, K.2013/111, 10/10/2013).

31. Bu doğrultuda Anayasa Mahkemesi 5275 sayılı Kanun’un 37. maddesi de dikkate alındığında ceza infaz kurumunda örneğin yalnızca slogan atılmasının aynı Kanun'un 42. maddesinde öngörülen disiplin suçunu oluşturabilmesi için yeterli olmayıp bu eylemin ceza infaz kurumundaki güvenliği veya disiplini bozacak ya da düzenli yaşamın sürdürülmesini önleyecek şekilde gerçekleştirilmesi gerektiğini kabul etmiştir (AYM, E.2013/6, K.2013/111, 10/10/2013; Murat Karayel (5), §§ 43, 44; Cihat Özdemir, B. No: 2015/214, 9/5/2018, § 22). Bununla birlikte ceza infaz kurumlarında düzenin ve güvenliğin sağlanması için özellikle terör örgütlerine bağlılığı canlı tutmaya katkıda bulunabilecek toplu eylemlere karşı daha hassas olunması gerektiği hususunda herhangi bir tereddüt bulunmadığı da ifade edilmiştir (Murat Karayel (5), § 46; Cihat Özdemir,§ 22 ).

 (d) Müdahalenin Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması

32. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72; AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007; Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 45). Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir (Ferhat Üstündağ, § 46; bazı farklılıklarla birlikte ayrıca bkz. Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, § 51). Orantılılık ise bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret etmektedir (Ferhat Üstündağ, § 48; Bekir Coşkun, § 57; Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017, §§ 59, 68; hükümlü ve tutuklulara uygulanan disiplin cezaları bağlamında bkz. Murat Karayel (5), §§ 38-41; Cihat Özdemir, § 21; Eşref Arslan, B. No: 2014/14655, 18/7/2018, §§ 39-43).

 (e) İlkelerin Olaya Uygulanması

33. Somut olayda başvurucu hakkında, başvuru konusu dilekçelerinde Kurum görevlilerine karşı uygun olmayan, rencide edici ve suçlayıcı ifadeler kullandığından bahisle disiplin cezası uygulanmıştır. İlgili idare ve derece mahkemelerinin kararlarına bakıldığında başvurucunun söz konusu dilekçelerde kullandığı ifadelerin Kurum düzeni ve güvenliği üzerindeki etkisi yönünden ise hiçbir değerlendirme yapılmadığı anlaşılmaktadır.

34. Başvuru konusu dilekçelerde, başvurucuyla aynı Kurumda hükümlü olarak bulunan bir şahıs hakkında gerçekleştirilen uygulamanın eleştirildiği ve Kurum görevlilerinin protesto edildiği, görevlilerin tehdit edilmesi ya da ağır hakaretlerde bulunulması gibi Kurum düzeni ya da güvenliğini tehlikeye düşüreceği söylenebilecek ifadeler kullanılmadığı anlaşılmaktadır. İdare ya da derece mahkemeleri de somut olayın koşullarında kurum düzeni ya da güvenliğini tehlikeye düşüreceği söylenebilecek ifadeler kullanıldığını gösterebilmiş değillerdir.

35. Somut olayda aynı Kurumda bulunan birçok tutuklu ya da hükümlünün aynı konuda toplu olarak dilekçe verdikleri anlaşılmaktaysa da bunların terör suçlusu olup olmadıkları ve böylece söz konusu eylemin terör örgütlerine bağlılığı canlı tutmaya katkı sunup sunmayacağı veya eylemin toplu olarak gerçekleştirilmesiyle Kurum düzeni ya da güvenliğinin tehlikeye düşebileceğine ilişkin de ilgili kararlarda hiçbir değerlendirme bulunmamaktadır.

36. Sonuç olarak kendisi de hükümlü olan başvurucunun aynı Kurumda bulunan başka bir hükümlü hakkında idare tarafından gerçekleştirilen uygulamayı eleştirdiği ve doğrudan Kurum idaresine verdiği anlaşılan, ayrıca Kurum düzeni ve güvenliğini tehlikeye düşürdüğü ortaya konulamamış söz konusu dilekçeleri nedeniyle hakkında disiplin cezası uygulanması zorunlu bir toplumsal ihtiyaca karşılık gelmediğinden demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez.

37. Açıklanan gerekçelerle Ceza İnfaz Kurumu idaresine hitaben yazdığı dilekçeler nedeniyle hakkında disiplin cezası uygulanan başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

38. Başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verildiğinden diğer iddiaları hakkında bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

c. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

39. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

40. Başvurucu 500.000 TL tazminat ve yeniden yargılanma taleplerinde bulunmuştur.

41. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir(Aligül Alkaya ve diğerleri, B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

42. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

43. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin 1 numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri, §§ 57-59, 66, 67).

44. İncelenen başvuruda, başvurucu hakkında verilen disiplin cezası nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin idarenin işleminden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte derece mahkemeleri de ihlali giderememişlerdir. Bu açıdan ihlal aynı zamanda mahkeme kararından da kaynaklanmıştır.

45. Bu durumda ifade özgürlüğü ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için başvurucunun Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunmaya devam ettiği de dikkate alındığında yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara Batı İnfaz Hâkimliğine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

46. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için ifade özgürlüğünün ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 5.500 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

47. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğü ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara Batı İnfaz Hâkimliğine (E.2014/3562, K.2014/5815) GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvurucuya net 5.500 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

F. 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 9/1/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

AHMET SİL VE TANER YAY BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/35227)

 

Karar Tarihi: 30/9/2020

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Basri BAĞCI

Raportör

:

Ömer MENCİK

Başvurucular

:

1. Ahmet SİL

 

 

2. Taner YAY

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, ceza infaz kurumunda tutuklu olarak bulunan başvurucuların bir dergiye abonelik taleplerinin kabul edilmemesi nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvurular 25/9/2017 ve 28/9/2017 tarihlerinde yapılmıştır.

3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonlarca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvuruların kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. 2017/35227 sayılı bireysel başvuru dosyasında başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamışlardır.

8. Yapılan incelemede 2017/35302 numaralı başvurunun aynı konuyla bağlantılı olarak yapıldığının anlaşılması nedeniyle 2017/35227 sayılı başvuru ile birleştirilmesine ve incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına karar verilmiştir. İncelemenin yürütüldüğü 2017/35227 numaralı başvuruda Bakanlıktan görüş istenmiş olması ve birleştirilen 2017/35302 numaralı başvurunun konu bakımından aynı olması gözönünde bulundurularak bu dosya yönünden ayrıca Bakanlıktan görüş istenmesine gerek görülmeyerek başvurunun incelenmesine geçilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

A. 2017/35227 Numaralı Başvuru Yönünden

10. Başvurucu Ahmet Sil, Osmaniye 1 No.lu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (Ceza İnfaz Kurumu) Fetullahçı Terör Örgütü ve/veya Paralel Devlet Yapılanmasına (FETÖ/PDY) üye olma suçundan tutuklu olarak bulunmaktadır.

11. Başvurucu, "National Geographic" isimli bir dergiye abone olmak istemiştir. Adı geçen derginin coğrafya, kültür, keşifler, popüler bilim ve tarihle ilgili makalelerin ağırlıkla yer aldığı dünyaca bilinen bir yayın olduğu anlaşılmaktadır. Aynı zamanda derginin uzun yıllar sadece İngilizce olarak yayımlandıktan sonra ilk kez 1995 yılında başka dillerde de yayımlanmaya başladığı, günümüzde ise aralarında Türkçenin de bulunduğu yaklaşık otuz üç dilde yayımlandığı tespit edilmiştir. Öte yandan derginin 12 milyona yakın aylık tirajı bulunmaktadır.

12. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde başvurucunun talebini Ceza İnfaz Kurumuna sözlü olarak ilettiği, Ceza İnfaz Kurumunca talebinin olumsuz karşılanması üzerine Osmaniye İnfaz Hâkimliğine (Hâkimlik) şikâyet başvurusunda bulunduğu anlaşılmıştır. Başvurucunun şikâyet dilekçesini Hâkimliğe bir yazıyla gönderen Ceza İnfaz Kurumu, anılan derginin alınmamasının sebebinin Ceza İnfaz Kurumu Eğitim Kurulu Başkanlığının (Eğitim Kurulu) 7/2/2017 tarihli bir kararı olduğunu ifade etmiş ve yazının ekine söz konusu kararı eklemiştir.

13. Eğitim Kurulu kararında öncelikle Bakanlığın bazı genelgelerine yer verilmiştir. 16/11/2016 tarihli ilk genelgede 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 62. maddesine değinilmiştir. Genelgenin devamında, eğitimini sürdüren tutuklu ya da hükümlülerin ziyaretçileri aracılığıyla veya kargo aracılığıyla gelen ders kitaplarının gerekli incelemelerden geçirildikten sonra hükümlü ya da tutuklulara verileceği, yayının yabancı dilde yazılmış olması durumunda ise içeriğinin anlaşılması ve orijinal olduğunun tespit edilmesinin gerektiği ifade edilmiştir. Bundan başka genelgede, mevzuat metinlerinin ve kurum kütüphanesinde bulunmayan yayınların -ücretinin tutuklu ya da hükümlülerce karşılanması koşuluyla- ceza infaz kurumları aracılığıyla temin edilebileceği belirtilmiştir.

14. Daha sonra Eğitim Kurulu 24/11/2016 tarihli bir genelgeye değinmiştir. Söz konusu genelgede 22/11/2016 tarihli ve 29896 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 677 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname gereğince, terör örgütüne üye olma suçundan ve terör örgütlerinin faaliyetleri çerçevesinde işlenen suçlardan hükümlü ya da tutuklu olanların olağanüstü hâlin devamı süresince sınavlara giremeyeceklerinin belirtildiği ifade edilmiştir. Son olarak ise Eğitim Kurulu 23/12/2016 tarihli bir genelgeden bahsetmiştir. Bu genelgede ise terör örgütüne üye olma suçundan ve terör örgütlerinin faaliyetleri çerçevesinde işlenen suçlardan hükümlü ya da tutuklu olanların olağanüstü hâlin devamı süresince sınav başvurularının alınmaması ve öğrenci kayıt sistemlerine öğrencilik durumlarının girilmemesi istenmiştir.

15. Eğitim Kurulu söz konusu genelgeden yola çıkarak bazı kararlar almıştır. Söz konusu kararlar şu şekildedir:

i. Terör örgütüne üye olma suçundan hükümlü ya da tutuklu olanların ailesi tarafından gönderilen veya bu kişilere kargo yoluyla gelen kitapların Kuruma alınmaması

ii. Terör örgütüne üye olma suçundan hükümlü ya da tutuklu olanların olağanüstü hâl süresince eğitimlerini devam ettiremeyecekleri gerekçesiyle, ailesi tarafından gönderilen veya bu kişilere kargo yoluyla gelen ders kitaplarının kuruma alınmaması hatta ücreti ödenmek suretiyle olsa dahi tutuklu ya da hükümlülere ders kitaplarının verilmemesi

iii. Mevzuat içeren kitap ya da internet çıktıları ile Kurum kütüphanesinde bulunmayan kitapların -ücretinin hükümlü ve tutuklularca ödenmesi koşuluyla- Ceza İnfaz Kurumunca temin edilmesi

iv. Terör örgütüne üye olma suçundan hükümlü ya da tutuklu olanların başka ceza infaz kurumlarından gelirken yanlarında getirdiği yayınların ne şekilde temin edildiğinin anlaşılamaması veya yayınlarda ceza infaz kurumu kaşesinin bulunmaması durumunda hükümlü ya da tutukluya verilmemesi

16. Hâkimlik, başvurucunun şikâyetini Eğitim Kurulunun almış olduğu karar ışığında incelemiştir. Hâkimlik, Ceza İnfaz Kurumu uygulamasının mevzuata uygun olduğunu belirterek şikâyeti 29/6/2017 tarihinde reddetmiştir. Başvurucu, Hâkimlik kararına karşı itiraz yoluna başvurmuştur. İtirazı inceleyen Osmaniye 2. Ağır Ceza Mahkemesi, Hâkimlik kararının usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek başvurucunun itirazının reddine 15/9/2017 tarihinde karar vermiştir.

17. Başvurucu, nihai karardan 22/9/2016 tarihinde haberdar olduğunu belirtmiş; 25/9/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. 2017/35502 Numaralı Başvuru Yönünden

18. Başvurucu Taner Yay, Osmaniye 1 No.lu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda FETÖ/PDY'ye üye olma suçundan tutuklu olarak bulunmaktadır.

19. Başvurucu, "Beşiktaş" isimli dergiye abone olmak istemiştir. Açık kaynak araştırmalarına göre adı geçen dergi, Beşiktaş Jimnastik Kulübünün resmî yayın organıdır. Söz konusu derginin içeriğinde ise genel olarak ülkemizin spor kulüplerinden olan Beşiktaş'a ilişkin bazı röportaj, tarihî bilgi ve resimlere yer verildiği, bunun yanında bazı spor faaliyetleriyle ilgili yazılar bulunduğu görülmektedir.

20. UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde başvurucunun talebini Ceza İnfaz Kurumuna sözlü olarak ilettiği, Ceza İnfaz Kurumunca talebinin olumsuz karşılanması üzerine Osmaniye İnfaz Hâkimliğine (Hâkimlik) şikâyet başvurusunda bulunduğu anlaşılmıştır. Başvurucunun şikâyet dilekçesini Hâkimliğe bir yazıyla gönderen Ceza İnfaz Kurumu, söz konusu derginin alınmamasının sebebinin Eğitim Kurulunun 7/2/2017 tarihli kararı olduğunu ifade etmiş ve yazının ekine söz konusu kararı eklemiştir (Eğitim Kurulu kararının içeriğine ilişkin olarak bkz. §§ 13-15).

21. Hâkimlik, başvurucunun şikâyetini Eğitim Kurulunun almış olduğu karar ışığında incelemiştir. Hâkimlik, Ceza İnfaz Kurumu uygulamasının mevzuata uygun olduğunu belirterek şikâyeti 21/7/2017 tarihinde reddetmiştir. Başvurucu, Hâkimlik kararına karşı itiraz yoluna başvurmuştur. İtirazı inceleyen Osmaniye 2. Ağır Ceza Mahkemesi, Hâkimlik kararının usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek başvurucunun itirazının reddine 15/9/2017 tarihinde karar vermiştir.

22. Başvurucu, nihai karardan 22/9/2016 tarihinde haberdar olduğunu belirtmiş; 28/9/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

23. 5275 sayılı Kanun’un "Süreli veya süresiz yayınlardan yararlanma hakkı" kenar başlıklı 62. maddesi şöyledir:

"(1) Hükümlü, mahkemelerce yasaklanmamış olması koşuluyla süreli ve süresiz yayınlardan bedelini ödeyerek yararlanma hakkına sahiptir.

(2) Resmî kurumlar, üniversiteler, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile mahkemelerce yasaklanmamış olması koşuluyla Cumhurbaşkanınca vergi muafiyeti tanınan vakıflar ve kamu yararına çalışan dernekler tarafından çıkartılan gazete, kitap ve basılı yayınlar, hükümlülere ücretsiz olarak ve serbestçe verilir. Eğitim ve öğretimine devam eden hükümlülerin ders kitapları denetime tâbi tutulamaz.

(3) Kurum güvenliğini tehlikeye düşüren veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan hiçbir yayın hükümlüye verilmez."

24. İlgili diğer ulusal hukuk için bkz. İbrahim Kaptan (2), B. No: 2017/30723, 12/9/2018, §§ 15-19; ilgili uluslararası hukuk için ise bkz. Ahmet Temiz (6), B. No: 2014/10213, 1/2/2017, §§ 17, 18.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

25. Mahkemenin 30/9/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi Yönünden

26. Başvurucular adli yardım talebinde bulunmuşlardır. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun oldukları anlaşılan başvurucuların açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım taleplerinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

B. İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

27. Başvurucular; dergilere kurum aracılığıyla abone olma taleplerinin kabul edilmediğini, yapılan uygulamaya karşı şikâyet ve itiraz haklarını kullandıklarını ancak derece mahkemelerinin gerekçesiz kararlarıyla taleplerinin reddedildiğini ifade etmişlerdir. Başvurucular ayrıca açık kanuni düzenlemeye rağmen abone olma isteklerinin karşılanmadığını, her iki dergi hakkında herhangi bir yasaklama kararı olmadığını belirterek ifade ve basın özgürlüğü ile maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

28. Bakanlık görüşünde öncelikle başvurucuların ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin kanuni dayanağının ve meşru amacının bulunduğu belirtilmiştir. Bakanlık görüşünün devamında, müdahalenin demokratik toplumda gereklilik ve orantılılık ilkeleri çerçevesinde bir değerlendirmesi yapılmıştır.

29. Bakanlık; yapılan uygulamanın olağanüstü hâl döneminde gerçekleştiğini, bu dönemde birçok ceza infaz kurumu personelinin FETÖ/PDY ile irtibatı nedeniyle ihraç edildiğini ifade etmiştir. Bakanlık bu durum karşısında söz konusu dönemde personellerin güvenilirliği ile ilgili yeterli bilgi bulunmadığını, örgütsel faaliyetin ve iletişimin engellenmesini, devam eden soruşturmaların selametini ve ceza infaz kurumlarının güvenliğini sağlamak amacıyla bu dönemde geçici önlemler alındığını belirtmiştir.

30. Öte yandan Bakanlık; FETÖ/PDY'ye üye olma suçundan tutuklu olanların kurum içinde bazı yayınları şifreli haberleşme için kullandıklarını, mevzuattaki düzenlemelere göre de kurum güvenliğini tehlikeye düşürebilecek nitelikteki yayınların ceza infaz kurumlarına alınmaması gerektiğini ifade etmiştir. Bu açıklamalar sonrasında Bakanlık derece mahkemelerinin kararlarındaki tespit ve sonuçların Anayasa'da yer alan hak ve özgürlükler açısından değerlendirilmesinin Anayasa Mahkemesi tarafından yapılması gerektiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Anayasa Mahkemesi daha önce vermiş olduğu birçok kararında, hükümlü ve tutuklulara kargo yoluyla ya da ziyaretçileri aracılığıyla getirilen veya hükümlü ve tutukluların kendi satın aldıkları süreli ya da süresiz yayınların ceza infaz kurumlarına kabul edilmemesini ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirmiştir (ilgili kararlar için bkz. Recep Bekik ve diğerleri [GK], B. No: 2016/12936, 27/3/2019, § 24; İbrahim Kaptan (2), § 23). Söz konusu kararlar çerçevesinde bir değerlendirme yapıldığında bir ceza infaz kurumunda tutuklu olarak bulunan başvurucuların dergiye abone olma taleplerinin kabul edilmemesinin haber veya fikir alma özgürlüğü, dolayısıyla ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerekir.

32. Anayasa’nın 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...

Bu hürriyetlerin kullanılması, ... kamu düzeni, kamu güvenliği, ... suçların önlenmesi, ... gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir...

Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

33. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Müdahalenin Varlığı

34. Herkes gibi hükümlü ve tutuklular da Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 65) ve bu bağlamda ifade özgürlüğüne de sahiptirler (Murat Karayel (5), B. No: 2013/6223, 7/1/2016, § 27).

35. Tutuklu ve hükümlülerin süreli veya süresiz yayınlara ulaşabilmesi de bilgi ve kanaatlere ulaşma özgürlüğünün somut yansıması olarak ifade özgürlüğünün koruması altındadır (Kamuran Reşit Bekir [GK], B. No: 2013/3614, 8/4/2015, § 43; Hüseyin Sürensoy, B. No: 2013/749, 6/10/2015, § 44; İbrahim Bilmez, B. No: 2013/434, 26/2/2015, § 74; Ahmet Temiz (6), § 34).

36. Bu bağlamda bir ceza infaz kurumunda tutuklu olarak bulunan başvurucuların bir dergiye abone olma taleplerinin kabul edilmemesinin haber veya fikir alma özgürlüğüne, dolayısıyla ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale olduğu kabul edilmiştir.

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

37. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, ...yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ...demokratik toplum düzeninin ...gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.

38. Sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

 (1) Kanunilik

39. Somut olayın değerlendirilme yöntemi gözönüne alındığında mevcut başvurunun koşullarında ilgili normun (bkz. § 23) kanunla sınırlama ölçütünü karşılayıp karşılamadığına ilişkin nihai bir değerlendirme yapmaya değil müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığının değerlendirilmesine ihtiyaç bulunduğu anlaşılmıştır. Bu sebeple mevcut başvuruda müdahalenin kanuniliği hususunda kesin bir sonuca varmaya gerek olmadığı kanaatine varılmıştır.

 (2) Meşru Amaç

40. Başvuruya konu yayınlara abonelik talebi, ceza infaz kurumlarının düzeninin ve güvenliğinin sağlanması ve suçun önlemesi amaçlarıyla kabul edilmemiştir. Anılan müdahalenin Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.

 (3) Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk

 (a) Genel İlkeler

41. Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğü bağlamında demokratik toplum düzeninin gerekleri ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır. İfade özgürlüğü kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanmaması, bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme ve gerçekleştirme konusunda başkalarını ikna etme çabaları ve bu çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir. Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifade edilebilmesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).

42. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72; AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007). Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, § 51). Orantılılık ise bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret etmektedir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, § 57; Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017, §§ 59, 68).

 (b) Ceza İnfaz Kurumlarında Yayınlara Erişim ile İlgili Anayasa Mahkemesi İçtihadı

43. Ceza infaz kurumunda bulunan hükümlü ve tutukluların yayınlardan yararlanmasına ilişkin esaslar 5275 sayılı Kanun'un ilgili hükümleri de gözetilerek Anayasa Mahkemesi tarafından İbrahim Kaptan (2) kararında belirlenmiştir. Belirlenen yöntemlerden biri mahpusun, ceza infaz kurumunda bulunan emanet hesabına yatırılan paradan karşılanması koşuluyla herhangi bir yayının kurumca satın alınarak kendisine verilmesini istemesi yöntemidir (İbrahim Kaptan (2), § 31). Ceza infaz kurumu idarelerinin mahpusların yararlanabilecekleri belirtilen bu yayınları ise 5275 sayılı Kanun'un 3. ve 62. maddelerinde öngörülen koşulları sağlayıp sağlamadığı yönünden bir denetime tabi tutması gerekir. Söz konusu denetimin Anayasa Mahkemesi içtihadında ortaya konulan ilkeler uyarınca yapılması ve inceleme sonucunda yayınların kuruma kabul edilmesinin uygun olup olmadığına karar verilmesi gerekmektedir (İbrahim Kaptan (2), § 32).

 (c) Başvurunun Değerlendirilmesi

44. Somut olayda başvurucuların iki ayrı dergiye abone olma taleplerinin kabul edilmediği anlaşılmaktadır. Dergilerden ilki olan National Geographic'te coğrafya, kültür, keşifler, popüler bilim ve tarihle ilgili makalelerin ağırlıkla yer aldığı ve dünyaca bilinen bir yayın olduğu anlaşılmaktadır. Diğer derginin ise ülkemizde tanınan bir spor kulübünün yayın organı olduğu, içinde sporun çeşitli alanlarına ilişkin bilgilerin yer aldığı tespit edilmiştir (bkz. §§ 11, 19).

45. Anayasa Mahkemesi daha önce vermiş olduğu birçok kararda tutuklu ya da hükümlülerin süreli veya süresiz yayınlardan yararlanma yöntemlerini teker teker sıralamıştır. Bu yöntemlerden birinin kanunun açık hükmünün de emrettiği gibi ücretinin hükümlü ve tutuklarca karşılanması koşuluyla herhangi bir yayının kurumca satın alınması olduğu anlaşılmaktadır (İbrahim Kaptan (2), § 31; Recep Bekik ve diğerleri, § 38). Somut olayda başvurucuların talebinin de bahis konusu yöntem kapsamında olduğu açıktır.

46. Bu bağlamda başvuru konusu olayda ücretleri başvurucular tarafından ödenmek ve kurum tarafından temin edilmek suretiyle istenen, ayrıca hakkında herhangi bir toplatma kararı bulunmadığı anlaşılan süreli yayınlara öncelikle aboneliğin gerçekleştirilmesi gerekir. Dergiler kuruma geldiğinde ise kamu otoritelerinin Anayasa Mahkemesi içtihadında kabul edilen ilke ve kriterler ışığında (Recep Bekik ve diğerleri, §§ 41-45) 5275 sayılı Kanun'un 3. ve 62. maddeleri uyarınca bir denetim yapması beklenir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. İbrahim Kaptan (2), § 32; hakkında toplatma kararı bulunmayan yayınlar yönünden 5275 sayılı Kanun'un 3. ve 62. maddeleri uyarınca yapılması gereken denetime ilişkin ilkeler için bkz. Halil Bayık, B. No: 2014/20002, 30/11/2017, § 45).

47. Talebin reddine gerekçe yapılan Eğitim Kurulu kararında (bkz. §§ 15, 20), Kurum kütüphanesinde bulunmayan yayınların -ücretleri tutuklu ve hükümlülerin emanet hesabından karşılanması koşuluyla- alınmasına karar verilmiş olmasına rağmen ulusal ve uluslararası alanda kabul gören birer yayın oldukları anlaşılan başvuruya konu dergilerin kurum güvenliğini ne şekilde tehlikeye düşüreceği veya içinde ne gibi müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumlar bulunduğu noktasında hiçbir değerlendirme yapılmadığı anlaşılmıştır.

48. Öte yandan derece mahkemelerinin kararlarında, sadece bir önceki mercinin kararının hukuka uygun bulunmasının haricinde bir değerlendirmenin olmadığı görülmektedir. Somut başvuru bağlamında hükümlü ve tutukluların haber ve fikir alma özgürlüğüne güvence sağlama hususunda asıl yetkili ve görevlinin ilgili ceza infaz kurumu idaresinin olduğu açıktır. Bununla birlikte süreli yayınlara erişim noktasında Hâkimliğin de idarenin gerekçesiz uygulamalarını engelleme görevinin bulunduğu unutulmamalıdır (benzer bir değerlendirme için bkz. Recep Bekik ve diğerleri, § 54).

49. Sonuç olarak Ceza İnfaz Kurumu idaresi ve derece mahkemeleri, konu ile tamamen bağlantısız gerekçelerle dergilerin niteliğine ilişkin bir değerlendirme yapmaksızın başvurucuların taleplerini reddetmişlerdir. Başka bir deyişle Ceza İnfaz Kurumu idaresi ve derece mahkemeleri, başvuruya konu dergilere abonelik taleplerinin reddedilmesinin demokratik bir toplumda gerekli olduğunu gösterilebilmiş değillerdir.

50. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. Diğer İhlal İddiaları Yönünden

51. Başvurucular; yapılan uygulamanın sadece terör suçlarından tutuklu ya da hükümlülere uygulanması nedeniyle eşitlik ilkesinin, derece mahkemelerince alınan Cumhuriyet savcısı görüşlerinin taraflarına bildirilip görüşlerinin alınmaması nedeniyle adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

52. Somut başvuruda, ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna ulaşıldığından bu şikâyetlerin ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.

D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

53. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

54. Başvurucular, ihlalin tespiti ve tazminat talebinde bulunmuştur.

55. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

56. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

57. Başvurucuların ücreti emanet hesabından karşılanmak suretiyle Kurum idaresi aracılığıyla bir dergiye abone olma taleplerinin kabul edilmemesi işlemine dair yaptığı şikâyet ve itirazın derece mahkemelerince reddedilmesi nedeniyle başvurucuların ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte başvurucuların tahliye edildiği görüldüğünden yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığı tespit edilmiştir.

58. Eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için ifade özgürlüğünün ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara ayrı ayrı net 1.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Diğer ihlal iddialarının incelenmesine GEREK BULUNMADIĞINA,

E. Başvuruculara ayrı ayrı net 1.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin bilgi için Osmaniye İnfaz Hâkimliğine (E.2017/1729, 2017/2548 ve E.2017/2864, K.2017/3118 sayılı kararlar) GÖNDERİLMESİNE,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 30/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ERDOĞAN KARDEŞLER BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/15777)

 

Karar Tarihi: 7/4/2021

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Ömer MENCİK

Başvurucu

:

Erdoğan KARDEŞLER

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, ceza infaz kurumunda tutuklu olarak bulunan başvurucunun bazı dergilerin temin edilip kendisine verilmesi talebinin kabul edilmemesi nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 7/5/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucu, olayların yaşandığı dönemde Menemen T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (Ceza İnfaz Kurumu) anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan tutuklu olarak bulunmaktadır.

A. Yayınların Kuruma Kabul Edilmesine Dair Kısıtlamaya İlişkin Gelişmeler

10. Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün (Genel Müdürlük) 16/11/2016 tarihli ve 3196/131111 esas sayılı yazısında, 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 62. maddesi uyarınca ceza infaz kurumlarında terör suçundan tutuklu ve hükümlü olarak bulunanlara, öğretimine devam edenlere gelen ders kitapları hariç kargo yoluyla ya da yakınları aracılığıyla gelen hiçbir dokümanın teslim edilmemesi gerektiği belirtilmiştir. Söz konusu yazıda, talep edilen hukuki mevzuatın ve kurum kütüphanesinde bulunmayan yayınların ise -ücretleri tutuklu ve hükümlülerin emanet para hesabından karşılanması koşuluyla- ceza infaz kurumu aracılığıyla temin edilebileceği ifade edilmiştir.

11. Ceza İnfaz Kurumu İdare ve Gözlem Kurulu (Kurul) 27/12/2016 tarihinde yukarıda yer verilen yazı doğrultusunda kurumda terör suçundan tutuklu ve hükümlü olarak bulunanlara, öğretimine devam edenlere gelen ders kitapları hariç kargo yoluyla ya da yakınları aracılığıyla gelen hiçbir dokümanın teslim edilmemesine karar vermiştir. Kurul anılan kararda; örgütsel faaliyetlerinin engellenebilmesi, terör örgütü veya diğer suç örgütlerinin yönlendirilmesi ile bunlara emir ve talimat verilmesinin önüne geçilebilmesi ve kurumda herhangi bir güvenlik zafiyeti yaşanmaması gerekçelerine de yer vermiştir. Kararda, 5275 sayılı Kanun'un 61. maddesi uyarınca ihtiyacın kurum bünyesindeki kütüphaneden giderilebileceği belirtilmiştir.

B. Başvurucu Hakkındaki Olay ve Olgular

12. Başvurucu, kültürel ve mesleki yayınlar yaptığını belirttiği Güncel Hukuk, Terazi, Analist ve Atlas gibi bazı dergileri abone olmak suretiyle temin etmek istemiştir. Başvurucu, Ceza İnfaz Kurumuna yaptığı başvuruda söz konusu abonelik işleminin Kurum tarafından internet üzerinden yapılabileceği gibi ailesinin Ceza İnfaz Kurumunu adres olarak göstererek kendisi adına abonelik işlemini yapabileceğini belirtmiştir.

13. Kurul, başvurucunun talebini 14/2/2018 tarihinde değerlendirmiştir. Kurul kararında, öncelikle 6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük'ün (Tüzük) bazı maddelerine yer verilmiştir. Daha sonra Kurul, Ceza İnfaz Kurumunda barındırılmakta olan tutuklu ve hükümlülerin bedelini ödemek koşuluyla gazete alabildiklerini ancak gazete teminini sağlayan firmanın dergi ve kitap gibi ürünleri satmadığını, YAYSAT isimli gazete ve dergi dağıtımı yapan şirketin bayilerinde de başvurucunun talep ettiği dergilerin bulunmadığını belirtmiş; bu nedenle söz konusu dergilerin temin edilemediğini ifade etmiştir.

14. Öte yandan Kurul, başvurucunun derginin nasıl temin edilebileceğine dair açıklamalarına da değinmiştir. Kurul, başvurucunun internet üzerinden yapılacak abonelik işlemi ile dergilerin temin edilebileceğine dair açıklamasının mevzuatta bu hususta hüküm olmamasını gerekçe göstererek yerinde olmadığı sonucuna varmıştır. Son olarak Kurul, terör suçları kapsamında Ceza İnfaz Kurumunda bulunan kişilere ders kitapları haricinde kitap verilemeyeceği noktasında 27/12/2016 tarihinde Kurulca bir karar alındığını belirtmiş, söz konusu karardan yola çıkıldığında başvurucunun ailesi aracılığıyla söz konusu dergileri temin edemeyeceğini kabul etmiştir. Bu açıklamalar sonrasında Kurul, başvurucunun talebinin reddine karar vermiştir.

15. Başvurucu, anılan karara karşı Karşıyaka İnfaz Hâkimliğine (Hâkimlik) başvurmuştur. Hâkimlik, başvurucunun şikâyetini Kurulun almış olduğu karar ışığında incelemiştir. Hâkimlik, Ceza İnfaz Kurumu uygulamasının mevzuata uygun olduğunu belirterek şikâyeti 2/3/2018 tarihinde reddetmiştir. Başvurucu, Hâkimlik kararına karşı itiraz yoluna başvurmuştur. İtirazı inceleyen Karşıyaka 1. Ağır Ceza Mahkemesi, Hâkimlik kararının usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek başvurucunun itirazının reddine 6/4/2018 tarihinde karar vermiştir.

16. Başvurucu, nihai karardan 24/4/2018 tarihinde haberdar olduğunu belirtmiş; 7/5/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

17. 5275 sayılı Kanun'un "Süreli veya süresiz yayınlardan yararlanma hakkı" kenar başlıklı 62. maddesinin olay tarihindeki hâli şöyledir:

"(1) Hükümlü, mahkemelerce yasaklanmamış olması koşuluyla süreli ve süresiz yayınlardan bedelini ödeyerek yararlanma hakkına sahiptir.

(2) Resmî kurumlar, üniversiteler, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile mahkemelerce yasaklanmamış olması koşuluyla Cumhurbaşkanınca vergi muafiyeti tanınan vakıflar ve kamu yararına çalışan dernekler tarafından çıkartılan gazete, kitap ve basılı yayınlar, hükümlülere ücretsiz olarak ve serbestçe verilir. Eğitim ve öğretimine devam eden hükümlülerin ders kitapları denetime tâbi tutulamaz.

 (3) Kurum güvenliğini tehlikeye düşüren veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan hiçbir yayın hükümlüye verilmez."

18. 5275 sayılı Kanun'un 62. maddesinin 2020 yılında yapılan değişiklikten sonraki hâli şöyledir:

"(1) Hükümlü, mahkemelerce yasaklanmamış olması koşuluyla süreli ve süresiz yayınlardan bedelini ödeyerek yararlanma hakkına sahiptir.

(2) Resmî kurumlar, üniversiteler, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile mahkemelerce yasaklanmamış olması koşuluyla Cumhurbaşkanınca vergi muafiyeti tanınan vakıflar ve kamu yararına çalışan dernekler tarafından çıkartılan gazete, kitap ve basılı yayınlar, hükümlülere ücretsiz olarak ve serbestçe verilir. Eğitim ve öğretimine devam eden hükümlülerin ders kitapları denetime tâbi tutulamaz.

 (3) (Değişik:14/4/2020-7242/32 md.) Kurum disiplinini, düzenini veya güvenliğini bozan ya da tehlikeye düşüren, hükümlülerin iyileştirilmesi amacına ulaşmayı zorlaştıran yahut müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan hiçbir yayın hükümlüye verilmez.

 (4) (Ek:14/4/2020-7242/32 md.) Basın İlân Kurumu aracılığıyla resmî ilan ve reklam yayınlama hakkı bulunmayan gazeteler, ceza infaz kurumuna kabul edilmez. Ancak ilan ve reklamın geçici süreyle kesilmesi hâli, bu hükmün dışındadır. Yabancı dilde yayımlanmış gazete ve dergilerin ceza infaz kurumuna kabul edilmesinde Adalet Bakanlığı yetkilidir."

19. İlgili diğer ulusal hukuk için bkz. İbrahim Kaptan (2), B. No: 2017/30723, 12/9/2018, §§ 15-19; ilgili uluslararası hukuk için ise bkz. Ahmet Temiz (6), B. No: 2014/10213, 1/2/2017, §§ 17, 18.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

20. Mahkemenin 7/4/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi Yönünden

21. Başvurucu adli yardım talebinde bulunmuştur. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

B. İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

22. Başvurucu; süreli yayınların temin edilmemesine yönelik uygulamanın Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle bağdaşmadığını, temel hak ve özgürlüklerin ortadan kaldırılması anlamını taşıdığını belirtmiştir. Bundan başka başvurucu; Ceza İnfaz Kurumu uygulamasının bilim ve sanatı serbestçe öğrenme anlamını taşıyan bilim ve sanat özgürlüğünü ihlal ettiğini, hakkında yasaklama kararı olmayan dergilere yönelik olan söz konusu kararın süreli yayınlara hiçbir şekilde ulaşamama sonucunu doğurduğunu ifade etmiştir. Son olarak başvurucu; Ceza İnfaz Kurumunun "dış kantin", "abonelik" veya "yakınlar aracılığıyla temin" yöntemlerinden hiçbirine başvurmadan son çare olması gereken bir yola başvurduğunu, ölçülü olmayan bir yöntemi tercih ettiğini ileri sürmüştür. Tüm bu nedenlerle başvurucu; bilim ve sanat özgürlüğü ile eğitim hakkının, kişinin maddi ve manevi varlığını koruması ve geliştirmesi hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

23. Bakanlık görüşünde öncelikle, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) ile bağlantılı suçlardan ceza infaz kurumlarında bulunan bazı tutuklu ve hükümlülerin, haberleşmek ve örgüt içindeki motivasyonu yüksek tutmak amacıyla çeşitli yöntemlere başvurdukları belirtilmiştir. Bakanlığa göre anılan yöntemlerden biri, hediye gelen veya dışarıdan temin edilen kitaplarla şifreli mesajlar gönderilmesidir. Bakanlık söz konusu yöntemlerden bahsettikten sonra ceza infaz kurumlarında düzeni ve disiplini sağlamak amacıyla söz konusu yöntemlere başvurduğu ve bu nedenle kurallara uymadığı tespit edilen kişiler yönünden bazı tedbirler alındığını belirtmiştir.

24. Bakanlık genel açıklamalar sonrası somut olayı değerlendirmiştir. Bakanlık, Ceza İnfaz Kurumunun kuruma yayın temin eden firmanın yalnızca gazete satışı yapması, YAYSAT bayilerinde başvurucunun talebine konu dergilerin bulunmaması ve ziyaretçiler tarafından getirmenin ise birçok riski barındırması nedeniyle başvurucunun talebini yerine getiremediğini ifade etmiştir. Öte yandan Bakanlık, Ceza İnfaz Kurumunca terör örgütü mensubu kişilere ders kitabı haricinde bir kitap verilmemesi yönünde karar alındığını vurgulamıştır. Bundan başka Bakanlık, internet üzerinden abonelik işleminin ise ceza infaz kurumları üzerinde altından kalkılamayacak bir yük oluşturacağını belirtmiştir.

25. Bakanlık son olarak dergilerin temin edilmesi talebinin olayın gerçekleştiği tarihte karşılanamadığı ancak başvurucunun farklı eserleri alma ve kütüphaneden yararlanma hakkının bulunduğunu hatta başvurucunun bazı ders kitaplarını ve mensup olduğu dinin kutsal kitaplarını aldığını ifade etmiştir. Bakanlık tüm bu açıklamalar sonrasında ifade özgürlüğüne yönelik sınırlamanın, ifade özgürlüğüne en az müdahale eden ölçülü bir sınırlama niteliğinde olduğunu vurgulamış ve başvurucunun şikâyetinin incelenmesinde açıklanan hususların dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir.

2. Değerlendirme

26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Anayasa Mahkemesi daha önce vermiş olduğu birçok kararında, tutuklu ve hükümlülere kargo yoluyla ya da ziyaretçileri aracılığıyla getirilen veya tutuklu ve hükümlülerin kendi satın aldıkları süreli ya da süresiz yayınların ceza infaz kurumlarına kabul edilmemesini ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirmiştir (ilgili kararlar için bkz. Recep Bekik ve diğerleri [GK], B. No: 2016/12936, 27/3/2019, § 24; İbrahim Kaptan (2), § 23; Ahmet Sil ve Taner Yay, B. No: 2017/35227, 30/9/2020, § 31). Söz konusu kararlar çerçevesinde bir değerlendirme yapıldığında bir ceza infaz kurumunda tutuklu olarak bulunan başvurucunun bazı dergilerin abone olmak suretiyle temin edilmesine yönelik talebinin kabul edilmemesinin haber veya fikir alma özgürlüğü, dolayısıyla ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerekir.

27. Anayasa’nın 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...

Bu hürriyetlerin kullanılması, ... kamu düzeni, kamu güvenliği, ... suçların önlenmesi, ... gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir...

Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir."

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

28. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

29. Herkes gibi tutuklu ve hükümlüler de Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 65) ve bu bağlamda ifade özgürlüğüne de sahiptir (Murat Karayel (5), B. No: 2013/6223, 7/1/2016, § 27). Tutuklu ve hükümlülerin süreli veya süresiz yayınlara ulaşabilmesi de bilgi ve kanaatlere ulaşma özgürlüğünün somut yansıması olarak ifade özgürlüğünün koruması altındadır (Kamuran Reşit Bekir [GK], B. No: 2013/3614, 8/4/2015, § 43; Hüseyin Sürensoy, B. No: 2013/749, 6/10/2015, § 44; İbrahim Bilmez, B. No: 2013/434, 26/2/2015, § 74; Ahmet Temiz (6), § 34).

30. Somut olayda başvurucu; ücreti yatırılarak yayın talep etme sisteminin düzgün işletilmediğinden, bu nedenle belirli bir haber veya düşünceye erişiminin sağlanması için devletin sahip olduğu yükümlülükleri yerine getirmediğinden şikâyetçi olmuştur. Bir ceza infaz kurumunda tutuklu olarak bulunan başvurucunun bazı dergilerin temin edilmesine yönelik talebinin kabul edilmemesinin haber veya fikir alma özgürlüğüne, dolayısıyla ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale olduğu kabul edilmiştir.

31. Tutuklu ve hükümlülerin süreli veya süresiz yayınlara ulaşabilmesi imkânına getirilecek bir sınırlandırmayla devletin ifade özgürlüğüne gerçekleştireceği bir müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olması gerekmektedir. Söz konusu negatif yükümlülüğün yanında somut olayın koşullarının gerektirmesi hâlinde kamu otoritelerinin tutuklu ve hükümlülerin ifade özgürlüklerinden tam olarak yararlanmalarını sağlama pozitif yükümlülüğü de bulunmaktadır. Tutuklu ve hükümlülerin ceza infaz kurumunda bulunan emanet hesabına yatırılan paradan karşılanması koşuluyla herhangi bir yayının kurumca satın alınarak kendisine verilmesini isteyebilmesi, devletçe çerçevesi kanun ve diğer mevzuatla çizilerek kabul edilmiş söz konusu pozitif yükümlülüklerden biridir.

32. İdari ve yargısal otoritelerin aldıkları kararlarla kişilerin süreli veya süresiz yayınlara ulaşmasını engelleyici veya zorlaştırıcı bir tutum sergilemeleri devletin ifade özgürlüğü kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün yerine getirilmemesi sonucunu doğurabilir (bireysel başvuru hakkı bağlamında benzer değerlendirmeler için bkz. Candaş Kat, B. No: 2015/18467, 19/11/2019, § 40). Öte yandan pozitif yükümlülük bağlamında tutuklu ve hükümlülere bu imkânın kullandırılması işin teknik boyutu, devletin olanakları, kurumların imkân ve kapasitesi ile infaz hukukunun gereklilikleri gibi koşullarla da bağlantılıdır (Abdülmenaf Osman, B. No: 2015/5483, 10/5/2018, § 15).

33. Somut olayda başvurucunun kültürel ve mesleki yayınlar yaptığını belirttiği Güncel Hukuk, Terazi, Analist ve Atlas gibi bazı dergilerin abone olmak suretiyle temin edilmesine yönelik talebinin kabul edilmediği anlaşılmaktadır.

34. Kurul başvurucunun talebini reddederken öncelikle Kuruma gazete temin eden firma tarafından dergi satışı yapılmamasına ve YAYSAT bayilerinde söz konusu dergilerin bulunmamasına dayanmıştır. Başvurucunun temin yöntemine ilişkin açıklamalarına ilişkin olarak ise Kurul, internet üzerinden Ceza İnfaz Kurumunca başvurucu adına abonelik işleminin yapılmasının mevzuatta bu hususta bir düzenleme yer almaması nedeniyle gerçekleştirilemediğini, aile tarafından aboneliğin gerçekleştirilmesine yönelik talebin ise Kurul tarafından daha önce alınan karar gereğince bu yönteme başvurulmasının mümkün olmadığını belirtmiştir. Söz konusu gerekçeler derece mahkemelerince de uygun bulunmuştur (bkz. §§ 13-15).

35. Anayasa Mahkemesi daha önce vermiş olduğu birçok kararda tutuklu ya da hükümlülerin süreli veya süresiz yayınlardan yararlanma yöntemlerini teker teker sıralamıştır. Bu yöntemlerden birinin kanunun açık hükmünün de emrettiği gibi ücretinin hükümlü ve tutuklularca karşılanması koşuluyla herhangi bir yayının kurumca satın alınması olduğu anlaşılmaktadır (İbrahim Kaptan (2), § 31; Recep Bekik ve diğerleri, § 38; Ahmet Sil ve Taner Yay, § 45). Somut olayda başvurucunun talebinin de bahis konusu yöntem kapsamında olduğu açıktır.

36. Ücretleri tutuklu ve hükümlüler tarafından ödenmek ve kurum tarafından temin edilmek suretiyle istenen süreli yayınlara öncelikle aboneliğin gerçekleştirilmesi gerekir. Dergiler kuruma geldiğinde ise kamu otoritelerinin Anayasa Mahkemesi içtihadında kabul edilen ilke ve kriterler ışığında (Recep Bekik ve diğerleri, §§ 41-45) 5275 sayılı Kanun'un 3. ve 62. maddeleri uyarınca bir denetim yapması beklenir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. İbrahim Kaptan (2), § 32; Ahmet Sil ve Taner Yay, § 46; hakkında toplatma kararı bulunmayan yayınlar yönünden 5275 sayılı Kanun'un 3. ve 62. maddeleri uyarınca yapılması gereken denetime ilişkin ilkeler için bkz. Halil Bayık [GK], B. No: 2014/20002, 30/11/2017, § 45).

37. Ceza infaz kurumu idareleri üzerinde kurum düzeni ve güvenliği ile suç işlenmesinin önlenmesi görevlerini layıkıyla yerine getirmelerine engel olacak derecede yükümlülük oluşturulmasına yol açabilecek uygulamaların arzu edilmeyeceği açıktır (Recep Bekik ve diğerleri, § 52). Nitekim İbrahim Kaptan (2) (aynı kararda bkz§§ 32-37) kararında Anayasa Mahkemesi, ceza infaz kurumu idarelerinin görevlerini layıkıyla yerine getirmelerini zorlaştırması hususunu da gözönünde bulundurarak tutuklu ve hükümlülere kargo yoluyla ya da ziyaretçileri aracılığıyla getirilen, ders kitapları hariç süreli ya da süresiz yayınların tümünün kategorik olarak ceza infaz kurumlarına kabul edilmemesinin ifade özgürlüğüne yönelik bir ihlal oluşturmadığı sonucuna varmıştır. Bununla birlikte ceza infaz kurumu idarelerin yaptığı uygulamaların tutuklu ve hükümlülerin bilgiye ulaşmasını ve dolayısıyla ifade özgürlüğünü adil olmayan bir şekilde kısıtlaması durumunda söz konusu gerekçe ile ifade özgürlüğünün ihlal edilmediği sonucuna varılması mümkün olmayacaktır.

38. İdarenin başvuru konusu olayda başvurucunun talebinin karşılanması için alternatif yolların bulunup bulunmadığını araştırmadığı görülmektedir. Özellikle başvurucunun abonelik işleminin kendisi adına ailesi tarafından yapılmasına yönelik talebinin idarece ilgili bir gerekçe gösterilmek suretiyle değerlendirilmediği anlaşılmaktadır. İdare her ne kadar daha önce verilen bir karara dayanarak bu talebi yerinde görmemiş ise de önceki kararın tutuklu ve hükümlülere kargo yoluyla ya da ziyaretçileri aracılığıyla getirilen yayınlara ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Oysa başvurucu, derginin ailesi tarafından getirilmesini ya da postayla kendisine gönderilmesini talep etmemekte abonelik işleminin idarece yerine getirilememesi durumunda buna alternatif olarak kendi adına abonelik işleminin ailesince yapılmasını istemektedir.

39. Öte yandan derece mahkemelerinin kararlarında, sadece bir önceki mercinin kararının hukuka uygun bulunmasının haricinde bir değerlendirmenin olmadığı görülmektedir. Somut başvuru bağlamında tutuklu ve hükümlülerin haber ve fikir alma özgürlüğüne güvence sağlama hususunda asıl yetkili ve görevlinin ilgili ceza infaz kurumu idaresinin olduğu açıktır. Bununla birlikte süreli yayınlara erişim noktasında Hâkimliğin de idarenin gerekçesiz uygulamalarını engelleme görevinin bulunduğu unutulmamalıdır (benzer bir değerlendirme için bkz. Recep Bekik ve diğerleri, § 54; Ahmet Sil ve Taner Yay, § 48).

40. Sonuç olarak başvurucunun dergilere ulaşması türlü gerekçelerle reddedilmiş ancak her türlü ürüne internet üzerinden kolayca ulaşıldığı, gelişmiş posta teşkilatlarının bulunduğu bir zamanda her türlü çabanın gösterilmesine karşın söz konusu aboneliklerin yapılmadığı veya söz konusu dergilere aboneliğin yapılması için çabalamasının ceza infaz kurumu idaresi üzerinde orantısız yük olacağı gösterilememiştir.

41. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. Diğer İhlal İddiaları Yönünden

42. Başvurucu; yapılan uygulamanın sadece terör suçlarından tutuklu ya da hükümlülere uygulanması nedeniyle eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

43. Somut başvuruda ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna ulaşıldığından bu şikâyetin ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.

D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

44. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

45. Başvurucu, ihlalin tespiti ve tazminat talebinde bulunmuştur.

46. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

47. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

48. Başvurucunun bazı dergilerin abone olmak suretiyle temin edilmesine yönelik talebinin kabul edilmemesi işlemine dair yaptığı şikâyet ve itirazın derece mahkemelerince reddedilmesi nedeniyle başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte başvurucunun tahliye edildiği görüldüğünden yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığı tespit edilmiştir.

49. Eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için ifade özgürlüğünün ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 1.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Diğer ihlal iddialarının incelenmesine GEREK BULUNMADIĞINA,

E. Başvurucuya net 1.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin bilgi için Karşıyaka İnfaz Hâkimliğine (E.2018/1188, K.2018/1127 sayılı karar) GÖNDERİLMESİNE,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 7/4/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

YAVUZ ŞEN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/20009)

 

Karar Tarihi: 12/1/2022

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Basri BAĞCI

Raportörler

:

Ömer MENCİK

 

 

Ceren Sedef EREN

Başvurucular

:

Yavuz ŞEN ve diğerleri (bkz. 1 numaralı liste)

Vekilleri

:

Bkz. 2 numaralı liste

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurular, ceza infaz kurumlarında tutuklu ya da hükümlü olarak bulunanların ücreti kendilerince karşılanarak kurum idaresi aracılığıyla satın aldıkları süreli yayınların kendilerine teslim edilmemesi ya da satın alma taleplerinin reddedilmesi nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvurular çeşitli tarihlerde yapılmıştır.

3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonlarca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvuruların kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Konularının aynı olması nedeniyle ekli 4 No.lu listede numaraları belirtilen başvuru dosyalarının 2017/20009 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine, incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına ve diğer başvuru dosyalarının kapatılmasına karar verilmiştir.

7. Birleşen dosyalardan 2017/33043 ve 2018/2883 sayılı bireysel başvuru dosyalarında, başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Anılan iki dosya ile 2017/20009 sayılı dosyada birleşen diğer dosyaların konularının aynı olması nedeniyle birleşen tüm dosyalar yönünden Bakanlığa ayrıca görüş sorulmasına gerek görülmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucu Ümit Tamur dışındaki başvurucuların tümü anayasal düzen ve düzenin işleyişi ile devletin güvenliğine karşı suçlar ve terör suçlarından hükümlü ya da tutuklu olarak muhtelif kapalı ceza infaz kurumlarında bulunmaktadır. Başvurucu Ümit Tamur ise kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama, toplantı ve yürüyüşlere silah ve benzeri aletler taşıyarak veya kendilerini tanınmayacak hâle getirerek katılma, tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma veya el değiştirme ve mala zarar verme suçlarından hükümlü olarak bulunmaktadır.

10. Bakanlık Ceza İnfaz Kurumları ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü verilerine göre 26/7/2021 tarihi itibarıyla ülkemizde bulunan 368 ceza infaz kurumunun 259'u kapalı ceza infaz kurumu niteliğindedir. Toplam 291.196 hükümlü ve tutuklu mevcudunun 210.755'i ise kapalı ceza infaz kurumlarında bulunmaktadır.

11. Başvurucuların kurum idaresi aracılığıyla ücretini ödeyerek satın aldıkları ya da alınmasını talep ettikleri dergi ve gazete gibi süreli yayınların çeşitli nüshaları, infaz kurumu eğitim kurullarının 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 62. maddesi uyarınca aldıkları kararlara göre başvuruculara teslim edilmemiş ya da satın alma talepleri reddedilmiştir. Başvurucuların talep ettikleri süreli yayınlar "Özgürlükçü Demokrasi", "Yeni Yaşam", "Yeni Asya", "Aydınlık", "Ortadoğu", "Birgün", "Milli Gazete", "Evrensel", "Cumhuriyet", "Karar" ve "Özgür Gelecek" isimli gazete veya dergilerin 2017 ve 2020 yılları arasında yayımlanmış tek ya da çeşitli nüshalarıdır. Başvuru tarihlerinde, başvuruculara teslim edilmeyen bu süreli yayınlar hakkında verilmiş bir toplatma ya da elkoyma kararı bulunmamaktadır.

12. İlgili ceza infaz kurumu eğitim kurullarınca alınan kararların bir bölümünde, ilgili süreli yayınlarda ağırlıklı olarak PKK ile Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) kurucusu ile üyelerini öven, bunların sözleri ile eylemlerine yer veren ve terör örgütü propagandası teşkil eden, PKK terör örgütü kurucusunun tecrit edildiği iddiası nedeniyle açlık grevi yapılması gerektiğini belirten, FETÖ üyeleri arasında haberleşmeyi sağlayan ve her iki terör örgütünün kendi üyeleri arasındaki dayanışmayı ve motivasyonu artıracak içerikler bulunduğu belirtilmiş; dolayısıyla ceza infaz kurumunun güvenliği ile mahkûmun ıslahı amaçlarının gerçekleştirilmesine engel olacağı gerekçesiyle söz konusu yayınların başvuruculara teslim edilmemesine karar verilmiştir. Söz konusu gerekçelerin çok büyük bir kısmı aşağıdaki gibidir:

"'Yasadışı terör örgütünün görüş, amaç ve eylem sürecinin gerçek kişi-zaman ve mekanlarla birlikte ayrıntılı olarak anlatıldığı, terör örgütüne ait açıklamaların bizzat alıntılandığı, örgütün faaliyetleri meşru gösterilerek kişilerin kanunsuz eylemlere özendirildiği ,terör örgütü propagandasına dönüştürülen toplantı ve gösteri yürüyüşlerine dair görsel haberlerin yapıldığı, örgüte ait amblem, resim veya işaretlerin yer aldığı, devlete meydan okuma ve devlete karşı yapılan kanunsuz eylemleri doğru bir öz güven hareketiymiş gibi göstererek topluma kin ve nefret duyguları aşılayarak suç işleme ve kanunlara uymama konusunda tahrik ettiği, gayri meşru eylemleri meşru gibi gösterdikleri, suçu ve suçluyu öven, suç işlemeye teşvik eden ifadelerin yer aldığı tespit edilmekle...

Kişileri açlık grevi gibi kanunsuz eylemlere özendirdiği, Devlete meydan okuma ve devlete karşı yapılan kanunsuz eylemlerin bir özgüven hareketiymiş gibi gösterildiği, kamu çalışanlarına karşı eylem ve söylemleri meşru göstererek bu eylemlere teşvik edici ibarelerin bulunduğu, okuyucularına kin, nefret, isyan ve şiddet kullanmaya teşvik etmesi İnfaz Kurumlarında bulunan tutuklu/hükümlülere uygulanan Eğitim ve iyileştirme çalışmalarını boşa çıkartacak yazıların bulunduğu, kurumlarda örgütsel faaliyeti arttırarak disiplinsizliğe yol açmak suretiyle kurum güvenliğini tehlikeye düşürecek neviden içeriğe sahip olduğu...

Söz konusu yayının içeriğinde; terör örgütü kurucusu/yöneticisine karşı uygulandığı iddia edilen sözde tecridin kaldırılması amacını ihtiva ettiği gerekçesiyle bir takım ceza infaz kurumlarında hükümlü ve tutuklularca gerçekleştirilen açlık grevlerine ilişkin övücü nitelikte haberlerin yer aldığı dikkate alındığında, söz konusu yayının kuruma alınmaması ve hükümlü ve tutuklulara verilmemesi şeklindeki tedbirin hükümlü ve tutukluların ıslahı ile bağlantılı olduğunun, bu yayının terör örgütü üyelerince ceza infaz kurumlarında gerçekleştirilmeye çalışılan olumsuz faaliyetlerinin meşru gösterilmesiyle bir ilişkisi olduğu nazara alındığında ise, söz konusu yayının verilmesinin terör suçundan hükümlü/tutuklu olarak bulunanların ıslah olmaktan uzaklaşarak devlete karşı duruş sergilemeye yönelmelerine sebebiyet verebileceğinin açık olduğu...

Yayında benzeri eylemleri gerçekleştiren hükümlü/tutukluların anlatımlarına yer verildiğinin anlaşılması karşısında adı geçen yayının terör örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı olarak haberleşmelerine neden olabilecek nitelikte bulunduğunun, yayında iletilmek istenilen mesajla da açlık grevi gibi olumsuz davranışlara başvurmanın gerekli ve haklı olduğunun savunulduğunun görülmesi karşısında, yayında yer alan ifadelerin ceza infaz kurumunun güvenliğini, disiplinini ve düzenini tehlikeye düşüreceğinin kabul edilmesi gerektiği, ayrıca ağırlıklı olarak yukarıda bahsedilen nitelikte haberler yapan gazetenin sakıncalı bölümlerinin tespit edilerek çıkarılmasıyla hükümlü ve tutuklulara tesliminin mümkün olmadığı...

Yeni Asya gazetesinin ... fiziki sayfalarında suç teşkil edecek haberler tespit edilemese de, bu gazetenin internet üzerinden yaptığı yayınlarda, 'mağdur köşesi' adı altında bir alan oluşturdukları ve bu alanda, FETÖ/PDY terör örgütü lider ve üyeleri tarafından propaganda yapıldığı, terör örgütü üyelerinin haberleşme aracı olarak kullandıkları, ceza infaz kurumlarında yaşanılan olayların taraflı olarak haber yapıldığı, örgüt elebaşısının sözlerinin bizzat alıntılandığı, mahkemelerce verilen mahkumiyet hükümlerinin hiçe sayılarak örgüt üyelerinin masum gösterildiği, kamuoyunun yanlış yönlendirildiği, halkın kin ve düşmanlığa sevkedildiği vb gerekçelerle, hükümözlüye gelen fiziki gazetenin de kurum güvenliğini tehlikeye düşürebileceğinden bahisle kamu düzeni ve güvenliğini sağlama amacıyla ilgili yayının...

Yeni Asya Gazetesi her ne kadar mahkemelerce yasaklanmamış olsa da, Yeni Asya Gazetesinin tüm yayınlarında genel olarak FETÖ terör örgütünün siyasi ve ideolojik görüşlerini destekleyici haberler yapıldığı, hükümlü ve tutuklu bulunan örgüt mensuplarını yönlendirici haber ve yayınlar yazıldığı, bu yazıların hükümlü tutukluların birlikte olumsuz hareket etmeleri sonucunu doğurucağı ve cezaevinde eylem yapmalarına neden olacağı ve sürekli bu tür yayınıları takip eden hükümlü ve tutuklular ceza infaz kurumu güvenliğini ciddi tehlikeye düşürebileceği husus göz önünde bulundurulduğunda..."

13. Yeni Asya gazetesi yönünden ayrıca bazı ceza infaz kurumları eğitim kurullarının aynı gerekçelerle, söz konusu gazetenin belli bir nüshasının değil fakat aksi yönde karar verilene kadar gelecek sayılarının da bunu talep eden hükümlü ve tutuklulara teslim edilmemesi yönünde kararlar aldığı anlaşılmıştır.

14. İnfaz kurumu eğitim kurullarınca alınan söz konusu kararların sayıca fazla olan kısmında sakıncalı kısımların hangi sayfalarda olduğu belirtilmiş fakat denetime imkân bırakmayan bir şekilde, ağırlıklı kısmının sakıncalı olması nedeniyle ilgili yayının tamamının verilmemesi yoluna gidilmiştir.

15. Başvurucular, anılan kararlara karşı infaz hâkimliklerine şikâyette bulunmuştur. Başvurucuların şikâyetleri ilgili infaz hâkimlikleri tarafından, söz konusu kararlara karşı yapılan itirazlar ise ilgili ağır ceza mahkemeleri tarafından reddedilmiştir. Nihai kararlar başvuruculara tebliğ edilmiştir.

16. Başvurucular, süresinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

17. İlgili ulusal hukuk kaynakları için bkz. İbrahim Kaptan (2), B. No: 2017/30723, 12/9/2018, §§ 15-19; Cengizhan Pilaf, B. No: 2015/12095, 13/9/2018, § 12; ilgili uluslararası hukuk kaynakları için bkz. Ahmet Temiz (6), B. No: 2014/10213, 1/2/2017, §§ 17, 18.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

18. Anayasa Mahkemesinin 12/1/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi Yönünden

19. Bazı başvurucular adli yardım talebinde bulunmuştur. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun oldukları anlaşılan -adli yardım talebinde bulunan- başvurucuların açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım taleplerinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

B. İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

20. Başvurucular, kurum idaresi aracılığıyla satın aldıkları ya da satın alınmasını talep ettikleri dergi ve gazete gibi süreli yayınların hukuka aykırı ve keyfî gerekçelerle kendilerine teslim edilmemesi nedeniyle anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

21. Bakanlık görüşünde; idare ve derece mahkemelerinin birleşen diğer dosyalardaki gerekçeleriyle benzer mahiyette olduğu görülen kararların gerekçelerinden, ilgili yayınların terör örgütünün açık propagandası niteliğinde olduğunun anlaşıldığı, idarenin ceza infaz kurumunun güvenliğini sağlama yönündeki takdir marjı da gözönünde bulundurulduğunda başvurucuların hüküm giymiş olduğu terör suçu nedeniyle bu tarzda yayınlara izin verilmesinin kurum güvenliğini tehlikeye sokma ihtimalinin mevcut olduğunun değerlendirildiği belirtilmiştir. Bu doğrultuda Bakanlık, idare ve derece mahkemeleri kararlarında yer alan gerekçelerin başvuru konusu yayınların başvuruculara verilmemesi için ilgili ve yeterli olduğunu, infaz hâkimliği kararları ile anılan kararlara itiraz üzerine verilen itirazın reddine ilişkin kararlardaki tespit ve sonuçların kanunun uygulanması niteliğinde olduğunu, bu anlamda Anayasa'da yer alan hak ve özgürlükleri ihlal eder nitelikte olmadığını veya adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfîlik içermediğini, alınan tedbirlerin demokratik toplumda gerekli ve orantılı olduğunu ifade etmiştir.

22. Bakanlık ayrıca Özgürlükçü Demokrasi gazetesinin31/10/2018 tarihli ve 7150 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun'un 7. maddesi uyarınca terör örgütlerine veya Millî Güvenlik Kurulunca devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı olan kurum ve kuruluşlardan olduğu tespit edilerek kapatıldığını ifade etmiştir.

23. Bakanlık bunun yanında olağanüstü hâlin devam ettiği süreçte verilen kararlar yönünden Anayasa'nın 15. maddesi uyarınca bir inceleme yapılması gerektiğini de belirtmiştir.

24. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında bireysel başvuru formundaki iddialarını yinelemiştir.

2. Değerlendirme

25. Bakanlık görüşünde, olağanüstü hâlin devam ettiği süreçte verilen kararlar yönünden Anayasa'nın 15. maddesi uyarınca inceleme yapılması gerektiği belirtilmiştir.

26. Somut başvuruya konu olaylara bakıldığında idare ve derece mahkemelerinin başvurucuların satın alma taleplerini 5275 sayılı Kanun'un 62. maddesi uyarınca reddettiği anlaşılmaktadır. Bunun yanında derece mahkemelerinin kararlarında olağanüstü hâle ilişkin bir gerekçeye dayanılmadığı gibi aynı uygulama olağanüstü hâl sona erdikten sonra da devam etmiştir. Bu nedenle başvurunun Anayasa'nın 15. maddesi uyarınca incelenmesini gerektiren bir durumun bulunmadığı değerlendirilmiştir.

27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların iddialarının ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

28. Anayasa’nın 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...

Bu hürriyetlerin kullanılması, ... kamu düzeni, kamu güvenliği, ... suçların önlenmesi, ... gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir...

Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

29. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan, hukuka aykırı gerekçelerle başvurucuların süreli yayın satın alma taleplerinin reddedilmesinin ifade özgürlüklerini ihlal ettiği şikâyeti yönünden başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir. Başvurucuların ifade özgürlüğüne ilişkin söz konusu şikâyetleri dışındaki tüm iddialar yönünden başvurunun kabul edilemez olduğu değerlendirilmiştir.

b. Esas Yönünden

i. Müdahalenin Varlığı

30. Tutuklu ve hükümlüler, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak sahiptir (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 65). Bu bağlamda tutuklu ve hükümlülerin ifade özgürlüğü de Anayasa ve Sözleşme kapsamında koruma altındadır (Murat Karayel (5), B. No: 2013/6223, 7/1/2016, § 27).

31. Tutuklu ve hükümlülerin süreli veya süresiz yayınlara ulaşabilmesi de bilgi ve kanaatlere ulaşma özgürlüğünün somut yansıması olarak ifade özgürlüğünün koruması altındadır (Kamuran Reşit Bekir [GK], B. No: 2013/3614, 8/4/2015, § 43; Hüseyin Sürensoy, B. No: 2013/749, 6/10/2015, § 44; İbrahim Bilmez, B. No: 2013/434, 26/2/2015, § 74; Ahmet Temiz (6), § 34).

32. Bu doğrultuda ceza infaz kurumlarında tutuklu ya da hükümlü olarak bulunan başvurucuların kurum idaresi aracılığıyla satın aldıkları ya da almak istedikleri süreli yayınların onlara teslim edilmemesinin haber veya fikir alma özgürlüğüne, dolayısıyla ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale olduğu kabul edilmiştir (Recep Bekik ve diğerleri [GK], B. No: 2016/12936, 27/3/2019, § 29).

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

33. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, ...yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ...demokratik toplum düzeninin ...gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.

34. Sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

35. Anayasa Mahkemesi Recep Bekik ve diğerleri kararında, benzer müdahalelerin hukuki dayanağı olan 5275 sayılı Kanun'un 62. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı ve başvuruya konu yayınların ceza infaz kurumlarının düzeninin ve güvenliğinin sağlanması, suçun önlemesi ve mahkûmun ıslahı amaçlarıyla başvuruculara verilmemesi şeklindeki müdahalelerin Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen kamu düzeni ve kamu güvenliği kapsamında meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varmıştır (Recep Bekik ve diğerleri, §§ 32, 33) Mevcut başvurularda da anılan tespitten ayrılmayı gerektiren bir yön bulunmamaktadır. Geriye müdahalelerin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığının belirlenmesi kalmaktadır.

 (1) Anayasa Mahkemesinin Tutuklu ve Hükümlülerin Süreli ve Süresiz Yayınlara Erişimine İlişkin İçtihadı ile Recep Bekik ve Diğerleri Kararı

36. Anayasa Mahkemesi Recep Bekik ve diğerleri kararında demokratik toplum düzeninde ifade özgürlüğünün önemi ile temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerektiğine ilişkin açıklamalarda bulunmuştur(Recep Bekik ve diğerleri, §§ 34, 35).

37. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi çok sayıda kararında tutuklu ve hükümlülerin süreli ve süresiz yayınlara erişimine ilişkin şikâyetlerini ifade özgürlüğü ve ilgili diğer haklar bağlamında incelemiştir (içtihat için bkz. Halil Bayık [GK], B. No: 2014/20002, 30/11/2017; Sinan İyit [GK], B. No: 2013/1495, 30/11/2017; İbrahim Kaptan (2); Diyadin Akdemir, B. No: 2015/9562, 4/4/2018; Halil Özhan Koral, B. No: 2017/18895, 9/1/2019; Recep Bekik ve diğerleri). Anayasa Mahkemesi hükümlü ve tutukluların süreli yayınlara erişimi konusunda ise 5275 sayılı Kanun hükümlerini dikkate almış ve kurum kütüphanesinden yararlanılabileceğini, ayrıca mahkemelerce yasaklanmamış olması koşuluyla resmî kurumlar, üniversiteler, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile Cumhurbaşkanı tarafından vergi muafiyeti tanınan vakıflar ve kamu yararına çalışan dernekler tarafından çıkarılan süreli yayınların da ücretsiz olarak dağıtılabileceğini hatırlatmıştır. Bunun yanında Anayasa Mahkemesi hükümlü ve tutukluların -ceza infaz kurumlarında bulunan emanet hesabına yatırılan paradan karşılanması koşuluyla- herhangi bir yayının kurumca satın alınarak kendilerine verilmesini isteyebileceğinin de altını çizmiştir (Recep Bekik ve diğerleri, § 38).

38. Mevzuatta öngörülen söz konusu yollardan hangisi kullanılmış olursa olsun ceza infaz kurumu idarelerinin 5275 sayılı Kanun'un 3. ve 62. maddeleri uyarınca yapması gereken nihai denetime ilişkin ilkeler ise Halil Bayık kararında belirlenmiştir. Anılan kararda, talep ettiği süreli yayının hükümlü ya da tutukluya teslim edilmemesi şeklinde bir karar verilecekse böyle bir tedbirin hangi suçtan tutuklu ya da hükümlü olunduğu ve bulunulan kurumun niteliği gibi hususlar dikkate alınarak, ayrıca süreli yayının alınmamasının kurum düzeni, disiplini, güvenliği ya da mahkûmun ıslahı veya suç işlenmesinin önlenmesi gibi meşru amaçlarla ilişkisinin ilgili ve yeterli gerekçelerle ortaya konularak alınması gerektiği ifade edilmiştir (Halil Bayık, § 45).

39. Anayasa Mahkemesi bahsi geçen Recep Bekik ve diğerleri kararında, ücreti emanet hesabından karşılanmak suretiyle ve kurum aracılığıyla süreli yayın satın alma talepleri reddedilen hükümlü ve tutukluların ifade özgürlüklerinin ihlal edildiği iddiasını incelemiştir. Anılan kararda öncelikle ceza infaz kurumu idarelerinin ve derece mahkemelerinin ilgili süreli yayınların başvuruculara teslim edilmemesine ilişkin kararlarında, Halil Bayık ve Sinan İyit kararlarında öngörülen kriterleri karşılamayan değerlendirmeler yaptığı tespit edilmiştir (Recep Bekik ve diğerleri, § 49).

40. Recep Bekik ve diğerleri kararında ayrıca kurum idareleri ile derece mahkemelerinin çoğu başvurucu yönünden kişisel durumlarından çok nesnel nedenlere dayandığı görülmesine rağmen ceza infaz kurumlarında süreli yayınlara erişime ilişkin mevcut sistemde bir yeknesaklığın sağlanamadığı tespit edilmiştir. Nitekim aynı süreli yayının ülke çapında bulunan tüm ceza infaz kurumlarında aynı statüde bulunan tutuklu ve hükümlülere verilip verilmemesine ilişkin idare ve derece mahkemeleri değerlendirmelerinin son derece değişken olduğu, aynı yayın bazı ceza infaz kurumundaki kişilere herhangi bir müdahale olmaksızın verilebilmekteyken başka bazı infaz kurumlarında aynı durumda bulunan kişilere birbirleriyle son derece ilgisiz gerekçelerle kısmen veya tamamen verilmediği gözlemlenmiştir (Recep Bekik ve diğerleri, §§ 50, 51). Bununla birlikte süreli yayınlara erişim söz konusu olduğunda infaz hâkimliklerinin de uygulamadaki farklılıkları gidermekte ve idarenin gerekçesiz uygulamalarını engellemekte yeterli olamadığı değerlendirilmiştir (Recep Bekik ve diğerleri, § 54)

41. Bu doğrultuda Recep Bekik ve diğerleri kararında Anayasa Mahkemesi, süreli yayınların ceza infaz kurumlarındaki tutuklu ve hükümlülere teslim edilip edilmemesinde keyfîliği engelleyecek, aynı hukuki durumda bulunanlara aynı uygulamanın yapılmasını sağlayacak, açık, yol gösterici ve istikrarlı idari uygulamaları garanti edecek bir mekanizmanın bulunmadığı sonucuna varmıştır. Hukuk devletinde idarenin eylem ve işlemlerinin bireyler tarafından öngörülebilir olmasının önemine vurgu yapan Anayasa Mahkemesi, mevcut sistemde uygulamadan kaynaklanan bir yapısal sorun yaşandığını ve bu sorunun süreli yayınların daha etkin bir biçimde değerlendirilerek mahpuslar arasında farklı uygulamaların doğmasını engelleme potansiyeli barındıracak bir mekanizmanın kurulmasıyla giderilebileceğini belirtmiştir. Sonuç olarak Recep Bekik ve diğerleri kararında, Anayasa kurallarına ve kanunların emredici hükümlerine rağmen mahpuslara süreli yayınların verilmesi meselesine ilişkin idari ve hukuki tedbirler alınarak bu alanda yayınların yeknesak, hakkaniyete uygun ve Anayasa Mahkemesinin öngördüğü kriterleri karşılayan bir yöntemle mahpuslara tesliminin sağlanması yönünden etkin bir düzen kurulmadığı takdirde söz konusu yapısal sorunun devam edeceği ve bunun Anayasa'nın 26. maddesinde korunan ifade özgürlüğünün devamlı ihlali anlamına geleceği ifade edilmiş, karara konu somut olayda da başvurucuların ifade özgürlüklerinin ihlal edildiğine hükmedilmiştir (Recep Bekik ve diğerleri, §§ 55-61).

 (2) Somut Olayın Değerlendirilmesi

42. Somut olayda başvurucuların ücreti emanet hesabından karşılanmak suretiyle kurum idaresi aracılığıyla süreli yayın satın alınması ve kendilerine teslim edilmesi talepleri reddedilmiştir. Başvurucuların bu şekilde talep ettikleri süreli yayınlar hakkında ilgili dönemde herhangi bir toplatma kararı bulunmadığı ya da ilgili yayın kuruluşları hakkında da bir kapatma kararı olmadığı görülmektedir. Bu durumda kamu otoritelerinin başvurucuların somut olaylara konu talepleri yönünden Halil Bayık kararında kabul edilen ilke ve kriterler ışığında 5275 sayılı Kanun’un 3. ve 62. maddeleri uyarınca bir denetim (Halil Bayık, § 45) yapmaları beklenmektedir.

43. Bununla birlikte somut başvuruya konu olayda da idare ve derece mahkemelerince, Recep Bekik ve diğerleri kararına konu olaylarda olduğu gibi Anayasa Mahkemesi içtihadında öngörülen kriterleri karşılamayan değerlendirmeler yapıldığı tespit edilmiştir (Recep Bekik ve diğerleri, § 49). Nitekim Recep Bekik ve diğerleri kararında da gözlemlendiği üzere başvurucuların taleplerinin reddedilmesine dair idare ve derece mahkemeleri gerekçelerinin soyut ve yetersiz olduğu, ayrıca aynı yayının ülke çapında bulunan tüm ceza infaz kurumlarında aynı statüde bulunan tutuklu ve hükümlülere verilip verilmemesine ilişkin değerlendirmelerin değişken olmaya devam ettiği, bir yayının farklı ceza infaz kurumlarında bulunan aynı hukuki durumdaki kişilere verilip verilmemesine ilişkin olarak somut başvuruya konu olaylarda da yetkili mercilerce farklı kararlar verildiği anlaşılmıştır. Aynı şekilde bir yayın bazı ceza infaz kurumundaki kişilere herhangi bir müdahale olmaksızın verilebilmekteyken başka bazı infaz kurumlarında aynı durumda bulunan kişilere birbirleriyle son derece ilgisiz gerekçelerle kısmen veya tamamen verilmeyebildiği de görülmüştür. Ayrıca bazı idare ve derece mahkemeleri kararlarında yine soyut ve birbirini tekrar eden gerekçelerle bir yayının bir kısmının sakıncalı olduğu belirtildikten sonra ilgili ve yeterli bir gerekçe belirtilmeden yayının tamamının verilmemesi yoluna gidildiği anlaşılmıştır.

44. Yeni Asya gazetesi yönünden özellikle bazı idare ve derece mahkemesi kararlarında ceza infaz kurumu eğitim kurullarının aksi kararlaştırılana kadar adı geçen gazetenin alınmaması yönündeki genel kararlarına da atıf yapıldığı görülmekteyse de söz konusu eğitim kurulu kararlarının niteliği ve hukuki dayanağı konusunda da herhangi bir açıklama ya da belirlilik olmadığı tespit edilmiştir.

45. Bu bağlamda somut başvuruya konu olayların yaşandığı tarihlerde de derece mahkemelerinin söz konusu uygulamaların hakkaniyete uygunluğunu sağlamakta yaşadıkları güçlük doğrultusunda süreli yayınların ceza infaz kurumlarındaki tutuklu ve hükümlülere teslim edilip edilmemesinde keyfîliği engelleyecek, aynı hukuki durumda bulunanlara aynı uygulamanın yapılmasını sağlayacak, açık, yol gösterici ve istikrarlı idari uygulamaları garanti edecek bir mekanizmanın bulunmaması nedeniyle yaşandığı sonucuna varılan yapısal sorunun devam ettiği anlaşılmıştır.

46. Başvuru konusu olayların bir kısmının yaşandığı tarihlerde ülkede olağanüstü hâlin devam ettiği görülmektedir. Bununla birlikte idare ve derece mahkemeleri başvuru konusu olaylara ilişkin kararlarında olağanüstü hâlden kaynaklanan koşullara herhangi bir atıf yapmadıkları gibi Anayasa Mahkemesince de başvuru konusu müdahalelerin olağanüstü hâl koşullarının gerekleriyle bir ilgisi kurulamamıştır. Nitekim olağanüstü hâlin sona ermesinden sonra da başvuru konusu müdahale hiçbir değişikliğe uğramadan devam ettirilmiştir.

47. 14/4/2020 tarihli ve 7242 sayılı Kanun'un yayımı tarihinde yürürlüğe giren 32. maddesiyle 5275 sayılı Kanun'un 62. maddesinde değişiklik yapılmış ve yayınların ceza infaz kurumuna kabulü konusunda bir sistem öngörülmüştür. Söz konusu sistemin öngörüldüğü 5275 sayılı Kanun'un 62. maddesinin (4) numaralı fıkrası şu şekildedir:

"Basın İlân Kurumu aracılığıyla resmî ilan ve reklam yayınlama hakkı bulunmayan gazeteler, ceza infaz kurumuna kabul edilmez. Ancak ilan ve reklamın geçici süreyle kesilmesi hâli, bu hükmün dışındadır. Yabancı dilde yayımlanmış gazete ve dergilerin ceza infaz kurumuna kabul edilmesinde Adalet Bakanlığı yetkilidir."

48. Her ne kadar kanun koyucunun Recep Bekik ve diğerleri kararında sistem yokluğu nedeniyle yaşandığı tespit edilen yapısal sorunun çözümü için anılan Kanun'la hükümlü ve tutukluların kurum aracılığıyla satın alabilecekleri yayınlar konusunda bir sistem getirmiş olduğu görülmekteyse de somut başvuru konusu olayların bahsedilen sistemin öngörülmesinden önce meydana geldiği ve getirilen yeni mevzuatta düzenleme tarihine kadar yaşanan mağduriyetlerin giderilmesine ilişkin bir hükmün yer almadığı anlaşılmaktadır.

49. Açıklanan gerekçelerle başvuru konusu olayların meydana geldiği dönemde uygulamadan kaynaklandığı tespit edilen yapısal bir sorunun bulunması ve sonradan kabul edilen mevzuatta düzenleme tarihine kadar yaşanan ifade özgürlüğü mağduriyetlerini giderecek bir hüküm getirilmemesi nedeniyle -Anayasa Mahkemesinin Recep Bekik ve diğerleri kararında ulaştığı sonuçtan ayrılmayı gerektirecek yeni bir durum da tespit edilmediğinden- başvurucuların ifade özgürlüklerinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

50. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

51. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin uygulanmasına ilişkin kabul edilen ilkeler için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60.

52. Anayasa Mahkemesi, tutuklu ve hükümlülerin ücretini ödeyerek satın almak istedikleri süreli yayınların ceza infaz kurumlarına kabulü konusunda uygulamadan kaynaklanan bir yapısal sorun olduğu gerekçesiyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna varmıştır. İfade özgürlüğüne ilişkin olarak derece mahkemelerince giderilemeyecek, idari ve hukuki düzenleme yapılmasını gerektirecek nitelikte yapısal sorun tespit edildiğinden yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığı değerlendirilmiştir.

53. Başvurucuların bir kısmı hem maddi hem manevi, bir kısmı ise yalnızca manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Yapısal sorundan kaynaklanan ifade özgürlüğünün ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara ayrı ayrı net 500 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinde bulanan başvurucuların taleplerinin KABULÜNE,

B.1. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Diğer ihlal iddialarının KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Yeniden yargılama yapılmasında HUKUKİ YARAR BULUNMADIĞINA,

E. Başvuruculara ayrı ayrı net 500 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

F. Karara ekli 2 ve 3 numaralı listelerde belirtilen harç ve vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderlerinin başvuruculara AYRI AYRI ÖDENMESİNE,

G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/1/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

NASRULLAH KURAN BAŞVURUSU (5)

(Başvuru Numarası: 2018/6319)

 

Karar Tarihi: 23/2/2022

R.G. Tarih ve Sayı: 5/4/2022-31800

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Basri BAĞCI

Raportör

:

Ömer MENCİK

Başvurucu

:

Nasrullah KURAN

Vekili

:

Av. Rezan SARICA

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, ceza infaz kurumunda açlık grevi yapan başvurucuya disiplin cezası verilmesi nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 27/2/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

6. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, başvuruya konu olayların meydana geldiği tarihte terör suçlarından hükümlü olarak Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (Ceza İnfaz Kurumu) bulunmaktadır.

9. Başvurucu 20/10/2017 tarihinde Ceza İnfaz Kurumuna hitaben bir dilekçe yazmıştır. Başvurucu; önder olarak nitelendirdiği Abdullah Öcalan'ın (A.Ö.) bulunduğu ceza infaz kurumunda tecrit edildiğini, A.Ö.nün üzerindeki tecritin kaldırılması, sağlık ve güvenlik koşullarının sağlanması amacıyla 21/10/2017-23/10/2017 tarihleri arasında açlık grevi yapacağını belirtmiştir. Disiplin cezası kararından anlaşıldığına göre başvurucu ile birlikte terör suçlarından tutuklu ya da hükümlü olan sekiz kişi daha benzer gerekçelerle ve aynı tarihlerde açlık grevi yapacaklarını Ceza İnfaz Kurumuna bildirmiştir. Başvurucu ve diğer mahpusların açlık grevine başlaması üzerine haklarında disiplin soruşturması başlatılmıştır.

10. Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu Başkanlığı (Disiplin Kurulu) 27/10/2017 tarihinde başvurucu ve diğer mahpusların 2 ay süreyle haberleşme veya iletişim araçlarından yoksun bırakma disiplin cezasıyla cezalandırılmalarına karar vermiştir. Disiplin Kurulu, açlık grevi nedeniyle başvurucu ve diğer yedi mahpusun eyleminin 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'daki disiplin cezası olarak karşılığının 1 ile 3 ay arası bazı etkinliklerden yoksun bırakma cezasını gerektirdiğini hatırlatmıştır. Bununla birlikte Disiplin Kurulu, başvurucu ve diğer mahpusların daha önce yaptıkları bir eylemden dolayı verilen başka bir disiplin cezası kesinleştikten sonra söz konusu cezanın kaldırılması için gerekli süre içinde yeniden disiplin cezasını gerektiren bir suç işlediklerini tespit etmiş ve haklarında bir üst cezanın uygulanması gerektiğine karar vermiştir. Disiplin Kurulu, mahpusların eylemine karşılık olan bir üst cezanın ücret karşılığı çalışılan işten yoksun bırakma olduğunu belirtmiş ancak Ceza İnfaz Kurumunda ücret karşılığı çalışan mahpusun bulunmaması nedeniyle başvurucu ve diğer mahpuslara iki üst disiplin cezası olan 2 ay süreyle haberleşme veya iletişim araçlarından yoksun bırakma cezasının verilmesine karar vermiştir.

11. Disiplin Kurulu; eylemin esasına yönelik olarak ise başvurucu ve diğer mahpusların açlık grevine başladığının tespit edildiğini, söz konusu eylemin disiplin cezasını gerektirdiğini belirtmiştir. Başvurucu söz konusu karara karşı Silivri 1. İnfaz Hâkimliğine (İnfaz Hâkimliği) şikâyette bulunmuştur. İnfaz Hâkimliği, disiplin soruşturması için öngörülen sürelere uyularak disiplin soruşturmasının bitirildiğini, eylemin sübutuna ve cezanın uygulanış şekline ilişkin kabulde bir isabetsizlik bulunmadığını belirterek başvurucunun şikâyetini reddetmiştir.

12. Başvurucu, İnfaz Hâkimliği kararına itiraz etmiştir. Silivri Ağır Ceza Mahkemesi, İnfaz Hâkimliği kararının usul ve yasaya uygun olduğundan bahisle itirazı reddetmiştir. Ret kararı başvurucuya 6/2/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.

13. Başvurucu 27/2/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

14. 5275 sayılı Kanun'un 37. maddesinin (1) numaralı fıkrasının olay tarihindeki hâli şöyledir:

"Hükümlü hakkında kurumda, düzenli bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun, tüzük, yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli kıldığı davranış ve tutumları, kusurlu olarak ihlâl ettiğinde, eyleminin niteliği ile ağırlık derecesine göre Kanunda belirtilen disiplin cezaları uygulanır."

15. 5275 sayılı Kanun'un 38. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"(1) Çocuklar haricindeki hükümlüler hakkında uygulanabilecek disiplin cezaları ağırlık derecesine göre şunlardır:

a) Kınama.

b) Bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma.

c) Ücret karşılığı çalışılan işten yoksun bırakma.

d) Haberleşme veya iletişim araçlarından yoksun bırakma veya kısıtlama.

e) Ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma.

f) Hücreye koyma."

16. 5275 sayılı Kanun’un 40. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (g) bendi şöyledir:

"(2) Bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma cezasını gerektiren eylemler şunlardır:

g) Açlık grevi yapmak. "

17. 5275 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"(2) Bir eylemden dolayı verilen disiplin cezası kesinleştikten sonra bu cezanın infazı tamamlanıp kaldırılması için dördüncü fıkrada belirtilen süreler geçinceye kadar yeniden disiplin cezasını gerektiren bir eylemde bulunan hükümlü hakkında, her defasında bir üst ceza uygulanır."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

18. Anayasa Mahkemesinin 23/2/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi Yönünden

19. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

B. İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

20. Başvurucu; İmralı Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna nakledildiğini, her iki ceza infaz kurumunda da tecrit koşullarında barındırıldığını, ailesiyle görüşmesinin tamamen yasaklandığını, avukatıyla görüşmesinin ise bazen tamamen yasaklandığını, bazen sınırlı koşullarda yaptırıldığını belirtmiştir. Bu açıklamalar sonrasında başvurucu, başta İmralı Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda uygulanan tecrit olmak üzere tüm ceza infaz kurumlarında uygulanan tecritlere karşı tepkisini dile getirmek amacıyla başvuruya konu açlık grevini yaptığını ifade etmiştir.

21. Bundan başka başvurucu; üç gün süren açlık grevinin Ceza İnfaz Kurumunun güvenliğini tehdit etmediğini, disiplin cezası ile cezalandırılmasının orantısız bir müdahale olduğunu açıklamış ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu son olarak disiplin cezasına konu eylemin ücret karşılığı çalışılan işten yoksun bırakma cezasını gerektirdiğini ancak kendisine haberleşme veya iletişim araçlarından yoksun bırakma disiplin cezasının tatbik edildiğini, kanunilik ilkesine aykırı bir uygulama yapıldığını, keyfî hareket edildiğini savunmuş ve haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiğini iddia etmiştir.

22. Bakanlık görüşünde, başvurucunun eyleminin niteliğine dair bazı açıklamalar yapılmış; bunun yanında somut olayla bağlantılı olarak Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına değinilmiş ve inceleme yapılırken tüm açıklamaların dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir.

23. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında genel hatlarıyla başvuru formunda belirttiği hukuki iddialarını tekrarlamıştır.

2. Değerlendirme

24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Anayasa Mahkemesi, ceza infaz kurumlarında yapılan açlık grevlerinin bir ifade yöntemi olabileceğini kabul etmiştir (Mehmet Ayata, B. No: 2013/2920, 7/7/2015, § 24; Kahraman Güvenç (3), B. No: 2013/3551, 14/4/2016, § 31). Bu kapsamda başvurucunun açlık grevine başvurması nedeniyle hakkında verilen disiplin cezasının bir bütün olarak ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

25. Anayasa’nın 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...

Bu hürriyetlerin kullanılması, ... kamu düzeni, kamu güvenliği, ... suçların önlenmesi, ... gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir...

Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Müdahalenin Varlığı

27. Anayasa Mahkemesi çok sayıda kararında ifade özgürlüğünün demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemde olduğunu belirtmiştir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38). Herkes gibi hükümlü ve tutuklular da Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 65) ve bu bağlamda ifade özgürlüğüne de sahiptir (Murat Karayel (5), B. No: 2013/6223, 7/1/2016, § 27).

28. Başvurucunun açlık grevine başvurması nedeniyle hakkında disiplin cezası uygulanmasının ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale olduğu kabul edilmelidir (Mehmet Ayata, § 29; Kahraman Güvenç (3), § 36).

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

29. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

30. Öte yandan ifade özgürlüğünün mutlak bir hak olmadığı ve Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci maddesinde öngörülen sebeplerle sınırlandırılabileceği unutulmamalıdır. Bu bağlamda ceza infaz kurumunda bulunmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi kurumda güvenliğin ve düzenin korunmasına yönelik kabul edilebilir gerekliliklerin olması durumunda mahpusların sahip olduğu haklara sınırlama getirilebilecektir (Murat Karayel (5), § 29). Bununla birlikte ifade özgürlüğüne müdahalede bulunulurken Anayasa'nın temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen 13. maddesi gözönünde bulundurulmalıdır. Dolayısıyla ifade özgürlüğüne yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna, Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanması ve demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmaması gerekmektedir.

31. Buna göre öncelikle müdahalenin kanuni dayanağının bulunup bulunmadığı incelenmelidir. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna varılabilecektir (kanunilik şartına başka bağlamlarda dikkat çeken kararlar için bkz. Tuğba Arslan [GK], B. No: 2014/256, 25/6/2014, § 82; Halk Radyo ve Televizyon Yayıncılık A.Ş. [GK], B. No: 2014/19270, 11/7/2019, § 35; Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 36; Hayriye Özdemir, B. No: 2013/3434, 25/6/2015, §§ 56-61; Hüseyin Ercan, B. No: 2018/11352, 8/9/2021, §§ 35, 36).

32. Anayasa Mahkemesi daha önce pek çok kez temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında kanunilik ölçütünün ilk olarak şeklî bir kanunun varlığını gerekli kıldığını belirtmiştir (Tuğba Arslan, § 96; Fikriye Aytin ve diğerleri, B. No: 2013/6154, 11/12/2014, § 34). Bir yasama işlemi olarak kanun Türkiye Büyük Millet Meclisinin (TBMM) iradesinin ürünüdür ve TBMM tarafından Anayasa’da öngörülen kanun yapma usullerine uyularak yapılan işlemlerdir. Bu anlayış temel hak ve özgürlükler alanında önemli bir güvence sağlar (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 54; Halk Radyo ve Televizyon Yayıncılık A.Ş. [GK]B. No: 2014/19270, 11/7/2019, § 36).

33. Hak ve özgürlüklerin, bunlara yapılacak müdahalelerin ve sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî müdahaleyi engelleyen ve hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin en önemli unsurlarından biridir (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 60).

34. Bir uyuşmazlıkta uygulanacak hukuk kurallarının ve özellikle müdahalenin kanuni dayanağını oluşturan kanun hükümlerinin yorumlanması derece mahkemelerinin takdirindedir. Derece mahkemelerince ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin kanuni dayanağını oluşturduğu ifade edilen hükümlerle ilgili olarak geliştirilen yorumların isabetli olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi değildir. Bununla birlikte derece mahkemelerinin yorumlarının kanunun açık lafzıyla çeliştiği veya kanun metni dikkate alındığında bireyler tarafından öngörülmesinin mümkün olmadığı sonucuna ulaşıldığı hâllerde ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin kanuni dayanağının bulunmadığı kanaatine varılması mümkündür (Hüseyin Ercan, § 36; mahkemeye erişim hakkı yönünden benzer değerlendirme için bkz. Ziya Özden, B. No: 2016/67737, 19/11/2019, § 59).

35. Başvurucu hakkında açlık grevi yapması nedeniyle disiplin cezası uygulanmıştır (bkz. § 10). 5275 sayılı Kanun incelendiğinde başvurucunun eyleminin karşılığında bazı etkinliklerden alıkoyma disiplin cezasının öngörüldüğü anlaşılmıştır(bkz. § 16). Ancak eylemi gerçekleştiren mahpusun daha önce bir disiplin cezası alması ve ceza kesinleşip infaz edildikten sonra cezanın kaldırılması için öngörülen süre içinde mahpusun disiplin cezasını gerektiren yeni bir eylem işlemesi durumunda hakkında bir üst disiplin cezasının uygulanabileceği belirtilmiştir (bkz. § 17). Disiplin Kurulu başvurucunun başvuruya konu eyleminin bu nitelikte olduğunu kabul etmiştir (bkz. § 10).

36. 5275 sayılı Kanun'da açlık grevi yapma eylemi için öngörülen bir üst disiplin cezası, ücret karşılığında çalışılan işten yoksun bırakmadır (bkz. § 15). Ancak Disiplin Kurulu, Kurumda ücret karşılığı bir işte çalışan mahpusun bulunmadığını belirtmiş; bu gerekçeyle başvurucu hakkında eyleminin karşılığı olan disiplin cezasının iki üst disiplin cezası niteliğindeki haberleşme veya iletişim araçlarından yoksun bırakma disiplin cezasını uygulamıştır (bkz. § 10).

37. Başvurucunun temel şikâyetlerinden biri eyleminin karşılığında uygulanan disiplin cezasının iki üstünde yer alan disiplin cezasının kanuni temeli olmamasına rağmen tarafına uygulanmasıdır (bkz. § 21). Açlık grevi yapan mahpuslara eylemin disiplin cezasını gerektirdiğinin kabulü hâlinde uygulanacak disiplin cezası bazı etkinliklere katılmaktan alıkoymadır. 5275 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında belirtilen şartların varlığı hâlinde ise mahpuslara ücret karşılığında çalışılan işten yoksun bırakma disiplin cezası verilebilecektir. Ancak ilgili mevzuat incelendiğinde bir disiplin eylemine 5275 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında belirtilen şartların gerçekleşmesi durumunda iki üst disiplin cezasının uygulanması imkânının idareye tanındığı tespit edilmemiştir.

38. Kamu otoritesinin ve bunun bir sonucu olan ceza verme yetkisinin keyfî ve hukuk dışı amaçlarla kullanılmasının önlenebilmesi, kanunilik ilkesinin katı bir şekilde uygulanmasıyla mümkün olabilir. Bu doğrultuda kamu otoritesini temsil eden yasama, yürütme ve yargı erklerinin bu ilkeye saygılı hareket etmeleri, suç ve cezalara ilişkin kanuni düzenlemelerin sınırlarının yasama organı tarafından belirgin bir şekilde çizilmesi, yürütme organının sınırları kanunla belirlenmiş bir yetkiye dayanmaksızın düzenleyici işlemleri ile suç ve ceza ihdas etmemesi, cezaları uygulamakla görevli idarelerin ve işlemin hukuka uygunluğunu denetleyen yargı organlarının ise kanunlarda belirlenen suç ve cezaların kapsamını yorum yoluyla genişletmemesi gerekir (benzer değerlendirmeler için bkz. Karlis A.Ş., B. No: 2013/849, 15/4/2014, § 33; Cem Burak Karataş [GK], B. No: 2014/19152, 18/10/2017,§ 96).

39. Dolayısıyla somut olayda 5275 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında belirtilen şartların varlığı hâlinde Kanun'da, bir üst disiplin ceza uygulanmasına imkân verilmesine rağmen iki üst disiplin ceza uygulanmasına olanak tanınmadığı, idarenin kanuna dayanmayarak eylemin karşılığı olan disiplin cezasının iki üstü niteliğindeki cezayı başvurucu hakkında uyguladığı anlaşılmıştır. Bu durumda başvurucu hakkında açlık grevi eylemine haberleşme veya iletişim araçlarından yoksun bırakma disiplin cezası uygulanmasının kanuni dayanağının bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Varılan sonuca göre müdahalenin meşru bir amacının veya demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olup olmadığının değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.

40. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

41. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

42. Başvurucu, ihlalin tespiti ile 5.000 TL tazminat talebinde bulunmuştur.

43. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

44. Öte yandan ihlalin niteliği dikkate alınarak başvurucuya 5.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Silivri 1. İnfaz Hâkimliğine (E.2017/6402, K.2017/7066 sayılı karar) GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,

F. 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 23/2/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

CEM GÖÇER VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2015/16699)

 

Karar Tarihi: 2/3/2022

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Ömer MENCİK

Başvurucular

:

1. Mehmet Zeki DOĞAN

Vekili

:

Av. Ümit SİSLİGÜN

 

 

2. Murat TÜRK

Vekili

:

Av. Ramazan DEMİR

 

 

3. Cem GÖÇER

Vekili

:

Av. Engin GÖKOĞLU

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, ceza infaz kurumunda hükümlü olarak bulunan başvurucuların posta yolu ile göndermek istediği dokümanların sakıncalı bulunarak gönderilmemesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 21/10/2015 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

3. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

4. 2015/17773 ve 2016/49677 numaralı başvurular incelenen başvuruyla birleştirilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

6. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

A. 2015/17773 Numaralı Başvuru Yönünden

8. Başvurucu; başvuru tarihinde Bolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunmaktadır.

9. Başvurucu; bir dergiye kitap tanıtımı, hikâye ve denemelerden oluşan bir mektup göndermek istemiştir. Ceza İnfaz Kurumu Mektup Okuma Komisyonu söz konusu el yazısı metni incelemiş ve içeriğini dikkate alarak metnin Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kuruluna sunulmasına karar vermiştir.

10. Disiplin Kurulu, incelemesinin sonucunda el yazısı metni sakıncalı görerek metnin Kurum dışına gönderilmemesine ve alıkonulmasına karar vermiştir. Disiplin Kurulu, kararında söz konusu metnin suç örgütü mensuplarının örgütsel amaçlı haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yönelten yalan ve yanlış beyanlar ile örgüt mensuplarını öven ve yücelten ifadeler içerdiğini kabul etmiştir.

11. Başvurucu, Disiplin Kurulu kararına karşı Bolu İnfaz Hâkimliğine şikâyette bulunmuştur. Hâkimlik 12/6/2015 tarihli kararıyla başvurucunun şikâyetini reddetmiştir. Ret kararında Hâkimlik, Disiplin Kurulu ile benzer nitelikte olan bazı gerekçelere değinmiştir. Söz konusu açıklamalar sonrasında Hâkimlik, dokümanın gönderilmemesinin 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 68. maddesinin üçüncü fıkrasının bir gereği olduğunu, bu nedenle Disiplin Kurulu kararının hukuka uygun olduğunu ifade etmiştir.

12. Başvurucu, Hâkimlik kararına karşı 18/6/2015 tarihinde itiraz yoluna başvurmuştur. İtirazı inceleyen Bolu Ağır Ceza Mahkemesi, Hâkimlik kararının usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek itirazı reddetmiştir.

B. 2015/16699 Numaralı Başvuru Yönünden

13. Başvurucu; başvuru tarihinde Ankara 1 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunmaktadır.

14. Başvurucu, avukat olduğunu belirttiği B.T. adlı kişiye bir sayfadan oluşan mektup ile on altı sayfadan oluşan karikatür göndermek istemiştir. Ceza İnfaz Kurumu başvurucuya, söz konusu mektup ve eklerinin savunmaya yönelik olup olmadığını sormuştur. Başvurucu, dokümanın savunmaya yönelik olmadığını bildirmesine rağmen buna dair bir dilekçe vermemiştir. Bunun üzerine Ceza İnfaz Kurumu dokümanı doğrudan Ankara Batı İnfaz Hâkimliğine göndermiştir.

15. Hâkimlik, başvuruya konu mektubu ve ekindeki karikatürleri incelemiştir. İnceleme sonucunda Hâkimlik, dokümanın savunmaya yönelik olmadığını tespit ettikten sonra içeriğinde yargı mercilerini aşağılayıcı unsurlar bulunduğunu belirtmiş ve ilgilisine gönderilmemesine karar vermiştir.

16. Başvurucu, Hâkimlik kararına karşı 31/8/2015 tarihinde itiraz yoluna başvurmuştur. İtirazı inceleyen Ankara Batı 2. Ağır Ceza Mahkemesi, Hâkimlik kararının usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek itirazı reddetmiştir.

C. 2016/49677 Numaralı Başvuru Yönünden:

17. Başvurucu, başvuru tarihinde Edirne F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunmaktadır.

18. Başvurucu, avukat olduğunu belirttiği A.H.K. adlı kişiye bir doküman göndermek istemiştir. Ceza İnfaz Kurumu savunmaya yönelik olabileceğini değerlendirerek dokümanı doğrudan Edirne 1. İnfaz Hâkimliğine göndermiştir.

19. Hâkimlik başvuruya konu dokümanı incelemiştir. İnceleme sonucunda Hâkimlik, dokümanın savunmaya yönelik olmadığını tespit etmiş ve gönderilmemesine karar vermiştir. Hâkimlik dokümanın içeriğine dair bir değerlendirme yapmamıştır.

20. Başvurucu, Hâkimlik kararına karşı itiraz yoluna başvurmuştur. İtirazı inceleyen Edirne 2. Ağır Ceza Mahkemesi, Hâkimlik kararının usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek itirazı reddetmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

21. 5275 sayılı Kanun'un "Hükümlünün mektup, faks ve telgrafları alma ve gönderme hakkı" kenar başlıklı 68. maddesinin ilgili kısmının olay tarihindeki hâli şöyledir:

"(1) Hükümlü, bu maddede belirlenen kısıtlamalar dışında, kendisine gönderilen mektup, faks ve telgrafları alma ve ücretleri kendisince karşılanmak koşuluyla, gönderme hakkına sahiptir.

(2) Hükümlü tarafından gönderilen ve kendisine gelen mektup, faks ve telgraflar; mektup okuma komisyonu bulunan kurumlarda bu komisyon, olmayanlarda kurumun en üst amirince denetlenir.

(3) Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmez.

..."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

22. Anayasa Mahkemesinin 2/3/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi Yönünden

23. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan ve adli yardım talebinde bulunan başvuruculardan Murat Türk ve Cem Göçer'in açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

B. İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

24. Başvurucular, hükümlü olarak bulundukları kurumdan yolladıkları dokümanların somut bir gerekçe olmadan gönderilmediğini, kurumların ve derece mahkemelerinin gerekçelerinin muğlak olduğunu, somut olaya ilişkin bir değerlendirme içermediğini belirtmiştir. Ayrıca başvurucular yapılan uygulamalarla düşüncelerini başkalarına ulaştırmalarının engellendiğini belirtmiş ve ifade özgürlüğü ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

25. Bakanlık görüşünde somut olaya ilişkin bazı açıklamalara ve Anayasa Mahkemesi kararlarına yer verilerek başvurucuların şikâyetlerine ilişkin değerlendirme yapılırken bu hususların dikkate alınması gerektiği açıklanmıştır. Bunun yanında Bakanlık görüşünde derece mahkemeleri kararlarındaki gerekçelerin başvuru konusu dokümanların gönderilmemesi için ilgili ve yeterli olduğu belirtilmiştir. Son olarak alınan tedbirlerin demokratik toplumda gerekli ve orantılı olduğu ifade edilmiştir.

26. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında genel hatlarıyla başvuru formunda belirttiği iddialarını tekrarlamıştır.

2. Değerlendirme

27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Yazılı belgelerin bir başkasına verilmesi, iletilmesi, bastırılması özgürlüğü ifade özgürlüğünün ayrılmaz bir parçasıdır. Bu nedenle mevcut koşullar altında başvurunun ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerekir (benzer değerlendirmeler için bkz. Bejdar Ro Amed, B. No: 2013/7363, 16/4/2015, § 40; Murat Türk (2),B. No: 2013/7082, 21/4/2016, § 36).

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

28. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

29. Başvuruya konu dokümanların ceza infaz kurumları dışına gönderilmesinin engellenmesi ile başvurucuların ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahalede bulunulduğunun kabul edilmesi gerekir. Anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.

30. Müdahaleye dayanak olan 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı (benzer değerlendirmeler için bkz. Bejdar Ro Amed, § 51; Murat Türk (2),§ 37; Ahmet Temiz B. No: 2013/1822, 20/5/2015, §§ 37-46), müdahalenin Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan kamu düzeninin korunması meşru amacı kapsamında kaldığı sonucuna ulaşılmıştır. Bundan sonra yapılması gereken, müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığını değerlendirmektir. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72; Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 45; hükümlü ve tutuklulara uygulanan disiplin cezaları bağlamında benzer değerlendirmeler için bkz. Murat Karayel (5), B. No: 2013/6223, 7/1/2016, §§ 38-41; Cihat Özdemir, B. No: 2015/214, 9/5/2018, § 21; Eşref Arslan, B. No: 2014/14655, 18/7/2018, §§ 39-43).).

31. Somut olayda başvurucular, kurum dışındaki bazı kişilere doküman göndermek istemiştir. Disiplin Kurulu ve Hâkimlikler dokümanların savunmaya yönelik olmadığını, suç örgütü mensuplarının örgütsel amaçlı haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yönelten yalan ve yanlış beyanlar ile örgüt mensuplarını öven ve yargı mensuplarını aşağılayan ifadeler içerdiğini kabul etmiş; gönderilmemesine karar vermiştir. Mahkemeler de Hâkimlik kararlarını hukuka uygun bulmuştur.

32. Hükümlü ve tutuklular, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak sahiptir (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 65). Bu bağlamda hükümlü ve tutukluların ifade özgürlüğünün de Anayasa ve Sözleşme kapsamında koruma altında olduğu konusunda herhangi bir şüphe bulunmamaktadır (Murat Karayel (5), § 27).

33. Öte yandan bir hapis cezasının veya özgürlükten yoksun bırakan benzer bir yaptırımın amacı ve meşruiyeti toplumu suça karşı korumak ve bununla bağlantılı olarak mahkûmların ıslahını sağlayabilmektir(daha geniş değerlendirmeler için bkz. Halil Bayık [GK], B. No: 2014/20002, 30/11/2017, § 36). Mahkûmların kendilerini geliştirmelerine imkân sağlayan edebî metinler oluşturmalarına ve bunları yayımlayabilmelerine imkân tanınması da mahkûmların ıslahı için önem taşımaktadır.

34. Bununla birlikte ifade özgürlüğü mutlak bir hak değildir ve Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci maddesinde öngörülen sebeplerle sınırlanabilir. Bu bağlamda ceza infaz kurumunda bulunmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi kurumda güvenliğin ve düzenin korunmasına yönelik kabul edilebilir gerekliliklerin olması durumunda mahpusların sahip olduğu haklara sınırlama getirilebilecektir (Murat Karayel (5), § 29).

35. Terör örgütleriyle veya terör faaliyetleriyle ilişkili olduğu değerlendirilen yazılı bir metnin kişilerin ve ceza infaz kurumunun güvenliğine zarar verme ihtimalinin tespit edilmesinde ilk elden bilgiye sahip ceza infaz kurumu yetkililerinin ve derece mahkemelerinin daha geniş takdir payı bulunduğunda şüphe yoktur (benzer durumlarda ceza infaz kurumu yetkililerinin takdir payına ilişkin değerlendirmeler için bkz. Özkan Kart, B. No: 2013/1821, 5/11/2014, § 51; Ahmet Temiz (6), B. No: 2014/10213, 1/2/2017, § 41). Bunun yanında bahsi geçen doküman gibi yazılı metinlerin bütünüyle ele alındığında özel bir kişiye, kamu görevlilerine veya halkın belirli bir kesimine karşı şiddete teşvik edip etmediğinin belirlenmesi için metinlerde kullanılan terimlerin ve hangi bağlamda yazıldığının dikkate alınması uygun olacaktır (Fatih Taş [GK], B. No: 2013/1461, 12/11/2014, § 100).

36. Ceza infaz kurumlarınca mahpusların ifade özgürlüğüne yapılan müdahalelerin takdir payı içinde kalıp kalmadığı ve esas itibarıyla demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığı müdahalenin gerekçesine bakılarak anlaşılabilir. Dolayısıyla mevcut başvurudaki gibi ifade özgürlüğüne yapılan müdahalelerde kurumların ve derece mahkemelerinin dava konusu ifadelerin ceza infaz kurumunun asayişini ve güvenliğini tehlikeye düşüren, kamu görevlilerini hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı olarak haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakaret oluşturan ifadeleri içerip içermediğini değerlendirmeleri gerekir (Bejdar Ro Amed, § 80; idare ve derece mahkemelerince söz konusu değerlendirmelerin yapılmaması nedeniyle ihlal sonucuna ulaşılan bir karar için bkz. Kamuran Reşit Bekir [GK], B. No: 2013/3614, 8/4/2015, § 73; derece mahkemelerince söz konusu değerlendirmelerin yapıldığının tespit edildiği bir karar için bkz. Ahmet Temiz (6), §§ 39-44).

37. Somut olayda dokümanın alıkonulmasına yönelik olarak Disiplin Kurulu ve Hâkimlik kararlarında; gönderen, muhatap ve içerik gözetilerek başvuruya konu doküman içeriğinde yer alan hangi sözlerin suç örgütü mensuplarının örgütsel amaçlı haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yönelten yalan ve yanlış beyanlar ile örgüt mensuplarını öven ve yargı mensuplarını aşağılayan ifadeler içerdiği belirtilmeden dokümanın tamamının sakıncalı olduğuna karar verilmiştir. Bu tespitleri yapan kararları denetleyen derece mahkemelerinin kararlarında da söz konusu dokümanların neden sakıncalı olduğu dokümanın içeriğiyle ilişkilendirerek gerekçelendirilmemiştir. Hatta Edirne 1. İnfaz Hâkimliği kararında söz konusu dokümanın içeriğine dair hiçbir değerlendirme yapılmadığı anlaşılmaktadır. Bir dokümanın savunmaya yönelik olmamasının dokümanın gönderilmemesi sebeplerinden hangisi kapsamında kaldığı hususunda bir değerlendirmeye de Edirne 1. İnfaz Hâkimliği kararında rastlanmamıştır. Bunun yanında dokümanların sakıncalı görülen kısımlarının çıkarılarak gönderilmesinin mümkün olup olmadığı hususunun da kararlarda tartışılmadığı anlaşılmıştır.

38. Anayasa Mahkemesi, çok sayıdaki kararında ifade özgürlüğüne gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahalelerin Anayasa'nın 26. maddesini ihlal edeceğini ifade etmiştir. İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için kamu makamları tarafından ortaya konulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olması gerekir (diğerleri arasından bkz. Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 120; Sırrı Süreyya Önder [GK], B. No: 2018/38143, 3/10/2019, § 60; hükümlü ve tutuklulara uygulanan disiplin cezaları bağlamında bkz. Eşref Arslan, §§ 50-54; Abdulhamit Babat (3), B. No: 2015/3370, 9/1/2020, §§ 33-37). Sonuç olarak somut olayda Disiplin Kurulu ve Hâkimlikler, başvurucuların göndermek istediği dokümanların gönderilmemesinin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığını ilgili ve yeterli bir gerekçe ile gösterememiştir. Bu nedenle başvuru konusu dokümanların gönderilmemesinin demokratik bir toplumda gerekli olduğunun gösterilemediği değerlendirilmiştir.

39. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

40. İfade özgürlüğü şikâyeti yönünden ulaşılan sonuç gözetildiğinde başvurucuların adil yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki şikâyetlerinin ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

41. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

42. Öte yandan ihlalin niteliğine göre yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucuların tazminat talepleri kabul edilmemiştir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Talepte bulunan başvurucuların adli yardım taleplerinin KABULÜNE,

B. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Bolu İnfaz Hâkimliğine (E.2015/590, K.2015/608 sayılı karar), Ankara Batı İnfaz Hâkimliğine (E.2015/3745, K.2015/3747 sayılı karar) ve Edirne 1. İnfaz Hâkimliğine (E.2016/1309, K.2016/1324 sayılı karar) GÖNDERİLMESİNE,

E. 239,50 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.739,50 yargılama giderinin başvurucu Mehmet Zeki Doğan'a, 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin ise diğer başvuruculara ayrı ayrı ÖDENMESİNE,

F. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,

G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 2/3/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MÜRSEL YILDIZ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/22149)

 

Karar Tarihi: 15/6/2022

R.G. Tarih ve Sayı: 19/8/2022 - 31928

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportörler

:

Denizhan HOROZGİL

 

 

Yunus HEPER

Başvurucu

:

Mürsel YILDIZ

Vekili

:

Av. Sevil ARACI BEK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; terör suçundan hükümlü olarak ceza infaz kurumunda bulunan bir arkadaşına göndermeye çalıştığı fotokopi doküman nedeniyle başvurucunun silahlı terör örgütüne yardım etmeye teşebbüs suçundan hürriyeti bağlayıcı ceza ile cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü, yargılamanın uzun sürmesinin makul sürede yargılanma hakkını, yargılama boyunca tutuklu kalmasının ise kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 30/6/2020 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu 1980 doğumlu olup tarih öğretmeni olduğunu belirtmektedir.

6. Anayasa Mahkemesi 2014 yılında verdiği bir kararda, PKK terör örgütünün kurucusu ve yöneticisi olan Abdullah Öcalan'ın (A.Ö.) yazdığı "Kürdistan Devrim Manifestosu" isimli kitabın çeşitli gerekçelerle toplatılmasına karar verilmesinin, basıldığı matbaada kitaba el konulmasının ve kitabın imha edilmesinin Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü ile bu kapsamda basın özgürlüğünü ihlal ettiği sonucuna varmıştır (Abdullah Öcalan [GK], B. No: 2013/409, 25/6/2014, §§ 89-112).

7. Başvurucu 17/9/2012 tarihinde bir ceza infaz kurumunda terör suçundan hükümlü olarak bulunan arkadaşına, üzerinde "Sosyoloji Ders Notları"nın yazılı olduğu toplam 252 sayfalık fotokopi doküman göndermiştir. Bahse konu dokümanın ilk 40 sayfası hariç geri kalan kısmının terör örgütü kurucusu ve yöneticisi olan A.Ö.nün "Kürdistan Devrim Manifestosu" başlığını taşıyan kitabından bölümler olduğu, kitabın yazarı olarak görülen Ali Fırat'ın da A.Ö.nün mahlası olduğu tespit edilmiştir. Ceza İnfaz Kurumu, muhteviyatında suç unsurları bulunabileceği şüphesi ile dokümanı Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir. Adana Cumhuriyet Başsavcılığı (TMK 10. madde ile görevli) başvurucunun gönderdiği fotokopi dokümanda terör örgütü PKK ve terör eylemlerine ilişkin övgü dolu sözler bulunduğunu ve bunun terör örgütünün propagandasını yapma suçunu oluşturacağını iddia ederek başvurucunun cezalandırılması için 29/1/2013 tarihinde bir iddianame düzenlemiştir.

8. Yürütülen yargılama neticesinde Adana 10. Ağır Ceza Mahkemesi (TMK 10. madde ile görevli) 17/5/2013 tarihinde başvurucunun beraatine hükmetmiştir. Anılan kararın gerekçesi şöyledir:

"Somut olayda; Sanık Mürsel Yıldız'a [A.Ö.nün] Ali Fırat takma ismi ile yazdığı notlar internet ortamında çoğaltılarak kitapçık halinde [M.E.İ.] isimli kişi tarafından gönderilmek istenmiştir. Gönderilen notların sanığa ulaşmadan cezaevi görevlilerince el konulduğu dosya içine yansıyan tutanaklardan anlaşılmıştır. Ders notları olarak sanığa gönderilmek istenen evrakların içeriğinde Özgürlük Hareketi, Kültürel Soykırım Kıskacında Kürtleri Savunma, Devrimci Halk Savaşı ve benzeri konuların yazıldığı, doğrudan cebir, şiddet ve tehditi içermediği, sosyolojik analizlerin yapıldığı görülmüştür.

Notların içeriğinde cebir, şiddet ve tehdit yöntemleri övülmüş ve muhataplarına tavsiye edilmiş olsa bile; Propagandaya maruz kalan kişi cezaevinde hükümlü bulunan sanıktır. Sanık Mürsel'in gelen notları henüz kabul etmeden cezaevi görevlilerince el konulması da gözönüne alındığında, sanığın propaganda kastı ile hareket ettiğinin belirlenememesi ayrıca sanığın işlemesi mümkün olmayan suçtan teşebbüsünün de bu aşamada mümkün olamayacağı anlaşılmakla unsurları oluşmayan suçtan CMK 223/2-b maddesi gereği beraatine karar vermek gerekmiştir."

9. Cumhuriyet savcısı beraat kararını temyiz etmiştir. Savcı; temyiz dilekçesinde başvuruya konu dokümanda açık bir şekilde terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerinin meşru gösterildiğini, övüldüğünü veya bu yöntemlerin teşvik edildiğini ileri sürmüştür. Yargıtay, temyiz incelemesi sonucunda başvurucunun eyleminin terör örgütüne yardıma teşebbüs suçunu oluşturduğu gerekçesiyle beraat hükmünün bozulmasına karar vermiştir. 2/2/2016 tarihli kararın ilgili kısmı şöyledir:

"Sanık tarafından terör suçundan hükümlü bulunan [M.E.İ.] isimli kişiye, içeriğinde terör örgütünün kuruluşu, gelişimi ve başvurduğu yöntemlerinin anlatıldığı örgütsel eğitime yönelik bilgileri ihtiva eden dokümanların gönderildiği ancak söz konusu dokümanlara cezaevi görevlilerince muhatabına ulaşmadan el konulduğu olayda, sanığın eyleminin terör örgütüne yardıma teşebbüs suçunu oluşturduğu gözetilmeden dosya içeriğine uygun düşmeyen ve yasal olmayan gerekçeyle yazılı şekilde beraat hükmü kurulması..."

10. Bozma kararından sonra özel yetkili mahkemelerin kaldırılması nedeniyle dosya 1/4/2016 tarihinde yetkisizlik kararıyla Silifke Ağır Ceza Mahkemesine (Mahkeme) gönderilmiştir. Bozma kararına uyan Mahkeme 1/9/2016 tarihinde başvurucunun terör örgütüne yardıma teşebbüs suçundan 7 yıl 10 ay 15 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir. Mahkemenin gerekçeli kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Sanık savunmasında atılı suçu inkar ederek suça konu sosyoloji notları ismi altında tetöristbaşı Apo'nun yazdığı kitabı kimin yazdığını bilmediğini içinde ne yazdığını bilmediğini beyan etmişse de; sanığın suça konu yazıları Silifke M Tipi cezaevine arkadaşı terör suçundan hükümlü [M.E.İ.ye] gönderirken bilmemesinin mümkün olmadığı çünkü gönderdiği kişi terör örgütü üyeliğinden hükümlü olması sanığında terör örgütü üyeliğinden ve terör örgütü propagandasından bi[r]çok mahkumiyetleri ve yargılamalarını olması, sanığın cezaevinde PKK adına kamu görevlisi infaz koruma memurlarına direnmesi, Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 02/02/2016 tarihli 2015/6843 esas 2016/654 karar sayılı bozma ilamında sanığın eyleminin terör örgütüne yardıma teşebbüs suçunu oluşturduğunun tespit edilmiş olması ve bu bozma gerekçesininde mahkememizce uygun görülmesi, sanığın geçmişi itibariyle terör örgütü PKK/KCK için bir çok eyleme, gösteriye katılması, yine Cumhuriyet savcısı [M.S.nin] TMK ile yetkili Adana 10 Ağrı Ceza Mahkemesinin 2013/25 esas sayılı dosyasına karşı yani dosyamıza karşı Yargıtay'a hitaben yazdığı temyiz dilekçesinde belirtmiş olduğu üzere Kitapçıktaki yazıları yazan kişi terör örgütü PKK lideri [A.Ö.] dır. Kitapçıkta PKK'nın kuruluşu ve sonrasında meydana gelen olayların anlatıldığı bir kitaptır. Ve terör örgütü ve yöntemlerinin propagandası niteliğindedir. 'Özgürlük hareketi' ifadesi terör örgütü PKK olması, Kitapçıkta yer alan ifadeler, açık bir şekilde, örgütün cebir şiddet veya tehdit içeren yöntemleri, meşru gösterilmekte, övülmekte ve bu yöntemlere başvurmayı teşvik edilmektedir. Öyleki kitapçıkta yer alan ifadelerde terör örgütünün somut siddet içeren olaylarına yer verilmiştir. 15 Ağustos 1984 hamlesi olarak belirtine olay, Hakkari İli Şemdinli ilçesi ve Siirt ili Eruh ilçesi Jandarma Karakoluna yapılan saldırıda Asker şehit olması olayı olması olay tutanakları, Yargıtay bozma ilamı ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; yukarıda anlatılan gerekçeler içeriğince sanık Mürsel Yıldız hakkında 'terör örgütü propagandası yapmak' suçundan kamu davası açılmış ise de sanığın eyleminin kül halinde 'silahlı terör örgütüne yardım etme' suçunu oluşturduğu ve sanığın atılı suçu işlediği sabit olmakla..."

11. Ayrıca Mahkeme, verilen ceza miktarını dikkate alarak başvurucu hakkında tutuklamaya yönelik yakalama kararı çıkarmış; başvurucu 3/9/2016 tarihinde yakalanarak tutuklanmıştır. Hükmün temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 23/2/2017 tarihinde başvurucunun bozmaya karşı diyecekleri sorulmadan karar verilmesi ve ceza tayininde "hukuka, vicdana, dosya kapsamına uygun ve gösterilen indirim miktarı ile orantılı makul oranda indirim yapılması gerektiği" gerekçesiyle yeniden hükmün bozulmasına karar vermiştir.

12. Bozma üzerine Mahkeme, başvurucu ve müdafiinin de hazır bulunduğu1/6/2017 tarihli celsede, önceki mahkûmiyet kararındaki gerekçelerle başvurucuyu bu kez 4 yıl 12 ay 22 gün hapis cezasıyla cezalandırmış ve tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Mahkûmiyet kararının temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 5/4/2018 tarihinde "yardım teşkil eden örgütsel dokümanların hükümlüye ulaşmamış olması, posta aracılığıyla gönderilmiş olması nedeniyle cezaevi mektup okuma komisyonu tarafından tesbit edildiğinden zararın da gerçekleşmemiş olması karşısında; teşebbüs nedeniyle üst sınıra yakın bir indirim uygulanması gerektiği" gerekçesiyle hükmün yeniden bozulmasına karar vermiştir.

13. Bozma üzerine Mahkeme 19/6/2018 tarihinde başvurucunun yine önceki mahkûmiyet kararındaki gerekçelerle ancak bu kez 1 yıl 8 ay 7 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve hükümle birlikte tahliyesine karar vermiştir. Temyiz edilen bu son hüküm Yargıtay tarafından 10/10/2019 tarihinde onanarak kesinleşmiştir.

14. Başvurucu; Yargıtay onama ilamından 14/2/2020 tarihinde haberdar olduğunu, 25/3/2020 tarihli ve 7226 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi gereğince pandemi nedeniyle başvuru süresinin uzadığını belirterek 30/6/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

15. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Hanifi Yaliçli [GK], B. No: 2014/5224, 10/6/2021, §§ 21-47.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

16. Anayasa Mahkemesinin 15/6/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi Yönünden

17. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğunu belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

B. İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

18. Başvurucu, A.Ö.nün kendi adıyla ve A. Yayınevince yayımlanan, piyasada kolaylıkla bulunup satın alınabilen bir kitabının fotokopisini ceza infaz kurumunda bulunan bir arkadaşına göndermesinin terör örgütüne yardım suçunu oluşturduğundan bahisle cezalandırıldığını ifade etmiştir. Başvurucu, Anayasa Mahkemesinin söz konusu kitabın toplatılmasının ve bazı nüshalarına el konulmasının ifade ve basın özgürlüklerini ihlal ettiğine karar verdiğini, basılması ve dağıtılması yasak olmayan, hakkında bir toplatma kararı bulunmayan ve yasa dışı bir yönü olmayan bir kitabı bir başkasına göndermesi nedeniyle verilen hapis cezasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Ayrıca hiçbir somut delil olmadan ve suçun manevi unsuru oluşmadan cezalandırıldığını belirterek adil yargılanma hakkının da ihlal edildiğini iddia etmiştir.

19. Bakanlık görüşünde; derece mahkemelerinin başvurucunun terör suçundan hükümlü M.E.İ.ye gönderdiği kitabı kimin yazdığını bilmemesinin mümkün olmadığına, kitabın gönderildiği kişinin terör örgütü üyeliğinden hükümlü olduğuna, başvurucunun terör örgütü üyeliğinden ve terör örgütü propagandasından mahkûmiyetleri ve yargılamaları olduğuna, başvurucunun geçmişte terör örgütü PKK/KCK için eylem ve gösteriye katıldığına vurgu yaptığı belirtilmiştir. Ayrıca derece mahkemesi kararlarında, başvurucunun gönderdiği kitapta PKK'nın kuruluşunun ve sonrasında meydana gelen olayların anlatıldığı, kitabın terör örgütü ve yöntemlerinin propagandası niteliğinde olduğunun gösterildiği ifade edilmiştir.

20. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında genel olarak başvuru formundaki iddiaları tekrar etmiştir.

2. Değerlendirme

21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Anayasa'nın 26. maddesinde düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek araçlar "söz, yazı, resim veya başka yollar" olarak belirtilmiş ve "başka yollar" ifadesiyle her türlü ifade aracının anayasal koruma altında olduğu gösterilmiştir (Emin Aydın, B. No: 2013/2602, 23/1/2014, § 43). Başvurucu, çoğu bir kitaba ait olan fotokopi dokümanı bir başkasına göndermesi nedeniyle cezalandırılmıştır. Başvurucunun bu başlık altındaki iddialarının bir bütün hâlinde ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

22. Anayasa’nın "Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti" kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...

Bu hürriyetlerin kullanılması, ... kamu düzeni[nin], ... korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir…"

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

23. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Müdahalenin Varlığı

24. Silahlı terör örgütüne yardım etmeye teşebbüs suçundan hapis cezası ile cezalandırılan başvurucunun ifade özgürlüğüne bir müdahalede bulunulmuştur.

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

25. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ... aykırı olamaz.

26. Anayasa Mahkemesi Hanifi Yaliçli kararında 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 220. maddesinin (7) numaralı fıkrasının müdahalenin kanuni dayanağı olarak kabul edilip edilemeyeceğini ayrıntılı olarak incelemiş ve sonuç olarak anılan hükmün kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varmıştır (aynı kararda bkz. §§ 57-105). Yine başvuruya konu müdahalenin Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan kamu düzeninin korunması ve suçların önlenmesi meşru amaçları kapsamında kaldığı anlaşılmıştır. Bundan sonra yapılması gereken müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığını değerlendirmektir. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015§§ 70-72;Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 45; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 73; AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007).

27. İfade özgürlüğü kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanmaması, bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğünün demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemde olduğunu daha önce pek çok kez açıklamıştır (Bekir Coşkun, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 113).

28. Anayasa Mahkemesi yine çok sayıda kararında ifade özgürlüğüne gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahalelerin Anayasa'nın 26. maddesini ihlal edeceğini ifade etmiştir. İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için kamu makamları tarafından ortaya konulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olması gerekir (diğerleri arasından bkz. Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 58; Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan, § 56; Sırrı Süreyya Önder [GK], B. No: 2018/38143, 3/10/2019, § 60).

29. Yukarıdaki ilkeleri önüne gelen ve eldeki başvuruya benzer bazı şikâyetlerde uygulayan Anayasa Mahkemesi; derece mahkemelerinin belirli sayıda kitap veya dokümanın sadece bulundurulmasının veya bir yere gönderilmesinin hangi surette -cezalandırmaya konu- terör örgütüne yardım etme suçunu oluşturduğunu, dolayısıyla başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin hangi toplumsal ihtiyaç baskısı altında gerçekleştiğini ve ulaşılmaya çalışılan meşru amaçlarla başvurucunun hakları arasındaki adil dengeyi ne şekilde kurduğunu ikna edici biçimde gösterememeleri nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır (bir siyasi parti binasında yapılan aramada ele geçirilen fotoğraf ve yayınlar hakkında bkz. Mehmet Zeki Karataş, B. No: 2016/14088, 30/6/2021, §§ 35-45; taşınan kolinin aranması sonucu ele geçirilen kitaplar hakkında bkz. Ayhan Ölmez ve diğerleri, B. No: 2015/15090, 11/2/2021, §§ 36-48; Ş.K., B. No: 2017/32720, 30/6/2021, §§ 43-55; bir araçta yapılan arama sonucu ele geçirilen dergiler hakkında bkz. Cahit Baybariz ve Edep Tekin, B. No: 2015/15091, 22/7/2020, §§ 32-43).

30. Somut olayda Yargıtay, başvuruya konu fotokopi dokümanların örgütsel eğitime yönelik bilgiler ihtiva ettiği kanaatine ulaşmış ve başvurucunun söz konusu dokümanları terör suçundan hükümlü olarak ceza infaz kurumunda bulunan bir arkadaşına göndermesi biçimindeki eyleminin terör örgütüne yardım etmeye teşebbüs suçunu oluşturduğuna karar vermiştir. İlk derece mahkemesi de Yargıtay bozma kararına uyarak başvurucuyu anılan suçtan 1 yıl 8 ay 7 gün hapis cezası ile cezalandırmıştır. Ancak ne Yargıtay ne de ilk derece mahkemesi, başvuruya konu fotokopi dokümanın muhteviyatının hangi surette örgütsel eğitime yönelik bilgiler içerdiğine dair yeterli bir değerlendirme yapmıştır.

31. Öte yandan Anayasa Mahkemesi 2014 tarihli Abdullah Öcalan kararında (bkz. yukarıda § 6) -başvurucunun da terör örgütüne yardım suçundan cezalandırılmasına neden olan- "Kürdistan Devrim Manifestosu" isimli kitabın toplatılmasına ve bazı nüshalarına el konularak imha edilmesine ilişkin bir şikâyeti incelemiş ve müdahaleyi bir bütün olarak Anayasa'ya aykırı bulmuştur. İlk derece mahkemesinin gerekçesi esas alınarak yapılan incelemede Anayasa Mahkemesi ayrıntılı değerlendirmelerinin sonucunda eldeki başvuruda da gözönünde bulundurulabilecek şu sonuçlara ulaşmıştır:

i. Başvuruya konu kitabın toplatılmasına gerekçe gösterilen nedenler, başvurucunun düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü ile bu kapsamda basın özgürlüğüne yönelik müdahaleyi haklılaştırmak için ilgili ve yeterli kabul edilemez (Abdullah Öcalan, § 108).

ii. Elkoyma ve toplatma kararına dayanak yapılan 9/6/2004 tarihli ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 25. maddesinin ikinci fıkrasına göre basılmış eserlerin tamamının hâkim kararıyla toplatılabilmesi ancak kuralda sınırlı olarak sayılan suçlarla ilgili olarak soruşturma veya kovuşturma başlatılmış olması şartına bağlıdır. Oysa başvuruya konu kitapla ilgili olarak başvurucu hakkında herhangi bir soruşturma veya kovuşturma bulunmamaktadır (Abdullah Öcalan, § 109).

iii. Kitabın yayın koordinatörü, editörü ve kitabı yayına hazırlayan kişi hakkında da 5187 sayılı Kanun’un 25. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan suçlarla ilgili yapılan soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığı kararı ile sonuçlanmıştır (Abdullah Öcalan, § 109).

iv. 5271 sayılı Kanun’un 132. maddesine göre el konulan eşya, hükmün kesinleşmesinden önce ancak hâkim kararı ile elden çıkarılabileceği hâlde kitapların imhasına ilişkin olarak kesinleşmiş bir mahkeme kararı bulunmaması da müdahalenin orantılılığını etkilemiştir (Abdullah Öcalan, § 111).

32. Başvurucu, yargılamaya konu dokümanların -ilk kırk sayfası hariç- "Kürdistan Devrim Manifestosu" isimli kitaba ait fotokopiler olduğunu, hakkında hüküm kurulurken Anayasa Mahkemesinin söz konusu kitabın toplatılmasının ve nüshalarına el konulmasının ifade özgürlüğü ile basın özgürlüğünü ihlal ettiğine ilişkin kararının da gözönünde bulundurulması talebini derece mahkemeleri ve Yargıtay önünde ileri sürmüştür. Buna karşın Yargıtay veya ilk derece mahkemeleri, yukarıda sözü edilen Anayasa Mahkemesi kararına ilişkin hiçbir değerlendirmede bulunmamıştır.

33. Anayasa Mahkemesi pek çok kararında ceza infaz kurumunda bulunan tutuklu ve hükümlülere kitap veya basılı yayınların verilmesine ilişkin şikâyetleri incelemiş, bu konuda geniş bir içtihat birikimine ulaşmıştır. Anayasa Mahkemesi hükümlü ve tutuklulara kargo yoluyla ya da ziyaretçileri aracılığıyla getirilen süreli ya da süresiz yayınların tümünün kategorik olarak kuruma kabul edilmemesini Anayasa'ya aykırı görmemiştir (İbrahim Kaptan (2), B. No: 2017/30723, 12/9/2018, §§ 22-37). Bundan başka Anayasa Mahkemesi hükümlü ve tutuklulara gönderilen fotokopi şeklindeki dokümanların süreli veya süresiz yayın olarak kabul edilemeyeceğinden, fotokopi şeklindeki dokümanların denetimlerinin mümkün olmadığından bahisle hükümlü ve tutuklulara verilmemesinin Anayasa'yı ihlal etmeyeceğine karar vermiştir (Diyadin Akdemir, B. No: 2015/9562, 4/4/2018, §§ 15-24). Öte yandan Anayasa Mahkemesi ceza infaz kurumunun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, kamu görevlilerini hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı olarak haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgiler, tehdit ve hakaret oluşturan ifadeler içeren yayınlar hakkında idarece gerekli tedbirlerin alınmasının normal karşılanması gerektiğini ifade etmiştir (Halil Bayık [GK], B. No: 2014/20002, 30/11/2017, §§ 34, 35).

34. Bu bağlamda ceza infaz kurumunda güvenliği sağlamak amacıyla ifade özgürlüğüne yapılan müdahalelerin demokratik toplumda gerekli olduğu kabul edilebileceğinden (Ahmet Temiz (6), B. No: 2014/10213, 1/2/2017, § 43) eldeki başvuruya konu fotokopi dokümanların (Diyadin Akdemir, §§ 15-24) veya Anayasa Mahkemesince kabul edilen kriterlere (Halil Bayık, §§ 44-47) uygun bir değerlendirmesi yapılarak kitabın aslının ceza infaz kurumuna alınıp alınmaması yönünde bir değerlendirme yapılması gerekir.

35. Buna karşın derece mahkemeleri, Anayasa Mahkemesince toplatılması ve el konulması yönünde verilen kararın Anayasa'yı ihlal ettiğine hükmedilen, bir yayınevi tarafından basılan ve başvurucunun iddiasına göre satın alınabilen bir kitabın fotokopilerini ceza infaz kurumuna göndermesinin hangi surette terör örgütüne yardım suçunu oluşturduğu yönünde bir değerlendirme yapmadan başvurucuyu cezalandırma yoluna gitmiştir.

36. Sonuç olarak yukarıdaki bilgiler dikkate alındığında başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin hangi toplumsal ihtiyaç baskısı altında gerçekleştiğini ikna edici bir biçimde gösteremeyen derece mahkemelerinin gerekçelerinin ilgili ve yeterli olarak kabul edilmesi mümkün görülmemiştir.

37. Başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı sonucuna ulaşıldığından Anayasa'nın 26. maddesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

38. Başvurucu, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

39. Bakanlık görüşünde; somut başvuruda yapılan temyiz talepleri sonucu Yargıtay tarafından bozma kararları verildiği, bozma kararlarından sonra yürütülen yargılamaların bir veya iki duruşmada sona erdirildiği belirtilmiştir. Bakanlık, yargılama süresinin makul olup olmadığının değerlendirilmesinde bu hususların gözönünde bulundurulması gerektiğini ifade etmiştir.

40. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında genel olarak başvuru formundaki iddiaları tekrar etmiştir.

2. Değerlendirme

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

41. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

42. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34).

43. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (B.E., § 29). Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olaydaki yaklaşık 7 yıllık yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.

44. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

D. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

45. Başvurucu, yargılama süresince tutuklu kaldığını ve bu nedenle mahkûmiyet hükmü henüz kesinleşmeden infaz edildiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

46. Bireysel başvuruların 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir.

47. Başvurunun süresinde yapılmış olması, her aşamada dikkate alınması gereken usule ilişkin şarttır (Yasin Yaman, B. No: 2012/1075, 12/2/2013, § 18). Suç isnadına bağlı özgürlükten yoksun bırakılma hâllerinde derece mahkemesince hüküm verilmeden önce tutukluluk hâli sona eren bir kişinin en geç tahliye edildiği tarihten itibaren otuz günlük yasal süresi içinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunarak tutuklulukla ilgili şikâyetlerini ileri sürmesi gerekmektedir (Cüneyt Kartal, B. No: 2013/6572, 20/3/2014, § 22).

48. Somut olayda başvurucu 19/6/2018 tarihinde tahliye edilmiştir. Buna göre başvurucunun tahliye edildiği bu tarihten itibaren otuz günlük yasal süre içinde bireysel başvuruda bulunması gerekirken 30/6/2020 tarihinde yaptığı bireysel başvuruda süre aşımı olduğu sonucuna varılmıştır.

49. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

E. Diğer İhlal İddiaları

50. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verildiğinden başvurucunun bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma ve etkili başvuru hakları ile silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiği yönündeki diğer şikâyetleri hakkında kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

F. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

51. Başvurucu, ihlal tespiti ve yeniden yargılama yapılması yanında maddi ve manevi tazminat olarak ayrı ayrı 100.000 TL ödenmesi taleplerinde bulunmuştur.

52. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

53. Bu ihlal kararı başvurucu hakkında beraat veya mahkûmiyet kararı verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılmamalıdır. İlk derece mahkemesi, Anayasa Mahkemesi kararında ortaya konulan kriterler ve gösterilen yöntemle (bkz. §§ 25-36) yeniden yargılama yaparak yargılamanın sonucuna göre başvurucu hakkında yeni bir karar vermelidir.

54. Öte yandan ifade özgürlüğü ile makul sürede yargılanma hakkının birlikte ihlal edilmiş olması dikkate alınarak başvurucuya 35.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. 1. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

3. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

C. 1. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Silifke Ağır Ceza Mahkemesine (E.2018/243, K.2018/254) GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvurucuya 35.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

F. 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 15/6/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MEHMET GÜNHAN BAYSAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/31084)

 

Karar Tarihi: 26/7/2022

R.G. Tarih ve Sayı: 15/9/2022-31954

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Ömer MENCİK

Başvurucu

:

Mehmet Günhan BAYSAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, ceza infaz kurumunda tutuklu olarak bulunan başvurucunun odasında yapılan aramada ele geçen el yazısı dokümanda yer alan ifadeler nedeniyle disiplin cezasıyla cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 28/9/2018 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu, başvuru tarihinde anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan tutuklu olarak Sincan 1 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda (Ceza İnfaz Kurumu) bulunmaktadır.

6. 20/4/2018 tarihinde başvurucunun da kalmakta olduğu odada Ceza İnfaz Kurumu görevlileri tarafından bir arama yapılmış, arama sırasında başvurucuya ait olan ve günlük olduğu belirtilen el yazısı bir doküman ele geçirilmiştir.

7. El yazısı doküman Ceza İnfaz Kurumu görevlileri tarafından incelenmiştir. İnceleme sonucunda doküman içeriğinde yer alan bazı sözlerin hakaret ve iftira niteliğinde olduğunun belirtildiği 26/4/2018 tarihli bir tutanak tutulmuştur.

8. Tutanak sonrasında başvurucu hakkında disiplin soruşturması başlatılmıştır. Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu Başkanlığı (Disiplin Kurulu) disiplin soruşturması sonucunda 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 44. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (j) bendinde düzenlenen "kurum görevlilerine hakaret veya tehditte bulunma" eylemini gerçekleştirdiği gerekçesiyle başvurucu hakkında 7 gün hücreye koyma cezası verilmesine karar vermiştir.

9. Disiplin Kurulu öncelikle günlük olduğu belirtilen dokümanda geçen bazı sözlere yer vermiş, daha sonra ise başvurucunun arama yapmaya gelen personele "Avarel" kelimesini kullandığını, söz konusu kelimeyi kullandığını yazılı ve sözlü ifadelerinde de kabul ettiğini belirtmiştir. Bundan başka Disiplin Kurulu, başvurucunun Ceza İnfaz Kurumu personelini "Avarel" adındaki çizgi film karakteri ile özdeşleştirdiğini, "Avarel"in Daltonlar adı verilen ve bir hırsızlık çetesi olan grubun en aptal üyesi olarak bilindiğini belirtmiştir. Bundan başka Disiplin Kurulu, başvurucunun Ceza İnfaz Kurumu personelini "Avarel" olarak nitelendirerek aptal imasında bulunduğunu ve böylelikle Kurum personeline hakaret ettiğini, bunun yanında yargılandığı davadaki savcı ve hâkimlere yönelik olarak beddua ettiğini belirtmiş; başvurucunun anılan disiplin eylemini işlediğini kabul etmiştir.

10. Başvurucu, Disiplin Kurulunun kararına karşı Ankara Batı İnfaz Hâkimliğine (İnfaz Hâkimliği) şikâyette bulunmuştur. İnfaz Hâkimliği, başvurucunun itirazını 19/7/2018 tarihinde reddetmiştir. İnfaz Hâkimliği başvurucu hakkında yapılan uygulamanın mevzuata uygun olduğu ve somut olayda herhangi bir hukuka aykırılığın olmadığı gerekçesine dayanmıştır.

11. Başvurucu, İnfaz Hâkimliği kararına itiraz etmiştir. Ankara Batı 1. Ağır Ceza Mahkemesi, İnfaz Hâkimliği kararının usul ve yasaya uygun olduğundan bahisle itirazı reddetmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

12. 5275 sayılı Kanun’un 37. maddesinin (1) numaralı fıkrasının olay tarihindeki hâli şöyledir:

"Hükümlü hakkında kurumda, düzenli bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun, tüzük, yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli kıldığı davranış ve tutumları, kusurlu olarak ihlâl ettiğinde, eyleminin niteliği ile ağırlık derecesine göre Kanunda belirtilen disiplin cezaları uygulanır."

13. 5275 sayılı Kanun’un 44. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (j) bendi şöyledir:

"(2) Bir günden on güne kadar hücreye koyma cezasını gerektiren eylemler şunlardır:

j) Kurum görevlilerine hakaret veya tehditte bulunmak..."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

14. Anayasa Mahkemesinin 26/7/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

15. Başvurucu; hakaret suçunun unsurlarının somut olayda oluşmadığını, disiplin cezasına konu edilen sözlerin hakaret içermediğini, kaldı ki söz konusu dokümanın içeriğini kimseyle paylaşmadığını, dokümanın okunmasının dahi hukuka aykırı olduğunu belirtmiştir. Başvurucu ayrıca disiplin cezasına konu edilen sözlerin ifade özgürlüğü kapsamında kaldığını, derece mahkemesi kararlarının gerekçesiz olduğunu belirtmiş; ifade özgürlüğü, özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı ile suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Son olarak başvurucu, günlüğüne el konulması nedeniyle özel hayata saygı hakkının da ihlal edildiğini savunmuştur.

16. Bakanlık görüşünde; Disiplin Kurulunun başvurucunun yargılandığı mahkemenin savcı ve hâkimleri ile görevli personele yönelik söylemlerinin hakaret niteliğinde olduğu gerekçesiyle başvurucunun disiplin cezası ile cezalandırılmasına karar verdiği belirtilmiştir. Bakanlık görüşünde ayrıca Disiplin Kurulunun başvurucunun Kurum personeline yönelik "Avarel" şeklindeki söyleminin ahlak ve görgü kuralları çerçevesinde boş insan, gereksiz insan, soyguncu, aptal vb. anlamlarında uzun zamandır tekrarlanarak yerleşmiş bir kullanım olarak hakaret ve küçük düşürücü nitelik kazandığını kabul ettiği ifade edilmiştir. Son olarak Bakanlık; başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edilip edilmediği konusunda inceleme yapılırken Anayasa ve ilgili mevzuat hükümlerinin, Anayasa Mahkemesi içtihadının ve somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir.

17. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında genel hatlarıyla başvuru formunda belirttiği iddialarını tekrarlamıştır.

2. Değerlendirme

18. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucu, sadece kendisinin bildiği sözler nedeniyle disiplin cezasıyla cezalandırıldığını ileri sürmüştür. Bu nedenle öncelikle başvurucunun disiplin cezasına yönelik şikâyetlerinin düşünce ve kanaat özgürlüğü ile ifade özgürlüğünden hangisinin kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmelidir.

19. Düşünce özgürlüğü, tamamıyla kişinin içsel dünyasında yer alan dış dünyaya yansımayan düşünceleri korumaktadır. Bu nedenle söz konusu özgürlüğün kısıtlanması mümkün değildir. Nitekim Anayasa'nın 25. maddesinde düzenlenen bu özgürlüğe ilişkin olarak Anayasa'da bir sınırlama sebebi öngörülmemiştir. Kişilerin iç dünyasında yer alan düşüncelerin dış dünyaya yansıması durumunda ise bir düşünce, düşünce ve kanaat hürriyeti kapsamından çıkacak; artık Anayasa'nın 26. maddesinde düzenlenen düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti kapsamına, bir diğer deyişle ifade özgürlüğü kapsamına girecektir.

20. Somut olayda başvurucu, iç dünyasında sahip olduğu düşüncelerini yazı ile açıklamış; söz konusu dokümanı düşünceyi açıklama özgürlüğünün bir aracı olarak kullanmıştır. Anayasa'nın 26. maddesinde düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek araçlar "söz, yazı, resim veya başka yollar" olarak belirtilmiş ve "başka yollar" ifadesiyle her türlü ifade aracının anayasal koruma altında olduğu gösterilmiştir (Emin Aydın, B. No: 2013/2602, 23/1/2014, § 43). Bu nedenle mevcut koşullar altında başvurunun ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

21. Başvurucu bireysel başvuru formunda günlüğüne el konulmasını da şikâyet etmiştir. Ancak başvurucu, derece mahkemelerine sadece disiplin cezasına yönelik başvuruda bulunmuştur. Başvurucunun iddia ettiği günlüğe el konulmasına yönelik olarak herhangi bir yargısal sürece başvurduğu ya da Ceza İnfaz Kurumu idaresinin bu hususta bir karar aldığı hususunda bir açıklama yapmadığı görülmüştür. Bu nedenle başvurucunun asıl olarak disiplin cezasını başvuru konusu ettiği değerlendirilmiş ve elkoyma işlemine yönelik şikâyetinin ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

22. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

23. Günlük olduğu belirtilen dokümanında geçen sözler nedeniyle hakkında disiplin cezası uygulanan başvurucunun ifade özgürlüğüne bir müdahalede bulunulmuştur. Anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.

24. Müdahaleye dayanak olan 5275 sayılı Kanun'un 44. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (j) bendinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı, müdahalenin Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan kamu düzeninin korunması meşru amacı kapsamında kaldığı sonucuna ulaşılmıştır. Bundan sonra yapılması gereken, müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığını değerlendirmektir. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72; Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 45).

i. Hükümlü ve Tutukluların İfade Özgürlüğü

25. Hükümlü ve tutuklular, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak sahiptir (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 65). Bu bağlamda hükümlü ve tutukluların ifade özgürlüğünün de Anayasa ve Sözleşme kapsamında koruma altında olduğu konusunda hiçbir şüphe bulunmamaktadır (Murat Karayel (5), B. No: 2013/6223, 7/1/2016, § 27). Bununla birlikte ifade özgürlüğü mutlak bir hak değildir ve Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci maddesinde öngörülen sebeplerle sınırlanabilir. Bu bağlamda ceza infaz kurumunda bulunmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi kurumda güvenliğin ve düzenin korunmasına yönelik kabul edilebilir gerekliliklerin olması durumunda mahpusların sahip olduğu haklara sınırlama getirilebilecektir (Murat Karayel (5), § 29).

ii. Hükümlü ve Tutuklular Hakkında Disiplin Cezası Uygulanmasına İlişkin İlkeler

26. Disiplin suç ve cezaları yönünden genel hüküm niteliğinde olan 5275 sayılı Kanun’un 37. maddesi uyarınca, Kanun kapsamındaki bir disiplin suçunun oluşabilmesi ve cezasının uygulanabilmesi için sadece her bir disiplin suçu yönünden belirlenen özel hükümdeki şartların gerçekleşmesi yeterli olmayıp ayrıca 37. maddedeki şartların da gerçekleşmesi gerekmektedir. 5275 sayılı Kanun’un 37. maddesine göre ceza infaz kurumunda düzenli bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun, tüzük, yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli kıldığı davranış ve tutumları, kusurlu olarak ihlal ettiğinde eyleminin niteliği ile ağırlık derecesine göre hükümlü hakkında Kanun’da belirtilen disiplin cezaları uygulanacaktır (AYM, E.2013/6, K.2013/111, 10/10/2013).

27. Bu doğrultuda Anayasa Mahkemesi, ceza infaz kurumunda yapılacak bir eylemin 5275 sayılı Kanun’un 39. ile 44. maddeleri arasında öngörülen disiplin suçunu oluşturduğu açık olsa dahi bu durumun disiplin cezası verilmesi için tek başına yeterli olmayacağını, eylemin ceza infaz kurumundaki güvenliği veya disiplini bozacak ya da düzenli yaşamın sürdürülmesini önleyecek şekilde gerçekleştirilmesi gerektiğini kabul etmiştir (AYM, E.2013/6, K.2013/111, 10/10/2013; Murat Karayel (5), §§ 43, 44; Cihat Özdemir, B. No: 2015/214, 9/5/2018, § 22; Memiş Berber, B. No: 2017/38744, 20/10/2021, § 23).

iii. Somut Olayın Değerlendirilmesi

28. Somut olayda Disiplin Kurulu, başvurucunun kendisine ait günlüğünde Ceza İnfaz Kurumu personelini kastederek "Avarel" kelimesini kullanmasını, yargılandığı davadaki savcı ve hâkimlere yönelik beddua etmesini kurum görevlilerine hakaret etme olarak değerlendirmiş ve başvurucunun disiplin cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir.

29. Günlük; kişinin yaşadıklarını, duygu ve izlenimlerini tarih belirterek günü gününe anlatmasıyla oluşan yazı türüdür. Bu tür yazılar yazarın yaşamından izler taşır. Günlükler genel olarak yayımlanma amacı taşımayan ve kimseyle paylaşılmak istenmeyen, kişinin kendisine yazdığı metinlerdir. Somut olayda arama sonucunda ele geçirilen dokümanın günlük olduğu başvurucu tarafından ifade edilmiştir. Ceza İnfaz Kurumunun dokümanın günlük olmadığı yönünde bir tespiti yoktur. Anayasa Mahkemesi de dokümanın içeriği ve Ceza İnfaz Kurumunca yapılan tespitler itibarıyla söz konusu dokümanın günlük olduğu kanısındadır. Öte yandan söz konusu dokümanın Ceza İnfaz Kurumunda bulunan diğer mahpuslarla paylaşıldığı hususunda ne Ceza İnfaz Kurumunun ne de derece mahkemelerinin bir tespiti vardır.

30. Ceza infaz kurumunda gerçekleşecek bir hakaret fiilinin ceza infaz kurumunda görev yapan herhangi bir kişiye karşı işlenmesi mümkündür. Söz konusu hakaret oluşturan söz, doğrudan kurum görevlilerine söylenebileceği gibi kurum görevlilerinin arkasından da söylenebilir. Ancak gıyapta işlenecek hakaret fiilinin disiplin cezasına konu edilebilmesi söz konusu hakaret fiilini başkalarının öğrenmesini gerektirir.

31. Somut olayda başvurucunun yazdığı dokümanda yer alan ve başkalarınca öğrenildiği iddia edilmeyen sözlerin sadece bir yazılı belgede yer almasının kurum düzeni ve güvenliği üzerindeki etkisi yönünden hiçbir değerlendirme yapılmadığı anlaşılmıştır.

32. Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin kamu makamları tarafından ortaya konulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığını denetler (diğerleri arasından bkz. Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 58; Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 56; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 120; Sırrı Süreyya Önder [GK], B. No: 2018/38143, 3/10/2019, § 60; hükümlü ve tutuklulara uygulanan disiplin cezaları bağlamında bkz. Eşref Arslan, B. No: 2014/14655, 18/7/2018, §§ 50-54; Abdulhamit Babat (3), B. No: 2015/3370, 9/1/2020, §§ 33-37). Somut olayda ilgili idare ve derece mahkemeleri, başvurucunun eylemi nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırılmasının zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığına ilişkin bir gerekçe göstermemiştir. Başvurucunun ifade özgürlüğüne hücre cezası vermek suretiyle yapılan gerekçesiz bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğu söylenemez.

33. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Adil Yargılanma Hakkı ile Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

34. Başvurucu; İnfaz Hâkimliğinin karar aşamasında duruşma yapmadan sonuca vardığını, savunmasını hazırlaması için kendisine süre verilmesi, güvenlik kamerası görüntülerinin getirtilmesi, tarafına avukat atanması ve tanık dinlenmesi taleplerinin hukuka aykırı bir şekilde reddedildiğini, yasal sürelere uyulmadan hakkında bir disiplin soruşturması yürütüldüğünü belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bunun yanında ayrımcılık oluşturan bazı işlemler yapıldığını belirterek eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.

35. Başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verildiğinden adil yargılanma hakkı ile eşitlik ilkesi kapsamında kalan şikâyetleri hakkında kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

36. Başvurucu, ihlalin tespiti ile tazminat taleplerinde bulunmuştur.

37. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

38. Öte yandan ihlalin niteliği dikkate alınarak başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara Batı İnfaz Hâkimliğine (E.2018/3384, K.2018/4324 sayılı karar) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. 487,60 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 26/7/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

FEVZİ KAYACAN BAŞVURUSU (4)

(Başvuru Numarası: 2018/350)

 

Karar Tarihi: 27/7/2022

R.G. Tarih ve Sayı: 13/9/2022-31952

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Ömer MENCİK

Başvurucu

:

Fevzi KAYACAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, ceza infaz kurumunda tutuklu olarak bulunan başvurucunun resmî kurumlara yazdığı dilekçelerde yer alan ifadeler nedeniyle disiplin cezasıyla cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 8/1/2018 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu, başvuru tarihinde terör örgütüne üye olma suçundan tutuklu olarak Konya E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (Ceza İnfaz Kurumu) bulunmaktadır.

6. Başvurucu 23/10/2017 tarihinde Bakanlık Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü ile Konya 6. Ağır Ceza Mahkemesine dilekçeler yazmıştır. Başvurucu; Bakanlık Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğüne yazdığı dilekçede Ceza İnfaz Kurumunun yöneticilerinden birini "kısa boylu, oldukça kilolu, geniş yüzlü, geniş gövdeli, kiloları nedeniyle yürümekte zorlanan" şeklinde, Konya 6. Ağır Ceza Mahkemesine yazmış olduğu dilekçesinde ise aynı yöneticiyi "çok kısa boylu, geniş yanaklı, geniş göbekli, tuhaf sivil giyimli biri" şeklinde tarif etmiştir.

7. El yazısı doküman Ceza İnfaz Kurumu görevlileri tarafından incelenmiştir. İnceleme sonucunda dokümanda yer alan bu sözlerin küçük düşürücü nitelikte olduğunu belirten ve 23/10/2017 tarihinde düzenlenen bir tutanak tutulmuştur.

8. Tutanak sonrasında başvurucu hakkında disiplin soruşturması başlatılmıştır. Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu Başkanlığı (Disiplin Kurulu) disiplin soruşturması sonucunda 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 40. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (e) bendinde düzenlenen "kurum görevlilerine karşı uygunsuz söz sarf etmek veya davranışta bulunma" eylemini gerçekleştirdiği gerekçesiyle başvurucuya bir ay bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma cezası verilmesine karar vermiştir.

9. Disiplin Kurulu, bir kişiyi tasvir ederken boy ve kiloya ilişkin açıklamaların olağan olduğunu ancak başvurucunun kilo ve boya ilişkin tarif yaparken "yürümekte zorlanan, geniş yüzlü, geniş gövdeli gibi" ifadeler kullanarak tasvir etmenin ötesinde kişiyi küçük düşürdüğünü belirtmiştir. Bundan başka Disiplin Kurulu, başvurucunun tasvir ettiği kişinin adını bilmemesinin imkânsız olduğunu, nitekim başvurucunun yazdığı dilekçede tasvir ettiği kişinin adını oda arkadaşlarının kendisine söylediğinden bahsettiğini ifade etmiştir. Diğer yandan Disiplin Kurulu, başvurucunun tasvir ettiği kişinin daha önce başvurucunun odasında yapılan aramalara birçok kez katıldığını, başvurucunun Ceza İnfaz Kurumu yöneticisinin kendisine ve arkadaşlarına telkin şeklinde konuşma yapmasına tahammül edemeyerek bu kişi hakkında kişiyi alaya alan ve aşağılayan sözler kullandığını kabul etmiştir.

10. Başvurucu, Disiplin Kurulunun kararına karşı Konya İnfaz Hâkimliğine (İnfaz Hâkimliği) şikâyette bulunmuştur. İnfaz Hâkimliği, başvurucunun itirazını 16/11/2017 tarihinde reddetmiştir. İnfaz Hâkimliği bazı sözlerin belirli bir bağlamda kullanılmasının hakaret oluşturabileceğini, ayrıca kullanıldığı topluma göre de sözlerin hakaret oluşturup oluşturmayacağının farklılaşacağını, insanların niteliklerini belirten sözlerin tahkir amacıyla kullanılması durumunda aşağılayıcı olabileceğini belirtmiştir. Bundan başka İnfaz Hâkimliği, bireysel özellikler arasında yer alan fiziksel farklılıklar ve rahatsızlıkları içeren hakaretlerin kilolu, kısa boylu, cüce veya engelli olmak gibi istenmeyen durumları kapsadığını ifade etmiştir.

11. Genel açıklamalar sonrasında İnfaz Hâkimliği, başvurucunun dilekçelerde kullandığı sözlere yer verdikten sonra normalde hakaret içermeyen başvuru konusu kelimelerin hakaret bağlamında kullanıldığını kabul etmiştir.İnfaz Hâkimliği, başvurucunun idari bir personel hakkında onun teşhisine yarayan kelimeleri seçerken dış görünüşe yönelik özelliklerden ziyade yaptığı göreve atıf yapmasının yeterli olacağını bilmesine rağmen kişinin fiziksel özelliklerine aşırı derecede ve tekrarlayarak vurgu yapmasının aşağılamak kastını ortaya koyduğunu belirtmiştir. Söz konusu açıklamalar sonrasında İnfaz Hâkimliği, Disiplin Kurulu kararında hukuka aykırılık bulunmadığını ifade ederek itirazın reddine karar vermiştir.

12. Başvurucu, İnfaz Hâkimliği kararına itiraz etmiştir. Konya 4. Ağır Ceza Mahkemesi, İnfaz Hâkimliği kararının usul ve yasaya uygun olduğundan bahisle itirazı reddetmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

13. 5275 sayılı Kanun’un 40. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (e) bendi şöyledir:

"(2) Bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma cezasını gerektiren eylemler şunlardır:

e) Kurum görevlilerine karşı uygunsuz söz sarf etmek veya davranışta bulunmak..."

14. 5275 sayılı Kanun’un "Hükümlünün mektup, faks ve telgrafları alma ve gönderme hakkı" kenar başlıklı 68. maddesinin olay tarihindeki hâli şöyledir:

"(1) Hükümlü, bu maddede belirlenen kısıtlamalar dışında, kendisine gönderilen mektup, faks ve telgrafları alma ve ücretleri kendisince karşılanmak koşuluyla, gönderme hakkına sahiptir.

 (2) Hükümlü tarafından gönderilen ve kendisine gelen mektup, faks ve telgraflar; mektup okuma komisyonu bulunan kurumlarda bu komisyon, olmayanlarda kurumun en üst amirince denetlenir.

 (3) Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmez.

 (4) Hükümlü tarafından resmî makamlara veya savunması için avukatına gönderilen mektup, faks ve telgraflar denetime tâbi değildir."

15. 5275 sayılı Kanun'un 68. maddesinin gerekçesi şöyledir:

"Birleşmiş Milletler Hükümlülerin İyileştirilmesi İçin Asgari Standart Kurallarının dış dünya ile irtibat kurma başlığını taşıyan 37 nci maddesinde, 'Gerekli gözetim altında hükümlülerin düzenli aralıklarla aileleri ve yakın arkadaşları ile haberleşmelerine olanak sağlanarak iletişim kurmalarına izin verilir.' denilmektedir.

Avrupa Cezaevi Kurallarının 43 üncü maddesinde de benzeri tavsiye kuralı bulunmaktadır.

Bu madde ile hükümlülere, kurum üst âmirinin veya varsa mektup okuma komisyonunun denetiminden geçen mektup, faks ve telgrafları göndermek veya kendilerine gelenleri almak hakkı verilmektedir.

Yine Avrupa Cezaevi Kurallarının 42 nci maddesinin (3) numaralı bendi, 'her hükümlünün cezaevleri merkez idaresine, adlî makama veya diğer yetkili makamlara, kapalı zarfla, istek veya şikayette bulunmasına izin verilmesi' tavsiyesini içermektedir. Şüphesiz istek ve şikâyetlerin kurumun denetimine tâbi tutulması bu hakkı işlemez hâle getirebileceğinden kapalı zarfla istek ve şikâyette bulunmasına izin verilir denilmiştir.

Maddenin dördüncü fıkrasında, hükümlünün resmî makamlara veya avukatına gönderdiği mektup, faks ve telgrafların denetime tâbi olmayacağı esası benimsenerek, savunma hakkı vurgulanmıştır.

Cezaevinin güvenlik ve disiplini asıl olduğundan, asayiş ve güvenliği tehlikeye düşürecek haberleşmelere izin verilmeyecektir. Bu husus maddenin üçüncü fıkrasında yer alan hükümle sağlanmıştır."

16. 6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 20/3/2006 tarihli ve 2006/10218 sayılı Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük'ün (İnfaz Tüzüğü) "Hükümlünün mektup, faks ve telgrafları alma ve gönderme hakkı" kenar başlıklı 91. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(4) Hükümlü tarafından resmî makamlara veya savunması için avukatına gönderilen mektup, faks ve telgraflar denetime tâbi değildir. Ancak, hükümlünün savunması için avukatına gönderilen mektup, faks veya telgraflar 84 üncü maddenin ikinci fıkrasının (c) bendinin (2) numaralı alt bendinde belirtilen hâllerin gerçekleşmesi hâlinde, bu gönderiler hakkında da 84 üncü maddenin ikinci fıkrasının (c) bendinin (2) numaralı alt bendinde belirtilen esas ve usuller uygulanır."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

17. Anayasa Mahkemesinin 27/7/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

18. Başvurucu; kurum görevlilerine karşı uygunsuz söz sarf ettiği gerekçesiyle disiplin cezası ile cezalandırıldığını, uygunsuz söz sarf etme eyleminin ilgili şahsa hitaben kurum içinde ve alenen gerçekleşen bir eylem olmadığını, ilgili kişinin adını bilmediği için tasvir etme amacıyla dilekçelerdeki sözleri kullandığını belirtmiştir. Ayrıca kullandığı sözlerin hakaret içermediğinin açık olduğunu, mahkeme kararının da gerekçesiz olduğunu ileri sürmüştür.

19. Öte yandan başvurucu; dilekçelerinin resmî kurumlara hitaben yazdığını, 5275 sayılı Kanun'un 68. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince başvuruya konu sözlerin yer aldığı dilekçelerin denetime tabi tutulamayacağı açık olmasına rağmen Ceza İnfaz Kurumunca denetlendiğini ve içeriğindeki sözlerin disiplin cezasına dahi konu edildiğini belirtmiştir. Tüm bu nedenlerle başvurucu adil yargılanma hakkı ile haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

20. Bakanlık görüşünde; Disiplin Kurulunun başvurucunun dilekçelerinde Ceza İnfaz Kurumu ikinci müdürünü tarif ederken kullandığı ifadelerin aşağılayıcı, küçük düşürücü, alay edici nitelikte olduğunu değerlendirdiği, bu nedenle disiplin cezası uyguladığı belirtilmiştir. Ayrıca başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edilip edilmediği konusunda inceleme yapılırken Anayasa ve ilgili mevzuat hükümlerinin, Anayasa Mahkemesi içtihadının ve somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir.

21. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında genel olarak başvuru formundaki iddialarının tekrarı niteliğinde açıklamalarda bulunmuştur.

B. Değerlendirme

22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucu, resmî kurumlara yazdığı dilekçelerde geçen sözler nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırılmıştır. Başvuruya konu olayda başvurucu, düşüncelerini yazıyla açıklamış; söz konusu dilekçeleri düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün bir aracı olarak kullanmıştır. Bu nedenle mevcut koşullar altında başvurunun ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

23. Anayasa’nın 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...

Bu hürriyetlerin kullanılması, ... kamu düzeni, kamu güvenliği, ... suçların önlenmesi, ... gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir...

Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

24. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Müdahalenin Varlığı

25. Resmî kurumlara yazdığı dilekçelerde geçen sözler nedeniyle hakkında disiplin cezası uygulanan başvurucunun ifade özgürlüğüne müdahalede bulunulmuştur.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

26. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

27. Anayasa Mahkemesi çok sayıda kararında ifade özgürlüğünün demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemde olduğunu belirtmiştir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38). Herkes gibi hükümlü ve tutuklular da Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 65) ve bu bağlamda ifade özgürlüğüne de sahiptir (Murat Karayel (5), B. No: 2013/6223, 7/1/2016, § 27).

28. Öte yandan ifade özgürlüğünün mutlak bir hak olmadığı ve Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci maddesinde öngörülen sebeplerle sınırlandırılabileceği unutulmamalıdır. Bu bağlamda ceza infaz kurumunda bulunmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi kurumda güvenliğin ve düzenin korunmasına yönelik kabul edilebilir gerekliliklerin olması durumunda mahpusların sahip olduğu haklara sınırlama getirilebilecektir (Murat Karayel (5), § 29).

29. Eldeki başvuruda ilk olarak, ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin kanunilik yönünden sorunlar barındırdığı iddia edilmiştir. Bu sebeple öncelikle müdahalenin kanuni dayanağının olup olmadığı incelenmelidir. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna varılabilecektir (kanunilik şartına başka bağlamlarda dikkat çeken kararlar için bkz. Tuğba Arslan [GK], B. No: 2014/256, 25/6/2014, § 82; Halk Radyo ve Televizyon Yayıncılık A.Ş. [GK], B. No: 2014/19270, 11/7/2019, § 35; Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 36; Hayriye Özdemir, B. No: 2013/3434, 25/6/2015, §§ 56-61; Hüseyin Ercan, B. No: 2018/11352, 8/9/2021, §§ 35, 36). Hak ve özgürlüklerin, bunlara yapılacak müdahalelerin ve sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî müdahaleyi engelleyen ve hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin en önemli unsurlarından biridir (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 60).

30. Bir uyuşmazlıkta uygulanacak hukuk kurallarının ve özellikle müdahalenin kanuni dayanağını oluşturan kanun hükümlerinin yorumlanması derece mahkemelerinin takdirindedir. Derece mahkemelerinin ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin kanuni dayanağını oluşturduğu ifade edilen hükümlerle ilgili olarak geliştirdiği yorumların isabetli olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi değildir. Bununla birlikte derece mahkemelerinin yorumlarının kanunun açık lafzıyla çeliştiği veya kanun metni dikkate alındığında bireyler tarafından öngörülmesinin mümkün olmadığı sonucuna ulaşıldığı hâllerde ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin kanuni dayanağının bulunmadığı kanaatine varılması mümkündür (Hüseyin Ercan, § 36; mahkemeye erişim hakkı yönünden benzer değerlendirme için bkz. Ziya Özden, B. No: 2016/67737, 19/11/2019, § 59).

31. 5275 sayılı Kanun'un 68. maddesinin (4) numaralı fıkrasında mahpuslar tarafından resmî makamlara gönderilen mektup, faks ve telgrafların denetime tabi olmadığı açıkça düzenleme altına alınarak mahpusların resmî makamlara yazdığı dilekçelere ayrı bir önem verilmiştir. Öte yandan bu kuralın avukatlar yönünden bir istisnası öngörülmesine rağmen resmî makamlara yazılan dilekçeler yönünden herhangi bir istisna öngörülmemiştir.

32. 5275 sayılı Kanun'un 68. maddesinin gerekçesine göre söz konusu kanun hükmü ile her hükümlünün ceza infaz kurumlarının merkez idaresine, adli makamlara veya diğer yetkili makamlara kapalı zarfla istek veya şikâyette bulunmasına izin verilmesinin amaçlandığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla öngörülen düzenleme ile ceza infaz kurumlarında bulunan mahpusların resmî makamlara herhangi bir baskı ve etki altında kalmadan rahatça düşüncelerini iletmesinin sağlanmaya çalışıldığı görülmektedir (kuralın gerekçesi için bkz. § 15).

33. Bahsi geçen kanuni düzenlemeyle ceza infaz kurumu idareleri yönünden resmî kurumlara gönderilen belgelere ilişkin bir denetleme yasağı getirildiği açıktır. Ancak söz konusu düzenlemeden resmî kurumlara gönderilen belgelerin hiçbir şekilde denetlenemeyeceği anlamı da çıkarılamaz. İşin gereği olarak belgelerin gönderildiği resmî makamlar tarafından belgelerin içeriği denetlenecek, suç teşkil eden veya infaz kurumunun güvenliğini tehlikeye düşüren ya da bir disiplin eylemi oluşturan içerik barındırdığına ilişkin bir tespit yapılması hâlinde ilgisine göre adli mercilere ya da ceza infaz kurumu idaresine söz konusu belgeler iletilebilecektir.

34. Denetleme yasağının kapsamına giren belgelerin sadece devlet teşkilatı içinde yer alan kurumlara gönderilen belgeler olduğu belirtilmelidir. Başvuru konusu olayda başvurucu, hem Bakanlık Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğüne hem de Konya 6. Ağır Ceza Mahkemesine iki ayrı dilekçe göndermek istemiştir. Dilekçelerin gönderildiği kurumların resmî makamlar olduğunda şüphe yoktur. 5275 sayılı Kanun'un 68. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince Ceza İnfaz Kurumunun söz konusu dilekçelere yönelik fiziki kontrol yapması ve dilekçeleri ilgili kurumlara göndermesi gerekmektedir(bkz. § 14). Söz konusu mevzuat gereğince Ceza İnfaz Kurumunun dilekçeleri okumaya yetkisi olmadığı gibi dilekçeleri okuduktan sonra tespit ettiği sözlere yönelik olarak bir işlem yapmaya da yetkisi bulunmamaktadır. Ancak somut olayda Ceza İnfaz Kurumu 5275 sayılı Kanun'un 68. maddesinin (4) numaralı fıkrasın açık hükmüne ve yetkisi olmamasına rağmen başvurucunun resmî makamlara gönderdiği dilekçeleri denetlemiş ve başvurucu hakkında disiplin cezası uygulamıştır. Bu durumda başvurucunun resmî makamlara yazdığı dilekçeleri denetleyerek dilekçelerin içeriği nedeniyle başvurucuya disiplin cezası uygulanmasının kanuni dayanağının bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

35. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

36. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesini istemiş ve iddia ettiği her bir hak ihlali iddiası yönünden 10.000 TL tazminat talebinde bulunmuştur.

37. Başvurucunun bireysel başvurunun incelenmesi sürecinde tahliye edildiği anlaşıldığından başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığı kabul edilmiştir.

38. Öte yandan ihlalin niteliği dikkate alınarak başvurucuya 10.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya 10.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,

D. 294,70 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin bilgi için Konya İnfaz Hâkimliğine (E.2017/3567, K.2017/3611 sayılı karar) GÖNDERİLMESİNE,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 27/7/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MESUT TEKKOYUN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/24635)

 

Karar Tarihi: 22/9/2022

R.G. Tarih ve Sayı: 14/12/2022-32043

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Ömer MENCİK

Başvurucu

:

Mesut TEKKOYUN

Vekili

:

Av. Tuğba KÜÇÜK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, ceza infaz kurumunda tutuklu olarak bulunan başvurucunun bir yakınına gönderdiği mektupta yer alan ifadeler nedeniyle disiplin cezasıyla cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 2/8/2018 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu, başvuru tarihinde terör örgütüne üye olma suçundan tutuklu olarak Keskin T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (Ceza İnfaz Kurumu) bulunmaktadır.

6. Başvurucu, eşine gönderilmek üzere hazırladığı mektubu 22/2/2018 tarihinde Ceza İnfaz Kurumuna vermiştir. Mektubun bir kısmında başvurucu, okuduğu bir kitaptan bahsetmiş ve kitaptan bazı alıntılar yaparak anlatımlarda bulunmuştur. Başvurucunun alıntı yaptığı kısımlardan bazılarını başvuru konusu sözler oluşturmaktadır. Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu (Disiplin Kurulu) yaptığı inceleme sonucunda mektupta kurum görevlilerine hakaret içeren sözlerin bulunduğuna, bu nedenle mektubun alıcısına gönderilmeyerek yok edilmesine karar vermiştir.

7. Mektupta geçen sözler nedeniyle başvurucu hakkında ayrıca bir disiplin soruşturması başlatılmıştır. Disiplin Kurulu disiplin soruşturması sonucunda 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 39. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (a) bendinde düzenlenen "mektuplarda tehdit, hakaret ve sövme gibi çirkin ifadeler kullanma" eylemini gerçekleştirdiği gerekçesiyle başvurucu hakkında kınama cezası verilmesine karar vermiştir. Disiplin Kurulu, hakaret oluşturduğunu kabul ettiği sözlere yer vererek başvurucunun eyleminin anılan disiplin suçunu oluşturduğunu belirtmiştir. Disiplin Kurulu kararında açıklanan ve başvurucunun okuduğu kitaptan alıntıladığını söylediği sözler şu şekildedir:

"Burda [alıntı yapılan kitaptaki olayların geçtiği yer] gardiyanlara infaz koruma memuru deniyor. İnfaz koruma memuru gardiyandan çok daha üstün görülen bir ünvan. İnfaz koruma memurlarının çoğu polislikten gelme ya da eski askerler ve şerif yardımcılarıdır. Ve bu işlerde dikiş tutturamayıp iş değiştirmişlerdir. İçlerinde az da olsa iyileri vardır ama çoğu kendi zavallılıklarının bile farkında olmayan zavallılardır. Ancak içimizde bunu onlara söyleyecek olan var mı acaba? Ne kadar aptal olurlarsa olsunlar onlar bizim amirlerimizdir. Bizden çok çok üstündürler ve bunu bize hatırlatmaktan zevk alırlar."

8. Başvurucu, Disiplin Kurulu kararına karşı Kırıkkale İnfaz Hâkimliğine (İnfaz Hâkimliği) şikâyette bulunmuştur. İnfaz Hâkimliği, başvurucunun itirazını 13/6/2018 tarihinde reddetmiştir. İnfaz Hâkimliği; başvuru konusu sözlere yer verdikten sonra anılan sözlerin infaz koruma memurlarına yönelik hakaret niteliğinde olduğu, bu nedenle başvurucu hakkındaki uygulamanın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesine dayanmıştır. Başvurucu, İnfaz Hâkimliği kararına itiraz etmiştir. Kırıkkale 1. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) İnfaz Hâkimliği kararının usul ve yasaya uygun olduğundan bahisle itirazı 12/7/2018 tarihinde reddetmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

9. 5275 sayılı Kanun’un 37. maddesinin (1) numaralı fıkrasının olay tarihindeki hâli şöyledir:

"Hükümlü hakkında kurumda, düzenli bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun, tüzük, yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli kıldığı davranış ve tutumları, kusurlu olarak ihlâl ettiğinde, eyleminin niteliği ile ağırlık derecesine göre Kanunda belirtilen disiplin cezaları uygulanır."

10. 5275 sayılı Kanun’un 39. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (a) bendi şöyledir:

"(2) Kınama cezasını gerektiren eylemler şunlardır:

a) Mektuplarda tehdit, hakaret ve sövme gibi çirkin ifadeler kullanmak..."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

11. Anayasa Mahkemesinin 22/9/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi Yönünden

12. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

B. İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

13. Başvurucu; yazdığı mektuptaki sözlerin kurum kütüphanesinden alarak okuduğu bir kitaptan alıntı olduğunu, kurum görevlilerine karşı somutlaştırma ve isim belirtme suretiyle bir hakarette ya da hakaret oluşturan bir açıklamada bulunmadığını belirtmiştir. Bundan başka Disiplin Kurulu ve derece mahkemelerinin kararlarının ilgili ve yeterli gerekçeden yoksun olduğunu belirtmiş, adil yargılanma hakkı ile ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

14. Bakanlık görüşünde, başvurucunun mektupta kullandığı ifadeler nedeniyle hakkında disiplin cezası tesis edilmesinin kamu düzeninin korunması ve suç işlenmesinin önlenmesi meşru amacı doğrultusunda demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmadığı ve müdahalenin ulaşılmak istenen amaçla orantılı olduğu belirtilmiştir. Bakanlık, ceza infaz kurumlarının mahkûmları ıslah fonksiyonu da düşünüldüğünde başvurucunun kınama cezasıyla tecziyesinin orantılı olduğunu ayrıca vurgulamıştır. Bundan başka başvurucunun şikâyetlerine yönelik incelemenin Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında yapılması gerektiğini ifade etmiştir. Son olarak açıklanan gerekçelerle başvurucunun şikâyetlerinin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez bulunması gerektiğini belirtmiştir.

2. Değerlendirme

15. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Anayasa'nın 26. maddesinde düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek araçlar "söz, yazı, resim veya başka yollar" olarak belirtilmiş ve "başka yollar" ifadesiyle her türlü ifade aracının anayasal koruma altında olduğu gösterilmiştir (Emin Aydın, B. No: 2013/2602, 23/1/2014, § 43).Somut olayda başvurucunun bu başlık altındaki şikâyetleri haberleşmenin engellenmesine değil mektupta kullandığı ifadelerin disiplin cezasına konu edilmesine ilişkindir. Bu nedenle mevcut koşullar altında başvurunun bu kısmının ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

16. Öte yandan başvurucu, tamamı sakıncalı görülmeyen mektubunun eşine gönderilmeyerek yok edilmesinin haberleşme özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Ancak başvurucunun mektubunun gönderilmemesine dair Disiplin Kurulu kararına karşı yargısal mercilere başvurduğu tespit edilememiştir. Dolayısıyla başvurucunun şikâyetlerini, varsa bu konudaki kanıtlarını öncelikle ve süresinde yetkili yargısal mercilere iletmeden, hak ihlali iddialarını öncelikle bu makamların değerlendirmesini ve çözüme kavuşturmasını beklemeden doğrudan Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmış olupbu şikâyetin ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

17. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

18. Yakınına gönderdiği mektupta kullandığı bazı sözler nedeniyle hakkında disiplin cezası uygulanan başvurucunun ifade özgürlüğüne bir müdahalede bulunulmuştur. Anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.

19. Müdahaleye dayanak olan 5275 sayılı Kanun'un 39. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (a) bendinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı, müdahalenin Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan kamu düzeninin korunması meşru amaçları kapsamında kaldığı sonucuna ulaşılmıştır. Bundan sonra yapılması gereken, müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığını değerlendirmektir. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72; Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 45).

i. Hükümlü ve Tutukluların İfade Özgürlüğü

20. Hükümlü ve tutuklular, Anayasa'nın ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak sahiptir (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 65). Bu bağlamda hükümlü ve tutukluların ifade özgürlüğünün de Anayasa ve Sözleşme kapsamında koruma altında olduğu konusunda hiçbir şüphe bulunmamaktadır (Murat Karayel (5), B. No: 2013/6223, 7/1/2016, § 27). Bununla birlikte ifade özgürlüğü mutlak bir hak değildir ve Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci maddesinde öngörülen sebeplerle sınırlanabilir. Bu bağlamda ceza infaz kurumunda bulunmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi kurumda güvenliğin ve düzenin korunmasına yönelik kabul edilebilir gerekliliklerin olması durumunda mahpusların sahip olduğu haklara sınırlama getirilebilecektir (Murat Karayel (5), § 29).

ii. Hükümlü ve Tutuklular Hakkında Disiplin Cezası Uygulanmasına İlişkin İlkeler

21. Disiplin suç ve cezaları yönünden genel hüküm niteliğinde olan 5275 sayılı Kanun’un 37. maddesi uyarınca, kanun kapsamındaki bir disiplin suçunun oluşabilmesi ve cezasının uygulanabilmesi için sadece her bir disiplin suçu yönünden belirlenen özel hükümdeki şartların gerçekleşmesi yeterli olmayıp ayrıca 37. maddedeki şartların da gerçekleşmesi gerekmektedir. 5275 sayılı Kanun’un 37. maddesine göre ceza infaz kurumunda düzenli bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun, tüzük, yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli kıldığı davranış ve tutumları, kusurlu olarak ihlal ettiğinde eyleminin niteliği ile ağırlık derecesine göre hükümlü hakkında Kanun’da belirtilen disiplin cezaları uygulanacaktır (AYM, E.2013/6, K.2013/111, 10/10/2013; Memiş Berber, B. No: 2017/38744, 20/10/2021, § 22).

22. Bu doğrultuda Anayasa Mahkemesi, ceza infaz kurumunda yapılacak bir eylemin 5275 sayılı Kanun’un 39. ile 44. maddeleri arasında öngörülen disiplin suçunu oluşturduğu açık olsa dahi bu durumun disiplin cezası verilmesi için tek başına yeterli olmayacağını, eylemin ceza infaz kurumundaki güvenliği veya disiplini bozacak ya da düzenli yaşamın sürdürülmesini önleyecek şekilde gerçekleştirilmesi gerektiğini kabul etmiştir (AYM, E.2013/6, K.2013/111, 10/10/2013; Murat Karayel (5), §§ 43, 44; Cihat Özdemir, B. No: 2015/214, 9/5/2018, § 22). Dolayısıyla somut olayda başvurucunun yazdığı mektuplarda yer alan sözlerin kurumdaki güvenliği veya disiplini bozacak ya da düzenli yaşamın sürdürülmesini önleyecek nitelikte kabul edilmesinin mümkün olup olmadığı incelenmelidir.

iii. Somut Olayın Değerlendirilmesi

23. Somut olayda başvurucunun mektubunda kurum görevlilerine yönelik çirkin ifadeler kullandığından bahisle hakkında disiplin cezası uygulanmıştır. Başvurucu yazdığı mektupta bazı şiirlere yer verdikten sonra genel itibarıyla Ceza İnfaz Kurumundaki yaşamından bahsetmiştir. Başvurucu, Ceza İnfaz Kurumunda süregiden yaşamını anlatırken okuduğu bir kitaptan da bahsetmiş ve kitabın bazı bölümlerine mektubunda yer vermiştir. Bu bölümlerden birini disiplin cezasına konu sözler oluşturmaktadır.

24. Disiplin cezasına konu edilen sözlerin kurum görevlilerinin yüzüne karşı söylenmediği açıktır. Bunun yanında başvurucunun bir kitaptan alıntıladığını belirttiği sözlerin kurum görevlilerine yöneldiğine ilişkin olarak ilgili idare ve derece mahkemesi kararlarında somut bir tespit de yoktur. Kurum görevlilerinin yüzüne karşı söylenmeyen ve görevlilere yöneldiğine ilişkin herhangi bir tespit de bulunmayan başvuruya konu sözlerin kurumdaki güvenliği veya disiplini bozacak ya da düzenli yaşamın sürdürülmesini önleyecek nitelikte kabul edilmesinin oldukça güç olduğu açıktır. Öte yandan mektup bir bütün olarak değerlendirdiğinde başvurucunun amacının yaşamından kesitler aktarmak ve okuduklarını paylaşmak olduğunu kabul etmek mümkündür. İlgili idare ve derece mahkemelerinin kararlarına bakıldığında başvurucunun söz konusu mektupta kullandığı ifadelerin kurum düzeni ve güvenliği üzerindeki etkisi yönünden bir değerlendirme yapılmadığı da görülmektedir.

25. Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin kamu makamları tarafından ortaya konulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığını denetler (diğerleri arasından bkz. Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 58; Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 56; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 120; Sırrı Süreyya Önder [GK], B. No: 2018/38143, 3/10/2019, § 60; hükümlü ve tutuklulara uygulanan disiplin cezaları bağlamında bkz. Eşref Arslan, B. No: 2014/14655, 18/7/2018, §§ 50-54; Abdulhamit Babat (3), B. No: 2015/3370, 9/1/2020, §§ 33-37). Somut olayda idare ve derece mahkemeleri, başvurucunun eylemi nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırılmasının zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığını ilgili ve yeterli bir gerekçe ile gösterememiştir. Bu nedenle başvurucunun ifade özgürlüğüne kınama cezası vermek suretiyle yapılan müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olduğunun gösterilemediği değerlendirilmiştir.

26. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Kadir ÖZKAYA veBasri BAĞCI bu görüşe katılmamışlardır.

27. Öte yandan başvurucu, başvuruya konu sözler nedeniyle hem mektubun sakıncalı bulunduğunu hem de hakkında disiplin cezası verildiğini belirterek aynı fiil nedeniyle yeniden yargılanmama veya cezalandırılmama (ne bis in idem) ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş olup somut başvuruda ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna ulaşıldığından bu şikâyetin ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.

C. Giderim Yönünden

28. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama ve 5.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

29. Başvurucunun bireysel başvurunun incelenmesi sürecinde tahliye edildiği anlaşıldığından başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığı kabul edilmiştir.

30. İhlalin niteliği dikkate alınarak başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

C. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE Kadir ÖZKAYA ve Basri BAĞCI'nın karşıoyuyla ve OYÇOKLUĞUYLA,

D. Başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,

E. 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin bilgi için Kırıkkale İnfaz Hâkimliğine (E.2018/560, K.2018/950 sayılı karar) GÖNDERİLMESİNE,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 22/9/2022 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY

Başvuru, ceza infaz kurumunda tutuklu olarak bulunan başvurucunun bir yakınına gönderdiği mektupta yer alan ifadeler nedeniyle disiplin cezasıyla cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

Mahkememiz çoğunluğunca, başvurucunun eylemi nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırılmasının idare ve derece mahkemelerince zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının ilgili ve yeterli bir gerekçe ile gösterilemediği, bu nedenle de başvurucunun ifade özgürlüğüne kınama cezası vermek suretiyle yapılan müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olduğunun gösterilemediği sonucuna ulaşıldığı gerekçesiyle başvurucunun Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmiştir.

Aşağıda açıklanan nedenlerle tarafımızca karara iştirak edilmemiştir.

Olayda, infaz kurumunda tutuklu olarak bulunan başvurucu bir yakınına gönderilmek üzere kaleme aldığı mektubunda infaz koruma memurlarını kast edip onların zavallı olduğundan bahsederek “Ne kadar aptal olurlarsa olsunlar onlar bizim amirlerimizdir” tabirini kullanması üzerine hakkında kınama cezası verilmiştir.

Başvurucu kullandığı cümlenin kurum kütüphanesinde bulunan bir kitaptan alıntı olduğunu somut bir şahsı hedef almadığını ifade etmesine karşın, mektubunda, disiplin cezasına konu edilen bölümden önce konunun kendi durumlarına da uygunluk gösterdiğini ifade ettiği gözlemlenmektedir.

Hükümlü ve tutukluların temel haklarının sınırlanması noktasında özgür insanlara nazaran kurumların güvenliği ve disiplininin sağlanması amacıyla daha fazla kısıtlamaya maruz kalmaları muhtemel bir gerçekliktir (Murat Karayel (5) 2013/6223, 7/1/2016, prg. 29).

Disiplin yaptırımına konu edilen yazı kişinin kendisinde hıfz ettiği günlük tutma veya hatırat yazımı tarzında kaleme alınmamış, dışardaki bir yakınına mektup olarak gönderilmek istenmiştir. Başvurucu mektubunun yerleşik yasal uygulama gereği mektup okuma komisyonunda görev alan infaz koruma memurları tarafından okunacağını bilmektedir.

Ceza infaz kurumları güvenlik ve disiplinin önem arz ettiği müesseseler olup, buralarda normal hayatta sorun teşkil etmeyecek konuların büyük problemlere dönüşme potansiyeli üst seviyededir. Özellikle infaz koruma memurları ile cezaevi sakinleri arasındaki ilişkilerin görevin icaplarına uygun ve dengeli bir şekilde tesis ve devamı gerekmektedir.

Kendilerine olumsuz tanılamalar atfedilen meslek grubu hükümlü ve tutuklular ile yakın ve sürekli bir temas içerisindedir. Disiplin kurulunun değerlendirmesi konuya ilişkin hassasiyetin bir yansıması olup, ceza infaz kurumunun disiplin ve güvenliğini önceleyen bir değerlendirmedir. Bu aşikâr bir durumdur.

Diğer taraftan disiplin yaptırımı olarak müeyyidelerin en hafifi olan “kınama” cezasının takdir edilmesi, olayın mahiyeti dikkate alındığında ölçüsüz de değildir.

Öte yandan somut olayın bizatihi kendisi ve olayın gerçekleşme koşulları dikkate alındığında, başvurucunun eylemi nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırılmasının idare ve derece mahkemelerince zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının ilgili ve yeterli bir gerekçe ile gösterilemediğinden, dolayısıyla başvurucunun ifade özgürlüğüne kınama cezası vermek suretiyle yapılan müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olduğunun gösterilemediğinin söylenmesi de mümkün değildir.

Sayılan gerekçelerle çoğunluğun ihlal yönündeki görüşüne iştirak edilmemiştir.

Başkan

Kadir ÖZKAYA

Üye

Basri BAĞCI

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ÜMİT ÇOBANOĞLU BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/5104)

 

Karar Tarihi: 18/10/2022

R.G. Tarih ve Sayı: 16/11/2022-32015

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

Raportör

:

Ömer MENCİK

Başvurucu

:

Ümit ÇOBANOĞLU

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, ceza infaz kurumunda hükümlü olarak bulunan başvurucunun posta yolu ile göndermek istediği dokümanın sakıncalı bulunarak gönderilmemesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 31/1/2018 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu, başvuru tarihinde terör örgütüne üye olma suçundan Edirne F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (Ceza İnfaz Kurumu) hükümlü olarak bulunmaktadır.

6. Başvurucu, Ceza İnfaz Kurumu dışında bulunan bir kişiye iki sayfadan oluşan bir mektup, iki sayfadan oluşan ve "Bergün'ün Yolunan Saçlarına Dair" başlığını taşıyan bir metin ve beş sayfadan oluşan karikatür çizimleri göndermek istemiştir. "Bergün'ün Yolunan Saçlarına Dair" adlı belgenin başvurucunun gözaltında işkence gördüğünü belirttiği B.V. adlı kişiye ithafen yazılmış bir düzyazı niteliğinde olduğu anlaşılmıştır.

7. Başvuru konusu karikatürlerde ise başvurucu, kamu görevinden çıkarıldığı için açlık grevi yapan ve daha sonra örgütsel suçlardan tutuklanan iki kişinin hayati tehlikelerine rağmen ceza infaz kurumunda tutulmalarının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince (AİHM) uygun bulunmasını eleştirmiştir. Bununla birlikte karikatürlerde başvurucu, AİHM'in Cumhurbaşkanı'nın düşünceleri doğrultusunda karar verdiğini vurgulayan, aynı zamanda Cumhurbaşkanı'nın bu iki kişi için yapılan her türlü eylemi yasaklayıcı bir tavır içinde olduğunu ve bu kişiler lehine gösteri yapılmasının dahi Cumhurbaşkanı'nda rahatsızlık yarattığını ifade eden çizimler yapmış ve ifadelere yer vermiştir.

8. Bundan başka karikatürlerde başvurucu; İçişleri Bakanı'nın aynı iki kişinin terör örgütü mensubu olduğu yönünde kamuoyu oluşturmaya çalıştığına, sadece bu mesele üzerine yoğunlaştığına hatta bu takıntısı nedeniyle psikolojinin bozulduğuna, psikolog ile görüşmeler gerçekleştirdiğine dair çizimler yapmış ve bazı ifadelere yer vermiştir. Son olarak başvurucunun Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı'nın gözaltı sırasında işkence gördüğünü iddia eden bir kişi ile ilgili soru önergesini reddetme gerekçesi üzerinden kolluk görevlilerini koruyan bir tavır içinde olduğuna dair bir çizim yaptığı ve ifadeler yazdığı tespit edilmiştir.

9. Ceza İnfaz Kurumu Mektup Okuma Komisyonu (Komisyon) söz konusu el yazısı metni ve karikatürleri incelemiş, dokümanların -içeriğini dikkate alarak- Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kuruluna (Disiplin Kurulu) sunulmasına karar vermiştir.

10. Disiplin Kurulu, incelemesinin sonucunda iki sayfadan oluşan mektup içeriğinde sakıncalı herhangi bir ibare yer almadığına ancak diğer dokümanların sakıncalı içerik barındırdığına karar vermiştir. Disiplin Kurulu öncelikle "Bergün'ün Yolunan Saçlarına Dair" başlığını taşıyan belgeyi incelemiştir. Belgede örgütsel propaganda içeren, terörü öven ve teröre teşvik eden açıklamalar yer aldığını belirtmiştir. Disiplin Kurulu karikatürlerin ve bu karikatürlerde yer alan ifadelerin ise devlet büyüklerine kamu çalışanlarını küçük düşüren ve töhmet altında bırakan çizimler olduğunu, yalan yanlış ifadeler içerdiğini kabul etmiştir.

11. Başvurucu, Disiplin Kurulu kararına karşı Edirne 1. İnfaz Hâkimliğine (Hâkimlik) şikâyette bulunmuştur. Hâkimlik 30/10/2017 tarihli kararıyla başvurucunun şikâyetini reddetmiştir. Ret gerekçesinde Hâkimlik, Disiplin Kurulu kararının gerekçesinin yerinde olduğunu ifade etmiştir.

12. Başvurucu, Hâkimlik kararına karşı itiraz yoluna başvurmuştur. İtirazı inceleyen Edirne 1. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) Hâkimliğin kararının usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek itirazı 5/1/2018 tarihinde reddetmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

13. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un "Hükümlünün mektup, faks ve telgrafları alma ve gönderme hakkı" kenar başlıklı 68. maddesinin olay tarihindeki hâlinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Hükümlü, bu maddede belirlenen kısıtlamalar dışında, kendisine gönderilen mektup, faks ve telgrafları alma ve ücretleri kendisince karşılanmak koşuluyla, gönderme hakkına sahiptir.

(2) Hükümlü tarafından gönderilen ve kendisine gelen mektup, faks ve telgraflar; mektup okuma komisyonu bulunan kurumlarda bu komisyon, olmayanlarda kurumun en üst amirince denetlenir.

(3) Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmez."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

14. Anayasa Mahkemesinin 18/10/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi Yönünden

15. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

B. İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

16. Başvurucu; uzun süredir resim ve karikatür sanatıyla uğraştığını, edebî eserler ve siyasi makaleler yazdığını, bunlardan bir kısmının süreli ve süresiz yayınlarda yer aldığını belirtmiştir. Bundan başka başvurucu; beş karikatür ile bir yazıyı bir dergiye göndermek istediğini ancak bunun engellendiğini, söz konusu dokümanların basında yer alan haberleri konu aldığını ve siyasi eleştiri sınırları içinde kaldığını, engelleme sonucunda telif ücreti almaktan da mahrum bırakıldığını belirterek ifade özgürlüğünün ve çalışma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

17. Bakanlık görüşünde; mektubun gönderilmemesine ilişkin başvurunun haberleşme özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiği belirtildikten sonra Anayasa Mahkemesinin ve AİHM'in bazı kararlarına yer verilmiştir. Bakanlık daha sonra somut olaya ilişkin bazı açıklamalar yapmıştır. Söz konusu açıklamalar sonrasında Bakanlık; başvurucunun haberleşme özgürlüğünün ihlal edilip edilmediği konusunda inceleme yapılırken değinilen Anayasa ve ilgili mevzuat hükümlerinin, Anayasa Mahkemesi içtihadının ve somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiğini ifade etmiştir.

2. Değerlendirme

18. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Yazılı belgelerin bir başkasına verilmesi, iletilmesi, bastırılması özgürlüğü ifade özgürlüğünün ayrılmaz bir parçasıdır. Bu nedenle mevcut koşullar altında başvurunun ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerekir (benzer değerlendirmeler için bkz. Bejdar Ro Amed, B. No: 2013/7363, 16/4/2015, § 40; Murat Türk (2),B. No: 2013/7082, 21/4/2016, § 36).

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

19. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

20. Başvuruya konu dokümanların Ceza İnfaz Kurumu dışına gönderilmesinin engellenmesi ile başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahalede bulunulduğunun kabul edilmesi gerekir. Anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, ...yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ...demokratik toplum düzeninin ...gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.

21. Müdahaleye dayanak olan 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı (benzer değerlendirmeler için bkz. Bejdar Ro Amed, § 51; Murat Türk (2), § 37; Ahmet Temiz, B. No: 2013/1822, 20/5/2015, §§ 37-46), müdahalenin Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan kamu düzeninin korunması meşru amaçları kapsamında kaldığı sonucuna ulaşılmıştır. Bundan sonra yapılması gereken, müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığını değerlendirmektir. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72; Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 45; hükümlü ve tutuklulara uygulanan disiplin cezaları bağlamında benzer değerlendirmeler için bkz. Murat Karayel (5), B. No: 2013/6223, 7/1/2016, §§ 38-41; Cihat Özdemir, B. No: 2015/214, 9/5/2018, § 21; Eşref Arslan, B. No: 2014/14655, 18/7/2018, §§ 39-43).

22. Somut olayda başvurucu, kurum dışındaki bir kişiye iki sayfadan oluşan yazılı bir belge ile içinde bazı karikatürlerin ve ifadelerin yer aldığı beş sayfadan oluşan bir belge göndermek istemiştir. Disiplin Kurulu ve Hâkimlik, dokümanların örgütsel propaganda içeren, terörü öven ve teröre teşvik eden açıklamalar ile devlet büyüklerine ve kamu çalışanlarına yönelik küçük düşüren ve töhmet altında bırakan çizimler olduğunu, yalan yanlış ifadeler içerdiğini kabul etmiş ve gönderilmemesine karar vermiştir. Mahkeme de Hâkimlik kararını hukuka uygun bulmuştur.

23. Hükümlü ve tutuklular, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak sahiptir (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 65). Bu bağlamda hükümlü ve tutukluların ifade özgürlüğünün de Anayasa ve Sözleşme kapsamında koruma altında olduğu konusunda hiçbir şüphe bulunmamaktadır (Murat Karayel (5), § 27).

24. Öte yandan bir hapis cezasının veya özgürlükten yoksun bırakan benzer bir yaptırımın amacı ve meşruiyeti toplumu suça karşı korumak, bununla bağlantılı olarak da mahkûmların ıslahını sağlayabilmektir (daha geniş değerlendirmeler için bkz. Halil Bayık [GK], B. No: 2014/20002, 30/11/2017, § 36). Mahkûmların kendilerini geliştirmelerine imkân sağlayan edebî metinler oluşturmalarına ve bunları yayımlayabilmelerine olanak tanınması da mahkûmların ıslahı için önemlidir.

25. Bununla birlikte ifade özgürlüğü mutlak bir hak değildir ve Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci maddesinde öngörülen sebeplerle sınırlanabilir. Bu bağlamda ceza infaz kurumunda bulunmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi kurumda güvenliğin ve düzenin korunmasına yönelik kabul edilebilir gerekliliklerin olması durumunda mahpusların sahip olduğu haklara sınırlama getirilebilecektir (Murat Karayel (5), § 29).

26. Terör örgütleriyle veya faaliyetleriyle ilişkili olduğu değerlendirilen yazılı bir metnin kişilerin ve ceza infaz kurumunun güvenliğine zarar verme ihtimalinin tespit edilmesinde ilk elden bilgiye sahip ceza infaz kurumu yetkililerinin ve derece mahkemelerinin daha geniş takdir payı bulunduğunda şüphe yoktur (benzer durumlarda ceza infaz kurumu yetkililerinin takdir payına ilişkin değerlendirmeler için bkz. Özkan Kart, B. No: 2013/1821, 5/11/2014, § 51; Ahmet Temiz (6), B. No: 2014/10213, 1/2/2017, § 41). Bunun yanında bahsi geçen doküman gibi yazılı metinlerin bütünüyle ele alındığında özel bir kişiye, kamu görevlilerine veya halkın belirli bir kesimine karşı şiddete teşvik edip etmediğinin belirlenmesi için metinlerde kullanılan terimlerin ve hangi bağlamda yazıldığının dikkate alınması uygun olacaktır (Fatih Taş [GK], B. No: 2013/1461, 12/11/2014, § 100).

i. "Bergün'ün Yolunan Saçlarına Dair" Başlığını Taşıyan Belge Yönünden

27. Somut olayda öncelikle iki sayfadan oluşan ve "Bergün'ün Yolunan Saçlarına Dair" başlığını taşıyan belgenin değerlendirilmesi gerekir. Başvuru konusu belgede; ölüm orucu yapan bir kişiden direnişçi olarak bahsedildiği, kolluk görevlilerinin işkence yapan kişiler olarak kabul edildiği, devletten düşman olarak bahsedildiği ve düşman olarak görülen devlete karşı direnmenin övüldüğü görülmüştür. Söz konusu ifadelerle örgütsel kimliğin ve bilincin canlı tutulmaya çalışıldığı anlaşılmıştır. Başvuru konusu belge içeriği ve üslubu birlikte değerlendirildiğinde başvurucunun terör örgütü lehine kamuoyu oluşturmak, örgütün görüşlerine meşruluk kazandırmaya çalışmak, örgütsel ilişkiler ve dayanışma ile haberleşmeyi canlı tutmak amacıyla söz konusu belgeyi oluşturmayı bir eylem şekli olarak benimsediği değerlendirilmiştir. Bu nedenle söz konusu belgenin gönderilmemesi şeklindeki müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olduğu söylenemez (haberleşme özgürlüğü bağlamında benzer değerlendirmeler için bkz. Ozan Alpkaya (2), B. No: 2017/3892, 24/6/2020, § 29).

ii. İçinde Karikatürlerin Yer Aldığı Belge Yönünden

28. Başvuru konusu olayda başvurucunun beş sayfadan oluşan ve içinde bazı karikatürlerin yer aldığı diğer bir belgenin gönderilmemesini ayrıca şikâyet konusu ettiği anlaşılmıştır. Karikatür, ele aldığı konuları komik veya iğneleyici olması için abartan ve çarpıtan resim türüdür. Karikatürlerin siyasi eleştiri yapmak için sıklıkla kullanıldığı da aşikârdır. Bu nedenle karikatürlere ilişkin bir değerlendirme yapılırken söz konusu belgelerin içinde abartı barındırdığı hususu dikkatle değerlendirilmelidir. Bununla birlikte karikatürlere ilişkin bir değerlendirme yapılırken ceza infaz kurumunda bulunmanın doğal ve kaçınılmaz sonuçlarının gözönünde alınması gerektiği, mahpusların ceza infaz kurumu dışındaki bireyler gibi karikatür oluşturamayacakları hususu da vurgulanmalıdır.

29. Ceza infaz kurumlarınca mahpusların ifade özgürlüğüne yapılan müdahalelerin takdir payı içinde kalıp kalmadığı ve esas itibarıyla demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığı müdahalenin gerekçesine bakılarak anlaşılabilir. Dolayısıyla mevcut başvurudaki gibi ifade özgürlüğüne yapılan müdahalelerde kurumların ve derece mahkemelerinin dava konusu ifadelerin ceza infaz kurumunun asayişini ve güvenliğini tehlikeye düşüren, kamu görevlilerini hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı olarak haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yönelten yalan ve yanlış bilgileri içerip içermediği, tehdit ve hakaret unsuru taşıyıp taşımadığı değerlendirmeleri gerekir (Bejdar Ro Amed, § 80; idare ve derece mahkemelerince söz konusu değerlendirmelerin yapılmaması nedeniyle ihlal sonucuna ulaşılan bir karar için bkz. Kamuran Reşit Bekir [GK], B. No: 2013/3614, 8/4/2015, § 73; derece mahkemelerince söz konusu değerlendirmelerin yapıldığının tespit edildiği bir karar için bkz. Ahmet Temiz (6), §§ 39-44).

30. Öte yandan demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olan ve toplumun ilerlemesi ve bireyin özgüveni için gerekli temel şartlardan birini teşkil eden ifade özgürlüğü, sadece kabul gören veya zararsız yahut kayıtsızlık içeren bilgiler ya da fikirler için değil aynı zamanda kırıcı, şok edici veya rahatsız edici olanlar için de geçerlidir (Emin Aydın (2), B. No: 2013/3178, 25/6/2015, § 35; Bekir Coşkun, § 52). Bunun yanında Anayasa Mahkemesi, siyasetçilerin, kamuoyunca tanınan kişilerin ve kamusal yetki kullanan görevlilerin gördükleri işlev nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda olduklarını ve bunlara yönelik eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğunu her zaman vurgulamıştır (siyasetçilerle ilgili olarak bkz. Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 58; kamusal yetki kullanan görevlilerle ilgili olarak bkz. Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 45; tanınan bir Cumhuriyet başsavcısı ile ilgili olarak bkz. İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 82; tanınan ve siyasete hazırlanan bir kamu görevlisi ile ilgili olarak bkz. Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 42).

31. Başvurucunun söz konusu karikatürler ile ölüm orucu yapan ve terörle bağlantılı suçlardan tutuklanan iki kişi adına yapılan her tür eylemin Cumhurbaşkanı'nda rahatsızlık yarattığını, İçişleri Bakanı'nın da aynı iki kişiyi takıntı hâline getirdiğini ve bu kişilerin terör örgütü mensubu olarak kabul edilmesine yönelik çabaya giriştiğini ifade etmeye çalıştığı anlaşılmıştır. Son olarak karikatürlerde TBMM Başkanı'nın işkence eylemlerini koruyucu bir tavır takındığı eleştirisi yer almıştır.

32. Anayasa Mahkemesi, birçok kararında daha önce de belirtildiği üzere toplumsal ve siyasal ortama veya sosyoekonomik dengesizliklere, etnik sorunlara, ülke nüfusundaki farklılıklara, daha fazla özgürlük talebine veya ülke yönetim biçiminin eleştirisine yönelik düşüncelerin -bu düşünceler devlet yetkilileri veya toplumun önemli bir bölümü için rahatsız edici olsa dahi (Abdullah Öcalan [GK], B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 95)- açıklanması, yayılması, aktif, sistemli ve inandırıcı bir şekilde başkalarına aşılanması, telkin ve tavsiye edilmesinin ifade özgürlüğünün koruması altında olduğuna karar vermiştir (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 80; Ayşe Çelik, B. No: 2017/36722, 9/5/2019, § 44; Sırrı Süreyya Önder [GK], B. No: 2018/38143, 3/10/2019, § 65).

33. Somut olayda karikatürlerin siyasetçilerin eleştirilmesi niteliğinde olduğu, siyasal ortama ilişkin değerlendirme niteliği taşıdığı, ülke yönetim biçiminin eleştirisine yönelik düşünceleri ifade ettiği değerlendirilmiştir. Siyasi eleştiri olduğu kabul edilen başvuru konusu karikatürlere demokratik çoğulculuk açısından daha fazla tahammül edilmesi gerekir. Yukarıdaki bilgiler dikkate alındığında başvurucunun posta yolu ile göndermek istediği dokümanın sakıncalı bulunarak gönderilmemesinin zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık gelmediği sonucuna ulaşılmıştır. Bu nedenle başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı değerlendirilmiştir.

34. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

35. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

36. Öte yandan ihlalin niteliği dikkate alınarak başvurucuya 13.500 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Edirne 1. İnfaz Hâkimliğine (E.2017/2372, K.2017/2401 sayılı karar) GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvurucuya net 13.500 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 18/10/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

BARIŞ İNAN BAŞVURUSU (4)

(Başvuru Numarası: 2019/24782)

 

Karar Tarihi: 11/1/2023

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

Raportör

:

Ömer MENCİK

Başvurucu

:

Barış İNAN

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, ceza infaz kurumunda hükümlü olarak bulunan başvurucunun ücretini kendisinin karşılayıp kurum idaresi aracılığıyla satın aldığı süreli yayının kendisine teslim edilmemesi nedeniyle ifade özgürlüğünün; karara dayanak alınan Cumhuriyet savcısının itirazının başvurucuya tebliğ edilmemesi nedeniyle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri bağlamında adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. Başvurucu nihai kararı 14/6/2019 tarihinde öğrendikten sonra 1/7/2019 ve 11/7/2019 tarihlerinde iki ayrı bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

2. Somut başvuruda aynı olaya ilişkin 2019/23106 numaralı başvurunun bu başvuru ile birleştirilmesine karar verilmesi gerekir. Öte yandan her iki başvurunun aynı olaya ilişkin olması ve incelenen bireysel başvuruda Adalet Bakanlığının (Bakanlık) görüşünün bulunması dolayısıyla 2019/23106 numaralı başvuru yönünden Bakanlıktan görüş alınmasına gerek görülmemiştir.

3. Başvurucunun Özgür Gelecek İçin Yeni Demokrasi gazetesinin tarafına verilmemesine dair karara şikâyeti üzerine infaz hâkimliğince yapılan inceleme sonucunda, ceza infaz kurumunun süreli yayının başvurucuya verilmemesine dair kararının kaldırılmasına karar verilmiştir. Ancak Cumhuriyet savcısının itirazı üzerine itiraz makamınca infaz hâkimliği kararının kaldırılmasına kesin olarak karar verilmiştir. İtirazın incelenmesi sürecinde Cumhuriyet savcısının itirazının başvurucuya bildirildiğine dair bir tespit yapılamamıştır.

II. DEĞERLENDİRME

4. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

A. İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

5. Anayasa Mahkemesi, Recep Bekik ve diğerleri ([GK], B. No: 2016/12936, 27/3/2019) kararında olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan bir başvuruyu inceleyerek uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede süreli yayınların ceza infaz kurumlarındaki tutuklu ve hükümlülere teslim edilip edilmemesinde keyfîliği engelleyecek, aynı hukuki durumda bulunanlara aynı uygulamanın yapılmasını sağlayacak, açık, yol gösterici ve istikrarlı idari uygulamaları garanti edecek bir mekanizmanın bulunmadığı gerekçesiyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Her ne kadar Recep Bekik ve diğerleri kararından sonra 14/4/2020 tarihli ve 7242 sayılı Kanun ve buna bağlı düzenleyici işlemler ile bir dizi önlemler alınmış ise de eldeki başvurunun söz konusu yasal ve uygulamaya dönük değişiklikten önceki müdahalelere ilişkin olduğu anlaşılmıştır. Bu sebeple eldeki başvuru yönünden anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Bu doğrultuda başvurucunun Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

6. Anayasa Mahkemesi, İnan Gök (B. No: 2018/1936, 28/1/2021) kararında Cumhuriyet savcısının itirazının tebliğ edilmemesi ile ilgili iddiaları değerlendirmiştir. Söz konusu kararda; başvurucu lehine verilen infaz hâkimliği kararına karşı Cumhuriyet savcısı tarafından yapılan itirazda savcının itiraz dilekçesinin hükümlüye tebliğ edilmeden vehükümlünün itiraza karşı beyanları alınmadan infaz hâkimliği kararının kaldırılması nedeniyle başvurucunun iddia makamına karşı önemli ölçüde dezavantajlı duruma düşürüldüğü, bu durumun yargılamayı bir bütün hâlinde adil olmaktan çıkardığı belirtilerek silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır (İnan Gök, §§ 49-53). Bu sebeple eldeki başvuru yönünden anılan kararlarda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Bu doğrultuda başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

7. Başvurucu, yeniden yargılama yapılmasına hükmedilmesi ile 10.000 TL maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

8. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ücretini ödeyerek satın almak istediği süreli yayının ceza infaz kurumuna kabulü konusunda uygulamadan kaynaklanan bir yapısal sorun olduğu gerekçesiyle ifade özgürlüğünün ve karara dayanak alınan Cumhuriyet savcısının itirazının başvurucuya tebliğ edilmemesi nedeniyle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri bağlamında adil yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. İfade özgürlüğüne ilişkin olarak derece mahkemelerince giderilemeyecek, idari ve hukuki düzenleme yapılmasını gerektirecek nitelikte yapısal sorun tespit edildiğinden her iki hak ihlali yönünden yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığı değerlendirilmiştir (benzer değerlendirme için bkz. Yavuz Şen ve diğerleri, B. No: 2017/20009, 12/1/2022, § 52).

9. Öte yandan eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvurucuya manevi zararları karşılığında net 3.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvuruların BİRLEŞTİRİLMESİNE,

B. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

C. 1. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

D. 1. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının güvencelerinden olan silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin İHLAL EDİLDİĞİNE,

E. Başvurucuya net 3.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin bilgi için Kocaeli 1. Ağır Ceza Mahkemesine (2019/954 D. İş) ve Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 11/1/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

AHMET BOZAT VE ALİ RIZA ADEM BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/31549)

 

Karar Tarihi: 1/2/2023

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer Topal

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Ömer MENCİK

Başvurucular

:

1. Ahmet BOZAT

 

 

2. Ali Rıza ADEM

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, ceza infaz kurumunda tutuklu olarak bulunan başvurucuların ücreti kendilerince karşılanarak kurum idaresi aracılığıyla süreli yayın satın alma taleplerinin reddedilmesi nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvurucular, süresinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyon tarafından anılan şikâyet dışındaki şikâyetlerin kabul edilemez olduğuna, bu şikâyet yönünden ise başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, ayrıca adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

2. Hukuki irtibat nedeniyle 2018/31844 numaralı başvurunun bu başvuru ile birleştirilmesine karar verilmesi gerekir.

3. Anayasa Mahkemesi, Recep Bekik ve diğerleri ([GK], B. No: 2016/12936, 27/3/2019) kararında olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan bir başvuruyu inceleyerek uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede süreli yayınların ceza infaz kurumlarındaki tutuklu ve hükümlülere teslim edilip edilmemesinde keyfîliği engelleyecek, aynı hukuki durumda bulunanlara aynı uygulamanın yapılmasını sağlayacak, açık, yol gösterici ve istikrarlı idari uygulamaları garanti edecek bir mekanizmanın bulunmadığı gerekçesiyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Her ne kadar Recep Bekik ve diğerleri kararından sonra 14/4/2020 tarihli ve 7242 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve buna bağlı düzenleyici işlemler ile bir dizi önlemler alınmış ise de eldeki başvurunun söz konusu yasal ve uygulamaya dönük değişiklikten önceki müdahalelere ilişkin olduğu anlaşılmıştır. Bu sebeple eldeki başvuru yönünden anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Bu doğrultuda başvurucunun Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

4. Başvurucular, ihlalin tespiti ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

5. İhlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır. Eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvuruculara manevi zararları karşılığında net 1.000 TL manevi tazminatın ayrı ayrı ödenmesine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvuruların BİRLEŞTİRİLMESİNE,

B. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Başvuruculara net 1.000 TL manevi tazminatın AYRI AYRI ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin bilgi için Osmaniye İnfaz Hâkimliği (E.2018/5584, K.2018/5028 sayılı karar ve E.2018/5807, K.2018/5324 sayılı karar) ile Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 1/2/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

BURAK BÜYÜKKAYA BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/26802)

 

Karar Tarihi: 1/2/2023

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Ömer MENCİK

Başvurucu

:

Burak BÜYÜKKAYA

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, ceza infaz kurumunda hükümlü olarak bulunan başvurucunun ücreti kendisince karşılanarak kurum idaresi aracılığıyla satın aldığı süreli yayının kendisine teslim edilmemesi nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvurucu, süresinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

2. Somut başvuruda başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne ve 2019/29237, 2019/32730, 2019/33064, 2019/33404, 2019/33410, 2019/34038, 2019/34055, 2019/34722, 2019/34741, 2019/34761, 2019/34777, 2019/35024, 2019/35123, 2019/35131, 2019/35172, 2019/35187, 2019/35571, 2019/35585, 2019/35587, 2019/35604, 2019/35612, 2019/36351, 2019/36360, 2019/37594, 2019/37654, 2019/37662, 2019/37675, 2019/37679, 2019/38012, 2019/38025, 2019/38030, 2019/38640, 2019/38840, 2019/39082, 2019/39811, 2019/40501, 2019/41502 ve 2020/80 numaralı başvuruların bu başvuru ile birleştirilmesine karar verilmesi gerekir.

3. Anayasa Mahkemesi, Recep Bekik ve diğerleri ([GK], B. No: 2016/12936, 27/3/2019) kararında olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan bir başvuruyu inceleyerek uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede süreli yayınların ceza infaz kurumlarındaki tutuklu ve hükümlülere teslim edilip edilmemesinde keyfîliği engelleyecek, aynı hukuki durumda bulunanlara aynı uygulamanın yapılmasını sağlayacak, açık, yol gösterici ve istikrarlı idari uygulamaları garanti edecek bir mekanizmanın bulunmadığı gerekçesiyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Her ne kadar Recep Bekik ve diğerleri kararından sonra 14/4/2020 tarihli ve 7242 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve buna bağlı düzenleyici işlemler ile bir dizi önlemler alınmış ise de eldeki başvurunun söz konusu yasal ve uygulamaya dönük değişiklikten önceki müdahalelere ilişkin olduğu anlaşılmıştır. Bu sebeple eldeki başvuru yönünden anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Bu doğrultuda başvurucunun Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

4. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama ve tazminat talebinde bulunmuştur. İhlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır. Eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvurucuya manevi zararları karşılığında net 1.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir. Başvurucu, maddi zarara ilişkin olarak bilgi/belge sunmadığından maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvuruların BİRLEŞTİRİLMESİNE,

B. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

C. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

D. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

E. Başvurucuya net 1.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 1/2/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

OĞUZ TAŞKIN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/20944)

 

Karar Tarihi: 8/2/2023

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Ömer MENCİK

Başvurucu

:

Oğuz TAŞKIN

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, ceza infaz kurumunda tutuklu olarak bulunan başvurucunun ücreti kendisince karşılanarak kurum idaresi aracılığıyla süreli yayın satın alma talebinin reddedilmesi nedeniyle ifade özgürlüğünün; başvurucuya gelen veya başvurucu tarafından gönderilen mektupların Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi'ne kaydedilmesi nedeniyle özel hayata saygı hakkı kapsamındaki kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı ile haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. Başvurucu, süresinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyon tarafından anılan şikâyetler dışındaki şikâyetlerin kabul edilemez olduğuna, bu şikâyetler yönünden ise başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, ayrıca adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

2. Anayasa Mahkemesi, Recep Bekik ve diğerleri ([GK], B. No: 2016/12936, 27/3/2019) kararında olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan bir başvuruyu inceleyerek uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede süreli yayınların ceza infaz kurumlarındaki tutuklu ve hükümlülere teslim edilip edilmemesinde keyfîliği engelleyecek, aynı hukuki durumda bulunanlara aynı uygulamanın yapılmasını sağlayacak, açık, yol gösterici ve istikrarlı idari uygulamaları garanti edecek bir mekanizmanın bulunmadığı gerekçesiyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Her ne kadar Recep Bekik ve diğerleri kararından sonra 14/4/2020 tarihli ve 7242 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve buna bağlı düzenleyici işlemler ile bir dizi önlemler alınmış ise de eldeki başvurunun söz konusu yasal ve uygulamaya dönük değişiklikten önceki müdahalelere ilişkin olduğu anlaşılmıştır. Bu sebeple eldeki başvuru yönünden anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Bu doğrultuda başvurucunun Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Özel Hayata Saygı Hakkının ve Haberleşme Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

3. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Ümit Karaduman (B. No: 2020/20874, 2/2/2022) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede mahpusun mahrem bilgileri ile kişisel verilerinin kayıt, muhafaza ve kullanımını içeren tedbirlerin kapsamını, uygulanmasını, idarenin takdir yetkisinin sınırlarını düzenleyen ve keyfîliğe karşı güvenceler içeren kuralların mevcut olmadığı gerekçesiyle özel hayata saygı hakkı kapsamındaki kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı ile haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır. Somut başvuruda, anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Bu doğrultuda başvurucunun Anayasa'nın 20. ve 22. maddelerinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkı ile haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

4. Öte yandan başvurucu; kendisine gelen veya kendisi tarafından gönderilen mektupların Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi'ne kaydedilmesi şikayeti ile bağlantılı olarak eşitlik ilkesinin ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş olup somut başvuruda, özel hayata saygı hakkı ile haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna ulaşıldığından bu şikâyetlerin ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.

III. GİDERİM

5. Başvurucu, ihlalin tespiti ve 6.000.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

6. Başvuruda, özel hayata saygı hakkı ile haberleşme özgürlüğü yönünden tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmakta, ancak ifade özgürlüğü yönünden tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

7. Öte yandan özel hayata saygı hakkı ile haberleşme özgürlüğü yönünden ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine ancak ifade özgürlüğü yönünden eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvurucuya manevi zararları karşılığında net 1.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Özel hayata saygı hakkı ile haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. 1. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa’nın 20. ve 22. maddelerinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkı ile haberleşme özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin özel hayata saygı hakkının ve haberleşme özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Osmaniye İnfaz Hâkimliğine (E.2018/2454, K.2018/2632) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya net 1.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin bilgi için Osmaniye İnfaz Hâkimliği (E.2018/2461, K.2018/2517) ile Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 8/2/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

SERKAN KILIÇ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/18166)

 

Karar Tarihi: 2/3/2023

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Ömer MENCİK

Başvurucu

:

Serkan KILIÇ

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; ceza infaz kurumunda tutuklu olarak bulunan başvurucunun ücreti kendisince karşılanarak kurum idaresi aracılığıyla süreli yayın satın alma talebinin reddedilmesi nedeniyle ifade özgürlüğünün, kapalı görüşün dinlenmesi ve kayda alınması nedeniyle haberleşme özgürlüğü ile özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. Başvurucu, süresinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyon tarafından anılan şikâyetler dışındaki şikâyetlerin kabul edilemez olduğuna, bu şikâyetler yönünden ise başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, ayrıca adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

2. Anayasa Mahkemesi, Recep Bekik ve diğerleri ([GK], B. No: 2016/12936, 27/3/2019) kararında olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan bir başvuruyu inceleyerek uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede süreli yayınların ceza infaz kurumlarındaki tutuklu ve hükümlülere teslim edilip edilmemesinde keyfîliği engelleyecek, aynı hukuki durumda bulunanlara aynı uygulamanın yapılmasını sağlayacak, açık, yol gösterici ve istikrarlı idari uygulamaları garanti edecek bir mekanizmanın bulunmadığı gerekçesiyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Her ne kadar Recep Bekik ve diğerleri kararından sonra 14/4/2020 tarihli ve 7242 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve buna bağlı düzenleyici işlemler ile bir dizi önlemler alınmış ise de eldeki başvurunun söz konusu yasal ve uygulamaya dönük değişiklikten önceki müdahalelere ilişkin olduğu anlaşılmıştır. Bu sebeple eldeki başvuru yönünden anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Bu doğrultuda başvurucunun Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Özel Hayata ve Aile Hayatına Saygı Hakkının ve Haberleşme Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

3. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Eşref Köse (B. No: 2017/38098, 3/6/2020) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede kapalı görüşlerde yapılan konuşmaların sistematik bir şekilde teknik araçla dinlenmesi ve kaydedilmesinin koşullarının müdahalenin yapıldığı tarihte kanunla düzenlenmediği gerekçesiyle haberleşme hürriyeti ile özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır. Somut başvuruda, anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Bu doğrultuda başvurucunun Anayasa'nın 20. ve 22. maddelerinde güvence altına alınan haberleşme hürriyeti ile özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

4. Başvurucu, ihlalin tespiti ve 9.000.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

5. Başvurucunun ceza infaz kurumunda bulunmadığı anlaşıldığından ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır. Eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvurucuya manevi zararları karşılığında net 8.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı ile haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. 1. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa’nın 20. ve 22. maddelerinde güvence altına alınan özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı ile haberleşme özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya net 8.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

E. Kararın bir örneğinin bilgi için Osmaniye İnfaz Hâkimliği (E.2018/2555, K.2018/2598 ve E.2018/2563, K.2018/2742 sayılı kararları) ile Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 2/3/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.