Şikayet, Ceza Muhakemesi Hukuku'na  göre bir dava şartıdır. Şikayete tabi bir fiil hakkında dava açılabilmesi için , bu fiilden zarar gören kişinin şikayette bulunmuş olması gerekir.

Yapılan fiilden dolayı suçtan zarar gören kişiler şikayeti Cumhuriyet Başsavcılığına veya kolluk makamlarına yapabilir (CMK m.158/1). Ama  illaki bunun bu şekilde yapılmasına gerek yoktur. Hayatın olağan akışına göre vatandaşların her daim Cumhuriyet savcılıklarına veya kolluk makamlarına en kısa sürede erişmeleri her zaman  mümkün değildir. Kanunumuz bu konuda da bir düzenleme yapmıştır. Suçtan zarar gören kişiler bulundukları yer itibari ile Cumhuriyet başsavcılığına veya kolluk makamlarına erişemezlerse valiliklere veya kaymakamlıklara da başvurabilir. Valilik veya kaymakamlığa yapılan şikayetler ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir (CMK m.158/2) 

Şikayet ancak kanun tarafından soruşturması ve kovuşturması açıkça şikayete bağlı olan suçlar için söz konusu olmaktadır.  Kanununda suçun şikayete tabi olup olmadığı hakkında herhangi bir düzenleme yapılmamışsa o suçun şikayet kapsamında olduğu kabul edilemez. Eğer kanunda suçun şikayete bağlı olduğu açıkça düzenlenmemişse, o suç re'sen kovuşturulur.

Suçtan zarar gören kişinin şikayette bulunabilmesi için o suça vücut veren fiillerin işlenmiş olması gerekir. Yani şikayet hakkı, suç işlenmeden önce kullanılamaz. Şikayet hakkı ancak suç doğduktan sonra kişinin sahip olduğu bir haktır ve bu hak sadece suçtan zarar gören kişiye tanınmış olan bir haktır. Eğer şikayeti, şikayet hakkı olmayan bir kişi yaparsa  şikayet dikkate alınmaz. Her ne kadar şikayette bulunma hakkına sahip olan kişi bu konuda onay verse dahi  yapılan şikayet geçerli bir şikayet olmaz.

Şikayet hakkını ancak  eylem yeteneği olan mümmeyîz  kişiler kullanabilir. Eylem yeteneği olmayan suçtan zarar gören kişiler adına ise şikayet hakkını yasal temsilcileri kullanır. (Kimlerin yasal temsilci olduğu ise Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre belirlenir.)

Konuyla ilgili aşağıdaki Yargıtay kararında bu konuya dikkat çekilmiştir;

…Yaşı küçük mağdur …‘in Türk Medeni Kanununun 335/1. maddesi gereğince anne ve babasının ortak velayeti altında olduğundan babası …‘in şikayetten vazgeçmeye, annesi …‘in muvafakat etmesi gerektiğinden bu hususun yerine getirilmeden yaşı küçük mağdurun babasının şikayetten vazgeçmesi nedeniyle sanık hakkındaki kamu davasının düşürülmesine karar verilmesi, bozma nedenidir.” (Yargıtay 12. Ceza Dairesi - Karar:2016/12920).

Peki tüzel kişiler de şikayette bulunabilir mi?

Evet. Tüzel kişiler de şikayette bulunabilir. Tüzel kişilerde şikayette bulunma yetkisi, tüzel kişinin temsilcisine aittir.

-“…Açılan kamu davasının niteliğine göre suçtan doğrudan doğruya zarar gören kurumun Kültür Bakanlığı olduğu gözetilmeden, suçtan doğrudan zarar görmeyen İzmir 2 no.lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Müdürlüğünün davaya katılmasına karar verilmesi hukuken geçersiz olup hükmü temyize hak vermeyeceğinden,” ifadesiyle, tüzel kişinin suçtan zarar gören sıfatı ile kamu davasına katılabilmesi için, yani suçtan zarar gören olabilmesi için doğrudan doğruya zarar görme şartının arandığını ortaya koymuştur.”(Yargıtay 7. Ceza Dairesi 07.10.2009 T, 2007/11645 E. ve 2009/10182 K. )

Şikayet herhangi bir süreye tabi midir?

Evet şikayet hakkı  süreye tabidir. Bu süre altı aylık bir  hak düşürücü süredir. Bu altı aylık süre suçtan zarar gören kişinin zamanaşımı süresini geçmemek koşuluyla fail (suçu işleyen ) ve fiili  öğrendiği tarihten itibaren başlar. Yalnızca faili ya da yalnızca fiili öğrenmek bu 6 aylık sürenin başlaması için yeterli değildir. Yani bu süre hem fiilin hem de fiile vücut veren failin de öğrenilmesinden sonra başlayan bir süredir. Bazen işlenen fiilin kimin tarafından yapılmış olduğu bilinmez . Böyle durumlarda da şikayet hakkı kullanılabilir ama  yukarda da dediğimiz gibi suçun faili bilinmeden bu süre işlemeye başlamaz. konuyla ilgili bir Yargıtay kararı da şöyledir;

-  "….Katılanın, 12.03.2009 günü sanığın sevk ve idaresinde bulunan özel halk otobüsünden ineceği sırada aracın hareket ettirilmesi nedeniyle yaralandığı olayda, katılanın eşinin müracaatı üzerine sanık hakkında soruşturma yapılarak TCK' nun 89/1 ve 89/2-b-son maddeleri uyarınca cezalandırılması talebiyle kamu davası açıldığı, olayın üzerinden yaklaşık olarak 1 yıl 2 ay geçtikten sonra katılanın ilk defa mahkemede sanıktan şikayetçi olduğunu beyan ettiği, bilinçli taksirle hareket etmediği anlaşılan sanığın eyleminin sevk maddelerine uygun şekilde takibi şikayete bağlı taksirle yaralama suçunu oluşturduğu, şikayetin hak sahibi kişi tarafından bizzat yapılması gerektiği, katılanın altı aylık kanuni süre içerisinde bizzat şikayette bulunmadığı, süresinden sonra yaptığı şikayetin hukuki sonuç doğurmayacağı anlaşıldığından YEREL MAHKEMECE sanık hakkındaki kamu davasının düşmesine karar verilmesinde bir İSABETSİZLİK BULUNMAMAKTADIR…” (Y.C.G.K. 2014/12-15 E.  2015/38 K. Tarih 10.03.2015)

Eğer suçtan zarar gören kişiler birden fazla ise şikayet süresi her biri açısından ayrı ayrı değerlendirilir. birden fazla suçtan zarar gören kişinin olduğu bir olayı düşünelim. Suçtan zarar gören kişilerden sadece bir tanesi faili ve fiili öğrendiği halde şikayet hakkını kullanmadığı için diğer kişilerin de bu haktan mahrum kalması  hak ,hukuk ve adalete uygun mudur? Elbette uygun değildir. İşte bu yüzden 6 aylık hak düşürücü süre suçtan zarar gören her kişi için ayrı ayrı değerlendirilir. Bu şekilde hak kayıplarının önüne geçilmesi sağlanmış olmaktadır. 

Şikayet herhangi bir koşula bağlanabilir mi?

Hayır. Şikayet herhangi bir koşula bağlanmaz.  Şikayet hakkının herhangi bir şarta bağlı olmadan yapılması gerekir.

Şikayete konu olan fiilin  yapılmadığı açık bir şekilde belli ise ya da yapılan şikayet soyut  bir şekilde ise  o zaman ne yapılır?

Bu durum Ceza Muhakemesi Kanunu'nu m.158/6' da açık bir şekilde düzenlenmiştir. Söz konusu madde şu şekildedir: "İhbar ve şikâyet konusu fiilin suç oluşturmadığının herhangi bir araştırma yapılmasını gerektirmeksizin açıkça anlaşılması veya ihbar ve şikâyetin soyut ve genel nitelikte olması durumunda soruşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilir." Bu maddede ,şikayete konu olan fiilin suç oluşturmadığının apaçık bir şekilde anlaşılması halinde soruşturma safhasında boş yere meşgul olunmaması gerektiği ifade edilmiştir. Apaçık şekilde suç olmadığı anlaşılan bir eylem için soruşturma makamının ısrarla bazı işlemlerde bulunmasının kime ne faydası olur ki?  Yargılama makamlarının fuzuli işlerle meşgul olmasının önüne geçilmek istenmiştir.

CMK m.158/6'nın ikinci cümlesinde de "... Bu durumda şikâyet edilen kişiye şüpheli sıfatı verilemez." denilerek lekelenmeme hakkı korunmak istenmiştir. Zaten soyut ve gerçek olmayan isnatlarla bir kişinin lekelenmeme hakkının ihlal edilmesi hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmayan bir tutum olur. 

CMK m.158/7 'de ise şöyle bir hüküm mevcuttur:" Yürütülen soruşturma sonucunda kovuşturma evresine geçildikten sonra suçun şikâyete bağlı olduğunun anlaşılması halinde; mağdur açıkça şikâyetten vazgeçmediği takdirde, yargılamaya devam olunur." Bu hükmün amacı ise herhangi bir şekilde kovuşturma evresine gelen bir olayda , suçtan zarar gören kişinin şikayette bulunmadığı ileri sürülerek mağduriyetin meydana gelmesinin önüne geçilmek istenmiştir. Suçtan zarar gören kişinin açıkça vazgeçmemesi yargılamanın devamını sağlayıp , bozulan düzenin tekrardan inşa edilmesi ve adaletin tecelli edilmesi için getirilmiş bir düzenlemedir. Yani yargılamanın devam etmesi için suçtan zarar görenin talebi gerekmez ama yargılamaya son verilmesi için ise suçtan zarar görenin açıkça bilerek ve isteyerek bunu ileri sürmesi gerekir.

Söz konusu suçun birden fazla kişi tarafından işlenmesi halinde, faillerden sadece bazıları  hakkında şikayette bulunulabilir mi?

Hayır. Böyle bir şey mümkün değildir. Çünkü bizim  hukuk sistemimizde fail değil fiil şikayet konusu edilir.  Fail, fiili işlediği için cezalandırılır. Eğer bir fiili birden fazla kişi işlemişlerse hepsinin cezalandırılması gerekir. Faillerden bazıları  hakkında şikayette bulunup bazıları hakkında şikayette bulunmamak  mümkün değildir. Zaten hukukumuzda yayılma etkisi denilen hukuki bir durum vardır. Birden çok fail tarafından şikayete bağlı bir suçun işlenmesi durumunda faillerden sadece bir ya da bir kaçına karşı  şikayette bulunulması halinde, şikayet bütün faillere sirayet edecektir.

Yayılma etkisinin olması kötü niyetli kişilerin hukukun kendilerine vermiş olduğu hakkı kötü emelleri için kullanmasının önüne de geçecektir. Örneğin  A,B,C ve D şahıslarının  E şahsını pek sevmediklerini düşünelim. A şahsı B,C ve D şahsı ile anlaşarak sırf  E'nin ceza almasını sağlamak için bir plan yapabilirler. B, C ve D şahsı E şahsını ikna ederek A'ya karşı şikayete tabi bir suç işliyorlar. Suç işlendikten sonra  A şahsı  sadece E hakkında  şikayette bulunuyor. Yapılan  yargılama neticesinde E mahkum oluyor. Peki böyle bir şey hakkaniyetli olur mu? Adalet duygusuyla bağdaşan bir durum ortaya çıkmış olur mu? 

 Elbette Hayır!  İşte yayılma etkisi böyle durumların ortaya çıkmasına mani olmaktadır. Tabiri caizse failler arasında. "Anca beraber kanca beraber"  şeklinde bir bağ oluşmaktadır.

Şikayetten vazgeçmek mümkün müdür?

Şikayetten vazgeçmek mümkündür. Şikayetten vazgeçme, süresi geçmemiş ve henüz yapılmamış şikayetin artık yapılmayacağının beyan edilmesidir. Burada suçtan zarar gören kişi şikayet hakkını kullanamayacağını ,sahip olduğu bu hakkı faillere karşı ileri sürmeyeceği anlamına gelmektedir. Unutulmaması gereken bir durum da vazgeçemeden vazgeçme olmaz.

 Ayrıca TCK m. 73/5'te " İştirak halinde suç işlemiş sanıklardan biri hakkındaki şikayetten vazgeçme, diğerlerini de kapsar." denilerek yayılma etkisi bir daha vurgulanmıştır.

TCK m.73/6 'da ise " Kanunda aksi yazılı olmadıkça, vazgeçme onu kabul etmeyen sanığı etkilemez." denilmiştir.

Konuyla ilgili  bir Yargıtay kararı ise şöyledir;

“Sanıklar hakkında bedelsiz senedi kullanma suçundan kamu davası açıldığı, hüküm verildikten sonra, mağdurun, 27/04/2011 havale tarihli dilekçeyle şikayetten vazgeçtiği dikkate alınarak ve sanıklara yüklenen bedelsiz senedi kullanma suçunun soruşturulması ve kovuşturulmasının şikayete bağlı olduğu gözetilerek, 5237 sayılı TCK gereğince şikayetten vazgeçmeyi kabul edip etmediği hususunda sanıkların beyanları saptanarak sonucuna göre hukuki durumlarının değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması nedeniyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir” (Yargıtay 15. Ceza dairesi- karar 2012/40478)

 Şikayete  tabi suçlar uzlaşma kapsamına girer mi?

Kural olarak şikayete tabi suçlar ister ceza kanununda olsun ister diğer kanunlarda düzenlensin bunlar uzlaşmaya tabidir. Nitekim CMK m.253/2' de "Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olanlar hariç olmak üzere; diğer kanunlarda yer alan suçlarla ilgili olarak uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, kanunda açık hüküm bulunması gerekir”. şeklinde  bir düzenleme mevcuttur. Bunun istisnasını ise cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar oluşturmaktadır. CMK m.253/3'te bulunan düzenleme şu şekildedir:" Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olsa bile,  cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda ve ısrarlı takip suçunda (TCK m. 123/A), uzlaştırma yoluna gidilemez."

Şikayete tabi suçların bazıları şunlardır;

- Basit yaralama suçu

- Taksirle yaralama suçu

- Tehdit suçu

- Konut dokunulmazlığını ihlal suçu

- İş ve çalışma hürriyetini ihlal suçu

- Kişilerin huzur ve sükununu bozma suçu

- Hakaret suçu

- Mala zarar verme suçu

- Aile hukukundan kaynaklanan yükümlülüğün ihlali suçu

- Güveni kötüye kullanma  suçu

Av. Mehmet Emin KÜLTÜR

KAYNAKLAR

https://barandogan.av.tr/blog/ceza-hukuku/musteki-mudahil-sikayetci-katilan-ne-demek.html

https://barandogan.av.tr/blog/ceza-hukuku/musteki-mudahil-sikayetci-katilan-ne-demek.html

https://caneryenidunya.com/bir-dava-sarti-olarak-sikayet/

https://barandogan.av.tr/blog/ceza-hukuku/sikayete-bagli-suclar-nelerdir-tck.html