Cinsel suçlar genellikle ispatı zor olan suçlardır. Bu duruma etki eden birçok faktör bulunmakla birlikte özellikle faillerin bu suçu işlemek için mahrem alanları seçmesi, tanık beyanının bulunmaması ve mağdur üzerinde aile ve toplum baskısı olması sebebiyle mağdurun şikayetten kaçınması gibi faktörler maddi gerçeğe ulaşılmasına engel olmaktadır. Türk Ceza Kanunu altıncı bölümde yer alan cinsel dokunulmazlığa karşı işlenmiş bir suç işlendiği takdirde, bu suçun mağdurunun beyanının soruşturma aşamasında iddianamenin düzenlenebilmesi adına yeterli şüphe oluşturduğu kanaatindeyiz. Kovuşturma aşamasında esas alınabilmesi için ise uygulamada Yargıtay’ın aradığı bazı kriterler mevcuttur. Ancak her suç tipinde görülebileceği gibi cinsel suçlarda da gerek husumet sebebiyle gerekse de başka çıkarlar elde etmek amacıyla gerçek dışı beyanlar öne sürüldüğü görülmektedir. Öyleyse Yargıtay’ın kriterlerini göz önünde bulundurarak delillerin değerlendirilmesinde hassas olunmalı, çelişkilere dikkat edilmeli ve anlatımların hayatın olağan akışına uygun olup olmadığı incelenmelidir.
Sexual offenses are generally difficult to prove. Although there are many factors affecting this situation, factors such as the perpetrators choosing intimate areas to commit this crime, the lack of witness statements and the victim's refraining from complaining due to family and social pressure on the victim prevent reaching the material truth. We are of the opinion that if a crime against sexual inviolability under the sixth section of the Turkish Penal Code is committed, the statement of the victim of this crime constitutes sufficient suspicion for the indictment to be issued at the investigation stage. In order to be taken as a basis in the prosecution phase, there are some criteria sought by the Court of Cassation in practice. However, as can be seen in every type of crime, it is seen that untrue statements are put forward in sexual crimes, either due to enmity or in order to obtain other interests. Therefore, taking into account the criteria of the Court of Cassation, the evaluation of the evidence should be sensitive, attention should be paid to contradictions and it should be examined whether the statements are in accordance with the ordinary course of life.
Cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar, TCK’nın “Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar” başlıklı bölümünde; cinsel saldırı suçu (TCK m. 102), çocukların cinsel istismarı suçu (TCK m. 103), reşit olmayanla cinsel ilişki suçu (TCK m. 104) ve cinsel taciz suçu (TCK m. 105) düzenlenmiştir[1]. Çalışmamızda Yargıtay’ın hangi kriterlere göre cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlarda mağdur beyanını esas alıp hareket ettiğini ve vicdani kanaate nasıl ulaştığını irdeleyeceğiz. Ancak öncelikle cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlara değinmekte fayda görüyoruz.
BÖLÜM 1: CİNSEL DOKUNULMAZLIĞA KARŞI İŞLENEN SUÇLAR
Türk Ceza Kanunu md. 102’de düzenlenen cinsel saldırı suçu; rızaya dayalı olmayan ve bir kişinin bir başkasının vücut bütünlüğüne karşı cinsel dokunulmazlığının ihlal edilmesi suretiyle işlenen bir suçtur. İlgili madde metninin birinci fıkrasında suçun şikayete tabi olduğu açıkça belirtilmiştir.
“Madde 102
(1) Cinsel davranışlarla bir kimsenin vücut dokunulmazlığını ihlal eden kişi, mağdurun şikayeti üzerine, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.[2]”
Cinsel saldırı suçunun düzenlediği 5237 sayılı kanunun 102. Maddesinin 2. Fıkrasında ise, cinsel saldırının nitelikli hali olan vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suçu düzenlenmiştir[3]. Bu halde de failin cezası yedi yıldan on iki yıla kadar arttırılmıştır. Aynı zamanda bu fiilin eşe karşı işlenmesi halinde, soruşturma ve kovuşturmanın yapılması mağdurun şikayetine bağlıdır. Bahsetmiş olduğumuz cinsel saldırı kavramı sadece dokunma unsurunu içerdiği için değil, aynı zamanda mağduru şiddet korkusu altında bırakan bir davranış olması nedeniyle de önem taşımaktadır[4]. Eşe karşı vücut dokunulmazlığını ihlal halinde ne gibi bir sorun doğuracağı kanunda düzenlenmemişken, vücuda organ veya sair cisim sokulmasının eşe karşı işlenmesi şikayete tabi olarak düzenlenmiştir. Kanaatimizce bunu sebebi aile içi cinsel dokunulmazlığa karşı davranışlara Cumhuriyet savcısının resen hareket etmesinin önüne geçmektir.
Madde 102/3’e baktığımızda ise belirli ağırlaştırıcı halleri görmekteyiz. Cinsel saldırı suçunun ağırlaştırılmış cezayı gerektiren nitelikli hallerinin birincisi, suçun beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak kişiye karşı işlenmiş olmasıdır. Bir diğer ağırlaştırıcı neden suçun kamu görevinin, vesayet veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuzun kötüye kullanılmak suretiyle işlenmesidir. Üçüncü derece dâhil kan veya kayın hısımlığı içinde bulunan bir kişiye karşı ya da üvey baba, üvey ana, üvey kardeş, evlat edinen veya evlatlık tarafından işlenmesi durumunda da yine ceza artırılacaktır. Cinsel saldırı suçunun silahla veya birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi de bir ağırlaştırıcı nedendir. Silah kavram olarak TCK 6/1-f de tanımlanmıştır. Neyin silah olduğu yoruma açık olduğu için aletin nerede ne şekilde kullanıldığı önemlidir[5].
Madde 102 devamında;
“(4) Suçun işlenmesi sırasında mağdurun direncinin kırılmasını sağlayacak ölçünün ötesinde cebir kullanılması durumunda kişi ayrıca kasten yaralama suçundan dolayı cezalandırılır. (5) Suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması halinde, on yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur. (6) Suç sonucu mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümü halinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.”
Görüldüğü üzere cinsel saldırı suçunun pek çok farklı görünüş biçimleri vardır ve tüm bu nitelikli haller, cinsel saldırı suçuna verilecek cezanın arttırılmasını sağlayan oldukça önemli hususlardır. Cinsel saldırıya uğrayan mağdurların, yapılan araştırmalara göre, saldırıyı defetmeye gücü yetmediği takdirde hareketsiz kalıp salrının sona ermesini beklediği ortaya çıkmıştır. Ancak bu bekleyişin rıza olarak kabul edilmemesi gerekirken birazdan bahsedecek olduğumuz Yargıtay’ın aradığı kriterlere göre direnç gösterilememesi Yargıtay tarafından rıza olarak kabul edilmektedir. Bunun başlıca sebebi Yargıtay hakimlerinin eril bakış açışına sahip olmasından kaynaklandığını söylememiz yanlış olmaz.
Ceza yargılamasının temel amacı maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır. Yani davada konusu olan olayda her ne yaşanmışsa bunun hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde kanıtlarıyla ortaya çıkarılmasıdır. Ancak cinsel suçlar niteliği gereğince çoğu zaman iki kişi arasında geçen, mağdurun beyanı dışında delil bulmanın çok güç olduğu bir mahiyette işlenmektedir. Eğer ceza yargılamasının maddi gerçeğe ulaşmak amacı dar anlamıyla yorumlanıp ortada kanıt olmadığı için cinsel suçlarla yargılanan insanların beraat ettirilmesi yoluna gidilecek olursa hem bu suçtan zarar gören insanlar büyük bir mağduriyet yaşayacak, hem de bu suçların failleri cezasız kalacakları için adeta cesaretlendirilecektir.[6]
1.2.Çocuğun Cinsel İstismarı Suçu
5271 Sayılı TCK’nın 103. maddesinde çocuğun cinsel istiasmarı suçu düzenlenmiştir. Uluslararası terminolojiye de uygun bir kelime olması açısından istismar ifadesiyle düzenlenmiştir[7]. Çocukların cinsel istismarı suçu; TCK’nın 103’üncü maddesinde düzenlenmiş olup 1’inci fıkrasının a bendinde “Onbeş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranışın ve b bendinde de “diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar” cinsel istismar olarak değerlendirileceği öngörülmüştür. Vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilen cinsel davranış, maddenin 2’nci fıkrasında daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hal olarak düzenlenmiştir[8]. Suçun mağduru Türk Ceza Kanunu’na ve Uluslararası Antlaşmalara göre on sekiz yaşının altında kalan kişiler çocuk olarak kabul ediliyorsa, on sekiz yaşın altında kalan çocuklara karşı yapılan fiiller istisnasız olarak cinsel istismar suçu kapsamında kabul edilmelidir[9]. Cinsel istismar suçu Türk Ceza Kanunu’nda:
“Madde 103
(1) Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel istismar deyiminden; a) Onbeş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış, b) Diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar, Anlaşılır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Aynı maddenin devam eden fıkralarında ise cinsel istismar suçunun nitelikli unsurları ve netice sebebiyle ağırlaşmış halleri bulunmaktadır[10].
“(2) Cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (3) Cinsel istismarın üstsoy, ikinci veya üçüncü derecede kan hısmı, üvey baba, evlat edinen, vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, sağlık hizmeti veren veya koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan diğer kişiler tarafından ya da hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle gerçekleştirilmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. (4) Cinsel istismarın, birinci fıkranın (a) bendindeki çocuklara karşı cebir veya tehdit kullanmak suretiyle gerçekleştirilmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. (5) Cinsel istismar için başvurulan cebir ve şiddetin kasten yaralama suçunun ağır neticelerine neden olması halinde, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır. (6) Suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması halinde, onbeş yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur. (7) Suçun mağdurun bitkisel hayata girmesine veya ölümüne neden olması durumunda, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.”
Sonuç olarak cinsel istismar, cinsel nitelik taşıyan ve fakat vücuda organ veya sair cisim sokma düzeyine varmayan ve vücut dokunulmazlığını süreklilik arz edecek şekilde ihlal eden birinci grup çocuklar bakımından her türlü cinsel davranış, ikinci grup çocuklar bakımından ise cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı cinsel davranıştır. Vücuda organ veya sair cisim sokma düzeyine varan davranış, suçun temel unsuru değil, nitelikli unsuru olarak düzenlenmektedir. Vücut dokunulmazlığını süreklilik arz edecek şekilde ihlal etmeyen, ani ve kesiklik gösteren bedensel temas içeren fiillerde ise, cinsel istismardan değil, sarkıntılıktan söz edilmesi gerekmektedir. Ayrıca bu suçun sarkıntılık düzeyinde kalması halinde cinsel istismar değil cinsel taciz suçunun oluştuğu kanaatindeyiz. Bedensel temas içeren fiiller sarkıntılık veya cinsel istismar suçunu oluştururken bedensel temas içermeyen fiiller bakımından cinsel taciz suçu değerlendirilmelidir[11].
1.3.Reşit Olmayanla Cinsel İlişki Suçu
15 yaşını doldurmuş bir çocuk ile rızaya dayalı olarak cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir unsur bulunmaksızın cinsel ilişkide bulunmak TCK’nın 104. Md’sinde düzenlenen reşit olmayanla cinsel ilişki suçuna vücut verir[12].
“Madde 104
(1) Cebir, tehdit ve hile olmaksızın, onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişkide bulunan kişi, şikayet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Fail mağdurdan beş yaştan daha büyük ise, şikayet koşulu aranmaksızın, cezası iki kat artırılır.”
Kanunun lafzına göre anlaşılması gereken; on beş yaşını ikmal etmiş ancak on sekiz yaşını doldurmamış çocuk, rızasıyla cinsel ilişkiye girdikten sonra birlikte olduğu kişiden şikayetçi olursa TCK’nın 104/1. maddesi uyarınca ilgili yaş aralığında olan çocukla birlikte olan kişinin cezai sorumluluğu doğacaktır.[13] İkinci fıkrada belirtilen suçun ağırlaştırıcı hallerine bakıldığında ise şikâyetin aranmadığını ve cezasının çok daha ağır olduğunu görmekteyiz. Evlenme yasağı olan bir kişinin, koruyucu ailenin, evlat edinmek üzere çocuğa bakan ailenin bu suçu işlemesi halinde cezanın artırılması söz konusudur. Düzenlemenin amacı bir nevi çocuğun kendisine duyduğu yakınlığın kötüye kullanılmasını engellemektir[14].
Son olarak değineceğimiz cinsel suç; cinsel taciz suçudur. Cinsel taciz suçu, TCK’nın 105. maddesinde düzenlenmiştir. Bu hükme göre, bir kimseyi cinsel amaçlı olarak taciz eden kişi cezalandırılmaktadır. Bu suçun maddi unsuru, herhangi bir vücut teması bulunmaksızın, cinsel amaçlı davranışlarla bir kimseyi rahatsız etmektir[15].
“Madde 105
(1) Bir kimseyi cinsel amaçlı olarak taciz eden kişi hakkında, mağdurun şikayeti üzerine, üç aydan iki yıla kadar hapis cezasına veya adlî para cezasına hükmolunur.
(2) Bu fiiller, hiyerarşi veya hizmet ilişkisinden kaynaklanan nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle ya da aynı işyerinde çalışmanın sağladığı kolaylıktan yararlanılarak işlendiği takdirde, yukarıdaki fıkraya göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. Bu fiil nedeniyle mağdur işi terk etmek mecburiyetinde kalmış ise, verilecek ceza bir yıldan az olamaz.
Cinsel taciz suçunun basit şekli şikayete bağlıdır ve bu yönüyle kanun hükmünün koruduğu menfaat üzerinde serbestçe tasarruf edilebilir. Cinsel taciz suçunda vücuda temas bulunmadığından bu suç yönünden gösterilen rızanın, tipikliği değil fiilin hukuka aykırılığını ortadan kaldırdığını söylemek daha doğru olacaktır[16]. Hiyerarşik ilişki veya hizmet ilişkisi kapsamında sağlanan nüfuz kötüye kullanılırsa ceza artırılır. Suçun sonucunda mağdur ailesini, işini veya okulunu terk etmek mecburiyetinde kalırsa kanuna göre en az bir yıl ceza verilmesi gerekmektedir[17].
BÖLÜM 2: YARGITAY’IN ARADIĞI KRİTERLER
Cinsel suçlarda mağdur beyanının hiçbir delil değerlendirmesi yapılmadan direkt olarak esas alınabilmesi ceza hukuku sistemine ve adalet anlayışına oldukça uzaktır. Ancak soruşturma aşamasında mağdur beyanının iddianame düzenlenebilmesi adına yeterli şüphe oluşturabileceği kanaatindeyiz. Kovuşturma aşamasında geçildiğinde ise mağdur beyanının esas alınabilmesi adına Yargıtay’ın aradığı bazı kriterler bulunmaktadır. Bunlar;
1. Mağdurla sanık arasında geçmişten gelen bir husumet bulunmamalıdır.
2. Mağdurun beyanı dosyadaki diğer delillerle çelişmemelidir.
3. Mağdur şikayetini makul bir sürede yapmalıdır.
4. Mağdurun beyanı hayatın olağan akışına uygun ve çelişkisiz olmalıdır.
5. Mağdurun direnme, yardım isteme veya kaçma imkanı bulunan hallerde bu imkanı kullanmaya çalışmalıdır.
1.1 Mağdurla Sanık Arasında Geçmişten Gelen Bir Husumet Bulunmamalıdır.
Cinsel dokunulmazlığına karşı suç işlendiğini öne süren kişi, eğer failin aralarında husumet bulunan bir kişi olduğunu iddia ediyorsa sanığın cezalandırılması için yalnızca mağdurun beyanı yeterli olmayacaktır. Şüphesiz ki suçu işleyen kişi arasında gerçekten böyle bir husumet bulunabilir ve sanık gerçekten de bu suçu işlemiş olabilir. Ancak Yargıtay bu gibi durumlarda mağdurun geçmişten gelen bir hesaplaşmanın sonucu olarak gerçeği tam anlamıyla etmiyor olabileceğini öngörmektedir. O nedenle mağdurla sanık arasında geçmişten gelen bir husumet bulunuyorsa suçun başkaca delillerle de ispatlanabilir olması gerekecektir[18].
"Mağdureler ile sanık arasında husumet bulunduğunun ve tarafsız tanığın görgüye ilişkin herhangi bir beyanının olmadığının tüm dosya içeriğinden anlaşılması karşısında, katılanın soyut iddiası dışında sanığın mahkumiyetine yeterli her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil olmadığı gözetilmeden, beraati yerine yazılı şekilde hüküm tesisi, bozma nedenidir (T.C YARGITAY 14. Ceza Dairesi Esas: 2016/ 7182, Karar: 2019 / 11339, Karar Tarihi: 07.10.2019)"
Hemen belirtmek gerekir ki, Yüksek Mahkeme'ye göre husumet için illa da taraflarından geçmişte birbirlerinden şikayetçi olmaları, adli ya da idari mercilere başvurmuş olmaları gerekmemektedir. Tarafların çeşitli insani ilişkiler nedeniyle aralarında sözlü ya da fiziki bir tartışmanın veya kavganın yaşanması bu ihtilafın giderilmemiş olması tarafların husumetli kabul edilmeleri için yeterlidir[19].
1.2 Mağdurun Beyanı Dosyadaki Diğer Delillerle Çelişmemelidir.
Suçun mağduru olduğunu beyan eden kişinin ifadesinde yer alan hususların dosyada mevcut bulunan diğer delillerle çelişmesi durumunda da mağdurun beyanı esas alınamayacaktır. Örneğin olayın mağdurun olayın geçtiği saat, yer, ortam, olayın oluş şekliyle ilgili beyanlarının aksi başkaca delillerle ortaya konulursa mahkemece mağdurun beyanı esas alınamayacaktır[20].
"Sanığın aşamalarda, mağdureye yönelik organ sokma şeklinde bir eyleminin bulunmadığı yönündeki savunmaları, mağdure hakkında …Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesince düzenlenen 23.11.2011 tarihli “jinekolojik pozisyonda hymen anüler yapıda, açıklığı 1-1,5 cm olup duhule müsait olmadığı” şeklindeki rapor içeriği ve tüm dosya kapsamına göre sanığın atılı suçu işlediğine dair mağdure beyanından başka cezalandırılmasına yeter, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gözetilmeden beraati yerine yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesi, bozma nedenidir. (T.C YARGITAY 14. Ceza Dairesi Esas: 2013/ 8354, Karar: 2015 / 8430, Karar Tarihi: 16.09.2015)"
1.3. Mağdur Şikayetini Makul Bir Sürede Yapmalıdır.
Her ne kadar cinsel saldırı suçunda on beş yıllık bir zamanaşımı süresi olsa da Yargıtay, mağdurun beyanının esas alınabilmesi için şikayetin makul bir süre içerisinde yapılması kriterini getirmiştir. Suçun başkaca bir delille ispat edilemediği sadece mağdurun beyanının olduğu durumlarda Yüksek Mahkeme örneğin olayın üzerinden bazen birkaç sene bazen birkaç ay geçtikten sonra yapılan şikayetleri şüpheli karşılamakta ve bu nedenle mağdur beyanlarına itibar edilmemesi yönünde hüküm kurmaktadır. Yargıtay'ın bu kriteri, Yüksek Mahkeme'nin başlangıçta rıza ile kurulan cinsel ilişkinin sonradan tarafların arasında geçen başkaca sorunlar nedeniyle mağdur tarafından zorla yaşandığının iddia edilmesi olarak yorumlamaya yakın olduğu şeklinde yorumlanmaktadır[21].
"Mağdurenin rahatsızlanması üzerine hastaneye götürüldüğünde 22 haftalık hamile olduğunun öğrenilmesi üzerine mağdurenin şikayetçi olması, mağdurenin bu tarihe kadar ailesinden kimseye tecavüze uğradığına dair bir beyanda bulunmaması, sanığın da mağdureyle rızası ile birlikte olduğu yönünde savunması karşısında, mağdurenin zor iddiasının durumunu çevreye mazur göstermek düşüncesinin sonucu kabul edilmesi gerektiği ve eylemin zorla gerçekleştiğine dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gözetilerek sanığın beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi, (T.C YARGITAY 14.Ceza Dairesi, Esas: 2012/ 6645, Karar: 2012 / 7000, Karar Tarihi: 20.06.2012)"
1.4. Mağdurun Beyanı Hayatın Olağan Akışına Uygun Ve Çelişkisiz Olmalıdır.
Yerleşik Yargıtay kararlarına göre mağdurun beyanının hükme esas teşkil edebilmesi için mağdurun ifadelerinin emniyette ve veya savcılıkta verdiği ifadelerle mahkeme aşamasında verdiği ifadelerin birbiriyle çelişmemesi ve ifadesinde gerçekleştiğini öne sürdüğü olayların hayatın olağan akışına uygun, makul olması gerekmektedir. Yargıtay burada da rızaya dayalı kurulan cinsel ilişkilerin sonradan mağdurlar tarafından zorla gerçekleşmiş gibi yargıya taşınmasının önüne geçmek istemektedir[22].
"Yargılama sırasında şikayetinden vazgeçen mağdurenin çelişkili ve tutarsız beyanları, savunma, mağdure tarafından kovuşturma evresinde kabul edilen yazışma içerikleriyle sanık müdafisinin temyiz dilekçesi ekinde yer alan yazışma muhtevasının mağdurenin soruşturma evresindeki beyanına aykırı oluşu ve tüm dosya kapsamı nazara alındığında sanığın, mağdurenin rızası dışında konutuna girerek cinsel ilişkide bulunduğuna dair cezalandırılmasına yeter, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmayıp, mevcut haliyle mağdureye gönderdiği tespit edilen mesaj içerikleri nedeniyle eyleminin kül halinde tehdit suçunu oluşturduğu gözetilmeden, yazılı şekilde mahkumiyeti hükümleri kurulması, ( T.C YARGITAY 14.Ceza Dairesi, Esas: 2015/ 8542, Karar: 2019 / 11684, Karar Tarihi: 15.10.2019)"
Yukarıda da örneklerini verdiğimiz üzere Yargıtay, cinsel suçlarda olayın rızayla mı zorla mı gerçekleştiği sorusuna odaklanmakta ve hangi hallerde zorla gerçekleştiğinin kabul edilmesi gerektiği üzerinde durmaktadır. Buradan hareketle de mağdurun olay gerçekleştiği esnada yardım isteme imkanını kullandığı veya sanığın eylemine karşı direndiği hallerde birlikteliğin rızayla gerçekleştiği sonucuna varılamayacağını, kanunda karşılığını bulan cinsel suçun işlenmiş kabul edilmesi gerektiğini söylemektedir[23].
"Mağdurenin aşamalardaki tutarlı anlatımları, tanık beyanları, zor durumda olduğuna, kurtulamadığına ve yardım isteğine ilişkin cep telefonu mesajları, mağdurenin vücudundaki darp ve cebir bulgularını tespit eden ve basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte yaralanma bulunduğuna işaret eden doktor raporları ve tüm dosya kapsamına göre; sanığın olay günü parkta erkek arkadaşı ile oturup öpüşmekte olan mağdureyi, arkadaşını tehditle uzaklaştırdıktan sonra zorla alıkoyduğu, devamında direnci kırılan mağdurenin vücuduna zorla organ sokmak suretiyle nitelikli cinsel istismar suçunu gerçekleştirdiği anlaşıldığı halde daha önceden tanımadığı sanık tarafından zorla alıkonulan mağdurenin rızası ile cinsel ilişkiye girdiği kabul edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması, (T.C YARGITAY 5.Ceza Dairesi Esas: 2009/ 5434, Karar: 2009 / 7694, Karar Tarihi: 17.06.2009)"
Cinsel özgürlüğü ihlal eden suçlarda, yukarıda da tek tek değinildiği üzere, uygulamada sıklıkla karşılaşılan sorunlardan; yalnızca mağdur beyanına dayanılarak, başkaca hiçbir delil bulunmadığı halde mahkûmiyet hükümleri kurulması veya tam aksi yönde mağdur beyanı dikkate alınmadan sanık hakkında beraat yönünde hüküm kurulabilmesidir. Delillerin oldukça hassas ve titizlikle değerlendirilmesi gereken bu dosyalarda ve cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar ile ilgili yapılan yargılamalarda tarafların hak kaybına uğramasının önüne geçebilmek adına, mağdur beyanının güvenirliliğinin test edilmesi ve dosya kapsamı ile uyumluluğunun kesin bir şekilde tespit edilmesi gerekmektedir.
Uygulamada cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda sıklıkla sanık beyanı karşısında mağdur beyanına dayanılarak karar verilmeye çalışılmakta, bu beyanların güvenilirliğini değerlendirmek bakımından çeşitli kriterlere başvurulmaktadır. Söz konusu kriterler hukuki niteliği itibariyle yardımcı vakıalar veya onları değerlendirmeye yardımcı olan Yargıtay’ın çeşitli kriterleridir. Cinsel dokunulmazlığa karşı suç dosyasına hâkimlerin de mevcut olayın ve delillerin değerlendirmesinin akıl ve mantığa, bilimsel verilere, hukuk kuralları ve ilkelerine uygun olarak yapması gerekmektedir.
Cinsel suçlar diğer ülkelerde olduğu gibi ülkemiz açısından da hem ceza hukuku yönünden hem de toplumsal bağlamda önemli bir sorundur. Suçlu olduğu iddia edilen kişinin toplum nezdinde yargılanması söz konusu olduğundan soruşturma ve kovuşturmanın hızlı bir biçimde ilerlemesi gerekmektedir. Eğer kovuşturmaya yetecek deliller bulunamazsa ‘lekelenmeme hakkı’ çerçevesinde sanık sıfatının verilmemesi gerekmektedir. Eğer suçun işlendiği kanaati olursa bu durumda da mağdurun aynı travmayı tekrar tekrar yaşamasının önüne geçilmeli, defalarca aynı şeyi anlatmak zorunda bırakılmamalıdır. Öncelikle maddi delillere ağırlık verilmesi gerekmekte olup mağdurdan ve failden örnek alınması, beden muayenesi, moleküler ve genetik inceleme, failden parmak izi alınması, kamera kaydının tespiti yapılmalıdır. Beyan delillerde ise tutarlılık ve samimi anlatıma bakılarak hareket edilmelidir. Beyanların değerlendirilmesinde hayatın olağan akışına uygunluğu, faille mağdurun tanışıklığı, akrabalık bağı olup olmadığı, bildirimin ilk ne zaman yapıldığı hususları maddi gerçeğe ulaşmada etkili olacaktır
Yargıtay 14. Ceza Dairesi’nin 23.01.2020 tarihli 2019/4188 E. ve 2020/700 K. sayılı kararının karşı oy gerekçesinde; cinsel dokunulmazlığa karşı “suçlarda mağdur ile sanık arasında geçen eylem genellikle yapısı gereği tanık olmadan ve bariz delil bırakılmadan işlenen suçlardır. Bu açıdan davanın temelini oluşturan delillerden en önemlileri, Yargıtay’ca mağdur beyanı, doktor raporları, psikolojik inceleme evrakları, sanık ...mağdurun bulundukları çevre, aralarındaki yakınlık ve husumet incelemeleri olarak kabul edilmiştir”.
Yargıtay 14. Ceza Dairesi’nin 14.10.2014 tarihli, 2014/4874 E. ve 2014/10967 K. sayılı kararının karşı oy gerekçesinde; “Cinsel istismar suçları ahlaki açıdan da taşıdığı özellik nedeniyle gizliliğe daha ağırlık verilerek işlenmekte bu haliyle kanıt elde etme sorununu da beraberinde getirmektedir. Bu özelliği nedeniyle genel olarak olayın kolluğa intikal zamanı, biçimi, mağdur beyanından başka doğrudan delil yok ise beyanların somut ve uyumlu olması, CMK. 236. maddesinin göz önüne alınması, bu beyanların yan delillerle desteklenmesi gibi hususlara dikkat edilmektedir. Bu ilkeler, suça öngörülen yaptırım miktarının yüksekliği göz önüne alınarak titizlikle uygulanmayı gerektirmektedir”.
Şikâyet konusu fiil tarihi ile şikâyet arasında ne kadar zaman geçtiğinin inceleme konusu yapılması gerektiği, iddia konusu olay üzerinden zaman geçtikten sonra yapılan şikâyetin, iddianın güvenilirliğini sarsacağı bilinmektedir. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 25.10.2016 tarihli, 2015/13 E. ve 2016/387 K. sayılı kararında; “mağdurenin cinsel ilişkinin meydana geldiğini belirttiği tarihten 14 ay gibi uzunca bir süre ihbarda(…)” bulunması, iddianın inandırıcılığını zedelediği ifade edilmiştir.
YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ E. 2011/10722 K. 2012/9346 T. 2.10.2012
“…Cinsel taciz suçunda; lise öğrencisi olan mağdurenin kendi onur ve namusunu ilgilendiren bir konuda, kendisinden 42 yaş daha büyük olan sanığa iftira atmasını gerektirir, sanık ile aralarında önceye dayalı herhangi bir husumetlerinin bulunmadığı gibi, mağdure ve annesinin aşamalardaki tutarlı ve samimi görülen anlatımlarına, tanığın beyanları ve dosya içeriğine göre; okula gidip gelmek için sanığın evinin önünden geçen mağdureye, bu geçişleri sırasında yaklaşık bir yıl boyunca evin camının iç kısmından pijamasını indirip cinsel organını gösterme biçiminde gerçekleşen eylemlerinin zincirleme şekilde cinsel taciz suçunu oluşturduğu gözetilmelidir…”
Stj. Av. Elif Eda ALICI
Çakmut Yenerer, Özlem: “Cinsel Şiddet Mağduru Çocuk Kavramı ve Türk Ceza Kanunu’nun Çocuğa Yönelik Cinsel Şiddet Düzenlemelerine Genel Bakış”, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, 22(1), 2016, s. 36.
ERGÜNE, E. (2023). Çocukların Cinsel İstismarı Suçu. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, 29(1).
Ilias Bantekas, “Can Touching Always Be Sexual When There Is No Sexual Inten?”, The Journal Of Criminal Law, 2008, s. 255 Akt. Korkusuz, G. (2013). CİNSEL SALDIRI SUÇU (TCK md. 102). Journal of Istanbul University Law Faculty, 71(1), 815-854.
Korkusuz, G. (2013). CİNSEL SALDIRI SUÇU (TCK md. 102). Journal of Istanbul University Law Faculty, 71(1), 815-854.
Öztürk, Serkan,. (2021), Cinsel Suçlarda Mağdur Beyanının Hükme Etkisi, s. 1
Paksoy, M. E. (2021). Cinsel Suçlarda İspat Meselesi. Hasan Kalyoncu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 11(22), 223-237.
Şare, E. CİNSEL ÖZGÜRLÜĞE KARŞI SUÇLARDA İLGİLİNİN RIZASI. Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 21(2), 977-1023.
Toroslu, Nevzat,. (2024) Ceza Hukuku Özel Kısım, s. 72
--------------------
[1] İBA, H. (2023). Cinsel Özgürlüğe Karşı Suçlarda Rızanın Hukuki Niteliği. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, 29(1).
[2] TÜRK CEZA KANUNU MD. 102-1
[3] Paksoy, M. E. (2021). Cinsel Suçlarda İspat Meselesi. Hasan Kalyoncu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 11(22), 223-237.
[4] Ilias Bantekas, “Can Touching Always Be Sexual When There Is No Sexual Inten?”, The Journal Of Criminal Law, 2008, s. 255 Akt. Korkusuz, G. (2013). CİNSEL SALDIRI SUÇU (TCK md. 102). Journal of Istanbul University Law Faculty, 71(1), 815-854.
[5] Paksoy, M. E. (2021). Cinsel Suçlarda İspat Meselesi. Hasan Kalyoncu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 11(22), 223-237.
[6] Öztürk, Serkan,. (2021), Cinsel Suçlarda Mağdur Beyanının Hükme Etkisi, s. 1
[7] Çakmut Yenerer, Özlem: “Cinsel Şiddet Mağduru Çocuk Kavramı ve Türk Ceza Kanunu’nun Çocuğa Yönelik Cinsel Şiddet Düzenlemelerine Genel Bakış”, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, 22(1), 2016, s. 36.
[8] Korkusuz, G. (2013). CİNSEL SALDIRI SUÇU (TCK md. 102). Journal of Istanbul University Law Faculty, 71(1), 815-854.
[9] Şare, E. CİNSEL ÖZGÜRLÜĞE KARŞI SUÇLARDA İLGİLİNİN RIZASI. Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 21(2), 977-1023.
[10] ERGÜNE, E. (2023). Çocukların Cinsel İstismarı Suçu. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, 29(1).
[11] ERGÜNE, E. (2023). Çocukların Cinsel İstismarı Suçu. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, 29(1).
[12] Paksoy, M. E. (2021). Cinsel Suçlarda İspat Meselesi. Hasan Kalyoncu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 11(22), 223-237.
[13] Şare, E. CİNSEL ÖZGÜRLÜĞE KARŞI SUÇLARDA İLGİLİNİN RIZASI. Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 21(2), 977-1023.
[14] Paksoy, M. E. (2021). Cinsel Suçlarda İspat Meselesi. Hasan Kalyoncu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 11(22), 223-237.
[15] Toroslu, Nevzat,. (2024) Ceza Hukuku Özel Kısım, s. 72
[16] Şare, E. CİNSEL ÖZGÜRLÜĞE KARŞI SUÇLARDA İLGİLİNİN RIZASI. Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 21(2), 977-1023.
[17] Paksoy, M. E. (2021). Cinsel Suçlarda İspat Meselesi. Hasan Kalyoncu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 11(22), 223-237.
[18] Öztürk, Serkan,. (2021), Cinsel Suçlarda Mağdur Beyanının Hükme Etkisi, s. 1
[19] Öztürk, Serkan,. (2021), Cinsel Suçlarda Mağdur Beyanının Hükme Etkisi, s. 1
[20] Öztürk, Serkan,. (2021), Cinsel Suçlarda Mağdur Beyanının Hükme Etkisi, s. 1
[21] Öztürk, Serkan,. (2021), Cinsel Suçlarda Mağdur Beyanının Hükme Etkisi, s. 1
[22] Öztürk, Serkan,. (2021), Cinsel Suçlarda Mağdur Beyanının Hükme Etkisi, s. 1
[23] Öztürk, Serkan,. (2021), Cinsel Suçlarda Mağdur Beyanının Hükme Etkisi, s. 1