Bir vakıf başkanı tarafından çocuk evliliklerini meşrulaştıran, hiçbir şekilde kabulü mümkün olmayan açıklama yapılmıştır. Bu açıklamada “evlilikle ilgili şeriatımız İslam’ın yaş haddi yoktur. Bluğ çağından önce de bir çocuk evlenebilir. Küçük çocukların da evlenebileceklerine dair hüküm Talak Suresi’nin 4. ayetidir. Aybaşı olmamışlar üç ay beklesin diyor. Kim aybaşı olmaz? Çocuk yaştakiler. Demek ki Kuran, çocukların aybaşı olmadan önce nikâhlanabileceklerini de kabul ediyor” ifadeleri kullanılmıştır.

Bazı zamanlar farklı iki kelimenin yan yana gelişi bir felakete, çocuk hakkı ihlaline neden olabilmektedir. Bu yazıdaki iki kelime ise “çocuk” ile “evliliktir”. Kişilerden en az birinin 18 yaşından küçük olduğu resmi ya da dini nikâh ile gerçekleşen evlilikler neticesinde bazı çocuklar için çocukluk dönemleri erken ve zorla sona ermektedir. Nitekim, çocuğu koruyan ve çocuğu ana eksene alan mevzuatlar evlenmek için yetişkin olmayı şart koşmaktadır. Ancak gelişmişlik durumuna göre daha az gelişmiş olan toplumlarda kültürel ve toplumsal kabuller, çocuk yaşta, erken ve zorla evlilikleri meşrulaştırmaktadır. Bu meşrulaştırmanın nedenleri ise genellikle yaşanan yoksulluk, eğitim eksikliği, kültürel ve toplumsal normlar, gelenekler, toplumsal cinsiyet eşitsizliği, çatışma, ve kriz ortamlarıdır. “Türkiye’de Çocuk Yaşta, Erken ve Zorla Evlilikler: 1993- 2018 Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırmaları Veri Analizi” raporu uyarınca Türkiye’de çocuk yaşta evliliklerin son 25 yılına dair bir çalışma yapılmıştır. Bu rapor Türkiye’de 18-45 yaş arasındaki her 5 kadından 1’i çocuk yaşta evlendirildiğini; çocuk yaşta evlenen her 3 kadından 1’inin ise çocuk yaşta anne olduğunu; çocuk yaşta evlenen kadınların yarısının ise fiziksel şiddete maruz kaldığını ortaya koymuştur. Bununla birlikte, Dünyada her beş çocuktan biri çocuk yaşta evlendirilmiştir. Bu halde, çocuk yaşta erken ve zorla evliliklerin ciddi küresel bir sorun olduğu ve çocuk hakları ihlallerine sebebiyet verdiği kabul edilmelidir. Tüm bu açıklamalar ekseninde, çocuk evliliğini aklamaya, meşrulaştırmaya çalışan hiçbir açıklama çocuk hakkını koruma ile örtüşmeyecektir.

Yaşanan bu kriz döngüsünde, Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 19. maddesi uyarınca sözleşmeye Taraf olan Devletler, çocuğun bedensel veya zihinsel saldırıya, şiddet veya suiistimale, ihmal ya da ihmalkar muameleye, her türlü istismar ve kötü muameleye karşı korunması için yasal, idari, toplumsal, eğitsel bütün önlemleri almakla yükümlüdür. Yine Sözleşme’nin 27. maddesi uyarınca Taraf Devletler her çocuğun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaksal ve toplumsal gelişmesini sağlayacak yeterli bir hayat seviyesine hakkı olduğunu kabul etmektedir. Bununla birlikte çocuğun iyi ve güvenli halinin sağlanması da yine Taraf Devletin temel sorumluluklarından biridir. Türkiye’de Çocuk Haklarına Dair Sözleşmeye Taraf olan Devletlerden biri olup çocuk istismarına dair bir önceki cümlelerde yer verdiğim her türlü önleyici ve koruyucu tedbiri almakla, toplumsal bilinci arttırmakla, buna aykırı davrananlara gerekli işlemleri yapmakla yükümlüdür.

Çocukların korunması, zihinlerinde normal olmayanın normalleştirilmesine sebebiyet verilmemesi, sağlıklı gelişimlerinin sağlanması, istismara neden olanların cezalandırılması ve haklarının güvence altına alınması gerekmektedir. Kaldı ki, bu durum uluslararası çocuğu koruyan mevzuat gereği zorunludur, istisnası da bulunmamaktadır. Ancak görünen o ki, yasal iyileştirmeler de şarttır. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda 7 Kasım 1962 tarihinde imzaya ve onaya açılan ve 9 Aralık 1964 tarihinde yürürlüğe giren Evliliğe Rıza Gösterilmesi, Asgari Evlenme Yaşı ve Evliliğin Tesciline Dair Sözleşme Taraf Devletlere çocuk evliliklerini ve genç kızların ergenlik çağına gelmeden nişanlanmalarını ortadan kaldırarak, gerekli olan hallerde uygun cezalar getirerek ve tüm evliliklerin kaydının tutulacağı mülki veya başka nitelikte bir sicil oluşturarak, söz konusu gelenekleri, eski yasaları ve uygulamaları yürürlükten kaldırmak amacını taşıyan tüm uygun tedbirleri almaları gerektiğini yeniden teyit ederek,…” şeklinde sorumluluk atfetmektedir. Türkiye bu sözleşmeye taraf değildir. Ancak çocuk yaşta evliliklerin sona erdirilmesi, buna neden olanların cezalandırılması adına Taraf Devletlere açık bir sorumluluk getiren bu sözleşmeye Türkiye’nin de taraf olması şarttır. 

Çocuk evliliğini meşrulaştırmaya yönelik açıklamalar çocuk istismarını aklamakta adeta meşrulaştırmaktır. Bir çocuğun evlendirilerek çocukluğunu yaşamadan yetişkinliğe zorlanması istismardır. Hayatının çalınması, hayallerinin baltalanmasıdır. Bu sebepledir ki, çocuk evlilikleriyle mücadeleye dair, etkin bir devlet politikası yaratılmalıdır. Hepimiz biliyoruz ki, yapılan bu meşrulaştırma ilk değildi. Ancak son olabilmesi adına, mevcut bilgi ve tedbirler toplum içerisinde geniş bir kapsamda yaygınlaştırılmalıdır. Yasalar ayrım gözetmeksizin etkin bir şekilde uygulanmalıdır. En savunmasız gruplardan biri olan çocukların çocukluğunun, haklarının korunması için etkili bir güvence biçimi yaratılmalıdır.

Yasalar oldukça açık, bazı çizgiler ise siyahtır. Çocuk evliliğini aklayan her düşünce, eylem bir siyah çizgidir. Uluslararası ve ulusal mevzuatlar da bu duruma siyah çizgi alanı atfetmektedir. Dolayısıyla, geleneksel ve patriarkal kültür bu evlilikleri siyah çizgi dışına çıkarmaya sebebiyet vermemelidir. Çocuğun yeri oyun alanı, çocuğun yeri okul, çocuğun yeri kütüphane, hayal dünyasını genişletebileceği, gelişebileceği yerlerdir. Kız çocuğu, erkek çocuğu fark etmeksizin eş olmak yerlerden biri değildir.

KAYNAKÇA:

https://www.sabancivakfi.org/i/content/4853_2_Cocuk_Evlilikleri_ve_Uluslararas%C4%B1_Sozlesmeler.pdf

https://turkiye.unfpa.org/tr/news/%C3%A7ocuk-ya%C5%9Fta-evliliklerin-son-25-y%C4%B1l%C4%B1

https://turkiye.unfpa.org/sites/default/files/pub-pdf/turkce_web_son_pdf.pdf

http://www.insanhaklarisavunuculari.org/3/files/evlilige_riza_gosterilmesi_asgari_.pdf

https://www.aile.gov.tr/media/2510/aslihandogankoroglu.pdf