Reşit olmayan küçüğün vesayet altına alınması hususu, 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 404.maddesinde vesayet başlığı kapsamında düzenlenmiştir. Bu maddenin 1.fıkrası şu şekildedir:

‘’Velâyet altında bulunmayan her küçük vesayet altına alınır.’’

Zira Türk Hukukuna göre, 18 yaşından küçük olan her çocuğun bir kanuni temsilcisi bulunmalıdır. Mahkeme kararına gereğince velayet altına alınan, reşit olmayan küçüğün kanuni temsilcisi velidir. Bu husus ortak velayet ya da anne veya babanın velayet sahibi olmasıyla sonuçlanır. Küçüğün anne ve babasının velayet haklarının kaldırılması, küçüğün evlilik dışında doğup da baba tarafından tanınmaması durumunda, ayrıca velayetinin de anneye verilmemesi,  anne ve babanın vefat etmesi veya gaipliği, boşanma davası neticesinde küçüğün velayetinin anne veya babaya bırakılmaması ve velayet sahibi olan anne ve babanın kısıtlanması sonuçları da zaman içinde doğabilir. Bu neticelerden birinin gerçekleşmesi durumunda, reşit olmayan küçük artık velayet altında olmayacaktır. Bu durumda ise, vesayet hususu tartışılmaya başlanacaktır. Yani, velayet altında bulunmayan her küçüğe vasi atanmaktadır.

Türk Medeni Kanunu’nun 404.maddesinin 2.fıkrası ise şöyledir:

‘’Görevlerini yaparlarken vesayeti gerektiren böyle bir halin varlığını öğrenen nüfus memurları, idari makamlar, noterler ve mahkemeler, bu durumu hemen yetkili vesayet makamına bildirmek zorundadırlar.’’

Küçüğe vasi atanması davalarında yetkili mahkeme, reşit olmayan küçüğün yerleşim yerindeki mahkeme olup; görevli mahkeme ise sulh hukuk mahkemeleridir. Bu davalar hasımsız olarak açılmalıdır.

Atanmış olan vasinin sorumluluğu hususu ise Türk Medeni Kanunu’nun 467.maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre:

‘’Vasi, görevini yerine getirirken kusurlu davranışıyla vesayet altındaki kişiye verdiği zarardan sorumludur. Kayyım ve yasal danışmanlar hakkında da aynı hüküm uygulanır.’’

Türk Hukukuna göre, velayet hakkı yalnızca anne veya babaya verilebilir. Reşit olmayan çocuğun velayet hakkının; diğer aile bireyleri tarafından talebi halinde, bu kişilerin her ne kadar küçük üzerinde emek sahibi  olmaları ya da anne ve babanın müşterek çocuğa maddi ve manevi olarak yetememesi, onunla ilgilenmemesi, aynı çatı altında yaşamaması ve onun temel ihtiyaçlarını karşılamaması ihtimallerinde bile verilemeyeceği hususu açıktır. Yerleşik Yargıtay içtihatlarına göre de bu husus katî bir kural haline gelmiştir. Şayet, velayetin kaldırılmasını gerektiren şartlar mevcut ise ve ispat edilebilirse, ilgili mahkeme tarafından çocuğa kanuni temsilci ataması mümkün olacaktır.

Son olarak, bir diğer önemli konu da küçük üzerinde kurulan vesayetin, onun ergin olmasıyla kendiliğinden sona ermiş olmasıdır.

Türk Medeni Kanunu’nun 470.maddesinin 2.fıkrası ise şu şekildedir:

‘’Erginliğe mahkemece karar verilmiş ise, mahkeme aynı zamanda küçüğün hangi tarihte ergin olacağını tespit ve ilân eder.’’

Ezcümle, küçüğe vasi tayini konusu genel hatlarıyla bu şekilde olup, biz hukukçular; diğer hukuki konularda olduğu gibi, vasi tayini hususunda da vatandaşlarımızın ileriki süreçlerde ciddi yönde hak kayıpları yaşamaması adına, mutlaka hukuki bir destek almaları gerektiği düşüncesindeyiz.

Difficile est primum quidque.

Her başlangıç zordur.

(Rhetorica ad Herennium)

Av. Sida YILDIZ