Türkiye Cumhuriyeti 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un, ‘Türkiye Cumhuriyeti'nde Güç Odaklarının Mücadelesi' isimli kitabı ile ilgili 4 Ocak 2021 tarihinde Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan röportajda, ‘darbe' imasında bulunduğu iddiasıyla, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama” suçundan yargılandığı davada karar çıktı.

İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya İlker Başbuğ ve avukatı İlkay Sezer katıldı.

MÜTALAADA CEZA İSTENMİŞTİ

Esas hakkındaki mütalaasını açıklayan Cumhuriyet Savcısı, Başbuğ'un “halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama” suçundan 1 yıldan 3 yıla kadar hapis ile cezaladırılması talep etmişti.

BAŞBUĞ SAVUNMA YAPTI

İlker Başbuğ savunmasında, kullandığı ifadelerinde toplumun bütünlüğünün önemine dikkat çektiğini belirterek, “Yapılan büyük bir haksızlığın karşısında bile yapanlara nefret ve intikam duygusu taşımayan bir kişinin halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmeye kalkışması, niyetlenmesi her durumda akla ziyan bir yaklaşımdır” dedi.

Deprem sonrasında halkın birbirine sarılması gerektiğinin bir kez daha şahit olduğunu söyleyen Başbuğ, “Anayasa'nın 9. Maddesine göre, yargı yetkisi Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır. İnanıyorum ki bu davada verilecek kara Anayasa'nın 9. Maddesinin ruhuna, özüne uygun olur” diye konuştu.

Başbuğ'un avukatı İlkay Sezer ise, mütalaanın hukuka uygun olmadığını belirterek, müvekkilinin eyleminin suç olmadığını söyledi. Son sözü sorulan İlker Başbuğ, beraatini talep etti.

BERAAT KARARI VERİLDİ

Davayı karara bağlayan mahkeme, Başbuğ'un üzerine atılı “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme” suçundan yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmadığını belirterek, beraat kararına hükmetti.

“BU KADAR BÜYÜK ACI VARKEN…”

Türkiye Cumhuriyeti 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, kararın ardından Çağlayan Adliyesi önünde basın açıklaması yaptı.

Açıklamada, şöyle dedi:

"Ülkemin büyük bir deprem felaketiyle karşı karşıya kaldığı bugünlerde benim davam hakkında sizinle konuşmayı doğru bulmuyorum. Türkiye, cumhuriyet tarihimizin en büyük doğal felaketleriyle karşı karşıya kaldı.

Biliyorsunuz, bu deprem gerçekten çok büyük ve etkili bir deprem. Depremin başlangıcında en önemli iş, elbette arama kurtarma faaliyetleri ve depremzedelerin temel ihtiyaçlarının karşılanmasıdır.

1999 yılında Gölcük ve Adapazarı depreminden sonra bu depremin yönetilmesinde üst bir görevli olarak yer aldım, görev yaptım.

Dolayısıyla bu depremde karşılaşılan arama kurtarma faaliyetlerinin ve depremzedelerin temel ihtiyaçlarının karşılanmasının ne kadar zor olduğunun bilincindeyim. Çünkü bunu o dönemde yaşayarak, şahit oldum.

Bugün geldiğimiz noktada artık bölgedeki arama kurtarma faaliyetlerinin sonuna yaklaştığına şahit oluyoruz.

Bundan sonra millet olarak hepimiz, hep beraber depremzedelerin karşılaştığı her türlü güçlüğü onlara sağlayacağımız imkanlarla, desteklerle karşılamaya çalışacağız. Depremzedelerin yaralarının sarılması millet olarak hepimize düşen bir temel görev.

Bu kadar büyük acı yaşadığımız dönemde benim kişisel konum hiç önemli değil” (Sevgim Begüm Yavuz / Sözcü)