Cezai Sorumluluk

Türk Ceza Kanunu (TCK) kapsamında, failin, ceza sorumluluğu doğuran eylemi nedeniyle cezalandırılabilmesi için, kasıt veya taksir derecesinde kusurunun olması gerekmektedir.

TCK’nin 21’nci maddesine göre, suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir. TCK’nin 22’nci maddesinde ise taksir tanımlanmıştır. Buna göre taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.

5237 sayılı TCK ile birlikte, 765 sayılı TCK’dan farklı olarak “olası kast” ve “bilinçli taksir” kavramları ceza hukuku mevzuatımıza dâhil olmuştur.

TCK’nin 21/2 maddesine göre, kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır. Bu halde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda müebbet hapis cezasına, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur; diğer suçlarda ise temel ceza üçte birden yarısına kadar indirilir.

TCK’nin 22/3 maddesinde göre, kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır; bu halde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar artırılır. Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir. Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu olur. Her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir.

***

Depremle yıkılan yapılar nedeniyle ölüm ya da yaralama sonucunun meydana gelmesi halinde, uygulamada, yapı sahibi, yapı müteahhitti, fenni mesul meslek mensupları ve yapı denetim sorumluları hakkında, TCK’nin 85’nci maddesinde düzenlenmiş olan taksirle öldürme suçu ve TCK’nin 89’ncu maddesinde düzenlenmiş olan taksirle yaralama suçu yönünden cezai soruşturma ve kovuşturma yürütülmektedir.

Gerçekten de 2011 yılında Van’da meydana gelen depremden sonra açılmış olan bir ceza davası kapsamında verilmiş olan ve konuya dair emsal nitelikte bulunan Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin E. 2020/12133, K. 2022/10714, T. 27.12.2022 sayı ve tarihli kararında;

“3194 Sayılı İmar Kanunun 28. maddesinde yapının fenni mesuliyetini üzerine alan meslek mensuplarının, (fenni mesul mimar ve mühendisler uzmanlık alanlarına göre) yapının, tesisatı ve malzemeleri ile birlikte, Kanuna, ilgili diğer mevzuata, uygulama imar planına, ruhsata, ruhsat eki etüt ve projelere, standartlara ve teknik şartnamelere uygun olarak inşa edilmesini denetlemekle görevli olduğu, ruhsat ve eklerine aykırı olarak yapılması halinde durumu ruhsatı veren Belediyeye bildirmekle mükellef olduğunun düzenlendiği, bu konuda denetim görevini yerine getirmeyen fenni mesul mimar ve mühendisin binanın yıkılmasına neden olan imalat hatalarından sanık olarak sorumlu olduğu,

Binanın sahibi ve müteahhidinin, binanın yapımına başlandığı andan itibaren, yürürlükteki kurallara uygun bir inşaat yaptırmak bakımından, binanın yapımından sorumlu olduğu ve kendi üzerine düşen dikkat ve özeni göstermemesi nedeniyle sanık olarak sorumlu olduğu,

Depremde yıkılan binadan alınan karot numunelerinin teknik bilirkişiler tarafından incelenmesi neticesinde; 1997 yılında yayımlanan Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkındaki Yönetmelikte birinci ve ikinci derece deprem bölgelerindeki binalarda C20 veya daha yüksek dayanımlı beton kullanılmasının zorunlu olmasına rağmen, kullanılan betonun Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkındaki Yönetmelikte belirtilen minimum beton sınıfı olan C16'yı dahi sağlayamadığı, etriye aralığı açısından ve binanın mevcut taşıyıcı elemanlarının donatı detaylandırmasında yetersizlikler olduğu, bilirkişi raporu ile proje verilerine göre kolon boyutları, donatı çap ve adetlerinde de farklılıklar olduğu, parça beton numuneler içerisinde çimento hamuru-agrega arasında aderans çözülmesi olduğunun belirlendiği, bu yetersizlik ve eksikliklerin binanın yıkılmasında etkili olduğu; sanıkların yıkılan binanın proje aşamasında, yapım aşamasında ve bitimi aşamasında, üzerlerine düşen yükümlülükleri yerine getirmediği, öngörülebilen bu netice bakımından dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranan sanıklar hakkında bilinçli taksirin koşullarının oluştuğu,” hüküm altına alınmıştır.

Yargıtay kararında, yapı sahibi ve müteahhitti ile fenni mesul meslek mensupları ve yapı denetim sorumlularının, binanın yapımı anından itibaren, binanın mevcut yasal ve yönetsel mevzuat hükümleri ile teknik şartlarına uygun şekilde yapımdan sorumlu oldukları, bu sorumluluklarını yerine getirmemeleri nedeniyle binanın yasal, idari ve teknik şartlara uygun inşa edilmemesinin binanın yıkılmasında etkili olduğu, yani binanın yıkılması ile faillerin sorumluluklarını yerine getirmemeleri arasında nedensellik bağı bulunduğu, öngörülen netice bakımından dikkat ve özen yükümlülüklerine aykırı davranan faillerin bilinçli taksir derecesinde cezai yönden sorumlu oldukları, belirtilmiş ise de, kanaatimizce bu durumda sorumlular hakkında, aşağıda açıklayacağımız nedenlerle olası kast hükmünün uygulanması gerekmektedir.

***

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun E. 2021/1-95, K. 2022/257, T. 12.4.2022 sayı ve tarihli kararında da açıkça belirtildiği üzere, olası kast durumunda suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşebileceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir. Diğer bir deyişle, olası kastta fail, fiilin kanunda tanımlanan sonucun, muhakkak değil ama büyük bir ihtimalle gerçekleşeceğini bilmesine rağmen, "olursa olsun" düşüncesiyle meydana gelecek neticeyi göze alarak hareket etmekte ve neticenin gerçekleşmemesi için herhangi bir çaba göstermeksizin suçun yasal tanımında belirtilen unsurlarının meydana gelmesini kabullenerek fiili gerçekleştirmektedir.

Şu halde, ülkemizin dünyanın en yıkıcı deprem kuşağında bulunması, meydana gelen depremlerin sıklığı, şiddeti ve yarattığı tahribatın insani boyutu da gözetildiğinde, inşa edilen yapıların, mevcut yasal ve yönetsel mevzuat hükümleri ile teknik şartlarına uygun şekilde, yani deprem dayanaklı olarak yapılması, hayati önem arz etmektedir. Bu bakımdan, her ne kadar depremde yıkılan yapıların yıkım nedenlerine bağlı olarak meydana gelen sonuç bakımından nedensellik bağı bulunup bulunmadığı ve failler yönünden kast veya taksir derecesinde sorumluluğun doğup doğmadığı, yıkılan her bir yapı özelinde ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekeceğinden ceza sorumluluğu yönünden genelleme yapmak doğru olmayacak ise de, mevcut yasal ve yönetsel mevzuat hükümleri ile teknik şartlarına uygun şekilde yapımdan sorumlu olan yapı sahibi ve müteahhitti, fenni mesul meslek mensupları ve yapı denetim sorumlularının, yasal ve idari yükümlülüklere aykırı surette yapı inşa etmeleri halinde, inşa edilen yapının depremle veya başkaca bir sebeple yıkılabileceğini ve yıkılan bina nedeniyle de ölüm ya da ölümler ile yaralanma ya da yaralanmalar gerçekleşebileceğini öngörmelerine rağmen, "olursa olsun" düşüncesiyle eylemlerine devam etmeleri, yani yapıyı yıkılma riskini öngörerek ve bu riskin gerçekleşmeyeceği umudu ile ve fakat gerçekleşirse de meydana gelecek yıkımı göze alarak, mevcut yasal ve idari düzenlemelerle belirlenmiş olan teknik ve fenne aykırı surette inşa etmeleri halinde, inşadan kaynaklı kusurlara bağlı olarak deprem veya başkaca bir nedenle yıkım meydana gelmesi durumunda, yıkıma bağlı gerçekleşen ölüm ve yaralanmalar nedeniyle cezai yönden olası kast derecesinde sorumlu tutulmaları gerektiği, tartışmasızdır.