Hakim, pozitif hukuk normlarına göre hüküm vermek zorundadır, bu normları beğenmese bile. Ancak ortaya çıkan hukuksal bir sorunda pozitif hukuk normunun doğrudan uygulanmasıyla varılan çözüm vicdani açıdan bir duraksama, bir tereddüt meydana geliyorsa dikkatli davranmalıdır. Hukuk normunun getirdiği çözüm için, kanun bu şekilde konuyu çözmüş, farklı bir çözüm sunmak isteseydi, bunu ilgili bölümde açıkça yazardı diyerek işin içinden çıkılmamalıdır. Hukuk normunun somut bir olaya uygulanmasında ağır bir haksızlığın meydana geldiği görülüyorsa başka bir yol daha var mıdır diye düşünmek gerekir.
1878-1949 yıllarında yaşamış Alman ceza hukukçusu ve hukuk felsefecisi Gustav Radbruch; hukuk kuralının uygulanmasında açık bir adaletsizlik meydana geliyorsa hukukun düzen ve adalet fonksiyonları arasında meydana gelen bu çatışmada pozitif hukuka değil, doğal hukuka öncelik verilmesi gerektiği sonucuna ulaşmıştır. Radbruch formülüne göre yürürlükteki norm öncelikle uygulanacaktır, ancak yürürlükteki normun uygulanması durumunda açık bir şekilde adalete aykırı sonuç meydana geliyorsa bu hukuk normu uygulanmayıp yok sayılacaktır. Zira adalete yönelmemiş hukuk normu gerçek bir hukuk kuralı değildir. [1]
Kural, pozitif hukuktan yorumla doğal hukuka geçilemez olmakla bizim amacımız, Radbruch formülündeki gibi hukuk kuralını yok saymak değil, adalet düşüncesini göz önünde bulundurarak doğal hukuka göre yorum yapmak suretiyle yorum yöntemi olarak kendi hukukumuzda ceza hukuku yönünden konuya çözüm bulunabileceğini göstermektir.
Yorum; somut bir olaya soyut hukuk normunun uygulanmasında hukuk normunun gerçek anlamını ortaya çıkarma faaliyetidir. Yorum yöntemleri olarak gramatik (lafzi) yorum, hukuk normunda geçen kelime ve kavramların normda kullanılış şekline ve dilbilgisi kurallarına göre yapılan yorumdur; tarihi yorum, normun anlamını tespit için kanun koyucunun amacını tespit etmeye çalışan yorumdur; sistematik yorum, normun bulunduğu yere göre, yani kanunun hangi kısım ve bölümünde yer alıyorsa buna dikkat edilerek yapılan yorumdur; amaççı yorum, kanun koyucunun amacından ziyade bizzat normun kendisinin amacının ne olduğunu ceza hukukunun amacını göz önünde bulundurarak belirlemek ve normun anlamını buna göre tespit etmek için yapılan yorumdur. [2]
Doğal hukukun her olayda doğrudan doğruya uygulanmasını savunmak yargıçlar hükümetine yol açabilecektir. Bunun için doğal hukukun uygulanması olarak değil, fakat doğal hukuka göre yorum yaparak pozitif hukukun sınırları dışına çıkmadan çözüm bulunabilir.
Doğal hukuka göre yorumda, aşağıdaki kriterler esas alınabilir:
Pozitif hukuktaki kural mevcut anlamıyla uygulandığında vicdanların ağır şekilde rahatsız olacak olması; diğer yorum yöntemleriyle çözüm bulunamamış olması; çözüm bulunurken ilgili müessesedeki hükümlerin, kendisini etkileyen diğer müessese hükümleriyle (mesela seri muhakeme usulü ile bu müessese gereğince verilen karardan etkilenen erteli ceza hükümlerinin birlikte değerlendirilmesi) birlikte olarak adalet ilkesi ve evrensel hukuk ilkeleri (Anayasal ilkeler de hukukun genel ilkeleri içerisinde olmaktadır.) gereğince yorumlanması, kendisini etkileyen müessese tespit edilemiyorsa aynı şekilde çözüm aranan müessesedeki hükümlerin adalet ilkesi ve evrensel hukuk ilkeleri ile birlikte yorumlanması; suçta ve cezada kanunilik ilkesi gereğince çözüm ile suç ve ceza ihdas edilmemiş olması; bulunacak çözümün normu tamamen uygulanamaz hale getirmemesi; bulunan çözümün vicdanları rahatsız etmeyip hakkaniyetli olması ve hukuk güvenliği açısından kişi lehine olması.
Prof. Dr. Yasemin Işıktaç – Doç. Dr. Sevtap Metin’in: “Hukuk kuralları, hukuk düzenine vücut veren değerler olarak, insanların oluşturdukları grup ve toplumların eylemlerini değerlendirmede ‘hukuksal değer ölçüleri’dir. Her istem bir değerlendirmeyi gerektirdiğinden, hukuk kuralı kurduğu ilişki aracılığıyla belli bir değerler sistemi adına çağrıda bulunmaktadır. Bu anlamıyla hukuk kuralının içerdiği gereklilik, bilimsel kanunların aksine, şartlı bir gerekliliktir ve bir değerin sağlanması söz konusu ise varlığından söz edilir.
Pozitivizmin özellikle de Kavram Hukukçuluğu olarak adlandırılan bölümü, kopulaya yüklenmiş olan bu görevi hukuksal kozaliteye bağlayarak açıklamak istemiştir.
Bu yaklaşımda, hukuk normunun ikili yapısı içinde ortaya çıkan hukuksal olayla – hukuksal sonuç arasındaki ilişki tıpkı neden – sonuç ilişkisi gibidir. Yasa koyucu bir olaya ilişkin düzenleme yaparken olayın nedeni olarak ortaya koyduğu düzenleme ile zorunlu olarak hukuksal sonucu da öngörmüştür. Kozalite ile hukuksal düzenleme arasındaki ilişkinin bu biçimde ortaya konulması, bizce doğru değildir; çünkü, ortaya çıkan bir hukuksal problemin çözümü için öngörülmüş olan hukuksal sonuca gidilmeksizin de hukuksal ilişki kurulabilir. …. Hukuki kozalite teorisi ‘olan’ ile ‘olması gereken’i karıştırmaktadır. Hukuksal sonuç kozal bir sonuç olmayıp olayın değerlendirilmesinin bir sonucudur. ‘Olan’ ve ‘olması gereken’ alanlarının bu anlamda karıştırılması hukukun uygulanmasında düşünce yanılgılarına götürebilir.”[3] şeklindeki tespitlerinde, hukuk önermelerinin mantıktaki kategorik önermeler gibi olmayıp bir değerlendirmeyi gerektirdiği belirtildiği gibi hukuk normundaki neden sonuç ilişkisinin doğa bilimlerindeki gibi zorunlu bir neden sonuç ilişkisi olmadığı açıklanmaktadır.
Doğa bilimlerinde A olayı gerçekleşmişse B sonucu zorunlu olarak meydana gelmekte ise de hukuksal ilişkide her zaman hukuk normundaki sonuç meydana gelmeyebilir.[4]
Prof. Dr. Yasemin Işıktaç – Doç. Dr. Sevtap Metin’in belirttiği gibi: “Hukuk biçimsel anlamda adaletle yetinemez. Bunun içerik olarak da doldurulması gerekir. Hukukun bu değere bağlılığı, hukuksal olarak irdelenenin aynı zamanda bir değerlendirme olduğu sonucuna götürmektedir.”[5] Buna şöyle bir örnek verilebilir. Başkasını kasten yaralayan cezalandırılacaktır. Ancak bu yaralama meşru savunma kapsamında ise cezalandırma mümkün değildir. Yani doğa bilimlerinde iki kere iki dört eder denilir iken hukukta iki kere iki dört etmeli, etmelidir denilebilir, zira bu her zaman gerçekleşmeyebilir, bu sonuç için bir değerlendirme gerekmektedir. Hukukta iki kere ikinin her zaman dört etmediği, hukuk normunu yorumlarken ve yorum yöntemlerini uygularken dikkate alınmalıdır.
Ayrıca yorumda sistematik yorumu klasik anlamıyla değil, Alman hukukçu Friedrich Carl von Savigny’nin belirttiği şekilde dinamik olarak ele almak gerekir.
Savigny, hukukun bir bütün olduğunu, hukuksal kurumların ve normların bu bütünlük içerisinde içsel bağlantılı olduklarını belirtmiştir.[6] Yani klasik sistematik yorumdaki gibi sadece normun, bulunduğu kanundaki kısım ve bölümün değil, hukuk birliği içerisinde bağlantılı olduğu tüm kurum ve normlarla birlikte değerlendirilerek yorumlanması gerekmektedir.
Prof. Dr. Yasemin Işıktaç – Doç. Dr. Sevtap Metin’in: “— Yargıç her şeyden önce önüne gelen hukuksal olayı hukuk açısından isimlendirecektir.
- Bundan sonra bu olay için uygulanabilecek bir kuralın varlığını belirleyecek, bulunan kuralın gerçekten olaya uygulanıp uygulanamayacağını araştıracaktır.
- Uygulama olanağının varlığı, bağlantılı hükümler ve bağlantılı hukuksal isimlendirmelerle ilişkisi değerlendirilecektir.
- Çerçevesi çizilmiş olan hukuksal durum için bulunan yasal platformun hukukun temel ilkelerine özellikle de anayasaya uygunluğunu kontrol edecektir.
- Bütün bu aşamalardan sonra hukuk normu somut hukuksal olaya uygulanacaktır.”[7] şeklindeki tespitlerinde yer alan üçüncü sıradaki bağlantılı hükümler ve bağlantılı hukuksal kurumların normun yorumlanmasında dikkate alınması gerektiği hususu özellikle sistematik yorumun dinamik uygulanmasının açıklanmasıdır ve bizim de özellikle vurgulamak istediğimiz, sistematik yorumun dinamik bir şekilde adalet ilkesi ve evrensel hukuk ilkeleri de göz önünde bulundurularak yapılması gereğidir. Doğal hukuk, özellikle adalet ilkesinden hareket ettiğinden ve evrensel hukuk ilkeleri de zaten doğal hukuktan doğduğundan bu şekilde yorum, doğal hukuka göre yorum olacaktır.
Somut olaya normun uygulanmasında ulaşılacak sonucun bir tereddüt olarak adaletsizliğe yol açtığını düşündüren durumlara bazı örnekler verelim:
Koşullu salıverilmenin geri alınması ve erteli cezanın aynen veya kısmen infazına karar verme durumunda, denetim süresi içerisinde yeni işlenen suça verilen ceza, basit yargılama ya da seri muhakeme usulü uygulanarak verilmiş ise bu ceza koşullu salıverilmenin geri alınmasına ve erteli cezanın aynen veya kısmen infazına esas olmamalıdır. Her ne kadar kanun maddesinde koşullu salıverilmenin geri alınması ve erteli cezanın aynen veya kısmen infazı için hükümlünün denetim süresi içerisinde yeni suç işlemesi yeterli görülmüş ve yeni suçta basit yargılama ya da seri muhakeme usulü gibi bir istisna öngörülmemiş ise de bu hususta değerlendirme yaparken bu kararın verilmesine esas olan basit yargılama ve seri muhakeme usulüne dair hükümlerin de yukarıda açıkladığımız gibi birlikte olarak göz önünde bulundurulması gerekir. Basit yargılama ve seri muhakeme usulleri, hukuki sorunlara bir an önce çözüm bulup toplumsal düzeni yeniden kurmak ve yargının iş yükünü azaltmak amacıyla getirilmişlerdir. Bu müessselerde sanığın kabulüne bağlı bir mahkumiyet söz konusudur, yani sanık, kabulü ile bu müesseselerin amaçlarının gerçekleşmesine en önemli katkıyı sağlamaktadır. Sanığın kabulüne ise koşullu salıverilmenin geri alınması, erteli cezanın aynen veya kısmen infazı dahil değildir. Üstelik bu müesseselerde kişi için daha güvenceli olan genel yargılama usulü uygulanmamıştır. Sanık, kabulü ile bu müesseselerin amacına hizmet ederken müesseselerin amacına aykırı olarak kabulün içerisinde yer almayan başka bir müessese ile cezalandırılmamalıdır. Yine bu müesseselerin amacı gereği, verilen kararlara istinaf ve temyiz yolu kapalıdır. Genel kural ise, kararların, kişi için daha güvenceli olan istinaf ve temyiz kanun yoluna tabi olmasıdır. Bir kararın hem istinaf ve temyiz yolunun kapatılıp hem de bu kararın başka hukuki alanlara esas alınması hukuk güvenliği ilkesine aykırıdır. Bu nedenle hakkaniyet gereği, basit yargılama ve seri muhakeme usulü uygulanarak verilen cezalar koşullu salıverilmenin geri alınması ve erteli cezanın aynen veya kısmen infazına karar verilmesine esas alınamaz. Yine genel kurala aykırı olarak istinaf ve temyiz kanun yolunun kapalı olması gerekçesine binaen bu müesseseler gereğince verilen hükümler tekerrüre de esas alınamaz.
Kesin nitelikteki adli para cezaları, kanun hükmü gereği tekerrüre esas alınamaz. Kesin nitelikteki adli para cezalarının, erteli cezanın aynen veya kısmen infazına karar verilmesine esas olmasına engel bir hüküm erteli cezaya ilişkin maddelerde yoktur. Ancak basit yargılama ve seri muhakeme usulü ile verilen kararların istinaf ve temyiz yoluna tabi olmayıp kişi için başka bir hukuki duruma esas alınması nasıl ki hukuk güvenliği için doğru değilse, daha basit hususlarda hukuki sorunlara bir an önce çözüm bulup toplumsal düzeni yeniden kurmak ve yargının iş yükünü azaltmak amacıyla getirilmiş olan belirli bir sınıra kadar olan adli para cezalarının kesin nitelikte olması hükmü de aynı gerekçe ile erteli cezanın aynen veya kısmen infazına karar verilmesine de esas alınamaz. Burada da, hükümlerin kural olarak istinaf ve temyiz kanun yoluna tabi olması hükmü ve belirli bir miktarı aşmayan adli para cezalarının kesin nitelikte olmasına ilişkin hüküm ile erteli cezaya ilişkin hükümler birlikte olarak adalet ilkesi ve evrensel hukuk ilkeleri göz önünde tutularak değerlendirme yapılmakta, yani sadece erteli cezaya ilişkin hükümler karar vermede esas alınmamaktadır. Yine kanunda açık hüküm bulunmasaydı dahi kesin nitelikteki adli para cezaları aynı gerekçelerle tekerrüre de esas alınamazdı.
Doğal hukuk açısından baktığımızda; pratik ihtiyaçlar için getirilmiş olup istinaf ve temyiz kanun yolu kapalı olan müesseseler gereğince verilen kararların, sadece koşullu salıverilmenin geri alınması, erteli cezanın aynen veya kısmen infazına karar verilmesi, tekerrüre esas alınması hususlarında değil, memuriyete engel olma ve başka hususlar gibi tüm alanlarda hiçbir hukuki duruma esas olmaması gerekir. İstinaf ve temyiz yolu kapalı olan hükümlerin bazı haklara engel olması veya bir hukuki duruma esas alınması isteniyorsa, o suç için verilen kararın açıkça istinaf ve temyiz yoluna tabi olduğunun kanunda kabul edilmesi gerekir. Bu açıklamamıza, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarının itiraza tabi olmasının temel hak ve özgürlükler bakımından doğru olmadığına ve itiraz maddesinin iptaline dair Anayasa Mahkemesinin 20/07/2022 tarih 2021/121 esas 2022/88 sayılı kararı da (R.G. 23/09/2022-31962) delil teşkil etmektedir.
Son örnek olarak koşullu salıverilmenin geri alınması ve erteli cezanın aynen veya kısmen infazına karar verilmesinde, ceza zamanaşımı süresinin, denetim süresi içerisinde işlenen suçun suç tarihinden mi suça ilişkin kararın kesinleşme tarihinden itibarın mi başlatılacağı hususunda kanunda hüküm yoktur. Hükümlü denetim süresi içerisinde yeni suç işlediğinde, yeni suçun cezasının kesinleşmesi şartına bağlı olarak, kararın kesinleşme tarihinden değil yeni suç tarihinden itibaren hesaplanacak ceza zamanaşımına göre karar verilmelidir. Cezanın kesinleşme şartı, hükümlünün iradesi dışında bir süreçtir. Devletin sorumluluğunda olan yargılama sürecinin uzaması hükümlüye yüklenemez. Cezanın infazı için işlemekte olan denetim süresinde yeni suç işlenmesi ile denetim süresinin artık işlemeye devam etmesinden bahsedilemeyeceğinden bu durumun, TCK’nın 68/5 maddesindeki “infazın herhangi bir suretle kesintiye uğradığı” ifadesi içerisinde kaldığı sonucuna varılmalı ve yeni suç tarihinden itibaren ceza zamanaşımının işlemeye başladığı kabul edilmelidir. Bazen 8-10 yılı bulabilen kararın kesinleşme sürecindeki belirsizliğin, kişinin iç dünyasına zarar vermemesi, kişinin korku içinde yaşamasına neden olmaması gerekir. Yani ceza zamanaşımına dair hükümler ile kişi için hukuki belirsizlik olmaması gerektiğine ilişkin evrensel hukuk ilkesi olan hukuk güvenliği ilkesi birlikte yorumlanmakta ve doğal hukuka göre yorumla çözüm bulunmaktadır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasında dava zamanaşımı hesabında da sanık, denetim süresi içerisinde suç işlediğinde, kanunda açık bir hüküm olmamasına rağmen dava zamanaşımının, Yargıtay kararları gereğince yeni işlenen suçun kararının kesinleşme tarihinden değil suç tarihinden itibaren başlatılması hakkaniyet gereği benzer şekilde bir uygulama ve yorumdur.
Maddi ceza hukukunda kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi gereğince kıyas yasağı vardır. Doğal hukuka göre yorumda ise yeni bir suç ve ceza ihdas edilmemekte kıyastan farklı olarak, benzer müesseseler değil, birbirini etkileyen ilgili müessese hükümleri çözümde göz önünde bulundurulmaktadır. Yine kıyastan farklı olarak burada bir kanun boşluğu olmayıp tabiri caizse ilgili müesseselerin içerisinde gömülü, örtülü olarak zaten bulunan çözüm, müesseselerin birlikte olarak adalet ilkesi ve evrensel hukuk kurallarıyla doğal hukuka göre yorumlanmasıyla ortaya çıkarılmaktadır. Kıyasta ise kanun boşluğu ilgili olmayan benzer müessesedeki hükümle doldurulmaktadır. Yani bir konuşmacının anlatımında, sadece bir cümle alındığında nasıl ki yanlış sonuç çıkıyor, konuşmanın tamamının anlatımı kavramada esas alınması gerekiyorsa, doğal hukuka göre yorumla çözüm bulunmasında da ilgisi zorunlu olan müesseseler bu sorun kapsamı ile sınırlı olarak birlikte değerlendirilmektedir.
Sonuç olarak; normun anlamını, sadece ilgili normun kapsamı ve sistematiği içerisinde kalarak açıklamaya çalışılan klasik yorum yöntemleri her durumda yeterli olamayacaktır. Klasik yorum yöntemlerinin çözümde yeterli olmadığı sınırlı durumlarda “doğal hukuka göre yorum” yöntemiyle aydınlanmış akılların çözüm bulması gerekir.
Cumhur ŞENGÜL
İstanbul İnfaz Hakimi
KAYNAKÇA
IŞIKTAÇ, Yasemin; Hukuk Felsefesi, 7. bs., İstanbul 2021.
IŞIKTAÇ, Yasemin/METİN Sevtap; Hukuk Metodolojisi, 4. Baskıdan 8. Tıpkı Baskı, İstanbul 2021.
ÖNDER, Ayhan; Ceza Hukuku Dersleri, İstanbul 1992.
Altan Heper, “Almanya’da Hukukta Yorum Üzerine Bazı Düşünceler”, S. 1, 2012, Ankara Barosu Dergisi, s. 71-85 (https://dergipark.org.tr(21.10.2022))
(Bu makale İstanbul Anadolu Adliyesi Dergisi 22. sayıda (Ocak 2023) yayınlanmıştır.)
----------------
[1] Işıktaç, Yasemin; Hukuk Felsefesi, 7. bs., İstanbul 2021, s. 284, 285.
[2] Önder, Ayhan; Ceza Hukuku Dersleri, İstanbul 1992, s.50-53.
[3] Işıktaç, Yasemin/Metin Sevtap; Hukuk Metodolojisi, 4. Baskıdan 8. Tıpkı Baskı, İstanbul 2021, s. 126.
[4] Işıktaç/ Metin, s. 130.
[5] Işıktaç/ Metin, s. 131.
[6] Altan Heper, “Almanya’da Hukukta Yorum Üzerine Bazı Düşünceler”, S. 1, 2012, Ankara Barosu Dergisi, s. 77 (https://dergipark.org.tr(21.10.2022))
[7] Işıktaç/ Metin, s. 174.