Yargı kapısına düşen herkesin ortak bir beklentisi var: adaletin gelmesi. Ama küçük bir parantez açalım; adaletin geç gelmesi, çoğu zaman adaletin gelmemesiyle aynı etkiyi yaratıyor. İşte tam bu noktada karşımıza çıkan kavram: makul sürede yargılanma hakkı.
Bu hak, hukuk devletinin vitrin süsü değil; motorudur. Yargılama süreçlerinin yıllarca sürmesi, dosyaların raflarda yaşlanması, tarafların belirsizlik içinde bekletilmesi ne hukuka ne de insan onuruna yakışır. Hukuk, insan hayatına dokunuyorsa — ki dokunur — zamanında dokunmak zorundadır.
Adaletin zamanı olur mu?
Evet, olur.
Ve bu zaman “makul” olmak zorundadır.
Makul sürede yargılanma hakkı, bireyin hakkında açılan bir dava ya da yöneltilen bir suç isnadının gereksiz gecikmelere kurban edilmeden sonuçlandırılmasını isteme hakkıdır. Bu hak, hem iç hukukumuzda hem de uluslararası metinlerde açıkça korunur.
Anayasa, bir yandan herkese adil yargılanma hakkı tanırken, diğer yandan davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasını yargının görevi olarak yükler. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ise meseleyi daha da net söyler: Herkes davasının makul bir süre içinde görülmesini isteyebilir. Nokta.
“Makul” dediğimiz süre neye göre belirlenir?
Burada sihirli bir takvim yok. Her dosya kendi gerçeğiyle değerlendirilir. Ama bazı mihenk taşları vardır.
Davanın karmaşıklığı önemlidir. Çok taraflı, teknik inceleme gerektiren dosyalarla basit bir alacak davasını aynı kefeye koyamazsınız.
Tarafların tutumu önemlidir. Yargılamayı uzatmak için yapılan gereksiz talepler, geciktirici manevralar makul süre hesabında göz ardı edilmez.
Asıl kritik nokta ise şudur: Yargı makamlarının tutumu. Uzun duruşma aralıkları, aylarca bekleyen bilirkişi raporları, rafta unutulan dosyalar… Bunlar “iş yükü” gerekçesiyle her zaman mazur görülemez.
Bir de davanın kişinin hayatındaki ağırlığı vardır. İşini, ailesini, çocuğunu, geçimini ilgilendiren davalar için “biraz daha sabır” demek kolay değildir. Bu tür dosyaların daha hızlı ilerlemesi beklenir, beklenmelidir.
Süre ne zaman başlar?
Hukuk davalarında dava açıldığında, ceza davalarında ise kişi fiilen suçlandığında. Ne zaman biter? Karar kesinleştiğinde. Aradaki her gün, her ay, her yıl bu hakkın terazisine eklenir.
“Peki ne yapacağız?” sorusunun cevabı değişti
Uzun süre makul sürede yargılanma hakkı denince akla doğrudan Anayasa Mahkemesi gelirdi. Ancak bu yol artık ilk durak değil.
7445 sayılı Kanun’la birlikte sistem değişti. Bugün, bu hakkın ihlal edildiğini düşünen herkes için zorunlu ilk adres Adalet Bakanlığı Tazminat Komisyonu.
İster devam eden bir dava olsun ister kesinleşmiş bir yargılama… Önce Komisyona başvurulacak. Yargılama bitmişse kararın kesinleşmesinden itibaren bir ay içinde. Devam ediyorsa süreç içinde de başvuru mümkün.
Bu yol tüketilmeden Anayasa Mahkemesi’ne gitmek, usulden kapıyı kapatır. Komisyon süreci tamamlandıktan sonra — şartları varsa — AYM devreye girer. Orada da süre nettir: 30 gün.
Sonuç: Adaletin bedeli sabır olmamalı
Makul sürede yargılanma hakkı, sadece dosya istatistiklerini ilgilendirmez. İnsanların hayatını, psikolojisini, geleceğini ilgilendirir. Yıllarca süren davaların sonunda verilen bir tazminat, kaybolan zamanı geri getirmez ama devletin “geciktim” deme biçimidir.
Hukuk devleti, sadece doğru karar veren değil; zamanında karar veren devlettir.
Adalet gecikiyorsa, orada herkes biraz mağdurdur.
Av. Selenay KURT