Bu aşamada Dünya İnsan Hakları Günü için yazmak istemezdim.

Çünkü insan hakları ihlallerini de bir yana bırakamayız ama, Ukrayna-Rusya savaşında ve Gazze’de yaşananlar insan hakları ihlallerinin de çok ötesinde olup öncelikle başta çocuklar olmak üzere insanın yaşaması-var olup olmamasıyla ilgili.

Savaşlarda her gün insanlar ölüyor. Evler yıkılıyor. Çocuklar kadınlar ve o evde doğup büyüyenler evin enkazı altında can veriyorlar. Uçaklar, tanklar, silahlar durmadan ölüm kusuyor. Sivil insan ayrımı yapılmadığından savaş suçları işleniyor.

 Sağ kalan çocuklar, kadınlar ve yaşlılar ise açlık, susuzluk, hastalık ayrıca her gün ölüm korkusu içinde yaşıyorlar. Ev yok, okul yok, iş yeri yok.

Bunlara aynı tepkiyi vermek için, insan olmamız yeterli. Başka bir ortak noktaya ihtiyacımız yok. Tıpkı ölenlerin insan olduğunu bilmemizin yeterli olması gibi, ölen insanların başka bir niteliğinin de bir önemi yok.

Oysa Birleşmiş Milletler, İnsan Hakları Bildirgesini,  İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanya’da Hitler döneminde yapılan soykırım nedeni ile hazırlamıştır. Amacı II. Dünya Savaşı sonrasında bireylere tanınan hak ve özgürlükleri güvenceye almaktı.

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi 75 yıl önce, Birleşmiş Milletlerin Paris’te  10 Aralık 1948’da yaptığı genel kurulunda kabul edildi. Türkiye 27 Mayıs 1949’da bu bildirgeyi imzaladı.

Her insanın özgürce, eşitçe ve onurlu yaşaması için devletler uluslararası bir belge etrafında toplanmışlardı.

Bildirgede; ırk, renk, din, görüşler ve diğer statüler arasında ayırım gözetilmeksizin herkesin doğal insan haklarına sahip olduğu açıkça vurgulanmaktadır.

İnsan olduğumuz için özgür olmalıyız, düşünmeliyiz ve düşündüğümüzü ifade edebilmeliyiz, mülkiyet hakkımız olduğu gibi toplumsal cinsiyet eşitliğine de sahip olmalıyız.

75 yıldır insan haklarına erişme için caba gösterilmektedir. Ancak yukarıda belirttiğimiz gibi binlerce insan savaşlarda ölüyor, insan hakları ihlal ediliyor, çocuklara ve kadınlara taciz ve istismarın önü alınamıyor ve insanlar kendi vatanlarında doğup büyüdükleri yerlerde yaşamlarını sürdüremiyor, başka ülkelere göç etmek zorunda bırakılıyorlar.

Şimdi bir kez daha en temel insan hakları nelerdir sorusuna cevap verelim;

Yaşama hakkı insan haklarının temel prensipleri arasındadır. ...

- İşkence ve Kötü Muamele Yasağı ...

- Düşünce ve İfade Özgürlüğü ...

- Din ve Vicdan Özgürlüğü ..

- Özel Hayatın Gizliliği Hakkı

- Adil Yargılanma Hakkı ...

- Mülkiyet Hakkı ...

- Seçme ve Seçilme Hakkı

1949’da oluşturulan Avrupa Konseyinin on iki üye ülkesi, İnsan Hakları Bildirgesinde zaten var olan hakları göz önünde tutarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hazırladı ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 4 Kasım 1950 tarihinde kabul edildi ve 3 Eylül 1953 yılında yürürlüğe girdi.

1959 yılında ise Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve ek protokolleri ile güvence altına alınmış olan temel hakların çiğnenmesi  durumunda haksızlığa uğrayanların gerektiğinde başvurmaları için uluslararası bir mahkeme olma sıfatıyla bir yargı organı olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)  kuruldu. Avrupa Konseyi üyeleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargı yetkisini tanımaktadır.

World Justice Project (WJP) 2008 yılından bu yana her yıl Hukukun Üstünlüğü Endeksi’ni yayınlıyor. WJP’nin 2020 raporuna göre ise Türkiye hukukun üstünlüğünde 128 ülke arasında 107. sırada yer alıyor.

Son yıllarda AİHM’e yapılan başvuru sıralamasında sürekli ilk sırada yer alan Rusya’nın üyeliğinin son bulmasıyla ikinci sırada yer alan Türkiye bu ülkenin yerini aldı.

Strasbourg Mahkemesi’nde 2021 yılı sonu itibarıyla karar için bekleyen şikayetlerde, Rusya 17 bin 13 başvuruyla ilk sırada yer alırken, Türkiye 15 bin 251, Ukrayna 11 bin 372 ikinci ve üçüncü sıraları aldı. Romanya 5 bin 690 ve İtalya 3 bin 646 ile 4. ve 5. sıralarda.

İnsan hakları gününde halen Anayasa mahkememizin ve AİHM kararlarının bir kısmının uygulanıp uygulanmamasının tartışılması son derecede üzüldüğümüz bir tartışmadır. Elbette ki bu kararlar bağlayıcıdır ve uygulanmalıdır.