Bu yazımızda ele alacağımız hukuki sorun; Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaası ve esas hakkındaki mütalaa verildikten sonra, yeniden esas hakkında mütalaa verilip verilemeyeceğine ilişkindir.

Esas hakkında mütalaa; delillerin duruşmada ortaya koyulması evresinden sonra, “delillerin tartışılması” aşamasında iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısının ceza davasının esası hakkındaki beyanıdır. Bir başka ifadeyle, uyuşmazlığın nasıl çözülmesi gerektiği konusunda Cumhuriyet savcısının son görüşünü açıklamasına esas hakkında mütalaa denir. Esas hakkında mütalaanın hukuki dayanağı, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu m.216’da düzenlenen delillerin taraflarca tartışılması hükmüdür. Cumhuriyet savcısının duruşmada sunacağı esas hakkında mütalaada CMK m.206 ve devamı hükümlerine göre ortaya koyulan delillerle ilgili ayrıntılı delil tartışması yapılır ve sonuçta duruşmaya katılan Cumhuriyet savcısı; iddianame yönünde veya ondan farklı mahkumiyete dair talebi olabileceği gibi, iddianameye konu edilen suça konu fiilin suç olmadığı veya işlenmediği veya başka nedenlerle sanık veya sanıkların suçsuz olduğuna dair görüşünü ortaya koyabilir, yani Cumhuriyet savcısı mutlaka mahkumiyet veya mutlaka beraat istemek zorunda değildir ve delillerin ortaya koyulmasından sonra suçla, delillerle ve sanık veya sanıklarla ilgili farklı görüşte sunabilir.

Cumhuriyet savcısının delillerle ilgili görüşü; mahkeme için bağlayıcı olmamakla birlikte, elbette önem arz eder. Sonuçta mahkeme, “Delillerin takdir yetkisi” başlıklı CMK m.217’ye göre karar verir. CMK m.217’ye göre; “(1) Hakim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hakimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir.  (2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir”. Bu hükümde; delilleri tartışan taraflardan birisi de iddia makamını temsilen Cumhuriyet savcısı olup, bu sebepledir ki onun tarafından hazırlanacak, CMK m.216/1’de delil tartışması olarak düzenlenen esas hakkında mütalaa önem taşımaktadır. Cumhuriyet savcısı mütalaasında; yalnızca sevk maddesine ve suçun adına yer vermekle veya iddianameyi tekrarlamakla yetinemez, çünkü adı üstünde delillerin tartışılmasında Cumhuriyet savcısının ortaya koyulan ve o ana kadar değerlendirilen delillerle ilgili söz söylemesi ve dava ile ilgili sonuç görüşünü sunması gerekir.

Kamu davasının açılması ve görülmesi için Cumhuriyet savcısı tarafından iddianame düzenlenmesi zorunlu iken, davanın bitirilmesinde Cumhuriyet savcısı tarafından esas hakkında mütalaa alınması zorunlu değildir. İddianame kamu davası için kurucu unsur olurken, esas hakkında mütalaa davanın bitirilmesi bakımından bir mecburiyet taşımaz.

Elbette mahkeme taraflara ve dolayısıyla davanın iddia makamı olan Cumhuriyet savcısına ortaya koyulan, reddedilmeyen, üzerinde konuşulup değerlendirilen delilin tartışılması kapsamında söz vermeli, gerekirse birden fazla kez söz vermeli, ancak bu konuda söz almayan, esas hakkında mütalaasını yargılamanın geldiği aşamada sunmayacağını söyleyen, esas hakkında mütalaayı hazırlaması için kendisinden süre isteyen Cumhuriyet savcısına mahkemece verilen süreye rağmen mütalaa sunulmadığında ve makul bir mazeret sunulmadığında, sanığın makul sürede yargılanması, aklanması haklarının korunması ve adalet geciktirilemeyeceğinden, kovuşturmanın geldiği aşamaya kadar yapılanlarla yetinmek suretiyle mahkeme tarafından bir karara varılmalıdır.

Cumhuriyet savcısının esas hakkında mütalaasını, kovuşturmanın sözlülüğü, aleniliği ve yüze karşılığı gereğince duruşma salonunda açıklaması, okuması gerekir. Bu nedenle; duruşmadan önce, yani celse arasında yazılı sunulan esas hakkında mütalaalar ile duruşmada sözde zamandan kazanmak için kopyala yapıştır tekniği kullanılarak bilgisayar ortamında duruşma tutanağına eklenen ve sadece bir özeti duruşma salonunda taraflara açıklanan esas hakkında mütalaalar, CMK m.216’da öngörülen delil tartışmasına ve bu hükmün amacına uygunluk taşımaz. Ancak uygulamada; celse arası mütalaaların Cumhuriyet savcısı tarafından yazılı sunulması, Özel Hukuk yargılaması gibi sanık ve müdafiine esas hakkında mütalaaya karşı diyeceklerini söylemesi için süre verilmesi, duruşmada kopyala yapıştır tekniği kullanılarak esas hakkında mütalaanın bilgisayar ekranında tutulan tutanağa eklenmesi ve sadece duruşma salonunda çoğunlukla Cumhuriyet savcısı ve bazen de mahkeme başkanı ve hakimi tarafından mütalaanın bir özetinin açıklanması ile yetinilmesi yöntemlerinin kullanıldığı, bunun bir teamüle dönüştüğü, hatta sanık ve müdafiinden de yazılı savunma hazırlanmasının istenildiği, daha da ötesi CMK m.216/1’de öngörülen sıralamaya aykırı olarak müdahil, yani katılan ve avukatından Cumhuriyet savcısından sonra diyeceklerinin sorulduğu, sıralamaya riayet edilmediği, bazen de delil tartışmasında sanık müdafiine ilk söz verildiği görülmektedir. Elbette Kanunun açık hükümlerine aykırı uygulamalara izin verilmemesi ve her durumda son sözün sanık ile müdafiine tanınması gerekir.

Ceza muhakemesinin amacı olan somut gerçeğin ortaya çıkarılması için, delillerin duruşmada ortaya koyulması, bu delillerden sonuç çıkarılması, yani delillerin tartışılması gerekmektedir. Böylece ortaya koyulan delillerle ilgili taraflara Ceza Muhakemesi Kanunu m.216/1’de belirtilen sıraya göre söz hakkı verilecek ve tartışma imkanı sağlanacaktır. Delillerin tartışılması aşaması tamamlanacak olup, önce katılan ve vekili, sonra da Cumhuriyet savcısı esas hakkındaki görüşünü beyan edecektir. Soruşturma aşamasında elde ettiği delillerden ulaştığı sonuca göre iddianameyi hazırlamakla görevli olan İddia Makamı, bu şekilde CMK m.225/1’e göre kovuşturma aşamasının sınırlarını belirlemektedir. Kovuşturmanın sonunda iddia makamı, duruşmaya getirilip tartışılan delilleri değerlendirecek, esasa dair görüşlerini ve iddialarını mütalaası ile ortaya koyacak, sanık veya müdafii de buna dair savunmasını yapabilecektir. Bu iddia, yani tez ile antitezin çatışması ile karara ulaşılan bir süreç olan muhakeme sonucunda, yargılamanın sonunda sağlıklı bir karara, Hegel’in diyalektiğine göre senteze ulaşılması amaçlanmaktadır.

1412 Sayılı mülga CMUK m.251 ile 5271 Sayılı CMK m.216’da benzer şekilde düzenlenmesine rağmen, her ikisinde de Cumhuriyet savcısının esas hakkında mütalaa hazırlaması ile ilgili açık bir hükme ve kavrama yer verilmediği, ancak ceza yargılaması kanunlarından her konuyu ayrıntısı ile düzenlemesi beklenemeyeceği, bu sebeple; usul kanunlarının düzenlemediği alanlarda kişi hak ve özgürlüklerine aykırı olmamak ve kanunun ruhuna uygun olmak şartı ile yorum ve kıyasla doldurulmakta olup, bu uygulama benimsendikçe teamüle dönüşmektedir. CMK m.216 dikkate alındığında, ortaya koyulan delillerle ilgili tartışmada “karşılıklılık” ilkesine uygun olarak sözün sırası ile katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanuni temsilcisine verileceği, dikkat edilecek olursa katılana veya vekiline denildiği, yani katılan kendisini vekille temsil ettirmekte ise delil tartışmasında yer alamayacağı, fakat sanık bakımından böyle bir kısıtlamanın olmadığı, kanun koyucunun orada sanığa veya müdafiine dediği, burada geçen delil tartışmasının uygulamada esas hakkında beyan, esas hakkında mütalaa ve esas hakkında savunma olarak kabul edildiği görülmektedir.

Yeri gelmişken belirtmeliyiz ki; “Ara verme” başlıklı CMK m.190/1’e göre; “Duruşmaya ara verilmeksizin devam edilir. Ancak, zorunlu hallerde davanın makul sürede sonuçlandırılmasını olanaklı kılacak surette duruşmaya ara verilebilir”. Bu hüküm; kovuşturmanın ve adaletin hızlı tecellisi için kanun koyucunun kabul ettiği, deyim yerinde ise müthiş bir düzenleme olmakla birlikte, bugüne kadar yeterince tatbik edildiği söylenemez. Esasen bu hüküm tam manası ile uygulansa, yani iddianame/suçlama belgesi en iyi şekilde ve delilleri ile birlikte ortaya koyulsa, iddianamenin kabulü ve duruşma hazırlığı evresinde tüm hazırlıklar tamamlansa, iddia ve savunma ile ilgili hiçbir eksik bırakılmasa, özellikle tutuklama veya adli kontrol tatbik edildiği kamu davalarının duruşmalarının bir, bilemediniz kısa süre içinde verilecek birkaç celse ile tamamlanması, bu nedenle de “Delillerin tartışılması” başlıklı CMK m.216’nın bir kez tatbikinin gündeme gelebileceği tartışmasızdır.

Konumuza dönecek olursak; iddia makamının esasa dair görüşünün anlaşılır ve açık bir biçimde sunmasının, savunma hakkının kullanılması ile de bağlantılı olduğunda şüphe yoktur. Çünkü sağlıklı bir savunma ancak sağlıklı bir iddia üzerine oturtulabilir. Bu sebeple; İddia Makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı, karar verilmeden önce, toplanan delillere göre yargılama konusu olan her suç açısından, esasa dair mütalaasını açık ve anlaşılır bir biçimde ve eğer görüşü mahkumiyete dair ise, iddia edilen suçun kanunda yer alan maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorundadır.

İddia makamı; kovuşturmada mütalaa mahiyeti taşıyan talep ve tasarrufları ile mahkemeye ışık tutacak, muhakemede tez ileri sürüp, savunma makamının antitezi ile çarpıştırılacak ve sentez elde edilmesine yardımcı olacaktır. Cumhuriyet savcısı son kararın nasıl olması gerektiği hakkındaki görüşünü esas hakkındaki mütalaası ile açıklayacak olup, artık ortada şüphe yok ise mahkumiyet kararı verilmesini düşünüyorsa, sanığın cezalandırılmasını isteyecektir[1].

Cumhuriyet savcısının esas hakkında verdiği mütalaayı bir anlamda geri çekip, esasen tümden veya kısmen değiştirmek suretiyle yeniden esas hakkında mütalaa vermesi, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda bu konuda kısıtlayıcı bir hüküm olmadığından ve kovuşturmanın ilk derece mahkemesi aşamasında “sözlülük” ilkesi hakim olduğundan mümkün olduğu söylenebilir. Hangi şartlar altında ve ne şekilde mütalaada değişikliğin gerçekleşebileceğine dair Ceza Muhakemesi Kanunu’nda hüküm var mıdır? Belki CMK m.207’de öngörülen geç delil ortaya koyulmasına bağlı bir değişiklik olabilirse de, esasen Cumhuriyet savcısının esas hakkında mütalaasında değişikliğe gidebilmesinde gerekçesini, yine bu konunun düzenlendiği CMK m.216/2’ye göre tekrar söz alabilmesi veya CMK m.190’a göre yapılan duruşma celselerinin devam etmesi halinde, celse veya Cumhuriyet savcısı değişikliğine veya o sırada yeni bir hukuki durumun veya delilin ortaya çıkmasına bağlı esas hakkında mütalaa değişikliğine gidilebilmesi gündeme gelebilir. Cumhuriyet savcısının esas hakkında mütalaayı geri çekip, yeniden esas hakkında mütalaa vermesi durumunda, CMK m.216 ve m.226 gözönünde bulundurularak hareket edilmeli, yeni bir esas hakkında mütalaa verildiği takdirde CMK m.216’da öngörülen usul tekrar edilmeli, sanığa ve müdafiine yeni mütalaa karşı savunma yapmasına imkan tanınmalı, ek savunma gerektiren hususlarda CMK m.226 tatbik edilmeli ve sanık müdafiinin yeni mütalaaya karşı savunma hazırlayabilmesi için süre talep etme imkanı tanınmalıdır. Gerçi biz, CMK m.216’nın tatbikinde taraflara yeni celse açılmasını gerekli kılabilecek süre tanınmamasını ve tarafların hazırlanıp geldiği duruşma ve celselerde eş zamanlı olarak açıklama cevap biçiminde ve CMK m.216’da öngörülen mantığa uygun şekilde hareket edilmesi, davanın uzatılmaması ve bir an evvel karara bağlanması gerektiğine inanmaktayız.

“Esas hakkında mütalaa” adı yalnızca “Tercüman bulundurulacak haller” başlıklı CMK m.202’de geçmektedir. Bunun haricinde, davanın sonuçlandırılması için verilmesi gereken bir esas hakkında mütalaa düzenleme altına alınmamıştır. Cumhuriyet savcısının kanaatini açıklaması “Delillerin tartışılması” başlıklı CMK m.216’da düzenlenen hükme dayanmaktadır. Delillerin tartışılması evresi ise, her celse tekrar edilen bir husus olduğundan, yargılamada bulunan her süje görüşünü, yani değerlendirmesini açıklayabilir. Bu maddede süjelerin görüş değiştirmesi hususunda bir engelden bahsedilmediğinden, esasında her celse yeni bir esas hakkında mütalaanın verildiğinden söz edilebilir ki, bu da Cumhuriyet savcısının sanığın cezalandırılıp cezalandırılmadığı konusunda kanaatini değiştirmesinde herhangi bir kanuni engel yoktur. Bununla beraber “Hükmün kolektif verilmesi” ilkesi uyarınca yargılamaya katılan tüm süjelerin sonuç kanaatini açıklaması gerektiğinden, İddia Makamını temsil eden Cumhuriyet savcısının, sözlü yargılamanın esas olduğu kovuşturma evresinde görüşünü duruşmada taraflara açıklaması gerekmektedir.

Belirtmeliyiz ki; adil/dürüst yargılamanın temini, yargılamaya katılan süjelerin tarafsızlığına gölge düşürülmemesi, nesnel ve öznel tarafsızlığın ve bağımsızlığın temini için çeşitli hallerin var olması gerektiği ifade edilebilir. Ancak Ceza Muhakemesi Kanunu’nda Cumhuriyet savcısının reddi gibi bir müessese olmadığından, hak ihlali iddiası haricinde sanık müdafiinin veya müşteki vekilinin duruşma esnasında başvurabileceği hukuki bir yol da bulunmamaktadır. Her ne kadar bu tür bir kanuni yol bulunmasa da, duruşma savcısının da tarafsız ve bağımsız olması gerektiği izahtan vareste olup, sırf bu nedenle soruşturma savcıları düzenledikleri iddianamelerin duruşmasına çıkmamaktadır. Bununla beraber; esas hakkında mütalaanın, hüküm oturumundan sonra değiştirilmesi gibi hallerde, yani duruşma salonundan sanık müdafiilerinin çıkartılıp, heyetin duruşma salonunda tek kaldığı, ancak yine Cumhuriyet savcısının çıkıp çıkmadığının müdafilerce tespit edilemediği durumlardan sonra esas hakkında mütalaanın esaslı şekilde değiştirilmesi, yani beraat yerine mahkumiyet veya mahkumiyet yerine beraat kararının verilmesi talep edildiği hallerde, Cumhuriyet savcısıyla birlikte mahkeme heyetinin tümünün tarafsızlığına ve bağımsızlığına gölge düşmüş olacak ve sanığın adil/dürüst yargılanma hakkı ihlal edildiğinin kabulü gerekecektir. Bu halde dışa dönük bağımsızlığın ihlal edildiği tartışmasızdır.

Duruşma savcısının değişmesi halinde ise; herhangi bir tartışma olmayacak, yeni Cumhuriyet savcısı kendisinden önce verilen esas hakkında mütalaa ile bağlı olmayacak -ki olamaması da gerekmektedir- ve çıktığı ilk celsede CMK m.216 uyarınca kendi görüşünü, yani esas hakkında mütalaasını açıklayabilecektir.

Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasını değiştirmesi, genellikle yeni bir delilin ortaya çıkması veya mevcut delillerin değerlendirilmesinde değişiklik olması gibi nedenlerden kaynaklanabilir. Bu durumda Cumhuriyet savcısı, iddiasını yeniden gözden geçirir ve mahkemeye yeni bir esas hakkındaki mütalaasını sunar.

İfade etmeliyiz ki; Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasını değiştirmesi, iddianamedeki suçlamaların değiştirilmesi anlamına gelmez, yani Cumhuriyet savcısı isnat ettiği suçların niteliğinde değişiklik yapamaz. Bu nedenle; Cumhuriyet savcısı, esas hakkındaki mütalaasını yeniden gözden geçirirken suçlamaların hukuki niteliğini korumak zorundadır. Örneğin; bir kişi hakkında uyuşturucu ticareti suçlaması ile dava açılmışsa ve Cumhuriyet savcısı, esas hakkındaki mütalaasında bu suçu kanıtlamak için belirli deliller sunmuşsa, ancak daha sonra yeni deliller ortaya çıkmış ve sanığın sadece uyuşturucu bulundurma suçu işlediği anlaşılmışsa, Cumhuriyet savcısı suçlamayı değiştirerek, uyuşturucu bulundurma suçu ile ilgili bir mütalaa sunabilir, fakat suçlamayı tamamen farklı bir suçla değiştiremez.

Netice olarak; Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasını değiştirmesi, hukuk sistemimizde suçluların cezalandırılması ve adil/dürüst bir yargılama süreciyle gerçekleştirilir. Cumhuriyet savcısı, sanık hakkındaki suçlamaları belirleyerek esas hakkındaki mütalaasını sunar, ancak bazı durumlarda Cumhuriyet savcısı esas hakkındaki mütalaasını değiştirebilir. Bu kapsamda Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasını değiştirmesi, genellikle yeni delillerin ortaya çıkması veya mevcut delillerin yeterli olmaması gibi nedenlerle olabilecektir, bu durumda Cumhuriyet savcısı suçlamaları yeniden değerlendirerek farklı bir sonuca ulaşabilecektir. Ancak, Cumhuriyet savcısı tarafından suçlamaların niteliğinde değişiklik yapılamayacağı, yani suçlamaların hukuki niteliği aynı kalacağı, sadece suçun işleniş şekli veya ayrıntıları değiştirilebileceği ifade edilmelidir. Diğer taraftan, Cumhuriyet savcısının mütalaasındaki değişikliklerin adil/dürüst bir yargılama sürecine hizmet etmesi gerektiği unutulmamalıdır. Bu kapsamda Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasını değiştirmesi yargılama sürecini etkileyebilecektir, çünkü Cumhuriyet savcısının değişen mütalaası, savunma tarafının stratejisini değiştirme ihtiyacına yol açabilir, bu halde Cumhuriyet savcısının mütalaasındaki değişiklikler dikkatle değerlendirilmeli ve gerekli önlemler alınmalıdır.

Prof. Dr. Ersan Şen

Stj. Av. Tamer Berk Bayraklı

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

--------

[1] Nurullah Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınları, 9. bası, s.193, 936-937