Tutulma koşullarını ilgilendirenler hariç olmak üzere kötü muamele vakaları kasıt unsuru taşıdığından ceza soruşturması maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasında en etkili yöntemdir. Zira ceza soruşturmasında -hukuka uygun olmak koşuluyla- delil serbestisi ilkesi geçerlidir. Birbirinin devamı niteliğindeki bu başvurular birlikte değerlendirildiğinde yaptırımın caydırıcılığı ve mağduriyetin giderilmesi işlevini görür. Ceza ve disiplin soruşturmasından sonra giderim olarak mağdura uygun miktarda tazminat verilmesiyle mağdur sıfatı ortadan kalkabilir. Tam yargı davası ise ceza ve disiplin soruşturmalarıyla birlikte birbirini tamamlayıcı ve birbirine tesir eden zincirin halkalarını oluşturmaktadır.

Mahkûmiyet kararıyla sonuçlanmasa dahi bir ceza soruşturmasındaki eksikliklerin diğer başvuru yollarına da doğrudan sirayet edebileceği söylenebilir. Bu ihtimalin gerçekleşmesi hâlinde tam yargı davasına bakan idare mahkemelerinin ceza soruşturmasında toplanan delilleri de dikkate alarak farklı bir sonuca ulaşmalarını engelleyen bir düzenleme ya da içtihat bulunmamaktadır.

Kötü muamele vakasının aydınlatılması ve mağduriyetin giderilmesi açısından bu kadar iç içe girmiş başvuru yollarının diğerinden bağımsız olarak değerlendirilmesi aynı olayda birbiriyle çelişkili sonuçlar ortaya çıkarma tehlikesi barındırır. Zira her iki soruşturmada ispat ve değerlendirme araçlarının farklılığı, adli ve idari yargının değerlendirmelerine de bağlı olarak farklı sonuçlara ulaşılmasına sebebiyet verebilir.

İlgili Karar

♦ (Sinan Işık (2), B. No: 2015/12734, 25/9/2019)

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

SİNAN IŞIK BAŞVURUSU (2)

(Başvuru Numarası: 2015/12734)

 

Karar Tarihi: 25/9/2019

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

Raportör

:

Hüseyin MECEK

Başvurucu

:

Sinan IŞIK

Vekili

:

Av. Nezahat PAŞA

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, zorunlu askerlik hizmeti sırasında maruz kalınan kötü muameleden doğan zararların karşılanmaması nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 27/7/2015 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.

5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. 1991 doğumlu başvurucu 5/9/2011 tarihinde İstanbul Kasımpaşa Askerî Hastanesi Emniyet Hizmet Birlik Komutanlığında askerlik hizmetine başlamıştır.

10. Başvurucu, zorunlu askerlik vazifesini er olarak yaptığı sırada Şubat 2012 başında üstleri tarafından darbedilerek dalağının alınmasına yol açacak derecede yaralandığını ileri sürmüştür.

11. Başvurucunun babasının 7/3/2012 tarihinde suç ihbarında bulunması üzerine ceza soruşturması başlatılmış, 2/5/2013 tarihinde ise tam yargı davası açılmıştır.

A. Ceza Soruşturması Süreci

12. Başvurucunun yaralanması konusunda Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askerî Savcılığı (Askerî Savcılık) tarafından yürütülen soruşturma sonucunda27/11/2012 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Bu karara karşı Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvuru sonucunda etkili soruşturma usul yükümlülüğünün ihlal edildiğine, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere kararın Askerî Savcılığa gönderilmesine karar verilmiştir (ceza soruşturmasına ilişkin olay ve olgular için bkz. Sinan Işık, B. No: 2013/2482, 13/4/2016, §§ 9-30).

B. İhlal Kararından Sonra Ceza Soruşturması Süreci

13. İhlal kararından sonra İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca (Savcılık) yeniden soruşturma başlatılmıştır.

14. Savcılık, iddia edilen darp ile başvurucunun dalağının yaralanması arasında illiyet bağı olup olmadığı konusunda Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulundan rapor almıştır. 26/12/2016 tarihli raporun ilgili kısmı şöyledir:

"...kişi hakkında düzenlenmiş adli ve tıbbi belgelerin incelenmesinde kişinin uğradığı iddia olunan darp olayı tarihinde bir sağlık kuruluşuna başvurmadığı, söz konusu yaralanması ile ilgili tıbbi belge düzenlenmediği, ayrıca uğradığı iddia olunan darp olayı ile dalak yırtılması arasında geçen süreçte (yaklaşık 3 hafta) de kişinin karın ağrısı şikayeti ile bir sağlık kuruluşuna başvurmadığı ve her hangi bir tıbbi görüntüleme yapılmadığı anlaşıldığı cihetle, dalak yırtılması ile 3 hafta kadar önce uğradığı iddia olunan darp olayı arasında illiyet bağı kurmaya yeter ölçüde tıbbi delil bulunmadığı oy birliği ile mütalaa olunur."

15. Savcılık; bu rapora dayanarak ve tanıkların olayın şakalaşma amacıyla meydana geldiğini ifade ettiklerini, suç işleme kastıyla hareket edildiğine dair yeterli delil bulunmadığını belirterek 4/7/2017 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.

16. Başvurucunun bu karara yaptığı itiraz, İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimliğince 6/10/2017 tarihinde kabul edilerek karar kaldırılmıştır. Kararda, mağdurun hastaneye ilk kaldırıldığında darbedildiğini beyan etmemesinin kendisini baskı altında hissetmesinden kaynaklanabileceğine işaret edilmiştir.

17. Savcılık 13/2/2018 tarihinde şüpheli H.İ.D. hakkında işkence suçundan kamu davası açmıştır. İddianamenin ilgili kısmı şöyledir:

 “…

Bu itibarla dosyada mevcut müşteki Sinan Işık'ın iddiaları ve şüphelinin beyanları, tanık anlatımları, aşamalardaki tıbbi raporlar ve tüm evrak kapsamından,

Dz. Sıh.Onb. olan şüpheli [H.İ.D.nin] askeri gazinoda müştekiyi diğer askerlerin de bulunduğu bir ortamda kelepçe ile kalorifer peteğine bağlayıp omuz ve karın bölgesine vurarak darp eyleminde bulunduğu, bu olaydan yaklaşık 3 hafta kadar sonra müştekinin dalağının travmaya bağlı olarak gelişen dalak yırtılması sebebiyle alındığı, tanıklarca sözü edilen olayın şakadan ibaret olduğu belirtilmiş ise de söz konusu tanıkların asker olduklarından ifadelerini verirlerken yönlendirebilmiş de olabilecekleri, ayrıca mağdurun eylemin şaka olduğunu kabul etmediği, bu itibarla tıbbi kanıtlar yanında tanıkların beyanlarının da mahkemece değerlendirilmesi gerektiği anlaşılmıştır.

Olay tarihi itibarıyla müşteki ve şüphelinin askerlik görevlerini ifa etmekte oldukları, bu sebeple şüphelinin darp suçu yönünden eyleminin 1632 S. Askeri Ceza Kanunu'nun 118. maddesi kapsamında kalabileceği anlaşılmasına karşın şüphelinin iddia olunan eylemi işleyiş biçimi, müştekiyi kelepçeledikten sonra kendisini darp etmesi ve bunun sonucunda da müştekinin dalağının alınmış oluşu dikkate alındığında eylemin işkence suçu kapsamında değerlendirilebileceği sonucuna varılmıştır.

…”

18. İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesinin baktığı dava 17/9/2019 tarihinde sonuçlanmıştır. Asta müessir fiil suçundan 10 ay hapis ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararın gerekçesi henüz yazılmadığından kesinleşmemiştir.

C. Tam Yargı Davası Süreci

19. Başvurucu 14/2/2013 tarihinde Millî Savunma Bakanlığından (MSB) olayla ilgili maddi ve manevi tazminat talep etmiştir.

20. MSB başvurucunun talebine cevap vermemiştir. Başvurucu bunun üzerine 2/5/2013 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) İkinci Dairesinde tam yargı davası açmıştır.

21. Denizli Devlet Hastanesinin 21/5/2013 tarihli özürlü sağlık kurulu raporunda, splenektomi (ameliyatla dalağın alınması) ve travma sonrası stres bozukluğu saptanan hastanın %37 oranında vücut fonksiyon kaybı bulunduğu bildirilmiştir.

22. AYİM’in Ankara Gülhane Askerî Tıp Akademisinden (GATA) aldırdığı 11/7/2014 tarihli raporun ilgili kısımları şöyledir:

 “…

GATA Genel Cerrahi AD Başkanlığının 27.06.2014 tarihli raporunda, yapılan incelemede GATA Haydarpaşa Eğitim Hast. Genel Cerrahi kliniğinin 25.02.2012/190 tarihli ameliyat raporu ve 27.02.2012/B013522Û12 tarihli patoloji raporuna istinaden hastaya yapılan “splenektomi” ameliyatının dış etkiler sebebiyle meydana geldiğinin değerlendirildiği kayıtlıdır.

Splenektomi ameliyatı yapılmasına neden olan olayın;

1. Yaşamını tehlikeye sokan bir durum OLDUĞU.

2. Vücutta kemik kırık ve çıkığına neden OLMADIĞI,

4. Dalağın anatomik kaybının organlardan birinin işlevinin YİTİMİ niteliğinde OLDUĞU,

6. …tespit edilen "splenektomi'nin 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğinden yararlanılarak ve mesleği bildirilmemekle meslek grup numarası grup (1) alınarak … yaşına (21) göre (E Cetveli) %14,3 (yüzde ondört virgül üç) oranında meslekte kazanma gücünden kaybetmiş sayılacağı,

7. Kişiye ait 25.02.2012 tarihli ameliyat notunda, batında 1500-2000 cc hemorajik vasıfta mayi saptandığı, dalakta hilusa uzanan grade 3-4 laserasyon olduğu ve splenektomi yapıldığı, 27.02.2012 tarihli patoloji raporunda; 186 gr olan splenektomi materyali kesitlerinde özellik izlenmediği, normal histolojik görünüm tespit edildiği, 25.02.2014 tarihli hematoloji konsültasyonunda; kişide splenektomi gerektirecek ve aynı zamanda kanama bozukluğu veya travma sonrası kanamaya yatkınlık oluşturabilecek primer hematopatoloji saptanmadığı bildirildiği dikkate alındığında;

a. Kişide splenektomi (ameliyatla dalağın alınması)'ye neden olan rahatsızlığının bünyesel bir hastalıktan dolayı meydana geldiğinin tıbbi delillerinin OLMADIĞI,

b. Splenektomiye neden olan batın içi kanama ve dalak laserasyonunun, künt travma sonucu tıbben husulünün mümkün OLDUĞU,

c. Bu hususun_askerlik hizmeti yeya Askeri Savcılığın KYOK kararında belirtilen olaya bağlı olup olmadığının adli soruşturma ile belirlenebileceği kanaatini bildirir rapordur.”

23. 5/11/2014 tarihinde dava oyçokluğuyla reddedilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “...

Dava dilekçesinde davacı vekili tazminat istemini aynı birlikte görevli başka bir personelin davacıyı darp etmesi sebebiyle davacının dalağının parçalanması sonucunda oluşan sakatlığa dayandırmaktadır. Davacı vekilinin iddia ettiği darp olayı ile ilgili olarak Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askeri Savcılığınca yapılan soruşturma esnasında ifadesine başvurulan tanıkların hiçbirisinin davacı vekilinin iddialarını doğrulamadığı, iddia edilen olay Şubat 2012 ayının başında meydana gelmesine rağmen davacının rahatsızlığının olaydan yaklaşık olarak 20 gün sonraki bir tarih olan 24 Şubat 2012 tarihinde meydana geldiği, davacıyı muayene ve ameliyat eden doktorların tümünün bahse konu rahatsızlığın bir travma sonucu oluştuğu kanaatinde olmaları sebebiyle, davacıya ısrarla sormalarına rağmen davacının her defasında başından herhangi bir darp ve cebir olayının geçmediği şeklinde cevap verdiğini beyan ettikleri, yine aynı doktorların bu seviyede bir travma sonucu oluşan rahatsızlığın birkaç saat içinde hastanın dalağının alınmasını gerektireceğini, bu sürenin en fazla 12 saate kadar uzayabileceğini beyan ettikleri, oysa ki iddia edilen olayın dalak yaralanması olayından yaklaşık olarak 20-25 gün önce meydana geldiği, tüm bu sebeplerle soruşturma sonucunda Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askeri Savcılığının 27 Kasım 2012 gün ve 2012/90 Karar sayılı kararıyla kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, dolayısıyla dava konusu olayda davalı idarenin tazmin sorumluluğunu doğuracak hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluğunu gerektiren bir durumun söz konusu olmadığı bu nedenle maddi ve manevi tazminat istemli davanın reddine karar verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır.

..."

24. Bu karara karşı başvurucunun yaptığı karar düzeltme istemi 3/6/2015 tarihinde aynı Dairece kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir.

25. 29/6/2015 tarihinde tebliğ edilen ret kararına karşı 27/7/2015 tarihinde bireysel başvuru yapılmıştır.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Mevzuat

26. 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 131. maddesi şöyledir:

 “Cezai kovuşturma ile disiplin kovuşturmasının bir arada yürütülmesi

Madde 131- Aynı olaydan dolayı memur hakkında ceza mahkemesinde kovuşturmaya başlanmış olması, disiplin kovuşturmasını geciktiremez.

Memurun ceza kanununa göre mahkûm olması veya olmaması halleri, ayrıca disiplin cezasının uygulanmasına engel olamaz.

160 sayılı Devlet Personel Dairesi Kurulması Hakkında Kanunun 4 üncü maddesinde sayılan kuruluşlarda çalışan personel hakkında; görevden doğan veya görevi sırasında işledikleri suçlarla kişisel suçları sebebiyle Cumhuriyet savcıları veya askeri savcılar veya sorgu hakimlikleri veya Memurun Muhakematı hakkında Kanun uyarınca yetkili kurullarca yapılan soruşturma sonunda düzenlenen takipsizlik, meni muhakeme, iddianame, talepname veya lüzumu muhakeme karar suretleri ile ilgili mahkemelerce verilen kesinleşmiş karar suretleri bu personelin bağlı olduğu bakanlık veya kurum veya kuruluşa gönderilir.”

27. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 74. maddesi şöyledir:

 “I. Ceza hukuku ile ilişkisinde

Madde 74- Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir.

Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz.”

28. Ayrıca ilgili hukuk için bkz. Utku Kalı (2), B. No: 2014/1358, 12/1/2017, § 34.

B. Danıştay İçtihadı

29. Danıştay Onuncu Dairesinin 2/11/1999 tarihli ve E.1999/1746, K.1999/5376 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:

 “İdari eylem, idarenin işlevi sırasında bir hareketi, bir olayı, bir tutumu; idari karar ve işlemle ilgisi olmayan, başka bir deyişle öncesinde, temelinde bir idari karar veya işlem olmayan salt maddi tasarrufları anlatır.

Söz konusu eylemlerin idariliği ve doğurduğu zarar bazen eylemin yapılmasıyla birlikte ortaya çıkarken, bazen de çok sonra, değişik araştırma, inceleme ve hatta ceza yargılamaları sonucu ortaya çıkabilmektedir.

Özellikle kamu görevlilerinin idari bir tasarruf yaparken, mevzuatın, üstlendiği ödevin ve yürüttüğü hizmetin kural, usul ve gereklerine aykırı olarak, kendisine izafe edilebilecek boyutta ve biçimde, ancak gene de resmi yetki, görev ve olanaklardan yararlanarak, onları kullanarak hareket ettiği, bu nedenle de idaresinden tamamen ayrılmasını önleyen ve engelleyen görev kusurları nedeniyle doğan zararların tazmini istemiyle açılacak tam yargı davalarında eylemin idariliği, bazen ceza davalarıyla personelin şahsi kusuru sonucu mu yoksa görev kusuru sonucumu zararın ortaya çıktığının belirlenmesinden sonra saptanabilmektedir.

Dava konusu olayda tazmini istenen zarar işkence sonucu ölüm nedeniyle uğranılan zarar olduğuna göre ölümün işkence nedeniyle meydana gelip, gelmediğinin, işkence eylemini idarenin personelinin resmi görev ve yetkisini kullanarak gerçekleştirip, gerçekleştirmediğinin belirlenmesine bağlıdır.

...”

30. Danıştay Beşinci Dairesinin 11/10/2017 tarihli ve E.2016/16018, K.2017/21064 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

 “…

Öte yandan; 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 131. maddesinde, "Aynı olaydan dolayı memur hakkında ceza mahkemesinde kovuşturmaya başlanmış olması disiplin kovuşturmasını geciktiremez. Memurun ceza kanununa göre mahkum olması veya olmaması halleri, ayrıca disiplin cezasının uygulanmasına engel olamaz." hükmü yer almaktadır.

Yasa'nın anılan hükmü bağlamında ceza mahkemesi kararlarının disiplin cezalarına etkisinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Disiplin cezasının sebebini oluşturan eylem ve davranışlar, aynı zamanda ceza kanununda da suç sayılabilir. Bu durumda, disiplin cezası yaptırımı ile birlikte ceza yaptırımı da uygulanabilir. Bu iki yaptırım türünün hukuki dayanağı, amaç ve sonuçları birbirlerinden farklıdır. Ceza yargılamasında suçun niteliği ve delillerin takdirinde uygulanan ilke ve kurallar ile disiplin hukuku açısından uygulanan ilke ve kurallar birbirinden farklı olduğundan, idarenin, kamu görevlisi hakkında disiplin cezası vermemesi, ceza mahkemelerince ceza verilmesine hukuki engel oluşturmayacağı gibi, aynı şekilde, ceza yargılaması sonucu beraat kararı verilmiş olmasının da, kuramsal olarak, disiplin cezası verilmesine engel teşkil etmeyeceği açıktır.

Ancak; ceza yargılaması neticesinde suçun unsurlarının oluşmadığı ya da suçun o kişi tarafından işlenmediği gerekçesiyle verilen beraat kararının, disiplin cezası bakımından da sadece birebir aynı suç nev'i bakımından etkili olacağı, başka bir ifadeyle, ceza yargılamasındaki beraat kararının konusunu teşkil eden suç, disiplin hukuku yönünden de aynı suç kapsamında değerlendirilerek disiplin cezası verilemeyebileceği kuşkusuzdur.

Öte yandan, ceza yargılaması neticesinde suçun unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle ya da delil yetersizliğinden dolayı beraat eden memurun eylem, tutum ve davranışlarının başka bir disiplin suçu kapsamına girmesi halinde, disiplin hukuku yönünden başka bir disiplin cezası ile cezalandırılmasına hukuki bir engel bulunmamaktadır.

Bir memura isnat olunan disiplin cezasına konu fiillerin, Türk Ceza Kanunu mucibince de cezalandırılmasının gerekli olması durumunda, disiplin cezası hakkında karar verilmesi için mevcut deliller yeterli görülmeyerek ceza mahkemesi kararına ihtiyaç duyulduğu kanaati hasıl olmuşsa, disiplin cezasına konu fiilin hukuki denetiminden önce ceza mahkemesi kararının kesinleşmesinin beklenmesi gerekir.

…”

V. İNCELEME VE GEREKÇE

31. Mahkemenin 25/9/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

32. Başvurucu;

i. Zorunlu askerlik hizmeti esnasında üstleri tarafından sürekli olarak darbedilip dalağı alınacak ve %37 oranında engelli hâle gelecek şekilde kötü muameleye maruz kaldığını,

ii. Sivil hâkimlerden oluşmayan ve askerî işleyişin hüküm sürdüğü AYİM’de davanın görülmesinin bağımsızlık ve tarafsızlığı zedelediğini,

iii. Yargılamanın aleniyet ilkesine aykırı biçimde, duruşma yapılmadan icra edildiğini,

iv. Bazı tanıkların darp olayını teyit ettiğini, ceza soruşturmasında beyanı alınan tanıklardan hiçbirine olay tarihinin sorulmadığını,

v. Alınan raporlarda dalaktaki yaralanmanın hastalığa dayalı olmadığının ve darp nedeniyle meydana geldiğinin tespit edilmesine karşın olaydan yaklaşık yirmi gün sonra rahatsızlığın ortaya çıktığı gerekçesiyle davanın reddedildiğini,

vi. Savcılığın kovuşturmaya yer olmadığına dair kararıyla bağlı olmayan AYİM’in bunu kararına dayanak yaptığını,

vii. Karar düzeltme talebinin ilk kararı veren dairece değerlendirilmesinin bu yolu etkisiz kıldığını,

viii. Millî Savunma Bakanlığı lehine 5.100 TL vekâlet ücretine hükmedildiğini, karar düzeltme başvurusu reddedilince de 248 TL para cezasına çarptırıldığını

belirterek mülkiyet, etkili başvuru, mahkemeye erişim, duruşmalı ve aleni yargılanma hakkı, hak arama hürriyeti ile kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

33. Anayasa’nın 17. maddesinin ilgili kısımları ile 5. maddesi şöyledir:

 “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı

Madde 17 – Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.

…''

''Devletin temel amaç ve görevleri

Madde 5- Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

34. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun kötü muamele yasağının usul yükümlülüğü kapsamında kaldığı değerlendirilen etkili başvuru, duruşmalı ve aleni yargılanma hakkı ile hak arama hürriyetinin ihlal edildiği iddiaları yönünden ayrıca inceleme yapılmamıştır.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

35. Birden fazla başvuru yolunun bulunduğu kötü muamele yasağında birbirinin seçeneği olmayan, aksine birbirini tamamlayıcı bu yollardan hangisinin etkili olduğunun vebir yolun kullanılması hâlinde diğer başvuru yollarının durumunun ne olacağının başvuru yollarının tüketilmesi koşulu bakımından değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirme esas hakkındaki incelemeyle birlikte yapılacaktır.

36. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

37. Askerlik görevi sırasında kötü muamelede bulunulduğuna ilişkin iddialar, daha önce Anayasa Mahkemesinin Sinan IşıkUtku Kalı (2) ve Emrah Kaplan (B. No: 2014/11469, 30/10/2018) başvurularında ele alınmıştır (genel ilkeler için bkz. Sinan Işık, §§ 55-64; Utku Kalı (2), §§ 43-50).

38. Başvurucunun zorunlu askerlik vazifesi sırasında üstleri tarafından darbedildiği iddiasıyla yaptığı suç ihbarında Askerî Savcılık kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Bazı tanıkların Bölük Çavuşu şüpheli H.İ.D. ve diğer askerlerin şakalaşırken başvurucuyu kelepçeyle kalorifer peteğine bağlayıp omzuna vurduğu, omuz bölgesine vurulan darbelerin dalak alınması sonucunu doğurmasının ihtimal dışı olduğu, omuza yapılan darbın suç kastı içermediği şeklindeki beyanları, başvurucunun verdiği beyanlarda suç tarihi konusunda farklılık olması, başvurucudaki yaralanmalarla organ kaybı arasında uygun illiyet bağı kurulamaması karara gerekçe olarak gösterilmiştir (Sinan Işık, § 28).

39. Başvurucunun bu karara karşı bireysel başvuruda bulunması sonucunda Anayasa Mahkemesi etkili soruşturma usul yükümlülüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:

 “…

83. Başvurucunun tedavisini ve ameliyatını gerçekleştiren doktorların, dalağın travma sonucu parçalanmış olması ihtimali üzerinde durdukları anlaşılmaktadır.

84. Soruşturma dosyasında mevcut olan bilirkişi raporunda, travmaya bağlı dalak yaralanmalarının %15'inin travmadan sonraki bir tarihte (büyük oranda ilk bir ay içinde) yoğun fiziksel aktiviteye bağlı olarak dalak parçalanmasına yol açabileceği bunun da başvurucunun olay öyküsüyle uyumlu olduğu belirtilmektedir.

85. Soruşturma sonucunda verilen kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararda bilirkişi raporundaki gecikmiş dalak yırtılmalarına ilişkin anılan tespitlere yönelik bir değerlendirme yapılmadığı anlaşılmaktadır.

87. Zorunlu askerlik görevinin ifası sırasında başvurucunun büyük oranda devletin gözetimi altında bulunduğu kabul edilmelidir. Bir kişinin devletin gözetimi altında bulunduğu bir zaman diliminde yaralandığının tespiti hâlinde, söz konusu yaralanmanın nasıl oluştuğu hususunda makul bir açıklama getirme yükümlülüğü devlete aittir. Gözaltı gibi kişinin tamamıyla devletin gözetimi altında bulunduğu hâllerde olduğu kadar sıkı uygulanamayacak olmakla birlikte anılan ilke, başvurucunun travma sonucu ortaya çıkması muhtemel şekilde dalağının parçalandığı somut verisi karşısında, anılan yaralanmanın ne şekilde meydana geldiğinin tespit edilmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır.

88. Başvurucunun olay anlatımıyla uyumlu bilirkişi raporunun dikkate alınmadığı değerlendirildiğinde, maddi olayın açıklığa kavuşturulmasını ve olası bir sorumluluğun tespiti yönünde gerekli özenin gösterilmediği sonucuna ulaşılmıştır.

…”

40. İhlal kararından sonra işkence suçundan açılan dava İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesinde derdesttir.

41. Askerlik görevi sırasında kötü muamelede bulunulduğuna ilişkin iddiaya istinaden açılan tam yargı davasının başvuru konusu edildiği somut olayda ilk sorun, iddianın hangi hak kapsamında ele alınacağı ve etkili yolun hangisi olduğudur.

42. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamındaki bu pozitif yükümlülüğünün usul boyutu da bulunmaktadır. Usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, doğal olmayan her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 110).

43. Usul yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği soruşturma türünün, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının esasına ilişkin yükümlülüklerin cezai bir yaptırım gerektirip gerektirmediğine bağlı olarak tespiti gerekir. Bu şekilde gündeme gelen yaşam hakkı ya da kötü muamele iddialarına konu davalarda Anayasa’nın 17. maddesi gereğince devletin sorumluların tespit ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte ceza soruşturması yapma yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda, yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi, bu hak ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 55).

44. Nitekim Anayasa Mahkemesi, katıldığı gösteriden sonra kolluk görevlilerince darbedildiğini iddia eden kişi tarafından açılan tam yargı davasının incelendiği bir başvuruyu kötü muamele yasağı kapsamında görmüştür. Tek başına tam yargı davası, kötü muamele vakalarında mağdur sıfatının ortadan kalkması için yeterli değildir. Bu sonuca ulaşılırken, tam yargı davasının tazminat imkânı sunmakla birlikte kötü muamele vakasının aydınlatılmasına, sorumluların tespitine ve cezalandırılmasına yönelik bir sonuç elde edilmesi için yetersiz ve etkisiz olduğu, etkili yolun ise ceza soruşturması olduğu, başvurucunun adli makamları harekete geçirmek için bir başvurusunun da bulunmadığı dikkate alınarak başvuru yollarının tüketilmediği neticesine varılmıştır (Zeki Güngör, B. No: 2013/8491, 31/3/2016, §§ 39-45).

45. Kemalettin Rıdvan Yalın (B. No: 2014/6220, 18/7/2019) başvurusunda da, gösteri yürüyüşü yapan gruba müdahale eden polis memurunun açtığı ateş sonucu yaralanan kişinin, ceza yargılamasındaki mahkûmiyet kararı üzerine açtığı tam yargı davasındaki tazminatın yetersizliği iddiası da kötü muamele yasağı kapsamında incelenmiş ve tazminat miktarının giderim bakımından yetersiz olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

46. Anılan iki karardaki açıklamalar karşısında başvuru konusu olayda başvurucunun, kötü muamele vakasında ceza soruşturması ve tam yargı davası seçeneklerinin her ikisini de kullanma iradesini gösterdiği anlaşıldığından, başvuru yollarının tüketildiği değerlendirilmiştir.

47. Başvuru dosyasında çözülmesi gereken sorunlardan biri de aynı olaydan kaynaklanan ceza soruşturması ve tazminat davasının birbirine etkisidir. Bu kapsamda, -bilhassa etkili soruşturma yürütülmediği Anayasa Mahkemesi kararıyla tescillenmiş- ceza soruşturmasına ilişkin verilen ihlal kararının tam yargı davasına konu bireysel başvuruya ne ölçüde tesir edeceği önemlidir.

48. Haksız fiillerden doğan borç ilişkileriyle ilgili olarak ceza ve hukuk mahkemeleri kararları arasındaki irtibat, Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiştir (§ 27). Ne var ki tam yargı davası ve ceza soruşturmasının irtibatı konusunda ne idari ne de ceza usul mevzuatında bir düzenleme bulunmaktadır. Bunda, idari yargının kodifiye edilmemiş, içtihada dayalı bir hukuk dalı olması da etkendir. Fakat disiplin soruşturması ve ceza soruşturması arasındaki bağlantı konusunda Danıştay içtihadı konuya ışık tutabilecek mahiyettedir.

49. Tutulma koşullarını ilgilendirenler hariç olmak üzere kötü muamele vakaları kasıt unsuru taşıdığından ceza soruşturması maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasında en etkili yöntemdir. Zira ceza soruşturmasında -hukuka uygun olmak koşuluyla- delil serbestisi ilkesi geçerlidir. Birbirinin devamı niteliğindeki bu başvurular birlikte değerlendirildiğinde yaptırımın caydırıcılığı ve mağduriyetin giderilmesi işlevini görür. Ceza ve disiplin soruşturmasından sonra giderim olarak mağdura uygun miktarda tazminat verilmesiyle mağdur sıfatı ortadan kalkabilir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Kemalettin Rıdvan Yalın, §§ 73-76).

50. ''İlgili Hukuk'' kısmındaki mevzuat ve içtihat ışığında ceza soruşturmasının mahkûmiyet kararıyla sonuçlanması durumunda şu değerlendirmelerde bulunulabilir: Tam yargı davası, ceza ve disiplin soruşturmalarıyla birlikte birbirini tamamlayıcı ve birbirine tesir eden zincirin halkalarını oluşturmaktadır. Cezai yaptırım gücü de nazara alındığında ceza soruşturması kuşkusuz daha önemlidir. Bu durum, kötü muameleye karşı asıl koruyucu ve etkili yolun ceza yaptırımı ve dolayısıyla ceza soruşturması olduğu manasını taşır. Nitekim kötü muamele vakalarında ceza soruşturması devletin yükümlülüğü olmasından dolayı zorunlu iken tam yargı davası başvurucunun iradesine bırakılmış bir giderim yoludur.

51. Mahkûmiyet kararıyla sonuçlanmasa dahi bir ceza soruşturmasındaki eksikliklerin diğer başvuru yollarına da doğrudan sirayet edebileceği söylenebilir. Bu ihtimalin gerçekleşmesi hâlinde tam yargı davasına bakan idare mahkemelerinin ceza soruşturmasında toplanan delilleri de dikkate alarak farklı bir sonuca ulaşmalarını engelleyen bir düzenleme ya da içtihat bulunmamaktadır. Başvuruya konu olayda AYİM’in değerlendirmelerinin neredeyse tümünün ceza soruşturmasında toplanan deliller ve ceza soruşturmasında varılan sonuç üzerine inşa edilmesi, bunlar arasında sıkı bir irtibat bulunduğunun göstergesidir.

52. Kötü muamele vakasının aydınlatılması ve mağduriyetin giderilmesi açısından bu kadar iç içe girmiş başvuru yollarının diğerinden bağımsız olarak değerlendirilmesi aynı olayda birbiriyle çelişkili sonuçlar ortaya çıkarma tehlikesi barındırır. Zira her iki soruşturmada ispat ve değerlendirme araçlarının farklılığı, adli ve idari yargının değerlendirmelerine de bağlı olarak farklı sonuçlara ulaşılmasına sebebiyet verebilir.

53. Somut başvuruda kötü muamele iddiasına dayanan ceza soruşturması Askerî Savcılığın 27/11/2012 tarihli kovuşturmaya yer olmadığına dair kararıyla sonuçlanmıştır. Bu karar 23/1/2013 tarihinde itiraz sürecinden geçerek kesinleşmiştir. Başvurucu, ceza soruşturmasında verilen karara karşı 8/4/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur. Bundan sonra başvurucu aynı olaya dayalı olarak 2/5/2013 tarihinde AYİM'de tam yargı davası açmıştır.

54. Görüldüğü üzere tam yargı davası, ceza soruşturmasında verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kesinleştiği 23/1/2013 tarihinden sonraki bir tarihte açılmıştır. Ceza soruşturmasına karşı başvurucunun Anayasa Mahkemesine yaptığı müracaat 13/4/2016 tarihinde etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiği kararıyla neticelenmiştir. Tam yargı davasında verilen kararın bütünüyle ceza soruşturmasında verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararındaki değerlendirmelere dayandığı yukarıda açıklanmıştır. O hâlde ceza soruşturmasının başvuru konusu yapıldığı bireysel başvuruda verilen bu ihlal kararının -aynı şekilde- tam yargı davası yönünden de geçerli olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

55. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

56. Askerî yargının bağımsızlığına ve tarafsızlığına ilişkin iddialar, ceza soruşturmasına konu ilk kararda yerinde görülmemiştir (Sinan Işık, §§ 65-80). Eldeki başvuruda da bu karardan ayrılmayı gerektiren bir husus tespit edilmemiştir.

57. Kötü muamele iddialarında etkili başvuru yolunun ceza soruşturması olması, aynı olaydan kaynaklanan ceza soruşturmasının etkisizliğinden dolayı önceden verilmiş ihlal kararı bulunması, bunun üzerine yapılan soruşturmanın sürmekte oluşu, bu soruşturmanın sonucuyla sıkı sıkıya bağlı tam yargı davasında ceza soruşturmasındaki bilgi ve belgelerin izinin sürülmesi, kötü muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edildiği iddiasının inceleme dışında bırakılmasını gerektirmiştir.

58. Başvurucu ayrıca tam yargı davasını kaybettiği için aleyhe vekâlet ücretine hükmedilmesi, karar düzeltme talebinin reddedilmesinden dolayı para ceza verilmesi nedeniyle mülkiyet ve mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini öne sürmüştür. Bu iddialar mahkemeye erişim hakkı kapsamında kalmakla birlikte aşağıda ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi sebebiyle, ödenen vekâlet ücreti ve para cezasının bu süreçte iadesi mümkün bulunduğundan anılan iddialar üzerinde durulmamıştır (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Erdal İmrek, B. No: 2015/4206, 17/7/2019, § 101).

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

59. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

60. Başvurucu, kötü muamele yasağının ihlali nedeniyle 200.000 TL maddi, 200.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Başvurucu ayrıca kolluk görevlileri hakkında yeniden soruşturma yapılmasını talep etmiştir.

61. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.

62. Mehmet Doğan kararında özetle uygun giderim yolunun belirlenebilmesi açısından öncelikle ihlalin kaynağının belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §§ 57, 58).

63. Başvuruda, Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

64. Bu durumda ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise usul hukukunda yer alan benzer kurumlardan farklı ve bireysel başvuruya özgü bir düzenleme içeren 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yeniden yargılama sürecinde mahkemelerce yapılması gereken iş, öncelikle hak ihlaline yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılmasından ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

65. Ceza soruşturmasına dair ilk başvuruda tazminata hükmedildiği de dikkate alınarak yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmesinin başvurucunun ihlal iddiası açısından yeterli tatmin sağladığı, kanaatine varıldığından başvurucunun tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

66. 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere -Anayasa'nın geçici 21. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (b) alt bendi gereğince- yetkili idari yargı merciine GÖNDERİLMESİNE (AYİM 2. Dairesinin 5/11/2014 tarihli ve E.2013/782, K.2014/1569 sayılı kararı),

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 25/9/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.