Halk arasında ebeveynlerin çocuklarına karşı bazen korkutma amaçlı bazen de tüm bağlarını gerçekten kopartmak amaçlı “Seni evlatlıktan reddederim!” gibi söylemlerinin gerecek anlamda nüfustan çıkarma, aradaki kan bağını yok sayma gibi hukuki bir karşılığı bulunmamaktadır. Zira bir anne ve baba ile çocuk arasındaki kan bağı doğumla birlikte oluşur. Söz konusu kan bağı hukuken ortadan kaldırılabilecek bir müessese değildir. Bu söylem halk arasında anne ve babaların üzüldükleri zaman içlerini rahatlatmak, belki de biraz göz korkutmak amacıyla kullandığı bir söylem olarak yıllar yılı devam etmiştir. Halbuki hukuken çocuğun kan bağının reddedilerek evlatlıktan çıkarılma hali söz konusu değildir. Bu durumda aslında kastedilen müessese Mirasçılıktan Çıkarma (Iskat)’dır. Bu anlamda ıskatın “evlatlıktan reddetmek” amacını kısmen hukuki anlamda karşılayabilecek bir müessese olduğunu söylemek mümkün olacaktır. Fakat bu müessesede de asıl olan kan bağının reddi değildir. Iskat halinde söz konusu mesele kan bağını reddederek çocuğunu nüfusundan çıkarma değil, saklı pay mirasçısı olan çocuğunu mirastan reddetme halidir. Nitekim ıskat halinde bile hiçbir anne baba kafasına göre çocuğunu mirasından men edemez. Bunun için TMK madde 510-513’ de bahsi geçen şartların gerçekleşmesi aranmaktadır.

Önemle belirtmemiz gerekir ki günlük yaşamda insanlar her ne kadar sadece çocuklarını mirasçılıktan çıkarabileceklerini düşünseler de aslında durum böyle değildir. Şöyle ki; kural olarak miras bırakan kendi mirası üzerinde istediği şekilde tasarruf edebilir. Fakat kanun koyucu bu tasarrufların adaletsizliğe yol açmaması ve hak kaybını önlemek için saklı pay mirasçılığı adında bir müessese oluşturmuştur. Kanunen saklı pay mirasçısı olan kimseler söz konusu mirasın onlar için öngörülen oranlarında hak sahipliğini korurlar. Böylece miras bırakan saklı pay mirasçılarının haklarını zedeleyecek şekilde mirası üzerinde tasarrufta bulunsa bile kanun gereği hak ettikleri pay oranları korunur. Bu kapsamda mirasçılıktan çıkarma müessesesi, saklı paylı mirasçılık müessesinin istisnasını teşkil eder.[1] Kanun koyucu, bu müessese ile birlikte saklı pay mirasçılarını mutlak olarak korumanın dayanaktan yoksun kalması ihtimali karşısında, mirasçılıktan çıkarma müessesesini oluşturma yoluna gitmiştir. Fakat buna rağmen bu müessese ile dahi her zaman adaletin sağlanması mümkün olmayabilir.[2] Saklı pay müessesinin oluşturulmasının bir diğer sebebi, saklı paya sahip kişi ile miras bırakan arasındaki aile hukukunun temelini oluşturan aile arası bağlılıktır. Kanun koyucu bu bağlılıktan dolayı miras bırakanın, kanunen saklı pay mirasçısı kabul edilen mirasçılarının kanunla gösterilmiş paylarının korunması gerektiğini düşünerek bu müesseseyi oluşturmuştur. Temelinde aile arası bağlılık olan saklı pay kurumu, pay sahiplerinin bu aradaki bağlılığı bozan, aile ilişkilerini temelden sarsan davranışlarıyla amacını yitirmiş olmaktadır. Buna rağmen davranışlarıyla bu aile arası bağı koparan söz konusu saklı pay mirasçısını korumak, layık olmayan bir kimseyi, artık kalmamış olan aile bağına rağmen korumaya devam etmek olur.[3]   İşbu sebeple kanunun lafzından anlaşıldığı üzere kanun koyucu aile arası bağlılık temelinden hareket ederek hem saklı pay mirasçısını korumuş hem de saklı pay mirasçısının aile bağlarını koparacak nitelikteki davranışlarda bulunması halinde miras bırakana ıskat hakkı tanımıştır.

Kanun koyucu iki farklı mirastan çıkarma hali öngörmüştür. Biri cezai anlamda mirastan çıkarma olup TMK md 510’ da düzenlenmiştir. Bir diğeri ise koruyucu anlamda mirasçılıktan çıkarma olup md. 513’de düzenlenmiştir. Biz ise makalemizde cezai anlamda mirasçılıktan çıkarmayı inceleyeceğiz. TMK madde 510’ da söz konusu ıskat durumunun hangi hallerde gerçekleşebileceği belirtilmiştir. TMK md.510 ıskat sebeplerini şu şekilde ifade etmiştir. “Aşağıdaki durumlarda miras bırakan, ölüme bağlı bir tasarrufla saklı paylı mirasçısını mirasçılıktan çıkarabilir:

1. Mirasçı, miras bırakana veya miras bırakanın yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse,

2. Mirasçı, miras bırakana veya miras bırakanın ailesi üyelerine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemişse.”

Bu kapsamda kanun maddesi mirasçılıktan çıkarma halinin sadece iki halde gerçekleştirilebileceği açıkça ifade edilmiştir. Söz konusu mirasçılıktan çıkarma halleri için en önemli farklardan biri kapsam altına aldığı kişilerdir. Bunlardan ilki miras bırakana veya yakınlara karşı ağır nitelikte bir suç işleme hali olup bu durumda hem miras bırakan hem de yakınları kapsam altına alınmıştır. Yakınlarından kast edilen miras bırakanın ailesi olabileceği gibi nişanlısı, yakın bir arkadaşı, aile dostu, iş ortağı, imam nikahlı eşi, sütannesi, dadısı vs. şeklinde pek çok benzer örnekle genişletilebilir. Somut olayın niteliğine göre yakınlar kapsamına kimlerin girip giremeyeceği değişecektir. Bahsi geçen ikinci durumda, yani aile hukukundan doğan yükümlülükleri yerine getirmeme halinde ise bu ölçü miras bırakan ve onun aile üyeleri olarak sınırlı tutulmuştur. Burada önemli olan kişinin aile hukukundan doğan yükümlülüklerini ihlal etme halidir. Annesine, babasına ya da kardeşine karşı ihlal edip etmemesi değişiklik yaratmaz. Kanun koyucu m. 510 ile birlikte aslında miras bırakanın, bazı davranışları ile saklı paya layık olmadığını ortaya koyan saklı pay mirasçısının saklı payını ölüme bağlı bir tasarruf ile tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilmesini amaçlamıştır.[4] İşbu sebeple TMK m. 510 ile kanun koyucu miras bırakanı korumak amaçlı mirasçılıktan çıkarma (ıskat) müessesesini oluşturmuştur.

TMK m. 510’da mirasçılıktan çıkarma hallerinden ilki saklı pay mirasçısının miras bırakana ya da onun yakınlarından birine karşı ağır suç işlemesi halidir. Bu kapsamda kanun metninde haksız fiil olarak değil suç olarak ifade edildiğinden mütevellit kanunun lafzından yapılan yorum ile böyle bir durumda mirasçıyı mirastan çıkarabilmek için saklı paylı mirasçı bir suç işlemeli ve bu suç ağır nitelikte bir suç olmalıdır. Söz konusu suçun çıkarma sebebi olarak nitelendirilebilmesi için yine kanun metninden anlaşılacağı üzere tüm unsurları ile gerçekleşmiş olması gerekir. İşbu sebeple suçun unsurlarından herhangi birinin eksik olması hali söz konusu eylemin çıkarma sebebi olarak ileri sürülmesini engeller. Miras bırakanın suça iştirak etmesi halinde ise, dürüstlük kuralı bu durumun çıkarma sebebi yapılmasını engeller.[5] Miras bırakan iştirak ettiği bir suçu ileri sürerek saklı pay mirasçısını mirasından men edemez. Mirasçılıktan cezai çıkarma sebebi sayılan eylem, icrai veya ihmali davranışla işlenen bir suç olabilir. Eylemin tamamlanması zorunlu değildir. Bu kapsamda teşebbüs aşamasında kalan suçların da çıkarma sebebi sayılabileceği kabul edilmektedir.[6] Suç sonucu soruşturma, kovuşturma aşamasına gelinmesi, belli bir yaptırıma hükmedilmesi ya da o eylem için öngörülen cezanın çekilmesi gerekmez. Burada önemli olan söz konusu eylemin aile bağlarını koparacak nitelikte olmasıdır. Hukuka uygunluk hali, zorunluluk hali, akıl hastalığı sebebiyle cezai sorumluluğunun olmaması hali bu tarz eylemlerin çıkarma sebebi yapılmasını engeller. Bahsi geçen durumlardan biri bile somut olay açısından mevcutsa miras bırakan bu eyleme dayanarak saklı pay mirasçısını mirasından men edemez. Ağır suçtan kastedilen ise TCK anlamında suç sayılan eylemin karşılığında öngörülen yaptırım değildir. Zira kanun metninde haksız fiil değil suç olarak anılmıştır. Kanun koyucu eğer haksız fiili kastetmiş olsaydı kanun metninde de bu durumu haksız fiil olarak ifade ederdi. Fakat kanun koyucu bu maddede mirasçılıktan çıkarma için TCK anlamında bir suç aramıştır. Bu kapsamda burada kastedilen söz konusu suçun TCK anlamında suç sayılması ve aile bağlarını koparacak nitelikte olup olmaması halidir. Önemli olan kişinin bu eylem sonucu aldığı ceza değil, eylemin niteliğidir. Her somut olaya göre hakim bunu değerlendirmeli ve aile bağlarını koparacak nitelikte olup olmadığına karar vermelidir. Mirasçının, miras bırakanın veya miras bırakanın yakınlarının hayatına kast etmesi, namus ve iffetine hakarette ve iftirada bulunması, dolandırıcılık, sahtekarlık, güveni kötüye kullanma gibi suçlar bu kapsamda ağır suç olarak kabul edilebilir.[7] Suçun kişinin malvarlığı aleyhine karşı işlenmesi de çıkarma sebebi sayılabilir. Fakat ticaret hukuku anlamında hukuka aykırı olmayan rekabet çıkarılma sebebi olamaz.[8] Zira bu durumda bir suç söz konusu değildir. Bunlara ek olarak yapılan eylemin kabahat niteliğinde olması halinde ise artık kabahatin mirasçılıktan çıkarmaya sebep olacak suçun işlenmesinde failin kasıtlı hareket etmesi gerekir. Tedbirsizlik ve dikkatsizlik ile işlenen suçlar çıkarmaya sebep olan suç kapsamına girmez. Bu kapsamda kişinin yakını olup olmadığının bilinip bilinmemesi halinde doktrinde farklı tartışmalar olsa da kanunun da bu durumda böyle bir ayrıma gidilmediği göz önüne alınarak bu durumun söz konusu madde kapsamında önem arz etmediğini kabul etmek gerekir. Şöyle ki; TMK m. 510’da mirasçılıktan çıkarılma sebebi olarak bahsedilen birinci durum açısından önemli olan iki hususu vardır. Birincisi ortada TCK anlamında suç niteliğinde bir eylemin bulunması gerektiği, ikincisi bu suç nitelikli eylemin miras bırakan ve aile bağlarını koparacak nitelikte olması gerektiğidir. Bu kapsamda bu eylem sonucunda saklı pay mirasçısının ne TCK anlamında ceza çekmiş olması gerekir ne de eylemi tamamlamış olması gerekir. İşte bu yüzden yukarıda izah ettiğimiz tüm şartlar somut olay açısından irdelenerek ıskat sebebi olup olmadığına karar verilmelidir.  Herhangi bir eylemin daha önceki bir olayda çıkarma sebebi olması sonrasında farklı bir olayda da çıkarma sebebi olabileceği gibi bir yanılgıya düşmeyip her somut olay için ayrı ayrı değerlendirme yapılmalıdır.

Söz konusu madde kapsamında cezai mirasçılıktan çıkarmanın bir diğer sebebi olarak mirasçının, miras bırakana veya miras bırakanın ailesi üyelerine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemesi gösterilmiştir. Aile toplumu oluşturan en küçük birimdir. Kişinin ailesine karşı yükümlülükleri de söz konusu aile kurumunun toplumda bu kadar büyük yere sahip olarak önemli görevler üstlenmesinin yanında yıllar boyu gelenek, örf ve adetlerimize göre de şekillenmiştir. Toplum açısından bu kadar önemli hale gelen bir kurumun ayakta kalabilmesi içinde bireylere birbirlerine karşı belli yükümlükler yüklenmiş bulunmaktadır. Medeni Kanun çerçevesinde cezai çıkarma sebebi olabilecek aile hukuku yükümlülüklerini şu şekilde sıralayabiliriz;

a) Eşlerin evlilik birliğinin mutluluğunu elbirliği ile sağlama (MK m. 185), boşanma sebebi olabilecek davranışlardan uzak durma yükümlülüğü (MK m. 161-166)

 b) Ana-baba ve çocukların, ailenin huzur ve bütünlüğünün gerektirdiği şekilde birbirlerine yardım etme, saygı ve anlayış gösterme ve aile onurunu gözetme yükümlülüğü

c) Ana ve babadan her birinin, diğerinin çocuk ile kişisel ilişkisini zedelemekten, yetiştirilmesini engellemekten kaçınma yükümlülüğü (MK m.324).

d) Ana ve babanın çocukların bakımına, eğitim, terbiye ve gözetimine beraberce özen gösterme ve bunun için gerekli giderleri karşılama yükümlülüğü (MK m.185/f.2. 327, 328, 339/f.1, 340, 314/f.1)

e) Çocuğun ana ve babanın sözünü dinleme ve evi terk etmeme yükümlülüğü(MK.m.339/2-4)

f) Ana ve babanın velayetlerinin devamı süresince çocuk mallarını yönetme yükümlülüğü (MK. m. 392)

g) Bir kimsenin üstsoy ve altsoy ile kardeşlerine karşı olan nafaka yükümlülüğü (MK. m. 364).[9]

Söz konusu duruma ilişkin pek çok Yargıtay kararını incelediğimizde ise saydığımız sebepler dışında ise miras bırakanı sinirlendiren, üzen, saklı pay mirasçısından uzaklaşmasına sebep olan pek çok durumu mirastan çıkarma sebebi saymamaktadır.[10] Yani saklı pay mirasçısı her ne kadar aile yükümlülüğünü ihlal ediyor gibi görünse de Yargıtay her durumu bu kapsamda değerlendirmemektedir. Bu sebeple bu tarz durumları da somut olay bazında incelemek gerekmektedir. Bu kapsamda önemli olan söz konusu fiilin aile bağlarını objektif olarak koparacak niteliğe sahip olmasıdır. Diğer önemli bir husus ise görevi ihlal eden fiilin subjektif olarak da aile bağını koparmış olması gerekmektedir. Örneğin; miras bırakanın çocuğunun onun istemediği biriyle evlenmesi ya da ona aykırı bir siyasi görüşe sahip olması objektif olarak aile bağlarını koparacak nitelikte fiiller değillerdir. Bunun aksine bir eşin evlilik dışı ilişkisinin olmasına rağmen miras bırakan buna ses çıkartmayıp evliliğine devam etmişse her ne kadar aile hukukundan doğan sadakat görevinin ihlali vardır, fakat subjektif olarak aile bağını koparmadığı için, mirasçılıktan çıkarma sebebi olmaz.[11] Nitekim sadece anne ve babayı aramamak mirasçılıktan çıkarma sebebi olmayacaktır. Fakat somut olay ışığında değerlendirilme yapıldığında bu durumun gerçekten aile bağlarını koparacak nitelikte olduğu anlaşılırsa sebep olarak kabul edilmesi mümkün olur. Yargıtay da yakın zamanda bir kararında böyle bir arayıp sormama halini mirasçılıktan çıkarma sebebi olarak kabul etmiştir. Verilen bu karar doktrinde pek çok tartışmaya sebebiyet vererek kimi hukukçu tarafından isabetli bulunmamıştır. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi kararında: “Dava; mirasçılıktan çıkarmaya ilişkin vasiyetnamelerin iptali talebine ilişkindir. Mirasçılıktan çıkarma, miras bırakanın tek taraflı ölüme bağlı bir tasarrufu ile gerçekleşir. Kanunun; mirasçının, miras bırakana ve ailesine karşı mükellef olduğu aile hukuku vazifelerini büyük ve kusurlu davranışla yerine getirmemesi ifadesinden; mirasçının, sadakat, yardım, bağlılık, çocuklara itina gösterme görevini yapmaması, ana baba ve çocukların karşılıklı sevgi ve saygı şefkat bağları, yoksulluğa ve zarurete düşmede yardım yükümlülüğü, nafaka borcu, aile birlik ve huzurunu bozan davranışlarda bulunmama anlamı çıkmaktadır. Miras bırakanın, vasiyetnameler ile kendisinin rızası dışında evi terk ettiği, dönmesi için haber gönderilmesine rağmen gelmediği, tanımadıkları birisi ile kendisine haber vermeden evlendiği, ağır hastalığa yakalanmasına ve haber gönderilmesine rağmen bakmayacağını, ilgilenmeyeceğini, eve gelmeyeceğini bildirdiği; bayramlarda ve diğer önemli günlerde yıllar boyu eve uğramadığı, telefonla aramadığı bu sebeple davacının ailevi görevlerini ağır bir şekilde ihlal ettiği gerekçesiyle, mirasçılıktan çıkardığı görülmektedir. Mirasçının mirasçılıktan çıkarılma sebeplerini varlığının ispatı, çıkarmadan yararlanan miras bırakana düşmektedir. Miras bırakan anne, vasiyetnamede belirtilen ıskat sebeplerini ispat etmek için tanık dinletmiştir. Miras bırakan tanıklarının, murisi uzun zamandır tanıdıklarını özel günlerde yanlarında olduklarını ancak mirasçıyı hiç yanlarında görmediklerini ilk defa duruşma salonunda gördüklerini; bir kısım tanıkların ise murisin kızlarının olduğunu dahi bilmediğini; mirasçının miras bırakana karşı ilgisiz kaldığı, hastalığı ile ilgilenmediği dinlenen tanık beyanları ile sabit olmuştur. Aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça asıl olan tanıkların gerçeği söylemiş olmalarıdır. Dosyada, tanıkların gerçek olmayan olayları gerçekmiş gibi ifade ettiğini kabule yeterli delil ve olgu da bulunmadığından tanıkların sözlerine değer vermek gerekmektedir. Dinlenen tanık beyanlarına göre, dava konusu vasiyetnameler ile miras bırakanın mirasçı kızını mirastan çıkarma sebebi olarak ileri sürdüğü vakaların mirasçılıktan çıkarma sebebi sayılabilecek nitelik ve nicelikte bulunduğu, mirasçının anne ve babası olan miras bırakana karşı mükellef olduğu aile hukukundan doğan yükümlülüklerini büyük ve kusurlu davranışlarla yerine getirmediği gözetilerek karar verilmesi gerekirken; yanılgılı değerlendirme ile karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmektedir.[12] Bu kararda da görüldüğü üzere ıskat müessesesinde eylemin objektif olarak aile bağlarını koparacak etkide ve yeterlilikte olması gerekir. Bunun yanında kararda da gördüğümüz üzere Yargıtay eylemin sübjektif olarak da aile bağlarına etki etmesini arar. Kısaca aile hukuku yükümlülüklerinin ihlali söz konusu olduğunda önem arz eden kusur değil, kusurun yarattığı neticenin ağırlığıdır.[13] Yükümlülüklerin yerine getirilmemesinin aile bağlarına yaptığı etki ve meydana gelen netice değerlendirilerek ihlalin önemli derecede olup olmadığı tespit edilmelidir.

Şöyle ki ıskat halinin hukuki mahiyetinden bahsedecek olursak; miras bırakanın, mirasçısını mirasından mahrum edebilme hakkı, hukuki anlamda kanun maddesinden anlaşılacağı üzere bozucu yenilik doğuran bir haktır. Miras bırakan mirasçılıktan çıkarma iradesini tek taraflı irade beyanı ile herhangi bir ölüme bağlı tasarruf şekliyle kullanabilir. Bu işlemin ölüme bağlı tasarruf dışında başka bir işlemle yapılması mümkün değildir. Miras bırakan ölüme bağlı tasarruf ile açıklanması gereken mirasçılıktan çıkarma iradesini genelde vasiyetname ile göstermektedir. Fakat bu işlemin vasiyetname ile yapılması bir zorunluluk değildir, miras sözleşmesi ile yapılması da mümkündür. Uygulamada ise mirasçılıktan çıkarılma işleminin miras sözleşmesi yapılması pek rastlanılan bir durum değildir. Bu durumda da doktrinde her ne kadar tartışmalı bir durum olsa da genel çoğunluk miras sözleşmesi ile yapılabileceğini kabul etmektedir. Miras sözleşmesi ile gösterilen ıskat iradesi, miras sözleşmesinin bağlayıcı içeriğine dahil olmaz; bağlayıcı olmama niteliği devam eder ve vasiyetname hükümlerine tabi olur. Bunun anlamı bu nitelikte bir miras sözleşmesiyle yapılan ıskatın her zaman tek taraflı bir iradeyle geri alınabilmesidir.[14] Miras bırakan bu yöndeki iradesini miras sözleşmesi ile göstermiş olsa da her zaman tek taraflı irade beyanıyla iradesinden dönmesi mümkün olacaktır. Kaldı ki eğer miras sözleşmesiyle gösterilemeyecek olsaydı kanun metninde buna yönelik bir düzenleme olması gerekirdi. Fakat kanun koyucu madde metnini hazırlarken böyle bir ayrıma gitmemiştir. Bu kapsamda mirasçılıktan çıkarılma iradesinin hem vasiyetname hem de mirasçılıktan çıkarma sözleşmesi ile kullanılabileceğini söylemek mümkün olacaktır. Ancak miras sözleşmesiyle yapılan çıkarmanın da pratik anlamda bir fayda sağlamayacağını kabul etmek gerekir. Tüm bunların yanında bu yönde kullanılacak irade, saklı paylı mirasçının iradesinden etkilenmez ve onun kabulüne de bağlı değildir. Kanun maddesindeki şartlar gerçekleşmiş olduğu sürece miras bırakan saklı pay mirasçısını mirasından men edebilir. Tüm bunların yanında bütün hukuki işlemlerin geçerlilik şartlarından biri olan irade, mirasçılıktan çıkarma tasarrufunun yer aldığı vasiyetname veya miras sözleşmesi bakımından da önemlidir. İrade beyanının hata hile ile sakatlanmamış olması gerekir. Miras bırakan böyle bir tasarruftan her zaman dönebilir. Nitekim Yargıtay kararları da incelendiğinde miras bırakan bu mirasçılıktan çıkarmaya yönelik iradesini gösterirken, dayandığı sebepleri açıkça ifade etmeli ve somutlaştırmalıdır. Aksi durumda Yargıtay söz konusu mirasçılıktan çıkarma iradesinin gösterildiği ölüme bağlı tasarrufu geçersiz saymaktadır. Konuya ilişkin Yargıtay 3. Hukuk Dairesi kararında şu ifadelere yer verilmiştir: "İspat yükü" başlığı altında düzenlenen 512. maddesinde ise; "Mirasçılıktan çıkarma, mirasbırakan ancak buna ilişkin tasarrufunda çıkartma sebebini belirtmişse geçerlidir. Mirasçılıktan çıkarılan kimse itiraz ederse, belirtilen sebebin varlığını ispat, çıkarmadan yararlanan mirasçıya veya vasiyet alacaklısına düşer. Sebebin varlığı ispat edilememiş veya çıkarma sebebi tasarrufta belirtilmemişse tasarruf, mirasçının saklı payı dışında yerine getirilir; ancak, mirasbırakan bu tasarrufu çıkarma sebebi hakkında düştüğü açık bir yanılma yüzünden yapmışsa, çıkarma sebebi geçersiz olur." şeklinde düzenleme yapılmıştır. Somut olayda; …sayılı düzenleme şeklindeki vasiyetname ile muris ... tarafından, oğlu davacının mirastan ıskat edildiği, ıskat sebebi olarak; davacının, kendisine ve ailesine karşı kötü davrandığının, saygısız ve münasebetsiz davranışlarda bulunduğunun, kendisini dövmeye kalkıştığının, yine kendisine hitaben hakaret ve tehdit içerikli mektup yazdığının, bayramlarda ziyaretine gelmediğinin gösterildiği; buna rağmen, dosya kapsamında toplanan delillere göre, ıskat sebeplerinin, ispat külfeti üzerinde bulunan davalılar tarafından ispat edilemediği anlaşılmaktadır.[15] İşbu sebeple bu tarz durumlarda bu anlamda titiz davranmak gerekmektedir.

Mirasçılıktan çıkarılan saklı pay mirasçısı açısından ise inceleme yaptığımızda ise mirasçılıktan çıkarılan saklı paylı mirasçının mirasçılık sıfatı kalmaz. Bu kapsamda bu durum TMK m.511’de açıkça ifade edilmiştir. Şöyle ki: TMK m. 511 “1-Mirasçılıktan çıkarılan kimse, mirastan pay alamayacağı gibi; tenkis davası da açamaz. 2-Mirasbırakan başka türlü tasarrufta bulunmuş olmadıkça, mirasçılıktan çıkarılan kimsenin miras payı, o kimse mirasbırakandan önce ölmüş gibi, mirasçılıktan çıkarılanın varsa altsoyuna, yoksa mirasbırakanın yasal mirasçılarına kalır.” Miras bırakanın terekesinden hiçbir şey alamaz. Bu kapsamda sadece bir şey alamamakla kalmaz saklı paylı mirasçıların, saklı paylarını aşan ölüme bağlı ve bazı sağlar arası hukuki işlemlere karşı açabileceği tenkis davasını da açamaz. Terekenin defterinin tutulmasını, terekenin mühürlenmesini isteyemez. Ayrıca terekenin borçlarından da sorumlu tutulamaz. Sadece, miras bırakanın çıkarma tasarrufuna karşı iptal veya tenkis davası açabilir. Bu kapsamda kanunun lafzından da anlaşılacağı üzere cezai anlamda mirasçılık müessesi ile kanun koyucu saklı paylı mirasçıya verdiği tüm hakları geri almaktadır. TMK m. 511/3’e göre “Mirasçılıktan çıkarılan kimsenin altsoyu, o kimse mirasbırakandan önce ölmüş gibi saklı payını isteyebilir”. Yani mirasçılıktan çıkarılan mirasçının saklı paylı altsoy mirasçıları, çıkarılan anne veya babaları önceden vefat etmiş gibi halefiyet yolu ile onun saklı payına sahip olacaklardır. Böyle bir durumda mirasçılıktan çıkarılan mirasçının altsoyu sadece saklı payını alabilecek, tam miras payını alması mümkün olmayacaktır.[16] Mirasçılıktan çıkartılan mirasçının altsoyunun ve aynı zümrede başka mirasçısının bulunmadığı durumlarda miras bir sonraki zümreye geçecektir. Fakat o zümredeki yasal mirasçılar saklı paylı olsalar bile, saklı payın korumasından yararlanamazlar. Çünkü mirasçılıktan çıkarma halinde TMK  511/3’e göre saklı payı sadece mirasçılıktan çıkartılanın mirasbırakana göre saklı paylı altsoyu isteyebilir.[17]

Tüm bunlara ek olarak mirasbırakanın mirasçılıktan çıkarma yönündeki ölüme bağlı tasarrufundan sonra yapacağı başka bir ölüme bağlı tasarruf ile ilk tasarrufundan dönmesi ve mirasçılıktan çıkardığı kişiyi affetmesi de her zaman mümkündür. Burada aksi kanaatler mevcut olsa da soyut, fiili durumlarla aftan bahsetmek mirasçılıktan çıkarma tasarrufunu hükümsüz kılmamaktadır.[18] Mirasbırakanın af iradesi şekle bağlı değildir. Bu kapsamda şekle bağlı olmayan bu affetme iradesinin açıklanması gerekmektedir. Fakat bu iradenin bizzat muhatap mirasçıya bildirilmesi aranmamıştır.[19]

Özetle halk arasında evlatlıktan reddettim gibi söylemler hukuki anlamda kısmen ıskat halinde karşılık bulabilecektir. Bu durumda da söz konusu durum sadece miras bırakanın mirasından reddetmesidir. Bununla birlikte cezai anlamda mirasçılıktan çıkarma halinde sebepler tek tek incelenmeli ve aile bağlarını koparacak nitelikte mi, Yargıtay bu konuda ne düşünüyor irdelenmeli ve ona göre bir ölüme bağlı tasarruf hazırlanmalıdır. Bu kapsamda bir uyuşmazlık konusu ile karşı karşıya kaldığımızda; TMK m. 510 açısından her uyuşmazlığı kendi mahiyetinde incelenerek değerlendirilmeli ve benzer Yargıtay kararları, izah edilen doktrin görüşleri kapsamında mukayese edilerek hukuki bir sonuca varılmalıdır.

Stj. Av. Fatma ALGIN

-----------------

[1] Y. 2 H.D., 04.02.1993 T. ve E: 1793/12436 - K: 1993/816 (YKD, 1993/3, s.344).

[2] Ali Deniz Tanrıverdi “Türk Medeni Hukukunda Mirasçılıktan Çıkarma”, Yüksek Öğretim Kurulu Başkanlığı Tez Merkezi, 2008, s.5 (Erişim Tarihi:23.10.2023).

[3] Prof. Dr. Mustafa Dural “Türk Özel Hukuku Cilt IV Miras Hukuku”, İstanbul, Filiz Kitabevi, 2022, s.206

[4] Tanrıverdi, “Türk Hukukunda Mirasçılıktan Çıkarma”, s.8.

[5] Tanrıverdi, “Türk Hukukunda Mirasçılıktan Çıkarma”, s.22.

[6] Tanrıverdi, “Türk Hukukunda Mirasçılıktan Çıkarma”, s.22.

[7] Tanrıverdi, “Türk Hukukunda Mirasçılıktan Çıkarma”, s.24.

[8] Tanrıverdi, “Türk Hukukunda Mirasçılıktan Çıkarma”, s.24.

[9] Tanrıverdi, “Türk Hukukunda Mirasçılıktan Çıkarma”, s.27.

[10] Y.2HD., 09.03.1982 T ve E: 1982/757, K: 1982/2149.

[11] Dural, “Miras Hukuku”, s.210.

[12]  Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 26.01.2021 Tarihli ve E. 2019/5571 K. 2021/471 Sayılı Karar https://legalbank.net/arama/mahkeme-kararlari - Erişim Tarihi: 15.11.2023)

[13] Tanrıverdi, “Türk Hukukunda Mirasçılıktan Çıkarma”, s.28.

[14] Dural, “Miras Hukuku”, s.207.

[15] (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 03.02.2020 tarihli ve 2019/5263 E., 2020/670 K., sayılı ilamı - https://legalbank.net/arama/mahkeme-kararlari - Erişim Tarihi:22.11.2023).

[16] Beytul Fatih Karaca, “Cezalandırma Amacıyla Mirasçılıktan Çıkarma”, Yüksek Öğretim Kurulu Başkanlığı Tez Merkezi, 2008, s.46-47 (Erişim Tarihi: 21.11.2023).

[17] Dural, “Miras Hukuku”, s.214.

[18] Seher Direnç Zeybek, “Aile Hukukundan Doğan Yükümlülüğün Yerine Getirilmemesi Nedeniyle Mirasçılıktan Çıkarma”, Yüksek Öğretim Kurulu Başkanlığı Tez Merkezi,2020,s.56 (Erişim Tarihi: 21.11.2023).

[19] Zeybek,”Aile Hukukundan Doğan Yükümlülüğün Yerine Getirilmemesi”, s.57.