Osmanlı Devleti’nde kişiler baba adları ile anılmakta olup soyadı hiç kullanılmamıştır. Ancak Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra 1934 yılı itibariyle Soyadı Kanunu yürürlüğe girmiş ve herkesin önce seçme yoluyla bir soyadı belirlemesi beklenmiştir. Soyadı belirlenmesine ilişkin geçiş sürecinin tamamlanmasıyla birlikte seçme yoluyla soyadı kazanılması devri sona ermiş ve herkesin kendi soyağacına göre bir soyadına sahip olması sağlanmıştır. Soyadının aktarılması ise kadınlarda evlenme ile kocanın soyadının alınması ve çocuklarda doğum neticesinde babanın soyadının alınması şeklinde sağlanmaktadır.

Kadının Soyadına ilişkin düzenlemeler, 4 Ekim 1926 Tarihinde yürürlüğe giren ve kadının Türk toplumundaki hukuki statüsünü ve haklarını nispeten belirleyen 743 sayılı Medeni Kanun’un 153. ve 141. maddeleri ile getirilmiştir.

Kanunun 153. maddesi önce; “Kadın, evlenmekle kocasının soyadını alır.” şeklinde düzenlenmiş olup daha sonra maddenin bu sertliği birtakım tepkilere neden olmuş ve 14.05.1997 tarihli 4248 sayılı Kanunla[2] maddeye yeni bir fıkra eklenmek suretiyle söz konusu madde ile evlenen kadının dilerse, evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yapacağı yazılı bir başvuru ile kocasının soyadı önünde evlenmeden önceki soyadını da kullanabileceği, ancak daha önce iki soyadı kullanın kadınlar için bu haktan sadece bir soyadı için yararlanabileceği kabul edilmiştir.[3]

Aynı Kanunun 141. maddesi de kadının soyadının boşandıktan sonraki durumuna karar vermiş ve “Boşanan kadın evlenme ile kazandığı kişisel durumu korur, ancak; bekarlık soyadını yeniden alır. Şayet boşandığı kocasının soyadını kullanmakta menfaati bulunduğu ve bunun kocaya bir zarar vermeyeceği sabit olursa, talebi üzerine hakim, kocasının soyadını taşımasına izin verir. Koca, şartların değişmesi halinde bu iznin kaldırılmasını isteyebilir.” şeklinde düzenlenmiştir.

Kanunun düzenlendiği yıllar itibariyle kadına o döneme kadar hiç sahip olmadığı hakları tanımış olması neticesiyle 743 Sayılı Medeni Kanun bir devrim niteliğinde sayılmış ve bu soyadı düzenlemeleri o yıllar için gözebatan sorunlar olarak görülmemiş olacak ki daha sonra birçok yeni düzenleme getiren 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda da bu değişikliklere yer verilmemiştir.

1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda da kadının soyadına ilişkin;

III. Kadının soyadı

Madde 187- Kadın, evlenmekle kocasının soyadını alır; ancak evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuruyla kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabilir. Daha önce iki soyadı kullanan kadın, bu haktan sadece bir soyadı için yararlanabilir.

IV. Boşanan kadının kişisel durumu

 Madde 173- Boşanma hâlinde kadın, evlenme ile kazandığı kişisel durumunu korur; ancak, evlenmeden önceki soyadını yeniden alır. Eğer kadın evlenmeden önce dul idiyse hâkimden bekârlık soyadını taşımasına izin verilmesini isteyebilir. Kadının, boşandığı kocasının soyadını kullanmakta menfaati bulunduğu ve bunun kocaya bir zarar vermeyeceği ispatlanırsa, istemi üzerine hâkim, kocasının soyadını taşımasına izin verir. Koca, koşulların değişmesi hâlinde bu iznin kaldırılmasını isteyebilir.

şeklinde düzenlemeler korunmuştur.

Ancak bu düzenlemeler kadın haklarının her geçen gün artan mücadelesi karşısında yeterli gelmemeye başlamıştır. “Sevim Akat Ekşi”nin evlenmekle Türk Medeni Kanunu’nun 187. Maddesi uyarınca kocasının soyadını almak zorunda kalmasının İnsan Haklarına aykırı olduğunu belirterek nüfus kaydının düzeltilerek kocasına ait olan soyadının kaldırılmasını talep etmesi ile Anayasa Mahkemesi tarafından verilmiş olan 2013/2187 sayılı karar sayesinde soyadı düzenlemelerinde yeni bir gelişme kaydedilmiştir. Yerel Mahkeme tarafından Sevim Akat Ekşi’nin talebi reddedilmiş ve davacı kadın kararı temyiz etmiştir. Ancak Yargıtay da bu talebi kabul etmeyip kararı onamış ve böylece iç hukuk yolları tüketilmiştir. Daha sonra davacı, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkını kullanmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından 19.12.2013 tarihli 2013/2187 sayılı kararı ile bu başvuru haklı bulunmuş, hükmün “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne” aykırı olduğuna karar verilmiştir.[4]

Anayasa Mahkemesi, söz konusu kararda davacının kocasının soyadını kullanmak zorunda olmadığını, bunun bir hak ihlali olduğunu kabul etmiştir. Zira doğumla kazandığı soyadını ölümüne kadar kullanmaya devam eden erkek karşısında kadının soyadının evlenme ve boşanma sonucunda değişikliğe uğraması, günümüzde kuvvetlendirilmeye çalışılan cinsiyetler arasındaki eşitlik anlayışıyla da örtüşmemektedir. Anayasa Mahkemesinin bu kararı; “kadının kızlık soyadıyla tanınması” gibi bir kriter olmasına gerek kalmadan kızlık soyadını kullanabilmesinin sağlanması anlayışının yerleşmesi bakımından önem arz etmektedir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus Anayasa Mahkemesi’nin Türk Medeni Kanunu’nun 187. Maddesini iptal etmediğidir. Böylece Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı ile açık kanun hükmü olan Türk Medeni Kanunu’nun 187. maddesi arasında bir uyumsuzluk doğmuştur. Zira Anayasa Mahkemesi’ne yapılan bireysel başvuru kararları bireysel etkiye haizdir. Dolayısıyla yerel mahkemeler tarafından kararların Türk Medeni Kanunu’nun 187. maddesi uyarınca mı yoksa Anayasa Mahkemesi’nin kararında belirttiği gerekçelere dayanarak mı verileceği meselesi tartışmalı bir hal olarak kalmıştır. Ayrıca karar her ne kadar kadınların kendi soyadlarını kullanabilmelerini sağlaması noktasında önemli olsa da en nihayetinde kendi bekarlık soyadını kullanmak isteyen kadınların, bir dava sürecine girmeleri ve evlendikten sonra yalnızca kendi bekarlık soyadlarını kullanmak için haklı sebeplerinin olduğuna yargı makamlarını ikna etme külfeti altında olduklarını söylemek mümkündü.

Bu karmaşıklığın da önüne Anayasa Mahkemesi’nin 22/2/2023 tarihinde vermiş olduğu 2022/155 E. 2023/38 Karar Sayılı olan ve “22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 187. maddesinin birinci cümlesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline” ilişkin kararla geçilmiştir.[5] Zira İstanbul 8. Aile Mahkemesi tarafından "Kadın, evlenmekle kocasının soyadını alır; ancak evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuruyla kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabilir. Daha önce iki soyadı kullanan kadın, bu haktan sadece bir soyadı için yararlanabilir." düzenlemesinin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurulmuştur. Bu başvuru Anayasa Mahkemesi’ne yapılmış ilk başvuru değildir. Ancak geçmiş yıllarda Anayasa Mahkemesi bu başvuruları “aile birliği ve bütünlüğünün sağlanması için kocanın soyadına öncelik verilmesi” gibi gerekçelerle kamu yararı ve kamu düzeni gereğince aykırı görmeyip başvuruları reddetmişken gelinen aşamada başvurunun kabul edilerek maddenin iptal edilmiş olması kadın hakları açısından da son derece önemli bir yerde durmaktadır.

İstanbul 8. Aile Mahkemesi tarafından yapılan başvuruda özetle; soyadının kadının kimliği ile kişiliğinin bir parçasını oluşturduğu, itiraz konusu kuralla kadının evlenmeden önceki soyadını kullanma hakkına getirilen sınırlamanın meşru bir amacının bulunmadığı, erkeğin doğumla kazandığı soyadını ömrü boyunca kullanması mümkün iken aynı hakkın kadına tanınmamasının eşitlik ilkesiyle bağdaşmadığı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) söz konusu farklı muamele nedeniyle ihlal kararları verdiği, ayrıca bireysel başvuru alanında Anayasa Mahkemesince verilen ihlal kararlarının da bulunduğu ancak değiştirilmeyen kuralın idare tarafından uygulanmaya devam edildiği, bu durumun ise Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı ilkesini ihlal ettiği belirtilerek  kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan incelemede; erkeğin evlenmeden önceki soyadını evlendikten sonra da tek başına kullanabilmesi karşısında kadının evlenmeden önceki soyadını evlendikten sonra ancak kocasının soyadının önünde kullanabileceği öngörüldüğünden benzer durumda olan eşler arasında cinsiyet temelinde farklı muamelenin yapıldığı, nüfus kayıtlarındaki karışıklığın önlenmesi ve soy bağının sağlıklı bir şekilde tespit edilmesinde kamu yararı bulunduğu ancak bireylerin kimlik numaralarının bulunması ve nüfus hizmetlerinin bilişim teknolojilerinden faydalanılarak sunulduğu, kadının evlenmeden önceki soyadını ancak yargı yoluna başvurarak kullanabildiği,  evlenmeden önceki soyadının, evlendikten sonra da tek başına kullanılması bağlamında kadın ve erkek arasında öngörülen farklı muamelenin nesnel ve makul bir temele dayanmaması sebebiyle Türk Medeni Kanun'un 187'inci Maddesi’nin eşitlik ilkesini ihlal ettiğine dikkat çekilmiştir. Zira eşitlik ilkesinde esas olan kadının yargı yoluna başvurmaksızın erkek ile eşit haklardan yararlanabilmesidir.

Kadınların evlendikten sonra herhangi bir dava sürecine gerek olmaksızın yalnızca kendi soyadını kullanabilme hakkı anlamına gelen Anayasa Mahkemesi Kararı Resmi Gazete’de 28/04/2023 tarihinde yayınlanmış olup söz konusu kararın bu tarihten başlayarak 9 ay sonra yürürlüğü gireceğine karar verilmiştir.

Anayasa Mahkemesi’nin bu son kararı ile kadınların soyadı düzenlemelerine ilişkin uzun yıllardır süren mücadelelerinde nihai aşamaya gelindiğini ve en temelinde soyadı bağlamında erkeklerle eşit haklara sahip olduğunu söylemek mümkündür.

Av. Zülal HÜR

KAYNAKÇA:

Göztepe, Ece: “Anayasal Eşitlik İlkesi Açısından Evlilikte Kadınların Soyadı”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 54-2, s. 102

Öztan, Bilge: Medeni Hukuk’un Temel Kavramları, B.36, Ankara 2012, s.434

--------------

[1] Türk Dil Kurumu Sözlükleri

[2] RG. 22.5.1997, Sayı:22996, S.1

[3] Öztan, Bilge: Medeni Hukuk’un Temel Kavramları, B.36, Ankara 2012, s.434

[4] Anayasa Mahkemesi 19.12.2013 tarihli 2013/2187 sayılı Karar (RG. 19.12.2013).

[5] Anayasa Mahkemesi 22.02.2023 tarihli 2022/155 E. 2023/38 K. sayılı Karar (RG. 24.04.2023, Sayı 32174).