FİKRİ VE MÜLKİYET HUKUKUNDA ESER SAHİBİNİN MALİ HAKLARI VE MALİ HAKLARININ İHLALİNDE AÇILABİLECEK HUKUKİ DAVALAR

GİRİŞ

Fikir ve sanat eserleriyle bu eserleri meydana getiren eser sahiplerinin etkin biçimde korunması, hem sosyokültürel hem de hukuk sistemi bakımından önemi bulunmaktadır. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında yapılan değişikliklere ilişkin çalışmalarda Avrupa Birliğine uyumlu hale getirilerek yapılan çalışmaları içermektedir. Bununla birlikte eser sahiplerini ve onlara tanınmış olan mali ve manevi hakların yasal güvence altına alır. Fakat içinde yaşanılan yüzyılda ortaya çıkan bazı teknolojik gelişmeler ile birlikte bazı yeni eserler ortaya çıkmasına karşın FSEK çerçervesinde eser olarak koruma altına alınmamıştır. Özellikle de son zamanlarda ortaya çıkan kopyalama tekniğinin gelişmesi ile birlikte eser sahiplerinin mali hakların ihlali de gün geçtikçe artış gösterir.

Gerçekleştirilen ihlallere bakıldığında eser sahibinin mali haklarını ihlal ettiği görülmektedir. Söz konusu durumun önüne geçmek amacıyla cezai ve hukuki nitelikte bazı önlenmlerin alınması gerekir. Hazırladığımız tez kapsamında bunlardan bahsedilerek eser sahibi ya da hak sahiplerinin mali haklarının ihlali halinde kişilerin korunması için ne gibi düzenlemelerin olması gerektiğinden bahsedilmiş ve tanınan hakların ihlali halinde ne gibi düzenlemelerin gerçekleştirileceği ifade edilmiştir. FSEK’te yer verilen hükümler kapsamında FSEK’in maddeleri ile birlikte uygun şekilde hazırlanmış olup, fikri mülkiyet hukukuna ilişkin temel kavramlardan bahsedilmektedir.

I. ESER SAHİBİNİN MALİ HAKLARI

1. İşleme Hakkı

Eser sahibinin mali haklarından ilki işleme hakkıdır. İşleme ve kullanma hakkı, kanunda öngörülen istisnaların dışında, yalnızca iş sahibine aittir. İşleme hakkının kullanılabilmesi için önce ortada bir eser olması gerekir. İşleme ile mevcut eserde değişiklik yapılarak yeni bir eser oluşturulur ve bu eser ekonomik olarak kullanılır. Eser sahibinin “eserde yapılan değişikliklerin yasaklanması” gibi bir hakkı olduğu için, bir eserin işlenmesine karar verme yetkisi eser sahibine aittir. Bu nedenle, işi işlemek isteyen kişi, işin sahibinin iznini almalı, yani onunla aynı fikirde olmalıdır. İzin almak, borçlar hukuku anlamında anonim bir sözleşme olan bir işin işlenmesi için yapılan bir sözleşmedir. İş sözleşmesi ile işleme sözleşmesi arasındaki en temel fark, iş sözleşmesinde iş bulunmaması, işleme sözleşmesinin ortasında işlenecek iş olmasıdır[1].

İşleme hakkı, sahibine verdiği haklara ilişkin düzenlemeye FSEK md. 20/2’de yer verilen düzenleme uyarınca, bir işlemin sahibi, bu sıfatla kendisine tanınan mali hakları, işleme serbest olduğu durumlar dışında, işin asıl sahibinin iznine göre kullanabilir denilmektedir. Kanun metninden de anlaşıldığı üzere, işlenerek yeni bir eser oluşur. Bu yeni eserin sahibine tanınan mali hakları kullanma yetkisi sadece eserin asıl sahibinin iznine tabidir. Bu nedenle, orijinal eserden mal sahibinin izniyle yararlanılarak işlem oluşturulmamışsa, eser sahibinin mali hakları ihlal edilmiştir. FSEK 52. maddeye göre, finansal haklara ilişkin sözleşme ve tasarrufların yazılı olması ve konusu olan hakların ayrı ayrı gösterilmesi zorunludur. Tüm finansal hakların devredilmesinde olduğu gibi, işleme hakkının devri için yazılı olarak bir sözleşme hazırlanmalı ve burada devrin hangi işleme türlerini kapsadığı açıkça belirtilmelidir. Genel olarak, tüm işlem hakları, finansal hakların türünü belirtmeden devredilir[2].

Ayrıca FSEK’te yer verilen düzenleme uyarınca lisans verilmesi halinde, işleme hakkı bu devir kapsamında olmaz. İşleme hakkını devralan kişi, bu tür bir işlemle sınırlı olmak kaydıyla, işin ekonomik olarak değerlendirilmesi için mali haklara ve işlenmesine ilişkin eserin mülkiyetinden doğan manevi haklara sahip olacaktır. Nitekim bu hakların kullanılabilmesi için devir sözleşmesinde belirtilmelerine gerek olmadığı gibi işin asıl sahibinin izni de gerekli değildir. Örneğin, bir romanın tiyatro oyununa çevrilmesinde, çalışan kişi, manevi hakların yanı sıra eseri temsil etme hakkına da sahip olacaktır. Bunun gibi, yabancı bir dilden Türkçe'ye çeviri çoğaltmak ve yayımlamak, yazılı bir iş çevrilmiş olan bir kişi için mümkündür[3].

Kamu yararı ve eğitim nedeniyle iş sahibinin işlem yapma hakkının sınırlı olduğu ileri sürülmektedir. FSEK 31. maddesine göre "resmi olarak yayımlanan veya ilan edilen kanun, tüzük, yönetmelik, tebliğ, genelge ve kaza kararlarının çoğaltılması, yaygınlaştırılması, işlenmesi veya başka herhangi bir şekilde kullanılması serbesttir.” Bu hüküm, yasalar, tüzükler ve yönetmelikler gibi mevzuatın sanat eseri olup olmadığı sorusunu akla getirmiştir. Her şeyden önce, mevzuatın bir eser olarak korunabilmesi için, mal sahibinin mülkiyetini taşıması ve belirli bir entelektüel çabanın sonucu olarak oluşturulması gerekir. Ayrıca, kanunda belirtilen kategorilerden birine sınırlı sayıda eser dahil edilmelidir. Bütün bunlar kümülatif olmalıdır[4].

Tüm yasal düzenlemeler fikri bir çaba gösterilerek oluşturulmuş olsa bile, bunları yaratanların özelliklerini taşımadığı ve mevzuatın kamu düzeni nedeni ile oluşturulduğu dikkate alınarak eser olarak korunamayacakları söylenebilir. Bu nedenle, mevzuatın bir eser olmadığı ve mevzuatı yazanların eser sahibi olmadığı düşünüldüğünde, eser sahibinin hakkının kamu yararı açısından sınırlı olduğunu ileri sürmek, eser sahibinin eser sahibi olmadığı düşünüldüğünde uygun görülmeyebilir[5].

2. Çoğaltma Hakkı

Teknik anlamda "Çoğaltma”, "herhangi bir maddi araç yardımı ile orijinaline ihtiyaç duymadan kullanmanıza izin verecek bir eserin kopyalarının oluşturulması" dır. Çoğaltma terimi, günlük kullanımda halkın geniş bir kesiminin eserden faydalanmasını sağlayacak çok sayıda kopyanın çıkarılmasını ifade eder. Bununla birlikte, fikri haklar açısından, eserin orijinali yerine kullanılmasına izin verecek tek bir kopyanın çıkarılmış olması bile bir çoğaltma olarak kabul edilir[6].

Eser sahiplerinin mali hakları arasında önemli bir yere sahip olan çoğaltma hakkı, 2001 yılı Aralık ayında 4630 sayılı Kanun ile değiştirilmiştir. 4110 sayılı Kanunun eklediği son fıkraya göre, bilgisayar programlarının çoğaltılması, kurulması, görüntülenmesi vb. çoğaltma hakkı kapsamındadır. Telif hakkı sahibi, topluma yazılı veya sözlü olarak yaratıcı düşüncenin ürünü ve bu durumun, dağıtımın, yayınlamanın, dağıtmanın ve yayının tamamının çoğaltılması için belirli bir ücretin doğal bir parçası olarak oluşur. Eser sahibinin eserden beklediği ekonomik ve mali faydalar, özellikle yeniden üretim yoluyla sağlanmaktadır[7].

Eser sahibi, eserin aslı veya nüshasından sahip olduğu maddi hak olan çoğaltma hakkını, eserini geniş kitlelere ulaştırmak, bundan ekonomik fayda sağlamak ve kullanma imkanını çoğaltmak için kullanabilir. Çoğaltma hakkı, diğer mali haklarda olduğu gibi ayrı bir haktır; diğer mali haklardan bağımsız olarak ve ancak çoğaltma hakkının ihlal edilmesi durumunda kullanılabilir. Eserin sahibi, çoğu zaman kendisi çoğaltma hakkını kullanamaz; bu nedenle, başkalarına kullanmak üzere aktarılması mümkündür[8].

Mali haklar özellikle işleme ve dağıtma hakkının kullanılması genellikle eserin çoğaltılmasını gerektirdiğinden, işleme veya dağıtma hakkını devreden eserin sahibinin, eserin niteliği aksini gerektirmedikçe, çoğaltma hakkını devrettiği de kabul edilir. Örneğin, bir yazar bir yayınevi ile anlaşarak kitap yayınlamayı kabul ettiyse, yayın için çoğaltmanın gerekli olması nedeniyle çoğaltma hakkının da devredildiği söylenebilir. Ancak yazar, sözleşmede açıkça belirtilmek kaydıyla çoğaltma hakkını başka bir yayınevine, dağıtma hakkını başka bir yayınevine devredebilir[9].

FSEK md. 22, işi çoğaltmak için kullanılan yöntemlerin hiçbir önemi olmadığı açıktır. Makalede listelenen teknikler sınırlı sayıda değildir. Kopyalama, kopyalama, yazdırma, kopyalama bir bilgisayar yazıcısıyla yapılabildiği gibi işaret, ses ve görüntülerin aktarılmasına ve tekrarlanmasına yarayan diğer yöntem ve malzemeler kullanılarak da yapılabilir. Mimarlık gibi güzel sanatlar eserlerinde çoğaltma hakkından bahsedersek, bu eserlerin eserlerde bir plan, proje veya maketinin uygulanması, eser sahibinin çoğaltma hakkını oluşturur. Bu nedenle, bir mimar tarafından yapılan bir plan, izni olmadan üçüncü bir tarafça gerçekleştirilemez. Kuşkusuz, bir binanın projelerinin eser sahibinden izinsiz olarak kopyalanması da onu çoğaltma hakkının ihlalidir. Ancak, eserin oluşturulması sırasında bu plan ve projeler kullanılmadıkça, yeniden üretimden söz edilemez[10].

Bu, mimari eserlerin plan, proje ve eskizlerini uygulayan herkesin, plan ve projelerde herhangi bir değişiklik yapmadan sadece çoğaltma tekniği açısından zorunlu olan değişiklikleri yaparak mimari eseri çoğaltabileceği anlamına gelir. Her türlü eserde ve her maddi hakta olduğu gibi güzel sanat eserlerinin çoğaltılması için eser sahibinin izni gereklidir. Ancak bu kurala bir istisna ve bir varsayım yapılır. Nitekim, bir güzel sanat eseri üzerinde bunları çoğaltma hakkına sahip olan bir kişiden kalıp ve diğer çoğaltma araçlarına sahip olan bir kişi, aksi kararlaştırılmadıkça bunları çoğaltma hakkını da kazanmış sayılır. Bilgisayar programlarının kullanımı için gerekli olan yükleme, görüntüleme, çalıştırma, iletme ve saklama gibi fiillerin de çoğaltma olarak değerlendirileceği düzenlenmiştir. Bu hüküm, bilim ve edebiyat eserlerinden olan bilgisayar programlarına özgüdür[11].

Çoğaltma hakkı da satın alma hakkı ile sınırlıdır. Anlaşma, bir eserin bazı kısımlarının başka bir eserde kullanılması olduğundan, anlaşma yapma özgürlüğünün olduğu durumlarda, eserin kısımlarını anlaşmanın haklı kıldığı ölçüde serbestçe çoğaltmak mümkündür. Bir çoğaltma, orijinaline uygun olarak yapılmış bir sanat eserinin kopyasıdır. Başka bir deyişle, eserin çoğaltılmasıdır. Bir eserin çoğaltma sayılabilmesi için eserin aslının tek nüsha olarak yapılmış olması gerekir. Bu anlamda çoğaltma çoğaltma olarak düşünülebilir. Ancak, yeniden üretim, özgün eserin özgün teknikten başka bir teknikle yeniden üretilmesi olduğundan, yeniden üretim sonucu ortaya çıkan bir eserin bir işleme işi olup olamayacağı sorusunu gündeme getirmiştir.

Her şeyden önce, bir ürünün bir işleme işi olarak kabul edilebilmesi için, kanunla sınırlı sayıda belirlenmiş olan işleme işlerinden birine dahil edilmesi gerekir. Çoğaltma, kanunun paragraflarında listelenen kategorilerden hiçbirine dahil edilmediğinden ve çoğaltma ile aynı fikir ve sanatsal ürünler oluşturulduğundan, işleme bir sanat eseri olarak kabul edilmeyecektir. Bu yüzden FSEK md. 6, çünkü sanat eserlerinin çoğaltmaları bir çoğaltma tekniğidir. madde kapsamındaki işleme bir eser olarak değerlendirilmemeli, bir yeniden üretim olarak değerlendirilmeli ve böylece eserin asıl sahibinin hakları korunmalıdır[12]

3. Yayma Hakkı

Eser sahibinin bir diğer malî hakkı yayma hakkıdır. Yayma, çoğaltılmış eserin ve işlenmenin dağıtılma, satış, kiralanma, ödünç verme, kamuya ödünç verme veya herhangi bir yolla ticarete sunulmasını ifade etmektedir. Yasa koyucu FSEK 23. madde başlığında “yayma hakkı” tabirini kullanmış olmakla beraber, aslında 7. madde anlamında “yayımlamayı” ifade etmek istemektedir. Yayımlama ise, yayma iradesinin açıklanmasına ilişkin fiili durumu ifade etmektedir[13].

Çoğaltma ve yayma birbirinin tamamlayıcısı olmalarına rağmen kanunda ayrı ayrı düzenlenmiştir. Çoğaltma, yayma ile sonuçlanmayabilir. Hak sahibi, yayma hakkını kullanmayabilir veya daha sonraki tarihe bırakabilir. Ancak çoğaltma hakkı bir yayınevine devredilmişse, bu çoğu kez, yayma hakkının devri anlamı taşımaktadır. Yayma hakkının bu gibi durumlarda verilmediği iddiasının ileri sürülebilmesi, açık ve kesin sözleşme hükümlerinin varlığı ile veya mevcut şartların böyle bir yorumu desteklemesi ile anlam ifade eder[14].

Maddenin açık ifadesinden de anlaşılacağı üzere, yayma ancak maddi varlığı olan hususlar için elverişlidir. FSEK’in 23. maddesinde tereddütte yer vermeyecek şekilde belirtildiği üzere eserin aslının veya çoğaltılmış nüshalarının “kiralanmak”, “ödünç verilmek”, “satışa çıkarılmak” veya “diğer yollarla dağıtılmak” sureti ile yayma eylemi gerçekleşmektedir. Bu fiiller 7. madde dolayısı ile “umuma arz” niteliğindedir. Böylece eser sahibinin umuma arz yetkisi ile yayma hakkı iç içe girmiş olan, biri diğerinin sonucu olan haklardır[15].

Kanun, yayma hakkının kapsamını örnek niteliğinde eseri veya nüshalarını satışa çıkarmak, kiralamak, ödünç vermek veya diğer yollarla dağıtmak yetkileri şeklinde düzenlemiştir. Diğer bir deyişle hükümde belirtilen bu haller sınırlı sayıda olmayıp kıyas yolu ile genişletilebilir. Yayma hakkı, eser sahibi tarafından bizzat kullanılabilir. Bunun yanı sıra eser sahibi, süreli ya da süresiz, ivazlı ya da ivazsız, belirli bir memleket için veya böyle bir sınırlama olmaksızın bu hakkını başkalarına devredilebilir. Ayrıca yayma hakkının yer ve miktar bakımından da sınırlandırılabilmesi mümkündür[16].

Yaymanın, bir işletme faaliyeti çerçevesi dâhilinde, kazanç amacıyla yapılması şart değildir. Örneğin, herhangi bir kazanç amacı olmadan bir başkasına ait eserin nüshalarını izinsiz dağıtmak, yazarın yayma haklarına tecavüz teşkil eder. FSEK yayma hakkı içinde, yayma hakkının değişik türleri olarak, kiralama ve kamuya ödünç verme hakkını düzenlemiştir. Her iki hak FSEK’te tanımlanmamış olsa dahi bu haklar, eseri ya da çoğaltılmış nüshalarını satın alan kişinin, eser sahibinin izni olmaksızın eseri kiraya ve kamuya ödünç veremeyeceği anlamı taşımaktadır[17].

Eseri yayma hakkı eser sahibinin münhasır haklarından birini oluşturmaktadır. Yayma hakkı bir kere verildikten sonra, yani eserin aslı veya çoğaltılmış nüshaları eser sahibinin rızası ile bir kez satıldıktan sonra, eser sahibinin mutlak haklarından olan yayma hakkı tükenmiş olur, sonraki satışları yasaklama yetkisi mevcut değildir. Yayma hakkının diğer malî haklarda olduğu gibi kamu yararı ya da kişisel yararlar bakımından sınırlanması mümkündür. Bunlar çoğaltma hakkına getirilen sınırlamalarla paralellik oluşturmaktadır[18].

4. Temsil Hakkı

Eser sahibinin malî haklarından bir diğeri ise temsil hakkıdır. Temsil hakkı FSEK’in 24. maddesinde düzenlenmiştir. Temsil kavramı ifade edilirken okumak, oynamak, çalmak ve göstermek haklarından söz edilmiş olup gibi ifadesi kullanılarak bu saymanın sınırlı olmadığı, temsilden sadece sayılan dört halin anlaşılmaması gerektiği açıkça gösterilmiştir. Temsil hakkının kullanılmasında iki önemli unsur bulunmaktadır. Bunlardan ilki eserin istifadeyi o ana münhasır ve geçici kılacak şekilde aktarılmış olmasıdır. İkincisi ise bu aktarmanın kamunun istifadesine elverişli umumi bir yerde cereyan etmesidir[19].

Eserin bu unsurlara göre gerçekleşmeyen icrası fikrî hukuk bakımından temsil sayılmamaktadır. Diğer bir deyişle, malî hak türlerinden olan temsilin en önemli özelliği, eserin cisimlendiği maddenin başkalarının kullanımına sunulması ve eserden faydalanmanın sürekli ve kalıcı olmamasıdır. Bu nedenle, temsilde umuma sunulan bir madde değil, eserin umuma okunması, çalınması, oynanması veya gösterilmesi gibi yöntemler geçerlidir[20].

Yukarıda temsilin kapsamının sadece oynamak, çalmak ve göstermek olmadığına değinmiştik. Tekinalp’e göre temsil hakkı şu şekilde olabilir: Konferans verilmesi ve tebliğ sunulması gibi anlatımdan doğan haklar konferans verene ve tebliğ sunana aittir. FSEK md. 24’te eser sahibinin temsil hakkının doğrudan doğruya temsil ve dolaylı temsil olmak üzere iki türü düzenlenmiştir. Doğrudan doğruya temsilde, eser sahibi ile muhatabı arasında herhangi bir vasıta yoktur. Buna karşılık dolaylı temsilde, eser sahibi ve muhatabı arasında teknik bir takım vasıtalar girmektedir. Nitekim doğrudan temsilde eserin kişinin doğrudan takdimiyle umumun, işitme duyusuna arz olunmasıdır. Diğer bir deyişle doğrudan temsilde eser kamuya açık yerlerde doğrudan dinleyici veya seyircilere okunmak, çalınmak, oynanmak ve göstermek yoluyla sunulmaktadır[21].

Dolaylı temsilde ise eser ya ilk önce onu tespite yarayan bir vasıtaya kaydedilmekte ve daha sonra bu vasıta yardımıyla kamuya sunulmakta yahut da gösterildiği yerden başka bir yere işaret ses ve resim nakline yarayan aletle nakledilmek suretiyle orada da temsil edilmektedir. Örneğin, okunan bir şiirin, çalınan bir müzik parçasının veya oynama suretiyle temsil edilen bir tiyatro oyununun doğrudan icra edilen mekan dışına dev ekran, projeksiyon gibi teknik vasıtalarla eş zamanlı temsil edilmesi gibidir[22].

FSEK’in 24. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında düzenlenen doğrudan temsil ve dolaylı temsil halleri arasındaki farkın, dolaylı temsilin işaret, ses ya da görüntü nakline yarayan aletlerle tekrarlanabilir özelliğinin olması, doğrudan temsilin ise temsilin yapıldığı esnada gerçekleştirilen, fakat daha sonra tekrarlanabilir niteliğinin bulunmaması olduğu söylenebilir. FSEK md. 24/2’de göre eser sahibinin münhasır hakkı olarak düzenlenen temsil hakkını eser sahibi, bizzat kullanabileceği gibi bu hakkın kullanılmasını üçüncü kişilere de bırakabilir[23].

FSEK md. 24/3’te, temsil hakkının eser sahibi dışındaki kişiler tarafından kullanılabilmesi için gereken şartlar hükme bağlanmıştır. Buna göre, temsil hakkının eser sahibinin veya üyesi olduğu meslek birliğinin yazılı izni olmaksızın gerçek veya tüzel kişiler tarafından kullanılması mümkün değildir. Madde bu yasağı koyduktan sonra, FSEK md. 33 ve 43 hükmünün saklı tutulduğunu düzenlemiştir. Hükümde saklı tutulan FSEK md. 33’te eğitim ve öğretim amacına yönelik temsil hakkının eser sahibinin izni olmaksızın da kullanabilmesine ilişkin şartlar düzenlenmekte iken, FSEK md. 43’te ise radyo ve televizyon kuruluşlarının eser sahibine ait temsil hakkını kullanabilmeleri için gerekli olan koşullar hükme bağlanmıştır[24].

II. MALİ HAKLARIN İHLALİNDE AÇILABİLECEK HUKUK DAVALARI

1. Eser Sahipliğinin Tespiti Davası

Bir işin sahipliğini belirleme davası, bir işin sahibini belirlemek amacıyla açılan bir davadır. Bu dava, iş sahibinin ihtilaf halinde olması veya herhangi bir kişinin iş sahibi olduğunu iddia etmesi nedeniyle açılan bir davadır, hukuki bir olgu tespit edilmiş ve ayrıca işin mülkiyeti davayı kazanan kişiye verilmiştir. FSEK 15. madde 3. fıkrasına göre "Eserin kimin tarafından oluşturulduğuna itiraz edilirse veya eserin sahibi olduğunu iddia eden kimse varsa, gerçek mal sahibi mahkemeden hakkının belirlenmesini talep edebilir.” Kanun, bu hükümle, eser sahibinin manevi haklarından biri olan bir eseri kendi adına veya amaçlanan adıyla veya anonim olarak ifşa etme yetkisinin ihtilaflı olduğu durumlarda, bir tespit davasına konu olabileceğini kabul etmiştir[25].

Çalışmayı kimin yarattığı konusundaki anlaşmazlıkta, birden fazla kişi eserin kendisi tarafından yaratıldığını iddia ediyor. Örneğin, heykeltıraş H, A kentindeki “Kahramanlar” anıtının sahibi olarak bilinir, çünkü H'nin asistanı C, eserin ortak bir eser olduğunu ve kendisinin de eserde payı olduğunu öne sürer. Bir eserin kamuya FSEK md. 11/1 hükmü uyarınca, bu kişinin işin sahibi olduğu varsayımı kabul edilmiştir. Bu nedenle, bir eserin gerçek sahibi değil de başka bir kişinin adıyla halka sunulması halinde, eserin gerçek sahibi, FSEK md. 11/1'ye başvurarak eserin sahipliğini tespit etmek amacıyla tespit davası açar[26].

Bu konuda bir ayrım yapılabilir. Çünkü intihal eylemi yalnızca eser sahibinin adıyla kamuya açıklanmamış bir eserle ilgili olarak gerçekleşmişse, eseri ilk kez kendi adıyla kamuoyuna açıklayan kişi asıl intihal eylemini gerçekleştirmiş ancak Fsek'in 11. maddesi uyarınca, eserin mülkiyet karinesi kullanılarak eserin mülkiyetinin belirlenmesine yönelik bir dava açılabilir. Bu durumda eserin kamuya açıklanmaması ve intihal olması halinde eserin mülkiyetinin tespiti için dava açılabileceği, ancak eserin kamuya açıklanması halinde hakem, hakem, tespit gerekmeksizin tazminat davası açılabileceği söylenebilir. İlan tecavüz, tecavüz . ve tazminat davaları intihal huzurunda dava, iş yapılan ortak olup olmadığına bakılmaksızın, ayrıca Doktrini kabul ettiğimiz görüşe göre olabilir Tekinalp önerir, ancak eserin sahibi belirlenmesi sağlanmadan gerçek hak sahibinin manevi ve mali haklarının ihlali nedeniyle tecavüz ref, men ve tazminat davası için mümkün değildir[27].

2. Tecavüzün Ref’i Davası

İşin veya ilgili hakların sahiplerinin maddi veya manevi haklarının ihlali durumunda öngörülen yasal koruma yöntemlerinden biri tecavüzün hakemliği durumudur. FSEK md. 67 ve 68. maddesi. öte yandan makale, mali hak ihlallerinin ortadan kaldırılması yöntemlerini düzenlemektedir. Eserin mülkiyetinden doğan manevi veya mali hakları ihlal edilmiş olmalı ve ihlal veya etkileri devam etmelidir[28].

Esasen, manevi veya mali hakların ihlali durumunda tecavüzün refahı için bir dava açılabilir. Bu genel kurala ek olarak, bazı manevi veya mali hakların ihlali vakaları (örneğin, henüz kamuya açıklanmamış bir esere karşı tecavüz davası ancak çoğaltılmış kopyaları yayınlandığında açılabilir) özel olarak hariç tutulmuştur. Tecavüz refah davasının temelinde, devam eden manevi veya mali hak ihlalinin ortadan kaldırılması yatmaktadır. Ancak bu durum FSEK’te yeterince açıklayıcı bir biçimde ifade edilmemiştir. FSEK’te yer alan ifade uyarınca, "medeni ve mali hakları ihlal edilen herkes tecavüzcüye karşı tecavüz talebinde bulunabilir.” 68. madde başlığı tecavüz davasıdır ve madde metnine göre davacı tecavüz dava açılacaktır[29].

Tecavüzün ref’i davası durumunda taraflar arasında sözleşme ilişkisi yoksa, etkilerini sürdüren veya sürdürmeye devam eden bir haksız fiil olacaktır. Hak sahibi, maddi veya manevi hakların ihlali veya etkilerinin ortadan kaldırılması şeklinde haksız fiilin sona ermesini talep eder. Genel kanuna göre, (i) hukuka aykırı bir eylem, (ii) bu eylemden kaynaklanan bir zarar, (iii) bu zarar ile eylem arasında uygun bir Edep bağı ve (iv) eylemi gerçekleştiren kişinin kusurunu bulmak gerekir. haksız fiil unsurları arasındaki eylem. Ancak özel bir kanun olan FSEK'deki düzenlemeye bakıldığında (ii) hasar ve (iv) kusur koşullarının aranmadığı görülmektedir. Kusur ve hasar tecavüz savunma davasının açılması için gerekli unsurlardan biri olmasa da aşağıda ele alınacağı üzere maddi haklara aykırı olarak üç kat tutarında talep edilebilecek bedel miktarında önem arz etmektedir[30].

Her şeyden önce, ortadan kaldırılması istenen eylem nesnel olarak yasa dışı olmalıdır. Başka bir deyişle, yasal olarak korunan bir hakkın ihlali veya somut bir olayda zarar gören kişinin rızası, hukukun düzenini yerine getirme, zor durumda olma vb. yasalara uyum için hiçbir neden olmamalıdır. Eser sahiplerinin veya haleflerinin tecavüz davasından dolayı zarara uğramaları zorunlu değildir. Bu dava FSEK md. 70'de düzenlenen tazminat davasından farklı olarak, zararın giderilmesine hizmet etmez, ancak zararın asla meydana gelmemesini veya meydana gelen hasarın etkilerinin artmamasını sağlar. İşin sahibinin de zararı varsa, bunun giderilmesi için tazminat davası da açılabilir. Burada herhangi bir zarar aranmadığından, edeple ilgili uygun bağ, eylem ile sonuç arasındaki Aralık arasında değil, eylem ile zarar arasında olmalıdır[31].

Çoğaltılan kopyalar kamuya açıklanmadıkça, hakem davası açılmayacaktır. Bu durumda, işin kamuya açıklanması tehlikesi vardır. Böyle bir tehlike durumunda açılacak dava, eser tecavüz davasıdır. Eser sahibinin bir diğer manevi hakkı ise FSEK md adını belirtme yetkisine yapılan saldırıdır. FSEK md. 67/2'deki yaptırımı ile birlikte düzenlenmiştir. Eserde değişiklik yapılarak tecavüz davası FSEK md. 67/4 uyarınca eser sahibinin manevi haklarını korumuştur. Eser, eser sahibinin izni olmadan veya haksız olarak değiştirilmişse, eser sahibi değişikliklerin düzeltilmesini ve eski haline getirilmesini isteyebilir. Bu değişiklikler yayın sırasında yapılmışsa, eserin sahibi değişikliğin duyuru ile düzeltilmesini isteyebilir[32].

3. Tecavüzün Men’i Davası

Tecavüz men’i davası, tecavüzcünün suçu olmadan, iş sahibinin manevi ve mali haklara karşı olası tecavüz tehlikesini önlemek amacıyla açabileceği bir davadır. .lerin tecavüz davası FSEK md. 69 bu maddede düzenlenmiştir. Buna göre: "Maddi veya manevi haklarına tecavüz tehlikesine maruz kalan eser sahibi, olası tecavüzün önlenmesi için dava açabilir. Aynı hüküm, vakıfta tecavüzün devamının veya tekrarının muhtemel görüldüğü hallerde de geçerlidir. Çünkü her şeyden önce, eserin mülkiyetinden doğan hakları ihlal ederek, bunu engelleyerek yasa dışı bir eylem henüz doğmamışsa, yasa dışı bir eylem doğmuşsa ve etkileri devam ediyorsa, hakeme tecavüz davası gündeme getirilmelidir. Ancak yasa, davasından önce tecavüz davasını düzenlemiştir. Bu nedenle, bu çalışmadaki açıklamalar kanunun sistematiğine göre yapılmıştır[33].

Tecavüz tehlikesine maruz kalan maddi veya manevi hakların, iş sahibinin olası tecavüzü önlemek için dava açabilmesi durumunda kusur ve zarar gerektirmemesi ve nesnel çelişkinin yeterli olmasıdır. Tecavüz halinde, tehlike önemli, ama varlığı bir tecavüz gerçekleşti aslında değil. Sadece teorik bir ihlalin varlığı yeterli değildir. Bu nedenle, soyut bir tehlike olasılığı varsa, tehlike henüz gerçekleşmemişse, ancak gerçekleşmesi muhtemel ise, hak sahibi tecavüz için dava edebilir[34].

Davanın açılmasının amacı, saldırıyı kaynağından sona erdirmektir. Örneğin, bir sinema eseri televizyonda gösterilmek üzere ilan edilmişse, eserin sunumu bir önleme davası ile engellenebilir; ancak, sinema eseri taranmışsa, yasak davası artık açılamaz. Başlamış ve devam etmekte olan bir tecavüz varsa, tecavüzün . ve hakem davaları birlikte açılabilir. Hakem davasında haksız tecavüzün sonuçlarının sonuçlarla birlikte ortadan kaldırılması, bu davada bunun devamının ve tekrarının önlenmesi istenmektedir. Tecavüzün tekrarlanması ihtimali olması halinde açılacak olan dava ve tecavüz davasının şartları birbirine oldukça yakındır. Bununla birlikte, her iki durumda da tecavüz arasındaki fark, ref durumunda, tecavüzün sonuçlarını ortadan kaldırır; .ler durumunda tecavüz, yalnızca devamın arka tarafından tecavüzün önlenmesi amaçlanmaktadır[35].

Genel olarak tecavüze uğrayan .ler ile tecavüz davalarının hakemi arasındaki fark, meydana gelen veya halen devam etmekte olan tecavüzün sonuçlarını ortadan kaldırmak amacıyla hakemlik davasının açılmış olması, .ler davasının ise tehlikenin tecavüze dönüşmesini engelleyecek bir dava olmasıdır. Başka bir deyişle, hakem davasında bir saldırı meydana geldi. Dava, amacı daha fazla hasarı önlemek olan saldırının sonuçlarına yöneliktir. Önleme durumunda, saldırı doğmamış veya tekrarlanmamıştır; amaç, saldırıyı veya tekrarını kaynağında kurutarak zararı önlemektir[36].

FSEK md. 69/2'ye göre; 66. maddenin ikinci, üçüncü ve dördüncü fıkraları hükümleri de burada geçerlidir". Bu hükme göre, ihlal eden kişi, varlığı temsil eder ya da kişi veya tüzel kişilik olarak, telif hakkı ve nispeten haksız fiil olarak sağlanan başladığını TBK md. belirleyen bir kusur değildir. Tecavüz davasını ihlali de istihdam edenler aleyhine olabilir. Bu nedenle işverenler, istihdam ettikleri kişilerin hizmetlerini yerine getirirken işletme sahiplerinin uğradıkları zararları tazmin etmekle yükümlüdür[37].

4. Manevi ve Maddi Tazminat Davası

FSEK md. 70’e bakıldığında,  mali hakların ihlal edilme ihtimaline uygun olarak TTK hükümlerini tekrarlanarak ya da atıfta bulunarak düzenlemiştir. Fikri hakların ihlalinden kaynaklanan hukuka aykırı sonuçları ortadan kaldırmak veya önlemek amacıyla tecavüz ve meni davaları açılsa da tazminat davaları, eser sahibinin veya haleflerinin malvarlığının veya manevi haklarının uğradığı zararın giderilmesine hizmet eder. Tecavüzün bir sonucu olarak, işin sahibi, fiili zarara ek olarak, yani varlıklarındaki azalmaya ek olarak kardan mahrumdur. Dolayısıyla Kanunumuz maddi ve manevi tazminat davaları dışında hak sahibine sağlanan karın kendisine verilmesini talep etme imkanını öngörmüştür. Fikri hakların ihlalleri tecavüz davaları ile önlenir. Zarar gören kişiye sağlanan imkanlarla bu yola girecek olanlar ciddi şekilde uyarılır; vazgeçmek zorunda kalırlar. Bununla birlikte, tazminat davaları, daha önce de belirttiğimiz gibi, eser sahibinin veya haleflerinin mameluklarında veya manevi haklarında uğradıkları zararları gidermeye hizmet eder[38].

Yukarıda belirtilen Kanun hükmüne uygun olarak, manevi hakları ihlal edilmiş bir kişi manevi tazminat talebinde bulunabilir. Bununla birlikte, men ve ref tecavüz davasından farklı olarak, doktrinde, eser sahibinin manevi zarara uğrayıp uğramayacağı ve manevi tazminat talebinde bulunmak için kusurun şartının aranıp aranmayacağı konusunda farklı görüşler bulunmaktadır. Tekinalp, davanın yerine geçebilmesi için eser sahibinin manevi haklarının ihlal edildiğini yeterli görmektedir[39].

Bazı yazarlar, diğer taraftan, zıt görüş bulunmaktadır. Kılıçoğlu, manevi tazminat davası için ahlak hakkının ihlal edilmesinin yeterli olmadığını belirtmektedir. Kanunun 70. maddesinde açıkça “manevi hakları ihlal edilmiş bir kişinin uğradığı manevi zarar karşılığında manevi tazminat ödenmesi için dava açabileceğini" belirtmektedir. Maddede manevi hakların ihlalinin manevi tazminat için yeterli olduğu görüşü hakim olsa bile “manevi zarara karşılık” ifadesine yer verilmeyeceğini söylediğini ileri sürmektedir[40].

TBK md. 49 uyarınca, haksız fiil sorumluluğu “kusurlu veya hukuka aykırı bir eylemle başkasına zarar veren bu zararı gidermekle yükümlüdür denilerek düzenlenmiştir. FSEK 70/2. maddesine göre "Maddi hakları ihlal edilmiş bir kişi tecavüzcünün kusuru varsa hükümler dairesinde haksız fiiller için tazminat talep edebilir." Fıkrada sadece “kusur” belirtilmekle birlikte, tazminat talebinde haksız fiildeki kusur dışındaki diğer unsurların zorunlu olduğu açıktır. FSEK’te maddi tazminat talebinde bulunmak için gerekli şartlar aşağıdaki gibidir; her şeyden önce, bir mali hak ihlal edilmiş olmalı ve bu ihlal yasa dışı olmalıdır[41].

Ayrıca maddi hakkın ihlali nedeniyle maddi bir zarara sebebiyet verilmiş olmalı ve bu zararın doğmasında maddi hakkı ihlal edenin kusuru olmalı, maddi hakkın ihlali ile sebep olunan zarar arasında uygun bir Edep bağı bulunmalıdır. Maddi tazminat davasının konusu, tecavüzden önce ve sonra iş sahibinin varlıkları arasındaki farktır. Bu nedenle, maddi tazminat, fiili zarar biçiminde olabileceği gibi, yalnızca yoksun bırakılmış kar biçiminde veya hatta zarar görebilecek şekilde de olabilir. Fiili zarar, varlıktaki net düşüşü ve yoksun bırakılan karı; varlıktaki artışın önlenmesinden kaynaklanan zararı ifade eder[42].

Maddi tazminat durumunda şartlar belirlenmişse, hem fiili zarar hem de yoksun kar talep edilebilir. Uygulamada lisans ücreti maddi tazminat olarak talep edilebilir ve tarafların sözleşmede karar vereceği lisans ücreti tazminat olarak dikkate alınır. Bu durum genellikle tecavüz davasında da yaşanır. Maddi tazminat davasının maddi kayıpların giderilmesine yönelik olması ve mali hakların da esas olarak iş sahibinin menfaatlerinin korunmasına yönelik olması, manevi hakların ihlali durumunda maddi tazminat davası açılamayacağı görüşünü oluşturmamalıdır. Haksız fiil borç ilişkisi, manevi bir hakkın ihlali ile ortaya çıktığı için, kanunun ihlali, zarar, kusur ve zarar ile eylem arasında uygun bir edep bağı olduğu sürece devam eder[43].

Manevi tazminat davasında yaptığımız açıklamalar da burada geçerlidir. TTK'ya göre, sorumlulara, özellikle de onları istihdam edenlere karşı tazminat davası açmak da mümkündür. Bu davadan sorumlu mahkeme ile ilgili olarak işin mülkiyetinin belirlenmesi davasına ilişkin yapmış olduğumuz açıklamalar da burada geçerlidir. Konuyla ilgili yargı hmk'sında uygulanacak esaslar; genel yargı kurallarına veya yetkili bir mahkemeye göre, davalının ikametgahında veya medyada özel yetki mahkemesinde fiilin kurallara göre haksız fiil olmasından, haksız fiilin meydana gelmesinden veya zararın meydana geldiği yerden mahkeme bulunduğu sırada meydana gelmiş veya muhtemel olarak tespit edilecektir. Ancak hakemlik ve tecavüz davalarında öngörülen iş sahibinin iskan mahkemelerinin yargı yetkisi burada başvuru bulamaz[44].

SONUÇ

FSEK, eser sahiplerini sınırlı sayıda belirlediği eser türlerine göre korumakta ve yine sınırlı sayıda maddi ve manevi haklar vermektedir. Sahibinin mülkiyetini taşıyan ve Kanunda listelenen eser türlerinden birine dahil olan entelektüel bir ürün eser olarak korunmaktadır. Kanunda belirtilen eser türleri bilim ve edebiyat eserleri, müzik eserleri, güzel sanatlar eserleri ve sinema eserleridir. Ancak, gelişen teknolojinin bir sonucu olarak, FSEK'de belirtilen eser türleri dışında meydana gelen birtakım eserler, yasa kapsamında olmadıkları için korunamaz. Yeni çalışmaların diğerleri kadar etkin bir şekilde korunabilmesi için, Yasanın teknolojik gelişmelerin gerisinde kalmasının önüne geçilebilmesi için yasadaki sınırlı sayı ilkesinden vazgeçilmesi gerektiği söylenebilir.

Eserin asıl sahibi, eseri yaratan kişidir. Çalışanlar, işin sahibi değil, hak sahibi olacaktır. Bir eser tek bir kişi tarafından yaratılabileceği gibi birden fazla kişi tarafından da yaratılabilir. İşi bölümlere ayırmak mümkün ise, işin ortak mülkiyeti vardır, eğer mümkün değilse, işin ortak mülkiyeti vardır. Ayrıca eser sahipliği kavramının yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Ancak, Kanunun diğer maddelerinde yer alan hükümler değiştirilmediğinden, tüzel kişilerin de eser sahibi olabileceği düşüncesi ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, bu çelişkileri yeni ve titiz bir çalışma ile ortadan kaldırmak gerekir.

Eserin sahibinin birtakım hakları vardır. Bu haklar manevi ve mali haklardır. Eser sahibinin manevi ve mali hakları Kanunda sınırlı sayıda maddede belirtilmiştir. Halka arz hakkı, eser sahibi, eserin değişiklik yapma yasaklar olarak tanıtılmak hakkı ve sahipleri ve sahiplerinin kullanımı için, diğer bir deyişle İş Sahibinin hakkı, çalışma hakkı, eser sahibi manevi hakları vardır. Mali haklar ise işleme, çoğaltma, yayma, temsil, imza ses ve görüntü aktarımı yoluyla kamuya iletme ve paylaşma hakkıdır. Sınırlı sayıda bulunan bu hakların ihlali durumunda eser sahibinin açabileceği bir takım davalar FSEK'e dahil edilmiş, bir kısmı da dahil edilmemiştir. Kanunda iş sahibinin veya maddi veya manevi hak ihlalinde bulunma hakkının öngörüldüğü durumlar, işin mülkiyetinin belirlenmesi, tecavüz davası, tecavüz davası, maddi ve manevi tazminat davasıdır. Ancak bu dava genel hükümlere göre açılabilir. Ayrıca eda davası tespit hükmü içerdiğinden, bu davanın FSEK'e dahil edilmemesinin eksiklik teşkil ettiği söylenemez.

Av. Muhammed Alparslan BUDAK
 

KAYNAKÇA

AKSOY, Nazlı: Rekabetin Korunması Hakkında Kanuna Aykırılığın Özel Hukuk Alanındaki Sonuçları, Rekabet Kurumu Uzmanlık Tezleri Serisi S: 52, Ankara, 2004.

ARI, Zekerriya: Rekabet Hukukunda Üç Kat Tazminat, Rekabet Forumu, S: 26, 2006.

ARSLAN, Adem: Türk ve AB Hukukunda Fikrî Mülkiyet Haklarının Tükenmesi, Beta Kitabevi, İstanbul, 2004.

ATEŞ, Mustafa: Fikrî Hukukta Eser, Turhan Kitabevi, Ankara, 2007.

BELLİCAN, Cüneyt: Fikrî Hukukta Manevi Haklar ve Manevi Hakların Korunması, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul Kültür Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2008.

BEŞİROĞLU, Akın: Fikir Hukuku Dersleri, Arıkan Kitabevi, İstanbul, 2006.

BOZBEL, Savaş: Fikrî Mülkiyet Hukuku, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul, 2015.

ERDİL, Engin: Fikir ve Sanat Eserleri Hukukunda İşlenme Eserler, Beta Yayıncılık, İstanbul, 2003.

GÜVEN, Pelin: Rekabet Hukukuna Dayalı Tazminat Davalarının Mahkeme Kararları Işığında Değerlendirilmesi, Rekabet Hukukunda Güncel Gelişmeler Sempozyumu-V, Erciyes Üniversitesi, Kayseri, 2007.

ÖZKAN, Aytül; ÖZKAN, Ahmet Fatih: Fikir ve Sanat Eserleri Bağlamında Tecavüzün Refi Davası ve Üç Kat Bedel Sorunu, Hacettepe Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 6, S. 1, 2016.

SANLI, Kerem Cem: Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanun’un Özel Hukuk Alanındaki Sonuçları: Genel Bakış ve Sorunlar, 2013.

ŞİRİN, Şükriye: Malî Hakların Devri Sözleşmesinin Şekil ve İçerik Açısından İncelenmesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürlüğü, Yayınlanmamış Uzmanlık Tezi, Ankara, 2008.

TEKİNALP, Ünal: Fikrî Mülkiyet Hukuku, Vedat Kitapçılık, 5. Baskı, İstanbul, 2012.

UYGUR, Atiye: Eser Sahibine Tanınan Haklara Getirilen Kısıtlamalar, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2004.

YAVUZ, Levent; ALICA, Türkay ve MERDİVAN, Fethi: Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu Yorumu, C: 1, Seçkin Yayıncılık, 2. Baskı, Ankara, 2014.

YAVUZ, Levent; ALICA, Türkay ve MERDİVAN, Fethi: Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu Yorumu, C: 2, Seçkin Yayıncılık, 2. Baskı, Ankara, 2014.

------------------

[1] BOZBEL, Savaş: Fikrî Mülkiyet Hukuku, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul, 2015.

[2] ŞANLI, Kerem Cem: Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanun’un Özel Hukuk Alanındaki Sonuçları: Genel Bakış ve Sorunlar, 2013.

[3] ARSLAN, Adem: Türk ve AB Hukukunda Fikrî Mülkiyet Haklarının Tükenmesi, Beta Kitabevi, İstanbul, 2004.

[4] BELLİCAN, Cüneyt: Fikrî Hukukta Manevi Haklar ve Manevi Hakların Korunması, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul Kültür Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2008.

[5] BELLİCAN, 2008.

[6] ARSLAN, 2004.

[7] ARSLAN, 2004.

[8] ŞİRİN, Şükriye: Malî Hakların Devri Sözleşmesinin Şekil ve İçerik Açısından İncelenmesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürlüğü, Yayınlanmamış Uzmanlık Tezi, Ankara, 2008.

[9] UYGUR, Atiye: Eser Sahibine Tanınan Haklara Getirilen Kısıtlamalar, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2004.

[10] UYGUR, 2004.

[11]

[12] YAVUZ, Levent; ALICA, Türkay ve MERDİVAN, Fethi: Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu Yorumu, C: 2, Seçkin Yayıncılık, 2. Baskı, Ankara, 2014.

[13] ERDİL, Engin: Fikir ve Sanat Eserleri Hukukunda İşlenme Eserler, Beta Yayıncılık, İstanbul, 2003.

[14] ARI, Zekerriya: Rekabet Hukukunda Üç Kat Tazminat, Rekabet Forumu, S: 26, 2006.

[15] GÜVEN, Pelin: Rekabet Hukukuna Dayalı Tazminat Davalarının Mahkeme Kararları Işığında Değerlendirilmesi, Rekabet Hukukunda Güncel Gelişmeler Sempozyumu-V, Erciyes Üniversitesi, Kayseri, 2007.

[16] GÜVEN, 2007.

[17] ERDİL, 2003.

[18] ATEŞ, Mustafa: Fikrî Hukukta Eser, Turhan Kitabevi, Ankara, 2007.

[19] ATEŞ, 2007.

[20] BOZBEL, 2015.            

[21] UYGUR, 2004.

[22] ÖZKAN, Aytül; ÖZKAN, Ahmet Fatih: Fikir ve Sanat Eserleri Bağlamında Tecavüzün Refi Davası ve Üç Kat Bedel Sorunu, Hacettepe Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 6, S. 1, 2016.

[23] ÖZKAN, 2016.

[24] ÖZKAN, 2016.

[25] BEŞİROĞLU, Akın: Fikir Hukuku Dersleri, Arıkan Kitabevi, İstanbul, 2006.

[26] BEŞİROĞLU, 2006.

[27] ŞANLI, 2013.

[28] ARSLAN, 2004.

[29] AKSOY, Nazlı: Rekabetin Korunması Hakkında Kanuna Aykırılığın Özel Hukuk Alanındaki Sonuçları, Rekabet Kurumu Uzmanlık Tezleri Serisi S: 52, Ankara, 2004.

[30] YAVUZ, Levent; ALICA, Türkay ve MERDİVAN, Fethi: Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu Yorumu, C: 1, Seçkin Yayıncılık, 2. Baskı, Ankara, 2014.

[31] YAVUZ, 2014.

[32] ARSLAN, 2004.

[33] ERDİL, 2003.

[34] ERDİL, 2003.

[35] ŞİRİN, 2008.

[36] ŞİRİN, 2008.

[37] ERDİL, 2003.

[38] BOZBEL, 2015.

[39] UYGUR, 2004.

[40] TEKİNALP, Ünal: Fikrî Mülkiyet Hukuku, Vedat Kitapçılık, 5. Baskı, İstanbul, 2012.

[41] ERDİL, 2003.

[42] ERDİL, 2003.

[43] BELLİCAN, 2008.

[44] BELLİCAN, 2008.