HEKİMİN HUKUKİ SORUMLULUĞU VE TIBBİ UYGULAMA HATALARINDAN DOĞAN TAZMİNAT REJİMİ

Abone Ol

Özel hukukta zarar nedeniyle ortaya çıkan sorumluluk, sözleşmenin hiç ya da gereği gibi yerine getirilmemesinden, haksız fiile dayanan eylemlerden veya kanuni düzenlemelerden kaynaklanabilir. Hekim ile hasta arasındaki ilişki ise uygulamada çoğunlukla, taraflar arasında öncesinde kurulmuş ve güvene dayalı bir sözleşme ilişkisi niteliği taşımaktadır. Borçlar Kanunu’nda bu sözleşme tipine dair özel bir düzenleme bulunmamakla birlikte, öğretide bu hukuki ilişkinin niteliği konusunda çeşitli görüşler ileri sürülmektedir.

Yargıtay uygulaması gereğince kabul edildiği üzere, hekim ile hasta arasındaki hukuki ilişki vekalet ilişkisi nitelendirilmekte ve taraflar arasında uygun düştüğü ölçüde Türk Borçlar Kanunu’nun vekalet hükümleri uygulanmaktadır. Bu niteleme gereği, tedaviden ve hekim hatasından zarar gören hastanın açacağı tazminat davasında sözleşmeye aykırılık hükümleri uygulanacaktır. (BK.m.96 ve 389-391; TBK.m.112 ve 505-507) 1

TBK mad.506/2 gereğince, vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekalet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Hekim, gerek teşhisi koyup (hastalığı belirleyip), en uygun tedavi yöntemini seçerken, gerek seçilen tedavi yöntemini uygularken, gerekse hastayı bilgilendirme (aydınlatma) görevi yerine getirirken hep özenli hareket etmek zorundadır.2

Hekim, hastanın tedavisini yürütürken yüksek özen yükümlülüğü gereğince hareket etmekle yükümlüdür. Bununla birlikte, hekim bu yükümlülüğe uygun şekilde mesleki faaliyetini icra etmiş; hastanın menfaatine en uygun sonuca ulaşmak amacıyla gerekli dikkat, ihtimam ve özeni göstermiş olmasına rağmen hedeflenen sonucun gerçekleşmemesi halinde, eser sözleşmesinden farklı olarak ortaya çıkan neticeden sorumlu tutulamaz. Bu çerçevede belirleyici olan husus, hekimin söz konusu yüksek özen borcuna uygun davranıp davranmadığının tespitidir. Bu doğrultuda, hekimin yüksek özen borcu kapsamında; çağdaş tıp uygulamalarına uygun hareket edip etmediği, güncelliğini kaybetmiş tedavi yöntemlerine başvurup başvurmadığı, uygulanacak tedavi ve reçete edilecek ilaçların öngörülebilir yan etkilerini gözetip gözetmediği gibi hususlar, yükümlülüğün gereği gibi ifa edilip edilmediğinin değerlendirilmesinde esas alınacak ölçütlerdir. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin E. 2025/500 K. 2025/4016 T. 11.09.2025 tarihli kararında;

‘‘Söz konusu davanın temeli vekillik sözleşmesi olup, özen borcuna aykırılığa dayanılmıştır. Vekil vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Vekilin özen borcu sorumluluğu belirlenmesinde benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınmaktadır. Dolayısı ile ağırlaştırılmış bir özen borcudur. O nedenle hekimin ve hastanenin meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafif de olsa, sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir." demekle, hekimlerin vekalet sözleşmesi kapsamında ortaya çıkan sonuçlardan sorumlu tutulamayacakları ve fakat en hafif kusurların dahi sorumluluk kapsamında olduğu vurgulanmıştır.

Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre hekimler yüksek özen yükümlülüğü nedeniyle en hafif kusurlarından dahi tam kusur esasına göre sorumlu tutulmaktadırlar. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, E. 2013/1806 K. 2013/14431 T. 30.05.2013 tarihli kararında;

Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, E. 2013/1806 K. 2013/14431 T. 30.05.2013:" Dava, davacının tedavisini üstlenen davalı hastane ve istihdam ettiği doktorunun teşhis ve tedavi sırasındaki kusurları nedeniyle oluşan zararın giderilmesi isteğine ilişkindir. Davanın temeli vekillik sözleşmesi olup, özen borcuna aykırılığa dayandırılmıştır. (BK 386-390) 2013/1806-14431 Vekil, vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı ... ve işlemlerin, davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Vekilin sorumluluğu genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır. Vekil işçi gibi özenle davranma zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur (BK 321/1 md). O nedenle doktor ve hastanenin meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafifte olsa sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir." demekle hekimlerin en hafif kusur durumunda dahi tam kusur esasına göre sorumlu olacakları belirtilmiştir.

Öte yandan Yargıtay hekime kusur izafe edilip edilmeyeceğinin tespitinde üniversitelerin ana bilim dallarından seçilecek alanlarında uzman bilirkişi kurulu tarafından düzenlenen, doktorun hukuki sorumluluklarını, tıbbin gerek ve kurallarına göre yapılması gereken müdahale ile fiili müdahale ve işlemleri karşılaştırmalı biçimde ortaya koyan, Yargıtay denetimine elverişli raporların alınması gerektiğini ifade etmektedir. Bu çerçevede Yargıtay, yukarıda bahse konu hususları açıkça somutlaştırmayan Adli Tıp Kurumu raporlarının yeterli addolunmamakta, bu hususların göz ardı edilerek hüküm kurulmasını bozma sebebi olarak değerlendirmektedir.

Hekimlik uygulamasının doğasından kaynaklanan gerekli özen ve dikkat gösterilse bile, kaçınılmaz olan bir takım istenmeyen etkiler vardır ki, bunlar komplikasyon veya hukuki anlamda tıbben izin verilen risk olarak tanımlanmaktadır. Başka bir ifadeyle, tıbbi uygulamanın standartlara uygun olmasına rağmen, ortaya çıkabileceği ilgili çevrelerce kabul edilmiş olan veya her türlü tedbirin alınmasına rağmen ortaya çıkmasından kaçınılamayan zararlara komplikasyon denir.3

Komplikasyonun, yani hukuken kabul edilebilir bir riskin tüm dikkat ve özeni göstermiş olsa da, hekime sorumluluk olarak yükletilmemesi için, çok önemli bir unsura daha ihtiyaç vardır: hekimin hastasını bu duruma karşı bilgilendirmiş olması. Hekim için, komplikasyonu hukuka uygun hale getiren, yani sorumluluğunun doğmasına engel olan durum, gerekli şartların varlığı halinde hekimin hastasını bu konuda aydınlatarak rızasını almış olmasıdır.4

Tıbbi Hatalar

a.Teşhis (Tanı) Hataları

Teşhis hatası tek başına hekimin hukuki sorumluluğunu doğurmaya yeterli değildir. Hekim, mesleğin gereklerine uygun hareket etmiş; hastasını gerekli süreyi ayırarak titizlikle muayene etmiş, teşhisini dikkat ve özenle koymuş, uygun tedavi yöntemini belirleyip bunu tıbbın genel kabul gören kurallarına uygun şekilde uygulamışsa, ihmal veya tedbirsizlik isnadıyla sorumlu tutulması mümkün değildir. Burada esas alınması gereken husus, teşhis koyma sürecinde hekimin gerekli incelemeleri tamamlamış, bilinen ve uygulanması gereken yöntemleri kullanmış ve elde edilen bulguları tıp biliminin standartlarına göre dikkatli biçimde değerlendirmiş olmasıdır.

Doktor tanı koymada araç olarak kullanacağı zorunlu olan tüm yöntem ve araçları tüketmek zorundadır. Bunların eksik yapılması kusur olarak kabul edilmektedir; burada hata, tanı koymak için zorunlu araştırmaların hiç veya eksik yapılmasından kaynaklanmaktadır. Bir hastalığın tanısı için gerekli olan fizik – biyolojik işlemler ve kimyasal tahlillerin veya diğer pozitif tanı verilerinin yapılmaması durumunda kusur ve sorumluluğun kabul edilmesi kaçınılmaz olabilir.5

b.Tedavi Hataları

TDN m.6/2 ve HMEK m.8 hükümleri doğrultusunda, hekim hastasına uygulayacağı tedaviyi seçmekte serbesttir ve hastasına uygulayacağı tedaviyi seçerken vicdani ve mesleki bilimsel kanaatine göre hareket eder. Hekimin vicdanı, mesleki bilgi birikimi ve deneyimi doğrultusunda, hastası açısından daha uygun gördüğü takdirde; geleneksel, alternatif veya daha yeni bir tedavi yöntemine başvurması mümkündür. Ancak bu durumda hekimin, tercih ettiği yönteme ilişkin olarak hastaya gerekli, anlaşılabilir ve yeterli bilgilendirmeyi sunması zorunludur. Öte yandan, henüz araştırma veya deney safhasında bulunan uygulamalar, tıbbi anlamda “yeni yöntem” niteliğini haiz sayılmayacak; dolayısıyla bu tür yöntemlerin uygulanması, hekimin özen borcu ve hukuki sorumluluğu bakımından farklı değerlendirmeye tabi olacaktır.

Tedavi hataları; müdahale yapılmaması, eksik ön muayene ve yetersiz hasta öyküsü alma, hastanın vücudunda yabancı madde unutulması, teşhise yönelik gerekli tetkiklerin yapılmaması, yanlış tedavi yöntemi, yanlış ilaç seçme veya uygulamayı yanlış yapma, yanlış organın veya hastanın ameliyat edilmesi, kontrol, gözetim ve tedavi sonrası bakım hataları şeklinde ortaya çıkabilir.

Tıbbi uygulama hataları, organ kaybı ya da işlev azalması, kalıcı sakatlık gibi bedensel zararlara ve hatta ölüm gibi ağır sonuçlara yol açabilmektedir. Hasta uğradığı zarara karşı maddi ve manevi tazminat davası açabilir. Hasta; tedavi sürecine ilişkin giderleri, çalışma gücünün azalması veya tamamen kaybedilmesi, eşinin ya da yakınlarının sağlığının bozulması ya da ölümü sebebiyle destekten yoksun kalma, ölüm halinde ortaya çıkan masraflar ile cenaze giderleri gibi kalemleri maddi tazminat kapsamında talep edebilir. Ayrıca tıbbi uygulama hataları nedeniyle zarara uğrayan hasta tamamen veya kısmen çalışamamaktan ve ileride ekonomik olarak uğrayacağı yoksunluktan doğacak zararlarını ve bu nedenle yaptığı tüm giderleri de talep edebilecektir. Hastanın ölümü halinde hastanın mirasçıları, yakınları ve destekten yoksun kalanlar da maddi veya manevi tazminat davasını açabilecektir. Hekim ile hasta arasındaki ilişki Yargıtay kararlarında ‘‘vekillik sözleşmesi’’ olarak kabul edildiğinden, hekime karşı açılacak tazminat davalarının zamanaşımı süresi TBK m.147 gereği 5 yıl olacaktır. Şu kadar ki, hekimin eylemi, ceza yasası yönünden suç sayılır nitelikte ise uzamış ceza zamanaşımı süresi uygulanacaktır.6

----------------

1 Hekimlerin ve Hastanelerin Sorumluluğu, s.5, Çelik Ahmet Çelik

2 Bedensel Zararlar, s.322, Çelik Ahmet Çelik

3 Hekimin Kusurunun Değerlendirilmesi, s.364, Atiye B.Uygur

4 Hekimin Kusurunun Değerlendirilmesi, s.366, Atiye B.Uygur

5 Tıbbi Yardım ve El Atmalardan Doğan Sorumluluk, Doktorların, Devlet’in ve Özel Hastanelerin Sorumluluğu, s.60 vd., Çetin Aşçıoğlu

6 Bedensel Zararlar, s.333. Çelik Ahmet Çelik