T.C.

Yargıtay

3. Hukuk Dairesi

2025/500 E., 2025/4016 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Tüketici Mahkemesi

SAYISI : 2021/693 E., 2023/90 K.

Mahkemece bozmaya uyularak verilen karar, davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacılar vekili; 12.02.2016 tarihinde davalı hastanede bebeklerinin doğumun gerçekleştiği sırada bebeğin saçlı başının görünmesine rağmen davalı hastane çalışanı ...'in ilgili doktorun gelmediği gerekçesi ile doğumu başlamış olan bebeği davacı anne ...’in uyarısına rağmen önce eli ile itekleyerek bebeğin rahim içinde kalmasına neden olduğunu, tampon yaparak bebeğin ana rahminden çıkışını engellediğini, bebeğin uzunca bir süre bu şekilde kaldığını ve doktorun gelmesinin beklendiğini, bilahare doktorun gelmesi ile bebeğin başının serbest bırakıldığını ve doğumun gerçekleştiğini, bebeğin yaklaşık onbeş dakika kadar ana rahmine geri itilmesi ile havasız kaldığını, bu durumdan dolayı bebeğin yoğun bakım ünitesine alınması gerektiği davalı hastanede de yoğun bakım ünitesi bulunmadığından ... Hastanesine sevk edilerek yoğun bakıma alındığını, ancak 02.05.2016 tarihinde bebeğin vefat ettiğini, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca konu ile ilgili başlatılan soruşturma kapsamında takipsizlik kararı verildiğini, maddi ve manevi yönden zarara uğradıklarını ileri sürerek; 4.000,00 TL maddi, 800.000,00 TL manevi tazminatın 12.02.2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan alınmasına karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili; davacı annenin ... tarafından muayenesi yapıldıktan sonra Dr. ...'e haber verildiğini, ebe tarafından davacıya gerekli işlemlerin yapıldığını, annenin belirli aralıklarla ebe ve muhatap hekim tarafından muayene edilip doğum gidişatının titizlikle izlendiğini, sağlık personeli görevlilerinin tıbbi olarak yapılması gerekenleri tam ve zamanında yaptıklarını, hastada ortaya çıkan olumsuzlukların tıbbi bir hatadan kaynaklanmayıp komplikasyon olduğunu, kusurlarının bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

III. MAHKEME KARARI

Mahkemenin 27.11.2018 tarihli ve 2017/155 E.-2018/564 K. sayılı kararıyla; davalı hastaneye, doğum ve sonrasındaki süreçte görev alan hastane personeline ve doktorlara kusur yüklenemeyeceğine ilişkin bilimsel ve teknik verilere dayalı ATK 1.Adli Tıp İhtisas Kurulu 05.09.2016 tarihli raporu ve Mahkemece yaptırılan bilirkişi heyet incelemesi sonrasında verilen bilirkişi raporu doğrultusunda davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından istinafı üzerine Bölge Adliye Mahkemesinin 06.07.2020 tarihli kararı ile, davacıların istinaf başvurusunun reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

Dairece verilen 20.10.2021 tarihli ilamla; Mahkemece, Üniversite Öğretim Üyelerinden oluşturulacak, kadın doğum konusunda uzman, akademik kariyere sahip üç kişilik bilirkişi kurulundan, davacıların itirazları da karşılanmak suretiyle davalı hastanede çalışan adı geçen ebe ve doktora atfı kabil bir kusur bulunup bulunmadığı, ebe ve doktorun doğum sırasındaki rolleri, hukuki konum ve sorumlulukları da tartışılarak, doktorun doğumun başından itibaren ameliyathanede olmasının gerekip gerekmediği, eğer ameliyathanede olsaydı erken müdahale ile bebeğin hayatının kurtarılıp kurtarılamayacağı konusunda, doktor ... ’ın karakolda verdiği 07.03.2016 tarihli ifade tutanağı ile birlikte nedenlerini açıklayıcı rapor alınması gerekçesiyle, İlk Derece Mahkemesinin kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Bozmaya uyan Mahkemenin ilam başlığında tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; İzmir CBS nin 2016/39682 soruşturma sayılı dosyasında alınan Adli Tıp Kurumu raporu ile mahkeme tarafından ... Hastanesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyelerinden oluşan bilirkişi heyet raporuna göre, ebe ve hekim tarafından gerekli manevranın yapıldığı, yapılan işlemlerin tıbben uygun olduğu, kordon sıkışmasının normal/vajinal doğumlarda komplikasyon olarak ortaya çıkabileceği, doğum sonrası doktor tarafından bebeğe gerekli müdahalelerin yapıldığı, dolayısıyla bebeğe uygulanan tıbbi işlemlerde ihmal ya da tıbbi uygulama hatası olmadığı anlaşılmakla, davalı hastane ve doğum ve sonrasındaki süreç de görev alan hastane personeline ve doktorlara kusur yüklenemeyeceğine ilişkin bilimsel ve teknik verilere dayalı rapor kapsamında açılan davanın reddine karar verilmiş; karara karşı, süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Sebepleri

Davacılar vekili; doğumu gerçekleştiren doktorun kordon sıkışmasının bebeğin engellenmesinden kaynaklandığını ve ebenin ağır kusurunun olduğunu beyan ettiğini, bu beyanının ikrar niteliğinde olduğunu, bu nedenle davalı hastane çalışanlarının kusurlu oldukları kabul edilerek karar verilmesi gerektiğini, kordon sıkışmasında ebenin ağır kusurunun bulunduğunu, bilirkişi raporunda ebenin eylemi ile ölüm arasında illiyet bağı olup net bir şekilde cevaplandırılmadığını, ebenin doğumu engelleyecek şekilde bebeği geri itmesinin kordon sıkışmasında etkisi olup olmadığının cevaplandırılmadığını, davalı hastane çalışanlarının kusurlu olduğu kabul edilerek karar verilmesi gerektiğini ileri sürerek; kararın bozulmasını istemiştir.

B. Değerlendirme ve Gerekçe

Uyuşmazlık, davalı hastanede çalışan ebe ve doktor hatasına dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.

Mahkemece bozma ilamına uyulduğu halde, bozma gereği yerine getirilmemiştir. Şöyle ki; üniversite öğretim üyelerinden oluşturulacak kadın doğum konusunda uzman bilirkişilerden rapor alınmış ise de, söz konusu raporun bozma ilamında belirtilen hususları açıklayıcı nitelikte olmadığı ve yetersiz bilirkişi raporu da esas alınarak karar verildiği anlaşılmıştır.

Söz konusu davanın temeli vekillik sözleşmesi olup, özen borcuna aykırılığa dayanılmıştır. Vekil vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Vekilin özen borcu sorumluluğu belirlenmesinde benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınmaktadır. Dolayısı ile ağırlaştırılmış bir özen borcudur. O nedenle hekimin ve hastanenin meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafif de olsa, sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir.

Vekil, hastasının zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa, bir tereddüt doğuran durumlar da, bu tereddüdünü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada da, koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınılmak ve en emin yol seçilmelidir. Gerçekten de müvekkil (hasta), mesleki bir iş gören vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemek hakkına sahiptir. Gereken özeni göstermeyen vekil, TBK 510 mad. Hükmü uyarınca vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır.

TBK'nın 116. maddesinin 1. fıkrasında ise adam çalıştıranın sorumluluğu; "Borçlu, borcun ifasını veya bir borç ilişkisinden doğan hakkın kullanılmasını, birlikte yaşadığı kişiler ya da yanında çalışanlar gibi yardımcılarına kanuna uygun surette bırakmış olsa bile, onların işi yürüttükleri sırada diğer tarafa verdikleri zararı gidermekle yükümlüdür." şeklinde düzenlenmiştir. Borçlar Hukukunda, yardımcı kişinin işin görülmesi sırasında başkalarına vermiş olduğu zarar nedeniyle çalıştıranın sorumluğu; TBK'nın 66... . maddelerinde düzenlenmiştir. TBK'nın 66. maddesine dayanan sorumluluk, sözleşme dışı sorumluluk halini düzenlemektedir. Burada, gerçekleşen zarardan önce, zarar gören üçüncü kişi ile adam çalıştıran arasında hiçbir hukuki (özellikle de sözleşmeye dayalı) ilişki yoktur. TBK'nın 116. maddesine dayanan sorumluluk ise, bir sözleşme sorumluluğudur. Burada, yardımcı kişi kullanan çalıştıran ile yardımcı kişinin fiilinden zarar gören arasında daha önceden kurulmuş bir sözleşme ilişkisi mevcuttur. Çalıştırana kurtuluş kanıtı tanınmamış, farazi kusur kabul edilmiştir. Çalıştıran, yardımcı kişi yerine geçip, onun davranışında bulunmuş olsaydı, bu davranış kendisine kusur olarak olarak yükletilebilecek idiyse sorumlu olur. Diğer bir anlatımla, TBK'nın 116. maddesinde çalıştıran, kendisinin kusursuz olduğunu ispat etmekle sorumluluktan kurtulamaz. (Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 10.06.2021 tarihli ve 2020/6078 E., 2021/6384 K. sayılı ilamı.)

Uyuşmazlık, davalı hastane çalışanı ebe ...'ın henüz doğumhaneye gelmeyen doktoru beklemek için başının yanında göbek kordonu sıkışan ve doğumu başlayan bebeği eli ile tampon yaparak bebeğin ana rahminden çıkışını engellemesi, uzunca bir süre bu şekilde kalması ve doktorun da zamanında doğumhaneye gelmeyerek bebeğin yoğun bakım süreci sonrasında ölmesi nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zarara ilişkindir.

Davacı tarafın şikayeti üzerine hastane çalışanı kadın doğum uzmanı Doktor ... tarafından olayın akabinde 07.03.2016 tarihinde ... Polis Merkezi Amirliğine verdiği ifadede "...Ancak beni doğumhaneye çağırdıklarında bebek başının alın hizasına kadar dışarıda olduğunu, başın sol tarafında göbek kordonunun prolobe olup sıkıştığını, ebe hanımda eli ile bebeğin başını bastırarak engellediğini gördüm. ....hastaya ÇKS monitörünün bağlı olmadığını gördüm. ...deneyimli anne olan ... hanım gelişen bütün olayların farkında olup bebeği başı çıktığında ebeye doğurt artık bebeği dediğini söylemiştir. ....benim bu evrede çağrılmam gerekirken baş alın hizasına kadar doğmuş solda göbek kordonu sıkışmış bebeğe FHR dinleyerek vakit kaybetmektense bir an önce doğurtmaktan başka bir şey yapamazdım. ....ebemizin zaten multipar olan ... ..doğumunu gerçekleştirmesi gerekirdi. ... çıkmaya çalışan bebeğin çıkışını eliyle ittirip üstelik proplabe olan göbek kordonunu göre göre engellememeliydi" şeklinde beyanda bulunduğu görülmüştür.

Bozma sonrası hükme esas alınan bilirkişi raporunda, hastane çalışanı doktorun ebe hemşireye ilişkin olarak emniyette verdiği ifade nazara alınarak somut olayın özelliğine göre ebe hemşirenin eyleminin açıkça değerlendirilmediği, doktorun ve davacı annenin doğumhanede yaşandığını belirttiği olaya ilişkin olarak hastanın ve hastalığın özelliği göz önünde tutularak onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmak ve bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat göstermek zorunda olan ebe hemşirenin gereken özeni gösterip göstermediği hususu yeterince tartışılmamıştır.

Diğer taraftan dosyadaki mevcut bilirkişi raporlarına göre davacının gebeliğinin sorunsuz geçtiği, ancak doğum esnasında öngörülmeyen durumun oluştuğu, böyle bir durumda ebenin doktoru beklemesi gerekip gerekmediği ya da yapılan tahlil ve bağlanan NST ile bu durumun doğum başlamadan önce öngörülebilir olup olmadığının bebeğin doğumdan 3 ay sonra öldüğü hususları ile birlikte raporda değerlendirilmesi gerekmektedir.

Ayrıca, davacının doğum yaptığı esnada göbek kordonunun bebeğin başının yanına sıkışması nedeniyle ebenin doktor gelene kadar bu durumun acil hal kapsamında kabul edilip doğum olayını gerçekleştirmesinin gerekip gerekmediği hususunun da tartışılması gerekmektedir.

O halde Mahkemece, olayın akabinde ifade veren doktorun beyanları ve dosyadaki tüm deliller birlikte değerlendirilerek davalı hastanenin adam çalıştıranın sorumluluğu kapsamında, ebe hemşirenin kusurunun olup olmadığı hususunda taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli bilirkişi raporu alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak davanın reddine karar verilmesi yerinde görülmemiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle,

Temyiz olunan İlk Derece Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanunun 371. maddesi uyarınca davacılar yararına BOZULMASINA,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine,

11.09.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.