Bireysel başvuru yolu, özellikle 2010 Anayasa değişikliğiyle beraber sıklıkla başvurulan bir hukuki yol haline gelmeye başladı. Ancak AYM ve AİHM yargıçlarının çoğu, bireysel başvuru formlarının yetersizliğinden dem vuruyor. Bu nedenle biz de çalışmamızda hukuka aykırı delillerin bireysel başvuruya ne ölçüde konu olabileceğini irdelemekte yarar görüyoruz.

1) Anayasa Mahkemesi birçok kararında, kanuni bir temele dayanmadan veya hukuka aykırı şekilde elde edilen delillerin yargılamada kullanılmasıyla ilgili olarak ileri sürülen iddiaları adil yargılanma hakkının güvencelerinden olan hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında incelemektedir. Ancak bireysel başvuru yolunun olağanüstü temyiz mercii olmadığını unutmamak gerekir. Bu basit kural bireysel başvurularda atlanmaması gereken en önemli unsurlardan birisidir. Anayasa’nın 148/3. Maddesi bu noktada bağlayıcıdır: “Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.” Anayasa Mahkemesi de bu ilkeyi bir kararında şöyle vurgulamıştır: “…bireysel başvuruya konu davadaki olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, yargılama sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması, bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz.” (Necati Gündüz ve Recep Gündüz Başvurusu B. No: 2012/1027, Karar Tarihi: 12/02/2013, par. 26)

2) Yine benzer bir nitelikte bir kararda Anayasa Mahkemesi, hukuka aykırı deliller sonucunda kişilerin Anayasa’da veya AİHS’te korunan haklarının ihlal edilip edilmediğini ele almaktadır:  “… Bu yönüyle Anayasa Mahkemesinin görevi, belirli delil unsurlarının kanuna uygun şekilde elde edilip edilmediklerini tespit etmekten ziyade, bu türden “kanuna aykırılığın” Anayasa’da korunan başka bir hakkın ihlali ile sonuçlanıp sonuçlanmadığını ve bu “kanuna aykırılığın” bir bütün olarak yargılamanın adil olup olmamasına etkisini incelemektir” (Yaşar Yılmaz Başvurusu B.No: 2013/6183 Karar Tarihi: 19/11/2014, par. 46)

Öyleyse öncelikle yapılması gereken hukuka aykırı delilin hangi anayasal hakkı ne şekilde ihlal ettiğini başvuru formunda açıkça ele almaktır.

3)  Anayasa Mahkemesi, mahkemelerin kararındaki hatalara ne koşulda müdahale edeceğini şöyle açıklanmıştır:

“Anayasada yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ya da açıkça keyfilik içermedikçe derece mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede, derece mahkemelerinin delilleri takdirinde açıkça keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz.” (Necati Gündüz ve Recep Gündüz Başvurusu B. No: 2012/1027, Karar Tarihi: 12/02/2013, par. 26)

Öyleyse hukuka aykırı delillerin bireysel başvuruya konu edilebildiği ilk hal, derece mahkemelerinin kararında delilleri takdir yönünden açıkça keyfilik bulunması halidir.

4) Hukuka aykırı delillerin adil yargılanma hakkının ihlalini oluşturduğu bir başka hal ise ilk bakışta anlaşılabilen veya mahkemelerce hukuka aykırı olduğu tespit edilen delillerin tek ve belirleyici delil olarak kullanılması ve böylelikle hukuka aykırılığın bir bütün olarak yargılamanın adilliğini zedelemesi halidir. Anayasa Mahkemesi, bu iddiaları dikkate almaktadır ve bu yönde ihlal kararları mevcuttur. (Orhan Kılıç Başvurusu  B.No: 2014/4704 Karar Tarihi: 01/02/2018, par. 46, benzer yönde Yaşar Yılmaz Başvurusu) Diğer bir anlatımla, hukuka aykırı delile dayanmaksızın, mahkemenin mahkumiyet kararı vermesi mümkün değilse, burada adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilecektir. (AİHM’in Lisica v. Hırvatistan kararı)

5) Hukuka aykırı delillerin adil yargılanma hakkının ihlaline konu olduğu bir diğer nokta da silahların eşitliği ve savunma hakkı noktasındadır. Kişinin hukuka aykırı deliller noktasında itirazları ve bu delillere karşı koyabilmek için yaptığı taleplerin gerçek manada dinlenmediği ve kararda gerekçeli olarak incelenmediği takdirde de kişilerin adil yargılanma hakkı ihlal edilebilir. AİHM’in güncel tarihli bir kararında da bu husus irdelenmiştir: “Yargılamaların bir bütün olarak adil olup olmadığına karar verilirken, savunma haklarına saygı duyulup duyulmadığına dikkat edilmelidir. Özellikle başvurana delillerin gerçekliğine ve bunların kullanımına itiraz etme fırsatının verilip verilmediği incelenmelidir. Ek olarak, delillerin niteliği örneğin, elde edildiği koşulların delillerin güvenirliğine veya doğruluğuna gölge düşürüp düşürmediğine de göz önünde bulundurulmalıdır..” (AİHM’in Ayetullah Ay v. Türkiye kararı)

Yani aslında hukuka aykırı deliller noktasında kısa bir check-list yapmalıyız:

- Hukuka aykırı delile dayanılarak Anayasa veya AİHS’te korunan bir hak ihlal edildi mi?

- Mahkeme, delilleri takdir yönünden açıkça keyfi mi davrandı?

- Hukuka aykırı deliller yönünden etkili şekilde itiraz hakkı tanındı mı?

- Mahkemenin hukuka aykırı delile dayanmaksızın mahkumiyet kararı vermesi mümkün müydü?