Halka açık yerlerde yapılan her türlü gösterinin günlük hayatın akışında belli bir karışıklığa sebep olabileceği ve olumsuz tepkilere yol açabileceği açıktır. Ancak yalnızca toplumun büyük bir kısmı tarafından gösterilebilecek bir tepki veya doğabilecek bir gerilimin varlığı, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ortadan kaldırılması için tek başına yeterli değildir. Yani bu tür durumların varlığı otomatik olarak toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına müdahale edilmesini haklı göstermez. Devletten koruma yükümlülüğü olarak adlandırılabilecek olan pozitif yükümlülüğü kapsamında, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını kullanmak isteyenlerin güvenliğini sağlaması ve üçüncü kişiler tarafından herhangi bir saldırıya uğrama endişesi taşımadan bu hakkı kullanmalarını temin etmesi beklenir.

İlgili Kararlar:

♦ (İsmail Sarıkabadayı ve diğerleri, B. No: 2016/23696, 8/6/2021)
♦ (Maside Ocak Kışlakçı, B. No: 2019/21721, 16/11/2022)
♦ (Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Disk) ve diğerleri [GK], B. No: 2016/14517, 12/10/2023)
♦ (Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Disk) ve diğerleri (2) [GK], B. No: 2016/14518, 12/10/2023)

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

İSMAİL SARIKABADAYI VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2016/23696)

 

Karar Tarihi: 8/6/2021

R.G. Tarih ve Sayı: 8/9/2021 - 31592

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Basri BAĞCI

Raportör

:

Ceren Sedef EREN

Başvurucular

:

1. İsmail SARIKABADAYI

 

 

2. Songül DAĞHAN

 

 

3. Zafer KAÇMAZ

 

 

4. Mehmet DELİTER

Başvurucular Vekili

:

Av. Seyit SÖNMEZ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; idare tarafından bir süre toplantı, gösteri yürüyüşü ya da benzer etkinliklerin yasaklanması nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının, bu kararın yürütmesinin durdurulması isteminin geç karara bağlanması nedeniyle ise toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 27/9/2016 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucuların hepsi Kahramanmaraş'ta ikâmet etmekte, Mehmet Deliter dışındaki başvurucular anılan ilin Dulkadiroğlu ilçesi Sivricehöyük Mahallesi'nde oturmaktadır.

9. 2016 yılının başlarında Suriye uyruklu göçmenler için Sivricehöyük Mahallesi'nde 25.000 kişilik bir geçici barınma merkezinin inşasına başlanmıştır. Başvurucular kendileri de dâhil olmak üzere yöre insanlarının söz konusu merkezin gerek çevresel etkilerinin gerek sosyal etkilerinin çok yıkıcı olacağı ve geri dönülemez hasarlar yaratacağı sebepleriyle yapımına karşı olduklarına dair Kahramanmaraş Valiliği (Valilik), milletvekilleri ve sivil toplum kuruluşlarıyla görüşmeler yapmak ya da basın açıklamaları organize etmek şeklindeki demokratik yollarla düşüncelerini kamuoyuna merkezin inşasına başlanmadan önce bildirdiklerini belirtmiştir. Başvurucular bu süreçte merkezin yapımını protesto etmek için çeşitli etkinlikler yapıldığını ve hiçbirinde yasa dışı bir olay yaşanmadığını da ifade etmiştir.

10. Valilik, İl Jandarma Komutanlığının talebi üzerine 5/5/2016 tarihinde, 6/5/2016 tarihinden 5/6/2016 tarihine kadar il genelinde Sivricehöyük Mahallesi'nde yapılacak geçici barınma merkezini protesto etmek amaçlı her türlü toplantı ve etkinliğin yasaklanmasına karar vermiş ve kararı resmî internet sitesinden duyuru olarak yayımlamıştır. Söz konusu karar şu şekildedir:

"Kahramanmaraş ili Dulkadiroğlu ilçesi Sivricehöyük Mahallesi sınırları içerisinde Suriye uyruklu misafirler için planlanan ve inşasına başlanılan 25.000 kişi kapasiteli geçici barınma merkezinin yapımına karşı çıkan bazı siyasi oluşumlar, dernek, platform ve marjinal gruplar tarafından çeşitli etkinliklerin yapıldığı ve yapılmaya çalışıldığı bilinmektedir.

Alınan istihbari bilgiler, sosyal ağlar üzerinde yapılan paylaşımlar, geçmiş yıllarda ilimizde yaşanan müessif olaylar ile terör örgütü yöneticilerinin yapmış oldukları açıklamalar göz önünde bulundurulduğunda, yapılacak her türlü eylem ve etkinliklerin marjinal gruplarca provoke edilebileceği, yasa dışı örgütlerce olayların propaganda malzemesi olarak kullanılabileceği, eylemler sırasında gösterici grupların arasına sızabilecek illegal örgütlere mensup kişilerce güvenlik kuvvetlerine karşı taşlı, sopalı, molotoflu, el yapımı bombalı ve silahlı saldırılar gerçekleştirilebileceği ve vatandaşlarımızın hassasiyetlerini istismar etmeye çalışan gruplar tarafından mezhepsel bir çatışma ortamı yaratılmaya çalışılabileceği değerlendirilmektedir.

Cumhuriyetin temel nitelikleri, devletin ülkesi ve milletin bölünmez bütünlüğü ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin engellenmemesi, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi ve başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla 6/5/2016 tarihinden 5/6/2016 tarihine kadar il genelinde Sivricehöyük Mahallesinde yapılan geçici barınma merkezini protesto amaçlı her türlü toplanma, basın açıklaması, toplantı, gösteri yürüyüşü, miting, oturma eylemi, stand açma, çadır kurma vb. etkinliklerin yasaklanmasına karar vermiştir."

11. İl Jandarma Komutanlığının ilgili istihbarat raporunda; Suriyeli sığınmacılar için yapılan barınma merkezi konusunun bu projeye karşı çıkan bazı siyasi oluşumlar, dernek, platform ve marjinal gruplar tarafından 25/3/2016 tarihinden itibaren gündemde tutulmaya çalışıldığı ve basın açıklaması, kanuna aykırı toplantı, çadır kurarak ateş yakma ya da nöbet tutma gibi çeşitli etkinlikler yapıldığı, 3/4/2016 tarihinde ise özellikle sosyal medyadan yapılan çağrılar üzerine Sivricehöyük Mahallesi'nde toplanan kalabalık içinde bir grubun güvenlik güçlerine yönelik taşlı saldırıda bulunduğu, çıkan olaylarda iki güvenlik görevlisinin yaralandığı ve olaya karıştıkları tespit edilen şüpheliler hakkında yasal işlem başlatıldığı hususlarına yer verilmiştir.

12. Söz konusu istihbarat raporunda, PKK terör örgütü yöneticilerinin bahse konu barınma merkeziyle ilgili yaptıkları açıklamalara da yer verilmiştir. Bu açıklamalar şu şekildedir:

"5/4/2016 tarihli basın haberinde, PKK/KCK terör örgütü yöneticilerinden Abbas (kod) isimli [D.K.] 'Eğer birileri getirilir de Kürdün evine, mahallesine Suriye'den, Kafkasya'dan Orta Asya'dan birilerinin getirilip ben buraya yerleştireceğim ve buraya kamp kuruyorum derse hepsi yok edilir. Bu konuda Kürtler amansız olmalılar. Sen beni yok etmek için geliyorsun, o zaman ben de kendimi savunurum. Onlara karşı yürütülecek her mücadele meşru savunma kapsamındadır. Kürt halkının varlık ve özgürlük savaşı kapsamındadır.'

12/4/2016 tarihli basın haberinde, PKK/KCK terör örgütü yöneticilerinden [B. H.] isimli örgüt mensubu: 'Gurgum'da (Maraş) yapılmak istenen DAİŞ kamplarının AKP'nin mülteci politikalarıyla ilişkili olduğu, mültecileri dışarıda Avrupa'ya karşı içeride ise Kürtlere karşı Kürdistan'da kullandığı, şimdi asıl amacın Kürdistanı tamamen boşaltılırsa sonuca ulaşabileceğini düşündüğü, Kürt kentlerinin bombalanmasının da aynı amaca yönelik olduğu, Kürdistan'a mültecilerin yerleştirilmek istendiği, mülteci olarak görünenlerin bir çoğunun DAİŞ'çi oldukları, yoksa Kürt halkının Araplarla, Afganlarla herhangi bir sorunun olmadığı, DAİŞ'çileri Kürt Alevilerine karşı savaştırmak istedikleri, bu sorunun sadece Maraş'ın sorunu değil, tüm Alevilerin sorunu olduğu, bütün Alevi ve Kürtlerin ayağa kalkması gerektiği, topyekün saldırıya karşı topyekün direniş geliştirilmesi gerektiği.'

17/4/2016 tarihinde sosyal medya üzerinden Serhat Engizek (kod) isimli terör örgütü mensubu: 'Sadece pasif eylemlerle sonuç almak mümkün değildir. Daha ciddi örgütlenmek ve yine ciddi eylemselliklerde bulunmak gerekiyor. İş makinaları harıl harıl çalışıyor sadece oturuluyor, protesto ediliyor, bu yetersizdir. Bununla sonuç almak mümkün değildir. Daha güçlü bir direniş gerekiyor. Özellikle alevi gençlerinin, kadınlarının herkesin bu direnişe katılması gerekiyor. Kendi topraklarını, kendi yaşam alanlarını savunması gerekiyor. O araçları durduracak güç oluşturmaları gerekiyor. Kendi toprakları içerisindeki işgali durdurmaları gerekiyor. Birkaç slogan atarak, birkaç açıklama yaparak bunu durduramayacaklar. Onun için daha ciddi örgütlenecekler ki bunu durdurabilsinler.'

4/5/2016 tarihli basın haberinde, PKK/KCK terör örgütü sözde Halklar ve İnançlar Komite üyesi Delal Afşin (kod) isimli örgüt mensubu: 'Karadenizde yapılan eylemlerde gördük, özellikle de kadınlar bu eylemlere öncülük etti. Terolarda da radikal eylem geliştirmenin zamanı gelmiştir. Çünkü kamp yapma çalışmaları büyük bir ivedilikle devam ediyor. O açıdan halkın gücü ile tüm Alevilerin hatta demokratım diyen kesimlerin 7 Mayıs'ta kitlesel bir biçimde katılması önemlidir.' "

13. İlgili istihbarat raporunda ayrıca 7-8/5/2016 tarihlerinde otuza yakın sayıda dernek, vakıf, federasyon ile arasında dergâh ve ocakların da bulunduğu sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla özellikle İstanbul, Kocaeli, Ankara, Mersin, Sivas, Malatya, Adıyaman ve Gaziantep olmak üzere yurt genelinden ücretsiz otobüsler kaldırılacağı ve Sivricehöyük Mahallesi'ne getirileceğine dair istihbarat alındığı, bu konuda "Yaşamıma, Maraşıma, Obama Dokunma" başlıklı bir bildirinin de bulunmuş olduğu hususlarına yer verilmiştir.

14. Valilik tamamen aynı gerekçelerle (bkz. § 10) 5/6/2016-30/9/2016 tarihleri arasında birer aylık periyotlarla dört defa daha il genelinde anılan geçici barınma merkezini protesto etmek amacıyla yapılan her türlü etkinliğin yasaklanmasına karar vermiştir.

15. Başvurucular 6/5/2016 ile 5/6/2016 tarihleri arası için verilen 5/5/2016 tarihli ilk yasaklama kararına karşı 20/5/2016 tarihinde yürütmenin durdurulması talebiyle iptal davası açmıştır. Yürütmenin durdurulması talebini inceleyen Kahramanmaraş İdare Mahkemesi (Mahkeme) 25/5/2016 tarihinde, dava konusu işlemin sebebi açıklanarak dayanağını oluşturan tüm bilgi ve belgelerin gönderilmesinin davalı idareden istenmesine dair ara kararı kurmuş ve yürütmenin durdurulması talebi hakkında ara kararı gereği davalı idarece yerine getirildikten ya da savunma yapıldıktan sonra inceleme yapacağını belirtmiştir. Mahkeme ara kararının gereğinin yerine getirilmesi ve savunma yapılması için davalı idareye otuz gün süre vermiştir.

16. Mahkeme 29/6/2016 tarihinde yürütmenin durdurulması talebinin reddine karar vermiştir. Mahkeme gerekçesinde; idari işlemin uygulanması hâlinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda gerekçe gösterilerek yürütmenin durdurulmasına karar verilebileceği, somut olayda ise söz konusu şartların gerçekleşmediğinin anlaşıldığı belirtilmiştir.

17. Başvurucular yürütmenin durdurulması talebinin reddine dair karara itiraz etmiştir. Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi 4. İdari Dava Dairesi 18/8/2016 tarihinde, yürütmenin durdurulması talebinin reddine dair kararda kanuna aykırılık bulunmadığından bahisle itirazı reddetmiştir. Başvurucular, itirazın reddine dair karardan 20/9/2016 tarihinde haberdar olduklarını beyan etmiştir.

18. Başvurucular 27/9/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

19. Başvurucular Valiliğin yasaklama kararlarından başka bir tanesi aleyhine daha yürütmeyi durdurma talebiyle dava açtıklarını belirtmişlerse de bu konuda bireysel başvuru formlarında başka hiçbir bilgi ya da açıklamaya yer vermedikleri anlaşılmıştır. Aynı şekilde başvurucular, yürütmenin durdurulması talebinin reddedildiği bireysel başvuru konusu davanın daha sonraki süreciyle ilgili de hiçbir açıklamada bulunmamıştır.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

20. 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun "Toplantının ertelenmesi veya bazı hallerde yasaklanması" kenar başlıklı 17. maddesi şöyledir:

"Bölge valisi, vali veya kaymakam, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla belirli bir toplantıyı bir ayı aşmamak üzere erteleyebilir veya suç işleneceğine dair açık ve yakın tehlike mevcut olması hâlinde yasaklayabilir."

21. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "İdari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı" kenar başlıklı 2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"1. İdari dava türleri şunlardır:

...

a) İdarî işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan iptal davaları,

..."

22. 2577 sayılı Kanun'un "Tebligat ve cevap verme" kenar başlıklı 16. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"1. Dava dilekçelerinin ve eklerinin birer örneği davalıya ... tebliğ olunur.

...

3. Taraflar, yapılacak tebliğlere karşı, tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde cevap verebilirler. ...

..."

23. 2577 sayılı Kanun'un "Yürütmenin durdurulması" kenar başlıklı 27. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...

2. Danıştay veya idari mahkemeler, idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda, davalı idarenin savunması alındıktan veya savunma süresi geçtikten sonra gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verebilirler. Uygulanmakla etkisi tükenecek olan idari işlemlerin yürütülmesi, savunma alındıktan sonra yeniden karar verilmek üzere, idarenin savunması alınmaksızın da durdurulabilir ...

...

5. Yürütmenin durdurulması istemli davalarda 16 ncı maddede yazılı süreler kısaltılabileceği gibi, tebliğin memur eliyle yapılmasına da karar verilebilir.

B. Uluslararası Hukuk

24. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Christians Against Racism and Fascism/Birleşik Krallık ((k.k.)) B. No: 8440/78, 16/6/1980, § 150) kararında, yapılmak istenen gösteri yürüyüşünün yasaklanmasına dair müdahalenin kanuni dayanağında belli bir toplantı ya da yürüyüşün yasaklanmasına izin verilmediğini, yalnızca genel olarak toplantıların tamamı ya da -yine spesifik bir amaç belirlenmeden- belli nitelikteki toplantı ya da yürüyüşlerin yasaklanabileceğinin öngörüldüğünü, ayrıca bu yasaklamanın belirli bir süre uyarınca verilebileceği hususlarını dikkate almış; bu doğrultuda ilgili mevzuatın belli toplantı ya da yürüyüşler yönünden keyfî olarak uygulanmasını önleyebilecek garantileri içerdiğini kabul etmiştir. AİHM'in bu değerlendirmesi, somut olayda yasaklama nedeniyle başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edilmediğine dair kararının gerekçelerinden birini oluşturmuştur.

25. AİHM, toplantı hakkının ihlal edildiğine karar verdiği Alekseyev/Rusya (B. No:4916/07, 25924/08 ve 14599/09, 21/10/2010) kararında ayrıca başvurucunun toplantı hakkıyla bağlantılı olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 13. maddesinde öngörülmüş olan etkili başvuru hakkının ihlal edilip edilmediğini de incelemiştir. AİHM öncelikle taraf devletlerin anılan haktan doğan yükümlülüklerini nasıl yerine getirecekleri konusunda bir takdir yetkileri bulunmasına rağmen söz konusu hak uyarınca ulusal otoritelerin, Sözleşme kapsamındaki ilgili hakkın ihlal edildiği iddiasının esasını inceleyebilecekleri ve ihlal edildiğine hükmetmeleri hâlinde uygun giderim usulüne karar verebilecekleri bir ulusal başvuru yolunun mevcut olması gerektiğini belirtmiştir (Alekseyev/Rusya, § 97).

26. AİHM anılan kararda, yapılmak istenen etkinliğin zamanının başvurucu ile diğer katılımcılar için önemli olduğu ve yetkili otoritelere zamanında bildirim yapıldığı da dikkate alındığında somut olayda etkili bir başvuru yolunun mevcudiyetinden bahsedilebilmesi için etkinliğin planlandığı tarihten önce idarenin yasak kararının kaldırılabileceği bir giderim usulü bulunması gerektiğini belirtmiştir. Dolayısıyla AİHM, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının etkin kullanımı için ilgili başvuru yollarında kamu otoriteleri için makul süre kısıtlamaları öngörülmesinin önemli olduğunu ifade etmiştir (Alekseyev/Rusya, § 98). AİHM somut olayda ise ilgili mevzuat toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını kullanacakların bildirimde bulunması için belirli süre kısıtlamaları öngörmüşken kamu otoriteleri yönünden belirlenen zamandan önce etkinliğe onay verilmesi konusunda bağlayıcı bir süre kısıtlaması olmadığını gözönüne alarak ancak planlanan etkinlik zamanından sonra bir karar verilebilmesini sağlayan başvuru yolunun uygun giderim sağlayacak bir başvuru yolu niteliğinde görülemeyeceğine ve bu nedenle başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının da ihlal edildiğine karar vermiştir (Alekseyev/Rusya, §§ 99, 100).

27. AİHM Alekseyev ve diğerleri/Rusya (B. No: 14988/09) kararında da toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar verdikten sonra planlanan etkinlik tarihinden önce yargı yoluna başvurulmuş olmasına rağmen her defasında yargı mercileri tarafından söz konusu tarihten sonra karar verildiğini de dikkate alarak yine toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edilmiş olduğuna hükmetmiştir (Alekseyev ve diğerleri/Rusya ve ekli listedeki diğer 50 başvuru, 27/11/2018, §§ 6, 21, 22).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

28. Mahkemenin 8/6/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkinİddia

1. Başvurucuların İddiaları

29. Başvurucular Valiliğin yasaklama kararı nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvuruculara göre ortada her türlü etkinliğin yasaklanmasını gerektiren bir durum yoktur. Başvurucular ilk yasaklama kararından sonra Valiliğin dört defa daha yasaklama kararı alarak yaklaşık beş ay boyunca barınma merkezinin protesto edildiği her türlü etkinliğin yasaklanmasının kamu düzeni ve güvenliği amaçlarıyla değil söz konusu inşaatın bir an önce bitirilmesi amacıyla verildiğinin açık olduğunu ifade etmiştir. Nitekim başvurucular gerek yasaklama kararlarından önce gerek yasaklama süresince idarenin sebep gösterdiği doğrultuda hiçbir olay yaşanmadığını ve yasa dışı bir durum meydana gelmediğini belirtmiştir.

2. Değerlendirme

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

30. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunulabilmesi için ihlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için öngörülen idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekir. Asıl olan, hak ve özgürlüklere kamu otoritelerince saygı gösterilmesi ve olası bir ihlal durumunda bunun idari ve/veya yargısal olağan yollarla giderilmesidir. Bu nedenle bireysel başvuru yoluna ancak kanunda öngörülen olağan yollar tüketilmesine rağmen ihlalin ortadan kaldırılamadığı durumlarda gidilebilir (Hamit Kaya, B. No: 2012/338, 2/7/2013, § 29; Kristal-İş Sendikası [GK], B. No: 2014/12166, 2/7/2015, § 30).

31. Bununla birlikte tüketilmesi gereken başvuru yolları, başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili başvuru yollarını ifade etmektedir. Ayrıca başvuru yollarını tüketme kuralına uygunluğun denetlenmesinde somut başvurunun koşullarının dikkate alınması esastır. Bu anlamda yalnızca hukuk sisteminde birtakım başvuru yollarının varlığının değil aynı zamanda bunların uygulama şartları ile başvurucunun kişisel koşullarının gerçekçi bir biçimde ele alınması gerekmektedir. Bu nedenle başvurucunun kendisinden başvuru yollarının tüketilmesi noktasında beklenebilecek her şeyi yerine getirip getirmediğinin başvurunun özellikleri dikkate alınarak incelenmesi gerekir (S.S.A., B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 28; Kristal-İş Sendikası, § 31).

32. Somut olayda başvurucular, Valiliğin 6/5/2016 ve 5/6/2016 tarihleri arasında il genelinde barınma merkezini protesto etmek amacıyla yapılacak her türlü etkinliğin yasaklanmasına ilişkin kararına karşı yürütmenin durdurulması talepli iptal davası açmıştır. Başvurucuların yürütmenin durdurulması talepleri reddedilmiştir.

33. Başvurucular 6/5/2016 ve 5/6/2016 tarihleri arasında barınma merkezini protesto etmek amacıyla herhangi bir etkinlik yapmalarının yasaklanmasının anayasal haklarını ihlal ettiğini iddia etmektedir. Dolayısıyla yasaklama kararının 5/6/2016 tarihinde sona ermesinden sonra idari dava kapsamında işin esasına yönelik olarak verilecek bir iptal kararı,başvurucuların anılan tarihler arasında toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme imkânını canlandırmayacaktır. Bu nedenle toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde etkinliğin icra edileceği zamanın hakkın kullanımı bakımından önemi de dikkate alındığında iptal davasının esastan karara bağlanmasının beklenmesi, somut olayın koşullarında Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası anlamında tüketilmesi gereken bir yol olarak nitelendirilemez (grev hakkı yönünden benzer değerlendirmeler için bkz. Kristal-İş Sendikası, §§ 28-34).

34. Sonuç olarak olağan kanun yolu olan iptal davasının esastan karara bağlanmasını beklemeksizin yürütmenin durdurulması talebinin reddi üzerine bireysel başvuruda bulunduğu görülen başvurucuların mevcut koşullarda toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği iddiası yönünden makul bir başarı şansı sunan ve çözüm sağlayabilecek başvuru yolunu tükettiği değerlendirilmiştir.

35. Bu bağlamda açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Müdahalenin Varlığı

36. Valilik tarafından yaklaşık bir ay boyunca başvuru konusu barınma merkezini protesto amaçlı her türlü etkinliğin yasaklanmasının başvurucuların toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yönelik bir müdahale olduğu kabul edilmelidir.

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

37. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 34. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.

38. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.

 (1) Kanunilik

39. İdare tarafından keyfî olarak uygulanma tehlikesine karşı yeterli korumayı içerip içermediği yönünden şüphe bulunduğu değerlendirilmekle birlikte bu konudaki incelemenin somut olay koşullarıyla birlikte demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk başlığı altında daha detaylı biçimde yapılması gerektiği sonucuna varıldığından 2911 sayılı Kanun'un 17. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığına karar verilmiştir.

 (2) Meşru Amaç

40. Başvuru konusu yasaklama kararının Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden kamu düzeninin korunması ve suç işlenmesinin önlenmesine yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.

 (3) Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk

 (a) Genel İlkeler

41. Demokratik toplumda toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının önemi ile barışçıl toplantı, müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluğu ve müdahalenin gerekçesine ilişkin olarak kabul edilen ilkeler için Ferhat Üstündağ (B. No: 2014/15428, 17/7/2018, §§ 40-62) kararına bakılabilir.

42. Halka açık yerlerde yapılan her türlü gösterinin günlük hayatın akışında belli bir karışıklığa sebep olabileceği ve olumsuz tepkilere yol açabileceği açıktır. Ancak yalnızca toplumun büyük bir kısmı tarafından gösterilebilecek bir tepki veya doğabilecek bir gerilimin varlığı, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ortadan kaldırılması için tek başına yeterli değildir. Yani bu tür durumların varlığı otomatik olarak toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına müdahale edilmesini haklı göstermez (Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 49). Devletten koruma yükümlülüğü olarak adlandırılabilecek olan pozitif yükümlülüğü kapsamında, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını kullanmak isteyenlerin güvenliğini sağlaması ve üçüncü kişiler tarafından herhangi bir saldırıya uğrama endişesi taşımadan bu hakkı kullanmalarını temin etmesi beklenir (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 122).

 (b) İlkelerin Olaya Uygulanması

43. Somut olayda Valilik, İl Jandarma Komutanlığından gelen istihbari bilgiler ve talep doğrultusunda bir aylık bir süre boyunca il genelinde Sivricehöyük Mahallesi'ne inşa edilmekte olan barınma merkezini protesto etmek amacıyla yapılan her türlü etkinliğin yasaklanmasına karar vermiştir. Valiliğin bu kararı almasında özellikle daha önce nisan ayında yapılan bu nitelikteki bir etkinlikte güvenlik güçlerine saldırıda bulunulması ve iki güvenlik görevlisinin yaralanması ile PKK terör örgütü yöneticilerinin açıklamalarının etkili olduğu anlaşılmaktadır (bkz. §§ 11, 12). Bu doğrultuda 7-8/5/2016 tarihlerinde birçok topluluğun organizesinde il dışından da gelenlerle birlikte barınma merkezini protesto etmek amacıyla bir etkinlik düzenleneceği yönünde duyum da alınması üzerine başvuru konusu yasaklama kararı verilmiştir.

44. Öncelikle Valilik tarafından yasaklama kararına gerekçe olarak gösterilen hususların barınma merkezini protesto amaçlı yapılacak herhangi bir etkinlikte kamu düzeni ve güvenliğinin bozulacağı yönündeki değerlendirmeyi destekler nitelikte ciddi olgular olduğu kabul edilmelidir. Nitekim özellikle PKK terör örgütü yöneticilerinin konuyla ilgili, şiddete teşvik niteliğindeki ifadeleri dikkate alındığında daha önce bu konuda yapılmış bir etkinlikte şiddet olaylarının gerçekleşmiş olması, idare tarafından harekete geçilmesi ve bir tedbir alınmasını gerektirecek olgular olarak kabul edilebilir.

45. Öte yandan alınacak tedbirin haklılığı ancak başvurucuların toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkıyla kamu düzeni, güvenliği ve başkalarının hak ve özgürlükleri değerleri arasında adil bir denge kurulmasıyla mümkündür. Bu nedenle idare ve derece mahkemelerinin bu konuda adil bir denge kurulmasına dair ilgili ve yeterli bir gerekçe ortaya koymaları gerekir.

46. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanımının kolektif şekilde ve halka açık yerlerde kullanılan bir hak olması nedeniyle günlük hayatın akışında belli bir karışıklığa sebep olabileceği ve olumsuz tepkilere yol açabileceği, öte yandan bu durumların varlığının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ortadan kaldırılması için tek başına yeterli olmadığı daha önce belirtilmiştir. O hâlde somut olayda kamu düzeni ve güvenliği yönünden meydana gelebileceği belirtilen tehlikenin Kahramanmaraş'ın tamamında barınma merkezini protesto etmek amaçlı her türlü etkinliğin bir ay boyunca yasaklanmasını haklı kılıp kılmadığı değerlendirilmelidir.

47. Bu yönde bir değerlendirme yapabilmek için ise devletin gerek toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını kullanmak isteyenlerin güvenliğini sağlama şeklindeki pozitif yükümlülüğünü, gerek genel olarak kamu düzeni ve güvenliği ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunmasına dair yükümlülüklerini gereği gibi yerine getirmesini engelleyecek ve kendisinden kaynaklanmayan istisnai bir durumun varlığı ortaya konmalıdır.

48. Somut olayda yalnızca barınma merkezinin protesto edilmesini amaçlayan etkinlikler yasaklanmıştır. O hâlde idare, genel olarak toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına ilişkin pozitif yükümlülüklerini yerine getirebilecek durumdadır.

49. Daha önce aynı amaçla yapılan bir etkinlikte güvenlik güçlerine saldırıda bulunulmuş olmasının özellikle bu saldırıya karışmamış olan kişiler yönünden toplantı hakkının barışçıl biçimde kullanılmayacağına dair bir emare olarak kullanılması ise mümkün görünmemektedir. Bunun yanında ülkemizin bir gerçeği olan terör örgütlerinin varlığı ve gündemdeki olaylara dair yaptıkları açıklamaların da başvuru konusu yasaklamanın haklılığı değerlendirmesi bağlamında istisnai bir durum olmadığı açıktır. Üstelik tamamen aynı gerekçelerle yasağın dört defa daha birer ay uzatılmış olması, söz konusu hususların ne kadar detaylı bir değerlendirmeye tabi tutulduğu konusunda da şüphe yaratmaktadır. Her halükârda jandarma istihbarat raporunda belirtilen hususların özellikle barınma merkezinin inşa edildiği alanda merkeze zarar verilmesini önlemek adına bir yasaklamayı gerektirdiği kabul edilebilecek olsa dahi Kahramanmaraş'ın tamamında böyle bir yasağın haklılığını ortaya koymaktan uzak olduğu anlaşılmaktadır.

50. Tüm bu açıklamalar ışığında Valiliğin 6/5/2016 ve 5/6/2016 tarihleri arasında barınma merkezini protesto etmek amacıyla yapılacak her türlü etkinliğin yasaklanmasına dair kararında yarışan değerler arasında adil bir denge kurulduğunun ortaya konulamadığına ve başvurucuların toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

B. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkıyla Bağlantılı Olarak Etkili Başvuru Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları

51. Başvurucular 6/5/2016 ve 5/6/2016 tarihleri arası için verilen yasaklama kararının yürütmesinin durdurulması taleplerinin reddedilmesi nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarıyla bağlantılı olarak etkili başvuru haklarının da ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Nitekim başvurucular, derece mahkemesinin 25/5/2016 tarihinde davalı idareye savunma için otuz gün süre verdiği gibi yürütmenin durdurulması talepleri hakkında da 29/6/2016 tarihinde, aleyhine talepte bulunulan yasaklama kararının yürürlükten kalkmasından sonra bir karar verdiğini, bu durumda Valiliğin anılan yasaklama kararının geçerli olduğu tarih aralığında yürütmesinin durdurularak bu tarihlerde kendilerinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarını kullanabilmeleri olanağına kavuşmalarının imkânsız hâle getirildiğini belirtmiştir.

2. Değerlendirme

a. Genel İlkeler

52. Anayasa'nın 12. maddesine göre herkes kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Bu genel nitelikteki anayasal düzenleme ile bireylerin kişilik değerlerine yönelen, zarar veren olumsuz tutum ve davranışlar dışlanmaktadır. Bunun yanında Anayasa'nın 5. maddesinde bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli şartların hazırlanması, devletin temel amaç ve görevlerinden biri olarak sayılmaktadır (Ali Çığır, B. No: 2015/19298, 8/5/2019, § 32; Erol Kumcu, B. No: 2015/18988, 9/5/2019, § 32; U.B., B. No: 2015/3175, 10/10/2019, § 33; Meral Danış Beştaş (3), B. No: 2017/34087, 13/10/2020, § 35). Bu düzenlemeler ışığında devletin bireylerin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarına keyfî olarak müdahale etmeme yükümlülüğü vardır.

53. Söz konusu yükümlülükler, kişilerin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarını etkin bir biçimde kullanabilmelerini ve haklarına devam eden saldırıların durdurulmasını sağlayabilmelidir. Ayrıca müdahalenin kaynağı olan işlemler, eylemler veya ihmaller konusunda kişilere etkili bir karşı çıkma ve oluşan zararların tazmin edilebilmesi için telafi etme imkânı tanımalıdır. Bu imkân ise ancak etkili bir başvuru yolunun mevcut olması ile mümkündür (özel hayata saygı hakkı bağlamında bkz. Meral Danış Beştaş (3), § 36).

54. Anayasa’nın 40. maddesinde Anayasa'da güvence altına alınmış hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkesin yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkı (etkili başvuru hakkı) güvence altına alınmaktadır. Buna göre etkili başvuru hakkı; anayasal bir hakkının ihlal edildiğini ileri süren herkese hakkın niteliğine uygun olarak iddialarını inceletebileceği makul, erişilebilir, ihlalin gerçekleşmesini veya sürmesini engellemeye ya da sonuçlarını ortadan kaldırmaya (yeterli giderim sağlamaya) elverişli idari ve yargısal yollara başvuruda bulunabilme imkânı sağlanması olarak tanımlanabilir. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların ileri sürülebileceği bir başvuru yolunun mevzuatta öngörülmesi yeterli değildir. Söz konusu başvuru yolunun aynı zamanda uygulamada da etkili olması (başarı şansı sunması) gerekir. Bununla birlikte bir başvuru yolunun gerek hukuken gerekse uygulamada genel anlamda etkili olması, somut olay bakımından etkili başvuru hakkına ilişkin bir müdahale bulunup bulunmadığının değerlendirilmesine engel değildir (Yusuf Ahmed Abdelazım Elsayad, B. No: 2016/5604, 24/5/2018, §§ 59-61).

55. Öte yandan somut olayda ihlalin giderilmesi konusunda başarı şansı sunan hukuki yolların tespiti müdahalenin kim tarafından gerçekleştirildiği, müdahalenin devam edip etmediği ve özel düzenlemeler öngörülüp öngörülmediğine göre farklılaşabilmektedir. Bu noktada etkili hukuki yolların bulunup bulunmadığının belirlenmesi ve etkili olabilecek hukuk yollarına başvurulması durumunda bu yolun pratikte de etkili şekilde işletilip işletilmediğinin irdelenmesi önem arz etmektedir (Meral Danış Beştaş (3), § 38).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

56. Başvurucular yürütmenin durdurulması talebini inceleyen Mahkemenin yasağın geçerli olduğu tarihte anılan talep hakkında bir karar verilmesini engelleyecek şekilde kurduğu ara kararı ve böylece yasağın yürütmesinin durdurulması ihtimalinin ortadan kaldırılması nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarıyla bağlantılı olarak etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

57. Başvurucuların söz konusu talepte bulundukları tarihteki iddiaları yönünden yürütmenin durdurulması yolunun etkili bir başvuru yolu olduğu, bu nedenle başvurucuların toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarının ihlal edildiği iddiasıyla yaptıkları bireysel başvuruda olağan kanun yollarını tüketmiş oldukları sonucuna varıldığı daha önce belirtilmiştir (bkz. §§ 30-35). O hâldebaşvuru konusu iddia yönünden etkili olduğu değerlendirilen yürütmenin durdurulması başvuru yolunun somut olaydaki uygulaması nedeniyle etkili başvuru hakkının ihlal edilip edilmediği değerlendirilmelidir.

58. Başvurucular belli bir tarihte barınma merkezini protesto amaçlı bir toplantı yapmayı istedikleri ve başvuru konusu yasaklama kararı nedeniyle yapamadıkları şeklinde bir iddia ileri sürmemiştir. Dolayısıyla somut olayda bu şekilde bir toplantı için idareye bildirimde bulunulmuş ve idare bu bildirim üzerine barınma merkezini protesto etmek amaçlı etkinlikleri yasaklamış değildir. İl Jandarma Komutanlığından gelen istihbari bilgiler üzerine Valilik kendiliğinden harekete geçmiş ve barınma merkezini protesto etmek amacıyla yapılan her türlü etkinliğin yaklaşık bir ay boyunca yasaklanmasına karar vermiştir. Bu nedenle söz konusu yasaklama kararı bir tarafa tebliğ edilmemiş olup yalnızca Valiliğin resmî internet sitesinden duyurulmuştur. Başvurucuların bireysel başvuru formlarına internet sitesinde yayımlanan duyuruların çıktılarını ekledikleri de dikkate alındığında yasaklama kararından bu şekilde haberdar oldukları anlaşılmaktadır. Başvurucular ilgili yasaklama kararına karşı yasağın başladığı tarihten on beş gün sonra 20/5/2016 tarihinde yürütmenin durdurulması talepli iptal davası açmıştır.

59. Anılan talebi inceleyen Mahkeme 25/5/2016 tarihinde verdiği ara kararında davalı idareye savunmaiçin otuz gün süre vermiş ve savunma yapıldıktan ya da otuz günlük süre bittikten sonra yürütmeyi durdurma talebini inceleyeceğini belirtmiştir. Mahkeme 29/6/2016 tarihinde, başvuru konusu yasağın bitmesinden yaklaşık yirmi üç gün sonra yürütmenin durdurulması hakkında bir karar vermiştir. Başvurucuların Mahkemenin daha erken bir tarihte karar verebilmesini sağlamak adına erken bir tarihte dava açmadıkları görülmekteyse de yasaklama kararı herhangi bir tarafa tebliğ edilmeyip yalnızca Valiliğin resmî internet sitesinden duyurulduğundan bu konuda başvuruculara bir sorumluluk yüklenemeyeceği değerlendirilmiştir.

60. Bu doğrultuda başvuru konusu olayda etkili başvuru hakkının ihlal edilip edilmediği değerlendirmesi yönünden önemli olan hususun hem yürütmenin durdurulması talebini inceleyen Mahkeme hem de başvurucuların yasağın geçerli olduğu tarihte bir karar verilebilmesi adına somut olayın koşullarında kendilerinden beklenebilecek yükümlülükleri yerine getirip getirmedikleri olduğu anlaşılmıştır.

61. 2577 sayılı Kanun'un 27. maddesi uyarınca(bkz. § 23) yürütmenin durdurulması talebinde bulunulan idari mahkemelerin idareye verilecek otuz günlük savunma süresinin kısaltılması, memur eliyle tebligat yaptırılması ve/veya idarenin savunması gelinceye ya da idareye tanınan süre doluncaya kadar olmak üzere idari işlemin yürütmesinin geçici olarak durdurulması yetkilerine sahip olduğu görülmektedir.

62. Anayasa Mahkemesi Senih Özay (B. No: 2020/13969, 9/6/2020) kararında, sokağa çıkma yasağının hukuka aykırı olarak verilmiş olması nedeniyle çeşitli anayasal hakların ihlal edildiği iddiasını incelemiştir. Bu kararda başvurucu, idari yargıda sürelerin kanunla durdurulmuş olması nedeniyle olağan kanun yolu olan idari yargıdan bir netice alınmasının kuşkulu hâle geldiğini belirtmiş ve olağan kanun yolunu tüketmeden doğrudan Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.

63. Anayasa Mahkemesi öncelikle somut olayda etkili başvuru yollarının tüketilip tüketilmediği meselesini incelemiştir. Buna göre Anayasa Mahkemesi 2577 sayılı Kanun'un 27. maddesi uyarınca,iptal davası açan ve yürütmenin durdurulmasını isteyen davacıların idareye verilecek otuz günlük savunma süresinin kısaltılması ve memur eliyle tebligat yaptırılması gibi süreci kısaltacak taleplerde bulunmaları mümkün olduğu gibi idarenin savunması beklenmeden yürütmenin durdurulması hakkında karar verilmesini de (yürütmenin geçici durdurulması) isteyebileceklerini belirtmiştir. Buna göre sokağa çıkma yasağına karşı açılacak bir iptal davasında yasağın durdurulmasına ve durumun gerektirdiği süratte karar verilmesine imkân tanıyan yasal düzenlemelerin mevcut olduğunu, somut olayda aksi sonuca ulaşılmasına neden olacak hiçbir verinin de başvurucu tarafından ortaya konulamadığını ifade etmiştir. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi bu kararda, teorik düzeyde makul süratte karar verme kapasitesini haiz olan bu hak arama yolunun fiilen etkili işlemeyeceği kanaatine ulaşmasını gerektiren bir durum bulunmadığına ve bu nedenle başvuru yollarının tüketildiğinden bahsedilemeyeceğine karar vermiştir (Senih Özay, §§ 29-36).

64. Anayasa Mahkemesi K.S. (B. No: 2017/29420, 3/12/2020) kararında ise sınır dışı işlemi nedeniyle anayasal hakların ihlal edildiği iddiasını incelemiştir. Bu kararda başvurucu, yürütmenin durdurulması talebiyle sınır dışı işlemine karşı iptal davası açmış fakat idari mahkeme karar vermeden sınır dışı edilmiştir. Anayasa Mahkemesi bu kararda, yargı makamlarının sınır dışı işlemlerinin yürütmesinin durdurulması yönünde hızlı karar alabilme yetkileri bulunmasının tek başına etkili başvuru hakkı kapsamındaki güvencelerin temini bakımından yeterli olmadığını belirtmiştir. Nitekim Anayasa Mahkemesi somut olayda başvurucu hakkında tesis edilen işlemin yürütmesi yargı makamları tarafından durdurulmuş ise de söz konusu kararın davalı savunması alındıktan yaklaşık bir buçuk ay sonra verilmesi ve bu bağlamda bir geçici tedbir olarak yürütmenin durdurulması müessesesinin işletilmemiş olması nedeniyle başvurucunun fiilen sınır dışı edilmesinin önlenemediğini belirtmiştir. Başvuru konusu gibi olaylarda yargı mercilerinin kötü muamele yasağının ihlali tehlikesi şeklindeki iddiaları öncelikli olarak incelemesi gerektiğini, somut olayda ise bu yapılmadığı gibi başvurucunun bu süreçte avukat yardımından yararlanmak konusunda da engellerle karşılaştığının ortaya konulduğunu belirten Anayasa Mahkemesi, bu nedenlerle başvurucunun sınır dışı edilme işlemine karşı çıkma hakkını uygulamada etkili kullanamadığı ve bu sürece etkin katılımının sağlanmadığı, dolayısıyla başvurucunun kötü muamele yasağıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır (K.S., §§ 64-75).

65. Eldeki başvuruya konu olayda da yasağa ilişkin yürütmenin durdurulması sürecinin 2577 sayılı Kanun'un 27. maddesinde öngörülen yollardan biriyle kısaltılması ve yasağın geçerli olduğu zaman diliminde bir karar verilebilmesi mümkündür. Bununla birlikte başvurucular, yargı mercinden böyle bir talepte bulunduklarına ilişkin bir açıklama yapmamıştır. İlgili mahkemenin bu konuda kendiliğinden harekete geçebileceği açıksa da toplantı hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edilip edilmediğine dair incelemede, somut olayın koşullarında öncelikle başvuruculardan 2577 sayılı Kanun'un 27. maddesinde öngörülen yollarla sürecin kısaltılmasını talep etmelerinin beklenip beklenemeyeceği meselesi önem arz etmektedir.

66. Başvurucular, K.S. kararına konu olaydaki gibi avukat yardımından faydalanamadıkları ya da kendilerinden kaynaklanmayan nedenlerle sürece etkin katılım sağlayamadıklarına ilişkin bir iddiada bulunmamıştır. Ayrıca eldeki başvuruya konu yasaklama yönünden zamanında bir karar verilmemesi hâlinde K.S. kararındaki sınır dışı edilme işleminin yol açtığı derecede bir telafi edilememe durumunun oluşmayacağı da açıktır (bu konudaki detaylı değerlendirme için bkz. K.S., § 69). Bu durumda somut olayın koşullarında, başvuru konusu müdahale yönünden teorik olarak etkili olan yürütmenin durdurulması kurumunun uygulamada da etkililiğini sağlamak adına başvurucuların kendilerinden beklenebilecek yükümlülükleri yerine getirmedikleri ve bu doğrultuda toplantı haklarıyla bağlantılı olarak etkili başvuru haklarının ihlal edildiğinden bahsedilemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır.

67. Öte yandan etkili başvuru hakkıyla ilgili bu değerlendirmenin başvurucuların yürütmenin durdurulması talepleri hakkında Mahkemece verilen kararın sonucundan tamamen bağımsız olduğu, yalnızca başvurucuların ilgili yasaklama kararının hukukiliğini, geçerli olduğu zaman diliminde yargı merciine denetletebilme ve bir sonuç alabilme kapasitesiyle ilgili olduğunun da tekrar vurgulanması gerekir.

68. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarıyla bağlantılı olarak etkili başvuru haklarının ihlal edilmediği açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksunluk nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir.

69. Başvurucular yasak kararının idare tarafından keyfî uygulanması nedeniyle evlerine girişlerinde sorun yaşadıklarını ve bu sebeple özel hayata saygı haklarının da ihlal edildiğini iddia etmişlerse de bu iddiaları yönünden hangi olağan kanun yollarına başvurdukları da dâhil olmak üzere inceleme gerektirecek somut hiçbir açıklamada bulunmadıkları anlaşıldığından bu konuda inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

70. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

71. Başvurucular ihlalin tespit edilmesini istemiş ve ayrı ayrı 5.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.

72. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

73. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

74. İncelenen başvuruda 6/5/2016 ve 5/6/2016 tarihler arasında verilen yasaklama kararının başvurucuların toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarını ihlal ettiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin idarenin işleminden kaynaklandığı, bununla birlikte derece mahkemelerinin de ihlali gidermediği anlaşılmaktadır.

75. Bununla birlikte ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığı, nitekim hakkı ihlal ettiğine karar verilen yasaklama işleminin yürürlükte olmadığı anlaşılmaktadır.

76. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucuların uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara müştereken 10.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

77. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.839,50 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvuruculara müştereken net 10.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. 239,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.839,50 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 8/6/2021tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MASİDE OCAK KIŞLAKÇI BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/21721)

 

Karar Tarihi: 16/11/2022

R.G. Tarih ve Sayı: 23/2/2023-32113

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Hasan HÜZMELİ

Başvurucu

:

Maside OCAK KIŞLAKÇI

Vekili

:

Av. Ahmet CİHAN

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; yapılmak istenen bir etkinliğin yasaklanması ve anılan karara dayanılarak etkinliğe müdahale edilmesi nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının, müdahale sırasında kolluk görevlilerinin orantısız güç kullanması nedeniyle de kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Emniyet güçlerinin gözetiminde kaybolan kişilerin bulunması ve sorumluluğu olanların tespiti amacıyla 7/5/1995 tarihinden itibaren her cumartesi günü, Galatasaray Meydanı'nda oturma eylemi gerçekleştirip basın açıklaması yapılmıştır.

3. Beyoğlu Kaymakamlığı (Kaymakamlık) 25/8/2018 tarihinde "cumartesi anneleri" olarak anılan grubun haftalık 700. toplantısını gerçekleştireceğine dair birçok sivil toplum kuruluşunun (İnsan Hakları derneği, DİSK, KESK), parti (Halkların Demokratik Partisi, Emek Partisi, Özgürlük Dayanışma Partisi), sol, sosyalist ve marjinal grupların sosyal medyadan çağrılarda bulunduğunu ancak söz konusu etkinlikle ilgili herhangi bir bildirimde bulunulmadığını belirterek ilçe sınırlarında "Cumartesi annelerinin 700. haftasındayız" sloganı ile yapılacak tüm etkinliklerin yasaklanmasına karar vermiştir.

4. Kaymakamlık "kanunlara göre ... herhangi bir bildirimde bulunulmadığından milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla" verdiğini belirttiği yasaklama kararında 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun 10. ve 17. maddesi ile 10/6/1949 tarihli ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu'nun 32. maddesinin (ç) fıkrasına dayanmıştır.

5. Gözaltında kardeşinin kaybolduğunu, bu nedenle anılan etkinliğe katıldığını belirten başvurucu; yirmi dört yıldır süren bu etkinliğin barışçıl şekilde gerçekleştirildiğini ve yasaklama kararına ilişkin herhangi tebligat yapılmadığını ifade etmiştir. Buna karşın kolluk görevlilerinin orantısız güç kullanarak toplantıyı dağıttığını, anılan müdahale ve gözaltı işlemi sırasında yaralandığını belirterek kötü muamele yasağı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

6. Kolluk görevlilerince düzenlenen Olay Tutanağı'na göre elli kişilik grubun saat 10.00 sıralarında toplanmaya başlaması üzerine kolluk görevlileri, gruba etkinliğin kanuna aykırı olduğunu ve dağılmaları gerektiğini, aksi hâlde müdahale edileceğini ses yükseltici cihazla defalarca ihtar etmiştir. Kolluk görevlileri, ihtara uymayan ve fiziki direniş gösteren grubu zor kullanarak dağıtmış; aralarında başvurucunun da olduğu yirmi üç kişi hakkında yakalama işlemi gerçekleştirmiştir. Müdahale sonrası tekrar toplanarak oturma eylemi yapan ve slogan atan gruba polis aynı şekilde ihtarda bulunduktan sonra süpürme işlemi uygulayıp müdahale etmiştir. Grubun bir kafede bulunan bazı materyalleri polise atması üzerine polis, ikazda bulunduktan sonra gruba biber gazı sıkmıştır. Toplanan grup üyelerinin kenetlenerek oturup slogan atması üzerine aynı yönde ihtarlar sonrası toplumsal müdahale aracıyla gruba tazyiksiz su sıkılmış, toplam yirmi dört kişi hakkında yakalama işlemi gerçekleştirilmiştir. Olaylar sonucunda sekiz polis memuru yaralanmıştır.

7. Kolluk görevlilerince düzenlenen Görüntü İnceleme ve Tespit Tutanağı'na göre başvurucu, kolluk görevlilerinin ihtarlarına rağmen dağılmayan grupta yer almaktadır. Başvurucu aynı tarihte salıverilmiştir. Alınan sağlık raporunda başvurucunun vücudunda darp ve cebir izine rastlanmadığı belirtilmiştir.

8. Başvurucu, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına hukuka aykırı şekilde ve orantısız güç kullanarak müdahalede bulunan kolluk görevlileri ile kolluk görevlilerinin amiri hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına 10/9/2018 tarihinde suç duyurusunda bulunmuştur. Müşteki sıfatıyla verdiği ifadesinde olay tarihinde polisin kendisini darbederek gözaltına aldığını, ellerini arkadan birleştirmek suretiyle kelepçe taktığını ve hakaret ettiğini ileri sürmüş ancak şikâyet tarihi itibarıyla vücudunda yaralanmaya dair herhangi bir izin kalmadığını belirtmiştir.

9. Olaya ilişkin görüntülerin yer aldığı tüm dijital kayıtları, sağlık raporlarını, zor kullanan kolluk görevlilerinin tespitine dair tüm bilgi ve belgelerin dosya kapsamına gönderilmesini talep eden Cumhuriyet Başsavcılığı, anılan delilleri değerlendirerek kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Kararda kolluk görevlilerinin yetkileri dâhilinde güç kullanarak toplantıyı dağıttıklarını, ayrıca kolluk görevlilerinin yaralama ve hakaret suçunu işlediklerine yönelik soyut beyan dışında herhangi bir delil elde edilemediğini belirtmiştir. Başvurucunun anılan karara yaptığı itirazı, İstanbul Sulh Ceza Hâkimliği 2/5/2019 tarihinde kesin olarak reddetmiştir.

10. Başvurucu, nihai kararı 1/5/2019 tarihinde öğrendikten sonra 19/6/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

11. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

12. Bireysel başvuru sonrası başvurucu, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) tarafından düzenlenen 6/9/2019 tarihli raporu göndermiştir. Anılan raporda başvurucunun fiziksel ve ruhsal yakınması ile bulguların uyumlu olduğu, tespit edilen dört yaralanmasının künt travmatik nitelikte olduğu, sağ omuzundaki bulguların elleri arkadan kelepçelendiği kelepçe takıldığı beyanını desteklediği, başvurucudaki psikiyatrik tanı ile anılan müdahale arasında nedensellik bağı bulunduğu belirtilerek müdahalelerin kötü muamele yasağı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

13. Başvurucu; kendisi dâhil katılanların birçoğunun kolluk güçlerince yerlerde sürüklenerek zorla gözaltına alındığını, yaklaşık yedi saat araçta bekletildiklerini, temel ihtiyaçların karşılanmasına izin verilmediğini, sıkılan gazın ve sıcağın etkisi ile gözaltı aracının içinde nefes almakta güçlük çektiğini, darbedildiğini iddia etmiştir. Başvurucu, sorumlu olan kolluk güçleri hakkındaki soruşturmanın etkisiz olduğunu ve şikâyetin sonuçsuz kaldığını belirterek kötü muamele yasağı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bakanlık görüşünde ilk olarak başvurunun süre aşımı nedeniyle kabul edilemez bulunması gerektiği ileri sürülmüştür. Ayrıca başvurucunun kötü muameleye uğradığına dair her türlü şüpheden uzak, makul kanıtların soruşturma dosyası kapsamında bulunmadığı ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanında bireysel başvuru formunda ileri sürdüğü iddiaları yinelemiştir.

14. Başvuru, kötü muamele yasağının ihlali kapsamında incelenmiştir.

15. Kötü muameleye maruz kalması nedeniyle mağdur olduğunu ileri süren kişilerin kötü muamele yasağı kapsamına giren ağırlıkta bir muamele görmüş olabileceklerini gösteren emareleri ve delilleri sunmaları gerektiğini belirtmek gerekir. Bu kapsamda mağdur olduğunu ileri süren kişilerin olgulara dayanmayan yetersiz açıklamaları, iddialarının delillerle desteklenmemesi hatta kimi zaman delillerin uyumsuzluğu, kötü muamelenin yapıldığı yer, zaman ve diğer konulardaki çelişkili ifadeleri gibi hususlar kötü muamelenin gerçekliğini şüpheye düşürür. Bu durumda iddiaların savunabilir olduğundan ve dolayısıyla bu iddialara ilişkin derhâl resmî bir soruşturma başlatılması gerekliliğinden söz edilemeyecektir. Bu gibi durumlar -iddiaların güçlü bir dayanak ile birlikte yetkili merciler nezdinde dile getirilmemesi- söz konusu olduğunda mağdur olduğunu ileri süren kişilerin etkili bir soruşturma yürütülmesine ilişkin meşru (haklı) bir beklentiye girebileceklerini söyleyebilmek de mümkün değildir (Beyza Metin, B. No: 2014/19426, 12/12/2018, §§ 45, 46).

16. Başvurucu, toplantıya müdahale ve gözaltı işlemi sırasında fiziksel şiddete uğradığını ileri sürmüş ise de olay günü başvurucu hakkında düzenlenen sağlık raporunda herhangi bir darp ve cebir izine rastlanmadığının tespit edildiği görülmüştür.. Dolayısıyla raporun içeriği başvurucunun darbedildiği iddialarını destekler mahiyet değildir.

17. Ayrıca olay günü gözaltından salıverilen başvurucu, yaklaşık on beş gün sonra Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat etmiş ve beyanında yaralanmasına dair herhangi bir iz kalmadığını ifade etmiştir. Bununla birlikte olay tarihinden yaklaşık bir yıl sonra TİHV tarafından düzenlenen tıbbi değerlendirme raporunda, başvuruya konu olay nedeniyle meydana gelen yaralanmaların tespiti dikkat çekicidir. Başvurucu, hiçbir aşamada kötü muamele iddiasını derhâl kamu makamlarına iletmesine ve başkaca sağlık raporu almasına engel teşkil eden bir durumun varlığını ileri sürmemiştir. Olay tarihi ile raporun düzenlenme tarihi arasındaki sürenin uzunluğu da gözetildiğinde anılan raporun tespit edilen yaralanmalar dışında bir olguyu temellendirdiğinin kabulünün mümkün olmadığı değerlendirilmiştir. Başka bir deyişle TİHV tarafından düzenlenen sağlık raporundaki tespitlerin başvurucunun ileri sürdüğü darp iddiasını tıbbi olarak destekleyen bir delil olarak kabul edilmesi mümkün görülmemiştir.

18. Dolayısıyla başvurucunun kötü muameleye maruz kaldığına dair iddialarını makul bir açıklamayı destekleyen bir kanıt unsuruna ya da delil başlangıcına dayandırmadığı görülmüştür. Ayrıca olaydan on beş gün sonra yaptığı suç duyurusu üzerine iddia ettiği olası yaralanmaların tespit edilmesinin olanaksız hâle geldiği husus da birlikte değerlendirildiğinde başvurucunun kötü muameleye maruz kaldığına ilişkin savunulabilir bir iddiasının olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

19. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

20. Başvurucu; kardeşinin gözaltında kaybolduğunu, kayıp kişilerin akıbetlerinin açıklanması ve adalet arayışı nedeniyle diğer kayıp kişilerin yakınları ile birlikte yirmi dört yıldır her hafta toplanarak oturma eylemi ve basın açıklaması yaptıklarını, etkinliğin barışçıl nitelikte olduğunu, bu zamana kadar yapılan toplantılarda hiçbir şiddet hareketinin yaşanmadığını belirtip slogan dahi atılmadığını vurgulamıştır. Anılan amaçla yapılmak istenen 700. haftalık toplanmanın idarece yasaklandığını, kararın taraflarına tebliğ edilmediğini, ayrıca haksız ve orantısız şekilde toplantıya müdahale edildiğini, bu nedenle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bakanlık görüşünde; toplantının bildirim verme yükümlülüğüne uyulmadan gerçekleştirildiği, ihtara rağmen grubun dağılmadığı, katılımcıların kolluk görevlilerine sözlü ve fiziki saldırılarda bulunması sonucu polislerin yaralandığı, bu nedenle müdahalenin kamu düzenini sağlamaya yönelik ve gerekli olduğu vurgulanmıştır. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanında bireysel başvuru formunda ileri sürdüğü iddiaları yinelemiştir.

21. Başvuru, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında incelenmiştir.

22. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir. 2911 sayılı Kanun'un 17., 23. ve 24. maddelerinin kanunilik ölçütünü karşıladığı değerlendirilmiştir. Müdahalenin kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır. Bu belirlemenin ardından müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluğu yönünden bir inceleme yapılacaktır (bu konuda genel ilkeler için bkz. Dilan Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017§ 32; Sevinç Hocaoğulları, B. No: 2015/271, 15/11/2018, §§ 37-46).

23. Somut olayda Kaymakamlık, kanunen yapılması gereken bildirimin yapılmaması nedeniyle başvuruya konu etkinliği yasaklamış; kolluk görevlileri de bu karara dayanarak toplantıya müdahale etmiştir. Yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının ve orantılı olduğunun ispatı kural olarak müdahale eden idare ve müdahaleyi denetleyen yargı merciine düşmektedir. Bu doğrultuda idarenin bildirim yükümlülüğüne uyulmaması nedeniyle verilen yasaklama kararı ve bu karara dayanılarak yapılan müdahalenin demokratik toplum düzenindeki gerekliliği hususunda değerlendirme yapılmalıdır (bildirim usulü ve uygulanmasının amacı ile sınırlamanın niteliği ve bu yükümlülüğe aykırılık hâlinde sorumluluğa yönelik ilkeler için bkz. Selma Elma, B. No: 2017/24902, 4/7/2019, §§ 41-47; Gülistan Atasoy ve diğerleri [GK], B. No: 2017/15845, 21/1/2021, §§ 57, 58; Dilan Ögüz Canan, § 39; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 122; Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 52; bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesinin tek başına toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına müdahaleyi haklı kılmadığına ilişkin kararlar için bkz. Selma Elma § 47/i; Ali Orak ve İrfan Gül, B. No: 2014/10626, 18/4/2018, § 60; kanunda öngörülen koşullar tümüyle karşılanmadan yapılan toplantının tek başına toplantının barışçıllığını ortadan kaldırmadığına ve müdahale için yeterli olmadığına ilişkin kararlar için bkz. Dilan Ögüz Canan, § 41; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 119; Gülşah Öztürk ve diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, § 69; Ömer Faruk Akyüz, B. No: 2015/9247, 4/4/2018, § 57; barışçıl toplantıya devletin sabır ve hoşgörü göstermesine yönelik kararlar için bkz. Osman Erbil, § 54; Dilan Ögüz Canan, § 38; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017 § 81; Sevinç Hocaoğulları, § 43). Ayrıca başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ile kamu düzeni arasında adil bir denge kurulmalı, buna ilişkin hususlar ilgili ve yeterli bir gerekçeyle ortaya konulmalıdır (İsmail Sarıkabadayı ve diğerleri, B. No: 2016/23696, 8/6/2021, § 45).

24. Müdahaleye dayanak olan yasaklama kararında toplantı için bildirim yapılmamasının kamu düzenini ne şekilde bozacağına veya başkalarının hak ve özgürlüklerini nasıl zedeleyeceğine dair hiçbir açıklamada bulunulmaması nedeniyle idarenin bu kanaate nasıl ulaştığı anlaşılamamıştır.

25. Öte yandan idare, bildirimin amacının anılan hakkın etkin bir şekilde kullanılması için yetkililere makul ve uygun tedbir alma imkânı sağlamak olduğunu da gözetmemiştir. Nitekim yapılmak istenen etkinlik, yaklaşık yirmi dört yıl boyunca belirli zaman ve yerde yapılmakta olup idarenin bu etkinliğin yapılacağına ilişkin olarak önceden bilgisi olmadığı söylenemez. Barışçıl bir eylem söz konusu olduğunda ise idarenin -somut olayın koşullarına göre toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının etkin kullanımını sağlamaya yönelik pozitif yükümlülükleri gereği- toplantının gerçekleştirilmesi için tedbir alması gerekirken otomatik olarak yasaklama yoluna gittiği görülmüştür. Nitekim idare, yasaklama kararında kamu düzeni bozulması, bozulma tehlikesi veya başkalarının haklarının korunması gerekliliği gibi zorlayıcı şartlar olduğunu ortaya koymamıştır. İzah edilen sebeplerle idarenin etkinliği yasaklama kararı için dayanak gerekçelerinin haklı ve ikna edici olduğu söylenemez.

26. Diğer yandan başvurucunun da içinde yer aldığı grubun kaybolan yakınlarının bulunması ve kamuoyunda farkındalık yaratılması amacına yönelik oturma eylemi ve basın açıklaması yapmak istemesi demokratik bir toplumda saygı ile karşılanmalıdır. Dosyaya sunulan bilgi ve belgelere göre kolluk görevlilerine bazı cisimlerin atılmasının polisin gerekli olmadığı hâlde toplantıya müdahale etmesi ve aralarında başvurucunun da bulunduğu bir kısım katılımcının yakalanması sonrası gerçekleştirildiği anlaşılmıştır (bkz. § 6). Toplantıya müdahale esnasında katılımcıların gerçekleştirdiği hukuka aykırı eylemlere yönelik bazı yaptırımlar uygulanabilir ise de bu durum, toplantıya kolluk görevlilerince yapılan hukuka aykırı müdahaleyi hukuka uygun hâle getirmez. Bu doğrultuda kolluk görevlilerinin somut olayda etkinliğe müdahale etmesini gerektirecek makul sebep ortaya koymadan ve anılan hakkın kullanılabilmesine yönelik tolerans göstermeden gruba müdahale ettiği sonucuna varılmıştır.

27. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Muhterem İNCE bu görüşe katılmamıştır.

III. GİDERİM

28. Başvurucu, ihlalin tespiti ve 20.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

29. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır. Bununla birlikte kararın bir örneğinin Beyoğlu Kaymakamlığına gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

30. Eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvurucuya manevi zararları karşılığında net 13.500 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

2. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. Anayasa'nın 34. maddesinde düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Muhterem İNCE'nin karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Kararın bir örneğinin yeni ihlallerin önlenmesi için Beyoğlu Kaymakamlığına GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya net 13.500 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 16/11/2022 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Başvurucu, yapılmak istenen bir etkinliğin yasaklanması ve yasaklama kararına istinaden etkinliğe müdahale edilmesinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Mahkememiz oybirliğiyle, yasaklama kararının 2911 sayılı Kanun’un 17., 23. ve 24. maddelerinin kanunilik ölçütünü karşıladığı ve müdahalenin kamu düzenin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna ulaşmıştır. Bununla birlikte Mahkememiz çoğunluğu, yasaklama kararının ve toplantıya müdahalenin demokratik bir toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığını belirterek toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır. Çoğunluğun bu yöndeki görüşüne katılmıyorum

2. Kamuoyunda “cumartesi anneleri” olarak bilinen grubun haftalık 700. toplantısını gerçekleştireceğine dair birçok sivil toplum kuruluşu ile sol, sosyalist ve marjinal grupların sosyal medyadan çağrılarda bulunan, ancak söz konusu etkinlikle ilgili herhangi bir bildirimde bulunulmaması nedeniyle Beyoğlu Kaymakamlığı, 25/8/2018 tarihinde ilçe sınırlarında “Cumartesi annelerinin 700. Haftasındayız” sloganı ile yapılacak tüm etkinliklerin yasaklanmasına karar vermiştir. Kaymakamlık yasaklama kararını, “kanunlara göre ... herhangi bir bildirimde bulunulmadığından milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla” verdiğini belirmiş, kararında 2911 sayılı Kanunu’nun 10. ve 17. maddesi ile 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 32. maddesinin (ç) fıkrasına dayanmıştır.

3. Anayasa Mahkemesi, toplantı hakkının bildirim usulüne bağlanabileceğini daha önceki kararlarında belirtmiştir. Söz konusu bildirimin amacı toplantı, yürüyüş veya diğer gösterilerin düzgün bir şekilde yapılmasını güvence altına almak için yetkililere makul ve uygun tedbir alma imkânı sağlamak olduğu sürece genel olarak hakkın özüne dokunmaz. Bildirim usulünün uygulanmasının amacı, toplantı hakkının etkin şekilde kullanılması imkânını sağlamaktır (Dilan Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 39; Ali Rıza Özer ve diğerleri, [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 122). Toplanma özgürlüğünün kullanımından kaynaklanan kamu düzenine yönelik tehditlerin gerçeklik değeri taşıması hâlinde yetkili makamlar bu tehditleri bertaraf etmek amacıyla tedbirler alabilirler. Bu tedbirlere aykırı toplantılar düzenlenmesi, bu tür toplantılara katılınması veya bu tür toplantılarda suçlar işlenmesi hâlinde de ceza verilebilir (Dilan Ögüz Canan, § 40; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, [GK], B. No:2014/920, 25/5/2017, § 81).

4. Somut olayda başvurucunun da içinde olduğu 50 kişilik bir grup, bildirim yükümlülüğüne aykırı olarak 25/8/2018 tarihinde İstanbul ili Galatasaray meydanında oturma ve toplanma eylemi gerçekleştirmeye çalışmışlardır. Kolluk görevlileri, eylemin kanunsuz olduğunu bildirerek gruba dağılmaları yönünde sözlü bildirimde bulunmuşlar, fakat gösteriye katılanların sözlü ve fiziki saldırıda bulunarak karşılık vermeleri üzerine sekiz kolluk görevlisi olayda yaralanmış; dolayısıyla gösteri, kamu düzenini bozan bir evreye dönüşmüş, barışçıl olmaktan çıkmıştır. Başvurucu da kolluk görevlilerinin ihtarlarına rağmen dağılmayan grubun içinde yer almaktadır. Toplantıya katılanların dağılmamaları üzerine gerçekleştirilen müdahalenin, bozulan kamu düzeninin tekrar teminini sağlamaya yönelik olduğu görülmektedir. Kolluk görevlileri, kanunun verdiği yetki çerçevesinde görev ve yetki kullanımında bulunmuşlardır.

5. Başvurucu tarafından toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına hukuka aykırı şekilde ve orantısız güç kullanarak müdahalede bulunan kolluk görevlileri ve kolluk görevlilerinin amiri hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmuş; Başsavcılık, kolluk görevlilerinin yetkileri dâhilinde güç kullanarak toplantıyı dağıttıklarını, ayrıca kolluk görevlilerinin yaralama ve hakaret suçunu işlediklerine yönelik soyut beyan dışında herhangi bir delil elde edilemediği gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Mahkememiz de oybirliğiyle, başvurucunun kötü muameleye maruz kaldığına ilişkin olarak savunulabilir bir iddianın olmadığı sonucuna ulaşarak açıkça dayanaktan yoksunluk nedeniyle anılan şikâyet yönünden kabul edilemezlik kararı vermiştir (bkz.§§ 17, 18). Dolayısıyla, toplantıyı dağıtmaya ve sonlandırmaya yönelik yapılan müdahalenin ölçülü ve orantılı olduğu görülmektedir.

6. Öte yandan kolluk görevlileri tarafından yapılan tüm ikazlara rağmen eylemlerine devam eden grubun kolluk mensuplarına yönelik olarak slogan atmış olmaları, kafede bulunan bazı isimleri fırlatmaları sonrasında sekiz polis memuru yaralanmıştır. Toplantının barışçıl olmaktan çıkmış olduğu da dikkate alındığında yapılan müdahale, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygundur.

7. Sonuç olarak, başvurucunun Anayasa’nın 34.maddesinde korunan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edilmediği kanaatini taşıdığımdan çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyorum.

Üye

 Muhterem İNCE

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

TÜRKİYE DEVRİMCİ İŞÇİ SENDİKALARI KONFEDERASYONU (DİSK) VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2016/14517)

 

Karar Tarihi: 12/10/2023

R.G. Tarih ve Sayı: 15/12/2023-32400

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

Başkan

:

Zühtü ARSLAN

Başkanvekili

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Başkanvekili

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Hasan HÜZMELİ

Başvurucular

:

1. Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK)

 

 

2. Kani BEKO

 

 

3. Arzu ÇERKEZOĞLU

Vekili

:

Av. Necdet OKCAN

 

 

4. Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonları (KESK)

 

 

5. Lami ÖZGEN

Vekili

:

Av. Metin İRİZ

 

 

6. Hüseyin DEMİRDİZEN

 

 

7. Bayazıt İLHAN

Vekili

:

Av. Oya Meriç EYÜBOĞLU

 

 

8. Mehmet SOĞANCI

Vekili

:

Av. Nurten ÇAĞLAR YAKIŞ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü etkinlikleri çerçevesinde Taksim Meydanı'nda yapılmak istenen gösteri yürüyüşünün engellenmesi, müdahale sırasında kolluk görevlilerinin orantısız güç kullanması ve bu olaya ilişkin yürütülen soruşturmanın etkili olmaması nedeniyle başvurucuların toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ile kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 10/8/2016 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

4. İkinci Bölüm 1/3/2023 tarihinde başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

6. Başvurucular; Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Genel Başkanı Kani Beko, DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Genel Başkanı Lami Özden, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Başkanı Mehmet Soğancı, Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Bayazıt İlhan, TTB üyesi Hüseyin Demirdizen ile tüzel kişiler olan DİSK ve KESK'tir.

7. İstanbul Valiliğinin (Valilik) 16/1/2015 ve 14/4/2015 tarihli kararlarıyla, 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun 6. maddesi ve 8/8/1985 tarihli ve 18836 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik'in 3. maddesi uyarınca İstanbul'da Yenikapı sahil miting alanı, Maltepe sahil miting alanı, Kadıköy yeni salı pazarı alanı, Kartal Meydanı, Pendik cumartesi pazarı alanı, Bakırköy Cumhuriyet Meydanı, Bakırköy cumartesi halk pazarı alanı ve Beylikdüzü Fatih Sultan Mehmet Camisi otopark alanı toplantı ve gösteri alanı olarak belirlenmiş; bu durum kamuya çeşitli iletişim araçları ile duyurulmuştur.

8. Başvurucu DİSK ve KESK'in de aralarında olduğu sendika ve birlikler, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü'nü (İşçi ve Emekçiler Bayramı veya İşçi Bayramı olarak da ifade edilmektedir.) Taksim Meydanı'nda kutlamak istemiştir. Bu amaçla Valiliğe hitaben "1 Mayıs 2015 anması ve kutlamaları" konulu ve 28/4/2015 tarihli dilekçe ile 1 Mayıs 2015 Cuma günü saat 11.00'de Taksim Anıtı'na çelenk ve Kazancı Yokuşu başına karanfil bırakılarak saygı duruşunda bulunulacağı ve kutlama gerçekleştirileceği yönünde bildirimde bulunmuştur. Başvurucular bildirimde, anılan etkinliğin 2911 sayılı Kanun'un 4. maddesine göre istisnalar kapsamında olduğunu, ulusal ve uluslararası mahkemelerin 1 Mayıs kutlamalarına ilişkin kararlarını gözeterek etkinliği Taksim Meydanı'nda yapmayı kararlaştırdıklarını belirtmiştir.

9. Valilik 29/4/2015 tarihli basın duyurusunda 2911 sayılı Kanun uyarınca Avrupa Yakası ve Anadolu Yakası'nda dörder olmak üzere sekiz toplantı ve gösteri alanının tespit edildiği, Taksim Meydanı'nda turistik faaliyetler ile araç ve yaya trafiğinin yoğun olması nedeniyle bu meydanın yüksek katılımlı toplantı ve gösterilere uygun olmadığı, toplantının kontrol edilmemesi hâlinde tahliyede zorluklar yaşanacağı, kamu düzeninin ciddi olarak bozulacağı ve korunmasının imkânsız hâle geleceği gerekçesiyle meydanda kutlama yapılmasını uygun görmemiş; kutlamalar için Fatih Yeni Kapı sahil alanını tahsis ettiğini açıklamıştır.

10. Valilik 30/4/2015 tarihinde DİSK'e hitaben gönderdiği yazıda 2015 yılı içinde İstanbul'da yapılacak toplantı ve gösteri yürüyüşleri alanları içinde Taksim Meydanı'nın olmaması, kamu düzeni ve kamu güvenliğinin tehlikeye düşebileceği gerekçesiyle kutlama talebinin reddedildiğini bildirmiştir. Anılan kararda Valilik, 17/3/1981 tarihli ve 2429 sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatilleri Hakkında Kanun'un 2. maddesi uyarınca, konfederasyonlar ve bağlı sendikalar, siyasi partiler, meslek odaları ile çeşitli sivil toplum kuruluşlarının bayram kutlaması amacıyla Taksim Meydanı'na çelenk bırakma, basın açıklaması yapma ve anma etkinliğini sembolik katılımla yapabileceğini belirtmiştir. Başvurucular, idarenin bu kararına karşı idari yargı yoluna başvurduklarına dair herhangi bilgi ve belge sunmamıştır. Valilik yazısının ilgili kısmı şöyledir:

"...

Anayasamız ve Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesinin 11. maddesi kapsamında Toplantı ve Gösteri hakkının kullanılabilmesi amacıyla İlimizde, 2911 sayılı Kanun hükümlerine istinaden; Avrupa Yakasında dört, Anadolu Yakasında dört olmak üzere toplam sekiz tane Toplantı ve Gösteri Alanı tespit edilerek alışıldık araçlarla ilan edilmiştir. Bu alanlardan Bakırköy Cumhuriyet Meydanı Alanı talepte bulunan Vatan Partisi İstanbul İl Başkanlığına ve Kadıköy Yeni Salı Pazarı Alanı da. Sivil Memurlar Sendikasına "1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü" kutlamaları kapsamında tahsis edilmiştir.

1 Mayıs Emek ve Dayanışma Gününün anlam ve önemine yakışır etkinlikler için her türlü imkana sahip olan Yenikapı Sahil Miting Alanı Valiliğimizce sizlere önerilen Toplantı ve Gösteri alanıdır. Vatandaşlarımızın miting alanına geliş ve dağılmaları ile ilgili Sahil Yolu ve Aksaray içerisinden karayolu ile gelen toplu taşıma araçlarının yanı sıra Marmaray, İDO deniz ulaşımı ve Aksaray Metrosunu da rahatlıkla kullanabileceklerdir. Katılımcıların bu alana geliş ve gidişleri İstanbul trafiğini olumsuz yönde etkilemeyeceği gibi Yenikapı'ya gelen katılımcıların otopark ve diğer ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri her türlü imkan bu alanda bulunmaktadır.

Bununla birlikte 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Gününü kutlamak isteyen vatandaşlarımızın Yenikapı Sahil Miting Alanı'na ulaşımlarını sağlamak için yeterli sayıda otobüs Valiliğimiz tarafından İETT'den temin edilmiştir. Bu otobüsler katılımcı yoğunluğuna göre Anadolu ve Avrupa Yakasının talep edilen noktalarından hareket ederek alana ücretsiz taşıma sağlayacaktır.

Taksim Meydanı ve çevresi ise konumu itibari ile yüksek katılımlı toplantı ve gösteriler için uygun bir yer olmadığı gibi araç ve yaya akışının çok yoğun olması, turizm potansiyeli bakımından en yüksek düzeydeki yerlerden birisi olması ve bunun yanında buradaki ve çevresindeki otellerin 24 saat faaliyet göstermesi nedeniyle, ülke ekonomisine sağladığı katkı bakamından da büyük bir öneme sahip olduğu dikkate alındığında bu bölgede yaşanabilecek olumsuzlukların hem ülke ekonomisine hem de turizm açısından ülkemizin tanıtımını olumsuz yönde etkileyecektir.

Bütün bunların yanında, herhangi bir sebeple toplantı ve gösterinin kontrol edilememesi halinde, katılımcıların tahliyesinde ciddi zorluklar yaşanacağından ve bu alandaki insanların can güvenliği tehlikeye gireceğinden buna bağlı olarak da kamu düzeni ciddi olarak bozulacağından kamu güvenliğinin korunması da imkansız bir hal alacaktır.

Başvuru dilekçesinde bahsi geçen Avrupa İnsan Haklan Mahkemesinin 27.11.2012 tarih ve 38676/08 başvuru Nolu DİSK ve KESK - TÜRKİYE Kararında; Sözleşmenin 11/2 maddesinde sayılan hususların varlığı halinde, toplantı ve gösteri hakkına Kanunla sınırlamalar getirilebileceğine yer verilerek, 1 Mayıs Anma ve Kutlamalarının Taksim Meydanı yerine tespit edilen başka bir alanda yapılması kararını Sözleşmeye aykırı olarak değerlendirmemiştir. Yine, Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Taksim Meydanının toplantı ve gösteri alanı olarak belirlenmemesi hususunun da uyuşmazlık konusu yapılarak İstanbul 9. İdare Mahkemesinde açtığı dava, Mahkemenin tarihli E:20 14/1787 ve K:20 15/177 sayılı Kararıyla reddedilmiştir.

Kamu Denetçiliği Kurumu tarafından 2014 yılı 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü kutlamaları hakkındaki uzlaşı ve tavsiye kararında; Valiliğimizin 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Gününde çelenk koyma, basın açıklaması ye anma etkinliğinin sembolik katılımla Taksim Meydanın da yapılabileceği, kutlama ve etkinlikler için Taksim Meydanı yerine Yenikapı Sahil Miting Alanının tahsis edilmesi hakkındaki Valilik Kararının hukuka aykırılığının bulunmadığı ve bu şekliyle tarafların uymaları istenmektedir. Buradan 2911 sayılı Kanun hükümleri kapsamında, Valiliğimiz tarafından Toplantı ve Gösteri Alanlarının belirlenmesi, kutlamaların belirlenen alanlarda yapılmasının barışçıl toplanma ve gösteri hakkının özüne aykırı olmayacağı sonucuna ulaşılmıştır.

Bununla birlikte; 2429 sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunun 2.maddesi uyarınca, konfederasyonlar ve bağlı sendikalar, siyasi partiler, meslek odaları ile çeşitli sivil toplum kuruluşları tarafından bayram kutlaması amacıyla, sembolik katılımla Taksim Anıtına çelenk konulabileceği ve Kazancı Yokuşuna karanfil bırakılarak saygı duruşunda bulunulabileceği ancak büyük katılımlı kutlamaların bu Meydanda yapılmasına izin verilmeyeceği ... [bildirilmiştir.]"

11. Başvurucular kendi beyanlarına göre 1 Mayıs 2015 Emek ve Dayanışma Günü kutlamalarını İstanbul Taksim Meydanı’nda gerçekleştirmek istemiş, bu etkinlikler için İstanbul'un bazı bölgelerinde olağanüstü tedbirler alınmış, Taksim Meydanı ve çevre bölgeleri araç ve yaya trafiğine kapatılmış, İstanbul Valisi ikinci bir emre kadar Taksim Meydanı'na girilmesini yasaklamıştır. Ayrıca başvurucular, 1 Mayıs etkinliklerini Taksim Meydanı'nda kutlamak isteyenlere toplumsal olaylara müdahale araçlarıyla (TOMA) tazyikli su sıkıldığını, kolluk güçlerinin plastik mermi ve göz yaşartıcı gaz kullanmak ve fiziksel şiddet uygulamak suretiyle keyfî ve orantısız müdahalelerde bulunduğunu ileri sürmüştür. 2015 yılının 1 Mayıs günü gerçekleştirilen müdahalelerle toplam 339 kişinin gözaltına alındığını, 24 kişinin ise yaralandığını ifade etmiştir. Başvurucular yoğun şekilde atılan kimyasal gaza ve sıkılan tazyikli suya maruz kaldıklarını belirtmekle birlikte bu durumdan ne şekilde etkilendikleri hususunda herhangi bir açıklama yapmamıştır. Bireysel başvuru formu ekine gösteriler sırasında yaşanan olaylara ilişkin haberlerin yer aldığı gazete kupürlerini sunmuştur.

12. Kolluk görevlilerince düzenlenen 1/5/2015 tarihli tutanağa göre Valiliğin Taksim Meydanı'nda kutlama yapılmasına izin verilmeyeceği yönündeki yazısına rağmen bazı sendika ve sivil toplum kuruluşlarının anılan yerde toplanma çağrısı üzerine polis aynı tarihte saat 06.00'dan itibaren meydan ve çevresinde güvenlik önlemleri almıştır. Saat 11.00 sıralarında üzerilerinde kırmızı yelek olan ve "Komünist Parti" yazılı flamalar taşıyan yaklaşık seksen kişinin meydanı çevreleyen güvenlik bariyerlerinden atlaması ve ihtara rağmen dağılmaması nedeniyle şahıslar güç kullanılarak yakalanmıştır.

13. DİSK, KESK, TMMOB, TTB ile anılan Birlik ve Konfederasyonların yöneticileri 22/6/2015 tarihinde, 1 Mayıs 2015 Emek ve Dayanışma Günü etkinlikleri kapsamında toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılmak isteyen Birlik ve Sendika üyelerine kolluk güçleri tarafından keyfî ve orantısız şekilde müdahalede bulunulması sonucu çok sayıda kişinin kimyasal gazdan etkilendiği ve yaralandığı, Taksim Meydanı’nda etkinliğin engellendiği gerekçeleriyle Başbakan, İçişleri Bakanı, İstanbul Valisi, İl Emniyet Müdürü hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına (Cumhuriyet Başsavcılığı) suç duyurusunda bulunmuştur. Şikâyet dilekçesinde başvurucular, kolluk güçlerince yakın mesafeden doğrudan yüze sıkılan kimyasal gazlar ve müdahaleler nedeniyle başvurucu Kani Beko'nun da aralarında olduğu yüzlerce kişinin fenalaştığını ve onlarca kişinin yaralandığını iddia etmiştir. Diğer başvurucular da bu müdahalelerden etkilendiklerini belirtmiş ancak ne şekilde etkilendikleri ve bu etkinin kapsamı hakkında herhangi bir açıklamada bulunmamıştır. Başvurucular şikâyet dilekçesine ek olarak olaya ve müdahalelere ilişkin haber ve fotoğrafları Cumhuriyet Başsavcılığına sunmuş ancak kendilerine yapılan müdahaleye ilişkin herhangi bir sağlık raporu sunmadıkları gibi muayene talebinde de bulunmamıştır.

14. Cumhuriyet Başsavcılığı 12/5/2016 tarihinde, Başbakan ve İçişleri Bakanı, Vali ve İl Emniyet Müdürü hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına ve şikâyet evrakının işlemden kaldırılmasına karar vermiştir. Karar gerekçesinde; Başbakan ve İçişleri Bakanı hakkında doğrudan soruşturma yapma yetkisi ve görevinin olmadığını, bu kişiler hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) İçtüzüğü'ndeki özel usulün uygulanması gerektiğini, bu sebeple Başbakan ve İçişleri Bakanı hakkındaki başvurunun TBMM Başkanlığına yapılması gerektiğini belirtmiştir.

15. Cumhuriyet Başsavcılığı; Vali ve İl Emniyet Müdürü hakkında verdiği kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın gerekçesinde ise başvuru konusu toplantının ve gösteri yürüyüşünün dağıtılması hususunda emir ve talimat verildiğine ilişkin delillerin şikâyet dilekçesinde gösterilmediğini, bu konuda somut bir delil de olmadığını, ayrıca İstanbul'un birçok ilçesinde meydana gelen, adli ve idari soruşturma gerektiren olaylar nedeniyle Emniyet Genel Müdürü, İstanbul Valisi ve İstanbul İl Emniyet Müdürü'nün doğrudan sorumlu tutulmasının ceza hukukunun şahsi sorumluluk ilkeleriyle de bağdaşmadığını ifade etmiştir. Ceza hukuku açısından sorumluluk doğması için eylem ile eylemin faili veya failleri arasında uygun illiyet bağı olmasının hukuki bir zorunluluk teşkil ettiğini vurgulayan Cumhuriyet Başsavcılığı, söz konusu olaylar bakımından şikâyet edilen üst düzey kamu görevlileri ile olaylar arasında uygun illiyet bağı bulunmadığı sonucuna varmıştır.

16. Başvurucuların Cumhuriyet Başsavcılığının kovuşturmaya yer olmadığına dair kararına karşı yaptığı itiraz, İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin (Hâkimlik) 29/6/2016 tarihli ve 2016/3152 D. İş sayılı kararıyla reddedilmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

17. 2911 sayılı Kanun’un "Toplantı ve gösteri yürüyüşü yer ve güzergahı" kenar başlıklı 6. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:

"Toplantı ve gösteri yürüyüşleri, tüm il ve ilçe sınırları içerisinde aşağıdaki hükümlere uyulmak şartıyla her yerde yapılabilir.

İl ve ilçelerde toplantı ve gösteri yürüyüşü yer ve güzergâhı, kamu düzenini ve genel asayişi bozmayacak, vatandaşların günlük yaşamını aşırı ve katlanılamaz derecede zorlaştırmayacak (…)(2) şekilde ve 22 nci maddenin birinci fıkrasında sayılan sınırlamalara uyulması kaydıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan siyasi partilerin il ve ilçe temsilcileri ile güzergâhın geçeceği ilçe ve il belediye başkanlarının, en çok üyeye sahip üç sendikanın ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının il ve ilçe temsilcilerinin görüşleri alınarak mahallin en büyük mülki amiri tarafından belirlenir. İl ve ilçenin büyüklüğü, gelişmişliği ve yerleşim özellikleri dikkate alınarak birden fazla toplantı ve gösteri yürüyüşü yer ve güzergâhı belirlenebilir."

18. 2911 sayılı Kanun'un "Kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri" kenar başlıklı 23. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

d) 6 ve 10 uncu maddeler gereğince belirtilen yerler dışında,

...

Yapılan toplantılar veya gösteri yürüyüşleri Kanuna aykırı sayılır."

19. 2911 sayılı Kanun’un "Toplantı veya gösteri yürüyüşünün dağıtılması" kenar başlıklı24. maddesinin son fıkrası şöyledir:

"Toplantı veya gösteri yürüyüşlerinin Kanuna aykırı olarak başlaması hallerinde; güvenlik kuvvetleri mensupları, olayı en seri şekilde mahallin en büyük mülki amirine haber vermekle beraber, mevcut imkanlarla gerekli tedbirleri alır ve olaya müdahale eden güvenlik kuvvetleri amiri, topluluğa dağılmaları, aksi halde zor kullanılarak dağıtılacakları ihtarında bulunur ve topluluk dağılmazsa zor kullanılarak dağıtılır."

20. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu'nun 2. maddesinin birinci fıkrasının (B) bendinin ilgili kısmı şöyledir:

"...Aşağıda yazılı hallerde;

...

VII. İşlenmekte olan bir suçun işlenmesine veya devamına mani olmak için...

IX. Kanunsuz toplantı veya kanunsuz yürüyüşleri dağıtmak veya suçluları yakalamak için...

IX . Kanunsuz toplantı veya kanunsuz yürüyüşleri dağıtmak veya suçlularını yakalamak için...

XII. Herhangi bir sebeple tıkanmış olan yolların trafiğe açılmaları için...

XIII. Yukardaki maddeler dışında diğer kanunlarda istisnai olarak zabıtanın sözlü emirle yapmaya mecbur tutulduğu haller için, Yetkili amir tarafından verilecek sözlü emirler derhal yerine getirilir. Bu emirlerin yazılı olarak verilmesi istenilemez. Bu hallerde emrin yerine getirilmesinden doğabilecek sorumluluk emri verene aittir.

..."

21. 2559 sayılı Kanun'un 16. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.

Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.

İkinci fıkrada yer alan;

a) Bedenî kuvvet; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedenî gücü,

b) Maddî güç; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı ve/veya boyalı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını,

ifade eder.

Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır. Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir.

Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir.

...”

B. Uluslararası Hukuk

22. 1/7/2014 tarihinde Avrupa Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu (Venedik Komisyonu) Avrupa Konseyi tarafından yayımlanan toplantı özgürlüğü hakkındaki "Venedik Komisyonu Görüşlerinin Derlemesi" başlıklı belgenin ilgili kısmı şöyledir:

"4.2. Toplantı yapma özgürlüğüne zaman, mekân ve yöntem açısından uygulanan kısıtlamalar

Mekân, toplantı yapma özgürlüğünün en önemli unsurlarından birisidir. Toplantıyı düzenleyenlerin, toplantının amacına en uygun hizmet edecek mekânı seçme ayrıcalığı, toplantı yapma özgürlüğünün özünü oluşturan parçalardan birini teşkil eder. Kamusal alanlarda düzenlenen toplantılar, o alanın rutin kullanımına izin vermek zorunda olmamalıdır, zira kamusal alanların bir toplantı için kullanılmasının herhangi başka bir kullanım ile aynı meşruiyete sahip olduğu uzun bir süre önce kabul edilmiştir. Dahası, bir toplantının amacı sıklıkla belli bir konumla bağlantılıdır ve toplantı yapma özgürlüğü, toplantıyı hedef objesinin "görüp duyabileceği" mesafede gerçekleştirme hakkını da kapsamaktadır. ...

...Venedik Komisyonu, hangi mekânın toplantıya en uygun olacağını seçmenin toplantının düzenleyicilerine ait bir ayrıcalık olduğunun, zira anlamlı bir etki yaratabilmek için gösterilerin genellikle ilgi çekebilmek adına belli yerlerde yapılmaları gerektiğinin (Almancada buna "Apellwirkung" denmektedir) altını çizmektedir. Etkinliğin mekânını seçmede toplantı düzenleyicilerinin özgürlüğüne saygı bir norm olmalıdır. Barışçıl toplantı hakkının uygulanmasını kolaylaştırmak ve muhafaza etmek Devletin görevidir...

4. 3 Toplantı mekânlarının Devlet yetkilileri tarafından belirlenmesi

...Yukarıda belirtildiği üzere, tüm kamusal alanlar toplantı düzenlenmesi için açık ve mevcut olmalıdır ve bu nedenle, toplantı düzenlemek için alanların resmi bir şekilde belirlenmesi, toplantıların düzenlenmesine uygun alanları sadece belirlenmemiş olmaları nedeniyle hariç tuttuğundan, kaçınılmaz olarak toplantı düzenlemek için kullanılabilecek mekânların sayısını kısıtlamaktadır. Toplantının düzenleneceği mekâna uygulanabilecek tek meşru kısıtlama, yalnızca tehlikeli alanlar ve kamuya kapalı tesislere ilişkindir."

23. 4/6/2010 tarihinde kabul edilen ve Venedik Komisyonu ile istişarede bulunan Avrupa’da Güvenlik ve İş Birliği Teşkilatının Demokratik Kurumlar ve İnsan Hakları Ofisi (AGİT) için toplantı özgürlüğü hakkında danışma topluluğu tarafından düzenlenen barışçıl toplantı özgürlüğüne ilişkin kılavuzun somut olayla ilgili kısmı şöyledir (CDL‑AD (2010) 020):

" Toplanmadan önce zorunlu kılınan kısıtlamalar ('daha önceki kısıtlamalar')

102.(...) Bu kısıtlamalar, 'saat, yer ve koşul' veya genel yasaklara ilişkin kısıtlama şeklinde olabilmektedir. Bununla birlikte, belirli saatlerde veya bölgelerde toplanmayı yasaklayan genel kapsama ilişkin yasal hükümler, belirli bir toplantı için kısıtlamalara kıyasla daha ayrıntılı bir gerekçelendirme gerektirmektedir. Her özel durumun koşullarını dikkate almanın mümkün olmadığı değerlendirilerek, yasada bu tür genel hükümlerin eklenmesi (ve uygulanması) zorunlu sosyal ihtiyacın varlığının kanıtlanabilmesi haricinde orantısız olarak anlaşılabilmektedir. Strazburg Hâkimlerinin karar verdiği gibi 'makamlar nezdinde kullanılan ifadeler veya bazı bakış açılarından şok edici ve kabul edilemez ve dahası söz konusu gerekliliklerin yasalara aykırı olarak anlaşılan demokratik ilkelerin reddedilmesi ya da şiddete teşvik durumları dışında, toplantı ve ifade özgürlüğünü bertaraf etmeyi hedef alan önleyici nitelikteki radikal tedbirler demokrasiye zarar vermekte dahası sıklıkla tehlikeye atmaktadır.'"

24. Kötü muamele yasağına ilişkin ilgili uluslararası hukuk için bkz. Onur Cingil (2), B. No: 2014/2976, 9/5/2018, §§ 26-29.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

25. Anayasa Mahkemesinin 12/10/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Gerçek Kişi Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

26. Gerçek kişi başvurucular;

- 2015 yılı 1 Mayıs etkinliklerinde CS ve OC kimyasal içerikli gazın yoğun şekilde kullanıldığını, TOMA'larla tazyikli su sıkıldığını, polislerin plastik mermi kullandığını,

- Kendilerinin de aralarında bulunduğu grubun kolluk güçlerinin yoğun olarak kullandığı kimyasal gaza maruz kalmasının işkence yasağının ihlali niteliğinde olduğunu,

- 1 Mayıs etkinliklerini düzenleyen sivil toplum örgütlerinin temsilcileri aleyhine soruşturma açılmasının bir diğer saldırı biçimi olduğunu,

- Soruşturma makamının Anayasa'nın 100. maddesini, TBMM İçtüzüğü'nün 107. maddesini ve ceza sorumluluğunun şahsiliğini hukuka aykırı yorumlayarak ve delilleri toplama görevini kendilerine yükleyerek anılan hukuk yolunu etkisizleştirdiğini,

- Başbakan, İçişleri Bakanı, Vali ve İl Emniyet Müdürü hakkında Cumhuriyet Başsavcılığına yaptıkları şikâyetin kovuşturmaya yer olmadığı kararı ile sonuçsuz bırakıldığını, anılan karara ilişkin itirazlarının Mahkemece gerekçesiz olarak reddedildiğini belirterek etkili hukuk yollarına başvuru hakkı, hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma haklarının da ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

27. Bakanlık görüşünde, başvurucuların kötü muamele iddialarına ilişkin olarak başvuruya konu olaydan 21 gün sonra Cumhuriyet Başsavcılığına sundukları şikâyet dilekçesinde herhangi bir sağlık raporu olmadığı ifade edilmiştir. Ayrıca başvurucuların etkili soruşturma yapmanın ön şartı olan savunulabilir bir iddiayı kamu makamlarına sunmadığı belirtilmiştir.

28. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı sundukları cevap dilekçelerinde önceki beyanlarını yinelemiştir.

2. Değerlendirme

29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuruda etkili başvuru hakkı yönünden incelenmesi gereken bir mesele bulunmaması nedeniyle ve somut olayın şartları dikkate alınarak başvurucuların iddialarının kötü muamele yasağı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı ile üçüncü fıkrası şöyledir:

 “Herkes, ...maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

...

Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz.

...”

30. Anayasa’nın “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Devletin temel amaç ve görevleri ... kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

31. Anayasa’nın kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkını güvence altına alıp kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağını ve kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağını hüküm altına alan 17. maddesi, devletin temel amaç ve görevlerini düzenleyen Anayasa’nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete birtakım negatif ve pozitif yükümlülükler yükler (birçok karar arasından bkz. Ferit Kurt ve diğerleri, B. No: 2018/9957, 8/6/2021, § 72; İlknur Özcan, B. No: 2019/7314, 16/11/2022, § 42).

32. Sözü edilen negatif yükümlülükler devletin bireylerin vücut ve ruh bütünlüklerine saygı gösterme mesuliyetinin bir sonucu olarak kamu otoritelerinin kişilerin anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir (Ferit Kurt ve diğerleri, § 73; Ali Ocak ve Saime Sebla Arcan Tatlav, B. No: 2019/18583, 19/10/2022, § 52; İlknur Özcan,§ 43 ).

33. Öte yandan bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamına girebilmesi için söz konusu muamelenin asgari bir ağırlık düzeyine ulaşması gerekir. Muamelelerin asgari ağırlık düzeyine varıp varmadığı konusundaki değerlendirme ise muamelenin süresi, mağdurun üzerinde bıraktığı fiziksel ve ruhsal etki ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi somut olaydaki tüm faktörlere bağlıdır (Tahir Canan, § 23; Turan Günana (7), B. No: 2019/85, 26/7/2022, § 45).

34. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin usule ilişkin yönü -bireyin Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde kötü muameleye maruz kaldığına ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması şartıyla- her türlü fiziksel ve ruhsal saldırıya ilişkin olaylardan sorumlu kişilerin belirlenmesini ve gerekiyorsa bu kişilerin cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirir. Yürütülecek bu soruşturmanın temel amacı kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını, kamu görevlilerinin müdahalesiyle veya onların sorumlulukları altında meydana gelen ya da diğer bireylerin fiilleriyle gerçekleşen yaralanmalar veya ölümler nedeniyle ilgililerin hesap vermelerini sağlamaktır (Ferit Kurt ve diğerleri, § 75; Ali Ocak ve Saime Sebla Arcan Tatlav, § 53).

35. Anayasa Mahkemesi kötü muamele yasağının negatif yükümlülüğüne ait maddi boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddiaları incelerken asgari ağırlık seviyesine ulaştığı kabul edilen kötü muamele iddialarının makul şüphe kalmayacak şekilde kanıtlanması şartını aramakta ve başvurularda öncelikle bu konudaki kanıtlama sorununu ele almaktadır. Burada kötü muameleye maruz kalması nedeniyle mağdur olduğunu ileri süren kişilerin -kişilerin devletin gözetimi ve denetimi altında tutulduğu sırada yaralandığı durumlarda devletin söz konusu yaralanmanın nasıl oluştuğu hususunda makul bir açıklama getirme yükümlülüğü altında olması hâli istisna olmak üzere- kötü muamele yasağı kapsamına giren ağırlıkta bir muamele görmüş olabileceklerini gösteren emare ve delil sunmaları gerektiğini belirtmek gerekir (Beyza Metin, B. No: 2014/19426, 12/12/2018, § 45). Bu konuda bir soruşturmanın başlatılabilmesi için öncelikle iddiaların uygun delillerle desteklenmesi gerekir. İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için her türlü makul, şüpheden uzak kanıtların varlığı gerekir. Bu nitelikteki bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilemeyen birtakım karinelerden de oluşabilir. Ancak bu uygun şartların tespiti hâlinde bir soruşturma yükümlülüğünün bulunduğundan bahsedilebilir (C.D., B. No: 2013/394, 6/3/2014, § 28).

36. Öncelikle gerçek kişi olan başvurucuların biber gazı kullanımıyla ilgili iddiasının değerlendirilmesine geçilmeden önce ifade etmek gerekir ki biber gazının kimyasal tesiri yüzünden oluşan acı -meydana gelen yaralanmanın basit tıbbi müdahaleyle giderilebilir nitelikte olması durumunda bile- kişilerde ilave bir korku ve elem duygusuna yol açabilecek mahiyettedir. Bu sebeple güvenlik güçlerinin haksız yere bireylerin yüzüne biber gazı sıkarak yoğun fiziksel ve ruhsal acı çekmesine neden olmaları kötü muamele yasağını ihlal edebilir (benzer değerlendirme için bkz. Betül Öztürk Gülhan ve Sıla Koç, B. No: 2016/12937, 10/12/2019, §§ 33, 43-45).

37. Başvuru formunda başvurucular, kimyasal içerikli gaz ile tazyikli suya maruz kaldıklarını ileri sürmüş ancak bundan ne şekilde etkilendiklerini açıklamamıştır. Ayrıca başvuru dosyasında başvurucuların polisin kullandığı biber gazına doğrudan maruz kaldıklarına ve/veya biber gazına maruz kalmaları nedeniyle yoğun fiziksel ve ruhsal acı çektiğine dair herhangi bir delil de bulunmamaktadır. Öte yandan başvurucular kolluk güçlerinin müdahalesi nedeniyle vücutlarında bir yaralanma meydana geldiğine dair herhangi bir rapor sunmamıştır.

38. Mağdur olduğunu ileri süren kişilerin olgulara dayanmayan yetersiz açıklamaları, iddialarının deliller ile desteklenmemesi hatta kimi zaman delillerin uyumsuzluğu, kötü muamelenin yapıldığı yer, zaman ve diğer konulardaki çelişkili ifadeleri, vekilleri veya müdafilerinden farklı iddialar ileri sürmeleri gibi hususlar kötü muamelenin gerçekliğini şüpheye düşürür. Bu durumda iddiaların savunabilir olduğundan, dolayısıyla bu iddialara ilişkin derhâl resmî bir soruşturma başlatılması gerekliliğinden söz edilemeyecektir (Beyza Metin, § 46; Mehmet Erdem ve Diğerleri, B. No: 2019/40288, 8/2/2023, § 31). Sonuç olarak mevcut başvuruda yaralandıklarına dair bir delil/emare sunamayan gerçek kişi başvurucuların kötü muameleye maruz kaldığına ilişkin savunulabilir bir iddia ortaya koyamadıkları değerlendirilmiştir.

39. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

40. Başvurucular, 1 Mayıs İşçi Bayramı'nın geleneksel ve resmî olması nedeniyle 2911 sayılı Kanun'un "İstisnalar" kenar başlıklı 4. maddesine göre anılan Kanun kapsamında olmadığını, Taksim Meydanı'nın mülki amir tarafından belirlenen toplantı alanlarından olmaması nedeniyle müdahalenin hukuka aykırı olduğunu ifade etmiş ve buna dayanak olarak derece mahkemelerinin verdiği kararları sunmuştur. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Anayasa'nın ilgili maddesinde güzergâh belirlenmesine ilişkin düzenleme olmadığını, daha önce Anayasa'nın 34. maddesinde yer alan güzergâh belirleme yetkisinin 3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun'la madde metninden çıkarıldığını ifade etmiştir. Başvurucular somut olayda Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında ve Sözleşme'nin 10. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sınırlama nedenlerinin bulunmadığını, sadece varsayımlardan hareketle karar verildiğini, Cumhuriyet Başsavcılığının da idari karara dayanılarak yapılan müdahalede yeterli gerekçe bulunup bulunmadığını ortaya koymadığını, hukuka aykırı müdahaleye yeni gerekçeler ürettiğini, müdahalenin meşru ve demokratik toplumda gerekli olmadığını ileri sürmüştür.

41. Bununla birlikte başvurucular, etkinlik günü sabahın erken saatlerinden itibaren geniş bir alanda tüm toplu taşıma araçlarının iptal edilmesiyle bu cadde ve sokakları kullananlara haksız ve orantısız şekilde müdahale edildiğini iddia etmiştir. Dolayısıyla 1 Mayıs’ta Taksim Meydanı'nda kutlama yapılmasının kolluk güçlerinin orantısız müdahalesiyle engellenmesi nedeniyle düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü ile örgütlenme özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

42. Son olarak başvurucular, soruşturma makamının TBMM İçtüzüğü'nün 107. maddesini ve ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesini hukuka aykırı yorumlayarak ve delilleri toplama görevini kendilerine yükleyerek başvurulan hukuk yolunu etkisizleştirdiğini belirtmiştir. Başbakan, Başbakan Yardımcısı, İçişleri Bakanı, Vali ve İl Emniyet Müdürü hakkında Cumhuriyet Başsavcılığına yaptıkları şikâyetin kovuşturmaya yer olmadığına dair kararla sonuçsuz bırakılması nedeniyle etkili hukuk yollarına başvuru hakkı ve hak arama özgürlüğünün de ihlal edildiğini iddia etmiştir.

43. Bakanlık görüşünde, kamu düzenine toplanma özgürlüğünün kullanımından kaynaklanan tehditlerin gerçeklik değeri taşıması hâlinde yetkili makamların bu tehditleri bertaraf edebilecek tedbirleri alabileceğine ilişkin Anayasa Mahkemesi kararına atıf yapılmıştır. Ayrıca başvurucuların Valilikçe belirlenen alanlar dışında toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemek istedikleri vurgulanmış, müdahalenin meşru amacının bulunup bulunmadığı, yargılama makamlarının kararlarındaki tespit ve sonuçların kanunun uygulaması niteliğinde olup olmadığı, ilgili ve yeterli gerekçeler içerip içermediği hususlarının Anayasa Mahkemesinin önceki içtihatları ve yasal düzenlemeler kapsamında değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir.

44. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı sunduğu cevap dilekçelerinde önceki beyanlarını yinelemiştir.

2. Değerlendirme

45. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucuların barışçıl nitelikteki bir toplantıya ve gösteri yürüyüşüne kolluk görevlilerinin hukuka aykırı müdahalesine dair iddialarının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında incelenmesi gereken hususlara ilişkin olduğu gözetilerek iddialar, Anayasa'nın 34. maddesi kapsamında değerlendirilmiştir.

46. Anayasa’nın "Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" kenar başlıklı 34. maddesi şöyledir:

"Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.

Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.

Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir."

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

47. Başvurucular, gerçekleştirmek istedikleri toplantıya hukuka aykırı olarak müdahale edilmesinden sorumlu tuttuğu kamu görevlileri hakkında şikâyette bulunmalarına rağmen kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiğini iddia etmişlerdir.

48. Anayasa Mahkemesi daha önce toplantı veya gösterilere hukuka aykırı olarak gerçekleştirildiği iddia edilen müdahalelerden sorumlu tutulan kamu görevlileri hakkında ceza soruşturması ve/veya kovuşturması yolunun tüketilmesini, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı yönünden inceleme yapılması için yeterli görmüş ve olağan kanun yollarının tüketildiğini kabul etmiştir (Sevinç Hocaoğulları, B. No: 2015/271, 15/11/2018, § 31; Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği, B. No: 2016/14547, 28/12/2021). Bunun yanında Anayasa Mahkemesinin yerleşik hâle gelen içtihadında, bir toplantı ya da gösteri yürüyüşü esnasında kötü muamele yasağı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetlerin birlikte ileri sürüldüğü başvurularda da delillerin derhâl toplanması, olayın aydınlatılmasına yönelik araştırma yapılması ve sorumluların tespit edilmesi için her iki ihlal iddiası yönünden de ceza yargılaması yolunun etkili başvuru yolu olduğu kabul edilmiştir (Onur Cingil, B. No: 2013/7836, 16/4/2015, § 61; Ahmet Kürşad Özsoy ve diğerleri, B. No: 2013/5387, 15/6/2016, § 51; ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kabul edilebilirliğe ilişkin benzer değerlendirmeleri için bkz. Aşıcı/Türkiye (No. 2) (B. No: 26656/04, 31/1/2012; Ekşi ve Ocak/Türkiye, B. No: 44920/04, 23/2/2016; DİSK ve KESK/ Türkiye, B.No: 38676/08, 27/11/2012; Süleyman Çelebi ve diğerleri B.No: 37273/10...24/5/2016). Dolayısıyla somut olayda başvurucuların, müdahaleden sorumlu gördükleri kamu görevlileri hakkında Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyette bulunarak olağan kanun yolunu tükettikleri anlaşılmıştır.

49. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

Muammer TOPAL, Yıldız SEFERİNOĞLU, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN ve Muhterem İNCE bu görüşe katılmamıştır.

b. Esas Yönünden

i. Müdahalenin Varlığı

50. Somut olayda başvurucuların da içinde olduğu grubun 1 Mayıs’ta Taksim Meydanı'nda düzenlemek istediği toplantıya engel olunmasının başvurucuların mekân seçme hakkına müdahale niteliğinde olduğu, dolayısıyla toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına müdahale teşkil ettiği kabul edilmelidir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. (Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Disk) [GK], B. No: 2017/36889, 29/9/2022, § 36).

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

51. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

52. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olma şartlarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.

 (1) Kanunilik

53. 2911 sayılı Kanun'un 6., 23. ve 24. maddeleri ile 2559 sayılı Kanun'un 16. maddesinde yer alan düzenlemelerin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.

 (2) Meşru Amaç

54. Başvurucuların gösteri yürüyüşüne müdahale edilmesinin Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.

 (3) Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk

 (a)Genel İlkeler

55. Anayasa’nın 34. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin önceden izin almadan barışçıl nitelikte toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahip olduğu yönündeki düzenleme ile bu hak güvenceye bağlanmıştır. Anılan bireylerin bir fikri açıklamak, ortak çıkarları savunmak, belli fikir ve kanaatler çerçevesinde kamuoyu oluşturmak ve siyasal karar organlarını etkilemek amacıyla açık veya kapalı mekânlarda, kamu otoriteleri ile üçüncü kişilerin müdahalesi olmaksızın geçici olarak bir araya gelebilme serbestîsini korumaktadır. Bu nedenle söz konusu hak, ifade özgürlüğüyle de yakından ilgili olup ifade özgürlüğü ile birlikte demokratik toplumun temelini oluşturmaktadır (benzer nitelikte değerlendirme için bkz. AYM, E.2014/101, K.2017/142, 28/9/2017, §§ 21, 22; AYM E.2020/12, K. 2020/46, 10/9/2020, §§ 5, 6)

56. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının tanımı, amacı ve mahiyeti dikkate alındığında bu hakkın unsurlarından biri de toplantı veya gösteri yürüyüşünün yapılacağı mekânı veya güzergâhı seçme serbestîsidir (benzer nitelikte değerlendirme için bkz. DİSK, § 37). Nitekim toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemenin amacına ve açıklanan düşüncenin muhataplarına ulaşabilmesi ve tesir oluşturabilmesi bakımından gösteri ve toplantı yürüyüşünün düzenlendiği mekân önem taşımaktadır. Bu nedenle toplantı ve gösteri yürüyüşünün yapılacağı mekânın seçiminin kural olarak düzenleyicilerin takdirinde olması gerekmektedir (yasal düzenlemeler bağlamında yapılan açıklamalar için bkz. AYM, E.2014/101, K.2017/142, 28/9/2017, § 25).

57. Bununla birlikte toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı devlete, hakkın ve kamu düzeninin korunması amacıyla pozitif yükümlülükler de yüklemektedir. Devlet, yüklenen pozitif yükümlülüklerin zorunlu kıldığı tedbirler kapsamında toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlenecek mekânı yasaklayabilir, böyle bir mekâna erişime sınırlı olarak izin verilebilir veya alternatif bir toplantı mekânı sunulabilir. Tedbirler toplantı ve gösterinin büyüklüğüne, mahiyetine ve katılımcı sayısının yanında toplantı veya gösterinin yapıldığı mekân gözetilerek değerlendirilmelidir (AYM, E. 2014/101, K. 2017/142, 28/9/2017 § 34). Anılan hakka yönelik müdahalenin ancak kaçınılmaz zorunluluklar ile haklı kılınabileceği hâllerde ve bu hakka getirilen sınırlamaların dar yorumlanarak uygulanması gerektiği de gözetilmelidir.

58. Başvuruya konu olayda Anayasa Mahkemesinin görevi, idare ve yargı merciince yapılan değerlendirmelerin ve varılan sonuçların kanuna uygunluğunu denetlemek değildir. Nitekim toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına getirilen kısıtlamaların zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp karşılamadığının değerlendirilmesi hususunda da kamu gücünü kullanan organlar ile mahkemelerin belirli bir takdir yetkisi vardır. Bununla birlikte idari mercilerin veya derece mahkemelerinin kabulleri ile gerekçelerinin nihai denetim yetkisi Anayasa Mahkemesine ait olup Anayasa Mahkemesi bu değerlendirmeyi müdahalelerin gerekçelerine bakarak yapacaktır (Ahmet Korkmaz ve diğerleri, B. No: 2014/10265, 10/1/2018, § 45; Yılmaz Güneş ve Yusuf Karadaş, B. No: 2015/10676, 26/12/2018, § 47; toplantı hakkına yapılan müdahalelerde adil denge sağlanması ve ilgili ve yeterli gerekçe gösterilmesi gerekliliği için bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, §§ 74, 89, 92, 93). Bu doğrultuda Anayasa Mahkemesi, belirli bir mekânda düzenlenmek istenen bir toplantıya yapılan müdahaleyi değerlendirirken müdahalenin Anayasa'nın 34. maddesine uygun olarak makul, dikkatli ve iyi niyetle yapılıp yapılmadığını ve müdahalenin haklılığı için ikna edici bir gerekçe sunulup sunulmadığını gözönünde bulunduracaktır. Bununla birlikte kamu otoritesinin müdahalesinin zorunlu bir sosyal ihtiyaçtan kaynaklanıp kaynaklanmadığını ve orantılı olup olmadığını da irdeleyecektir (zorunlu bir toplumsal ihtiyaç ve orantılılık açıklamaları için birçok karar arasından bkz. Dilan Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017§§ 32, 33, 56; Sevinç Hocaoğulları, B. No: 2015/271, 15/11/2018, §§ 39-42; sendika hakkı bağlamında bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, §§ 73, 74).

 (b) Somut Olayın Değerlendirmesi

59. Somut olayda başvurucu Sendika ve Birlikler, Taksim Meydanı'nda 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü'nde herkese açık olacak bir anma ve kutlama yapmak için Valiliğe bildirimde bulunmuştur (bkz. § 8). Geniş katılımlı toplantıların ve gösteri yürüyüşlerinin düzenlendiği 1 Mayıs günleri, kamu makamlarının kamu düzenini korumak için olağan zamanlara göre daha fazla önlem aldığı günlerdir. Dolayısıyla böyle günlerde kamu düzeninin korunması amacıyla alınan önlemler ile kişilerin temel haklarının çatışması kaçınılmaz olacaktır. Nitekim İstanbul Valiliği, Taksim Meydanı'nın 1 Mayıs İşçi Bayramı etkinliklerinde kullanılmak üzere belirlenen alanlardan biri olmaması ve kamu düzeninin bozulacağına dair bazı kaygılar nedeniyle bu talebi reddetmiştir (bkz. § 10). Başvuruculara toplantı için farklı bir yer önerilmiştir. Buna ilave olarak Taksim Meydanı, başvurucu Sendika ve diğer sendikaların sınırlı sayıda temsilcisine açılmıştır. Bunun dışında meydan tüm toplanmalara ve gösterilere kapatılarak meydanda bariyerler kurulmuş ve çok sayıda polis görevlendirilmiştir.

60. Başvurucular anılan kararın iptali için idare mahkemesinde dava açtıklarına dair bir bilgi veya belge sunmamıştır. Buna mukabil başvuruculara 2911 sayılı Kanun'un 6. maddesine aykırı olarak mülki amirin önceden belirlediği toplantı alanı dışında olan Taksim Meydanı'nda kutlama yapmak istemeleri nedeniyle kolluk güçlerince müdahale edilmiştir.

61. Toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılabilecek alanları belirleme yetkisinin mahallin en büyük mülki amirine verilmesi; kamu düzeninin sağlanması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amaçlarına dayanmaktadır. Bu bağlamda kamu otoritelerinin -somut olayın şartlarına göre- katılımcılar tarafından tercih edilen, toplantı veya gösteri yapılmak istenen bir alan veya güzergâhı yasaklaması veya alternatif mekân önermesi anılan hakka yönelik açık bir müdahale olmakla birlikte tek başına ve otomatik olarak bu hakkın ihlalini doğurmaz (benzer değerlendirmeler için bkz. Şerafettin Can Atalay, B. No: 2021/9387, 19/1/2023, § 33; bildirim yükümlülüğüne ilişkin benzer değerlendirilmelerin yapıldığı karar için bkz. Ali Orak ve İrfan Gül, B. No: 2014/10626, 18/4/2018, § 32). Nitekim mülki amirin toplantı ve gösteri yürüyüşü güzergâhını bireylerin mekân seçme hususundaki tercih hakkını aşırı biçimde kısıtlayacak, toplantıya veya gösteri yürüyüşüne katılımı caydırıcı hâle getirecek veya bu hakkın kullanımını zedeleyecek şekilde belirlemesi durumunda buna dair idari karar, idari yargı yerlerince denetlenerek gerekirse iptal edilebilir (Şerafettin Can Atalay, § 39; AYM, E.2014/101, K.2017/142, 28/9/2017, §§ 37, 38).

62. Ancak somut olayda başvurucular bu hukuk yolunu kullanmamış, idari işlemin iptali için çaba göstermemiştir. İdari bir kararın iptaline yönelik başvuru yolları tüketilmeden, bir hakkın kullanıldığından bahisle anılan karara uyulmaması hukuk devletinde kabul edilemez. Aksi takdirde mülki amirin toplantı ve gösteri yürüyüşü yerlerini belirlemeye yönelik kararlarına uyulmasının gerekmediği, 2911 sayılı Kanun'un 6. maddesi uyarınca belirlenen yerlerde yapılmayan toplantılara yaptırım uygulanamayacağı veya hiçbir şekilde müdahale edilemeyeceği gibi yanlış bir sonuca ulaşılabilir. Bu nedenle somut olayda olduğu gibi kanuna aykırı böyle hâllerde toplantının düzenleyicilerine orantılı şekilde yaptırım uygulanabilir veyakamu düzeninin sağlanması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin ihlal edileceğine dair somut gerekçeler varsa toplantıya müdahale edilebilir.

63. Buna karşın Anayasa Mahkemesi birçok içtihadında yalnızca usulüne uygun olarak tertip edilmemiş bir toplantının veya gösteri yürüyüşünün varlığının temel hak ve özgürlüklere müdahale için yeterli olmadığını açıklamıştır (Dilan Ögüz Canan, § 49; farklı bağlamlarda benzer değerlendirmeler için bkz. Sevinç Hocaoğulları, § 45; Gülşah Öztürk ve diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, § 69; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 122; Filiz Kerestecioğlu Demir (3), B. No: 2020/11218, 19/10/2022, §76) . Dolayısıyla -idari bir karara aykırı olsa dahi- toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına müdahale edilebilmesi için demokratik bir toplumda zorlayıcı nedenlerin varlığının yetkili mercilerce ortaya konulması gerekir (birçok karar arasından bkz. Sevinç Hocaoğulları, § 46; Gülcan Kurnaz ve diğerleri, B. No: 2020/101, 16/6/2022, § 49).

64. Dosyadaki bilgi ve belgelerden Valiliğin uygun görmeme/yasaklama kararının başvuruya konu toplantıya müdahalenin dayanak gerekçesi olduğu anlaşılmıştır. Dolayısıyla mevcut başvuruda öncelikle toplantının engellenmesine dayanak olan gerekçe ile anılan mekânda yapılacak etkinliğe devletin daha fazla müsamaha göstermesinin mümkün olup olmadığı tartışılacak, toplantı ve gösteri yürüyüşüne yönelik müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığı değerlendirilecektir. Ancak somut olayı değerlendirmeden önce 1 Mayıs'ın ve bununla bağlantılı olarak başvuruya konu Taksim Meydanı'nın başvurucu Sendika, Birlik ve temsil ettiği işçiler bakımından öneminin incelenmesi uygun olacaktır.

65. Amerika Birleşik Devletleri'nde işçilerin 1 Mayıs 1886'dan beri iş gününün sekiz saat olması için başlattığı mücadeleyle ortaya çıkan süreçte 1 Mayıs günü, Milletlerarası İşçi Kardeşliği Teşkilatının 1889'da yaptığı Paris Kongresi'nde (II. Enternasyonalin I. Kongresi) işçilerin ortak bayramı ilan edilmiştir. 1 Mayıs, ülkemizde de 2429 sayılı Kanun'da yapılan değişiklikle 22/4/2009 tarihinden itibaren Emek ve Dayanışma Günü olarak kabul edilmiştir (Ahmet Korkmaz ve diğerleri, § 43). TBMM'nin İçişleri Komisyonu raporunda "birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de 1 Mayısın tatil ilan edilmesinin ve bunun yasal dayanağının oluşturulmasının olumlu bir düzenleme olacağı ve çalışma barışına katkı sağlayacağı" ifade edilmiştir.

66. Somut olayda 1 Mayıs, Emek ve Dayanışma Günü ile bağlantılı ele alındığında toplantı mekânı olarak tercih edilen ve toplantı yapılması talebinin yetkililer tarafından reddedildiği Taksim Meydanı'nın başvurucular, diğer sendikalar ve işçiler açısından önemi açıktır. Taksim Meydanı'nda 1 Mayıs 1977 İşçi Bayramı'nda gerçekleştirilen ve yetkililerce o tarihte yaklaşık beş yüz bin kişinin katıldığı toplantı ve gösteride çıkan kargaşada ve gerçek mermilerin kullanıldığı şiddet olaylarında otuz dört kişi hayatını kaybetmiş, çok sayıda kişi yaralanmıştır. Bu tarihten sonra Taksim Meydanı başta işçiler ve sendikalar olmak üzere farklı kesimler için 1 Mayıs kutlamalarında sembolik bir değer kazanmıştır. Meydana gelen olaylar toplumsal hafızaya kazınmış, uzun yıllar devam eden soruşturmalardan ve yargılamalardan hiç kimse ceza almamıştır. Sendikalar ile devlet yetkililerinin karşılıklı suçlamaları bugüne kadar canlılığını korumuştur.

67. Bu nedenle işçi ve sendika kültürünün yapı taşlarından biri olan Taksim Meydanı yalnızca 1 Mayıs günü orada bulunanların dayanışmasını değil aynı zamanda emekçilerin ortak hafızasının varlığını göstermektedir. Bu durumda kendisini o kültürün bir parçası olarak gören her kişinin 1 Mayıs günlerinde Taksim Meydanı'nın ifade ettiği anlamı doğrudan tecrübe etmek ve edindiği tecrübeyi kuşaklar boyunca aktarmak için orada bulunma hakkı vardır. 1 Mayıs'ın Taksim Meydanı ile özdeşleşmesi nedeniyle anılan mekânın sınırlanması aktarılmak istenen düşüncenin de sınırlanmasına neden olmaktadır.

68. Nitekim 22/4/2009 tarihinde kanuni bir düzenlemeyle 1 Mayıs'ın Emek ve Dayanışma Günü ilan edilmesinden sonraki 2009, 2010, 2011 ve 2012 yılları 1 Mayıs günlerinde Taksim Meydanı'nda toplantı yapılmasına -bu alandaki kutlamaların işçi ve sendika kültürünün bir parçası olduğu kabul edilerek- müdahale edilmemiştir. 2911 sayılı Kanun'un 4. maddesinin (b) bendine göre değerlendirme yapan idare, Taksim Meydanı'ndaki 1 Mayıs törenlerini geleneksel olarak yorumlamış ve kutlamalar yapılabilmiştir. Açıklanan nedenlerle somut olayda da olduğu üzere 1 Mayıs kutlamaları için Taksim Meydanı'nın sınırlı sayıda kişiye açılması ve yalnızca az sayıda sendika temsilcisinin o mekânın ifade ettiği anlamı hissetmesi orada olma hakkı olan işçilerin 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü'nün anlamını hissettiklerinin kabulü için yeterli olmaz. Ayrıca somut olayın şartlarında başvurucu Sendika ve Birliklerin idarece belirlenen bir alanda 1 Mayıs kutlaması yapması da hedeflenen amaçlara erişebilmeleri için yeterli değildir .

69. İdarenin uygun görmeme/yasaklama kararının ve somut müdahalesinin basın duyurusunda yer alan diğer bir gerekçesi ise Taksim Meydanı'nın bazı ekonomik ve sosyal faaliyetleri engelleyecek merkezî konumda olmasıdır. Meydan; halkın dinlenme, seyahat etme ve eğlenme gibi birtakım sosyal ve kültürel faaliyetlerine yoğun şekilde hizmet ettiği, burada büyük ölçekli gösteriler yapıldığı takdirde kamu düzeninin aksayabileceği, yaşanabilecek muhtemel şiddet hareketlerine karşı tedbir almanın zor olacağı gerekçeleriyle kitlesel toplantı ve gösterilere kapatılmıştır. Özellikle Taksim Meydanı'nda 1 Mayıs İşçi Bayramı kapsamında yapılacak bir toplantı ve gösteriye çok sayıda kişinin katılacağı da gözetildiğinde kuşkusuz bu toplanma halkın günlük hayatında bazı aksaklıklara neden olacaktır. Ancak Taksim Meydanı'nın ve 1 Mayıs tarihinin işçiler ve sendikalar için büyük bir sembolik önemi olduğu da gözardı edilmemelidir.

70. Anayasa Mahkemesi birçok kararında kamuya açık bir alanda yapılan toplantı ve gösteriler, doğası gereği trafik da dâhil olmak üzere günlük hayatın işleyişinde bazı aksaklıklara neden olsa bile Anayasa'nın 34. maddesinde teminat altına alınan hakkın zarar görmesini engellemek amacıyla kamu gücünü kullanan yetkililerin barışçıl toplantılara sabır ve hoşgörü ile yaklaşmaları gerektiğini ifade etmiştir (Gülşah Öztürk ve diğerleri, § 69; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 119).Somut olayda başvurucuların eylemlerinin kamu düzenini bozdukları veya alınan güvenlik önlemlerini zaafa uğrattıkları yönünde bir değerlendirme ve tespit bulunmamaktadır. Bu sebeple de toplantının yalnızca halkın dinlenme, seyahat etme ve eğlenme gibi birtakım sosyal ve kültürel faaliyetlerinde aksaklıklara neden olması 1 Mayıs İşçi Bayramı kapsamında yapılacak bir toplantı ve gösteriye müdahaleyi tek başına haklı gösteremez.

71. Son olarak Anayasa Mahkemesi değerlendirmelerinde idarenin dayandığı ve yasaklama kararı ile toplantıya müdahalenin gerekçesini oluşturan güvenlik mülahazalarını dikkate alacaktır. Nitekim planlanan herhangi bir toplantı veya gösteride, kamu düzeni ile başkalarının hakkının korunmasına veya güvenliğinin sağlanmasına yönelik yasal ve fiilî tedbirlerin alınması yetkili makamlar için bir yükümlülüktür. Dolayısıyla idari makamların anılan amaçları gerçekleştirmeye yönelik geniş bir takdir yetkisine sahip olduğu konusunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır.

72. Bununla birlikte kamu otoriteleri, barışçıl toplanma hakkını korumak amacıyla alacakları diğer tedbirlerin yanı sıra hakka yönelik makul olmayan sınırlamalar içeren gizli engellere sebebiyet verecek uygulamalardan da kaçınmalıdır. Bilhassa toplanmak istenen mekân, katılımcılar ve toplanmanın amacına ulaşılması yönünden önemli ise mekân belirleme serbestîsine ve toplantıya yapılan müdahalenin zorunlu sosyal ihtiyaçtan kaynaklandığının ortaya konulması ve bunun ispatı müdahale eden idare ile müdahalenin hukuka uygunluğunu denetleyen yargı mercilerine düşmektedir. Bu doğrultuda kamu gücünü kullanan organlar; anayasal haklara, somut olayda olduğu gibi temel hakka yönelik bir sınırlama ve bu sınırlamayı gerekçe göstererek toplantıya bir müdahalede bulunduklarında şu değerlendirmeleri yapmalıdır:

i. Düzenlenecek toplantı ve gösterinin kamu düzenini bozacak nitelikte somut bir tehlike veyaaçık ve yakın bir tehdit oluşturup oluşturmadığını irdelemelidir.

ii. Kamu otoriteleri hakkın sınırlanmasına ihtiyaç duyduğunda bunu gerektiği oranda yapmalı, durumun gerektirdiğinden ağır olan veya somut olayın şartlarında gerekmeyen tedbirlere başvurmamalıdır. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının etkin kullanımına yönelik olarak idarenin pozitif yükümlülükleri bulunduğunu da gözetmelidir. Bu doğrultuda ortaya konan tehlike ve tehditlerin daha az katı tedbirlerle engellenip engellenemeyeceğini, dolayısıyla somut olayın şartlarında tedbirin zorunlu olup olmadığını değerlendirmelidir.

iii. Sınırlayıcı veya yasaklayıcı şartların varlığı ile somut tehlike veya açık ve yakın tehdit arz eden bu şartların tüm tedbirlere rağmen engellenemeyecek nitelikte olduğunu somut delillere dayalı, ikna edici ve yargısal denetime açık olacak şekilde göstermelidir (benzer nitelikte değerlendirmeler için bkz. İsmail Sarıkabadayı ve diğerleri, B. No: 2016/23696, 8/6/2021, § 47).

iv. Bir toplantı veya gösteriye yapılacak müdahalelerin kamu düzeninin sağlanması için gerekli olduğunun veya katılımcıların bu anayasal haklarını kullanırlarken sahip oldukları hak ve özgürlüklerin gerektirdiği ödev ve sorumluluklara uygun davranmadıkları yetkili mercilerce (polis raporlarında, iddianamelerde veya derece mahkemelerinin gerekçelerinde) ortaya konmalıdır (Dilan Ögüz Canan, § 53).

v. Son olarak alınacak tedbirin haklılığı ancak başvurucuların toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkıyla kamu düzeni, güvenliği ve başkalarının hak ve özgürlükleri arasında adil bir denge kurulmasıyla mümkündür. Bu nedenle idare ve derece mahkemeleri, bu konuda adil bir denge kurulduğunu ilgili ve yeterli bir gerekçeyle göstermelidir (İsmail Sarıkabadayı ve diğerleri, § 45).

73. Ancak somut olayda idare ve yargı mercii, toplantı veya gösteri yürüyüşünün amacını, mahiyetini ve katılımcı sayısını gözönünde bulundurarak -anılan mekân, özellikleri itibarıyla kısıtlamaya elverişli olsa bile- etkinliğin gerçekleştirilme imkânı olup olmadığını, somut müdahalenin kamu düzeninin ve üçüncü kişilerin haklarının korunması amacı çerçevesinde gerçekleştirilip gerçekleştirilemeyeceğini değerlendirmemiştir.

74. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda, 5442 sayılı Kanun'un ilgili maddelerine atıf yapılarak kişilerin can ve mal güvenliğinin sağlanmasının mülki amirin yetki ve sorumluğunda olduğu vurgulanmıştır. Ayrıca geçmişteki 1 Mayıs etkinliklerinde yaşanan olaylar ile nüfus ve araç trafiği yoğunluğu da gözetilerek somut müdahalenin hukuka uygun bir tedbir olduğu değerlendirilmiştir. Sonuç olarak Başsavcılık; Başbakan, Başbakan Yardımcısı ve İçişleri Bakanı'nın görevleriyle ilgili suçlarda ceza hukuku anlamında soruşturmanın Anayasa'nın 100. ve TBMM İçtüzüğü'nün 107. maddelerine göre ancak meclis soruşturması usulüyle başlatılabileceği, diğer kamu görevlileri hakkında ise şikâyetin 4483 sayılı Kanun’un 4. maddesi uyarınca soyut ve genel nitelikte olduğu, alınan ve uygulanan tedbirlere karşı idari yargı yoluna başvurulabileceği gerekçeleriyle kovuşturmaya yer olmadığı ve şikâyetin işlemden kaldırılması kararı vermiştir (bkz. §§ 15,16). Buna göre Cumhuriyet Başsavcılığı, incelediği suç isnadı bağlamında başvuruya konu müdahalenin zorunlu bir ihtiyaca karşılık gelip gelmediğine ve orantılı olup olmadığına ilişkin değerlendirme çabası içine girmemiştir. Ayrıca kararda olayda başvurucuların toplantıya katılma faaliyeti dışında bu hakkına yönelik müdahaleyi gerektirecek ödev ve sorumluluğuna aykırı olan eylemlerine ilişkin bir tespit ve değerlendirmede de bulunmamıştır.

75. Öte yandan kamu makamları, 1 Mayıs'ın Emek ve Dayanışma Günü ilan edilmesinden sonra 2019 yılı 1 Mayıs kutlamasının Taksim Meydanı'nda gerçekleştirildiğini, bununla birlikte 2010, 2011 ve 2012 yıllarının 1 Mayıs günlerinde de Taksim Meydanı'nda 1977 yılında yaşanan olaylarda hayatını kaybeden veya yaralananların anılmasına, Emek ve Dayanışma Bayramı'nın kutlanmasına izin verildiğini, alınan önlemler neticesinde anılan toplantılarda kamu düzeninin korunması için müdahale edilebilecek nitelikte bir şiddet olayı yaşanmadığını da gözetmemiştir. Toplantının Taksim Meydanı'nda gerçekleştirilmesi hâlinde alınabilecek her tür tedbire rağmen mevcut olduğu iddia edilen tehdit ve tehlikelerin bertaraf edilmesinin mümkün olmadığı ortaya konulmamıştır.

76. Mevcut olayda idarenin yasaklama ve dolayısıyla müdahale gerekçelerinden bir diğeri, İstanbul'da yapılacak toplantı ve gösteri yürüyüşleri alanları içinde Taksim Meydanı'nın yer almamasıdır. Ancak toplantı ve gösterinin düzenlenmesi ile hedeflenen amaçlara ulaşılabilmesi için mekânın önemi gözetildiğinde mekân seçme serbestîsinin kategorik olarak yasaklanması anayasal hak bakımından kabul edilemez. Nitekim yukarıda da açıklandığı üzere hedef kitlenin ilgisini çekebilmek için toplantının belli yerlerde yapılması gerekebilir. Bu nedenle hangi mekânın toplantıya en uygun olacağını seçme serbestîsi, toplantının düzenleyicilerine tanınmalıdır (bkz. § 56). Dolayısıyla kamu otoritelerinin bu yöndeki sınırlamasının ve müdahalesinin somut olayın şartlarına göre demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olması gerekir. Nitekim Anayasa Mahkemesi Şerafettin Can Atalay kararında, katılımcılarca tercih edilen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme mekânının önceden belirlenen yer ve güzergâhlardan olmadığı şeklinde ilgili ve yeterli olmayan bir gerekçeyle idarece reddedilmesinin toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını ihlal ettiği sonucuna varmıştır (mekân tercih etme serbestîsine ve sınırlanmasına ilişkin ayrıntılı açıklamalar için bkz. Şerafettin Can Atalay §§ 36-42). Buna göre mekân yasağına ilişkin bir karar verilebilmesi ancak somut ve haklı gerekçelerin ortaya konulmasıyla mümkündür. Dolayısıyla Taksim Meydanı'nın idarece önceden belirlenen toplantı alanlarından biri olmadığı şeklindeki gerekçe, tercih edilen mekânda toplantı yapılmasını tamamen yasaklamak için yeterli kabul edilemez.

77. Somut olayda gösteri yürüyüşü henüz başlamadan kolluk güçlerince müdahale edilmiştir. Düzenlenen tutanak ve belgelerde etkinliğin bazı faaliyetlerin aksamasına neden olduğu, kamu düzenini bozduğu veya alınan güvenlik önlemlerini zaafa uğrattığı yönünde herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır. Ayrıca başvuruya konu toplantının içeriği, şekli, amacı, süresi, katılımcı sayısı, Taksim Meydanı'nda yapılacak bir toplantının gündelik yaşamı aşırı ve katlanılamaz düzeyde zorlaştırıp zorlaştırmayacağı, bu yerde etkinlik yapılmasını mümkün kılacak şekilde bir tedbir alınıp alınamayacağı, sunulacak alternatif mekânın toplanma hakkını etkisiz hâle getirip getirmeyeceği idare ve yargı mercii tarafından değerlendirilmemiştir. Bu doğrultuda mevcut olayda idarenin 1 Mayıs’ta Taksim Meydanı’nda toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılmasını mutlak surette yasaklamasını gerektirecek gerçek bir tehlikenin varlığını açıklamadan ve katılımcıların anılan yerde etkinlik yapabilmeleri için mümkün olan önlemler bulunup bulunmadığını irdelemeden tercih edilen mekânda toplanmayı yasakladığı, bu karara dayanan kolluk güçlerinin de derhâl müdahale etmesini gerektirecek makul bir sebep olmadan ve anılan hakkın kullanılabilmesine yönelik bir tolerans göstermeden gruba müdahale ettiği anlaşılmıştır.

78. Sonuç olarak 1 Mayıs'ı Taksim Meydanı'nda kutlamak isteyen başvurucuların gösteri ve yürüyüş hakkına yönelik olarak zor kullanılmak suretiyle dağıtılması şeklindeki müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı ve demokratik bir toplumda gerekli olduğu ilgili ve yeterli gerekçelerle ortaya konulmamıştır.

79. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

Muhterem İNCE bu görüşe katılmamıştır.

VI. GİDERİM

80. Başvurucular, ihlalin tespiti ile 150.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

81. Kararın bir örneğinin yeni ihlallerin önlenmesi için Valiliğe, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğüne ve Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

82. Öte yandan ihlalin niteliği dikkate alınarak başvuruculara ayrı ayrı 18.000 TL tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

VII. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

2. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA Muammer TOPAL, Yıldız SEFERİNOĞLU, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN ve Muhterem İNCE'nin karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,

B. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Muhterem İNCE'nin karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. 239,50 TL harcın başvuruculara MÜŞTEREKEN; 18.800 TL vekâlet ücretinin Av. Necdet Okcan tarafından temsil edilen başvurucular Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu, Kani Beko ve Arzu Çerkezoğlu'na MÜŞTEREKEN, Av. Metin İriz tarafından temsil edilen başvurucular Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu ve Lami Özgen'e MÜŞTEREKEN, Av. Oya Meriç Eyüboğlu tarafından temsil edilen başvurucular Hüseyin Demirdizen ve Bayazıt İlhan' a MÜŞTEREKEN, başvurucu Mehmet Soğancı'ya ise AYRI ÖDENMESİNE,

D. Başvuruculara net 18.000 TL tazminatın AYRI AYRI ÖDENMESİNE, diğer tazminat taleplerinin REDDİNE,

E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin benzer hak ihlallerinin önlenmesi amacıyla bilgi için İstanbul Valiliğine, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğüne ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/10/2023 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY

1. Bir kısım işçi sendikaları ve birlikleri 2015 yılı 1 Mayıs kutlamalarının Taksim Meydanı’nda yapılması için 28.04.2015 tarihinde İstanbul Valiliğine talepte bulunmalarına karşılık, Valilik 29.04.2015 tarihli basın duyurusu ile “söz konusu kutlamalar için değişik mekanların belirlendiğini, Taksim Meydanı’nın yoğunluğu, yüksek katılımlı toplantılara müsait olmaması ve buna bağlı olarak kamu düzeninin ciddi şekilde bozulmasına yol açabileceği” gerekçeleriyle burada kutlama yapılmasını uygun görmemiştir.

2. Bu durum Valilik tarafından bazı başvuruculara 30.04.2015 tarihinde yazılı olarak bildirilmiş, bu bildirimde “toplantı ve gösteri yürüyüşleri yapılmasına izin verilen alanlar arasında Taksim Meydanı’nın bulunmadığı kamu düzeni ve güvenliği gerekçesiyle Taksim Meydanı’na yönelik kutlama talebinin reddedildiği” ifade edilmiştir.

3. Başvurucular süresi içerisinde bu bildirime karşı yasal yollara müracaatta bulunmamışlardır.

4. 1 Mayıs 2015 tarihinde takriben seksen kişilik bir grubun Taksim Meydanı’na gösteri yapmak amacıyla yönelmeleri üzerine güvenlik kuvvetlerinin müdahalesi üzerine bu grup dağıtılmıştır.

5. Sendika ve birlik başkanlarının gruba yapılan müdahalenin orantısızlığı iddiasıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına yaptıkları suç duyurusunda Başbakan, İçişleri Bakanı, İstanbul Valisi ve İl Emniyet Müdürü hakkında işlem yapılması istenmiştir.

6. Söz konusu şikâyet işlemden kaldırma ve kovuşturma yapılmasına yer olmadığı kararlarıyla 12.05.2016 tarihinde sonuçlandırılmıştır. Bu karara yapılan itirazın reddi üzerine bireysel başvuruda bulunulmuştur.

7. Başvurucuların sürecin başından beri arzuları 1 Mayıs kutlamalarını Taksim Meydanı’nda yapmaktır. Bu yöndeki taleplerinin idare tarafından yukarda aktarılan gerekçeler çerçevesinde reddedilmesi üzerine hukuki süreci devam ettirmemişlerdir. Dolayısıyla Taksim Meydanı’nın 1 Mayıs kutlamaları için elverişli bir yer olup olmadığı hususunda sadece idarenin olumsuz yönde bir değerlendirmesi olup, bunun dışında yargı makamları tarafından konu tetkik edilmiş değildir.

8. Suç duyurusu üzerine Cumhuriyet başsavcılığının yaptığı inceleme göstericilere yapılan müdahalenin kötü muamele oluşturup oluşturmadığı konusuyla ilintili olup, Taksim Meydanı’nın toplantı ve gösteri yapılmaya uygun bir alan olup olmadığıyla ilgili değildir. Bu soruşturma üzerinden Cumhuriyet başsavcılığının böyle bir değerlendirme yapması da imkân dahilinde bulunmamaktadır.

9. Süreç sonunda Taksim Meydanı’nın 1 Mayıs kutlamaları için elverişli bir alan olup olmadığı ile ilgili değerlendirme Anayasa Mahkemesi tarafından bu başvuru nedeniyle yapılmaktadır. Anayasa Mahkemesi bu noktada geçmiş bazı yıllarda 1 Mayıs kutlamalarına izin verilmesi nedeniyle Taksim Meydanı’nda kutlama yapılmasına izin verilmesi gerektiğini değerlendirmektedir.

10. Kanaatimizce, başvurucuların kendilerince başlatılan izin alma sürecinin ret ile sonuçlanmasına bağlı olarak idarenin bu kararını yargı mercilerinin denetiminden geçirdikten sonra bireysel başvuruda bulunmaları gerekmektedir. Suç duyurusu üzerine Cumhuriyet başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma toplantı ve gösteri yürüyüşü bağlamında yer seçme hakkı konusunda değerlendirme yapmaya elverişli bir yol değildir.

11. Bir mekânın toplantı ve gösteri yürüyüşü için elverişli olup olmadığı yönünde idarenin yaptığı değerlendirmenin hiçbir yargılama sürecine tabi olmaksızın doğrudan Anayasa Mahkemesi tarafından irdeleniyor olması ikincillik ilkesiyle de bağdaşmamaktadır.

12. Bu gerekçelerle yer tercihine bağlı olarak toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkına yapılan müdahalenin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğunu değerlendirdiğimizden çoğunluğun aksi yöndeki kararına iştirak edilmemiştir.

 

 

 

FARKLI GEREKÇE

13. Çoğunluğun esasa ilişkin yaptığı değerlendirme sonucunda ulaştığı ihlal sonucuna, mekân seçme serbestisine yapılan müdahale ile değil gösterinin barışçıl olmaktan çıktığına ilişkin veriler ortaya konulmadan gösteriye müdahale edilmesinin ihlal oluşturacağı gerekçesiyle iştirak olunmuştur.

Üye

Muammer TOPAL

Üye

Basri BAĞCI

Üye

İrfan FİDAN

KARŞIOY

1. Aşağıda belirtilen gerekçelerle başvurunun kabul edilmez olduğuna karar verilmesi gerektiğini düşündüğümden Sayın Çoğunluğun vardığı sonuca katılmıyorum.

2. Kararda toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına ilişkin müdahale "1 Mayıs’ta Taksim Meydanı'nda düzenlemek istediği toplantıya engel olunmasının başvurucuların mekân seçme hakkına müdahale" olarak nitelendirilerek bir inceleme yapılmıştır. Sayın Çoğunluk toplantıya engel olunmasını, İstanbul Valiliğinin Taksim Meydanında sınırlı sayıda katılıma izin vermesi (geniş katılıma izin verilmemesi) kararına dayandırmış ve büyük ölçüde Anayasa Mahkemesinin yakın tarihli Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Disk) (B. No: 2017/36889, 29/9/2022) kararındaki inceleme yöntemini takip etmiştir.

3. Bununla birlikte Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Disk) kararına konu başvuru ile eldeki başvuru arasında tüketilen yol bakımından önemli bir fark bulunmaktadır. Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Disk) başvurusunda şikayet Valiliğin Taksimde 1 Mayıs kutlamalarına izin vermemesi kararına karşı idari yargı yolu tüketilerek bireysel başvuru yapılmıştır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi o başvuruda işin esasını inceleyerek Valilik kararı ile ardından verilen idari yargı kararını toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı yönünden denetlemiştir.

4. Ancak eldeki başvuruda başvurucuların Valiliğin ilgili kararının iptali için idari yargı yolunu tükettiklerine ilişkin bilginin mevcut olmadığı anlaşılmaktadır. Başvurucular sadece savcılığa suç duyurusu yaptıktan ve savcılık tarafından inceleme sonuçlandırıldıktan sonra bireysel başvuru yapmışlardır. Savcılıklar suç isnadına ilişkin eylemler ile ilgili araştırma yapmakla sınırlı yetkiye sahip olup kural olarak idari makamların suç teşkil etmeyen kararlarının hukukiliğini denetleme yetkisine sahip değillerdir. Bu nedenle Savcılıkça sadece suç isnadıyla sınırlı bir inceleme yapılacağı nazara alındığında Valilikçe toplantıya izin verilmemesine yönelik idari kararın denetlenmesi bakımından ceza soruşturması yolunun etkili bir yol kabul edilmemesi gerekir.

5. Ceza soruşturmasından sonra idari kararların bireysel başvuruda denetlenmesi Anayasa Mahkemesinin toplantının idari işlemle engellendiği hallerde idari yargı yolunun etkili kanun yolu olduğuna ilişkin genel yaklaşımıyla da çelişebilir (Anayasa Mahkemesinin toplantının idari işlemle engellendiği şikayetlerinde idari yargı yolunu etkili gördüğüne ilişkin kararlar arasından bkz. Sedat Vural B. No: 2014/5559, 25/4/2014; İsmail Sarıkabadayı ve diğerleri B. No: 2016/23696, 8/6/2021).

6. Açıklanan nedenlerle başvurucular tarafından -somut olay bakımından etkili olan- idari yargı yolu tüketilip bireysel başvuru yapılmadan Valililik kararının esasının ilk elden incelenmesinin mümkün olmadığını, bu nedenle başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilmezlik kararı verilmesi gerektiğini düşündüğümden Sayın Çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.

Üye

 Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Mahkememizin çoğunluğu, başvuruya dayanak idari işleme karşı idari yargı yolu tüketilmeden yapılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar vermiştir. Yukarıda başvurunun kabul edilebilirliğine ilişkin yazılan karşıoy gerekçelerine katıldığımdan aksi yöndeki başvurunun kabul edilebilir olduğu yönündeki çoğunluk kararına katılmıyorum.

2. Ayrıca başvurunun esası ile ilgili de karşı oyum bulunmaktadır. Olayda başvurucular, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü etkinlikleri çerçevesinde 1 Mayıs 2015 tarihinde Taksim Meydanı’nda yapılmak istenen gösteri yürüyüşünün, mülki amir tarafından belirlenen toplantı alanlarından olmadığı gerekçesiyle engellenmesi, müdahale sırasında kolluk görevlilerinin orantısız güç kullanması ve bu olaya ilişkin yürütülen soruşturmanın etkili olmamasının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Mahkememiz oybirliğiyle, müdahalenin 2911 sayılı Kanun’un 6., 23. ve 24. maddeleri ile 2559 sayılı Kanun’un 16. maddesinin kanunilik ölçütünü karşıladığı ve müdahalenin kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna ulaşmıştır. Bununla birlikte Mahkememiz çoğunluğu, gösteri ve yürüyüş hakkına yönelik zor kullanılarak yapılan müdahalenin, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamadığını ve demokratik bir toplumda gerekli olduğunun ilgili ve yeterli gerekçelerle ortaya konulamadığını belirterek toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır.

3. Başvurucu DİSK ve KESK’in de aralarında olduğu sendika ve birlikler, Taksim Meydanı’nda 1 Mayıs 2015 Emek ve Dayanışma Günü’nde herkese açık bir anma ve kutlama gerçekleştirmek için İstanbul Valiliğine bildirimde bulunmuş; Valilik, 2911 sayılı Kanun uyarınca Avrupa Yakası ve Anadolu Yakası’nda dörder olmak üzere sekiz toplantı ve gösteri alanının tespit edildiğini, Taksim Meydanı’nda turistik faaliyetler ile araç ve yaya trafiğinin yoğun olması nedeniyle bu meydanın yüksek katılımlı toplantı ve gösterilere uygun olmadığı, toplantının kontrol edilmemesi hâlinde tahliyede zorluklar yaşanacağı, kamu düzeninin ciddi olarak bozulacağı ve korunması imkânsız hâle geleceği gerekçesiyle meydanda kutlama yapılmasını uygun görmemiş; kutlamalar için Fatih Yeni Kapı sahil alanını tahsis ettiğini açıklamıştır. Buna ilaveten Valilik, 30/4/2015 tarihinde DİSK’e hitaben gönderdiği yazıda; 2015 yılı içinde İstanbul’da yapılacak toplantı ve gösteri yürüyüşleri alanları içinde Taksim Meydanı’nın olmaması, kamu düzeni ve kamu güvenliği gerekçesiyle kutlama talebinin reddedildiğini bildirmiştir. Anılan kararda Valilik, 17/3/1981 tarihli ve 2429 sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatilleri Hakkında Kanun’un 2. maddesi uyarınca, konfederasyonlar ve bağlı sendikalar, siyasi partiler, meslek odaları ile çeşitli sivil toplum kuruluşlarının bayram kutlaması amacıyla Taksim Meydanı’na çelenk bırakma, basın açıklaması yapma ve anma etkinliğini sembolik katılımla yapabileceğini belirtmiştir.

4. Başvurucular, idarenin yasaklama kararına karşı idari yargı yoluna başvurmayı tercih etmemiştir. Fakat toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılmak isteyen Birlik ve Sendika üyelerine kolluk güçleri tarafından keyfî ve orantısız şekilde müdahalede bulunulması sonucu çok sayıda kişinin kimyasal gazdan etkilendiği ve yaralandığı, Taksim Meydanı’nda etkinliğin engellendiği gerekçeleriyle Başbakan, İçişleri Bakanı, İstanbul Valisi ve İstanbul İl Emniyet Müdürü hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuştur. Şikâyet dilekçesinde başvurucular, kolluk güçlerince yakın mesafeden doğrudan yüze sıkılan kimyasal gazlar ve yapılan müdahaleler nedeniyle başvurucu Kani Beko’nun da aralarında olduğu yüzlerce kişinin fenalaştığını ve onlarca kişinin yaralandığını iddia etmiştir. Diğer başvurucular da bu müdahalelerden etkilendiklerini belirtmiş, ancak ne şekilde etkilendikleri ve bu etkinin kapsamı hakkında herhangi bir açıklamada bulunmamıştır. Yine, kendilerine yapılan müdahaleye ilişkin olarak herhangi bir sağlık raporu sunmadıkları gibi dilekçede, muayene talebinde de bulunmamıştır. Bunun üzerine Cumhuriyet savcılığı, kovuşturmaya yer olmadığına ve şikâyet evrakının işlemden kaldırılmasına karar vermiştir. Başsavcılığın kovuşturmaya yer olmadığı kararına karşı yapılan itiraz, kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğince reddedilmiştir.

5. Kolluk görevlilerince düzenlenen 1/5/2015 tarihli tutanağa göre Valiliğin Taksim Meydanı’nda kutlama yapılmasına izin verilmeyeceği yönündeki yazısına karşın bazı sendika ve sivil toplum kuruluşlarının anılan yerde toplanma çağrısı üzerine polis aynı tarihte saat 06.00’dan itibaren meydan ve çevresinde güvenlik önlemleri almıştır. Saat 11.00 sıralarında üzerlerinde kırmızı yelek olan ve “Komünist Parti” yazılı flamalar taşıyan yaklaşık seksen kişinin meydanı çevreleyen güvenlik bariyerlerinden atlaması ve ihtara rağmen dağılmaması nedeniyle bu kişiler güç kullanılarak yakalanmıştır.

6. Somut olayda Anayasa Mahkemesi, mahallin en büyük mülki amirine toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin yapılacağı yer ve güzergâhı belirleme yetkisi veren 2911 sayılı Kanun’un 6. maddesine ilişkin açılan iptal davasını reddetmiştir (Bkz. E.2014/101, K.2017/142, 28/9/2017). Valinin toplantının yapılacağı yer belirleme hakkındaki takdir yetkisi, kanun ve Anayasa uygun bulunmuştur. İstanbul’un emniyet ve güvenliğinden sorumlu olan Valilik, kamu düzenin korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin sağlanması amacıyla toplantı yapılacak alanları önceden belirlemiş ve bu yerleri kamuoyunun bilgisine sunmuş; 1 Mayıs kutlamaları için Fatih Yeni Kapı sahil alanı gösterilmiştir. Buna karşılık başvurucuların olduğu grup, belirlenen yerler dışında özellikle Taksim Meydanı’nda toplanmak istemiştir. Valilik, yerin toplantı ve gösteri yürüyüşü için uygun olmadığı gerekçesiyle talebin reddine karar vermiş ve Taksim Meydanı’nı çevreleyen güvenlik bariyerlerinin aşan ve ihtara rağmen dağılmayan göstericilere müdahale etmiştir.

7. Kanaatimce Valiliğin kararında ilgili ve yeterli gerekçe ortaya konulmuştur. Öncelikle belirtmek gerekir ki, başvurucular İstanbul’da hangi mahallerde toplantı yapılacağını bilebilecek durumdadır. Yine, talebin reddine Valilik tarafından karar verildiğinde, belirlenen yerlerden birinde toplantı yapılması için Valiliğe başvurmamışlar, ayrıca ret kararı aleyhine dava yoluna da gitmemişlerdir. Toplantı alanı olarak önceden belirlenen sekiz yerin merkezi konumda oldukları ve ulaşım imkanlarının rahatça sağlanabildiği yerlerden olduğu anlaşılmaktadır. İdarenin, toplantı hakkının kamu düzeni ve kamu güvenliği ihlal edilmeden ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olarak kullanılmasını sağlamak amacıyla kendi yetki çerçevesinde yasaklama kararı verdiği görülmektedir. Başvurucuların yapmak istediği toplantının hiçbir koşulda yapılamayacağına dair bir kısıtlama getirilmemiş, sadece başvurucuların belirttiği yerde yapılması yasaklanmıştır. Ayrıca başvuruculara kutlamalar için Fatih Yeni Kapı sahil alanı tahsis edilmiştir. Dolayısıyla Valilik kararının, somut olay özelinde zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamadığı ve demokratik toplum düzeni bakımından ilgili ve yeterli gerekçeyi içermediği söylenemeyecektir. Bu çerçevede yasaklama kararı ve sonrasında yapılan müdahale, demokratik toplum düzeni bakımından gereklilik koşulunu karşılamaktadır.

8. Açıklanan nedenlerle, başvurucuların Anayasa’nın 34.maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edilmediği kanaatini taşıdığımdan çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyorum.

Üye

 Muhterem İNCE

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

TÜRKİYE DEVRİMCİ İŞÇİ SENDİKALARI KONFEDERASYONU (DİSK) VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU (2)

(Başvuru Numarası: 2016/14518)

 

Karar Tarihi: 12/10/2023

R.G. Tarih ve Sayı: 15/12/2023-32400

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

Başkan

:

Zühtü ARSLAN

Başkanvekili

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Başkanvekili

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Hasan HÜZMELİ

Başvurucular

:

1.Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK)

 

 

2. Kani BEKO

Vekili

:

Av. Necdet OKCAN

 

 

3. Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) 4. Lami ÖZGEN

Vekili

:

Av. Metin İRİZ

 

 

5. Mehmet SOĞANCI

Vekili

:

Av. Nurten ÇAĞLAR YAKIŞ

 

 

6. Ahmet Özdemir AKTAN

Vekilleri

:

Av. Oya Meriç EYÜBOĞLU

 

 

Av. Oya ÖZNUR

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü etkinlikleri çerçevesinde Taksim Meydanı'nda yapılmak istenen gösteri yürüyüşünün engellenmesi, müdahale sırasında kolluk görevlilerinin orantısız güç kullanması ve bu olaya ilişkin yürütülen soruşturmanın etkili olmamasının, başvurucuların toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ile kötü muamele yasağını ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 10/8/2016 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuşlardır.

4. İkinci Bölüm başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

6. Başvurucular Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Genel Başkanı Kani Beko, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Genel Başkanı Lami Özden, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Başkanı Mehmet Soğancı, Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Ahmet Özdemir Aktan ile tüzel kişiler olan DİSK ve KESK'tir.

A. Olayın Arka Planı

7. Başvurucu DİSK Başkanı 3/4/2014 tarihinde, diğer Konfederasyon ve Birlik yöneticileri ise 10/4/2014 tarihinde 1 Mayıs 2014 Emek ve Dayanışma Günü (İşçi Bayramı) etkinlikleri kapsamında İstanbul Taksim Meydanı’nda gösteri yapılacağını kamuya duyurmuştur.

8. Başvurucular 10/4/2014 tarihinde kutlamaların yapılacağı alanın belirlenmesi amacıyla İstanbul Valisi ile görüşmüştür. Başvurucular; yapılan görüşme sonucunda idarece Taksim Meydanı'nda etkinlik yapılmasına izin verilmediğini, Yenikapı veya Kadıköy'deki toplanma alanlarında kutlama yapabileceklerinin taraflarına bildirildiğini ifade etmiştir.

9. Basına göre hükûmet yetkilileri, 1 Mayıs’ta Taksim Meydanı'nda kutlama yapılmasına izin verilmeyeceği yönünde açıklamalarda bulunmuştur.

10. 2014 yılı İşçi Bayramı etkinlikleri çerçevesinde İstanbul Valiliğinin (Valilik) 14/4/2014 tarihli ve 2014/492 sayılı kararı ile İstanbul'un Kadıköy İskele Meydanı, Kadıköy yeni salı pazarı, Kadıköy Meydanı otobüs durakları, Maltepe sahil alanı, Fatih sahil alanı, Kartal Meydanı toplantı ve gösteri alanı olarak belirlenmiş; bu durum çeşitli iletişim araçları ile duyurulmuştur.

11. Başvurucular 21/4/2014 tarihinde Taksim Gezi Parkı merdivenlerinde yapmayı planladıkları basın açıklamasının kolluk güçlerinin hukuka aykırı müdahalesi ile engellendiğini ve dokuzu sendika yöneticisi olmak üzere on üç kişinin gözaltına alındığını iddia etmiştir.

B. Başvuruya Konu Olaya İlişkin Bilgiler

12. Başvurucu DİSK, KESK ile TMMOB ve TTB28/4/2014 tarihli dilekçesiyle, 1 Mayıs İşçi Bayramı'nı Taksim Meydanı'nda kutlamak istemiştir. Başvurucular bu amaçla Valiliğe hitaben yazdıkları "1 Mayıs 2014 anması ve kutlamaları" konulu dilekçe ile 1 Mayıs 2014 Perşembe günü saat 13.00'te Taksim Anıtı'na çelenk ve Kazancı Yokuşu başına karanfil bırakılarak saygı duruşunda bulunulacağını ve kutlama gerçekleştirileceğini bildirmiştir.

13. Valilik 29/4/2014 tarihli ve 15342297-492-20222 sayılı kararıyla 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu hükümleri çerçevesinde 2014 yılı içinde İstanbul'da yapılacak toplantı ve gösteri yürüyüşleri alanları içinde Taksim Meydanı'nın olmamasından, bu amaçla altı yerde alan tahsis edilmesinden, Taksim Meydanı'na dar ve dik yokuşlardan çıkılmasından, geçmişte olduğu gibi acı olayların yaşanabileceği ihtimali bulunmasından, turistik, ekonomik faaliyetler ile araç ve yaya trafiğinin yoğun yaşandığı bir yer olmasından, toplantının kontrol edilememesi hâlinde müdahale ve tahliyede zorluklar yaşanacağından kamu düzeni ve güvenliği gerekçesiyle kutlama yapılmasına ilişkin talebi uygun görmemiştir. Başvurucular, idarenin bu kararına karşı idari yargı yoluna başvurduklarına dair herhangi bilgi ve belge sunmamıştır.

14. Anılan kararda Valilik 17/3/1981 tarihli ve 2429 sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatilleri Hakkında Kanun'un 2. maddesi uyarınca konfederasyonlar ve bağlı sendikaların, siyasi partilerin, meslek odaları ile çeşitli sivil toplum kuruluşlarının bayram kutlaması amacıyla Taksim Meydanı'na çelenk bırakma, basın açıklaması yapma ve anma etkinliğinin sembolik katılımla yapılabileceğini belirtmiştir.

15. DİSK, Valiliğe gönderdiği 30/4/2014 tarihli ve 180/GB-010 sayılı yazıda, idarenin anılan kararının Anayasa'ya, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına aykırı olduğunu ifade etmiştir.

16. Valiliğin 30/4/2014 tarihli ve "1 Mayıs 2014 Perşembe Günü İlimizde Alınacak Ulaşım Tedbirleri" başlıklı duyurusu kapsamında Taksim Meydanı'na çıkan bazı caddeler trafiğe kapatılmış ve alternatif güzergâhlar belirlenmiştir.

17. Başvurucular kendi beyanlarına göre 1 Mayıs 2014 Emek ve Dayanışma Günü kutlamalarını İstanbul Taksim Meydanı’nda gerçekleştirmek üzere yürüyüşe geçmiştir. Ancak kortejin önü meydana çıkan yollara konuşlandırılan kolluk güçleri ve toplumsal olaylara müdahale araçlarıyla (TOMA) kesilmiştir. Ayrıca başvurucular, Atatürk Anıtı'na koymak üzere ellerinde taşıdıkları çelenk dışında herhangi bir şey bulunmamasına rağmen TOMA'lardan tazyikli ve boyalı su sıkıldığını, göstericilere göz yaşartıcı gaz fişeği ve plastik mermi atıldığını ileri sürmüştür. Bununla birlikte dağıtılan topluluğun bir kısmı DİSK Genel Merkezine sığındığı hâlde kolluk güçlerinin müdahalesinin devam ettiğini, bina içine atılan gazlardan pek çok kişinin olumsuz şekilde etkilendiğini, atılan gaz fişekleri ve plastik mermiler nedeniyle pek çok kişinin yaralandığını da belirtmiş; 2014 yılı 1 Mayıs günü gerçekleştirilen müdahaleler ile toplam 206 kişinin gözaltına alındığını ifade etmiştir. Başvurucular, bireysel başvuru formu ekinde hükûmet yetkililerinin 1 Mayıs'ın Taksim Meydanı'nda kutlanmasına izin verilmeyeceğine ilişkin açıklamaları ile gösteriler sırasındaki olaylara ilişkin haberlerin yer aldığı gazete kupürlerini sunmuştur.

18. DİSK, KESK, TMMOB, TTB ile anılan Birlik ve Konfederasyonların yöneticileri 9/5/2014 tarihinde; başvurucu Birlik ve Sendika başkanları ve Yönetim Kurulu üyeleri de dâhil olmak üzere toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılmak isteyen birçok kişinin gaz bombası, plastik mermi veve tazyikli su kullanımı nedeniyle yararlandıkları iddiasıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) şikâyette bulunmuşlardır. Anılan suç duyurusunda başvurucular; kolluk güçlerinin orantısız şekilde müdahale etmesi, Taksim Meydanı’na gitmelerini engellemesi, hukuka aykırı olarak gözaltı işlemleri yapması nedeniyle Başbakan, Başbakan Yardımcısı, İçişleri Bakanı, İstanbul Valisi, İstanbul İlEmniyet Müdürü hakkında işkence, Anayasa'yı ihlal, görevi kötüye kullanma, kasten yaralama ve genel güvenliği kasten tehlike sokma suçlarını işlediklerini iddia etmiştir. Başvurucular şikâyet dilekçesine ek olarak olaya ilişkin haberler ve fotoğrafları Başsavcılığa vermiştir. Kendilerine yapılan müdahaleye ilişkin olarak herhangi bir sağlık raporu sunmadıkları gibi şikâyet dilekçesinde muayene talebinde de bulunmamıştır.

19. Başsavcılık, suç duyurularını konuya ve suçlanan şahısların statülerine göre incelemek amacıyla üç kısma ayırmıştır:

i. Genel Değerlendirmeye İlişkin Bölüm

- 10/6/1949 tarihli ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu'nun 3. ve devamı maddeleri uyarınca illerin yönetimi ile burada yaşayan kişilerin can ve mal güvenliklerini korumasının il valisinin yetki ve sorumluğunda olduğunu açıklamıştır. Topluluğun tüm uyarılara rağmen idarece belirlenen mekânlar dışında olan Taksim Meydanı'na gitmek için direnç göstermesi nedeniyle müdahalenin gerçekleştiğini belirtmiştir.

- Geçmişte Taksim Meydanı'nda 1 Mayıs etkinlikleri sırasında meydana gelen ölüm ve yaralanmalar ile nüfus yoğunluğu ve trafik sorunları açısından güçlükler gözetildiğinde idarenin can ve mal güvenliğini sağlamaya yönelik olarak aldığı tedbirlerin hukuka aykırı olmadığını ifade etmiştir. Bununla birlikte idari işlemler hakkında idare mahkemesine dava açılabileceği hususunu da hatırlatmıştır.

- Son olarak kolluğun güç kullanma sınırını aşması suretiylekişileri maddi veya manevi bir zarara uğrattığına ilişkin şikâyetin zarar görenler tarafından yapılması gerektiğini vurgulamıştır.

ii. Bakanlar Kurulu Üyesi Kamu Görevlileri Hakkındaki Suç Duyurusu

- Başbakan, Başbakan Yardımcısı ve İçişleri Bakanı aleyhine yapılan şikâyet hakkında Anayasa’nın 100. maddesine göre ilgilileri soruşturmakla yetkili tek organın Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) olduğunu ve başvurunun TBMM Başkanlığına yapılması gerektiğini ifade etmiştir.

iii. İstanbul Valisi ve İstanbul Emniyet Müdürü Hakkında Yapılan Suç Duyurusu

- Vali veİl Emniyet Müdürü hakkındaki şikâyetlerin soyut nitelikte olduğunu, şikâyet dilekçesinde maddi olayın delili olabilecek belge ve bilgi sunulmadığını, talimat ve emir verildiğine dair delillerin açıklanmadığını, iddia konusu eylem ile şikâyet edilenler arasında uygun illiyet bağı olmadığını, şikâyetin soyut olduğunu, iddiaların ciddi bulgu ve belgelere dayanmadığını belirtmiştir. Kamu makamlarınca alınan ve uygulanan tedbirlere karşı idari yargı yoluna başvurulabileceğini vurgulamıştır. Sonuç olarak kovuşturmaya yer olmadığına ve şikâyet evrakının işlemden kaldırılmasına sulh ceza hakimliğine itiraz yolu açık olmak üzerekarar vermiştir.

20. Başvurucuların Başsavcılığın kovuşturmaya yer olmadığı kararına karşı yaptığı itiraz, kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle İstanbul 4. Sulh Ceza Hâkimliği'nin (Hâkimlik) 28/6/2016 tarihli ve 2016/3118 D. İş sayılı kararıyla reddedilmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

21. 2911 sayılı Kanun'un "İstisnalar" kenar başlıklı 4. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Aşağıda belirtilen toplantı ve faaliyetler bu Kanun hükümlerine tabi değildir.

...

b) Kanunlara uymak, kendi kural ve sınırları içinde kalmak şartıyla kanun veya gelenek ve göreneklere göre yapılacak toplantı, tören, şenlik, karşılama ve uğurlamalar,

..."

22. 2911 sayılı Kanun’un "Toplantı ve gösteri yürüyüşü yer ve güzergahı" kenar başlıklı 6. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:

"Toplantı ve gösteri yürüyüşleri, tüm il ve ilçe sınırları içerisinde aşağıdaki hükümlere uyulmak şartıyla her yerde yapılabilir.

İl ve ilçelerde toplantı ve gösteri yürüyüşü yer ve güzergâhı, kamu düzenini ve genel asayişi bozmayacak, vatandaşların günlük yaşamını aşırı ve katlanılamaz derecede zorlaştırmayacak (…)(2) şekilde ve 22 nci maddenin birinci fıkrasında sayılan sınırlamalara uyulması kaydıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan siyasi partilerin il ve ilçe temsilcileri ile güzergâhın geçeceği ilçe ve il belediye başkanlarının, en çok üyeye sahip üç sendikanın ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının il ve ilçe temsilcilerinin görüşleri alınarak mahallin en büyük mülki amiri tarafından belirlenir. İl ve ilçenin büyüklüğü, gelişmişliği ve yerleşim özellikleri dikkate alınarak birden fazla toplantı ve gösteri yürüyüşü yer ve güzergâhı belirlenebilir."

23. 2911 sayılı Kanun'un "Kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri" kenar başlıklı 23. maddesinin ilgili kısmı şöyledir :

d) 6 ve 10 uncu maddeler gereğince belirtilen yerler dışında,

...

Yapılan toplantılar veya gösteri yürüyüşleri Kanuna aykırı sayılır."

24. 2911 sayılı Kanun’un "Toplantı veya gösteri yürüyüşünün dağıtılması" kenar başlıklı24. maddesinin son fıkrası şöyledir:

"Toplantı veya gösteri yürüyüşlerinin Kanuna aykırı olarak başlaması hallerinde; güvenlik kuvvetleri mensupları, olayı en seri şekilde mahallin en büyük mülki amirine haber vermekle beraber, mevcut imkanlarla gerekli tedbirleri alır ve olaya müdahale eden güvenlik kuvvetleri amiri, topluluğa dağılmaları, aksi halde zor kullanılarak dağıtılıcakları ihtarında bulunur ve topluluk dağılmazsa zor kullanılarak dağıtılır."

25. 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun’un "Olayın yetkili mercie iletilmesi, işleme konulmayacak ihbar ve şikayetler" kenar başlıklı 4. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Cumhuriyet başsavcıları, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin bu Kanun kapsamına giren suçlarına ilişkin herhangi bir ihbar veya şikayet aldıklarında veya böyle bir durumu öğrendiklerinde ivedilikle toplanması gerekli ve kaybolma ihtimali bulunan delilleri tespitten başka hiçbir işlem yapmayarak ve hakkında ihbar veya şikayette bulunulan memur veya diğer kamu görevlisinin ifadesine başvurmaksızın evrakın bir örneğini ilgili makama göndererek soruşturma izni isterler.

...

 (Değişik üçüncü fıkra: 17/7/2004-5232/2 md.) Bu Kanuna göre memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında yapılacak ihbar ve şikâyetlerin soyut ve genel nitelikte olmaması, ihbar veya şikâyetlerde kişi veya olay belirtilmesi, iddiaların ciddî bulgu ve belgelere dayanması, ihbar veya şikâyet dilekçesinde dilekçe sahibinin doğru ad, soyad ve imzası ile iş veya ikametgâh adresinin bulunması zorunludur.

 (Değişik dördüncü fıkra: 17/7/2004-5232/2 md.) Üçüncü fıkradaki şartları taşımayan ihbar ve şikâyetler Cumhuriyet başsavcıları ve izin vermeye yetkili merciler tarafından işleme konulmaz ve durum, ihbar veya şikâyette bulunana bildirilir..."

B. Uluslararası Hukuk

26. 1/7/2014 tarihinde Avrupa Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu (Venedik Komisyonu) Avrupa Konseyi tarafından yayımlanan toplantı özgürlüğü hakkındaki "Venedik Komisyonu Görüşlerinin Derlemesi" başlıklı belgenin ilgili kısmı şöyledir:

"4.2. Toplantı yapma özgürlüğüne zaman, mekân ve yöntem açısından uygulanan kısıtlamalar

Mekân, toplantı yapma özgürlüğünün en önemli unsurlarından birisidir. Toplantıyı düzenleyenlerin, toplantının amacına en uygun hizmet edecek mekânı seçme ayrıcalığı, toplantı yapma özgürlüğünün özünü oluşturan parçalardan birini teşkil eder. Kamusal alanlarda düzenlenen toplantılar, o alanın rutin kullanımına izin vermek zorunda olmamalıdır, zira kamusal alanların bir toplantı için kullanılmasının herhangi başka bir kullanım ile aynı meşruiyete sahip olduğu uzun bir süre önce kabul edilmiştir. Dahası, bir toplantının amacı sıklıkla belli bir konumla bağlantılıdır ve toplantı yapma özgürlüğü, toplantıyı hedef objesinin "görüp duyabileceği" mesafede gerçekleştirme hakkını da kapsamaktadır. ...

...Venedik Komisyonu, hangi mekânın toplantıya en uygun olacağını seçmenin toplantının düzenleyicilerine ait bir ayrıcalık olduğunun, zira anlamlı bir etki yaratabilmek için gösterilerin genellikle ilgi çekebilmek adına belli yerlerde yapılmaları gerektiğinin (Almancada buna "Apellwirkung" denmektedir) altını çizmektedir. Etkinliğin mekânını seçmede toplantı düzenleyicilerinin özgürlüğüne saygı bir norm olmalıdır. Barışçıl toplantı hakkının uygulanmasını kolaylaştırmak ve muhafaza etmek Devletin görevidir...

4. 3 Toplantı mekânlarının Devlet yetkilileri tarafından belirlenmesi

...Yukarıda belirtildiği üzere, tüm kamusal alanlar toplantı düzenlenmesi için açık ve mevcut olmalıdır ve bu nedenle, toplantı düzenlemek için alanların resmi bir şekilde belirlenmesi, toplantıların düzenlenmesine uygun alanları sadece belirlenmemiş olmaları nedeniyle hariç tuttuğundan, kaçınılmaz olarak toplantı düzenlemek için kullanılabilecek mekânların sayısını kısıtlamaktadır. Toplantının düzenleneceği mekâna uygulanabilecek tek meşru kısıtlama, yalnızca tehlikeli alanlar ve kamuya kapalı tesislere ilişkindir."

27. 4/6/2010 tarihinde kabul edilen ve Venedik Komisyonu ile istişarede bulunan Avrupa’da Güvenlik ve İş Birliği Teşkilatının Demokratik Kurumlar ve İnsan Hakları Ofisi (AGİT) için toplantı özgürlüğü hakkında danışma topluluğu tarafından düzenlenen barışçıl toplantı özgürlüğüne ilişkin kılavuzun somut olayla ilgili kısmı şöyledir (CDL‑AD (2010) 020):

" Toplanmadan önce zorunlu kılınan kısıtlamalar ('daha önceki kısıtlamalar')

102.(...) Bu kısıtlamalar, 'saat, yer ve koşul' veya genel yasaklara ilişkin kısıtlama şeklinde olabilmektedir. Bununla birlikte, belirli saatlerde veya bölgelerde toplanmayı yasaklayan genel kapsama ilişkin yasal hükümler, belirli bir toplantı için kısıtlamalara kıyasla daha ayrıntılı bir gerekçelendirme gerektirmektedir. Her özel durumun koşullarını dikkate almanın mümkün olmadığı değerlendirilerek, yasada bu tür genel hükümlerin eklenmesi (ve uygulanması) zorunlu sosyal ihtiyacın varlığının kanıtlanabilmesi haricinde orantısız olarak anlaşılabilmektedir. Strazburg Hâkimlerinin karar verdiği gibi 'makamlar nezdinde kullanılan ifadeler veya bazı bakış açılarından şok edici ve kabul edilemez ve dahası söz konusu gerekliliklerin yasalara aykırı olarak anlaşılan demokratik ilkelerin reddedilmesi ya da şiddete teşvik durumları dışında, toplantı ve ifade özgürlüğünü bertaraf etmeyi hedef alan önleyici nitelikteki radikal tedbirler demokrasiye zarar vermekte dahası sıklıkla tehlikeye atmaktadır.'"

28. Kötü muamele yasağına ilişkin ilgili uluslararası hukuk için bkz. Onur Cingil (2), B. No: 2014/2976, 9/5/2018, §§ 26-29.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

29. Anayasa Mahkemesinin 12/10/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Gerçek Kişi Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

30. Gerçek kişi başvurucular;

- 1 Mayıs etkinliklerine barışçıl şekilde katılmak istediklerini ancak güvenlik güçleri tarafından gruba orantısız bir şekilde müdahale edildiğini, yoğun gaz vetazyikli suya maruz kaldıklarını,

- Topluluğun dağılarak DİSK Genel Merkezine sığındıktan sonra da devam eden polisin müdahalesi neticesinde bina içindeki birçok kişinin gaz fişekleri ve plastik mermilerle yaralandığını ve atılan gazlardan olumsuz etkilendiğini,

- Kendilerinin de içinde olduğu grubun, kolluk güçlerinin yoğun olarak kullandığı kimyasal gaza ve TOMA'lardan sıkılan tazyikli suya maruz kalmasının işkence yasağının ihlali niteliğinde olduğunu,

- 1 Mayıs etkinliklerini düzenleyen sivil toplum örgütlerinin temsilcileri aleyhine soruşturma açılmasının da bir diğer saldırı biçimi olduğunu,

- Soruşturma makamının Anayasa'nın 100. maddesini, TBMM İçtüzüğü'nün 107. maddesini ve ceza sorumluluğunun şahsiliğini hukuka aykırı yorumlayarak ve delilleri toplama görevini başvuruculara yükleyerek anılan hukuk yolunu etkisizleştirdiğini,

- Başbakan, Başbakan Yardımcısı, İçişleri Bakanı, Vali ve İl Emniyet Müdürü hakkında Başsavcılığa yaptıkları şikâyetin kovuşturmaya yer olmadığı kararı ile sonuçsuz bırakıldığını belirterek kötü muamele yasağı ve etkili hukuk yollarına başvuru hakkı ile hak arama özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

31. Bakanlık görüşünde, başvurucuların kötü muamele iddialarına ilişkin olarak gazete kupürlerini dilekçelerine ekledikleri fakat başvuruya konu olaylardan yirmi gün sonra Başsavcılığa sundukları şikâyet dilekçesinde herhangi bir sağlık raporunun olmadığı ifade edilmiştir. Ayrıca etkili soruşturma yapmanın ön şartı olan savunulabilir bir iddianın kamu makamlarına sunulmadığı ifade edilmiştir.

32. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında bireysel başvuru formundaki hususları yinelemiştir.

2. Değerlendirme

33. Başvurucuların yukarıda belirtilen iddialarının özü, 1 Mayıs gösterilerinin Taksim Meydanı'nda yapılmasının engellenmesine yönelik olarak haksız ve orantısız şekilde göz yaşartıcı gaz ve tazyikli su kullanımından sorumlu gördükleri kamu görevlileri hakkındaki şikâyetlerinin kovuşturma yapılmasına yer olmadığı kararıyla sonuçsuz kalmasına ilişkindir. Mevcut başvurunun başvurucuların doğrudan eylemi gerçekleştiren kolluk görevlilerine değil olayın siyasi sorumlusu olduğunu ifade ettikleri Başbakan, Başbakan Yardımcısı, İçişleri Bakanı ve kolluk kuvvetlerine müdahale talimatı verdiğini iddia ettikleri İstanbul Valisi ve İl Emniyet Müdürü'ne yönelik olduğu anlaşılmıştır.

34. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuruda etkili başvuru hakkı yönünden incelenmesi gereken bir mesele bulunmaması nedeniyle ve somut olayın şartları dikkate alınarak başvurucuların iddialarının kötü muamele yasağı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı ile üçüncü fıkrası şöyledir:

 “Herkes, ...maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

...

Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz.

...”

35. Anayasa’nın “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Devletin temel amaç ve görevleri ... kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

36. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkını güvence altına alıp kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağını, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağını hüküm altına alan Anayasa’nın 17. maddesi, devletin temel amaç ve görevlerini düzenleyen Anayasa’nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete birtakım negatif ve pozitif yükümlülükler yükler (birçok karar arasından bkz. Ferit Kurt ve diğerleri, B. No: 2018/9957, 8/6/2021, § 72; İlknur Özcan, B. No: 2019/7314, 16/11/2022, § 42).

37. Sözü edilen negatif yükümlülükler devletin bireylerin vücut ve ruh bütünlüklerine saygı gösterme mesuliyetinin bir sonucu olarak kamu otoritelerinin kişilerin anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir (Ferit Kurt ve diğerleri, § 73; Ali Ocak ve Saime Sebla Arcan Tatlav, B. No: 2019/18583, 19/10/2022, § 52; İlknur Özcan,§ 43 ).

38. Öte yandan bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamına girebilmesi için söz konusu muamelenin asgari bir ağırlık düzeyine ulaşması gerekir. Muamelelerin asgari ağırlık düzeyine varıp varmadığı konusundaki değerlendirme ise muamelenin süresi, mağdurun üzerinde bıraktığı fiziksel ve ruhsal etki ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi somut olaydaki tüm faktörlere bağlıdır (Tahir Canan, § 23; Turan Günana (7), B. No: 2019/85, 26/7/2022, § 45).

39. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin usule ilişkin yönü -bireyin Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde kötü muameleye maruz kaldığına ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması şartıyla- her türlü fiziksel ve ruhsal saldırıya ilişkin olaylardan sorumlu kişilerin belirlenmesini ve gerekiyorsa bu kişilerin cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirir. Yürütülecek bu soruşturmanın temel amacı kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını, kamu görevlilerinin müdahalesiyle veya onların sorumlulukları altında meydana gelen ya da diğer bireylerin fiilleriyle gerçekleşen yaralanmalar veya ölümler nedeniyle ilgililerin hesap vermelerini sağlamaktır (Ferit Kurt ve diğerleri, § 75; Ali Ocak ve Saime Sebla Arcan Tatlav, § 53).

40. Anayasa Mahkemesi kötü muamele yasağının negatif yükümlülüğüne ait maddi boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddiaları incelerken asgari ağırlık seviyesine ulaştığı kabul edilen kötü muamele iddialarının makul şüphe kalmayacak şekilde kanıtlanması şartını aramakta ve başvurularda öncelikle bu konudaki kanıtlama sorununu ele almaktadır. Burada kötü muameleye maruz kalması nedeniyle mağdur olduğunu ileri süren kişilerin -kişilerin devletin gözetimi ve denetimi altında tutulduğu sırada yaralandığı durumlarda devletin söz konusu yaralanmanın nasıl oluştuğu hususunda makul bir açıklama getirme yükümlülüğü altında olması hâli istisna olmak üzere- kötü muamele yasağı kapsamına giren ağırlıkta bir muamele görmüş olabileceklerini gösteren emare ve delil sunmaları gerektiğini belirtmek gerekir (Beyza Metin, B. No: 2014/19426, 12/12/2018, § 45). Bu konuda bir soruşturmanın başlatılabilmesi için öncelikle iddiaları uygun delillerle desteklenmelidir. İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için her türlü makul, şüpheden uzak kanıtların varlığı gerekir. Bu nitelikteki bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilemeyen birtakım karinelerden de oluşabilir. Ancak bu uygun şartların tespiti hâlinde bir soruşturma yükümlülüğü bulunduğundan bahsedilebilir (C.D., B. No: 2013/394, 6/3/2014, § 28).

41. Gerçek kişi olan başvurucuların biber gazı kullanımıyla ilgili iddiasının değerlendirilmesine geçilmeden önce ifade etmek gerekir ki biber gazının kimyasal tesiri yüzünden oluşan acı -meydana gelen yaralanmanın basit tıbbi müdahaleyle giderilebilir nitelikte olması durumunda bile- kişilerde ilave bir korku ve elem duygusuna yol açabilecek mahiyettedir. Bu sebeple güvenlik güçlerinin haksız yere bireylerin yüzüne biber gazı sıkarak yoğun fiziksel ve ruhsal acı çekmesine neden olmaları kötü muamele yasağını ihlal edebilir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Betül Öztürk Gülhan ve Sıla Koç, B. No: 2016/12937, 10/12/2019, §§ 33, 43-45).

42. Başvuru formunda başvurucular, kimyasal içerikli gaz ile tazyikli suya maruz kaldıklarını ileri sürmüş ancak ne şekilde etkilendiklerini açıklamamış; polisin yüze doğrudan ve hedef gözeterek gaz sıktığını iddia etmemiştir. Ayrıca başvuru dosyasında, başvurucuların polisin kullandığı biber gazına doğrudan maruz kaldığına ve/veya biber gazı nedeniyle yoğun fiziksel ve ruhsal acı çektiğine dair herhangi bir delil de bulunmamaktadır. Öte yandan başvurucular kolluk güçlerinin müdahalesi nedeniyle vücutlarında bir yaralanma meydana geldiğine ilişkin herhangi bir rapor sunmamıştır.

43. Mağdur olduğunu ileri süren kişilerin olgulara dayanmayan yetersiz açıklamaları, iddialarını delillerle desteklememesi hatta kimi zaman delillerin uyumsuzluğu, kötü muamelenin yapıldığı yer, zaman ve diğer konulardaki çelişkili ifadeleri, vekilleri veya müdafilerinden farklı iddialar ileri sürmeleri gibi hususlar kötü muamelenin gerçekliğini şüpheye düşürür. Bu durumda iddiaların savunabilir olduğundan, dolayısıyla bu iddialara ilişkin derhâl resmî bir soruşturma başlatılması gerekliliğinden söz edilemeyecektir (Beyza Metin, § 46; Mehmet Erdem ve diğerleri, B. No: 2019/40288, 8/2/2023, § 31). Sonuç olarak mevcut başvuruda yaralandıklarına dair bir delil/emare sunamayan gerçek kişi başvurucuların kötü muameleye maruz kaldıklarına ilişkin savunulabilir bir iddia ortaya koyamadığı değerlendirilmiştir.

44. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

45. Başvurucular, 1 Mayıs İşçi Bayramı'nın geleneksel ve resmî bayram niteliğinde olması nedeniyle 2911 sayılı Kanun'un "İstisnalar" kenar başlıklı 4. maddesine göre anılan Kanun kapsamında olmadığını, bu nedenle Taksim Meydanı'nın mülki amir tarafından belirlenen toplantı alanları arasında yer almadığı gerekçesiyle yapılan müdahalenin hukuka aykırı olduğunu ifade etmiştir. Buna dayanak olarak da ilk derece mahkemelerinin verdiği kararları sunmuştur. Sözleşme'de ve Anayasa'nın ilgili maddesinde güzergâh belirlenmesine ilişkin düzenleme olmadığını, daha önce Anayasa'nın 34. maddesinde yer alan güzergâh belirleme yetkisinin 3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun'la madde metninden çıkarıldığını belirtmiştir. Başvurucular somut olayda Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında ve Sözleşme'nin 10. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sınırlama nedenlerinin olmadığını, sadece varsayımlardan hareketle karar verildiğini, Başsavcılığın da idari kararın müdahalesinde yeterli gerekçe bulunup bulunmadığını ortaya koymadığını, hukuka aykırı müdahaleye yeni gerekçeler ürettiğini, müdahalenin meşru ve demokratik toplumda gerekli olmadığını ileri sürmüştür.

46. Başvurucular, etkinlik günü sabahın erken saatlerinden itibaren geniş bir alanda tüm toplu taşıma araçlarının iptal edilmesiyle bu cadde ve sokakları kullananlara haksız ve orantısız şekilde müdahale edildiğini iddia etmiştir. Dolayısıyla 1 Mayıs’ta Taksim Meydanı'nda kutlama yapılmasının kolluk güçlerinin orantısız müdahalesiyle engellenmesi nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ile örgütlenme özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

47. Başvurucular suç duyurusunda bulundukları kamu görevlilerinin "...kutlamak isteyenlere gereken cevabın verileceği...", "Kutlama yapmak isteyen Yeni Kapı'ya gitsin." şeklinde Taksim Meydanı'nda 1 Mayıs kutlamalarına izin verilemeyeceği yönünde açıklamalar yaptığını belirtmiştir.

48. Son olarak başvurucular, soruşturma makamının TBMM İçtüzüğü'nün 107. maddesini ve ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesini hukuka aykırı yorumlayarak ve delilleri toplama görevini kendilerine yükleyerek başvurdukları hukuk yolunu etkisizleştirdiğini belirtmiştir. Başbakan, Başbakan Yardımcısı, İçişleri Bakanı, Vali ve İl Emniyet Müdürü hakkında Başsavcılığa yaptıkları şikâyetin kovuşturmaya yer olmadığı kararı ile sonuçsuz bırakılması nedeniyle etkili hukuk yollarına başvuru hakkı ile hak arama özgürlüğünün de ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

49. Bakanlık görüşünde, yetkili makamların toplanma özgürlüğünün kullanımından kaynaklı kamu düzenine yönelik tehditlerin gerçeklik değeri taşıması hâlinde bu tehditleri bertaraf edebilecek tedbirleri alabileceğine ilişkin Anayasa Mahkemesi kararına atıf yapılmıştır. Başvurucuların Valilikçe belirlenen alanlar dışında toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemek istedikleri vurgulanarak müdahalenin meşru amacı olup olmadığı, yargılama makamlarının kararlarındaki tespit ve sonuçların kanunun uygulaması niteliğinde olup olmadığı, ilgili ve yeterli gerekçeler içerip içermediği hususlarının Anayasa Mahkemesinin önceki içtihatları ve yasal düzenlemeler kapsamında değerlendirilmesi gerektiği açıklanmıştır.

50. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında bireysel başvuru formundaki hususları yinelemiştir.

2. Değerlendirme

51. Başvurucuların barışçıl nitelikteki bir toplantıya ve gösteri yürüyüşüne kolluk görevlilerinin hukuka aykırı müdahalesine ilişkin iddialarının özünün toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında incelenmesi gereken hususlar olduğu gözetilerek iddialar, Anayasa'nın 34. maddesi kapsamında değerlendirilmiştir.

52. Anayasa’nın "Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" kenar başlıklı 34. maddesi şöyledir:

"Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.

Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.

Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir."

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

53. Başvurucular, gerçekleştirmek istedikleri toplantıya hukuka aykırı olarak müdahale edilmesinden sorumlu tuttuğu kamu görevlileri hakkında şikâyette bulunmalarına rağmen kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiğini iddia etmişlerdir.

54. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu ve Diğerleri kararında toplantı veya gösterilere hukuka aykırı olarak gerçekleştirildiği iddia edilen müdahalelerden sorumlu tutulan kamu görevlileri hakkında ceza soruşturması ve/veya kovuşturması yolunun tüketilmesini, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı yönünden inceleme yapılması için yeterli görmüş ve olağan kanun yollarının tüketildiğini kabul etmiştir (ayrıntılı değerlendirmeler için bkz. Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu ve Diğerleri (DİSK) [GK], B. No: 2016/14517,12/10/2023, §§ 47-49). Dolayısıyla somut olayda başvurucuların, müdahaleden sorumlu gördükleri kamu görevlileri hakkında Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyette bulunarak olağan kanun yolunu tükettikleri anlaşılmıştır.

55. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

Muammer TOPAL, Yıldız SEFERİNOĞLU, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN ve Muhterem İNCE bu görüşe katılmamıştır.

b. Esas Yönünden

i. Müdahalenin Varlığı

56. Somut olayda başvurucuların da içinde bulunduğu grubun 1 Mayıs’ta Taksim Meydanı'nda düzenlemek istediği toplantıya engel olunmasının başvurucuların mekân seçme hakkına, dolayısıyla toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına müdahale teşkil ettiği kabul edilmelidir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. (Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) [GK]B. No: 2017/36889, 29/9/2022, § 36; Figen Yüksekdağ Şenoğlu (5), B. No: 2017/24556, 14/9/2022§§ 39, 40).

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

57. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

58. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olma şartlarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.

 (1) Kanunilik

59. 2911 sayılı Kanun'un 6., 23. ve 24. maddeleri ile 2559 sayılı Kanun'un 16. maddesinde yer alan düzenlemelerin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.

 (2) Meşru Amaç

60. Başvurucuların gösteri yürüyüşüne müdahale edilmesinin Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.

 (3) Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk

 (a) Genel İlkeler

61. Anayasa’nın 34. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin önceden izin almadan barışçıl nitelikte toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahip olduğu yönündeki düzenleme ile bu hak güvenceye bağlanmıştır. Anılan bireylerin bir fikri açıklamak, ortak çıkarları savunmak, belli fikir ve kanaatler çerçevesinde kamuoyu oluşturmak ve siyasal karar organlarını etkilemek amacıyla açık veya kapalı mekânlarda kamu otoriteleri ile üçüncü kişilerin müdahalesi olmaksızın geçici olarak bir araya gelebilme serbestîsini korumaktadır. Bu nedenle söz konusu hak, ifade özgürlüğüyle de yakından ilgili olup ifade özgürlüğü ile birlikte demokratik toplumun temelini oluşturmaktadır (benzer nitelikte değerlendirme için bkz. AYM, E.2014/101, K.2017/142, 28/9/2017, §§ 21, 22; AYM E.2020/12, K. 2020/46, 10/9/2020, §§ 5, 6).

62. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının tanımı, amacı ve mahiyeti dikkate alındığında bu hakkın unsurlarından biri de toplantı veya gösteri yürüyüşünün yapılacağı mekânı veya güzergâhı seçme serbestîsidir. Nitekim toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemenin amacına ve açıklanan düşüncenin muhataplarına ulaşabilmesi ve tesir oluşturabilmesi bakımından gösteri ve toplantı yürüyüşünün düzenlendiği mekân önem taşımaktadır. Bu nedenle toplantı ve gösteri yürüyüşünün yapılacağı mekânın seçiminin kural olarak düzenleyicilerin takdirinde olması gerekmektedir (yasal düzenlemeler bağlamında yapılan açıklamalar için bkz. AYM, E.2014/101, K.2017/142, 28/9/2017, § 25; Figen Yüksekdağ Şenoğlu (5), § 51).

63. Bununla birlikte toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı devlete, hakkın korunması ve kamu düzeninin korunması amacıyla pozitif yükümlülükler de yüklemektedir. Devlet, yüklenen pozitif yükümlülüklerin zorunlu kıldığı tedbirler kapsamında toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlenecek mekânı yasaklayabilir, böyle bir mekâna erişime sınırlı olarak izin verebilir veya alternatif bir toplantı mekânı sunabilir. Tedbirler toplantı ve gösterinin büyüklüğü, mahiyeti ve katılımcı sayısı yanında toplantı veya gösterinin yapıldığı mekân gözetilerek değerlendirilmelidir (AYM, E.2014/101, K.2017/142, 28/9/2017 § 34). Ancak anılan hakka yönelik müdahalenin ancak kaçınılmaz zorunluluklar ile haklı kılınabileceği hâllerde ve bu hakka getirilen sınırlamaların dar yorumlanarak uygulanması gerektiği de gözetilmelidir.

64. Başvuruya konu olayda Anayasa Mahkemesinin görevi, idare ve yargı merciince yapılan değerlendirmelerin ve varılan sonuçların kanuna uygunluğunu denetlemek değildir. Nitekim toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına getirilen kısıtlamaların zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp karşılamadığının değerlendirilmesi hususunda da kamu gücünü kullanan organlar ile mahkemelerin belirli bir takdir yetkisi vardır. Bununla birlikte idari mercilerin veya derece mahkemelerinin kabulleri ile gerekçelerinin nihai denetim yetkisi Anayasa Mahkemesine ait olup Anayasa Mahkemesi bu değerlendirmeyi müdahalelerin gerekçelerine bakarak yapacaktır (Ahmet Korkmaz ve diğerleri, B. No: 2014/10265, 10/1/2018, § 45; Yılmaz Güneş ve Yusuf Karadaş, B. No: 2015/10676, 26/12/2018, § 47; toplantı hakkına yapılan müdahalelerde adil denge sağlanması ve ilgili ve yeterli gerekçe gösterilmesi gerekliliği için bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, §§ 74, 89, 92, 93). Bu doğrultuda belirli bir mekânda yapılmak istenen bir toplantıya müdahale hâlinde Anayasa Mahkemesi, müdahalenin Anayasa'nın 34. maddesine uygun olarak makul, dikkatli ve iyi niyetle kullanılıp kullanılmadığını ve müdahalenin haklılığı için ikna edici bir gerekçe sunulup sunulmadığını değerlendirecektir. Bununla birlikte kamu otoritesinin müdahalesinin zorunlu bir sosyal ihtiyaçtan kaynaklanıp kaynaklanmadığını ve orantılı olup olmadığını irdeleyecektir (zorunlu bir toplumsal ihtiyaç ve orantılılık açıklamaları için birçok karar arasından bkz. Dilan Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017§§ 32, 33, 56; Sevinç Hocaoğulları, B. No: 2015/271, 15/11/2018, §§ 39-42; sendika hakkı bağlamında bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, §§ 73, 74).

 (b) Somut Olayın Değerlendirmesi

65. Başvuru dosyasına göre başvurucu Sendika ve Birlikler, Taksim Meydanı'nda 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü'nde herkese açık bir anma ve kutlama gerçekleştirmek için Valiliğe bildirimde bulunmuştur. Geniş katılımlı toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin düzenlendiği 1 Mayıs, kamu makamlarının kamu düzenini korumak için olağan zamanlara göre daha fazla önlem aldığı günlerdendir. Dolayısıyla böyle günlerde kamu düzeninin korunması amacıyla alınan önlemler ile kişilerin temel haklarının çatışması kaçınılmazdır. Nitekim Valilik, Taksim Meydanı'nın 1 Mayıs İşçi Bayramı etkinliklerinde kullanılmak üzere belirlenen alanlardan olmaması ve kamu düzeninin bozulacağına dair bazı kaygılar nedeniyle bu talebi reddetmiştir (bkz. § 13). Tüm toplanma ve gösterilere kapatılan meydana bariyerler konulmuş ve meydanda çok sayıda polis görevlendirilmiştir. Bununla birlikte toplantı yapılması içinfarklı bir yer önerilmiş; Taksim Meydanı, başvurucu Sendika ve diğer sendikaların sınırlı sayıda temsilcisine açılmıştır.

66. Anılan kararın iptali için idare mahkemesinde dava açıldığına dair bir bilgi veya belge dosyaya sunulmamıştır. Buna mukabil başvurucular Valiliğin kararına aykırı olarak mülki amirin önceden belirlediği toplantı alanı dışında olan Taksim Meydanı'nda kutlama yapmak istemiş ve polisin uyarılarına rağmen meydana gitmekte direnmeleri nedeniyle yürüyüşe müdahale edilmiştir.

67. Toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılabilecek alanları belirleme yetkisi mahallin en büyük mülki amirine verilmesinin kamu düzeninin sağlanması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amaçlarına dayanmaktadır. Bu bağlamda kamu otoritelerinin -somut olayın koşullarına göre- katılımcılar tarafından tercih edilen toplantı veya gösteri yapılmak istenen bir alan veya güzergâhı yasaklaması veya alternatif mekân önermesi anılan hakka yönelik açık müdahale olmakla birlikte tek başına ve otomatik olarak bu hakkın ihlalini doğurmaz (benzer değerlendirmeler için bkz. Şerafettin Can Atalay, B. No: 2021/9387, 19/1/2023, § 33; bildirim yükümlülüğüne ilişkin benzer değerlendirilmelerin yapıldığı karar için bkz. Ali Orak ve İrfan Gül, B. No: 2014/10626, 18/4/2018, § 32). Nitekim mülki amirin toplantı ve gösteri yürüyüşü güzergâhını bireylerin mekân seçme hususundaki tercih hakkını aşırı biçimde kısıtlayacak, toplantı veya gösteri yürüyüşüne katılımı caydırıcı hâle getirecek veya bu hakkın kullanımını zedeleyecek şekilde belirlemesi durumunda buna dair idari karar, idari yargı yerlerince denetlenerek gerekirse iptal edilebilir (Şerafettin Can Atalay, § 39; AYM, E.2014/101, K.2017/142, 28/9/2017, §§ 37, 38).

68. Ancak somut olayda başvurucular bu hukuk yolunu kullanmamış, idari işlemin iptali için çaba göstermemiştir. İdari bir kararın iptaline yönelik başvuru yolları tüketilmeden, bir hakkın kullanıldığından bahisle anılan karara uyulmaması hukuk devletinde kabul edilemez. Aksi takdirde mülki amirin toplantı ve gösteri yürüyüş yerlerini belirlemeye yönelik kararlarına uyulmasının gerekmediği, 2911 sayılı Kanun'un 6. maddesi uyarınca belirlenen yerlerde yapılmayan toplantılara yaptırım uygulanamayacağı veya hiçbir şekilde müdahale edilemeyeceği gibi yanlış bir sonuca ulaşılabilir. Bu nedenle somut olayda olduğu gibi kanuna aykırı böyle hâllerde toplantının düzenleyicilerine orantılı şekilde yaptırım uygulanabilir veyakamu düzeninin sağlanması ve başkalarının hak ve özgürlüklerinin ihlal edileceğine dair somut gerekçeler varsa toplantıya müdahale de edilebilir.

69. Buna karşın Anayasa Mahkemesi birçok içtihadında yalnızca usulüne uygun olarak tertip edilmemiş bir toplantının veya gösteri yürüyüşünün varlığının temel hak ve özgürlüklere müdahale için yeterli olmadığını açıklamıştır (Dilan Ögüz Canan, § 49; farklı bağlamlarda benzer değerlendirmeler için bkz. Sevinç Hocaoğulları, § 45; Gülşah Öztürk ve diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, § 69; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 122; Filiz Kerestecioğlu Demir (3), B. No: 2020/11218, 19/10/2022, § 76) . Dolayısıyla -idari bir karara aykırı olsa dahi- toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına müdahale edilebilmesi için demokratik bir toplumda zorlayıcı nedenlerin varlığının yetkili mercilerce ortaya konulması gerekir (birçok karar arasından bkz. Sevinç Hocaoğulları, § 46; Gülcan Kurnaz ve diğerleri, B. No: 2020/101, 16/6/2022, § 49).

70. Dosyadaki bilgi ve belgelerden Valiliğin uygun görmeme/yasaklama kararının başvuruya konu toplantıya müdahalenin dayanak gerekçesi olduğu anlaşılmıştır. Dolayısıyla mevcut başvuruda öncelikle toplantının engellenmesine dayanak olan gerekçe ile anılan mekânda yapılacak etkinliğe devletin daha fazla müsamaha göstermesinin mümkün olup olmadığı tartışılacak, toplantı ve gösteri yürüyüşüne yönelik müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığı değerlendirilecektir. Ancak somut olayı değerlendirmeden önce 1 Mayıs'ın ve bununla bağlantılı olarak başvuruya konu Taksim Meydanı'nın başvurucu Sendika, Birlik ve temsil ettiği işçiler bakımından öneminin incelenmesi uygun olacaktır.

71. Amerika Birleşik Devletleri'nde işçilerin 1 Mayıs 1886'dan beri iş gününün sekiz saat olması için başlattığı mücadeleyle ortaya çıkan süreçte 1 Mayıs günü, Milletlerarası İşçi Kardeşliği Teşkilatının 1889'da yaptığı Paris Kongresi'nde (II. Enternasyonalin I. Kongresi) işçilerin ortak bayramı ilan edilmiştir. 1 Mayıs, ülkemizde de 2429 sayılı Kanun'da yapılan değişiklikle 22/4/2009 tarihinden itibaren Emek ve Dayanışma Günü olarak kabul edilmiştir (Ahmet Korkmaz ve diğerleri, § 43). TBMM'nin İçişleri Komisyonu raporunda "birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de 1 Mayısın tatil ilan edilmesinin ve bunun yasal dayanağının oluşturulmasının olumlu bir düzenleme olacağı ve çalışma barışına katkı sağlayacağı" ifade edilmiştir.

72. Somut olayda 1 Mayıs, Emek ve Dayanışma Günü ile bağlantılı ele alındığında toplantı mekânı olarak tercih edilen ve toplantı yapılması talebinin yetkililer tarafından reddedildiği Taksim Meydanı'nın başvurucular, diğer sendikalar ve işçiler açısından önemi açıktır. Taksim Meydanı'nda 1 Mayıs 1977 İşçi Bayramı'nda gerçekleştirilen ve yetkililerce o tarihte yaklaşık beş yüz bin kişinin katıldığı toplantı ve gösteride çıkan kargaşada ve gerçek mermilerin kullanıldığı şiddet olaylarında otuz dört kişi hayatını kaybetmiş ve çok sayıda kişi yaralanmıştır. Bu tarihten sonra Taksim Meydanı, başta işçiler ve sendikalar olmak üzere farklı kesimler için 1 Mayıs kutlamalarında sembolik bir değer ifade etmeye başlamıştır. Meydana gelen olaylar toplumsal hafızaya kazınmış, uzun yıllar devam eden soruşturmalar ve yargılamalardan hiç kimse ceza almamıştır. Sendikalar ile devlet yetkilileri arasındaki karşılıklı suçlamalar bugüne kadar canlılığını korumuştur.

73. Bu nedenle işçi ve sendika kültürünün yapı taşlarından biri olan Taksim Meydanı yalnızca 1 Mayıs günü orada bulunanların dayanışmasını değil aynı zamanda emekçilerin ortak hafızasının varlığını göstermektedir. Bu durumda kendisini o kültürün bir parçası olarak gören her kişinin 1 Mayıs günlerinde Taksim Meydanı'nın ifade ettiği anlamı doğrudan tecrübe etmek ve edindiği tecrübeyi kuşaklar boyunca aktarmak için orada bulunma hakkı vardır. 1 Mayıs'ın Taksim Meydanı ile özdeşleştirilmesi nedeniyle anılan mekânın sınırlanması aktarılmak istenen düşüncenin de sınırlanmasına neden olmaktadır.

74. Nitekim 22/4/2009 tarihinde kanuni bir düzenlemeyle 1 Mayıs'ın Emek ve Dayanışma Günü ilan edilmesinden sonraki 2009, 2010, 2011 ve 2012 yılları 1 Mayıs günlerinde Taksim Meydanı'nda toplantı yapılmasına -bu alandaki kutlamaların işçi ve sendika kültürünün bir parçası olduğu kabul edilerek- müdahale edilmemiştir. 2911 sayılı Kanun'un 4. maddesinin (b) bendine göre değerlendirme yapan idare, Taksim Meydanı'ndaki 1 Mayıs törenlerini geleneksel olarak yorumlamış ve kutlamalar yapılabilmiştir. Açıklanan nedenlerle somut olayda da olduğu üzere 1 Mayıs kutlamaları için Taksim Meydanı'nın sınırlı sayıda kişiye açılması ve yalnızca az sayıda istekli sendika temsilcisinin o mekânın ifade ettiği anlamı hissetmesi orada olma hakkı olan işçilerin 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü'nün anlamını hissettiklerinin kabulü için yeterli olmaz. Ayrıca somut olayın şartlarında başvurucu Sendika ve Birliklerin idarece belirlenen bir alanda 1 Mayıs kutlaması yapması da hedeflenen amaçlara erişebilmeleri için yeterli değildir .

75. İdarenin uygun görmeme/yasaklama kararının ve somut müdahalesinin diğer bir gerekçesi ise Taksim Meydanı'nın bazı ekonomik ve sosyal faaliyetleri engelleyecek merkezî konumda olmasıdır. Meydan; halkın dinlenme, seyahat etme ve eğlenme gibi birtakım sosyal ve kültürel faaliyetlerine yoğun şekilde hizmet ettiği, meydanda büyük ölçekli gösteriler yapıldığı takdirde kamu düzeninin aksayabileceği, yaşanabilecek muhtemel şiddet hareketlerine karşı tedbir almanın zor olacağı gerekçeleriyle kitlesel toplantı ve gösterilere kapatılmıştır. Özellikle Taksim Meydanı'nda 1 Mayıs İşçi Bayramı kapsamında yapılacak bir toplantı ve gösteriye çok sayıda kişinin katılacağı da gözetildiğinde kuşkusuz bu toplanma halkın günlük hayatında bazı aksaklıklara neden olacaktır. Ancak Taksim Meydanı'nın ve 1 Mayıs tarihinin işçiler ve sendikalar için büyük bir sembolik önemi olduğu da gözardı edilmemelidir.

76. Anayasa Mahkemesi birçok kararında kamuya açık bir alanda yapılan toplantı ve gösteriler, doğası gereği trafik da dâhil olmak üzere günlük hayatın işleyişinde bazı aksaklıklara neden olsa bile Anayasa'nın 34. maddesinde teminat altına alınan hakkın zarar görmesini engellemek amacıyla kamu gücünü kullanan yetkililerin barışçıl toplantılara sabır ve hoşgörü ile yaklaşmaları gerektiğini ifade etmiştir (Gülşah Öztürk ve diğerleri, § 69; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 119).Somut olayda başvurucuların eylemlerinin kamu düzenini bozdukları veya alınan güvenlik önlemlerini zaafa uğrattıkları yönünde bir değerlendirme ve tespit bulunmamaktadır. Bu sebeple de toplantının yalnızca halkın dinlenme, seyahat etme ve eğlenme gibi birtakım sosyal ve kültürel faaliyetlerinde aksaklıklara neden olması 1 Mayıs İşçi Bayramı kapsamında yapılacak bir toplantı ve gösteriye müdahaleyi tek başına haklı gösteremez.

77. Son olarak Anayasa Mahkemesi değerlendirmelerinde idarenin dayandığı ve yasaklama kararı ile toplantıya müdahalenin gerekçesini oluşturan güvenlik mülahazalarını dikkate alacaktır. Nitekim planlanan herhangi bir toplantı veya gösteride, kamu düzeni ile başkalarının hakkının korunmasına veya güvenliğinin sağlanmasına yönelik yasal ve fiilî tedbirlerin alınması yetkili makamlar için bir yükümlülüktür. Dolayısıyla idari makamların anılan amaçları gerçekleştirmeye yönelik geniş bir takdir yetkisine sahip olduğu konusunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır.

78. Bununla birlikte kamu otoriteleri, barışçıl toplanma hakkını korumak amacıyla alacakları diğer tedbirlerin yanı sıra hakka yönelik makul olmayan sınırlamalar içeren gizli engellere sebebiyet verecek uygulamalardan da kaçınmalıdır. Bilhassa toplanmak istenen mekân, katılımcılar ve toplanmanın amacına ulaşılması yönünden önemli ise mekân belirleme serbestîsine ve toplantıya yapılan müdahalenin zorunlu sosyal ihtiyaçtan kaynaklandığının ortaya konulması ve bunun ispatı, müdahale eden idare ile müdahalenin hukuka uygunluğunu denetleyen yargı mercilerine düşmektedir. Bu doğrultuda kamu gücünü kullanan organlar; anayasal haklara, somut olayda olduğu gibi temel hakka yönelik bir sınırlama ve bu sınırlamayı gerekçe göstererek toplantıya bir müdahalede bulunduklarında şu değerlendirmeleri yapmalıdır:

i. Düzenlenecek toplantı ve gösterinin kamu düzenini bozacak nitelikte somut bir tehlike veya açık ve yakın bir tehdit oluşturup oluşturmadığını irdelemelidir.

ii. Kamu otoriteleri hakkın sınırlanmasına ihtiyaç duyduğunda bunu gerektiği oranda yapmalı, durumun gerektirdiğinden ağır olan veya somut olayın şartlarında gerekmeyen tedbirlere başvurmamalıdır. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının etkin kullanımına yönelik olarak idarenin pozitif yükümlülükleri bulunduğunu da gözetmelidir. Bu doğrultuda ortaya konan tehlike ve tehditlerin daha az katı tedbirlerle engellenip engellenemeyeceğini, dolayısıyla somut olayın şartlarında tedbirin zorunlu olup olmadığını değerlendirmelidir.

iii. Sınırlayıcı veya yasaklayıcı şartların varlığı ile somut tehlike veya açık ve yakın tehdit arz eden bu şartların tüm tedbirlere rağmen engellenemeyecek nitelikte olduğunu, somut delillere dayalı, ikna edicive yargısal denetime açık olacak şekilde göstermelidir (benzer nitelikte değerlendirmeler için bkz. İsmail Sarıkabadayı ve diğerleri, B. No: 2016/23696, 8/6/2021, § 47).

iv. Bir toplantı veya gösteriye yapılacak müdahalelerin kamu düzeninin sağlanması için gerekli olduğunun veya katılımcıların bu anayasal haklarını kullanırlarken sahip oldukları hak ve özgürlüklerin gerektirdiği ödev ve sorumluluklara uygun davranmadıklarının yetkili mercilerce (polis raporlarında, iddianamelerde veya derece mahkemelerinin gerekçelerinde) ortaya konmalıdır (Dilan Ögüz Canan, § 53).

v. Son olarak alınacak tedbirin haklılığı ancak başvurucuların toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkıyla kamu düzeni, güvenliği ve başkalarının hak ve özgürlükleri arasında adil bir denge kurulmasıyla mümkündür. Bu nedenle idare ve derece mahkemeleri, bu konuda adil bir denge kurulduğunu ilgili ve yeterli bir gerekçeyle göstermelidir (İsmail Sarıkabadayı ve diğerleri, § 45).

79. Ancak somut olayda idare ve yargı mercii, toplantı veya gösteri yürüyüşünün amacını, mahiyetini ve katılımcı sayısını gözönünde bulundurarak -anılan mekân, özellikleri itibarıyla kısıtlamaya elverişli olsa bile- etkinliğin gerçekleştirilme imkânı olup olmadığını ve somut müdahalenin kamu düzeninin ve üçüncü kişilerin haklarının korunması amacı çerçevesinde gerçekleştirilip gerçekleştirilemeyeceğini değerlendirmemiştir.

80. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda, 5442 sayılı Kanun'un ilgili maddelerine atıf yapılarak kişilerin can ve mal güvenliğinin sağlanmasının mülki amirin yetki ve sorumluğunda olduğu vurgulanmıştır. Ayrıca kararda, geçmiş tarihli 1 Mayıs etkinliklerinde yaşanan olaylar ile nüfus ve araç trafiği yoğunluğu da gözetilerek somut müdahalenin hukuka uygun bir tedbir olduğu değerlendirilmiştir. Sonuç olarak Başsavcılık; Başbakan, Başbakan Yardımcısı ve İçişleri Bakanı'nın görevleriyle ilgili suçlarda ceza hukuku anlamında soruşturmanın Anayasa'nın 100. ve TBMM İçtüzüğü'nün 107. maddelerine göre ancak meclis soruşturması usulüyle başlatılabileceği, diğer kamu görevlileri hakkında ise şikâyetin 4483 sayılı Kanun’un 4. maddesi uyarınca soyut ve genel nitelikte olduğu, alınan ve uygulanan tedbirlere karşı idari yargı yoluna başvurulabileceği gerekçeleriyle kovuşturmaya yer olmadığı ve şikâyetin işlemden kaldırılması kararı vermiştir (bkz. § 19). Buna göre Cumhuriyet Başsavcılığı, incelediği suç isnadı bağlamında başvuruya konu müdahalenin zorunlu bir ihtiyaca karşılık gelip gelmediğine ve orantılı olup olmadığına ilişkin değerlendirme çabası içine girmemiştir. Ayrıca kararda olayda başvurucuların toplantıya katılma faaliyeti dışında bu hakkına yönelik müdahaleyi gerektirecek ödev ve sorumluluğuna aykırı olan eylemlerine ilişkin bir tespit ve değerlendirmede de bulunmamıştır.

81. Öte yandan kamu makamları, 1 Mayıs'ın Emek ve Dayanışma Günü ilan edilmesinden sonra 2019 yılı 1 Mayıs kutlamasının Taksim Meydanı'nda gerçekleştirildiğini, bununla birlikte 2010, 2011 ve 2012 yıllarının 1 Mayıs günlerinde de Taksim Meydanı'nda, 1977 yılında yaşanan olaylarda hayatını kaybeden veya yaralananların anılmasına, Emek ve Dayanışma Bayramı'nın kutlanmasına izin verildiğini, alınan önlemler neticesinde anılan toplantılarda kamu düzeninin korunması için müdahale edilebilecek nitelikte bir şiddet olayı yaşanmadığını da gözetmemiştir. Toplantının Taksim Meydanı'nda gerçekleştirilmesi hâlinde alınabilecek her tür tedbire rağmen mevcut olduğu iddia edilen tehdit ve tehlikelerin bertaraf edilmesinin mümkün olmadığı ortaya konulmamıştır.

82. Mevcut olayda idarenin yasaklama ve dolayısıyla müdahale gerekçelerinden bir diğeri, İstanbul'da yapılacak toplantı ve gösteri yürüyüşleri alanları içinde Taksim Meydanı'nın yer almamasıdır. Ancak toplantı ve gösterinin düzenlenmesi ile hedeflenen amaçlara ulaşılabilmesi için mekânın önemi gözetildiğinde mekân seçme serbestîsinin kategorik olarak yasaklanması Anayasa bakımından kabul edilemez. Nitekim yukarıda da açıklandığı üzere hedef kitlenin ilgisini çekebilmek için toplantının belli yerlerde yapılması gerekebilir. Bu nedenle hangi mekânın toplantıya en uygun olacağını seçme serbestîsi, toplantının düzenleyicilerine tanınmalıdır (bkz. § 62). Dolayısıyla kamu otoritelerinin bu yöndeki sınırlaması ve müdahalesinin somut olayın şartlarına göre demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olması gerekir. Nitekim Anayasa Mahkemesi Şerafettin Can Atalay kararında, katılımcılarca tercih edilen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme mekânının önceden belirlenen yer ve güzergâhlardan olmadığı şeklinde ilgili ve yeterli olmayan bir gerekçeyle idarece reddedilmesinin toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını ihlal ettiği sonucuna varmıştır (mekân tercih etme serbestîsine ve sınırlanmasına ilişkin ayrıntılı açıklamalar için bkz. Şerafettin Can Atalay §§ 36-42). Buna göre mekân yasağına ilişkin bir karar verilebilmesi ancak somut ve haklı gerekçelerin ortaya konulmasıyla mümkündür. Dolayısıyla Taksim Meydanı'nın idarece önceden belirlenen toplantı alanlarından biri olmadığı şeklindeki gerekçe, tercih edilen mekânda toplantı yapılmasını tamamen yasaklamak için yeterli kabul edilemez.

83. Somut olayda gösteri yürüyüşü henüz başlamadan kolluk güçlerince müdahale edilmiştir. Düzenlenen tutanak ve belgelerde etkinliğin bazı faaliyetlerin aksamasına neden olduğu, kamu düzenini bozduğu veya alınan güvenlik önlemlerini zaafa uğrattığı yönünde herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır. Ayrıca başvuruya konu toplantının içeriği, şekli, amacı, süresi, katılımcı sayısı, Taksim Meydanı'nda yapılacak bir toplantının gündelik yaşamı aşırı ve katlanılamaz düzeyde zorlaştırıp zorlaştırmayacağı, bu yerde etkinlik yapılmasını mümkün kılacak şekilde bir tedbir alınıp alınamayacağı, sunulacak alternatif mekânın toplanma hakkını etkisiz hâle getirip getirmeyeceği idare ve yargı mercii tarafından değerlendirilmemiştir. Bu doğrultuda mevcut olayda idarenin 1 Mayıs’ta Taksim Meydanı’nda toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılmasını mutlak surette yasaklamasını gerektirecek gerçek bir tehlikenin varlığını açıklamadan ve katılımcıların anılan yerde etkinlik yapabilmeleri için mümkün olan önlemler bulunup bulunmadığını irdelemeden tercih edilen mekânda toplanmayı yasakladığı; bu karara dayanan kolluk güçlerinin de derhâl müdahale etmesini gerektirecek makul bir sebep bulunmadan ve anılan hakkın kullanılabilmesine yönelik bir tolerans göstermeden gruba müdahale ettiği anlaşılmıştır.

84. Sonuç olarak 1 Mayıs'ı Taksim Meydanı'nda kutlamak isteyen başvurucuların gösteri ve yürüyüş hakkına yönelik olarak zor kullanılmak suretiyle dağıtılması şeklindeki müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı ve demokratik bir toplumda gerekli olduğu ilgili ve yeterli gerekçelerle ortaya konulmamıştır.

85. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

Muhterem İNCE bu görüşe katılmamıştır.

VI. GİDERİM

86. Başvurucular ihlalin tespiti ile 150.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

87. Kararın bir örneğinin yeni ihlallerin önlenmesi için Valiliğe, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğüne ve Cumhuriyet savcılığa gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

88. Öte yandan eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarının giderilmesi bakımından başvuruculara ayrı ayrı 18.000 TL tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

VII. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

2. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA Muammer TOPAL, Yıldız SEFERİNOĞLU, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN ve Muhterem İNCE'nin karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,

B. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Muhterem İNCE'nin karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. 239,50 TL harcın başvuruculara MÜŞTEREKEN; 18.800 TL vekâlet ücretinin Av. Necdet Okcan tarafından temsil edilen başvurucular Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu ve Kani Beko'ya MÜŞTEREKEN, Av. Metin İriz tarafından temsil edilen başvurucular Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu ve Lami Özgen'e MÜŞTEREKEN, başvurucular Mehmet Soğancı ve Ahmet Özdemir Aktan'a ise AYRI AYRI ÖDENMESİNE,

D. Başvuruculara net 18.000 TL tazminatın AYRI AYRI ÖDENMESİNE, diğer tazminat taleplerinin REDDİNE,

E. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin benzer hak ihlallerinin önlenmesi amacıyla bilgi için İstanbul Valiliğine, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğüne ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/10/2023 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY – FARKLI GEREKÇE

2016/14517 bireysel başvuru numaralı dosyada yer alan karşı oyda belirtilen gerekçeler çerçevesinde başvuru yollarının tüketilmediğini bu nedenle başvurunun kabul edilemez olduğunu değerlendiriyoruz. Çoğunluğun ihlal yönündeki görüşüne ise mezkûr kararda geçen gerekçelerle iştirak edilmiştir.

Üye

Muammer TOPAL

Üye

Basri BAĞCI

Üye

İrfan FİDAN

 

 

 

KARŞIOY

1. Aşağıda belirtilen gerekçelerle başvurunun kabul edilmez olduğuna karar verilmesi gerektiğini düşündüğümden Sayın Çoğunluğun vardığı sonuca katılmıyorum.

2. Kararda toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına ilişkin müdahale "1 Mayıs’ta Taksim Meydanı'nda düzenlemek istediği toplantıya engel olunmasının başvurucuların mekân seçme hakkına müdahale" olarak nitelendirilerek bir inceleme yapılmıştır. Sayın Çoğunluk toplantıya engel olunmasını, İstanbul Valiliğinin Taksim Meydanında sınırlı sayıda katılıma izin vermesi (geniş katılıma izin verilmemesi) kararına dayandırmış ve büyük ölçüde Anayasa Mahkemesinin yakın tarihli Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Disk) (B. No: 2017/36889, 29/9/2022) kararındaki inceleme yöntemini takip etmiştir.

3. Bununla birlikte Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Disk) kararına konu başvuru ile eldeki başvuru arasında tüketilen yol bakımından önemli bir fark bulunmaktadır. Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Disk) başvurusunda şikayet Valiliğin Taksimde 1 Mayıs kutlamalarına izin vermemesi kararına karşı idari yargı yolu tüketilerek bireysel başvuru yapılmıştır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi o başvuruda işin esasını inceleyerek Valilik kararı ile ardından verilen idari yargı kararını toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı yönünden denetlemiştir.

4. Ancak eldeki başvuruda başvurucuların Valiliğin ilgili kararının iptali için idari yargı yolunu tükettiklerine ilişkin bilginin mevcut olmadığı anlaşılmaktadır. Başvurucular sadece savcılığa suç duyurusu yaptıktan ve savcılık tarafından inceleme sonuçlandırıldıktan sonra bireysel başvuru yapmışlardır. Savcılıklar suç isnadına ilişkin eylemler ile ilgili araştırma yapmakla sınırlı yetkiye sahip olup kural olarak idari makamların suç teşkil etmeyen kararlarının hukukiliğini denetleme yetkisine sahip değillerdir. Bu nedenle Savcılıkça sadece suç isnadıyla sınırlı bir inceleme yapılacağı nazara alındığında Valilikçe toplantıya izin verilmemesine yönelik idari kararın denetlenmesi bakımından ceza soruşturması yolunun etkili bir yol kabul edilmemesi gerekir.

5. Ceza soruşturmasından sonra idari kararların bireysel başvuruda denetlenmesi Anayasa Mahkemesinin toplantının idari işlemle engellendiği hallerde idari yargı yolunun etkili kanun yolu olduğuna ilişkin genel yaklaşımıyla da çelişebilir (Anayasa Mahkemesinin toplantının idari işlemle engellendiği şikayetlerinde idari yargı yolunu etkili gördüğüne ilişkin kararlar arasından bkz. Sedat Vural B. No: 2014/5559, 25/4/2014; İsmail Sarıkabadayı ve diğerleri B. No: 2016/23696, 8/6/2021).

6. Açıklanan nedenlerle başvurucular tarafından -somut olay bakımından etkili olan- idari yargı yolu tüketilip bireysel başvuru yapılmadan Valililik kararının esasının ilk elden incelenmesinin mümkün olmadığını, bu nedenle başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilmezlik kararı verilmesi gerektiğini düşündüğümden Sayın Çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.

Üye

 Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Mahkememizin çoğunluğu, başvuruya dayanak idari işleme karşı idari yargı yolu tüketilmeden yapılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar vermiştir. Anayasa Mahkemesinin Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu ve Diğerleri kararında kabul edilebilirliğine ilişkin yazılan karşıoy gerekçelerine katıldığımdan aksi yöndeki başvurunun kabul edilebilir olduğu yönündeki çoğunluk kararına katılmıyorum (Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu ve Diğerleri [GK], B.No: 2016/14517,12/10/2023, Karşıoy Gerekçesi,§ § 1-12).

2. Ayrıca başvurunun esası ile ilgili de karşı oyum bulunmaktadır. Olayda başvurucular, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü etkinlikleri çerçevesinde 1 Mayıs 2014 tarihinde Taksim Meydanı’nda yapılmak istenen gösteri yürüyüşünün, mülki amir tarafından belirlenen toplantı alanlarından olmadığı gerekçesiyle engellenmesinin, müdahale sırasında orantısız güç kullanılması ve bu olaya ilişkin yürütülen soruşturmanın etkili olmamasının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Mahkememiz oybirliğiyle, müdahalenin 2911 sayılı Kanun’un 6., 23. ve 24. maddeleri ile 2559 sayılı Kanun’un 16. maddesinin kanunilik ölçütünü karşıladığı ve müdahalenin kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna ulaşmıştır. Bununla birlikte Mahkememiz çoğunluğu, gösteri ve yürüyüş hakkına yönelik zor kullanılarak yapılan müdahalenin, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamadığını ve demokratik bir toplumda gerekli olduğunun ilgili ve yeterli gerekçelerle ortaya konulamadığını belirterek toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır.

3. Başvurucu Sendika ve Birlikler, Taksim Meydanı’nda 1 Mayıs 2014 Emek ve Dayanışma Günü’nde herkese açık bir anma ve kutlama gerçekleştirmek için İstanbul Valiliğine bildirimde bulunmuş; Valilik, 29/4/2014 tarihli ve 15342297-492-20222 sayılı kararıyla 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu hükümleri çerçevesinde 2014 yılı içinde İstanbul’da yapılacak toplantı ve gösteri yürüyüşleri alanları içinde Taksim Meydanı’nın olmaması, bu amaçla altı yerde alanın tahsis edilmesi, Taksim Meydanı’nın dar ve dik yokuşları olması, acı olayların yaşanabileceği ihtimali, turistik, ekonomik faaliyetler ile araç ve yaya trafiğinin yoğun yaşandığı bir yer olması, toplantının kontrol edilememesi hâlinde müdahale ve tahliyedeki zorluklar yaşanacağından kamu düzeni ve güvenliği gerekçesiyle kutlama yapılmasına ilişkin talebi uygun görmemiştir. Buna karşılık Valilik 17/3/1981 tarihli ve 2429 sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatilleri Hakkında Kanun’un 2. maddesi uyarınca konfederasyonlar ve bağlı sendikalar, siyasi partiler, meslek odaları ile çeşitli sivil toplum kuruluşlarının bayram kutlaması amacıyla Taksim Meydanı’na çelenk bırakılması, basın açıklaması yapılması ve anma etkinliğinin sembolik katılım ile yapılabileceğini belirtmiştir. Valilik, ayrıca kararında 2014 yılı İşçi Bayramı etkinlikleri çerçevesinde 14/4/2014 tarihli ve 2014/492 sayılı kararı ile altı yerin; İstanbul’un Kadıköy İskele Meydanı, Kadıköy Yeni Salı Pazarı, Kadıköy Meydanı otobüs durakları, Maltepe sahil alanı, Fatih sahil alanı ve Kartal Meydanı’nın toplantı ve gösteri alanı olarak belirlendiğini; bu durumu çeşitli iletişim araçları ile de kamuoyuna duyurulduğunu belirtmiştir. Başvurucular, idarenin bu yasaklama kararına karşı idari yargı yoluna başvurmayı tercih etmemiştir.

4. Valiliğin 30/4/2014 tarihli “01 Mayıs 2014 Perşembe Günü İlimizde Alınacak Ulaşım Tedbirleri” başlıklı duyurusu kapsamında Taksim Meydanı'na çıkan bazı caddeler trafiğe kapatılmış ve alternatif güzergâhlar belirlenmiştir. Bu kapsamda Taksim Meydanı, tüm toplanma ve gösterilere kapatılarak bariyerler konulmuş ve çok sayıda polis görevlendirilmiştir. Buna rağmen başvurucular, 1 Mayıs 2014 Emek ve Dayanışma Günü kutlamalarını İstanbul Taksim Meydanı’nda gerçekleştirmek üzere yürüyüşe geçtiklerini, ancak kortejin önünün meydana çıkan yollara konuşlandırılan kolluk güçleri ve toplumsal olaylara müdahale araçlarıyla kesildiğini, ayrıca Atatürk Anıtı’na koymak üzere ellerinde taşıdıkları çelenk dışında herhangi bir şey bulunmamasına rağmen TOMA’lardan tazyikli ve boyalı su sıkıldığını, göstericilere göz yaşartıcı gaz fişeği ve plastik mermi atıldığını, toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılmak isteyen birçok kişinin gaz bombası, plastik mermi ve tazyikli su kullanımı nedeniyle yararlandıkları iddiasıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyette bulunmuştur. Suç duyurusunda; kolluk güçlerinin orantısız şekilde müdahale etmesi, Taksim Meydanı’na gitmelerini engellemesi, hukuka aykırı olarak gözaltı işlemleri yapması nedeniyle Başbakan, Başbakan Yardımcısı, İçişleri Bakanı, İstanbul Valisi, İstanbul İl Emniyet Müdürü hakkında işkence, Anayasa’yı ihlal, görevi kötüye kullanma, kasten yaralama ve genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçlarının işlendiğini ileri sürmüştür. Bununla birlikte başvurucular, kendilerine yapılan müdahaleye ilişkin olarak ise herhangi bir sağlık raporu sunmadıkları gibi şikâyet dilekçesinde muayene talebinde de bulunmamıştır. Bunun üzerine Cumhuriyet savcılığı, kovuşturmaya yer olmadığına ve şikâyet evrakının işlemden kaldırılmasına karar vermiştir. Başsavcılığın kovuşturmaya yer olmadığı kararına karşı yapılan itiraz, kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle İstanbul 4. Sulh Ceza Hâkimliğince reddedilmiştir.

5. Somut olayda Anayasa Mahkemesi, mahallin en büyük mülki amirine toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin yapılacağı yer ve güzergâhı belirleme yetkisi veren 2911 sayılı Kanun’un 6. maddesine ilişkin açılan iptal davasını reddetmiştir (Bkz. E.2014/101, K.2017/142, 28/9/2017). Valinin toplantının yapılacağı yer belirleme hakkındaki takdir yetkisi, kanun ve Anayasa uygun bulunmuştur. İstanbul’un emniyet ve güvenliğinden sorumlu olan Valilik, kamu düzenin korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin sağlanması amacıyla toplantı yapılacak alanları önceden belirlemiş ve bu yerleri kamuoyunun bilgisine sunmuş, buna karşılık başvurucuların olduğu grup, belirlenen yerler dışında özellikle Taksim Meydanı’nda toplanmak istemiştir. Valilik, yerin toplantı ve gösteri yürüyüşü için uygun olmadığı gerekçesiyle talebin reddine karar vermiş ve toplantıya müdahale etmiştir. Başvurucuların beyanlarına göre Valilik, Yenikapı veya Kadıköy’deki toplantı alanlarında kutlama yapılabileceğini önermiştir.

6. Kanaatimce Valiliğin kararında ilgili ve yeterli gerekçe ortaya konulmuştur. Öncelikle belirtmek gerekir ki, başvurucular İstanbul’da hangi mahallerde toplantı yapılacağını bilebilecek durumdadır. Yine, talebin reddine Valilik tarafından karar verildiğinde, belirlenen yerlerden birinde toplantı yapılması için Valiliğe başvurmamışlar, ayrıca ret kararı aleyhine dava yoluna da gitmemişleridir. Toplantı alanı olarak önceden belirlenen alt yerin merkezi konumda oldukları ve ulaşım imkanlarının rahatça sağlanabildiği yerlerden olduğu anlaşılmaktadır. İdarenin, toplantı hakkının kamu düzeni ve kamu güvenliği ihlal edilmeden ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olarak kullanılmasını sağlamak amacıyla kendi yetki çerçevesinde yasaklama kararı verdiği görülmektedir. Başvurucuların yapmak istediği toplantının hiçbir koşulda yapılamayacağına dair bir kısıtlama getirilmemiş, sadece başvurucuların belirttiği yerde yapılması yasaklanmıştır. Öte yandan Valilik, Yenikapı veya Kadıköy’deki toplantı alanlarında kutlama yapılabileceğini önermiştir. Dolayısıyla Valilik kararının, somut olay özelinde zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamadığı ve demokratik toplum düzeni bakımından ilgili ve yeterli gerekçeyi içermediği söylenemeyecektir. Bu çerçevede yasaklama kararı ve yapılan müdahale, demokratik toplum düzeni bakımından gereklilik koşulunu karşılamaktadır.

7. Yukarıda belirtilen nedenlerle, başvurucuların Anayasa’nın 34.maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edilmediği kanaatini taşıdığımdan çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyorum.

Üye

 Muhterem İNCE