Bilindiği üzere icra dosya borçlusunun üçüncü kişilerde bulunan alacak, mal ve haklarına haciz konulabilmesini öngören İİK m 89 uyarınca üçüncü kişilere sırası ile birinci, ikinci ve üçüncü haciz ihbarnameleri gönderilmektedir (kanundaki tabir ile bildirilmektedir). Bu haciz ihbarnamelerinden birinci ve ikinci haciz ihbarnamesine karşı 7 gün içerisinde itiraz edilebileceği belirtilmişken üçüncü haciz ihbarnamesine karşı, üçüncü kişinin 15 günlük hak düşürücü süre içerisinde menfi tespit davası açması gerekmektedir. Bu husus 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’ nun ilgili maddelerinde açıkça yer almaktadır.
İİK m 89/3 uyarınca açılan menfi tespit davalarında üçüncü şahıs, kanun maddesinde belirtildiği üzere “takip borçlusuna borçlu olmadığını veya malın takip borçlusuna ait olmadığını” ispat etmekle mükelleftir. Burada dikkat edilmesi gereken önemli noktalardan biri 15 günlük sürenin zamanaşımı değil hak düşürücü süre olmasıdır. Yani davalı tarafça davada bu husus ileri sürülmese dahi mahkemece resen değerlendirilmektedir.
Kısaca belirtmek isteriz ki üçüncü şahsın alacaklıya karşı borcu olmadığı iddiası ile İİK m 72 de belirtilen menfi tespit davası açamayacağı da yine Yargıtay kararlarında belirtilmektedir. Bu minvalde usule uygun tebliğ edilen haciz ihbarnameleri karşısında 7 günlük itiraz ve İİK m 89/3 uyarınca 15 günlük hak düşürücü süre önem arz etmektedir.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2023/1762 E. 2024/83 K. ve 09.01.2024 tarihli kararı “dava İİK'nın 72. maddesi kapsamında genel hükümlere göre açılmış menfi tespit talebine dayandırılmış ise de, davanın hukuki nitelendirmesi hâkime ait olup davanın İİK'nın 89. maddesi kapsamında açıldığı, İİK'nın 72. maddesinde düzenlenen menfi tespit davasının, takip borçlusunun takip alacaklısına karşı açacağı bir dava türü olup, somut olayda davacı takip borçlusu olmadığından, belirtilen kanun hükmünün uygulanmasının mümkün olmadığı, icra dosyasında davacıya gönderilen haciz ihbarnamelerine süresinde itiraz edilmediği ve davanın da hak düşürücü süre içinde açılmadığı anlaşıldığından davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.”
İİK m 89/5 te ise ödeme yapan ya da malı teslim eden üçüncü şahsın alacaklıya ve dosya borçlusuna karşı açabileceği davadan bahsedilmektedir. Ancak burada birtakım şartların gerçekleşmesi gerektiği de yine madde içerisinde belirtilmiştir.
İİK m 89/5 “Üçüncü şahıs, kusuru olmaksızın bir mani sebebiyle müddeti içinde haciz ihbarnamesine itiraz etmediği takdirde 65 inci madde hükmü uygulanır. Her hâlde üçüncü şahıs, borçlu ile kötü niyetli alacaklıya karşı dava açarak ödemek zorunda kaldığı paranın veya teslim ettiği malın iadesini isteyebilir.”
Bu madde uyarınca alacaklıya dava açılmasının temeli TBK m 49 da belirtilen haksız fiil iken dosya borçlusuna karşı açılan davanın dayanağı sebepsiz zenginleşmedir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2021/6664 E. 2022/7634 K. ve 1.11.2022 tarihli kararında; “Dava, İİK m. 89/5. Maddesine göre açılmış istirdat davasıdır. Üçüncü kişi konumunda olan davacı, kötüniyetli olan takip alacalısına karşı dava açarak ödemek zorunda kaldığı meblağı geri alabilir. Burada davacının, takip alacaklısına karşı açtığı davanın hukuki sebebi TBK m. 49 ve devamında düzenlenen haksız fiil, takip borçlusuna karşı açılan davanın hukuki sebebi ise sebepsiz zenginleşmedir.”
Kanun maddesinden anlaşıldığı üzere üçüncü şahsın icra dosyasındaki alacaklıya karşı İİK m 89/5 kapsamında dava açabilmesi için alacaklının açıkça kötü niyetli olduğunu (üçüncü kişinin dosya borçlusuna borcu bulunmadığını bildiği halde haciz ihbarnamesi gönderdiğini, üçüncü kişiyi bilerek hataya düşürerek borcun yedinde sayılmasını sağladığını, borçlu ile işbirliği içinde olduğunu vs.) ispat etmesi gerekmektedir. Bu, alacaklıya karşı dava açılabilmesinin en önemli koşuludur.
Nitekim bu husustaki Yargıtay kararlarının gerekçeleri de aynı doğrultudadır;
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2019/180 E. 2019/2670 K sayılı 08.05.2019 tarihli kararı “İcra ve İflas Kanunu 89/5 maddesinin ikinci cümlesine göre; “..Her hâlde üçüncü şahıs, borçlu ile kötü niyetli alacaklıya karşı dava açarak ödemek zorunda kaldığı paranın veya teslim ettiği malın iadesini isteyebilir.” hükmü yer almaktadır. Şu durumda; icra takip alacaklısının, İİK 89/5'e göre kötü niyetli olma koşulu aranacaktır, ancak dava konusu olayda davalının, kötü niyetli olduğu iddiası ispatlanamamıştır. Bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesis edilmesi doğru olmamış kararın bu sebeple bozulması gerekmiştir.”
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2020/2470 E. 2020/3892 K. ve 7.10.2020 tarihli kararı “Bölge Adliye Mahkemesin’ce, İİK.’nın 89/5 c.2 maddesindeki geri verme davasının öncüsü olan ve aynı kanunun 72. Maddesi hükümlerine tabi olan iş bu menfi tespit davasında; davacı üçüncü kişinin, takip borçlusuna borçlu olmadığının yanı sıra, takip alacaklısının, kendisinin takip borçlusuna borçlu olmadığını bildiği halde, kötü niyetle, onu hataya (yanıltmaya) veya hile ile aldatmaya düşürerek, borcun kendisinin zimmetinde sayılmış olduğunu ispat etmesi gerektiği, davacıya, haciz ihbarnameleri gönderilmesinde herhangi bir usul ve yasaya aykırılık olmadığı, davacının, borçlunun kendisinde borçlu olmadığını bildiği halde, davacıya haciz ihbarnameleri göndermek suretiyle davalının kötü niyetle hareket ettiğini kanıtlayamadığı gerekçesiyle ilk derece mahkemesinin kaldırılarak davanın reddine ve davalı lehine kötü niyet tazminatına karar verilmiştir.” Devamında ise işbu kararın onanmasına karar verilmiştir.
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 2020/1702 E. 2022/1531 K. ve 13.10.2022 tarihli kararı “Dairemizin 12.07.2018 tarih ve 2018/1512 e., 2018/1039 k. sayılı kaldırma kararında; davalı alacaklı yönünden davanın sebebinin, üçüncü kişinin takip borçlusuna borçlu olmadığını bildiği halde, kötü niyetle onu hataya düşürerek borcun üçüncü kişinin zimmetinde sayılmasını sağlamış olan kötü niyetli takip alacaklısına borçlu olmadığı vakıası olduğu, ilk derece mahkemesince, davalı alacaklı ile davalı borçlunun zorunlu dava arkadaşı olmadıkları, her bir davalı yönünden davanın hukuki sebebinin farklı olduğu, davacının davalı alacaklı şirket yönünden, takip borçlusuna borcu olmadığını bilmesine/bilebilecek durumda olmasına rağmen kötüniyetle onu hataya düşürerek borcun kendisinin zimmetinde sayılmasını sağladığı (haksız fiil) iddiasını kanıtlamakla yükümlü olduğu (Prof. Dr. Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı ikinci baskı sayfa 472, 473) gözetilerek, davacının delillerinin bu kapsamda tartışılıp değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Davacı tarafça davalı alacaklı şirketin, kendisinin takip borçlusuna borçlu olmadığını bilmesine/bilebilecek durumda olmasına rağmen kötü niyetle onu hataya düşürerek borcun kendisinin zimmetinde sayılmasını sağladığı iddia edilmediği gibi, dosyaya bu yönde delil ve belge de sunulmamıştır.
Buna göre ilk derece mahkemesince; davacı tarafça davalı alacaklı yönünden şirketin kötü niyetli olduğu iddiasının kanıtlanamadığı gerekçesiyle davalı şirket yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken, borçlunun davacıya borçlu olup almadığı konusunda alınan bilirkişi raporuna dayalı olarak yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır”
Belirtilen kararlar alacaklının kötü niyetinin ispat edilemediğine ve dolayısıyla açılan davaların reddine/reddi gerektiğine dair içeriğe sahiptir. Aşağıda belirtilen kararda ise alacaklının kötü niyetli olduğuna dair tespit yapılmış olup kötü niyet hallerinin sınırlı olmadığını bize göstermektedir.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2016/16419 E. 2017/759 K. sayılı 08.02.2017 tarihli kararı “Davacı taraf gerek dava dilekçesi gerekse temyiz dilekçesi içeriğinde açıkça davalı ...’nin kötü niyetli olduğunu, polislik görevi nedeniyle işverenlik adresinden ayrılmasından faydalanarak haciz ihbarnamelerini işverenlik adresine tebliğ ettirdiğini ve kendisini dosya borçlusu durumuna düşürdüğünü ifade etmiştir. Ayrıca, davalı ... da duruşmada davacıdan alacağı olmadığını imzalı beyanıyla doğrulamıştır. Öte yandan, somut olayda davacı açısından İİK’nın 89. maddesinin uygulanmasına teknik olarak da imkan ve gereklilik bulunmamaktadır. Şöyle ki, davacı takip borçlusunun eski işvereni olup takip borçlusuna bir borcu olduğu düşünülse dahi belirtilen Kanun’un 355 ve 356. maddelerinde bu duruma ilişkin daha özel ve daha kolay bir prosedür düzenlenmiştir. Buna göre, takip borçlusunu çalıştıran kurum veya işverene takip borçlusunun maaş veya ücretinden kesinti yapılması yönünde bir müzekkere yazılması, akabinde kesinti yapılmayınca kesilmeyen para tutarının işveren veya kurumun maaş veya sair mallarından alınması mümkündür. Somut olayda, ilk olarak davacıya belirtilen şekilde haciz müzekkeresi yazılmış ise de, davacının görev ve adres değişikliği nedeniyle müzekkereden haberdar olmaması üzerine davalı ...’nin aynı adresi göstererek davacıya sırasıyla 1., 2. ve 3. haciz ihbarnameleri gönderdiği anlaşılmaktadır. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde davalı ...’nin kötü niyetli olduğunun kabulü gerekmektedir. O halde, eldeki dava İİK'nın 89/3. fıkrasına göre değil 5. fıkrasına göre açıldığından ve bu fıkrada davacının ödediği bedelin istirdadı için hak düşürücü bir süre düzenlenmemiş olduğundan mahkemece istemin hak düşürücü süreden reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.”
Kısaca özetlemek gerekirse; üçüncü kişinin, takip alacaklısına karşı açabileceği İİK m 89/3 ve İİK m 89/5 te belirtilen davaların mahiyetleri ve şartları birbirinden tamamen farklıdır. Hak düşürücü süre içerisinde açılması şartıyla İİK m 89/3 te belirtilen menfi tespit davasında üçüncü kişinin takip borçlusuna borçlu olmadığının veya malın takip borçlusuna ait olmadığının ispatı beklenmekteyken İİK m 89/5 te belirtilen davada ise aranan en önemli koşul alacaklının kötü niyetinin ispatı olup ispat edilemediği takdirde davanın reddine karar verileceği Yargıtay kararlarında belirtilmiştir.
Av. Arb. Feride TOKER SEVGİ