İşçi-işveren ilişkilerinde işçilerin iş görme ve benzeri yükümlülükleri olduğu gibi işverenlerin de bazı yükümlülükleri mevcuttur. Söz konusu yükümlülüklerinden biri de işverenin işçiyi gözetme borcudur. Söz konusu yükümlülüğe göre işveren, işyerinde iş sağlığı ve güvenliğini tamamen sağlamalı ve bunun için gerekli olan araç gereçleri eksiksiz olarak bulundurmalı, her türlü önlemi almalı, işçiye gerekli eğitimleri vermelidir. Tüm bunlarla birlikte tabi ki işverenin iş yerinde gerçekleşen bir iş kazasını en geç 3 işgünü içerisinde Sosyal Güvenlik Kurumu’na bildirmelidir. Aksi halde işverenin idari para cezasına çarptırılacağı söz götürmez bir gerçektir. Ayrıca işveren bu durumda iş kazasını Sosyal Güvenlik Kurumu’na bildirmekle kalmamalı, kaza gerçekleşir gerçekleşmez direkt en yakın kolluk birimine de bildirmelidir. Ancak bilindiği üzere iş kazasına uğrayan kişi her zaman bağımlı olarak çalışan bir kişi olmayabilir, kişi kendi nam ve hesabına çalışıyor olabilir. Bu durumda da bağımsız çalışan ve iş kazası geçiren kişi kazayı Sosyal Güvenlik Kurumu’na şahsen bildirmelidir.

İş kazası, işyerinde veya işin yürütülüşü nedeniyle meydana gelen, ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen ya da bedenen engelli hale getiren olaydır. Dolayısıyla işçinin işverenin otoritesi altındayken yaptığı iş dolayısıyla aniden meydana gelen bir olay sonucunda uğradığı zarardır. İş kazası anında dışarıdan gelen bu olay eğer işçinin kendi kusuru veya isteği ile geldiyse bu durumda iş kazasından söz edilemeyecektir. İşçinin geçirdiği iş kazası nedeniyle işverenin sorumlu olacağı tazminat sorumluluğu akde aykırılıktan doğan bir kusur sorumluluğu olacaktır. Çünkü yukarıda da belirttiğimiz üzere iş kazası durumunda işverenin işçiyi gözetme borcuna aykırı bir durum mevcut olacaktır.

Meslek hastalığı, işçinin yaptığı işten dolayı tekrarlanan bir nedenle ya da işin yürütülüş şartlarından dolayı uğradığı geçici veya sürekli hastalık, bedensel ya da ruhsal özürlülük halleridir. Bir hastalığın meslek hastalığı sayılabilmesi için bazı durumların varlığı şarttır. Örneğin söz konusu hastalığın Sosyal Güvenlik Kurumu yetkili sağlık kuruluşunun sağlık kurulu tarafından meslek hastalığı olarak nitelendirilmesi gerekir. Tüm bunlarla birlikte tabi ki işçi, işverenin emir ve talimatı altında çalışıyor ve işverenin durumu hastalık oluşturmaya uygun bulunuyorsa uğranılan hastalık meslek hastalığı sayılacaktır.

İş kazasına ya da meslek hastalığına uğrayan işçi maddi tazminat davası açabilir. İşçi ölmüşse tabi ki işçinin desteğinden yoksun kalmış kişiler de bu davayı açabilecektir. Söz konusu davada davalı iş kazasına uğrayan işçiyi çalıştıran işveren olacaktır. Ancak özel durumların varlığı halinde örneğin alt işveren-asıl iş veren ilişkisinin varlığı durumunda davacı davasını iki işverene de müteselsil sorumluluktan dolayı yöneltebilecektir. İş kazasıyla vücut bütünlüğü ihlal edilen içi veya işçinin desteğinden yoksun kalanlar maddi tazminat olarak; hastane masrafları, çalışma gücünün kaybından doğan zararlar ile ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan zararları isteyebilecektir.

İş kazası ya da meslek hastalığı sonucu ölen ve işçinin desteğinden fiilen ve sürekli yararlanan kişiler maddi tazminat olarak destekten yoksun kalma tazminatını da isteyebilmektedir. Söz konusu destek süresi, vefat olayının olmaması durumunda işçinin muhtemelen yaşayacağı süreye göre hesaplanacaktır. Bu durumda da işçinin muhtemel yaşam süresi uygulamada PMF tablosu olarak bahsedilen tabloya göre hesaplanacaktır.

İş kazası ya da meslek hastalığından kaynaklanan tazminat davalarında işverenin söz konusu kaza ya da meslek hastalığının oluşmasındaki kusurunun tespiti davanın kabulü için çok önemli mahiyettedir. Bahse konu kusurun tespiti amacıyla gerekirse olay yerinde keşif yapılır, kusur oranı uzman bilirkişi heyetine tespit ettirilir. Ancak dosyaya gelecek raporlar arasında çelişki oluşması durumunda mahkemece ek rapor alınarak çelişki giderilmelidir. Söz konusu kusur oranları belirlendikten sonra işçinin maluliyet oranı da tespit edilmek zorundadır. Bu süreçte olayın iş kazası ya da meslek hastalığı olup olmadığı Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan tespit edilmediyse mahkeme davacıya süre vererek bu konuda Sosyal Güvenlik Kurumu’na başvurması ve gerekirse Sosyal Güvenlik Kurumu ve işveren aleyhine olayın iş kazası ya da meslek hastalığı olduğunun tespiti yönünde dava açması için süre verilmeli ve bu bahse konu dava da asıl tazminat davası için bekletici mesele yapılmalıdır.

Yukarıda bahsetmiş olduğumuz sigortalının maluliyet oranı Sosyal Güvenlik Kurumu Yüksek Sağlık Kurulu tarafından belirlenecektir. Ancak Kurul’un raporuna itiraz edilirse Adli Tıp İhtisas Kurulu’ndan rapor aldırılır. Bu raporun da çelişkili olması durumunda ise Adli Tıp Genel Kurulu’ndan rapor alınarak maluliyet oranı belirlenecektir.

Bahse konu davamızda davacı tarafça talep edilmesi halinde olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faize hükmedilmelidir. Ayrıca iş kazası ve meslek hastalığından kaynaklanan maddi – manevi tazminat davaları maluliyetin kesinleştiği tarihten itibaren işleyecek 10 yıllık zamanaşımına tabidir.