Bununla birlikte, usul kanunlarının taraflara karar düzeltme yoluna başvurma hakkını tanıdığı hâllerde temyiz incelemesi sonucu verilen kararlara karşı karar düzeltme yoluna başvuru hakkının Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında olduğunun kabulü gereklidir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, karar düzeltme yolunun açık olduğu hallerde kişilere bu aşamada ileri sürülen iddiaların ilgili yargı merci tarafından incelenmesi yönünde pozitif bir yükümlülük içermektedir.

Bir uyuşmazlığın bir mahkeme tarafından karara bağlanması hakkı, mahkeme hakkından türetilen bir haktır. Gerçekten de bir mahkemenin yalnızca önüne getirilen maddi ve hukuki sorunları inceleyebilmesi yeterli değildir; bu yargı yerinin aynı zamanda bir karar verebilmesi de gerekir. Mahkeme hakkını kullanan tarafın amacı, davanın sonucunda bir karar elde etmektir. Karar elde edemiyorsa, dava açmanın da bir anlamı olduğu söylenemez.

İlgili Kararlar:

♦ (Medikal Kozmetik ve Dış Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2014/8282, 8/3/2017)
♦ (Metin Öztürk, B. No: 2014/18838, 8/3/2017)
♦ (Bob Ross İncorporated, B. No: 2015/14347, 3/7/2019)
♦ (Ayhan Şaşar, B. No: 2016/15514, 23/10/2019)
♦ (Petrol Ofisi A.Ş., B. No: 2016/14254, 28/11/2019)
♦ (Ahmet Acar ve diğerleri, B. No: 2018/22894, 15/6/2021)

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MEDİKAL KOZMETİK VE DIŞ TİCARET LTD. ŞTİ. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/8282)

 

Karar Tarihi: 8/3/2017

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Yakup MACİT

Başvurucu

:

Medikal Kozmetik ve Dış Ticaret Ltd. Şti.

Temsilcisi

:

Sadettin KESKİN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, temyiz itirazlarının Yargıtayca incelenmemesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 27/5/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu Medikal Kozmetik ve Dış Ticaret Ltd. Şti. (Şirket), 24/8/2005 tarihinde iki ortaklı olarak kurulan ve kozmetik sektöründe faaliyet gösteren bir firmadır.

9. Şirket ile İzmir'de aynı alanda faaliyet gösteren P... S... Sağlıklı Zayıflama ve Estetik Merkezi Sanayi Ticaret Ltd. Şti. (Bayi) arasında 21/2/2007 tarihinde MBR & MSB Yetkili Bayi Sözleşmesi (sözleşme) imzalanmıştır.

10. Başvurucu Şirket, Bayinin makul ve kabul edilebilir ölçüde mal siparişinde bulunmadığını belirterek 8/1/2008 tarihinde sözleşmeyi feshetmiştir.

11. Bayi; başvurucu Şirketin sözleşmeyi haksız olarak feshettiğini, sözleşmeden doğan yükümlülüklerin yerine getirilmemesi nedeniyle zarara uğradığını belirterek İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesinde (Mahkeme) tazminat davası açmıştır.

12. Mahkeme 25/2/2010 tarihli kararla, davalı Şirketin sözleşmeyi fesihte haksız olduğunu, edimin ifa edilmemesi nedeniyle uğranılan zararları tazmin etme yükümlülüğünün bulunduğunu tespit ederek davayı kabul etmiştir.

13. Başvurucu, Mahkemenin davaya bakmakta yetkili olmadığını, davacı Bayinin ticari defterlerlerinin lehe delil niteliğinde olmadığını, bilirkişi raporlarının hatalı olduğunu, bedelsiz ürün teslimine ilişkin yemin teklif etme haklarının hatırlatılmadığını, zarar miktarının tespitinde yanlışlık yapıldığını belirterek 13/5/2010 tarihli dilekçeyle kararı temyiz etmiştir.

14. Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 20/12/2010 tarihli ilamında, bilirkişilerin şahsına yapılan itirazlar da gözetilerek yeni bir bilirkişi heyetinden denetime elverişli rapor aldırılması gerektiğini belirterek hükmü bozmuş; bozma nedenine göre başvurucunun diğer temyiz iddialarının (bkz. § 13) şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar vermiştir.

15. Mahkeme bozma ilamına uyarak yeniden seçilen bilirkişi heyetine rapor düzenletmiş, 13/11/2012 tarihinde, önceki karardaki gerekçeyle (bkz. § 12) davayı kabul etmiştir.

16. Başvurucu, bozmadan önceki temyiz iddialarını yineleyerek 20/2/2013 tarihli dilekçeyle kararı temyiz etmiş; Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 5/3/2014 tarihli ilamında, başvurucunun bozma kapsamı dışında kalan ve kesinleşmiş olan yönlere ilişkin temyiz iddialarının (bkz. § 13) incelenemeyeceğini belirterekhükmü onamıştır.

17. Onama kararı 21/5/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu 27/5/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

18. Başvurucu bu arada karar düzeltme talebinde bulunmuş, Daire 17/11/2014 tarihli kararıyla talebi reddetmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

19.22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu'nun 96. maddesi şöyledir:

"Alacaklı hakkını kısmen veya tamamen istifa edemediği takdirde borçlu kendisine hiç bir kusurun isnat edilemiyeceğini ispat etmedikçe bundan mütevellit zararı tazmine mecburdur."

20.11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 112. maddesi şöyledir:

"Borç hiç veya gereği gibi ifa edilmezse borçlu, kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe, alacaklının bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür."

21. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 27. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler.

(2) Bu hak;

...

c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini,

içerir."

22. 4/2/1959 tarihli ve E.1959/13, K.1959/5 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...

Temyizce bir kararın bozulması ve mahkemenin bozma kararına uyması halinde bozulan kararın bozma sebeplerinin şümulü dışında kalmış cihetlerinin kesinleşmiş sayılması, dâvaların uzamasını önlemek maksadiyle kabul edilmiş çok önemli bir usulü hükümdür. Bir cihetin bozma kararının şümulü dışında kalması da iki şekilde olabilir. Ya o cihet, açıkça bir temyiz sebebi olarak ileri sürülmüş fakat dairece itiraz reddedilmiştir, yahutta onu hedef tutan bir temyiz itirazı ileri sürülmemiş olmasına rağmen dosyanın Temyiz Dairesince incelendiği sırada dosyada bulunan yazılardan onun bir bozma sebebi sayılması mümkün bulunduğu halde o cihet Dairece bozma sebebi sayılmamıştır. Her iki halde de o konunun bozma sebebi sayılmamış ve başka sebeplere dayanan bozma kararına mahkemece uyulmuş olması, taraflardan birisi lehine usuli bir müktesep hak meydana getirir ki, bu hakkı ne mahkeme, ne de Temyiz Mahkemesi halele uğratabilir. Zira usulü müktesep hakkın tanınması da âmme intizamı düşüncesiyle kabul edilmiş bir esastır.

..."

B. Uluslararası Hukuk

23. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Herkes davasının medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde, görülmesini isteme hakkına sahiptir...”

24. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mahkemeye erişim hakkının, Sözleşme'nin 6. maddesinde yerini bulan güvencelerin doğal bir parçası olduğunu, bu güvence kapsamında herkesin medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili iddialarını yetkili merciler önünde ileri sürme hakkının korunduğunu (bkz. Lawyer Partners A.S./Slovakya, B. No: 54252/07, 16/6/2009, § 52), Sözleşme'nin 6. maddesinde mahkeme kararlarına karşı kanun yolu başvurusunda bulunma hakkının güvence altına alınmadığını; ancak, devletin kendi takdirine bağlı olarak taraflara kanun yoluna başvurma hakkı tanıması durumunda, incelemeyi yapan mahkeme önünde uygulanan muhakeme usulünün güvence ilkelerine uygun olması gerektiğini belirtmiştir (bkz. Delcourt/Belçika, B. No: 2689/65, 17/1/1970, § 25).

25. AİHM, mahkeme hakkının görünümlerinden biri olan etkili karar hakkı ile ilgili Kutic/Hırvatistan ( B. No: 48778/99, 1/3/2002, § 25) davasında yaptığı değerlendirmede, Sözleşme'nin 6. maddesinin hukuki uyuşmazlıkların tespiti için mahkemeye erişim hakkını güvence altına aldığını; ancak, bu hakkın yalnızca dava açma hakkı ile sınırlı olmaksızın mahkeme tarafından uyuşmazlığın nihai olarak karar altına alınması hakkını da içerdiğini belirterek mal varlığının zarara uğraması nedeniyle Devlete karşı açılan tazminat davasında yargılama devam ederken yürürlüğe giren kanun hükmüne göre yeni düzenleme yapılıncaya kadar yargılamanın durdurulması ve davanın 6 yıl süreyle karara bağlanmamasının, Sözleşme'nin 6. maddesi kapsamında etkili karar hakkının ihlali sonucunu doğurduğunu belirtmiştir.

26. AİHM, Cezayir'deki tıp fakültesinden mezun olan bir başvurucunun diplomasının denkliğinin tanınmaması nedeniyle açtığı davada, Fransa Danıştayı'nın başvurucu tarafından ileri sürülen hukuki meseleler ile maddi olaylarıdeğerlendirmeden, yalnızca idari makamların mütekabiliyet şartı ile ilgili görüşüne bağlı kalarak karar vermesi nedeniyle, başvurucunun ileri sürdüğü iddialar çerçevesinde uyuşmazlığın tespiti ile ilgili tüm olgusal ve hukuki konuları incelemek üzere yeterli yargı yetkisine sahip olan bir mahkemeye eriştiğinin düşünülemeyeceğini belirterek Sözleşme'nin 6. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir (bkz. Chevrol/Fransa, B. No: 49636/99, 13/2/2003, §§ 76-84).

.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

27. Mahkemenin 8/3/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

28. Başvurucu, başvuru konusu davada temyiz iddialarının (bkz. § 13) Yargıtayca incelenmediğini belirterek mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

29. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasışöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

30. Başvurucunun 13/5/2010 tarihli dilekçesinde dile getirdiği ayrıntılı temyiz iddialarının 20/12/2010 tarihli bozma ilamı kapsamı dışında kaldığı ve kesinleştiği gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle ileri sürülen ihlal iddialarının mahkemeden karar elde etme hakkı bağlamında mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği anlaşılmıştır.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

31. Başvurucunun, Yargıtay onama ilamının tebliği üzerine süresinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunduğu, aynı zamanda 26/5/2014 tarihinde karar düzeltme yolunabaşvurduğu anlaşılmış ise de Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin, 17/11/2014 tarihli ilamı ile karar düzeltme talebini reddettiği, bu suretle bireysel başvuru değerlendirilmeden önce karar düzeltme incelemesinin sonuçlanması nedeniyle başvuru yollarının tüketildiği sonucuna ulaşılmıştır.

32. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeninin de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

33. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.

34. Anayasa'nın 36. maddesine 2001 yılı değişiklikleriyle eklenen "adil yargılanma" ibaresine ilişkin gerekçede, taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının güvencelerinden birini de mahkemeye erişim hakkı oluşturmaktadır.

35. Hak arama özgürlüğünün temel unsurlarından biri mahkemeye erişim hakkıdır. Kişinin uğradığı bir haksızlığa veya zarara karşı kendisini savunabilmesinin ya da maruz kaldığı haksız bir uygulama veya işleme karşı haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesinin zararını giderebilmesinin en etkili yolu, yargı mercileri önünde dava hakkını kullanabilmesidir (AYM, E.2014/76,K.2014/142, 11/9/2014).

36. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52). Mahkemeye erişim hakkı sadece ilk derece mahkemesine dava açma hakkını değil eğer iç hukukta itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise üst mahkemelere başvurma hakkını da içerir (Ali Atlı, B. No: 2013/500, 20/3/2014, § 49).

37. Mahkemeye erişim hakkı bireylerin yalnızca dava açabilme hakkını güvence altına almaz. Yargı mercilerince uyuşmazlığın içinde yer alan maddi ve hukuki sorunların bütünüyle ele alınması ve karara bağlanması gerekir. Bu açıdan mahkemeye erişim hakkı uyuşmazlığın karara bağlanmasını isteme hakkını da içerir. Başka bir ifadeyle mahkemeye erişim hakkı, dava açma hakkı ile sınırlı olmaksızın taraflara dava (temyiz) konusunu oluşturan tüm taleplerin esasının incelenerek değerlendirilmesini isteme hakkı sağlar.

38. Özden Sayar ve Deren Dilara Sayar (B. No: 2013/4022, 13/4/2016, §§ 59, 61, 75) başvurusunda, başvurucuların terör eylemi nedeniyle meydana gelen patlamada yakınlarının ölmesi üzerine idare hukukunun genel hükümlerine göre manevi zararların tazmini için yapılan başvuru ve açılan davanın reddedilmesi meselesi mahkemeye erişim hakkı yönünden incelenmiş; Anayasa Mahkemesi, mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı ve uyuşmazlık kapsamında bir talebin mahkeme önüne taşınarak bunların etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini, tazminat talebinde bulunan bir kimsenin bu istemi hakkında bir mahkeme tarafından talebin yerinde olduğu ya da olmadığı yönünde bir karar verilmesini isteme hakkının bulunduğunu, somut olayda başvurucuların idare hukuku genel hükümlerine göre yaptıkları başvurular ve açtıkları manevi tazminat davasının 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında incelemeye tabi tutularak anılan Kanun kapsamında başvurucuların manevi tazminat talep etme imkânının bulunmadığı gerekçesi ile reddedildiğini, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre yapılan başvuru ve açılan davada, başvurucuların manevi tazminat talebi hakkında genel hükümlere göre inceleme yapılarak bir karar verilmesi yoluyla başvurucuların mahkemeye erişimine olanak sağlanabileceğini; bu açıdan, açtıkları davayı tazminat hukukunun genel hükümlerine göre inceletme imkânından mahrum bırakılan başvurucuların, mahkemeye erişim hakkına müdahalede bulunulduğunu belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

39. Başvurucu; temyiz iddialarının Yargıtay tarafından temyize konu edilmediğini,bu açıdan temyiz hakkının bu itirazlara münhasıran engellendiğini iddia etmiştir.

40. Somut olayda değerlendirilmesi gereken mesele, başvurucunun temyiz iddialarının inceleme konusu yapılmamasının, mahkemeye erişim hakkına müdahale oluşturup oluşturmadığıdır.

41.Başvurucu 13/5/2010 tarihli dilekçesinde ayrıntılı bir şekilde iddialarını (bkz. §13) dile getirerekkararı temyiz etmiş; Yargıtay 19. Hukuk Dairesi, başvurucunun bilirkişilere yönelik itirazını gözönüne alarak hükmü bozmuş ve diğer temyiz iddialarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar vermiştir.

42. Bozmadan sonra mahkeme yeni bir bilirkişi heyetinden rapor almış, 13/11/2012 tarihli kararla davayı kabul etmiş, başvurucunun bozmadan önceki iddialarını yineleyerek kararı temyiz etmesi üzerine Yargıtay bozma kapsamı dışında kalan ve kesinleşmiş olan yönlere ilişkin temyiz iddialarının incelenemeyeceğini belirterek hükmü onamıştır.

43. Yargıtay tarafından bozulan bir mahkeme hükmünün bozma kararı kapsamı dışında kalan kısımları kesinleşir. Kesinleşmeden bahsedebilmek için bu hususun ilgili tarafça temyiz sebebi olarak ileri sürülmemiş olması veya Yargıtay tarafından reddedilmesi gerekir. Bu durum usule ilişkin kazanılmış hak olarak nitelendirilmiştir. Usule ilişkin kazanılmış hak müessesesi 6100 sayılı Kanun'da düzenlenmemiş; ancak, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu kararı ile hukuk dünyasında varlık kazanmıştır.

44.Yargıtayın 5/3/2014 tarihli ilamına göre başvurucu tarafından 13/5/2010 tarihli dilekçede ileri sürülen temyiz iddialarının aslında yargılamada hiç ileri sürülmediği veya 20/12/2010 tarihli bozma ilamında değerlendirilmiş gibi kabul edilerek bozmadan sonraki karara karşı20/2/2013 tarihli dilekçede ileri sürülen aynı iddiaların bu defa kesinleştiğinden bahisle temyiz incelemesine konu yapılmamasının, başvurucunun usul kanunlarına uygun olarak davanın esasını ilgilendiren hususlarda ileri sürdüğü ve her biri başlı başına temyize konu olabilecek itirazları ile ilgili kanun yolunun fiilen ve etkili bir şekilde kullandırılmaması sonucunu doğurduğu anlaşılmıştır.

45. Buna göre başvurucunun 13/5/2010 ve 20/2/2013 tarihli dilekçelerinde ileri sürdüğü, bozma kapsamı dışında kalan temyiz iddialarının kesinleştiğinden bahisle inceleme ve değerlendirmeye konu yapılmamasının kanun yolunun etkili bir şekilde kullanılması imkânını ortadan kaldırdığı, bu açıdan başvurucunun temyiz incelemesinde iddia ettiği hususlara yönelik karar elde etme hakkından yoksun bırakılarak mahkemeye etkili erişim hakkına müdahalede bulunulduğu anlaşılmıştır.

46. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Diğer İhlal İddiaları

47. Başvurucu, Mahkeme kararının usul ve kanuna aykırı olduğunu, hâkimin reddi talebinin kabul edilmediğini, temyiz incelemesinde ise duruşma talebinin reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

48. Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği tespit edilerek ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için dava dosyasının ilgili Mahkemeye gönderilmesine karar verildiğinden, başvurucunun adil yargılanma hakkı kapsamında ileri sürdüğü diğer şikâyetler hakkında ayrıca değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

49.6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

50. Başvurucu yeniden yargılama ve 10.000 TL maddi, 50.000 TL manevi tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

51.Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

52. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak amacıyla Yargıtay ilgili Dairesine gönderilmesi için İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

53. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla ilgili Yargıtay Dairesine gönderilmek üzere İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesine (E.2011/85, K.2012/326) GÖNDERİLMESİNE,

D. Yeniden yargılama kararı verilmekle başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,

E. 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 8/3/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

METİN ÖZTÜRK BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/18838)

 

Karar Tarihi: 8/3/2017

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Yakup MACİT

Başvurucu

:

Metin ÖZTÜRK

Vekili

:

Av. Gökçe GARİPCAN OCAK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, feragat gerekçesiyle temyiz talebinin reddedilmesinden dolayı mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 1/12/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. 1/11/2006 tarihli sözleşme ile İstanbul'daki N.M. İlköğretim Okulu kantinini işletmekte olan başvurucu ile Okul Aile Birliği arasında ihtilaf çıkmış, başvurucu hakkında tahliye işlemi başlatılması üzerine başvurucu, tahliyenin durdurulması için İstanbul 18. Sulh Hukuk Mahkemesinden ihtiyati tedbir talebinde bulunmuştur.

9. İstanbul 18. Sulh Hukuk Mahkemesi 11/4/2013 tarihli kararla başvurucunun tahliye işlemini tedbiren durdurmuştur.

10. Başvurucu, okul kantinini kira sözleşmesi kapsamında işlettiğini, sözleşmeye göre feshi gerektiren nedenler yoksa sözleşmenin beş yıl süreye kadar uzatılabileceğini, bu noktada kazanılmış hakkı olduğunu, sözleşmenin yenilenmesi gerektiği hâlde okul idaresince haksız olarak feshedildiğini belirterek kiracılık sıfatının tespiti ile el atmanın önlenmesi davası açmıştır.

11. İstanbul 14. Sulh Hukuk Mahkemesinin (Mahkeme) 12/3/2013 tarihli kararı ile taraflar arasındaki sözleşmenin en son 1/11/2011 tarihinde yenilendiği ve 1/11/2012 tarihinde sona erdiği, 8/9/1983 tarihli ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu'nun 75. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca, başvurucunun taşınmazda fuzuli şagil konumunda ve bu nedenle de taşınmazı tahliye etmek zorunda olduğu, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında da belirtildiği gibi, 2886 sayılı Kanun'a göre kira süresinin dolması ile sözleşmenin sona ereceği, davada 18/5/1955 tarihli ve 6570 sayılı mülga Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanun'un 11. maddesinin davada uygulanma yerinin olmadığı belirtilerek davanın reddine karar verilmiştir.

12. Başvurucunun temyizi üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesi 24/3/2014 tarihli ilamında, hükmün davacı vekiline 10/4/2013 tarihinde tebliğ edildiğini, Mahkemece 18/4/2013 tarihli tutanakla davacı vekilinin 11/4/2013 tarihli temyizden feragat ettiğini bildirir dilekçesini mahallî mahkemeye verdiğini ve kimlik tespitinin yapıldığını, temyizden feragat dilekçesinin dosya içine konulduğunu, daha sonra davalı vekilinin 12/4/2013 tarihinde Mahkemeye müracaatı sonucu yapılan incelemede davacı vekilinin temyizden feragat dilekçesinin olmadığına dair mahkeme hâkimi, yazı işleri müdürü ve davalı vekilinin imzası ile tutanak tutulduğunun anlaşıldığını, tutanağa göre davacı vekili temyizden feragat ettiği hâlde 15/4/2013 tarihinde temyiz dilekçesi verdiğinin görüldüğünü, Mahkemece tutulan tutanağa göre davacı vekilinin hükmün tebliğinden sonra temyizinden vazgeçmesi ile hükmün kesinleştiğini, kesin hüküm hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağını belirterek başvurucunun temyiz dilekçesinin reddine karar vermiştir.

13. Karar düzeltme talebi, aynı Dairenin 8/9/2014 tarihli ilamı ile reddedilmiştir.

14. Ret kararı 3/11/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu 1/12/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

1. Kanun Hükümleri

15. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesi şöyledir:

"(1) Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.

(2) Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.

(3) Bu Kanunda bölge adliye mahkemelerine görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine kadar 1086 sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır."

16. 6100 sayılı Kanun'un 349. maddesi şöyledir:

"Taraflar, ilamın kendilerine tebliğinden önce, istinaf yoluna başvurma hakkından feragat edemez.

Başvuru yapıldıktan sonra feragat edilirse, dosya bölge adliye mahkemesine gönderilmez ve kararı veren mahkemece başvurunun reddine karar verilir. Dosya, bölge adliye mahkemesine gönderilmiş ve henüz karara bağlanmamış ise başvuru feragat nedeniyle reddolunur."

17. 6100 sayılı Kanun'un 445. maddesi şöyledir:

"Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP), adalet hizmetlerinin elektronik ortamda yürütülmesi amacıyla oluşturulan bilişim sistemidir. Dava ve diğer yargılama işlemlerinin elektronik ortamda gerçekleştirildiği hâllerde UYAP kullanılarak veriler kaydedilir ve saklanır.

Elektronik ortamda, güvenli elektronik imza kullanılarak dava açılabilir, harç ve avans ödenebilir, dava dosyaları incelenebilir. Bu Kanun kapsamında fizikî olarak hazırlanması öngörülen tutanak ve belgeler güvenli elektronik imzayla elektronik ortamda hazırlanabilir ve gönderilebilir. Güvenli elektronik imza ile oluşturulan tutanak ve belgeler ayrıca fizikî olarak gönderilmez, belge örneği aranmaz.

Elektronik ortamdan fizikî örnek çıkartılması gereken hâllerde tutanak veya belgenin aslının aynı olduğu belirtilerek hâkim veya görevlendirdiği yazı işleri müdürü tarafından imzalanır ve mühürlenir.

Elektronik ortamda yapılan işlemlerde süre gün sonunda biter.

Mahkemelerde görülmekte olan dava, çekişmesiz yargı, geçici hukuki koruma ve diğer tüm işlemlerde UYAP’ın kullanılmasına dair usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir."

18. 3/4/2012 tarihli ve 28253 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren mülga Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yönetmeliği'nin (Yönetmelik) 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...

(6) Tutanak, belge ve kararlar elektronik ortamda düzenlenir ve gerekli olanlar ilgilileri tarafından güvenli elektronik imza ile imzalanır...

(7) Teknik nedenlerle fizikî olarak düzenlenen belge veya kararlar, engelin ortadan kalkmasından sonra derhal elektronik ortama aktarılır...

..."

19. Temyiz hakkından vazgeçme hususunda 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun genel sistematiği içinde kıyasen uygulamaya esas alınan 535. maddesi şöyledir:

"İki tarafın iadei muhakemeden ve 533 üncü maddede muayyen şeraitin tahakkuku halinde temyizden feragatleri hakkında evelce akdedecekleri mukavele keenlemyekündur."

2. Yargıtay Kararları

20. Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 5/4/2007 tarihli ve E.2007/960, K.2007/3411 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...

Hükmü temyiz eden davacı vekili ile davalı H.Y. mahkemeye sundukları27/3/2007 tarihli müşterek tanzim edilmiş dilekçelerinde temyiz taleplerinden vazgeçtiklerini belirtmişlerdir.

Yazı İşleri Müdürü tarafından davalı H.Y.nin kimlik kontrolü yapılmasına karşın davacı vekilinin kimlik tespiti yapılmadığı görülmüştür.

Bu nedenle temyizden vazgeçme dilekçesindeki imzanın ve içeriğinin davacı vekiline ait olup olmadığının belirlenmesinden sonra yeniden gönderilmek üzere dosyanın mahkemesine, ÇEVRİLMESİNE, [5/4/2007 gününde oybirliğiyle karar verildi]"

21. Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 19/6/2006 tarihli ve E.2006/10603, K.2006/13233 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...

Vekaletnamesinde temyizden vazgeçme yetkisi de bulunan alacaklı vekilinin 9/3/2006 ve 4/5/2006 tarihli temyizden vazgeçme dilekçesi gereği temyiz dilekçesinin REDDİNE, [19.06.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.]"

B. Uluslararası Hukuk

22. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Herkes davasının medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde, görülmesini isteme hakkına sahiptir...”

23. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mahkemeye erişim hakkının, Sözleşme'nin 6. maddesinde yerini bulan güvencelerin doğal bir parçası olduğunu (bkz. Lawyer Partners A.S./Slovakya, B. No: 54252/07, 16/6/2009, § 52), bu kapsamda herkesin kişisel hak ve yükümlülükleriyle ile ilgili her türlü iddiasını bir mahkeme veya yargı önüne getirme hakkının güvence altına alındığını (bkz. Golder/Birleşik Krallık, B. No: 4451/70, 21/2/1975, § 36), Sözleşme'nin 6. maddesinde, mahkeme kararlarına karşı kanun yolu başvurusunda bulunma hakkının güvence altına alınmadığını; ancak, devletin kendi takdirine bağlı olarak taraflara kanun yolu başvurusunda bulunma hakkı tanıması durumunda kanun yolu başvurusunu inceleyen mahkeme önünde uygulanan muhakeme usulünün bu ilkelere uygun olması gerektiğini belirtmiştir (bkz. Delcourt/Belçika, B. No: 2689/65, 17/1/1970, § 25).

24. Bu değerlendirmeye benzer şekilde AİHM, bir hukuk davasında bölge adliye mahkemesinin kararına yönelik itirazın reddedilmesi nedeniyle yapılan başvuruyu mahkemeye erişim hakkı kapsamında değerlendirererek kanun yolu incelenmesinde uygulanacak usulün Sözleşme'nin 6. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir (bkz. Mushta/Ukrayna, B. No: 8863/06, 18/11/2010, § 39).

25. AİHM, mahkemeye erişim hakkına yönelik birtakım sınırlandırmaların kabul edilebileceğini; ancak, yasa veya uygulamayla getirilen sınırlamaların meşru bir amaca yönelik olmadığı veya kullanılan yöntem ile ulaşılması hedeflenen amaç arasında makul bir orantısallık ilişkisinin bulunmadığı durumlarda kısıtlamaların Sözleşme'nin 6. maddesinin birinci fıkrasına uygun olmayacağını belirtmiştir (bkz. Ashıngdane/Birleşik Krallık,B. No: 8225/78, 28/5/1985, § 57).

26. AİHM, usul kurallarının katı bir biçimde uygulanması sonucu uyuşmazlıklara ilişkin taleplerin yargı önünde ileri sürülememesi meselesini mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelemiş; bu tür kısıtlamaların bireylerin mahkemeye erişiminin etkili ve pratik olmasının önünde engel oluşturduğunu belirtmiştir. Walchli/Fransa davasında, ceza mahkemesi kararını temyiz eden başvurucunun talebinin yasal prosedüre uygun olmadığı gerekçesiyle reddedilmesi üzerine Sözleşme'nin 6. maddesi kapsamında şikâyette bulunulmuş; AİHM, başvuruyu mahkemeye erişim hakkı kapsamında değerlendirerek mahkemelerin usul kurallarını uygularken bir yandan adil yargılanma hakkını ihlal edebilecek aşırı şekilcilikten ve usul kurallarının ortadan kaldırılması sonucunu doğurabilecek aşırı esneklikten kaçınmaları gerektiğini belirtmiş; somut olayda yerel mahkemelerin başvuru prosedürünü düzenleyen usule ilişkin şartlarla ilgili aşırı şekilci yaklaşım sergilediğini belirterek Sözleşme'nin 6. maddesinin birinci fıkrasının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır (B. No: 35787/03, 26/7/2007, §§ 29-30).

27. Yine Sotiris and Nikos Koutras Attee/Yunanistan davasında başvurucu şirket otel inşaatı için devletten sübvansiyon talebinde bulunmuş ancak talebi reddedilmiştir. Başvurucu kararın iptali için başka bir resmî merci vasıtasıyla Yüksek İdare Mahkemesine başvurmuş, dilekçedeki birtakım şekli eksiklikler gerekçe gösterilerek itirazı reddedilmiştir. AİHM bu başvuruda, itiraz ve temyize ilişkin kabul edilebilirlik koşullarında düzenleme yapmada devletlerin takdir yetkisinin bulunduğunu, bu alandaki düzenlemelerin adalete uygun bir yönetimin sağlanması için gerekli olduğunu; ancak, sınırlamaların hakkın özüne zarar vermemesi gerektiğini belirterek somut olay açısından iç hukuktaki itiraz usulünde başka bir resmî merci vasıtasıyla Yüksek İdare Mahkemesine başvurma hakkının verildiğini, temyiz dilekçesindeki eksikliğin başvurucudan kaynaklanmadığını ve sorumluluğun yetkili otoriteye ait olduğunu, bu açıdan yerel mahkemenin aşırı şekilci yaklaşımla yaptığı değerlendirmede başvurucunun mahkemeye erişim hakkına orantısız bir müdahalede bulunulduğunu belirterek Sözleşme'nin 6. maddesinin birinci fıkrasının ihlal edildiğine karar vermiştir (B. No: 39442/98, 16/11/2000, §§ 19-23).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

28. Mahkemenin 8/3/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

29. Başvurucu 15/4/2013 tarihli dilekçe ile kararı temyiz ettiği hâlde temyizden vazgeçme dilekçesi verdiğine ilişkin tutulan tutanağa itibar edilerek temyiz incelemesinin yapılmadığını, benzer davalarda davanın kabul edilmesi gerektiği yönünde Yargıtay içtihatları olduğunu, bu açıdan kararın usul ve kanuna aykırı olarak verildiğini belirterek Anayasa'nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesi ve 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, yeniden yargılama ve tazminat talebinde bulunmuştur.

2. Değerlendirme

30. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin özünün dosyada mevcut olmayan bir vazgeçme dilekçesi esas alınarak temyiz talebinin reddedilmesi nedeniyle kanun yoluna başvurma hakkından yoksun bırakılmasına yönelik olmasından dolayı iddia, adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer alan mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

32. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeninin de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

33. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.

34. Anayasa'nın 36. maddesine 2001 yılı değişiklikleriyle eklenen "adil yargılanma" ibaresine ilişkin gerekçede, taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerce güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının güvencelerinden birini de mahkemeye erişim hakkı oluşturmaktadır.

35. Hak arama özgürlüğünün temel unsurlarından biri mahkemeye erişim hakkıdır. Kişinin uğradığı bir haksızlığa veya zarara karşı kendisini savunabilmesinin ya da maruz kaldığı haksız bir uygulama veya işleme karşı haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesinin zararını giderebilmesinin en etkili yolu, yargı mercileri önünde dava hakkını kullanabilmesidir (AYM, E.2014/76,K.2014/142, 11/9/2014).

36. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52). Mahkemeye erişme hakkı sadece ilk derece mahkemesine dava açma hakkını değil eğer iç hukukta itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise üst mahkemelere başvurma hakkını da içerir (Ali Atlı, B. No: 2013/500, 20/3/2014, § 49).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

37. Başvurucu, yasal süre içinde temyiz talebinde bulunmasına rağmen temyiz hakkından vazgeçme dilekçesi verdiğine dair Mahkemece tutulan tutanağa itibar edilerek talebinin reddedildiğini, bu suretle temyiz hakkının engellendiğini iddia etmiştir.

38. Somut olayda tartışılması gereken mesele Yargıtayın başvurucunun bilgisi dışında tutulan bir tutanağa dayanarak temyiz dilekçesini reddetmesinin başvurucunun mahkemeye erişimine orantısız bir müdahale oluşturup oluşturmadığının tespitidir.

39. Başvuruya konu davada Mahkemenin 12/3/2013 tarihinde davanın reddine karar verdiği, kararın 10/4/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edildiği, başvurucunun 15/4/2013 tarihli dilekçesi ile kararı temyiz ettiği ve aynı tarihte temyiz harcını yatırdığı; ancak, Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 24/3/2014 tarihli ilamı ile başvurucunun 11/4/2013 tarihinde temyizden vazgeçme dilekçesi verdiğine dair tutulan tutanağa göre hükmün kesinleştiği, kesinleşmiş karara karşı temyiz yoluna başvurulamayacağı belirtilerek dilekçenin reddine karar verildiği anlaşılmıştır.

40. Yargıtay kararına esas alınan Mahkeme hâkimi, yazı işleri müdürü ve davalı vekili A.Ç. tarafından imzalanan 18/4/2013 tarihli tutanak şöyledir:

"Yukarıda esas numarası yazılı mahkememiz dosyasında davacı Metin Öztürk vekili Av. Gökçe Garipcan Ocak mahkememiz tarafından verilen 12/3/2013 tarihli ve E.2013/50, K.2013/124 sayılı ilamı temyiz etmeyeceğine dair 11/4/2013 tarihli dilekçesini ibraz etmiş olup temyizden feragat dilekçesine kimlik tespiti mahkememizce yapılmıştır. Temyizden feragat dilekçesinin dosyaya konduğu mahkememiz yazı işleri müdürü ve zabıt katiplerinin görgüsü ve bilgisi dahilindedir.

Ancak daha sonra davalı vekili Av. A. Ç.nin ibraz ettiği 12/4/2013 havale tarihli dilekçesi üzerine dosyada yapılan inceleme sonucundan yukarıda belirtilen temyizden feragat dilekçesinin dosya içerisinde olmadığının görüldüğüne dair iş bu tutanak birlikte tanzim edilerek imzalanmıştır."

41. Başvuru konusu olay tarihinde yürürlükte bulunan 1086 sayılı mülga Kanun'da mahkeme kararlarına yönelik kanun yollarından vazgeçmeyle ilgili bir düzenleme bulunmadığı; ancak, 1086 sayılı mülga Kanun'un 535. maddesinde tahkimle ilgili olarak temyiz haklarından feragat edecekleri hususunda taraflarca daha önce yapılan sözleşmenin geçersiz olduğunun belirtildiği, bu açıdan tarafların iradelerine öncelik verilen tahkim usulünde yasaklanan bu durumun evleviyetle mahkeme kararlarına karşı yapılacak temyiz başvurularında da uygulanacağının yerleşik yargısal uygulamalarla benimsendiği anlaşılmıştır.

42. Başvurucu tutanakta belirtilen 11/4/2013 tarihli temyizden vazgeçme dilekçesini dosyaya sunmadığını, dosyada mevcut olmayan bir dilekçenin var olduğuna imzası bulunmayan bir tutanakla kanaat getirildiğini, bu suretle temyiz hakkının elinden alındığını iddia etmiştir.

43. 6100 sayılı Kanun'un 445. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, fizikî olarak hazırlanması öngörülen tutanak ve belgelerin güvenli elektronik imzayla elektronik ortamda hazırlanabileceği belirtilmiştir.

44. Olay tarihinde yürürlükte olan mülga Yönetmelik'in 5. maddesinin (6) ve (7) numaralı fıkralarında, yargılama sırasında dosyadaki tutanak, belge ve kararların UYAP ortamında düzenleneceği, teknik nedenlerle fizikî olarak düzenlenen belge veya kararların engelin ortadan kalkmasından sonra derhal UYAP'a aktarılacağı belirtilmiştir.

45. Anayasa Mahkemesi mahkemeye erişim hakkı kapsamında yaptığı değerlendirmelerde bireysel başvuruda usul kurallarının uygulanması konusunda derece mahkemelerinin takdir ve değerlendirmelerinin denetlenemeyeceğini, usule ilişkin uygulamanın kişinin mahkemeye erişim hakkını Anayasa’ya aykırı olarak kısıtlayıp kısıtlamadığının gözönüne alınacağını belirtmiştir (Neriman Polat, B. No: 2012/1223, 5/11/2014, § 33). Dolayısıyla yargısal süreçte başvurucunun temyiz hakkının bulunmadığına yönelik olarak yapılan değerlendirme ve bu kapsamda mahkemece uygulanan yöntemin, başka bir deyişle düzenlenen tutanağın doğruluğu veya mevzuata uygunluğundan ziyade bunun etkilerinin başvurucunun mahkemeye erişimini ne ölçüde etkilediğinin gözönüne alınması gerekmektedir.

46. Başvuru konusu dava tarihinden önce süregelen yargısal uygulamalardan, temyiz hakkından vazgeçen tarafın mahkeme kalemince kimlik tespitinin yapılarak dilekçenin işleme konulduğu ve bu yöndeki uygulamalarda şekli şartlara sıkı bir şekilde riayet edildiği (bkz. §§ 20-21) anlaşılmaktadır.

47. Başvurucunun temyiz talebi Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 24/3/2013 tarihli ilamı ile Mahkemece düzenlenen 18/4/2013 tarihli tutanağa göre başvurucunun temyiz hakkından vazgeçtiği, bu suretle hükmün kesinleştiği gerekçesi ile reddedilmiştir (bkz.§ 12).

48. Yukarıda belirtilen tespitler ışığında 10/4/2013 tarihinde İstanbul 14. Sulh Hukuk Mahkemesinin kararını tebellüğ eden başvurucunun 15/4/2013 tarihinde harcı yatırarak temyiz talebinde bulunmasına rağmen Mahkeme yetkilileri ile davalı vekilince düzenlenen tutanağa göre temyizden vazgeçme dilekçesi verdiği kabul edilerek talebinin reddedilmesinin öngörülebilirlik sınırları içinde değerlendirilemeyeceği, fiziki olarak dosyada mevcut olmadığı gibi elektronik ortama da aktarılmayan feragat dilekçesinin sonuçlarının başvurucuya yükletilmesine neden olan Yargıtay yorumunun başvurucunun kanun yolunu kullanması imkânını ortadan kaldırdığı, başvurucu üzerinde ağır bir yüke sebep olduğu, bu açıdan adil yargılanma hakkına ilişkin bir güvence olan Mahkemeye erişim hakkından vazgeçildiğinin bu şekilde tespit ve kabul edilmesinin hakkın özüne dokunduğu sonucuna ulaşılmıştır.

49. Yukarıda açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Diğer İhlal İddiaları

50. Başvurucu; başvuru konusu davada kararın usul ve kanuna aykırı olarak verildiğini, delillerinin dikkate alınmadığını, emsal davalarda farklı yönde verilen Yargıtay kararları olduğunu belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

51. Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği tespit edilerek ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için dava dosyasının ilgili Mahkemeye gönderilmesine karar verildiğinden başvurucunun adil yargılanma hakkı kapsamında ileri sürdüğü diğer şikâyetler hakkında ayrıca değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

52. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1)Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortada kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

53. Başvurucu, yeniden yargılama ve zararlarının karşılanması açısından tazminata karar verilmesini talep etmiştir.

54. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

55. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin Yargıtay ilgili Dairesine gönderilmek üzere İstanbul 14. Sulh Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

56. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla ilgili Yargıtay Dairesine gönderilmek üzere İstanbul 14. Sulh Hukuk Mahkemesine (E.2013/50, K.2013/124) GÖNDERİLMESİNE,

D. Yeniden yargılama kararı verilmekle başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,

E. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 8/3/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

BOB ROSS INCORPORATED BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2015/14347)

 

Karar Tarihi: 3/7/2019

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Raportör

:

Heysem KOCAÇİNAR

Başvurucu

:

Bob Ross Incorporated

Vekili

:

Av. Mustafa UTKUSEVEN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, karar düzeltme isteği hakkında olumlu ya da olumsuz bir değerlendirme yapılmamış olması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 13/8/2015 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, yağlı boya ve boyama malzemeleri alanında kullanılan ve dünyaca bilinen Bob Roos markasının sahibi ve Amerika Birleşik Devletlerinde mukim olan bir şirkettir. Bob Ross markası ayrıca Türk Patent Enstitüsünde (TPE) de tescillidir.

9. Başvurucu; davalı şirketin Bob Roos markasını taşıyan ürün ve eğitim programlarını taklit ederek ya da başka ülkelerden hukuka aykırı şekilde ithal ederek yurt içinde satışa sunduğunu ileri sürmüş ve markaya yönelik tecavüzün önlenmesi, markayı taşıyan ürünlerin imha edilmesi ile maddi ve manevi tazminata karar verilmesi talebiyle dava açmıştır.

10. İstanbul 3. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi 5/12/2013 tarihli karar ile davalı şirketin herhangi bir hakkı bulunmamasına rağmen başvurucuya ait markayı taşıyan ürünler ile başvurucuya ait eğitim CD'lerini ticari amaçlı olarak işyerinde kullanarak markaya tecavüzde bulunduğu ve haksız rekabet fiilini gerçekleştirdiği saptamasında bulunmuştur. Mahkeme bu saptamadan hareketle bilirkişi raporu doğrultusunda davalının markayı kullanmasının menine, bu markayı taşıyan ürünlerinin imhasına, başvurucuya 10.000 TL maddi ve 2.000 TL manevi tazminat ödemesine karar vermiş, ''BOB ROSS+şekil'' ibareli markanın tanınmış marka olduğunun tespitini ise reddetmiştir.

11. Karar, başvurucu ve davalı şirket tarafından temyiz edilmiştir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 22/9/2014 tarihinde hükmün onanmasına karar vermiştir.

12. Başvurucu ve davalı karar düzeltme isteğinde bulunmuştur. Başvurucu 5/12/2014 tarihli karar düzeltme isteğinde özellikle eser üzerinde mali hak sahibi olması nedeniyle manevi tazminat hakkı bulunmadığı yönündeki kabulünün Yargıtayın yerleşik içtihatlarına aykırı olduğunu ve hükme esas alınan bilirkişi raporunun dosya içeriği ile bağdaşmayan afaki yorumlardan ibaret olduğunu, anılan hususların temyiz dilekçesinde açıkça belirtilmesine rağmen dikkate alınmadığını ileri sürmüştür.

13. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 26/5/2015 tarihinde onama kararına karşı davalı vekilinin karar düzeltme isteğinde bulunduğunu belirterek koşulları bulunmadığından isteğin reddine karar vermiş, buna karşılık başvurucunun karar düzeltme isteği hususunda herhangi bir değerlendirme yapmamıştır.

14. Nihai karar 15/7/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş ve başvurucu 13/8/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

15. Karar düzeltme isteği incelemesinin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:

"I. Yargıtay kararlarına karşı tefhim veya tebliğden itibaren 15 gün içinde aşağıdaki sebeplerden dolayı karar düzeltilmesi istenebilir:

1 – (Değişik: 16/7/1981 - 2494/31 md.) Temyiz dilekçesi ve kanuni süresi içinde verilmiş olması şartiyle- karşı tarafın cevap dilekçesinde ileri sürülüp hükme etkisi olan itirazların kısmen veya tamamen cevapsız bırakılmış olması,

...

4 – Yargıtay kararının usul ve kanuna aykırı bulunması,…"

B. Uluslararası Hukuk

16. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes davasının, ... esası konusunda karar verecek olan, ... bir mahkeme tarafından ... görülmesini isteme hakkına sahiptir..."

17. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ifade edilen hakkın kurucu unsurlarından birinin mahkemeye erişim hakkı olduğunu belirtmiştir (Golder/Birleşik Krallık,[GK], B. No: 4451/70, 21/2/1975, § 36). Mahkemeye erişim hakkı Sözleşme'nin 6. maddesinde yerini bulan güvencelerin doğal bir parçası olup (Lawyer Partners A.S./Slovakya, B. No: 54252/07, 3274/08, 3377/08..., 16/6/2009, § 52) bu kapsamda (1) numaralı fıkra, herkesin kişisel hakları ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını bir mahkeme veya bir yargı yeri önüne çıkarma hakkını güvence altına alır (Golder/Birleşik Krallık, § 36).

18. Mahkemeye erişim hakkı, niteliği gereği devlet tarafından düzenleme yapılmayı gerektirdiğinden mutlak bir hak olmayıp sınırlamalara tabidir. AİHM'e göre bu hak, Sözleşme'nin tanımlamaksızın kabul ettiği bir hak olduğundan bir hakkın kapsamını belirleyen (çerçevesini çizen) sınırlardan başka sınırlamalara da tabi olabilir. Ancak hiçbir durumda bu sınırlamalar hakkın özünü zedelememelidir (Golder/Birleşik Krallık, § 38).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

19. Mahkemenin 3/7/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

20. Başvurucu, ilk derece mahkemesi kararının Yargıtayca onanması üzerine gerekli harç ve giderleri yatırıp karar düzeltme isteğinde bulunmasına rağmen bu hususta herhangi bir inceleme yapılmadan yalnızca davalı tarafın karar düzeltme isteğinin karara bağlanmasının silahların eşitliği ilkesini ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

21. Bakanlık görüşünde; başvurucunun 5/12/2014 tarihinde harcını yatırmak suretiyle karar düzeltme isteğinde bulunduğu, hâl böyle iken 26/5/2015 tarihli Yargıtay kararının gerekçe ve sonuç bölümünde bu hususa ilişkin bir değerlendirme yapılmadığı ve bu hususun karar düzeltme nedenlerini içerir dilekçenin fiziki olarak Yargıtaya ulaşmamasından kaynaklanmış olabileceğine vurgu yapılarak takdirin Anayasa Mahkemesine ait olduğu belirtilmiştir.

B. Değerlendirme

22. Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu ilk derece mahkemesi kararının temyizinden sonra karar düzeltme isteğinde bulunmasına rağmen Yargıtay tarafından bu yönde bir inceleme yapılmamasından şikâyet etmektedir. Başvurucunun şikâyetlerinin özü Yargıtayın Kanun ile yapmakla yükümlü olduğu bir incelemeyi yapmaması ve dolayısıyla karar düzeltme isteğinde bulunma hakkının anlamsız hale getirilmiş olması nedeniyle mahkemeye erişim hakkı kapsamında değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

24. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

25. Mahkemeye erişim hakkı, mahkemeye başvuru konusunda etkili bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve yeterli fırsatlara sahip olmasını gerektirir. Özellikle hukuki ya da uygulamadaki belirsizlikler kişilerin mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Aktif Elektrik Müh. İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2012/855, 26/6/2014, § 34). Bu nedenle mahkemelerin, usul kurallarını uygularken yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten kaçınmaları gerektiği gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten de kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65).

26. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'yi yorumlayan AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017,§ 34).

27. Mahkemeye erişim hakkı bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

28. Öte yandan mahkemeye erişim hakkı ilk derece mahkemesine dava açma hakkının yanı sıra itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise anılan yollara başvurma hakkını da içerir (Ali Atlı, B. No: 2013/500, 20/3/2014, § 49).

29. Anayasa’da "mahkemelerin kuruluşunun, görev ve yetkilerinin, işleyişinin ve yargılama usullerinin" kanunla düzenlenmesi öngörülmüştür. Buna göre usul kanunlarının Anayasa’ya uygun olmak koşuluyla düzenlenmesi kanun koyucunun takdirine bırakılmıştır. Anayasa’da tüm mahkeme kararlarına karşı karar düzeltme yoluna başvurulabilmesi hakkını içeren bir kurala yer verilmemiştir (Tufan Şahin, B. No: 2012/799, 26/3/2013, § 19).

30. Bununla birlikte, usul kanunlarının taraflara karar düzeltme yoluna başvurma hakkını tanıdığı hâllerde temyiz incelemesi sonucu verilen kararlara karşı karar düzeltme yoluna başvuru hakkının Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında olduğunun kabulü gereklidir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, karar düzeltme yolunun açık olduğu hallerde kişilere bu aşamada ileri sürülen iddiaların ilgili yargı merci tarafından incelenmesi yönünde pozitif bir yükümlülük içermektedir.

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

31. Temyiz itirazlarının Yargıtay tarafından karşılanmadığı iddiasıyla karar düzeltme isteğinde bulunan başvurucu, davalının karar düzeltme isteğinin değerlendirilerek bir sonuca bağlanmış olmasına rağmen kendisi tarafından ileri sürülen karar düzeltme itirazlarının esasına yönelik bir inceleme yapılmadığından şikâyet etmektedir.

32. Somut olayda Yargıtay 11. Hukuk dairesinin 22/9/2014 tarihli onama kararının taraflara tebliği üzerine başvurucunun 5/12/2014 tarihinde karar düzeltme isteğinde bulunduğu, ne var ki dosya içinde karar düzeltme dilekçesi ve buna ilişkin sayman mutemedi alındı belgesi olmasına rağmen Yargıtaya dosya gönderme formunda başvurucunun karar düzeltme dilekçesine yönelik herhangi bir ibare bulunmadığı saptanmıştır. Hâl böyle iken Yargıtay 11. Hukuk Dairesi evrak üzerinde yapmış olduğu inceleme sonucunda koşulları bulunmadığından davalı tarafın karar düzelme isteğinin reddine karar vermiş ancak başvurucunun talebi hakkında herhangi bir değerlendirme yapmamıştır.

33. Başvurucunun temyiz aşamasında cevapsız bırakıldığını düşündüğü hususları dile getirdiği ve hukuk yargılamasında olağan bir kanun yolu olarak kabul edilen karar düzeltme isteği hakkında ilgili yargı yerinden bir değerlendirme yapılmasını isteme hakkı bulunmaktadır. Öte yandan, başvurucunun bu hakkına paralel olarak Yargıtayın da başvurucunun kararın düzeltilmesi talebi hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verme yükümlülüğü bulunmaktadır. Yargıtayın karar düzeltme istemini karara bağlama ödevi başvurucunun mahkemeye erişim hakkından gereği gibi yararlanmasını temin eden bir pozitif yükümlülüktür. Bununla birlikte Yargıtayın bu yükümlülüğü, her durumda karar düzeltme isteğinin esasını incelemesi gerektiği şeklinde anlaşılmamalıdır. Kuşkusuz ki Yargıtay usule dair şartları taşımayan taleplerin esasını incelemek mecburiyeti altında değildir. Ancak bu halde dahi Yargıtayın başvurucunun talebini neden incelemediğinin gerekçesini kararında göstermesi gerekir.

34. Somut olayda başvurucunun karar düzeltme dilekçesinde dile getirdiği esasa etkili olabilecek iddiaları hakkında bir değerlendirme yapmak suretiyle olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemiştir. Öte yandan başvurucunun karar düzeltme talebinin incelenmemesinin usule ilişkin bir eksiklik nedeniyle olup olmadığı hususu da Yargıtay kararından anlaşılamamaktadır.

35. Yargıtayın başvurucunun karar düzeltme isteğine ilişkin bu hareketsizliği sonucu olarak başvurucu, karar düzeltme kanun yolundan tam manasıyla yararlanamamıştır. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının gereklerinden olan karar düzeltme isteğinin karara bağlanma yükümlülüğünün ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

36. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

37. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı ve (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesi'nin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

38. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.

39. Buna göre bireysel başvuru kapsamında bir temel hak ve hürriyetin ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle devam eden ihlalin durdurulması, ihlale konu kararın veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, § 55).

40. Anayasa Mahkemesi, ihlalin ve sonuçlarının nasıl giderileceğine hükmederken idarenin, yargısal makamların veya yasama organının yerine geçerek işlem tesis edemez. Anayasa Mahkemesi, ihlalin ve sonuçlarının nasıl giderileceğine hükmederek gerekli işlemlerin tesis edilmesi için kararı ilgili mercilere gönderir (Mehmet Doğan, § 56).

41. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi gerekir. Buna göre ihlal idari eylem ve işlemler, yargısal işlemler veya yasama işlemlerinden kaynaklanabilir. İhlalin kaynağının belirlenmesi uygun giderim yolunun belirlenebilmesi bakımından önem taşımaktadır (Mehmet Doğan, § 57).

42. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, § 58).

43. Buna göre Anayasa Mahkemesince ihlalin tespit edildiği hâllerde yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki takdir derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece mahkemeleri ise Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet Doğan, § 59).

44. Bu bağlamda derece mahkemesinin öncelikle yapması gereken şey, bir temel hak veya özgürlüğü ihlal ettiği veya idari makamlar tarafından bir temel hak veya özgürlüğe yönelik olarak gerçekleştirilen ihlali gideremediği tespit edilen önceki kararını kaldırmaktır. Derece mahkemesi, kararın kaldırılmasından sonraki aşamada ise Anayasa Mahkemesi kararında tespit edilen ihlalin sonuçlarını gidermek için gereken işlemleri yapmak durumundadır (Mehmet Doğan, § 60).

45. Başvurucu, ihlalin tespiti ile ilgili Yargıtay dairesince karar düzeltme isteğinin incelenmesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

46. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun karar düzeltme isteği hakkında Yargıtayca bir inceleme yapılmaması nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

47. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, başvurucunun karar düzeltme dilekçesi doğrultusunda Yargıtayca bir inceleme yapılmasından ibarettir. Bu amaçla kararının bir örneğinin karar düzeltme nedenlerini inceleyecek Yargıtaya göndermek üzere İstanbul 3. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

48. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.701.90 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için dosyanın Yargıtaya gönderilmesinin sağlanması amacıyla İstanbul 3. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesine (E.2006/280) GÖNDERİLMESİNE,

D. 226,90 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.701.90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 3/7/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

AYHAN ŞAŞAR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2016/15514)

 

Karar Tarihi: 23/10/2019

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

Raportör

:

Yakup MACİT

Başvurucu

:

Ayhan ŞAŞAR

Yasal Temsilci

:

Ayşegül ŞAŞAR

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, karar düzeltme talebinin davanın değer itibarıyla yasal sınırın altında kaldığı gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 1/9/2016 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu 13/10/2007 tarihinde meydana gelen bir olayla ilgili olarak Kırklareli Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanmış ve tecziyesine karar verilmiştir.

9. Ceza yargılamasına konu olayda ölenin mirasçıları, Vize Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) başvurucuya karşı maddi ve manevi tazminat davası açmışlardır.

10. Mahkeme 17/6/2014 tarihli kararında başvurucu aleyhine toplam 148.892,89 TL maddi, 70.000 TL manevi tazminata hükmetmiştir.

11. Başvurucunun temyizi üzerine karar, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin (Daire) 18/11/2015 tarihli kararıyla onanmıştır.

12. Başvurucunun karar düzeltme talebi üzerine Daire 20/6/2016 tarihli kararında, karar düzeltmeye konu bölümünün 12.690 TL’den az olduğunu belirterek dilekçeyi reddetmiştir.

13. Karar 2/8/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, 1/9/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

14. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesi şöyledir:

"(1) Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.

 (2) Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.

 (3) Bu Kanunda bölge adliye mahkemelerine görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine kadar 1086 sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır.

..."

15. Olay tarihinde yürürlükte bulunan 8/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun (HUMK) 440. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

" I. Yargıtay kararlarına karşı tefhim veya tebliğden itibaren 15 gün içinde aşağıdaki sebeplerden dolayı karar düzeltilmesi istenebilir:

...

III. (Değişik: 26/2/1985 - 3156/22 md.) Yargıtayın aşağıdaki kararları hakkında karar düzeltmesi yoluna gidilemez

1 – Miktar veya değeri altımilyar liradan az olan davalara ait hükümlerin onanması veya bozulmasına ilişkin kararlar

..."

16. Olay tarihinde yürürlükte bulunan 1086 sayılı mülga Kanun'un ek 4. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Görev, kesin hüküm, istinaf, temyiz, Yargıtayda duruşma, senetle ispata ve sulh mahkemelerindeki taksim davalarında muhakeme usulünün belirlenmesine ilişkin maddelerdeki parasal sınırlar; her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, önceki yılda uygulanan parasal sınırların; o yıl için 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilân edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanır...

..."

17. 10/11/2015 tarihli ve 29528 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak ilan edilen Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği'nin ilgili kısmı şöyledir:

"Bilindiği üzere, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesinin (B) fıkrasında, 'Yeniden değerleme oranı, yeniden değerleme yapılacak yılın Ekim ayında (Ekim ayı dâhil) bir önceki yılın aynı dönemine göre Türkiye İstatistik Kurumunun Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksinde meydana gelen ortalama fiyat artış oranıdır. Bu oran Maliye Bakanlığınca Resmî Gazete ile ilan edilir.' hükmü yer almaktadır.

Bu hüküm uyarınca yeniden değerleme oranı 2015 yılı için % 5,58 (beş virgül elli sekiz) olarak tespit edilmiştir.

..."

.

B. Uluslararası Hukuk

18. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Herkes davasının medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde, görülmesini isteme hakkına sahiptir...”

19. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mahkemeye erişim hakkının Sözleşme'nin 6. maddesinde yerini bulan güvencelerin doğal bir parçası olduğunu (bkz. Lawyer Partners A.S./Slovakya, B. No: 54252/07, 16/6/2009, § 52), bu kapsamda herkesin kişisel hak ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını bir mahkeme veya yargı yeri önüne getirme hakkının güvence altına alındığını (Golder/ Birleşik Krallık [GK], B. No: 4451/70, 21/2/1975, § 36) belirtmiştir. Yine AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinde, mahkeme kararlarına karşı kanun yolu başvurusunda bulunma hakkının güvence altına alınmadığını, ancak devletin kendi takdirine bağlı olarak taraflara kanun yolu başvurusunda bulunma hakkı tanıması durumunda bu incelemeyi yapan mahkeme önünde uygulanan muhakeme usulünün bu ilkelere uygun olması gerektiğini belirtmiştir (Delcourt/Belçika, B. No: 2689/65, 17/1/1970, §§ 25, 26).

20. AİHM, mahkemeye erişim hakkına yönelik birtakım sınırlandırmaların kabul edilebileceğini ancak sınırlamaların meşru bir amaca yönelik olmadığı veya kullanılan yöntem ile ulaşılması hedeflenen amaç arasında makul bir orantısallık ilişkisinin bulunmadığı durumlarda, kısıtlamaların Sözleşme'nin 6. maddenin birinci fıkrasına uygun olmayacağını belirtmiştir (Ashingdane/Birleşik Krallık,B. No: 8225/78, 28/5/1985, § 57).

21. Mahkemeye etkili erişim hakkı; mahkemeye başvuru konusunda tutarlı bir sistemin var olmasını, dava açmak veya kanun yoluna başvurmak isteyen kişilerin ilgili mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip olmasını gerektirmektedir. Özellikle hukuki belirsizlikler ya da uygulamadaki belirsizlikler kişilerin mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilmektedir (benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Geffre/Fransa (k.k.), B. No: 51307/99, 23/1/2003). Bu nedenle mahkemeler usul kurallarını uygularken bir yandan adil yargılanma hakkını ihlal edebilecek aşırı şekilcilikten, diğer yandan da yasalar tarafından düzenlenen usul kurallarının ortadan kaldırılması sonucunu doğurabilecek aşırı gevşeklikten kaçınmalıdır (benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Walchli/Fransa, B. No: 35787/03, 26/7/2007, § 29; Eşim/Türkiye, B. No: 59601/09, 17/9/2013, § 21).

22. Yapılan düzenlemeler, hukuk güvenliği ilkesi ve adaletin iyi bir şekilde tecelli etmesi amaçlarına hizmet etmediği ve dava açmak isteyen kişinin önünde davasının esasını yetkili ve görevli mahkeme önünde inceletmek bakımından bir engel oluşturduğu durumlarda mahkemeye erişim hakkı ihlal edilmiş olur (Efstathiou ve diğerleri/Yunanistan, B. No. 36998/02, 27/7/2006,§ 24).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

23. Mahkemenin 23/10/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

24. Başvurucu; davada aleyhine kabul edilen miktara göre karar düzeltme incelemesi yapılmasının zorunlu olduğunu ancak Yargıtayın yanlış değerlendirme yaparak bu talebini reddettiğini, bu açıdan karar düzeltme hakkının engellendiğini belirterek Anayasa'nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve yeniden yargılama yapılması talebinde bulunmuştur.

2. Değerlendirme

25. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

26. Başvurucunun şikâyetinin özünün karar düzeltme talebinin esasının Yargıtayca incelenmemesine yönelik olmasından dolayı iddia, adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer alan mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Müdahalenin Varlığı ve Hakkın Kapsamı

28. Anayasa'nın 36. maddesinin birici fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'yi yorumlayan AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).

29. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde, mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52), ilk derece mahkemesine dava açma hakkının yanında itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise anılan yollara başvurma hakkının da bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiğini (Ali Atlı, B. No: 2013/500, 20/3/2014, § 49) belirtmiştir.

30. Davanın değer itibarıyla yasal sınırın altında kaldığı gerekçesiyle karar düzeltme talebinin reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkına bir müdahale teşkil ettiği açıktır.

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

31. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

32. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.

33. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen; kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

 (1) Kanunilik

34. Başvuru konusu olayda, Yargıtay Dairesinin başvurucunun karar düzeltme talebini davanın değer itibarıyla 1086 sayılı mülga Kanun'un ek 4. maddesine göre karar düzeltme incelemesi için öngörülen sınırın altında kaldığı gerekçesiyle reddettiği anlaşılmaktadır.

35. Bu hükmü esas alarak Yargıtay Dairesinin verdiği ret kararına göre yapılan müdahalenin kanun tarafından öngörülme ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.

 (2) Meşru Amaç

36. Başvurucunun karar düzeltme başvurusu, yasal sınırın altında kaldığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Kanun yollarına başvurmanın dava değerinin belli bir sınırın üzerinde olması koşuluna bağlanmasının kanun yolu mercilerinin gereksiz yere meşgul edilmemesi, davaların uzamasını önlemek, hukuk devleti ilkesinin bir gereği olarak hukuk alanında istikrar sağlamak amacıyla vâzedildiği, bu açıdan meşru bir amaca yönelik olduğu anlaşılmıştır.

 (3) Ölçülülük

37. Karar düzeltme talebinin reddedilmesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişimine getirilen sınırlamanın ölçülü olup olmadığı ve başvurucuya ağır bir yük getirip getirmediği hususlarının değerlendirilmesi gerekir.

 (a) Genel İlkeler

38. Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi uyarınca anılan sınırlamaların mahkemeye erişimi imkânsız hâle getirmemesi ya da aşırı derecede zorlaştırmaması gerekir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen hukuki veya fiilî sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, § 52).

39. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük, hukuk devleti ilkesinden doğmaktadır. Hukuk devletinde hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması istisnai bir yetki olduğundan bu yetki ancak durumun gerektirdiği ölçüde kullanılması koşuluyla haklı bir temele oturabilir. Bireylerin hak ve özgürlüklerinin somut koşulların gerektirdiğinden daha fazla sınırlandırılması kamu otoritelerine tanınan yetkinin aşılması anlamına geleceğinden hukuk devletiyle bağdaşmaz (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014).

40. Müdahalenin ölçülülüğü değerlendirilirken ilgili yasal düzenlemelerle birlikte somut olayın koşulları ve başvurucunun tutumu da gözönünde bulundurulmalıdır (Ahmet Ersoy ve diğerleri, B. No: 2014/4212, 5/4/2017, § 50).

41. Dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli koşulların öngörülmesi, hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve bu durum tek başına mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz. Ancak öngörülen koşulların açıkça hukuka aykırı bir şekilde yanlış uygulanması ya da yorumlanmasından dolayı kişilerin dava açma ya da kanun yollarına başvuru hakkını kullanamadığı durumlarda mahkemeye erişim hakkının ihlali sonucu ortaya çıkabilir (Remzi Durmaz, B. No: 2013/1718, 2/10/2013, § 27).

 (b) İlkelerin Olaya Uygulanması

42. Başvurucu, davada karar düzeltmeye konu edilen miktarın yasal sınır olan 12.690 TL'nin üzerinde olduğunu ancak Dairenin hatalı değerlendirme yaparak dava değerinin bu miktarın altında kaldığı gerekçesiyle karar düzeltme incelemesini yapmadığını belirterek kanun yoluna başvuru hakkının engellendiğini iddia etmiştir.

43. Başvuru konusu olayda Mahkemenin 17/6/2014 tarihli kararıyla başvurucu aleyhine 148.892,89 TL maddi, 70.000 TL manevi tazminata karar verildiği, başvurucunun hükmün bozulmasına yönelik temyiz talebi üzerine Dairenin 18/11/2015 tarihinde onama kararı verdiği, başvurucunun aleyhine hükmedilen bu miktara yönelik karar düzeltme talebi üzerine Dairenin 20/6/2016 tarihinde, davanın miktar itibarıyla karar düzeltme incelemesi için öngörülen 12.690 TL'lik sınırın altında kaldığını belirterek dilekçenin reddine karar verdiği anlaşılmıştır.

44. Başvurucu aleyhine hükmedilen, karar düzeltmeye konu olan dava miktarı toplamda 218.892,89 TL olmasına rağmen Daire karar düzeltmeye konu tutarın hangi nedenle 12.690 TL'lik yasal sınırın altında kaldığı hususunda yeterli bir açıklamada bulunmadan karar düzeltme dilekçesini reddetmiştir. Dairenin öngörülebilirlik sınırları içinde değerlendirilemeyecek bir uygulamayla verdiği ret kararı başvurucunun kanun yolunu kullanması imkânını ortadan kaldırdığı, başvurucu üzerinde ağır bir yüke sebep olduğu, başvurucunun katlanmak zorunda kaldığı külfetin hedeflenen meşru amaçlarla orantısız olduğu, dolayısıyla müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

45. Yukarıda açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Diğer İhlal İddiaları

46. Başvurucu; Mahkemenin kendisi ve karşı tarafın gerçek ekonomik durumu ile kusur ve tahrik durumunu dikkate almadığını, hükmedilen tazminat miktarlarının fahiş olduğunu, bu yönüyle kararın usul ve kanuna aykırı olduğunu belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

47. Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği tespit edilerek ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için dava dosyasının ilgili Mahkemeye gönderilmesine karar verildiğinden, başvurucunun adil yargılanma hakkı kapsamında ileri sürdüğü diğer şikâyetler hakkında ayrıca değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

48. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

49. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi hususunda genel ilkeler tayin edilmiştir.

50. Mehmet Doğan kararında özetle uygun giderim yolunun belirlenebilmesi açısından öncelikle ihlalin kaynağının tayin edilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali ve ihlalin sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §§ 57, 58).

51. Anayasa Mahkemesinin tespit edilen ihlalin giderilmesi amacıyla yeniden yargılama yapılmasına hükmettiği hâllerde ilgili usul kanunlarında düzenlenen yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak yargılamanın yenilenmesi sebebinin varlığının kabulü ve önceki kararın kaldırılması hususunda derece mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Zira ihlal kararı verilen hâllerde yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki takdir derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece mahkemesi, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet Doğan, § 59).

52. Başvurucu, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinin tespitiyle yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur.

53. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun karar düzeltme hakkını kullanma imkânını kısıtlayacak bir yorum yapılarak kanun yolu talebinin reddine karar verilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin Daire kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

54. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Buna göre yeniden yapılacak yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda Daire tarafından yapılması gereken iş, karar düzeltme dilekçesinin reddi yolundaki kararını kaldırarak bu yöndeki talebi -usule ilişkin diğer meselelerde de bir eksiklik söz konusu değilse- esastan incelemekten ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin dosyanın Yargıtaya gönderilmesini sağlamak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

55. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla ilgili Yargıtay Dairesine gönderilmek üzere Vize Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2008/182, K.2014/182) GÖNDERİLMESİNE,

D. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

.

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 23/10/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

PETROL OFİSİ A.Ş. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2016/14254)

 

Karar Tarihi: 28/11/2019

R.G. Tarih ve Sayı: 9/1/2020-31003

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Burhan ÜSTÜN

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

Raportör

:

Mahmut ALTIN

Başvurucu

:

Petrol Ofisi A.Ş.

Vekili

:

Av. Ali Kemal AKŞAR

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; ithal edilen eşya için yapılan ek tahakkuk nedeniyle mülkiyet hakkının, ek tahakkuk işlemine karşı açılan davanın reddedilmesi nedeniyle de mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 8/8/2016 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

A. Uyuşmazlığın Arka Planı

8. Başvurucu, petrol ticaretiyle iştigal eden bir şirkettir.

9. Başvurucu Şirket; yurt dışından getirdiği bir parti motorini Tekirdağ Gümrük Müdürlüğü denetimindeki gümrük antreposuna 31/12/2013 tarihli Antrepo Beyannamesi'ni beyan edip boşaltmıştır. Antrepo Beyannamesi 30/12/2013 tarihli proforma faturasındaki kıymet esas alınarak yapılmıştır.

10. Daha sonra ürünün ithal edilmesi için 27/1/2014 tarihli Serbest Dolaşıma Giriş Beyannamesi düzenlenmiştir. Serbest Dolaşıma Giriş Beyannamesi, satıcı tarafından düzenlenen 3/1/2014 tarihli satış faturasındaki fiyat esas alınarak yapılmıştır.

11. Gümrük muayene memuru, proforma faturasındaki fiyatın satış faturasındaki fiyattan yüksek olduğu yönündeki tespitini Serbest Dolaşıma Giriş Beyannamesi'nin arkasına yazmıştır. İlgili gümrük müdür yardımcısı ise bu yazının altına ithalatçıdan bilgi alınması, alınacak cevaba göre konunun değerlendirilmesi gerektiğini yazmıştır. Ayrıca 31/1/2014 tarihinde ek tahakkuk ve para cezası hesaplanarak beyannamenin arkasına yazılmıştır.

12. Başvurucu 31/1/2014 tarihindeTekirdağ Gümrük Müdürlüğüne verdiği dilekçe ile proforma fatura ile kati fatura arasında birim fiyat farkından kaynaklanan katma değer vergisi (KDV) farkının beyan edilmesi gerektiği hususunda oluşan tereddüt nedeniyle beyanname arkasına tahakkuk çıkarıldığını belirterek bu KDV farkını ve para cezasını 7/10/2009 tarihli ve 27369 Mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Gümrük Yönetmeliği'nin (Yönetmelik) 587. maddesi hükümleri doğrultusunda depo olarak ihtirazi kayıtla yatırılmasını ve ürünün teslimini talep etmiştir.

13. Müteakiben gümrük idaresinin proforma faturasındaki fiyatı üzerinden fark ek vergileri ve beyana göre oluşan vergi farkı nedeniyle düzenlenen para cezasına ilişkin 3/2/2014 tarihli kararları başvurucuya 24/2/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.

14. Bunun üzerine başvurucunun anılan ek tahakkuk ve para cezası kararlarına karşı gümrük idaresine yaptığı 6/3/2014 tarihli itirazlar, süresinde yapılmadığı gerekçesiyle 26/3/2014 tarihinde reddedilmiştir.

B. Para Cezasının İptaline İlişkin Dava Süreci

15. Başvurucu, Tescilli Serbest Dolaşıma Giriş Beyannamesi muhteviyatı eşyanın kıymetinin noksan beyan edildiğinden bahisle ek olarak tahakkuk ettirilen KDV üzerinden hesaplanarak karara bağlanan para cezasına vaki itirazın reddine dair işlemin iptali talebiyle 20/5/2014 tarihinde Tekirdağ Vergi Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır.

16. Mahkemece 30/12/2014 tarihinde idareye süresinde itirazda bulunulmadığı belirtilerek davanın reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde, adına yapılan ek tahakkuk işleminden başvurucunun haberdar olduğu vurgulanmıştır. Mahkeme; kararın gerekçesinde tahakkuk işleminin Serbast Dolaşıma Giriş Beyannamesi'nin arkasına 31/1/2014 tarihinde hesaplama yapılarak yazılmış olmasına ve yine başvurucu tarafından aynı tarihte ek tahakkuka yönelik olarak ihtirazi kayıt dilekçesi veriymiş olmasına dayanmıştır.

17. Başvurucu tarafından temyiz edilen karar, Danıştay Yedinci Dairesince 24/12/2015 tarihinde bozulmuştur. Kararın gerekçesi özetle şöyledir:

i. Kıymet tespitinin belli bir araştırma yapılmasını gerektirmesi ve bu araştırma sonucu beklenmeksizin eşyanın yükümlüler tarafından gümrükten çekilmek istenmesi hâlinde ise ileride doğması olası vergi farkının eldeki verilere göre hesaplanmak suretiyle güvenceye alınması amacıyla teminata bağlanarak eşyanın gümrükten çekilmesine izin verilebileceği açıklanmıştır.

ii. Ayrıca 31/1/2014 tarihinde beyannamenin arkasına yapılan işlemin teminat miktarının belirlenmesine yönelik olduğu vurgulanmış, idarece ek olarak tahakkuk ettirilen KDV üzerinden hesaplanarak karara bağlanan para cezasının 24/2/2014 tarihinde tebliği üzerine başvurucu tarafından yapılan itirazın süresinde olduğu belirtilmiştir.

18. Davalı idare tarafından yapılan karar düzeltme talebi aynı Daire tarafından 1/3/2018 tarihinde reddedilmiştir.

19. Bozma sonrası Mahkemece bozmaya uyularak 5/6/2018 tarihinde davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde, beyannamenin arkasına yapılan işlemin teminat miktarının belirlenmesine yönelik olarak idarenin hazırlayıcı iç işlemi niteliğinde olduğu açıklanmıştır. Ayrıca gümrük para cezası kararının 24/2/2014 tarihinde tebliği üzerine başvurucu tarafından 27/10/1999 tarihli ve 4458 sayılı Gümrük Kanunu'nun 242. maddesi uyarınca 7/3/2014 tarihinde yapılan itirazın süresinde olduğu belirtilmiştir.

20. Davalı idare tarafından temyiz edilen karar, temyiz aşamasındadır.

C. Başvuru Konusu Ek Tahakkukun İptaline İlişkin Dava Süreci

21. Başvurucu, Tescilli Serbest Dolaşıma Giriş Beyannamesi muhteviyatı eşyanın kıymetinin noksan beyan edildiğinden bahisle yapılan ek tahakkuk kararına vaki itirazın reddine dair işlemin iptali talebiyle 20/5/2014 tarihinde Mahkemede dava açmıştır. Mahkemece 30/12/2014 tarihinde davanın reddine karar verilmiştir.

22. Kararın gerekçesinde, adına yapılan ek tahakkuk işleminden başvurucunun haberdar olduğu vurgulanmıştır. Mahkeme; kararın gerekçesinde tahakkuk işleminin Serbast Dolaşıma Giriş Beyannamesi'nin arkasına 31/1/2014 tarihinde hesaplama yapılarak yazılmış olmasına ve yine başvurucu tarafından aynı tarihte ek tahakkuka yönelik olarak ihtirazi kayıt dilekçesi veriymiş olmasına dayanmıştır. Ayrıca sonradan sehven düzenlenen 3/2/2014 tarihli ek tahakkuk ve para cezası kararlarının itiraz süresini yeniden canlandırmayacağı açıklanmıştır.

23. Başvurucu tarafından itiraz edilen karar, Edirne Bölge İdare Mahkemesince 27/11/2015 tarihinde onanmıştır.

24. Para cezasına ilişkin olarak dosyada verilen bozma kararına dair açıklamaları da içeren başvurucunun karar düzeltme talebi aynı Bölge İdare Mahkemesince 27/5/2016 tarihinde reddedilmiştir.

25. Nihai karar 11/7/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

26. Başvurucu 8/8/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

27. 4458 sayılı Kanun'un 197. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"1.Gümrük vergileri, tahakkukundan hemen sonra yükümlüye tebliğ edilir.

...

5. (Ek: 18/6/2009-5911/47 md.) Bu madde hükümlerine göre tebliğ edilen gümrük vergileri; 242 nci maddede belirtilen sürelerde itirazda bulunulmaması veya süresi içinde idari yargı mercilerine başvurulmaması hallerinde bu sürelerin bittiği tarihte kesinleşir; dava açılması halinde mahkemece yükümlü aleyhine verilen kararın gümrük idaresine tebliğ edildiği tarihte tahsil edilebilir hale gelir."

28. 4458 sayılı Kanun'un 202. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Gümrük mevzuatı uyarınca, gümrük idarelerinin gümrük vergilerinin ve diğer amme alacaklarının ödenmesini sağlamak üzere bir teminat verilmesini gerekli görmeleri halinde, bu teminat söz konusu vergiler tutarının % 20 fazlasıyla yükümlü veya yükümlü olması muhtemel kişi tarafından verilir."

29. 4458 sayılı Kanun'un 204. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"202 nci maddenin birinci fıkrasında belirtilen teminat tutarı, teminata konu gümrük vergileri tutarının kesin olarak tespiti halinde bu miktar, diğer hallerde ise tahakkuk edilen veya edilebilecek gümrük vergilerinin en yüksek tutarı esas alınarak belirlenir."

30. 4458 sayılı Kanun'un 242. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"1. Yükümlüler kendilerine tebliğ edilen gümrük vergileri, cezalar ve idari kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde bir üst makama, üst makam yoksa aynı makama verecekleri bir dilekçe ile itiraz edebilir.

...

4. İtirazın reddi kararlarına karşı işlemin yapıldığı yerdeki idari yargı mercilerine başvurulabilir."

31. Yönetmelik'in "İtirazların karara bağlanmasından önce eşyanın çekilebilmesi" kenar başlıklı 587. maddesi şöyledir:

"(1) Yükümlüler, mercilerince verilecek kararlardan önce, ihtilaf konusu eşyayı çekmek isterlerse, aşağıda yazılı şartlarla istekleri kabul olunur ve eşyanın çekilmesine izin verilir.

a) Kararların yükümlüce tebellüğ edilmiş olması ve taleplerinin bir dilekçe ile gümrüğe verilmiş olması,

b) Yükümlünün beyanına göre yapılan vergi tahakkukları ile gümrük idaresince tahakkuk ettirilen bütün vergiler arasındaki farkın ve para cezalarının teminata bağlanması,

c) Uyuşmazlığın idari yargı merciine intikali halinde bu hususun belgelenmesi,

ç) İdarece gerekli görülecek her türlü bilgi veya belgenin sunulması.

 (2) Vergi tahakkukunun kesinleşmesinden önce idare ile yükümlü arasında çıkan uyuşmazlık yürürlükteki yasaklama ve kısıtlama hükümlerini ihlal eder mahiyette olduğu takdirde bu madde hükmü uygulanmaz.

 (3) Birinci fıkranın (b) bendinin uygulanmasında düşük kıymet beyanı şüphesiyle kıymet araştırması yapılan hallerde, araştırmanın bu maddenin uygulanmasının talep edildiği tarihten itibaren bir yılda sonuçlanmaması halinde, gümrük idaresinde mevcut verilere göre işlem sonuçlandırılır. Bu süreden sonra alınan cevaplar çerçevesinde vergi farkı ortaya çıkan hallerde gerekli işlemler yerine getirilir."

B. Uluslararası Hukuk

32. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes davasının medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde, görülmesini isteme hakkına sahiptir..."

33. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) mahkemeye erişim hakkının Sözleşme'nin 6. maddesinde yerini bulan güvencelerin doğal bir parçası olduğunu (Lawyer Partners A.S./Slovakya, B. No: 54252/07, 16/6/2009, § 52), bu kapsamda herkesin kişisel hak ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını bir mahkeme veya yargı yeri önüne getirme hakkının güvence altına alındığını (Golder/Birleşik Krallık [GK], B. No: 4451/70, 21/2/1975, § 36) belirtmiştir.

34. AİHM, mahkemeye erişim hakkına yönelik birtakım sınırlamaların kabul edilebileceğini ancak sınırlamaların meşru bir amaca yönelik olmadığı veya kullanılan yöntem ile ulaşılması hedeflenen amaç arasında makul bir orantılılık ilişkisinin bulunmadığı durumlarda kısıtlamaların Sözleşme'nin 6. maddenin birinci fıkrasına uygun olmayacağını belirtmiştir (Ashingdane/Birleşik Krallık, B. No: 8225/78, 28/5/1985, § 57).

35. Mahkemeye etkili erişim hakkı; mahkemeye başvuru konusunda tutarlı bir sistemin var olmasını, dava açmak veya kanun yoluna başvurmak isteyen kişilerin ilgili mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip olmasını gerektirmektedir. Özellikle hukuki belirsizlikler kişilerin mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilmektedir (Geffre/Fransa (k.k.), B. No: 51307/99, 23/1/2003). Bu nedenle mahkemeler usul kurallarını uygularken bir yandan adil yargılanma hakkını ihlal edebilecek aşırı şekilcilikten, diğer yandan da yasalar tarafından düzenlenen usul kurallarının ortadan kaldırılması sonucunu doğurabilecek aşırı gevşeklikten kaçınmalıdır (Walchli/Fransa, B. No: 35787/03, 26/7/2007, § 29; Eşim/Türkiye, B. No: 59601/09, 17/9/2013, § 21).

36. AİHM'e göre mahkemeye ulaşmayı aşırı derecede zorlaştıran ya da imkânsız hâle getiren uygulamalar mahkemeye erişim hakkının ihlaline yol açabilir. Ne var ki öngörülen süre koşullarının açıkça hukuka aykırı olarak yanlış uygulanması ya da yanlış hesaplanması nedeniyle kişiler dava açma ya da kanun yollarına başvuru hakkını kullanamamışsa mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini kabul etmek gerekir (Osu/İtalya, B. No: 36534/97, 11/7/2002, §§ 36-40).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

37. Mahkemenin 28/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

38. Başvurucu; ek tahakkuk kararının usulüne uygun tebliğ edilmemesine rağmen Mahkemece ek tahakkuktan haberdar olunduğu ve itiraz süresinin geçirildiği gerekçesiyle ek tahakkukun iptali davasının reddedildiğini oysa aynı olaydan kaynaklı para cezasının iptali davasında aynı gerekçeyle verilen davanın reddine dair kararın Danıştayca bozulduğunu, bu hususun karar düzeltme aşamasında belirtilmesine rağmen farklı karar verilmesinin gerekçesinin açıklanmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

39. Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

40. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

41. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Müdahalenin Varlığı ve Hakkın Kapsamı

42. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "...ile adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'yi yorumlayan AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).

43. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33).

44. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

45. Davanın idareye süresinde itiraz edilmemesi nedeniyle reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkına bir müdahale teşkil ettiği açıktır.

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

46. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

47. Anayasa'nın 36. maddesinde, hak arama özgürlüğü güvence altına alınmıştır. Maddede, hak arama özgürlüğü için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunduğu kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede herhangi bir sınırlama nedenine yer verilmemiş olsa da Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak bu hakların sınırlandırılması mümkün olabilir (AYM, E.2015/96, K.2016/9, 10/2/2016, § 10).

48. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.

49. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

 (1) Kanunilik

50. Başvuru konusu olayda Mahkemenin 4458 sayılı Kanun'un 242. maddesi hükmüne göre, tebliğ edilen gümrük vergilerine karşı tebliğden itibaren on beş gün içinde itiraz edilmesi gerektiği hâlde bu süre dolduktan sonra idareye itiraz edildiği gerekçesiyle ret kararı verdiği anlaşılmaktadır.

51. Mahkemenin bu hükmü esas alarak verdiği ret kararına göre yapılan müdahalenin kanun tarafından öngörülme ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.

 (2) Meşru Amaç

52. 4458 sayılı Kanun'un 242. maddesindeki düzenlemeyle idarenin işlemlerini gözden geçirmesi ve gerekirse düzeltmesine olanak sağlanarak uyuşmazlıkların yargı mercilerinin önüne gelmeden idare tarafından olumlu şekilde sonuçlandırılabilmesine imkân tanındığı anlaşılmaktadır. Anayasa'nın 141. maddesiyle davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması görevi yargıya verilmiştir. Bu görevin ağır iş yükü altında yerine getirilmesi zorlaştıkça uyuşmazlıkların çözümü için alternatif yöntemlerin yaşama geçirilmesi, yargıya ilişkin anayasal kuralların etkililiğinin sağlanması bakımından gerekli görülebilir (AYM, E.2013/85, K.2013/95, 22/9/2010). Bu itibarla dava açmadan önce idareye belirli süre ve usullerde başvuru zorunluluğu getirilmesinin yargılamanın makul süre içinde tamamlanmasını temine yönelik bir çare olup meşru amacının bulunduğu anlaşılmaktadır.

 (3) Ölçülülük

53. İdari başvurunun süresinde yapılmaması gerekçesiyle davanın reddedilmesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişimine getirilen sınırlamanın ölçülü olup olmadığı ve başvurucuya ağır bir yük getirip getirmediği hususlarının değerlendirilmesi gerekir.

 (a) Genel İlkeler

54. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının kural olarak mutlak bir hak olmayıp sınırlandırılabileceği, bu hususta devletlerin takdir hakları gereği bazı düzenlemeler yapabileceği, bununla birlikte getirilecek sınırlandırmaların hakkın özünü zedeleyecek nitelikte olmaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerektiği belirtilmiştir (Mesut Güzel, B. No: 2014/5876, 22/9/2016, § 31). Bu kapsamda dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin öngörülmesinin hukuki belirlilik ilkesinin bir gereği olduğu ve tek başına bu durumun mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmayacağı ancak öngörülen koşulların açıkça hukuka aykırı olarak yanlış uygulanması ya da yorumlanması nedeniyle kişilerin dava açma ya da kanun yollarına başvuru hakkını kullanamadığı durumlarda mahkemeye erişim hakkının ihlal edileceği ifade edilmiştir (Remzi Durmaz, B. No: 2013/1718, 2/10/2013, § 27).

 (b)İlkelerin Olaya Uygulanması

55. Başvurucu, yasal süre içinde gümrük idaresine itirazda bulunmasına rağmen itirazın reddine dair kararın iptali talebinin Mahkemece yanlış değerlendirme yapılmak suretiyle reddedildiğini belirterek mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğinden yakınmıştır.

56. Somut olayda değerlendirilmesi gereken mesele başvurucunun talebinin davaya konu yapılmamasının mahkemeye erişim hakkına orantısız bir müdahale oluşturup oluşturmadığıdır.

57. 4458 sayılı Kanun'un 242. maddesinde; yükümlülerin kendilerine tebliğ edilen gümrük vergileri, cezalar ve idari kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde bir üst makama, üst makam yoksa aynı makama verecekleri bir dilekçe ile itiraz edebileceği belirtilmiştir.

58. Başvurucunun ek tahakkuk kararına karşı açtığı iptal davası reddedilmiştir. Mahkemece, başvurucunun beyanname arkasına ek tahakkuk ve gümrük para cezasının hesaplanmasıyla ve aynı tarihte verilen ihtirazi kayıt dilekçesiyle ek tahakkuktan haberdar olduğu değerlendirilmiştir. Edirne Bölge İdare Mahkemesince onanan karar, karar düzeltme talebi de reddedilerek kesinleşmiştir.

59. Aynı maddi olguya dayalı olarak ek tahakkukla birlikte başvurucu aleyhine ayrıca gümrük para cezası kararı verilmiştir. Başvurucu ek tahakkuk kararına itirazla birlikte para cezasına da itiraz etmiş ancak yukarıda açıklandığı üzere iki talebi de aynı gerekçeyle süre aşımından reddedilmiştir. Başvurucunun para cezasına ilişkin itirazın reddine dair kararın iptali talebiyle açtığı dava da aynı gerekçeyle aynı Mahkeme tarafından reddedilmiştir. Ancak başvuru konusu davadan farklı olarak temyiz kanun yoluna tabi olan karar Danıştay Yedinci Dairesince 24/12/2015 tarihinde bozulmuştur. Bozma kararına uyularak davanın kabulüne dair verilen karar temyiz aşamasındadır.

60. Danıştay Dairesi ithal edilen eşya nedeniyle 31/1/2014 tarihinde beyannamenin arkasına yapılan işlemin teminat miktarının belirlenmesine yönelik olduğunu vurgulamıştır. Daire, davalı idarece ek olarak tahakkuk ettirilen KDV üzerinden hesaplanarak karara bağlanan para cezasının 24/2/2014 tarihinde tebliği üzerine başvurucu tarafından 4458 sayılı Kanun'un yukarıda belirtilen 242. maddesi uyarınca yapılan itirazın süresinde olduğu sonucuna varmıştır.

61. Başvuru konusu somut olayda ise ilk derece mahkemesince 31/1/2014 tarihli beyanname arkasındaki ibarelerden hareketle idari kararın bu tarihte başvurucunun bilgisi dâhilinde olduğu belirtilerek süre aşımı yönünden davanın reddi yoluna gidilmiştir. Bu karar Bölge İdare Mahkemesince de usule ve kanuna uygun bulunarak onanmıştır. Ancak başvurucu, para cezasına ilişkin dava dosyasında 24/12/2015 tarihinde verilen bozma kararını 18/3/2016 tarihli karar düzeltme dilekçesinde açık bir biçimde dile getirmiştir. Buna rağmen 27/5/2016 tarihli karar düzeltme talebinin reddine dair kararda bu yönüyle başvurucunun itirazı konusunda herhangi bir değerlendirme yapılmadığı görülmektedir.

62. Sonuç olarak aynı olaya ilişkin açılan para cezasına ilişkin davada beyanname arkasına yapılan işlemin teminat miktarının belirlenmesine yönelik olduğu ve idarece tahakkuk ettirilen KDV üzerinden hesaplanan para cezasının 24/2/2014 tarihinde tebliği üzerine itirazın süresinde yapıldığı kabul edilmiştir. Ancak bu bozma kararının ek tahakkuka ilişkin davada karar düzeltme dilekçesinde itiraz konusu yapılmasına rağmen Bölge İdare Mahkemesince bu itiraz hususunda bir değerlendirme yapılmamıştır. Dolayısıyla başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin orantısız olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

63. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

64. Başvurucu; ithal edilen eşyanın gümrük vergisine esas kıymetinin eşyanın satış fiyatı olduğunu, proforma faturadaki kıymetin fiktif bir kıymet olması nedeniyle satış fiyatı olmadığını açıklamıştır. Başvurucu, gümrük idaresince eşyanın esas kıymeti yerine proforma faturadaki kıymet üzerinden ek tahakkuk yapılarak fazladan vergi tahakkuk ettirildiğini ve bunun üzerine depozito olarak yatırdığı paranın ek verginin ödenmesi şeklinde işleme tabi tutulduğunu belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

65. Başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılarak uyuşmazlık hakkında yeniden yargılama yapılmak üzere karar örneğinin ilgili yargı merciine gönderilmesine karar verilmiş olduğundan (bkz. § 63) başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının kabul edilebilirlik ve esas açısından ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

66. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

67. Başvurucu, yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

68. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.

69. Mehmet Doğan kararında özetle uygun giderim yolunun belirlenebilmesi açısından öncelikle ihlalin kaynağının belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §§ 57, 58).

70. Anayasa Mahkemesinin tespit edilen ihlalin giderilmesi amacıyla yeniden yargılama yapılmasına hükmettiği hâllerde ilgili usul kanunlarında düzenlenen yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak yargılamanın yenilenmesi sebebinin varlığının kabulü ve önceki kararın kaldırılması hususunda derece mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Zira ihlal kararı verilen hâllerde yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki takdir derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece mahkemesi Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet Doğan, § 59).

71. Aynı maddi olay nedeniyle uygulanan para cezasına karşı açılan davada verilen, davanın süre aşımından reddine ilişkin kararın bozulması yönündeki Danıştay kararının ek tahakkuka ilişkin olarak açılan ve bakılan bireysel başvuruya konu edilen davada karar düzeltme dilekçesinde Bölge İdare Mahkemesinin bilgisine sunulmasına rağmen Bölge İdare Mahkemesine bu konuda bir değerlendirme yapılmaması nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin Bölge İdare Mahkemesi kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır.

72. Anayasa Mahkemesinin yukarıda aktarılan değerlendirmesi ve vardığı sonuç yalnızca mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin olup davanın esasına ilişkin bir unsur içermemektedir.

73. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise usul hukukunda yer alan benzer kurumlardan farklı ve bireysel başvuruya özgü bir düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yeniden yargılama sürecinde mahkemelerce yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

74. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla Edirne Bölge İdare Mahkemesine (E.2015/434, K.2015/2028) GÖNDERİLMESİNE,

D. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 28/11/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

AHMET ACAR VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/22894)

 

Karar Tarihi: 15/6/2021

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Kamber Ozan TUTAL

Başvurucular

:

1. Ahmet ACAR

 

 

2. Ayşe GÜRCAN

 

 

3. Başak Elçin ACAR

 

 

4. Fatma ALABEY

 

 

5. Hatice ÖNCÜ

 

 

6. Özer GÜRCAN

 

 

7. Safiye TEKİN

 

 

8. Zişan SICAKYÜZ

 

 

9. Osman GÜRCAN

 

 

10. Özkan GÜRCAN

Başvurucular Vekili

:

Av. Suat SERT

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; kamulaştırma bedelinin değer kaybına uğratılarak ödenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının, istinaf itirazının incelenmemesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 24/7/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca yapılan inceleme neticesinde, bireysel başvuru formunun 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesi'nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nde öngörülen usul ve esaslara uygun biçimde doldurulmadığı belirtilerek yeniden tanzim edilecek başvuru formunun sunulması için 24/12/2018 tarihinde bir eksikliğin giderilmesi bildirimi hazırlanmıştır. Söz konusu bildirim, başvurucular vekiline 31/12/2019 tarihinde tebliğ edilmiştir.

5. Başvurucular vekili 15/1/2019 tarihinde söz konusu bildirime istinaden tamamıyla yeni bir başvuru formu düzenleyerek Anayasa Mahkemesine göndermiştir. Başvurucular vekili, yeni sunduğu başvuru formunda ilk başvuru formunda göstermediği iki başvurucuya (Osman Gürcan ve Özkan Gürcan) daha yer vermiştir.

6. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

7. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

8. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

10. Başvurucuların da aralarında bulunduğu davacılar 20/9/2012 tarihinde İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı (Belediye) aleyhine kamulaştırmasız el atmaya dayalı tazminat davası açmıştır. Dava dilekçesinde, murislere ait İzmir'in Güzelbahçe ilçesi 1438 parselde kayıtlı tarla vasıflı 425 metrekare yüz ölçümündeki taşınmazın tamamına kamulaştırma yapılmadan yol ve kaldırım geçirmek suretiyle davalı idare tarafından el atıldığı ileri sürülmüş ve 15.000 TL tazminat talep edilmiştir.

11. Başvurucu Zişan Sıcakyüz 21/11/2016 tarihinde açılan davadan vazgeçtiğine dair dilekçe sunmuştur. Başvurucular vekili 24/5/2017 tarihinde bilirkişi raporunda tespit edilen değer doğrultusunda dava konusu miktarı ıslah ederek 214.270 TL tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

12. İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesi (Mahkeme) 8/9/2017 tarihinde başvurucular Fatma Alabey, Hatice Öncü ve Zişan Sıcakyüz'ün içinde bulunduğu bir kısım davacılar yönünden davayı reddetmiş; diğer davacılar yönünden ise davayı kabul ederek toplam 214.270 TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar vermiştir.

13. Mahkeme gerekçeli kararında; imar planında yol ve otopark alanı olarak ayrılan taşınmazın tamamına yol ve kaldırım yapılarak el atılmış olduğunu ve alınan bilirkişi raporu doğrultusunda da tazminat miktarının belirlendiğini açıklamıştır. Mahkeme, davaları reddedilen bir kısım davacılar içerisinde bulunan başvurucu Zişan Sıcakyüz'ün davasından vazgeçtiğini, başvurucular Fatma Alabey ve Hatice Öncü'nün ise taşınmaz maliklerinin mirasçısı olmadıklarını belirtmiştir. Mahkeme, davalı idare lehine 18.806 TL vekâlet ücretinin davaları reddedilen bir kısım davacıdan tahsiline karar vermiştir.

14. Davalı Belediye 16/10/2017 tarihinde istinaf başvurusunda bulunmuştur. Belediye istinaf dilekçesinde; aleyhe maktu vekâlet ücretine hükmedilmesi gerektiğini, fiilî el atma tarihinin araştırılmadığını ve taşınmazın değerinin hatalı hesaplandığını ileri sürmüştür.

15. Başvurucular vekili de 16/10/2017 tarihinde istinaf kanun yoluna başvurmuştur. İstinaf dilekçesinde; hakkında ret kararı verilen başvurucular yönünden nispi vekâlet ücreti yerine maktu vekâlet ücretine hükmedilmesi gerektiği ileri sürülmüştür. Başvurucular vekilinden istinaf karar harcı, istinaf kanun yoluna başvurma harcı ve gider avansı tahsil edilmiştir.

16. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi (İstinaf Mahkemesi) 31/5/2018 tarihinde davalı idarenin istinaf başvurusunu esastan kesin olmak üzere reddetmiştir. İstinaf Mahkemesi gerekçeli kararında; davalı tarafından istinaf başvurusunda bulunulduğunu belirterek taşınmazın değerinin belirlenmesinde kanuna aykırılık bulunmadığını açıklamıştır. İstinaf Mahkemesi kararında başvurucular vekilinin istinaf başvurusuna ilişkin herhangi bir değerlendirmeye yer verilmemiştir.

17. Mahkemece hükmedilen tazminat bedeli için İzmir 4. İcra Dairesinde başlatılan takip sonucunda idare 18/6/2018 tarihinde davaları kabul edilen içinde davalı kabul edilen bir kısım başvurucuların da bulunduğu davacılara toplam 357.305 TL ödeme yapılmıştır.

18. İstinaf Mahkemesi kararı 25/6/2018 tarihinde başvurucular vekiline tebliğ edilmiştir.

19. Başvurucular vekili 24/7/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

20. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 357. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Karar aşağıdaki hususları içerir:

...

c) Tarafların iddia ve savunmalarının özeti.

...

d) İleri sürülen istinaf sebepleri.

e) Taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan veya olmayan hususlarla bunlara ilişkin delillerin tartışması, ret ve üstün tutma sebepleri, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebep.

f) Hüküm sonucu ile varsa kanun yolu ve süresi.

...

 (2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.

 (3) (Ek:22/7/2020-7251/38 md.) Bölge adliye mahkemesi, başvurunun esastan reddi kararında, ileri sürülen istinaf sebeplerini özetlemek ve ret sebeplerini açıklamak kaydıyla, kararın hukuk kurallarına uygunluk gerekçesini göstermekle yetinebilir."

B. Uluslararası Hukuk

21. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Ali Şimşek ve diğerleri, B. No: 2014/2073, 6/7/2017, §§ 23-33; Bob Ross İncorporated, B. No: 2015/14347, 3/7/2019, §§ 16-18.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

22. Mahkemenin 15/6/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucular Osman Gürcan ve Özkan Gürcan Yönünden

1. Başvurucuların İddiaları

23. Başvurucular, kamulaştırmasız el atmaya dayalı tazminatın değer kaybına uğratılacak şekilde ödendiği ve istinaf başvurusunun İstinaf Mahkemesince incelenmediğini belirterek mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

2. Değerlendirme

24. 6216 sayılı Kanun'un 47. maddesinin (3) numaralı fıkrasında başvuru dilekçesinde işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle ihlal edildiği ileri sürülen hak ve özgürlüğün ve dayanılan Anayasa hükümlerinin ve ihlal gerekçelerinin belirtilmesinin bir zorunluluk olduğu, aynı maddenin (6) numaralı fıkrasında ise anılan zorunluluk da dâhil olmak üzere başvuru evrakında herhangi bir eksiklik bulunması hâlinde eksikliğin giderilmesi için başvurucu veya varsa vekiline bildirimde bulunulacağı belirtilmiştir.

25. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereği bireysel başvurunun başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.

26. Bireysel başvuru için öngörülen otuz günlük süre geçtikten sonra yapılan eksiklik giderimlerinde daha önce öz olarak dahi ileri sürülmemiş hak ihlaline dair yeni iddialarda bulunulması mümkün değildir (Ferhat Yildeniz, B. No: 2017/20129, 15/12/2020, § 29).

27. Somut olayda nihai karar 25/6/2018 tarihinde başvurucular vekiline tebliğ edilmiş ve başvurucular vekili 24/7/2018 tarihinde adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek bireysel başvuruda bulunmuştur. Söz konusu başvuruya ilişkin bireysel başvuru formunda başvurucular olarak Özer Gürcan, Ayşe Gürcan, Fatma Alabey, Safiye Tekin, Ahmet Acar, Başak Elçin Acar, Hatice Öncü ve Zişan Sıcakyüz gösterilmiştir. Komisyonca yapılan inceleme neticesinde bireysel başvuru formunun usul ve esaslara uygun biçimde doldurulmadığı belirtilerek yeniden tanzim edilecek başvuru formunun sunulması için 24/12/2018 tarihinde bir eksikliğin giderilmesi bildirimi hazırlanmıştır. Söz konusu bildirim başvurucular vekiline 31/12/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.

28. Başvurucular vekili 15/1/2019 tarihinde söz konusu bildirime istinaden tamamıyla yeni bir başvuru formu düzenleyerek Anayasa Mahkemesine göndermiştir. Başvurucular vekili yeni sunduğu başvuru formunda ilk başvuru formunda göstermediği başvurucular arasında göstermediği Osman Gürcan ve Özkan Gürcan'a ilk defa yer verilmiştir.

29. Başvurucular vekili, nihai kararı 25/6/2018 tarihinde öğrenmesine rağmen 24/7/2018 tarihli bireysel başvuru formunda göstermediği Osman Gürcan ve Özkan Gürcan'ı eksiklik bildirimine istinaden sunduğu 15/1/2019 tarihli bireysel başvuru formunda başvurucu olarak göstermiştir. Dolayısıyla başvurucular vekilinin söz konusu iki başvurucu yönünden nihai kararın öğrenilmesinden itibaren otuz günlük başvuru süresi geçtikten sonra bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmıştır.

30. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Diğer Başvurucular Yönünden

1. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

a. Başvurucuların İddiaları

31. Başvurucular, dava tarihi ile ödemenin yapıldığı tarih arasında geçen sürede tazminat bedelinin değer kaybına uğradığını belirterek mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

32. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

 “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”

33. Anayasa Mahkemesi, kamulaştırma alacağının enflasyon karşısında değer kaybına uğratılmasına ilişkin benzeri şikâyetleri daha önce ölçülülük ilkesi yönünden mülkiyet hakkı bağlamında incelemiş ve sonuca bağlamıştır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, §§ 41-65; Ali Şimşek ve diğerleri, §§ 58-69; Türkan Poyraz, B. No: 2015/15388, 13/9/2018; §§ 29-37; Hanım Çeyiz ve Mehmet Gündüz, B. No: 2015/19289, 17/7/2018, §§ 23-29; Kadir Çakar, B. No: 2015/18908, 21/3/2018, §§ 21-28).

34. Buna göre kamulaştırma yoluyla mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin orantılı olabilmesi için taşınmazın gerçek bedelinin malike ödenmesi ve ayrıca ödenen bedelin tespitinde esas alınan tarih ile ödeme tarihi arasında geçen dönemde gerçekleşen enflasyona nispetle taşınmazın hissedilir derecede değer kaybetmemiş olması gerekir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 59). Ödenen tutarların enflasyonun etkilerinden arındırılarak güncelleştirilmesi yani kamulaştırma tarihi ile ödeme tarihi arasında geçen süredeki hissedilir değer kaybını telafi edecek biçimde faiz uygulanması, kamulaştırma bedelinin enflasyon karşısında değer kaybetmesini önleyebilecek bir araçtır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 42).

35. Yapılan incelemede başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olup olmadığı hususunda bir sonuca varmak için mahkemece tespit edilen gerçek değer ile başvurucuya yapılan ödemelerin enflasyon etkisi arındırılmış sonuçlarının karşılaştırılması gerekmektedir. Elde edilmek istenen kamu yararı ile başvurucunun mülkünden mahrum kalması arasında makul dengenin sağlanıp sağlanmadığını ve müdahalenin ölçülü olup olmadığını tespit etmede önemli olan, yapılan ödemelerin değer kaybının toplam bedele oranı üzerinden başvurucunun maruz kaldığı yükü belirlemektir (Ali Şimşek ve diğerleri, § 66).

36. Kamulaştırma bedelinin değer kaybına uğratılarak ödendiği yönündeki şikâyete ilişkin başvuru konusu olayda da bu ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Somut olayda 214.270 TL tazminat bedelinin dava tarihi olan 20/9/2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmiş ve 18/6/2018 tarihinde 357.305 TL tutarında ödeme yapılmıştır.

37. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre başvuruculara ödenmesi gereken 214.270 TL tutarındaki kamulaştırmasız el atma tazminatının 2018 yılı Haziran ayı itibarıyla değer kaybını telafi edecek fark ile birlikte ödenmesi gerekecek bedel 369.015,79 TL'dir. Mahkemece kamulaştırma bedeline 20/9/2012 tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine karar verilmiş ve başvuruculara icra dosyasında toplam 357.305 TL ödeme yapılmıştır. Bu durumda başvurucuların alacağında meydana gelen değer kaybının %5'in altında olduğu anlaşılmaktadır.

38. Sonuç olarak somut olayda taşınmaz maliklerine ödenen faizin aradan geçen sürede kamulaştırmasız el atma tazminatının uğradığı değer kaybını çok büyük ölçüde karşıladığı anlaşılmaktadır. Yukarıda tespit edilen düzeyde küçük bir farklılığın ise (%5'ten daha az) hesaplama yöntemi sebebiyle oluşabilecek yanılma farklılığı (hata marjı) kapsamında kaldığı değerlendirilmelidir. Bu durumda kamulaştırmasız el atma tazminatının ödenmesi sürecindeki gecikmenin -bu sürede uğranılan zararın karşılanması amacıyla ödenen faiz miktarı da gözetildiğinde- müdahalenin başvuruculara şahsi olarak aşırı bir külfet yüklemediği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik açık bir ihlal bulunmamaktadır.

39. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

a. Başvurucuların İddiaları

40. Başvurucular, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

b. Değerlendirme

41. 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'a eklenen geçici 2. maddeye göre Anayasa Mahkemesine yapılan ve münhasıran bu maddenin yürürlüğe girdiği 31/7/2018 tarihi itibarıyla Anayasa Mahkemesinde derdest olan yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddiasıyla ilgili bireysel başvuruların Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu (Tazminat Komisyonu) tarafından incelenerek karara bağlanması öngörülmüştür. Anayasa Mahkemesi Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018, §§ 27-36) kararında Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönünden inceleyerek Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna varmış; başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle başvurunun kabul edilemezliğine karar vermiştir.

42. Mevcut başvuruda da söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

43. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduklarına karar verilmesi gerekir.

3. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

a. Başvurucuların İddiaları

44. Başvurucular, davaları reddedilen bir kısım başvurucu yönünden hükmedilen nispi vekâlet ücretine ilişkin itirazlarının İstinaf Mahkemesince incelememesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

i. Kabul Edilebilirlik Yönünden

45. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

ii. Esas Yönünden

46. Mahkemeye erişim hakkı, mahkemeye başvuru konusunda etkili bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve yeterli fırsatlara sahip olmasını gerektirir. Özellikle hukuki ya da uygulamadaki belirsizlikler kişilerin mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Aktif Elektrik Müh. İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2012/855, 26/6/2014, § 34). Bu nedenle mahkemelerin usul kurallarını uygularken yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten kaçınmaları gerektiği gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten de kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65).

47. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'yi yorumlayan AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).

48. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52). Öte yandan mahkemeye erişim hakkı ilk derece mahkemesine dava açma hakkının yanı sıra itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise anılan yollara başvurma hakkını da içerir (Ali Atlı, B. No: 2013/500, 20/3/2014, § 49).

49. Usul kanunlarının taraflara istinaf yoluna başvurma hakkını tanıdığı hâllerde ilk derece mahkemesi tarafından verilen kararlara karşı istinaf yoluna başvuru hakkının Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında olduğunun kabulü gereklidir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, istinaf yolunun açık olduğu hallerde kişilerin bu aşamada ileri sürülen iddiaların ilgili yargı mercii tarafından incelenmesi yükümlülüğünü içermektedir.

50. Somut olayda davaları reddedilen bir kısım başvurucular aleyhine hükmedilen vekâlet ücretinin hatalı olduğu iddiasıyla başvurucular vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Başvuruculardan istinaf başvurusu için harç ve giderler tahsil edilmiştir. Mahkeme, düzenlediği istinaf formunda başvurucuların da istinaf başvurusunda bulunduklarını göstermiş ve istinafa evrak gönderme üst yazısında bu hususu belirtmiştir. Buna karşı İstinaf Mahkemesi başvurucuların istinaf iddiası hakkında olumlu veya olumsuz bir değerlendirme yapmaksızın salt davalı Belediyenin iddiaları kapsamında inceleme yaparak nihai kararını vermiştir.

51. Başvurucular vekili istinaf dilekçesinde 18.806 TL nispi vekâlet ücreti yerine maktu vekâlet ücretine hükmedilmesi gerektiğini iddia etmiş, bunun dışında herhangi bir istinaf nedeni ileri sürmemiştir. Vekâlet ücretinin hatalı hesaplandığına dair iddianın açılan davanın niteliği ve miktarı gözönüne alındığında mahkemeye erişim hakkına yönelik esaslı bir iddiaya dayandığı açıktır. Buna rağmen İstinaf Mahkemesi tarafından başvurucuların iddiası hakkında herhangi bir değerlendirme yapılmamış olması nedeniyle mahkemeye erişim hakkının gereklerinden olan istinaf başvurusunun etkili bir şekilde karara bağlanması yükümlülüğünün ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

52. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

4. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

53. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

54. Başvurucular; ihlalin tespit edilmesi, yargılamanın yenilenmesi ile 192.684 TL maddi ve her bir başvurucu için ayrı ayrı 10.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

55. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

56. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

57. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

58. İncelenen başvuruda, istinaf başvurusu hakkında herhangi bir karar verilmemesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

59. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, başvurucuların istinaf başvuru dilekçesi doğrultusunda İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesince bir inceleme yapılmasından ibarettir. Bu amaçla kararının bir örneğinin istinaf nedenlerini inceleyecek İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesine göndermek üzere İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

60. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

61. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucular Osman Gürcan ve Özkan Gürcan dışındaki diğer başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Başvurucular Osman Gürcan ve Özkan Gürcan yönünden ihlal iddialarının süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Diğer başvurucular yönünden;

a. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

b. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

c. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın İzmir Bölge Adliye Mahkemesi gönderilmesinin sağlanması amacıyla İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2012/243, K.2017/375) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,

E. 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucular Osman Gürcan ve Özkan Gürcan dışındaki başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 15/6/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.