Kara Para Aklama Suçunun Unsurları ve Tartışmalı Yönleri

Abone Ol

Kamuoyunda “kara para aklama” olarak da bilinen suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçu; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama” başlıklı 282. maddesinde,

“(1) Alt sınırı altı ay veya daha fazla hapis cezasını gerektiren bir suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini, yurt dışına çıkaran veya bunların gayrimeşru kaynağını gizlemek veya meşru bir yolla elde edildiği konusunda kanaat uyandırmak maksadıyla, çeşitli işlemlere tabi tutan kişi, üç yıldan yedi yıla kadar hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.

(2) Birinci fıkradaki suçun işlenmesine iştirak etmeksizin, bu suçun konusunu oluşturan malvarlığı değerini, bu özelliğini bilerek satın alan, kabul eden, bulunduran veya kullanan kişi iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Bu suçun, kamu görevlisi tarafından veya belli bir meslek sahibi kişi tarafından bu mesleğin icrası sırasında işlenmesi halinde, verilecek hapis cezası yarı oranında artırılır.

(4) Bu suçun, suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, verilecek ceza bir kat artırılır.

(5) Bu suçun işlenmesi dolayısıyla tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.

(6) Bu suç nedeniyle kovuşturma başlamadan önce suç konusu malvarlığı değerlerinin ele geçirilmesini sağlayan veya bulunduğu yeri yetkili makamlara haber vererek ele geçirilmesini kolaylaştıran kişi hakkında bu maddede tanımlanan suç nedeniyle cezaya hükmolunmaz.”

Şeklinde düzenlenmiştir.

282. madde incelendiğinde; ilk fıkrasında kara para aklama suçunun seçimlik hareketli düzenlendiği, suçun konusunu oluşturan malvarlığı değerini kabul suçunun da m.282’ye 2. fıkra olarak eklendiği,

TCK m.282’nin 3. ve 4. fıkralarında, suçun kamu görevlisi veya belli bir meslek sahibi kişi tarafından işlenmesi ile suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi cezayı artıran nitelikli hal olarak öngörüldüğü,

Maddenin 5. fıkrasında, suçun tüzel kişi çerçevesinde işlenmesi durumunda tüzel kişilere özgü güvenlik tedbirlerine hükmedileceğinin öngörüldüğü,

Maddenin son fıkrası olan 6. fıkrasında ise; “etkin pişmanlık” olarak da adlandırılan elverişli bilgi verme nedeniyle cezasızlık halinin tanımlandığı, buna göre iddianame düzenlenip kamu davası açılmadan evvel suça konu malvarlığı değerlerinin ele geçirilmesini sağlayan veya malvarlığının bulunduğu yeri yetkili makamlara haber vermek suretiyle yakalanıp elkoyulmasını kolaylaştıran kişi hakkında kara para aklama suçundan ceza verilmeyeceğinin ortaya koyulduğu

Görülmektedir[1].

Kara para aklama suçunu; “Kara Para Aklama Suçunda Soruşturma Ne Zaman Başlar?”, “Kara Para Aklama Suçunda Öncül Suça İlişkin İncelemenin Eksik Yürütülmesinin Gerekçeli Karar Hakkına Etkisi”, “Kara Para Aklama Suçunun Maddi Unsuru”, “Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığı (MASAK)” ve “Vergi Kaçakçılığı, Kara Para Aklama Suçunun Öncül Suçu Olur mu?” başlıklı yazılarımızda daha önce inceleyerek, birçok yönden ele alıp, detaylı açıklamalarda bulunmuştuk.

Bu yazımızda ise; yalnızca 282. maddede 1. ve 2. fıkralarda düzenlenen kara para aklama suçlarının ne şekilde oluşabileceğine ve bunun dışında suçun soruşturulması ve kovuşturulması sırasında usul bakımından önem arz eden birkaç unsura değinmekle yetineceğiz.

Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerini aklama veya yukarıda belirttiğimiz gibi bilinen adıyla “kara para aklama” esasen, kanunların yasakladığı ve suç saydığı faaliyetten elde edilen gelirin meşru ve hukuka uygun elde edilmiş gibi piyasaya ve sisteme sokulması, yani paranın ve malvarlığının üzerinde bulunan “suç lekesi” olarak adlandırılabilecek olan kavramın, deyim yerinde ise yıkanıp temizlenmesidir. Örneğin uyuşturucu veya uyarıcı madde ticaretinden, lisanssız kumar oynatmaktan, silah veya insan kaçakçılığından elde edilen gelirin, yurtiçinde veya yurtdışında temiz hale getirilerek, suçtan elde edilen malvarlığı üzerinde bulunan hukuki ve meşru sakıncanın ortadan kaldırılmasıdır[2].

Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama/kara para aklama bakımından “olmazsa olmaz” olarak adlandırabileceğimiz ilk şart, bir öncül suçun varlığıdır. Önemle ifade etmeliyiz ki; 282. maddenin 1. fıkrasında düzenlenen suçun maddi konusunu, alt sınırı altı ay veya daha fazla hapis cezasını gerektiren bir (öncül) suçtan kaynaklanan malvarlığı değeri oluşturmaktadır. Dolayısıyla; suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçunun oluşabilmesi için, ilk olarak öncül suçtan elde edilen bir malvarlığı değerinin bulunması, yani ortada önceden işlenmiş bir suç ile bu suçtan elde edilmiş malvarlığı değerinin bulunması gerekir.

TCK 282. maddede tanımlanan suça konu malvarlığı değerinin, öncül suçun işlenmesi ile elde edilmesi zorunludur. Öncül suçun varlığı; suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçunun ön şartı olup, gerçekleşmediği ve oluşmadığı halde tipiklik tartışması yapılmaksızın suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçunun oluştuğundan bahsedilemez.

Ancak belirtmek gerekir ki; TCK m.282’nin lafzı gereği her türlü suçtan elde edilecek olan malvarlığı değerleri değil, yalnızca alt sınırı altı ay veya daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan elde edilen malvarlığı değerleri bu suçun maddi konusunu teşkil edecektir. Bu sebeple; suçun yasal tanımı itibariyle yalnızca adli para cezasını gerektiren veya alt sınırı altı aydan daha az hapis cezasını gerektiren suçlardan elde edilen malvarlığı değerleri, TCK m.282’de yer alan suçun konusunu oluşturmayacaktır.

Yeri gelmişken; öncül suçun kusur türü ile ilgili kanun koyucunun bir açıklama yapmadığı, bu nedenle kara para aklama suçunun yurtdışına çıkarma kısmının genel kastla, yurtiçinde aklama faaliyetlerinin ise özel kastla işlenebileceği, fakat öncül suç bakımından bir ayırıma gidilmediği, bu durumda taksirle işlenen suçlardan elde edilen maddi menfaatlerin aklanmasının da TCK m.282/1-2 kapsamında değerlendirilebileceği sonucuna varılmalıdır. Ancak söylemeliyiz ki; taksirle işlenen suçlar nedeniyle malvarlığı değeri elde etmenin mümkün olmadığı, bununla birlikte çevreye karşı suçlarda bu tür bir suçtan elde edilen malvarlığı değerinin gündeme gelebileceği, bunu fark eden failin girişeceği aklama faaliyetinin TCK m.282/1-2 kapsamında değerlendirilmesinde hukuki bir sakıncanın bulunmadığı dikkate alınmalıdır.

5237 sayılı Kanunda kara para aklama suçunun öncül suçu olabilecek fiiller bakımından ceza karşılıkları gösterilip eşik sistemi tercih edilmiş, katalog sistemine yer verilmemiştir. Çünkü öncül suç oluşturacak olan suçlar; madde metninde tek tek sayılmamış, işlenen suç karşılığında öngörülen hapis cezasının süresi dikkate alınmak suretiyle düzenleme yapılmıştır.

Öncül suça konu olan malvarlığı değerleri bakımından 282. maddede herhangi bir sınırlama yapılmadığından, iktisadi değeri olan her şey suça konu malvarlığı değerlerini kapsamaktadır. Bu sebeple; para, altın, hisse senedi, tahvil, antika veya gayrimenkul ve benzeri eşya suçun konusunu oluşturabilir. Dolayısıyla; bir kişi suç işlemek yoluyla bu değerlerden hangisini elde ederse etsin, bir öncül suçtan kaynaklanan haksız kazanç sözkonusu olacak ve bu değerlerin aklama faaliyetine girişilmesi, örneğin bu değerler kullanılarak taşınmaz satın alınması vs. gibi durumlarda TCK m.282/1’de tanımlanan suç oluşacaktır.

Kara para aklama suçunu tanımlayan TCK m.282’nin 1. fıkrası incelendiğinde, suçun maddi unsurunun kendi içerisinde serbest hareketli olarak düzenlenen üç seçimlik hareketten ibaret olduğu anlaşılmaktadır. TCK m.282/1’e göre seçimlik hareketler; alt sınırı altı ay veya daha fazla hapis cezasını gerektiren bir suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini (öncül suç) yurt dışına çıkarmak, bu tür malvarlığı değerlerinin gayrimeşru kaynağını gizlemek veya meşru bir yolla elde edildiği konusunda kanaat uyandırmak maksadıyla çeşitli işlemlere tabi tutmak olarak, birbirinden farklı üç seçimlik hareketten oluşmaktadır. Seçimlik hareketlere bakıldığında, her birisinin serbest hareketli olarak düzenlendiğini ifade etmeliyiz. Türkiye Cumhuriyeti toprakları dışına, yani yurtdışına çıkarılan malvarlığı değerinin suçtan kaynaklanması ve bu suçun alt sınırının altı ay ve daha fazla hapis cezasının gerektiren bir suç olması kara para aklama suçunun oluşması bakımından yeterli olacak, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerinin nereye ve hangi yolla gönderildiğinin suçun oluşması açısından önemi olmayacak, bu eylem serbest hareketle gerçekleştirilebilecektir. Yine aynı şekilde suçtan kaynaklanan malvarlığı değerinin gayrimeşru kaynağının gizlenmesi veya meşru bir yolla elde edildiği konusunda kanaat uyandıracak çeşitli işlemlere tabi tutulması şeklindeki seçimlik hareketlerin de kendi içerisinde serbest hareketli olarak düzenlendiğini, yani her şekilde meydana getirilebileceğini, bu seçimlik hareketlerin de kendi içerisinde herhangi bir sınırlamaya tabi tutulmadığını ifade edebiliriz.

Yeri gelmişken; 282. maddenin 1. fıkrasında yer alan suçun oluşturabilmesi için, mutlak zorunlu bir şart olan öncül suç bakımından daha önce bir yazımızda detaylı olarak incelediğimiz vergi kaçakçılığı suçundan kısaca bahsetmek isteriz.

Mülga 4208 sayılı Karaparanın Aklanmasının Önlenmesine Dair Kanun’un 2/1-a hükmünde; vergi kaçakçılığı suçuna katalogda yer verilmiş ve vergi kaçakçılığı suçu, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçunun öncül suçu olarak kabul edilmiştir. Yukarıda açıkladığımız üzere güncel durumda ise; TCK m.282’de bu şekilde bir düzenleme yapılmamış, öncül suçlar katalog halinde sayılmamış, yalnızca genel olarak ifade edilmiştir. 4208 sayılı Kanunun 2/1-a maddesi hükmü şu an yürürlükte değildir.

TCK m.282’nin lafzı dikkate alındığında; öncül veya önceki suçun hangi suç tipinden olabileceği konusunda bir belirleme yapılmadığından, yani katalog suç şeklinde öncül suçlar tek tek sayılmadığından, özellikle malvarlığına karşı işlenen suçlar başta olmak üzere, herhangi başka bir suçtan elde edilmiş olan ve iktisadi açıdan değer teşkil eden malvarlığı değerleri suça konu teşkil edecek, hatta bu öncül suçun Türkiye Cumhuriyeti’nde veya yurtdışında işlenmesinde herhangi bir ayırım gözetilmeyecek, bir başka ifadeyle öncül suç yurtiçinde veya yurtdışında işlenebilecektir. Bir suçun TCK m.282de öngörülen öncül suçu oluşturabilmesi için esas önemli olan, ilgili suçun yurtiçinde veya başka bir ülkede işlenmiş olması ve işlenmesi sonucunda bu suçtan mutlaka bir haksız gelir elde edilmesidir. Öncül suçtan elde edilmiş olan bu haksız gelir, ancak TCK m.282’de düzenlenmiş olan suçun maddi konusunu oluşturabilecektir.

Vergi kaçakçılığı bakımından “öncül suç” değerlendirmesi yaptığımızda açıkça belirtmek isteriz ki; fail, vergi kaçakçılığı suçunda meşru yollardan elde etmiş olduğu bir kazancın yalnızca vergilendirilmesinin önüne geçmektedir ki, bu durumda ortada baştan itibaren suçtan kaynaklanan haksız bir malvarlığı değeri yoktur. Vergi kaçakçılığında, kişinin kazancını oluşturan esas faaliyeti suç oluşturmadığından var olan kazancının yasalara uygun olarak elde edildiğinin kabulü gerekir. Aklama fiili; suç gelirinin elde edilmesini sağlayan esas eylemden sonra yapılan ikinci eylem olmasına rağmen, vergi kaçakçılığı suçunda böyle bir vaziyet bulunmamaktadır.

Vergi kaçakçılığında; kazancın elde edilmesini sağlayan meşru, yani hukuk düzeni tarafından izin verilen bir faaliyetten elde edilen gelir olduğundan, bunun “kara para” olarak nitelendirilebilmesi mümkün olmayıp, vergilendirmeye tabi tutulmayan bu kazanca ancak “kayıtdışı kazanç”, yani “vergilendirilmemiş kazanç” denilebilir ki, esasında burada öncül bir suçtan elde edilen malvarlığı değeri olmadığından, bu değerin aklandığından söz edilemeyeceğinden, en fazla 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 359. maddesi anlamında vergi kaçakçılığı veya suça konu olmayan özel usulsüzlük hali gündeme gelebilir. Çünkü burada fail; önce hukuk düzeni tarafından izin verilen meşru bir ticari faaliyet yürüterek para kazanmakta, daha sonra kazancını beyan etmeyerek veya gizleyerek, bu kazancın tarh, tahakkuk ve tahsil aşamalarına sokulmak suretiyle vergilendirilmesinin önüne geçmektedir. Dolayısıyla böyle bir durumda; TCK m.282/1’in öncül suç bakımından aradığı baştan itibaren bir öncül suç işlenerek, hiç sahip olunmayan malvarlığı değerine suç yoluyla ulaşılması sözkonusu olmamakta, kişi yürüttüğü meşru faaliyet yoluyla gelir elde etmekte, yalnızca VUK m.359da düzenlenmiş olan suçu işlemek suretiyle bu kazancın vergilendirilmesinden kaçınmaktadır. Vergi suçlarının işlenmesi neticesinde ayrı bir haksız kazanç elde edilmediğinden, kazancın vergilendirilmeyen kısmının da suç geliri olarak kabulü mümkün değildir. Bu nedenle; vergi kaçakçılığı suçları, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçunun konusunu oluşturmaz.

213 sayılı Kanunun 359. maddesinde tanımlanan suçun işlenmesi nedeniyle malvarlığı değeri elde edilmemekte, sadece gelirin elden çıkması engellenmektedir. Her ne kadar; bu elden çıkması engellenen malvarlığı değeri VUK m.359’da düzenlenen suçların işlenmesiyle gayrimeşru hale geliyor olsa da, TCK m.282/1’in metninde, “bir suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini” ifadesi geçtiği için malvarlığı değerinin gayrimeşru hale gelmesi yeterli olmamakta, baştan itibaren ilk elde edilme anında kaynağının bir suç olması gerekmektedir.

Tüm bu nedenlerle sonuç olarak; 282. maddenin lafzı karşısında vergi kaçakçılığı suçlarının suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçunun öncül suçunu teşkil etmeyeceğini, aksi yönde bir uygulama yapılabilmesi için ya vergi kaçakçılığı suçlarının öncül suç olabileceği yönünde bir düzenlemenin maddeye eklenmesi gerektiğini veya hükmün lafzında değişikliğe gidilmesi gerektiğini düşünmekteyiz.

Bir başka görüşe göre; vergi kaçakçılığı fiilinin bağımsız bir suç tipi olarak düzenlendiği, bu nedenle vergisi ödenmeyen kazançtan VUK m.359’a uygun şekilde işlenen vergi kaçakçılığı suçundan da “kara para” olarak nitelendirilebilecek suçtan kaynaklanan malvarlığı değerinin elde edildiği, bunun sisteme sokulup meşru hale getirilmesi suretiyle de bu defa üçüncü fiil olarak kara para aklama suçunun gündeme geleceği söylense de, esasında kara para aklama suçunun öncül suçunun vergi ile ilgili konularda bulunmadığı, çünkü vergiden kaçırılan paranın “kara para” olarak nitelendirilemeyeceği, buna “kayıtdışı para” denilebileceği, esasen bu anda vergi kaçakçılığı suçunun da oluştuğu, dolayısıyla bu suçu işleyerek bir haksız kazanç elde edilmediği, kazancın vergilendirilmemesi amacıyla beyan edilmemesi suretiyle zaten suçun oluştuğu, yoksa bu suçtan elde edilen bir malvarlığı değeri olmadığından, ona bağlı olarak kara para aklama faaliyetinin de gündeme gelmeyeceği dikkate alınmalıdır.

Yeri gelmişken belirtmeliyiz ki; Hazine ve Maliye Bakanlığı’na bağlı bir finansal istihbarat birimi olan Mali Suçları Araştırma Kurulu’nun (MASAK’ın) araştırma ve inceleme yapabileceği konulardan birisi de, incelememizin konusunu oluşturan kara para aklama suçu oluşturmaktadır. MASAK incelemelerinin kapsamını; CMK m.128 uyarınca yapılan elkoyma, kara para aklama ve terörizmin finansmanı olmak üzere üç alan oluşturmaktadır. TCK m.282’de yer alan suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçu, MASAK’ın inceleme yapabileceği hallerden birisini teşkil eder. 18.10.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun ile MASAK’ın görev ve yetkileri yeniden düzenlenmiştir. Güncel durumda ise MASAK’ın görev ve yetkileri 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nde yer almaktadır.

Türk Ceza Kanunu m.282’nin kapsamına giren suçların tespiti ile başlayacak suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerinin aklanması, yani kara para aklama suçunun araştırılması ve mali yönünün ortaya çıkarılmasından evvel, bu suçun dayanağı olan öncül suçla ilgili de MASAK’ın mali inceleme yapabilmesi ve bir mali analiz raporu hazırlaması gerekebilir. Bu nedenle; MASAK’ın çalışma alanının, görev ve yetkisinin kara para aklama ve terörizmin finansmanı suçlarıyla sınırlandırılmayıp, bu suçların kaynağı olan suçları kapsayacak şekilde geniş tutulması isabetli olacaktır. Aksi halde MASAK de facto olarak soruşturma sırasında önüne gelen dosyada kara para ve terörizmin finansmanı suçlarına dayanak olan suçlar yönünden inceleme yapma yolunu seçecektir ki, bu tür bir yetkinin kullanılması ile MASAK’ın görev ve yetkilerini belirleyen hukuki dayanak arasında çelişki doğabilecektir.

MASAK; hem kara para ve terörizmin finansmanı suçlarının kaynağı ve öncülü olabilecek suçlar yönünden ve hem de sebep sonuç, yani illiyet bağını kurabilecek şekilde net tespitler yaparak, yargı makamlarına yardımcı olmalıdır, yani sadece fail ve iddiaya konu suç yönünden banka transferlerini ve bankacılık faaliyetlerini gösteren, fakat bu konuda somut değerlendirme yapmaksızın ve sonuca ulaşmaksızın takdir ve değerlendirmeyi yargı makamına bırakan MASAK raporları yerine, somut tespitler içeren, değerlendirme ve sonuç ortaya koyan raporların hazırlanması gerekir. Sırf bankacılık faaliyetlerini ve kayıtlarını ortaya koyan, buralarda adları geçenlerin kimliklerinden ve şirketlerden hareketle “şüpheli işlem” olabileceğine dair tespitlerin hiçbir yeterliliği olmadığı gibi, suçsuzluk/masumiyet karinesine aykırı ve gereksiz kamu davalarının önünü açabileceği, bireyin lekelenmeme ve aklanma haklarını ihlal edebilecek neticelere yol açabileceği de gözden uzak tutulmamalıdır.

MASAK’tan beklenen; suçlarda bugünlerde kullanılan kripto paraları da içine alacak, yalnızca banka üzerinden değil, suçta kullanılan, suçta elde edilen veya suça katılan paraları ve maddi kaynakları ortaya çıkarıp değerlendirebilecek çalışmalar yapmasıdır. Bilhassa; “örgütlü suçluluk” olarak da bilinen çıkar amaçlı veya terör örgütlerinin faaliyetleri kapsamında işlenen suçlarda kullanılan, örgüte aktarılan, örgüt tarafından elde edilen veya örgütün transfer ettiği para ve maddi kaynakların da ortaya çıkarılması hem organize, örgütlü ve terör maksatlı suçların önlenmesinde ve hem de faillerin bulunup cezalandırılmasında önemli rol oynayacaktır[3].

Netice olarak MASAK’ın temel görevleri; 5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun ve 6415 sayılı Terörizmin Finansmanın Önlenmesi Hakkında Kanun kapsamında düzenlenen iş ve işlemlerin yerine getirilebilmesi, bu Kanunlarla iktisadi düzenin etkili bir şekilde korunabilmesi ve illegal yapılanmaların maddi yönünün desteksiz bırakılarak, bu yapıların etkisiz hale getirilebilmesi, ayrıca uzmanlığı gerektiren mali hesapların ortaya çıkarılıp incelenmesi ve hesapların herhangi bir suçla ilişkili olup olmadığının ortaya çıkarılması, yine CMK m.128’e göre hak ve alacaklara elkoyma tedbirinin uygulanabilmesi için, bunların suçla bağlantılı olup olmadığının araştırılıp ortaya koyularak, bunların rapor halinde Cumhuriyet başsavcılıklarına iletilmesi olarak ifade edilebilir. MASAK’ın üç görevi vardır; terörizmin finansmanının yapılıp yapılmadığını, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerinin aklanıp aklanmadığını tespit etmek ve CMK m.128 kapsamında elkoyma tedbirinin tatbik edilip edilmeyeceğini gösteren raporu hazırlamaktır.

TCK m.282 kapsamında aklama suçundan ceza verilebilmesi için, öncül suçtan kurulan mahkumiyet hükmünün veya öncül suçun işlenmesi suretiyle malvarlığı değeri elde edildiğine dair kararın kesinleşmiş olması gerektiği konusunda bir tartışma bulunmadığı, ancak TCK m.282 uyarınca soruşturmanın başlatılması için öncül suçtan mahkumiyet kararı aranmayacağı, ayrıca öncül suç konusunda verilen beraat kararının, TCK m.282 bakımından bağlayıcı olacağı, yani aklama suçuna konu malvarlığı değerinin suçtan elde edilmediği konusunda ortada bir beraat kararı varsa, aklama suçundan ceza verilemeyeceği, bunun yanında aklama suçundan verilen mahkumiyet kararının bağlayıcı olmayacağı görüşünün ileri sürüldüğü, aklama suçunu yargılayan mahkemenin, nispi muhakeme yoluyla, aklama suçuna konu malvarlığı değerinin kesinleşmiş olsa da öncül suçtan elde edildiğini tespit etmesi, en azından öncül suç ile aklama fiilleri arasında illiyet bağını kurması gerektiği görülmektedir. Buna ek olarak, aklama suçu ile öncül suça ilişkin soruşturma ve kovuşturmanın ayrı yürütülmesi gerekmektedir.

Bir görüşe göre; aklama suçundan dava açılıp kovuşturma aşamasına geçilebilmesi için, önşart olarak “suçtan elde edilen malvarlığı değeri” arandığından, öncül suçtan yargılamanın tamamlanıp hükmün “kesinleşmesi” aranır. Aklama suçundan soruşturma başlasa dahi, öncül suça ilişkin dava kesinleşmeden, aklama suçundan dava açılamayacağı, TCK m.282’nin gerekçesi uyarınca, suçun konusunu oluşturan ekonomik değerlerin, başka bir suçun işlenmesi suretiyle veya dolayısıyla elde edilmiş olmasının esas olduğu, dolayısıyla öncül suça ilişkin yargılama kesinleşmeden aklama suçundan bahsedilemeyeceği, bu nedenle öncül suçtan verilen hüküm kesinleşmeden, TCK m. 282 bakımından kovuşturma aşamasına geçilemeyeceği savunulmaktadır.

Diğer görüşe göre ise, aklama suçundan dava açılabilmesi için öncül suçtan görülen davanın kesinleşmesi aranmamakta, ancak dava açıldığında öncül suç bakımından yürütülen soruşturmanın veya devam eden davanın bekletici mesele yapılması yerinde olacaktır.

Sonuç olarak; MASAK raporunun içeriğinin sadece aklama ve terörizmin finansmanı suçları ile sınırlandırılmaması, aksine öncül suçlar için de MASAK’tan rapor alınması gerektiğini, mevcut düzenlemeler uyarınca, sadece aklama, CMK m.128’de sayılan suçlarla ilgili olarak hak ve alacaklara elkoyma ve terörizmin finansmanı suçlarından MASAK’ın rapor hazırlayabildiğini, ancak uygulamada MASAK’ın de facto olarak daha ortada öncül suçu kesinleşmeden, aklama suçuna dair rapor hazırladığı, hatta diğer suçlara dair de soruşturma aşamasında MASAK’a yazı yazıldığını, bu yanlış uygulamanın 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’na buna dair bir usul hükmü eklenmesi gerektiğini ifade etmek isteriz.

“Kanunilik” ilkesi ve suçsuzluk/masumiyet karinesi gereğince; öncül suçun sübut ettiğine dair yargılamanın kesinleşmesi, aklama suçundan dava açılabilmesi için önşart olup, aksi kabul için 282. maddede “yargılamaya konu olabilecek bir suçtan kaynaklanan” ibaresine veya “alt sınırı altı ay veya daha fazla hapis cezasını gerektiren bir suçtan yürütülen soruşturma ve kovuşturma kapsamında” ibaresine yer verilmesi isabetli olacaktır.

Kanaatimizce;

Kara para aklama suçunda soruşturma açılması için öncül suç bakımından soruşturma açılması ve bu soruşturmada elde edilen delillere göre kara para aklandığına dair yeterli şüpheye ulaşılması yeterlidir. Bu andan itibaren; kara para aklama suçundan mahkumiyet kararı verilebilmesi için de, ya aynı anda ya da farklı zamanlarda, ama önce kara para aklama suçunun öncül suç veya suçları ile ilgili kovuşturmada verilen mahkumiyet hükmünün kesinleşmesi gerekir ki, kara para aklama suçundan mahkumiyet kararı verilebilmesi ve bunun kesinleştirilebilmesi mümkün olsun.

Prof. Dr. Ersan Şen

Av. Cem Serdar

(Bu makale, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi makalenin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan makalenin bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

-------------

[1] https://www.hukukihaber.net/kara-para-aklama-sucunun-maddi-unsuru

[2] https://www.hukukihaber.net/vergi-kacakciligi-kara-para-aklama-sucunun-oncul-sucu-olur-mu

[3] https://www.hukukihaber.net/mali-suclari-arastirma-kurulu-baskanligi-masak