5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 282. maddesinde suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama (kara para aklama) suçu düzenlenmiştir. Maddenin ilk fıkrasında kara para aklama suçu seçimlik hareketli düzenlenirken, 2009 yılında suçun konusunu oluşturan malvarlığı değerini kabul suçu m.282’ye 2. fıkra olarak eklenmiştir.

TCK m.282’nin 3. ve 4. fıkralarında; suçun kamu görevlisi veya belli bir meslek sahibi kişi tarafından işlenmesi ile suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi cezayı artıran nitelikli hal olarak öngörülmüş, maddenin beşinci fıkrasında suçun tüzel kişi çerçevesinde işlenmesi durumunda tüzel kişilere özgü güvenlik tedbirlerine hükmedileceği düzenleme altına alınmış, hükmün son fıkrasında ise etkin pişmanlık haline yer verilmiştir.

Kara para aklama suçunu tanımlayan TCK m.282’nin 1. fıkrası incelendiğinde, suçun maddi unsurunun kendi içerisinde serbest hareketli olarak düzenlenen üç seçimlik hareketten ibaret olduğu anlaşılmaktadır. TCK m.282/1’e göre seçimlik hareketler; alt sınırı altı ay veya daha fazla hapis cezasını gerektiren bir suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini yurt dışına çıkarmak, bu tür malvarlığı değerlerinin gayrimeşru kaynağını gizlemek veya meşru bir yolla elde edildiği konusunda kanaat uyandırmak maksadıyla çeşitli işlemlere tabi tutmak olarak, birbirinden farklı üç seçimlik hareketten oluşmaktadır. Seçimlik hareketlere kendi içerisinde bakıldığında, her birisinin serbest hareketli olarak düzenlendiğini ifade etmemiz gerekmektedir. Türkiye Cumhuriyeti toprakları dışına, yani yurtdışına çıkarılan malvarlığı değerinin suçtan kaynaklanması ve bu suçun alt sınırının altı ay ve daha fazla hapis cezasının gerektiren bir suç olması kara para aklama suçunun oluşması bakımından yeterli olacak, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerinin nereye ve ne şekilde gönderildiğinin suçun oluşması açısından önemi olmayacaktır. Doktrinde, yurtdışına çıkarmak şeklindeki seçimlik hareketin bağlı hareketli olduğuna dair görüşe yer verilmiştir[1]. Burada seçimlik hareket her ne kadar “yurtdışına çıkarmak” biçiminde bağlı olsa da yurtdışına çıkarma fiili herhangi bir şekilde sınırlandırılmadığından ve maddede detaylandırılmadığından, serbest hareketli bir davranış modeline sahip olup, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerinin ne şekilde ve neyle yurtdışına çıkarıldığının suçun oluşumu için herhangi bir önemi olmayacaktır[2]. Yine aynı şekilde suçtan kaynaklanan malvarlığı değerinin gayrimeşru kaynağının gizlenmesi veya meşru bir yolla elde edildiği konusunda kanaat uyandıracak çeşitli işlemlere tabi tutulması şeklindeki seçimlik hareketlerin de kendi içerisinde serbest hareketli olarak düzenlendiğini, yani her şekilde meydana getirilebileceğini, bu seçimlik hareketlerin de kendi içerisinde herhangi bir sınırlamaya tabi tutulmadığını ifade edebiliriz.

Madde gerekçesinde; “Sözkonusu suç, seçimlik hareketli bir suç olarak tanımlanmıştır. Birinci seçimlik hareket, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerinin yurt dışına transfer edilmesidir. Bu seçimlik hareketin gerçekleştirilişi sırasında, yurt dışına transfer edilen malvarlığı değerlerinin suçtan elde edilmiş olduğunun bilinmesi gerekir. Başka bir deyişle, bu seçimlik hareket açısından kastın varlığı yeterlidir. İkinci seçimlik hareket ise, serbest hareket olarak belirlenmiştir. Bu hareketler açısından önemli olan, bunların gerçekleştirilişi sırasında güdülen amaçtır. Başka bir deyişle, suçtan elde edilen malvarlığı değerlerinin, gayrimeşru kaynağını gizlemek ve meşru bir yolla elde edildiği konusunda kanaat uyandırmak maksadıyla çeşitli işlemlere tabi tutulması gerekir. Bu işlemler, değişik şekillerde gerçekleşebilir. Örneğin, yurt dışında işlenmiş olan bir suçtan kaynaklanan gelirin, meşru yolla elde edilmiş bir para görüntüsüyle yabancı sermayeyi teşvik mevzuatı çerçevesinde ülkeye sokulması halinde de bu suçun oluştuğunu kabul etmek gerekir.” ifadelerine yer verilerek, suçun maddi unsurunun gerçekleştirilmesi bakımından seçimlik hareketli olarak düzenlendiği ve bu seçimlik hareketlerin kendi içerisinde serbest hareketli olduğu vurgulanmıştır.

Kara para aklama suçunun seçimlik hareketli olarak düzenlendiğini ve bu seçimlik hareketlerin kendi içerisinde serbest hareketli olarak gerçekleştirilebileceğini, gerek hükme ve gerekse de hükmün gerekçesine vurgu yaparak belirtsek de, suçun oluşumunun tespiti açısından, hem ilk seçimlik hareket olan kara paranın yurtdışına çıkarılması ve hem de diğer seçimlik hareketler açısından failde bu seçimlik hareketlerin gerçekleştirildiği sırada, malvarlığı değerlerinin suçtan elde edildiğinin bilinmesi ve bu kasta sahip olarak hareket ettiğinin ispatlanması gerekecek, aksi durumda faili kara para aklama suçundan mahkum etmek mümkün olmayacaktır.

Seçimlik hareketleri kendi içerisinde ele aldığımızda, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini yurtdışına çıkarmak şeklindeki seçimlik hareket ile suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerinin gayri meşru kaynağının gizlenmesi maksadıyla veya meşru bir yolla elde edildiği konusunda kanaat uyandırmak maksadıyla çeşitli işlemlere tabi tutulması hareketleri arasında suçun işlenmesi bakımından farklılık olduğu görülmektedir. Kanun maddesi lafzi olarak ele alındığında, yurtdışına çıkarmak hareketi açısından suçtan kaynaklanan malvarlığı değerinin yurtdışına çıkarılması, yani Türkiye Cumhuriyeti topraklarından dışarı çıkışının sağlanması kara para aklama suçunun gerçekleşmesi için yeterli sayılacaktır. Bu suç teşebbüse elverişli olup, yurtdışına çıkarma sırasında kesilen icra hareketleri suçun teşebbüs halinde kaldığını gösterir.

Kanun koyucu bu seçimlik hareket bakımından suçtan kaynaklanan malvarlığı değerinin yalnızca yurtdışına çıkarılmasını yeterli görmüş, bunun haricinde diğer seçimlik hareketlerde olduğu malvarlığı değerinin gayrimeşru kaynağını gizleyecek veya meşru bir yolla elde edildiği hususunda kanaat uyandırılmasına sebebiyet verecek herhangi başka işlemlere tabi tutulmasını suçun oluşması için zorunlu görmemiştir. Dolayısıyla; bu seçimlik hareketle ilgili olarak suç, failin malvarlığı değerinin suçtan kaynaklandığını fiili gerçekleştirdiği sırada bilmesi şartıyla malvarlığı değeri yurtdışına herhangi bir yolla çıkarıldığı anda tamamlanacak ve suçun gerçekleşmesi için başka herhangi bir şart aranmayacaktır.

Suçun diğer seçimlik hareketlerinde ise durum farklıdır. Gerek malvarlığı değerlerinin gayrimeşru kaynağını gizlemek maksadıyla ve gerekse malvarlığı değerlerinin meşru yolla elde edildiği konusunda kanaat uyandırmak maksadıyla çeşitli işlemlere tabi tutma seçimlik hareketlerinde, suçun gerçekleşmesi için malvarlığının yalnızca yurtdışına çıkarması gibi tek bir fiil yeterli olmayacaktır.

Doktrinde; kara para aklama suçuna ilişkin bu hareketler, yani suç gelirlerinin aklanması ile ilgili aşamalar çamaşır makinesine benzetilerek açıklanmaya çalışılmış, yerleştirme, ayrıştırma ve bütünleştirme olarak aşamalara ayrılmış, yerleştirme aşaması suç gelirinin nakit formundan finans sistemine sokulması, ayrıştırma aşaması suç parasının küçük kısımlar halinde bir yerden bir yere götürülmesi veya bankadan bankaya aktarılması, bütünleştirme aşaması ise temize çıkarılmış, yani yasa dışı kaynağı ile ilişkisi koparılmış paranın birleştirilerek yasal mali sisteme aktarılması olarak açıklanmıştır[3]. Kara para aklama suçunun oluşması için; suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerinin tek aşamalı basit işlemlere tabi tutulması yeterli olmaz, çünkü böyle durumlarda, çeşitli işlemlere tabi tutulan suç gelirinin izinin takibi ve bir suçtan elde edildiğinin tespiti önemli ölçüde zorlaşmayacaktır.

Kanun koyucu ilk seçimlik hareket olan yurtdışına çıkarma fiiline ilişkin herhangi bir başka ifadeye yer vermeyerek başka bir şart aramamış olsa da, diğer seçimlik hareketler ile ilgili olarak madde metninde yer alan “bunların gayrimeşru kaynağını gizlemek”, “meşru bir yolla elde edildiği konusunda kanaat uyandırmak” ve “çeşitli işlemlere tabi tutan” ibareleri sebebiyle bu seçimlik hareketler bakımından suç geliriyle basit iş veya işlemlerin yapılmasının yeterli olmamalı, suçun oluşabilmesi için suç gelirinin tabi tutulacağı işlemlerin gayrimeşru kaynağını gizlemeye veya meşru bir yolla elde edildiği konusunda kanaat uyandırmaya elverişli olması gerekmektedir.

Kara para aklama suçunun oluşumunda suç gelirinin gizlenmesi amacıyla işlemlere tabi tutulması, suç geliri veya gelirlerinin herhangi bir yerde bulunamayacak biçimde gizlenmesi olmayıp, suçtan elde edilen malvarlığı değerlerinin o suçu gerçekleştiren fail tarafından harcanması, tüketilmesi gibi faaliyetler kara para aklama suçunun hareket öğesini oluşturmayacaktır[4]. Çünkü bu halde, yani failin suçtan elde ettiği malvarlığı değerleriyle bu tür basit işlemler yapması halinde bu fiiller suç gelirinin gayrimeşru kaynağını gizlemeye veya meşru bir yolla elde edildiği konusunda kanaat uyandırmaya elverişli ve yeterli görülmeyecek, bu halde suça konu malvarlığı değerlerinin ön suçtan kaynaklandığını gösterecek olan deliller, iz veya emareler nitelikli bir şekilde gizlenebilmiş olmayacaktır. Kara para aklama suçunun koruduğu hukuki değer ve madde metninde suçun düzenleniş biçimi ele alındığında ise, bu suçun işlenmesinde amacın kara paranın, yani suçtan elde edilen malvarlığı değerinin delillerinin yok edilmesi, takibinin zorlaştırılması ve çeşitli işlemlere tabi tutularak kaynağının bir suç olduğunun elverişli şekilde gizlenmesi ve suçla bağının koparılması, ilişiğinin kesilmesi olduğu anlaşılmaktadır.

Yeri gelmişken belirtmeliyiz ki; suç gelirini yurtdışına çıkarmak dışında kalan seçimlik hareketlerin yukarıda ifade ettiğimiz gibi bazı niteliklere ve elverişliliğe sahip olması gerekliliğinin yanı sıra, madde metninde “çeşitli işlemlere” ibaresine yer verildiğinden, “suçta ve cezada kanunilik” ilkesi gereği yurtdışına çıkarmak hareketi dışında kalan seçimlik hareketler bakımından kara para aklama suçunun tamamlanabilmesi için failin suçtan elde edilmiş olan değerleri birden fazla işleme tabi tutması gerekecektir[5]. Buna karşın doktrinde bu husus tartışılmış, “çeşitli işlemlere tabi tutmak” ifadesinden ne anlaşılması gerektiğinin “suçta ve cezada kanunilik” ilkesi bakımından sakınca oluşturduğu belirtilmiş, ancak bu ifadeyle mutlaka birden fazla işlemin yapılması zorunluluğunun ortaya koyulmadığı, bu tür işlem veya işlemlerin neler olabileceğinin önceden öngörülmesi zor olduğundan, yapılacak işlemlerin çeşitliliği gözönüne alınarak madde metnine koyulan bir ifade olduğu savunulmuştur[6].

Yukarıda detaylı olarak açıkladığımız üzere; suç gelirlerinin gayrimeşru kaynağının gizlenmesi hareketiyle sağlanması gereken suç gelirinin harcanması, saklanması veya tüketilmesi değil, malvarlığı değerinin elde edildiği suça ait delilleri yok etmek, suça ulaşılmasının önüne geçilmesiyken, malvarlığı değerlerinin meşru bir yolla elde edildiği konusunda kanaat uyandırmak bakımından da bunlarla dahi yetinilmeyip suçtan kaynaklanan malvarlığı değerine meşru kazanç görünümü verilmesi gerekmektedir[7].

Netice olarak; maddi unsur açısından kara para aklama suçuna bakıldığında, TCK m.282’de düzenlenen suçun oluşabilmesi için öncül suçtan elde edilen malvarlığı değerinin yalnızca harcanması, bu gelirle kredi borcunun ödenmesi, öncül suç failinin bu suç gelirini herhangi bir aile üyesinin banka hesabına aktarması gibi fiiller TCK m.282/1’de bulunan seçimlik hareketlerin oluşumu bakımından yeterli olmayacaktır. Çünkü bu tür iş veya işlemler yazımızda açıkladığımız kara paranın aklanması aşamalarından yalnızca yerleştirme aşamasında sayılabilecek nitelikte fiillerdir. Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçunun oluşabilmesi için ise, suç gelirinin aklanmasına yönelik fiillerin yalnızca harcama, kredi kartı borcu ödeme veya bir aile yakınının hesabına transfer gibi basitçe tespit edilebilecek ve suçla bağlantısının tespitini zorlaştırmayacak fiiller değil, öncül suçla mücadeleyi ve malvarlığının suçtan elde edildiği tespitini zorlaştıracak, suçla malvarlığının bağlantısını kesebilecek nitelikte, o suç gelirinin yalnızca başka bir alanda tutulması şeklinde olmayan, elde edildiği suç kaynağına ulaşılabilmesinin önünü kesen ve gayrimeşru kaynağı gizleyen, takibini çok zorlaştırmaya veya imkansızlaştırmaya yönelik veya meşru, hukuka uygun bir yolla elde edilmiş kanaati uyandırabilecek nitelikte fiiller olması gerekmektedir.

Prof. Dr. Ersan Şen

Stj. Av. Cem Serdar

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

--------------------

[1] Murat Volkan Dülger, Suç Gelirlerinin Aklanmasına İlişkin Suçlar ve Yaptırımlar, Seçkin Yayıncılık, 1. Baskı, Ankara, 2011, s.530.

[2] Yener Ünver, TCK’da Düzenlenen Adliyeye Karşı Suçlar, İftira, Suç Uydurma, Suç Üstlenme, Yalan Tanıklık ve Bilirkişilik, Suçu İhbar Etmemek Suçları, Seçkin Yayıncılık, 6. Baskı, Ankara, 2021, s.471.

[3] Hasan Tahsin Gökcan, Mustafa Artuç, Yorumlu-Uygulamalı Türk Ceza Kanunu Şerhi 6. Cilt, Adalet Yayınevi, 1. Baskı, Ankara, 2021, s.9229.

[4] Gökcan, Artuç, a.g.e., s.9236.

[5] Ünver, a.g.e., s.472.

[6] Veli Özer Özbek, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayıncılık, 16. Baskı, Ankara, 2021, s.1192.

[7] Özbek, Doğan, Bacaksız, a.g.e., s.1193.