Olaylar

Başvurucu, bir suç isnadı kapsamında gözaltında tutulduğu süreçte işkenceye uğradığını iddia ederek Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunmuştur.

Başvurucunun gözaltı sürecinde Devlet Hastanesinde yapılan muayenelerinde "Darp ve cebir izine rastlanmadı." şeklinde kayıt düşülmüş, ceza infaz kurumunda iken hastaneden verilen raporda da ortopedik muayenesinin normal olduğu kaydedilmiştir.

Başvurucu tahliye olduktan sonra Türkiye İnsan Hakları Vakfına başvurmuş, hakkında sağlık raporu düzenlenmiştir. Raporda, başvurucu hakkındaki bulguların kaba dayak ve elektrik işkencesi öyküsüyle uyumlu olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

Adli Tıp Kurumu Başkanlığınca düzenlenen raporda ise başvurucudaki bulguların ne zaman oluştuğuna ilişkin tıbben görüş bildirilemeyeceği, kişiye gözaltı sürecinde işkence yapıldığına ilişkin kesin tıbbi delilin olmadığı ifade edilmiştir.

Başvurucunun talebi üzerine Tıp Fakültesi öğretim üyesi tarafından düzenlenen raporda; hastanın gözaltı muayene raporlarının tıbbi standartlara uygun olmadığı, tanı eksikliğine sebebiyet verdiği ve tıbbi uygulama hatası olarak değerlendirilmesi gerektiği, ayrıca Adli Tıp Kurumu raporunda bütünlüklü bir değerlendirme yapılmadığı, hastanın muayenesi sonucu elde edilen bulguların işkence öyküsüyle yüksek düzeyde uyumlu olduğu bildirilmiştir. Daha sonra farklı iki tıp fakültesince düzenlenen raporlarda da başvurucunun adli muayenelerinin ilgili prosedüre uygun olarak yapılmaması nedeniyle tıbbi açıdan güçlüklerin ortaya çıktığı, başvurucunun fiziksel ve ruhsal bulgularının ifadelerinde belirttiği işkence hikâyesi ile uyumlu olduğu belirtilmiştir.

Savcılık yürüttüğü soruşturma sonucunda başvurucu hakkında düzenlenen sağlık raporlarının içeriğinin gerçeğe aykırı olduğu suçlamasıyla iki doktor hakkında görevi kötüye kullanma, kötü muamele iddialarını gerçekleştirdikleri isnadıyla da iki jandarma personeli hakkında gözaltındaki kişiye kötü muamele yapma suçlarından kamu davası açmıştır.

Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) başvurucunun kötü muameleye maruz kaldığının kabulünün gerektiğini ancak kötü muamelede bulunan kişilerin kim olduğuna dair tam bir kanaat oluşmadığını belirterek sanıkların beraatlerine, sanık doktorların görevi kötüye kullanma suçuyla ilgili olarak ise zamanaşımı süresi dolduğu gerekçesiyle davanın ortadan kaldırılmasına hükmetmiştir.

Yargıtay kararıyla sanık doktorlar yönünden hüküm düzeltilerek onanmış; kötü muamelede bulunduğu iddia edilen sanıklar yönünden ise beraat kararı bozulmuştur. Yeniden yapılan yargılamada Mahkeme önceki kararında direnmiş, kararın temyiz edilmesi sonrasında inceleme yapan Yargıtay Ceza Genel Kurulunca davanın düşürülmesine karar verilmiştir.

İddialar

Başvurucu; nezarethanede işkenceye tabi tutulduğunu, zorunlu adli muayene için götürüldüğü hastanede gerçeğe aykırı raporlar düzenlendiğini, sorumlular hakkında etkili bir soruşturma yürütülmediğini belirterek işkence yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Kötü muamele yapılmasına neden olan saikin önemi ne kadar yüksek olursa olsun yaşam hakkı gibi en zor koşullarda bile işkence, eziyet veya insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yapılamaz.

Kötü muamele iddiası nedeniyle yürütülen soruşturmada birden çok sağlık raporu düzenlendiği ve bu raporların birçoğunda başvurucunun iddialarının desteklendiği görülmektedir. Bu durumda devletin gözetimi ve sorumluluğu altında bulunan başvurucunun fiziksel ve ruhsal bir saldırıya maruz kaldığına ilişkin yeterli delilin var olduğu kabul edilmelidir. Aksini ispat yükümlülüğü artık kamu makamlarının üzerindedir.

Başvurucunun beyanları, tanık anlatımları ve çeşitli sağlık raporlarına yansıyan bulgular, başvurucunun gözaltında kötü muameleye maruz kaldığına ilişkin Mahkeme kararı ve bu kararı destekler nitelikteki Yargıtay bozma ilamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun kötü muameleye maruz kaldığı sonucuna ulaşılmıştır.

Soruşturmanın zamanaşımıyla sonuçlanması ve olayın fail ya da failleri tespit edilmeden kesin hükümle soruşturmanın kapatılması gözönünde bulundurulduğunda kamu makamlarının kötü muameleye ilişkin iddialar konusunda açıklama yapma yükümlülüğüne aykırı davrandığı görülmüştür. Kötü muamele teşkil eden eylemlerin başvurucudan bilgi alma veya suçunu itiraf ettirme özel amacı doğrultusunda gerçekleştirildiği ve bu süreçte kamu görevlilerinin kasıtlı hareket ettiği değerlendirilmiştir.

İnsan onuru ile bağdaşmayan, bedensel veya ruhsal yönden acı çektiren, algılama veya irade yeteneklerini etkileyen, aşağılanmaya yol açan nitelikteki muamelelerin; başvurucudan bilgi almak veya isnat edilen suçları kabul ettirmek amacıyla yapıldığı, iki gün boyunca belli bir kasıt altında şiddetli fiziksel ağrı ya da ruhsal acı verilmek suretiyle direncini kırma ve aşağılama amacıyla korku, endişe ve aşağılık duygusu hissettirir nitelikte olduğu anlaşılmıştır.

Başvurucuya kasti olarak uygulanan muamelenin amacı, süresi, sağlık raporlarına yansıyan fiziksel ve ruhsal etkisi de dikkate alındığında ve söz konusu fiillerin devlet görevlileri tarafından bilinçli olarak yapıldığı göz önünde bulundurulduğunda işkence olarak nitelendirilmesi mümkün görülmüş ve Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında devletin negatif yükümlülüğüne aykırı davranıldığı sonucuna ulaşılmıştır.

Öte yandan adli makamlardan beklenen, eylemlerin niteliği ve öngörülen cezaların ağırlığı itibarıyla işkence gibi vahim bir suçtan tarafların haklarını da gözeterek soruşturmayı azami süratle tamamlamaktır.

Başvurucunun zamanaşımı konusundaki uyarılarına rağmen adli makamların dosyayı suç tarihinden 13 yıl 4 ay 20 gün sonra sonlandırdığı ve verilen kararın da zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesine dayandığı görülmüştür.

Kötü muamele yasağı bağlamındaki soruşturmaların hızlı bir şekilde tamamlanarak zamanaşımına uğramasına imkân verilmemesi şeklindeki pozitif yükümlülük kapsamında adli makamların yeteri kadar hassas davranmadığı ve işkence suçunu oluşturan hukuka aykırı eylemlere hoşgörü göstererek kayıtsız kaldığı kanaatine ulaşılmıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan işkence yasağının maddi ve usul boyutlarıyla ihlal edildiğine karar vermiştir.

>> Anayasa Mahkemesinin 9/6/2020 Tarihli ve 2016/13985 Başvuru Numaralı Kararı