Kadına Yönelik Şiddeti Önlemede Devletin Pozitif Yükümlülükleri

Anayasa Mahkemesi, 15.02.2023 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan kararında[1] kadına yönelik şiddeti önleme adına Türk Ceza Kanunu’nda yapılan bir kısım değişikliklerin Anayasaya aykırılığı iddiası dolayısıyla iptali istemini incelemiş ve karara bağlamıştır.

Kayseri ve Yalova Asliye Ceza Mahkemeleri ile Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi mahkemeden Türk Ceza Kanunu’muzun 86.maddesindeki kasten yaralama ve 106.maddesindeki tehdit suçları için kadına yönelik şiddeti önleme adına 12.05.2022 tarihinde yapılan değişikliklerin iptalini istemiştir.

Kasten yaralamanın kadına karşı işlenmesi halinde cezada artırım

Bilindiği üzere 7406 sayılı kanunla kasten yaralama ve tehdit suçları bakımından mağdurun kadın olması durumunda -devletin pozitif ayrımcılık olarak değerlendirilebilecek bir yükümlülüğün ifasıyla- verilecek cezanın alt sınırında değişikliğe gidilmişti. TCK m.86/1 basit kasten yaralamayı düzenlemekte, 86/2 ise kasten yaralama suçunda cezada artırım öngörmektedir. Bu maddedeki 7406 sayılı kanunla getirilen değişiklikle basit tıbbi müdahaleyle giderilemeyecek yaralanmalarda mağdurun kadın olduğu durumda verilecek cezanın alt sınırını atlı aydan az olamayacağı şartı getirilmiştir.

Tehdit suçunun kadına karşı işlenmesi halinde cezada artırım

7406 sayılı kanun ile -benzer şekilde- TCK m.106/1 ile düzenlenen tehdit suçunda mağdurun kadın olması hali cezada artırımı gerektirecek şekilde alt sınırın dokuz aydan az olamayacağı hüküm altına alınmıştı.

Anayasa Mahkemesi, kadına yönelik şiddeti önleme adına Ceza Kanunu’muzda yapılan bu değişikliklerin Anayasa’nın kanun önünde eşitliğin düzenlendiği 10.maddesi dolayısıyla ‘cinsiyetin’ anılan değişikliklerle eşitlik ilkesini ihlal ettiği iddiasını değerlendirmiştir. 7406 sayılı kanun, kasten yaralama suçunda 4 ay olan alt sınır mağdurun kadın olması halinde 6 ay, tehdit suçunda 6 ay olan alt sınırın 9 aydan az olmayacak şekilde mahkûmiyete hükmedilmesi değişikliğini içermektedir. Kanun koyucu bu değişiklikle mağdurun kadın olmasını yaralama ve tehditte ‘suçu etkileyen bir hal’ olarak değerlendirip, suçun hukuki niteliğinde bir değişiklik getirmeden daha ağır cezalandırılmasını sağlayacak bir düzenleme getirmiştir.

Değişiklikle getirilen düzenlemenin AY m.10’daki ‘Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.’ Hükmünü ihlal ettiği iddia edilmiştir. Kanun önünde eşitliğe ilişkin anayasal düzenleme ‘aynı durumda olan kişilerin kanunlar karşısında aynı işleme tabi tutulmasını sağlama’yı hedeflemekte, aynı durumda bulunanlara ayrı kurallar uygulanarak kanun karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklamaktadır. Mahkeme kanun önünde eşitlik kuralının herkesin her yönden aynı kurallara tabi olmasını gerektirmediğini kimi kişi ve gruplar için ayrı hukuksal durumların farklı kurallara bağlanmasının Anayasa’da öngörülmüş eşitlik ilkesini zedelemeyeceğini, mağdurun kadın olması halinde mağdura göre farklı uygulamanın bir ayrıcalık niteliğinde olmadığı, nesnel, makul ve ölçülü bir temele dayandığını vurgulamıştır.

Yüksek mahkeme, kanun koyucunun giderek yaygınlaşan kadına karşı şiddet sorununa çözüm getirmek adına, ceza siyaseti hususundaki daha geniş takdir yetkisi dolayısıyla, kadının erkeğe kıyasla kasten yaralama ve tehdit suçları yönünden daha kırılgan olmasından hareketle değişiklik getirdiğini değerlendirmiş. Burada kadına yönelik -sadece toplumsal cinsiyet algısı sebebiyle değil- her türlü şiddetin önlenmek istendiği ortadadır. Kararda bu hususlar;

“Anayasa’nın 17. maddesiyle devlete yüklenen pozitif yükümlülüklerin ifası amacıyla kanun koyucunun kadına karşı şiddet ve tehdit suçlarında cezanın altı sınırının artırılmasına dair düzenleme yapmasında devletin toplumsal ihtiyaçları karşılamak için farklı muamelede bulunma konusunda sahip olduğu takdir yetkisinin sınırlarının aşılmadığı değerlendirilmiştir. Bu itibarla itiraz konusu kuralların nesnel ve makul bir temele dayandığı kanaatine varılmıştır.” denmek suretiyle açıklanmıştır.

Anayasa Mahkemesi’nin bu husustaki diğer talepleri de birleştirerek vermiş olduğu bu kararla ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’ konusundaki yerinde bir bakış açısı ve değerlendirmesinin ‘Kadına Yönelik Şiddet’ sorununun çözülmesi noktasında yüksek yargı kararlarında yer almasının özellikle umut verici olduğunu vurgulamak isteriz. Aslında kanun koyucunun kırılgan gruplara ilişkin farklı uygulamalarda kendine yüklenen pozitif yükümlülüklerin icrasında dilerse hukuki zeminde eylemlerinin arkasında güçlü bir şekilde durabileceği, ayrıca bu konuda çok daha geniş yetkilere sahip olduğunu ve bunları daha etkin bir şekilde kullanabileceğini göstermesi bakımından da kararı önemli bulduğumuzu belirtmek isteriz.

Av. Levent DENİZ

----------

[1] https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2023/02/20230215-13.pdf

>> AYM'nin 2022/117 esas - 2023/4 karar sayılı kararı