AÇIKLAMALAR VE HUKUKİ SORUN:

Bilindiği üzere uygulamada 6306 Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ve Yönetmelik Kurallarının içerik ve amacından saptırılarak istenmeyen kiracıları tahliye etmek için kullanıldığını müşahede etmekteyiz. Varsayalım, mal sahibi kiracısı olan müvekkilinizi eldeki hukuki enstrümanlarla tahliyede başarısız olmuştur. Ancak, muhatabınızın aklına parlak bir fikir gelmiştir; binaya ilişkin riskli yapı raporu alıp, devamında belediye tarafından yıkım ve altyapı kesme işlemleri. Önceleri bunu bir tehdit olarak algılamamış olabilirsiniz. Zira, önceki hukuki uyuşmazlığa dair süreç gerçek amacı göstermekte, bununla birlikte yapı gayet sağlam hatta mevzuat kapsamına girmeyen prefabrik bir yapı dahi olabilir. İdare elemanları tespite geldiklerinde de en olumsuz durumda dahi itiraz ve dava yolunu kullanabileceğinizi düşünebilirsiniz. Hatta yaptığınız araştırmalar sonucu kiracı olarak itiraz hakkınız bulunduğuna dair Danıştay İDDGK kararına da  ulaştınız. 

Nihayet, hatalı olsa dahi mecurun bulunduğu yapı için riskli olduğuna dair rapor mal sahibi tarafından size noter marifetiyle tebliği edilir. İtiraz ve dava yoluyla bu hukuka aykırı duruma son vereceğinizi düşünerek idare mahkemesine dava açılır. Yürütmenin durdurulması kararı beklerken birden;

Kiracı tarafından raporu karşı yapılan itiraz ilgili kanun ve yönetmelik uyarınca söz konusu yapı hakkında tesis edilen riskli yapı kararı ile ilgili kişisel-güncel-meşru menfaat bağının sadece maliklere ve kanuni temsilcilerine ait olduğu açık olup, kiracı olan kişilerin, dava konusu
riskli yapı tespiti işlemine karşı dava açma ehliyetinin bulunmadığı anlaşılmaktadır.  gerekçesiyle' davanız ehliyet yönünden reddedilmiştir.

Yanlışlığın istinaf mahkemesinden döneceği umudunuz da akim kalır. Karar onanmıştır. Gelinen noktada, uygulamanın halihazırda bu şekilde olduğunu ancak içtihadın adil yargılama hakkını ciddi şekilde ihlal ettiğini belirterek, hukuka aykırılığın giderilmesi adına nasıl neler yapılabileceğini açıklamaya çalışacağız. Aynı sorunla karşılaşan okuyucularımızın yorum ve katkılarını bekleriz.

SORUNUN KAYNAĞI MEVZUAT MI MAHKEMELERİN YORUMU MU?

Bizce, mevzuat sistematik ve metin anlamında yeterince sorunlu olduğu gibi mahkemelerin mevzuatı yorumlamaları da bir o kadar isabetsizdir.

İLGİLİ HÜKÜMLER:

6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 3. maddesinde; '' Riskli yapıların tespiti, Bakanlıkça hazırlanacak yönetmelikte belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde masrafları kendilerine ait olmak üzere, öncelikle yapı malikleri veya kanuni temsilcileri tarafından, Bakanlıkça lisanslandırılan kurum ve kuruluşlara yaptırılır ve sonuç Bakanlığa veya İdareye bildirilir. Bakanlık, riskli yapıların tespitini süre vererek maliklerden veya kanuni temsilcilerinden isteyebilir. Verilen süre içinde yaptırılmadığı takdirde, tespitler Bakanlıkça veya İdarece yapılır veya yaptırılır. Bakanlık, belirlediği alanlardaki riskli yapıların tespitini süre vererek İdareden de isteyebilir.

Bakanlıkça veya İdarece yaptırılan riskli yapı tespitlerine karşı maliklerce veya kanuni temsilcilerince onbeş gün içinde itiraz edilebilir,

6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin 7. maddesinin 6. fkrasında; ''Riskli yapı tespitine karşı malikler veya kanunî temsilcilerince on beş gün içinde riskli yapının bulunduğu yerdeki Müdürlüğe verilecek bir dilekçe ile itiraz edilebilir.'' hükmüne, 8. maddesinin 1. fıkrası ile 2. fıkrasının (a) bendinde; ''Riskli yapı tespitine karşı yapılan itirazın reddedilmesi veya riskli yapı tespitine itiraz edilmemesi suretiyle, riskli yapı tespitinin kesinleşmesi halinde Müdürlük, gerekli tebligatların yapılmasını ve riskli yapının yıktırılmasını İdareden ister. İdarece; altmış günden az olmamak üzere süre verilerek riskli yapıların yıktırılması yapı maliklerinden istenilir. Maliklere yapılacak tebligatta, riskli yapıyı kiracı veya sınırlı ayni hak sahibi kullanan tahliye için malik tarafından bildirim yapılması gerektiği belirtilir.'' hükmüne yer verilmiştir.

 Öncelikle, 6306 Sayılı Kanun ve Uygulama Yönetmeliğinin metinlerine uygulamada esneklik sağlamayı amaçlayan fakat hukukun temel ilkelerine, anayasa'ya ve dayanak kanunlara aykırı pek çok hükmün iptal edildiği veya değiştirildiğini görmekteyiz. Örneğin riskli yapıya ilişkin işlemlere karşı açılan davalarda yürütmenin durdurulması kararı verilemeyeceğine ilişkin hüküm hak arama özgürlüğü ile bağdaşmadığı gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal edilmiştir. Ancak mahkemeye erişim hakkının dar yorumlanmasına neden olabilecek bazı kurallar yürürlükte kalmıştır. Mevzuat metni bu nedenle yanılgılı uygulamaya yol açacak niteliktedir.

MAHKEMELERİN HATALI YORUMU

6306 Sayılı Kanun ve Uygulama Yönetmeliğindeki riskli yapı kararına karşı yapı malikleri veya kanuni temsilcilerce İTİRAZ edilebileceğine ilişkin ifadelerin kiracılar tarafınadan bu işlemlere karşı DAVA AÇMA HAKKININ ENGELLENDİĞİ şeklinde yorumlanmasından kaynaklanmaktadır.

Bu sorunun 6306 Sayılı Kanun hükümlerinin sistematik bütünlük taşımaması nedeniyle yorumundan kaynaklandığı, bu şekliyle kiracıların mahkemeye erişim ve adil yargılanma hakkını kanuni dayanağı bulunmayacak şekilde ve ölçüsüz ve orantısız biçimde ihlal ettiğini aşağıdaki şekilde izah edeceğiz:

6306 sayılı Yasanın mezkur hükümleri kiracıların riskli yapı kararına dava açma ehliyeti olmadığı şeklinde yorumlanamaz. Uygulama Yönetmeliğindeki kurallar ise Anayasamızın 13.maddesinde belirtildiği üzere; temel hak ve hürriyetlerin ancak kanun ile sınırlanabileceği gerçeği karşısında dava açma ehliyetinin sınırlandıran bir hukuki gerekçe oluşturamaz. Bu konuya daha sonra değineceğiz.

Söz konusu kuralın içinde bulunduğu kanunda düzenlendiği bölüme, diğer maddeler karşısındaki duruma ve ilgili kanunun genel sistematiğine bakılarak yapılan sistematik yoruma göre 

Ret kararına dayanak yapılan maddelerin  riskli yapı kararına İTİRAZ sürecinden bahsetmesidir. BİR YAPININ RİSKLİ OLDUĞUNA DAİR RAPOR DÜZENLENMESİ TALEBİNİN DOĞAL OLARAK İLK ÖNCE YAPI MALİKİNDEN GELECEĞİ BEKLENMESİ TABİİDİR. Bu nedenle, kanun metninde YAPI MALİKİNİN zikredilmesi gerekir. KANUN KOYUCUNUN BU AŞAMADA İŞLEM İLE İLGİLİ TÜM MENFAATİ ETKİLENEBİLECEK KİŞİLERİ ZİKRETMESİ DE BEKLENEMEZ. İdari yargıda dava açabilmek için ehliyet şartı ise Anayasanın 125.maddesindeki İdarenin her türlü eylem ve işlemine karşı yargı yolunun açık olduğuna ilişkin düzenlemeye ışığında yorumlanmalıdır. İtiraz sürecine ilişkin kurallarda, yapı malikinden söz edilmiş olması kiracıların veya diğer hak sahiplerinin 2577.Sayılı İYUK'nun 2.maddesinde belirtildiği üzere idari işlem ile aralarında meşru ve güncel bir menfaat ihlali şartının gerçekleşmesi halinde dava açma ehliyetinin bulunmadığı şeklinde dar bir yorumu haklı çıkarmamaktadır.

Gerçekten kanun maddeleri bir bütün olarak incelendiğinde  6306 Sayılı Kanun'un DAVA yoluyla ilgili kuralları 6.maddenin (9) fıkrasında düzenlenmiştir. Bu Kanun uyarınca tesis edilen idari işlemlere karşı tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu uyarınca dava açılabilir.

Yine fıkranın son cümlesindeki yürütmenin durdurulması kararı verilemeyeceğine ilişkin ifade ise Anayasa Mahkemesinin 1/3/2014 tarihli ve 27/2/2014 tarihli E.: 2012/87 ve K.:2014/41 sayılı Kararı ile.) iptal edilmiştir.

6306 sayılı KANUNDA RİSKLİ YAPI KARARINA KARŞI MALİKLERDEN BAŞKASININ DAVA AÇMASI ENGELLENSE İDİ YD KARARI VERİLMEYECEĞİNE İLİŞKİN HÜKÜM GİBİ AÇIK BİR BELİRLEME YAPILIRDI.

Dolayısıyla, riskli yapı itiraz sürecine ilişkin kanun yapma tekniğine uygun olmayan muğlak hükümlerin DAVA AÇMA HAKKINA İLİŞKİN UYGULANMASINDAN KAYNAKLANMAKTADIR. YASADA KİRACILARIN DAVA AÇMA HAKKI BULUNMADIĞINA İLİŞKİN HİÇ BİR DÜZENLEME YOKTUR.

Konuya amaçsal yorum yöntemiyle bakıldığında da aynı sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum göremedik. Zira; kanun gerekçesini baktığımızda sadece YD kararı verilmeyeceğine ilişkin iptal edilen cümle ile ilgili bir açıklama bulunmakta olup MALİK DIŞINDAKİ MENFAATİ ETKİLENEN KİŞİLERİN DAVA AÇAMAYACAĞINA DAİR HİÇ BİR AÇIKLAMA YOKTUR.

https://mevzuat.tbmm.gov.tr/Kanun/KanunDetay?YasamaKanunId=f72877be-e9f2-037b-e050-007f01005610&kanunNumarasi=6306#step-2

Nitekim mevzuattaki bu karışıkık Uygulama Yönetmeliğinin ilgili maddelerinin iptali talebiyle açılan davada tartışılmış ve Danıştay İDDGK tarafından riskli yapı talebinin yapı malikinden gelmesi durumunda kiracıların dava açma ehliyetinin bulunduğunun kabul edilmesi şeklinde içtihat oluşturulmuştur. Bu karara konu mevzuat hükülerinde bir değişiklik de yapılmamış olup uyuşmazlık konusu mevzuat aynıdır.

Sonuç olarak, meselenin kanunların Anayasaya, özellikle Anayasamızın 13.maddesinde açıklanan "Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir kuralı ve Anayasa Mahkemesinin aşağıda belirtilen hak arama özgürlüğünün sınırlayan kanun hükümlerinin dar yorumlanmasına ilişkin kararları çerçevesinde rahatça çözümlenebileceğini düşünüyoruz. (Bu nedenle mahkemelerin usul kurallarını uygularken yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten kaçınmaları gerektiği gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten de kaçınmaları gerekir. Öte yandan mahkemeler, dava açma süresi öngören kanun hükümlerini yorumlarken sınırlamanın istisna olduğu ilkesini gözeterek aşırı şekilcilikten kaçınmalı ve yorum kurallarının imkân verdiği ölçüde davayı ayakta tutma yolunda bir yaklaşım benimsemelidir  ( AYM Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65).

ANAYASAYA AYKIRILIK MESELESİ

Mahkemelerin mevzuatı bu şekliyle kabul etmesi yani 6306 Sayılı Kanun hükümlerinin sadece mal sahiplerine dava açma hakkı tanıdığı şeklinde yorumlanması halinde anayasaya aykırılık sorununun gündeme gelmesi kaçınılmazdır.

İlgili hükümler Anayasamızın 36.maddesine aykırıdırAnayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. . 

Mahkemeye erişim hakkı bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

Kiracıların aslında bizzat menfaatlerini hatta haklarını ihlal eden İdari işleme karşı dava açma ehliyetinin bulunmadı gerekçesiyle davanın esasının incelenmemesinin mahkemeye erişim hakkı ihlal ettiği teşkil ettiği açıktır.

AYM'nin konuyla ilgili yukarıda zikrolunan içtihatları incelendeğinde itiraz konusu kuralların riskli yapıya ilişkin işlemlere karşı sadece yapı malikinin dava açabileceği şeklinde yoruma yer verdiği bu itibarıyla uyuşmazlıkta olduğu gibi hukuki belirlilikten yoksun olduğu, maddi içeriği itibarıyla kiracıların veya işlem ile ilgisi bulunanların dava açma/hak arama hürriyetlerini ihlal ettiğinden kanunilik şartını yerine getirmemesi nedeniyle Anayasamızın 36.maddesine aykırı olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.

Kiracının dava açma hakkının önlenmesi yukarıdaki kriterlerin hiç birine uymamaktadır. İtiraz konusu kuralların TBMM Komisyonlarındaki gerekçelerinin hiç birinde 'KANUN MADDELERİNİN MALİK DIŞINDAKİ KİŞİLERİN DAVA AÇMA HAKKINI ENGELLEME AMACINI TAŞIDIĞINA DAİR BİR İBARE YOKTUR'. Özellikle, kiracıların riskli yapı kararına karşı dava açamamaları  durumunda akabinde tesis edilecek yıkım ve altyapı hizmetlerinin kesilmesi işlemlerine karşı acacakları davalardan sonuç almaları mümkün olmadığından, etkin hukuki korumadan yararlanmaları mümkün değildir. Bu durum, hak arama özgürlüğüne yapılah müdühalaye ölçüsüz ve orantısız hale getirmiştir.

UYGULAMA YÖNETMELİĞİNİN DAVA AÇMA EHLİYETİNİ SINIRLAMA GEREKÇESİ OLAMAZ

Mahkeme ve istinaf dairesi karar metinlerinde 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin 7. maddesinin 6. Fıkrasındaki yapı maliklerince yapılacak itirazları düzenleyen hükümler davanın ehliyet yönünden red kararına gerekçe yapılmış ise de, Yönetmelik hükümleriyle hak arama özgürlüğünün sınırlanması Anayasanın 13.maddesine ve normlar hiyerarşine açıkça aykırıdır.

 Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.

Dolayısıyla yönetmelik kuralı ile mahkemeye erişim hakkının sırırlanması hukuken mümkün değildir.

İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinde iptal davası; İdarî işlemler(in)… iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davalar olarak tanımlanmaktadır.

İdari davalar için öngörülen subjektif dava açma ehliyetinin 2577.Sayılı Kanun'un 2.maddesine aykırı olarak bir yönetmelik ile sınırlanması da ayrıca alt düzenleyeci işlemlerin üst hukuk normu olan kanunlara aykırı olamayacağı şeklindeki normlar hiyerarşisine bu ilkenin dayanağını oluşturan hukuk devleti ilkesine açıkça aykırıdır.

DAVA KONUSU RİSKLİ YAPI KARARI İLE KİRACILARIN MEŞRU GÜNCEL BİR MENFAATİ ÖTESİNDE TEMEL HAKLARI İHLAL EDİLMEKTEDİR.

Mahkeme kararlarına bakıldığında  işyerinin bulunduğu binanın riskli yapı olarak tespitiyle yıkılması sonucunu doğuran işlem kiracı olan davacının kişisel meşru ve güncel menfaatini hiç bir şekilde etkilememektedir.

Peki gerçekten durum böyle midir? İşyerinin yıkılmasıyla, davacı faliyet gösteremeyecek olmasına rağmen kalan kira bedelleri ödemek zorunda kalacak, ticari faaliyeti sona erecek, işçileri de işsiz kalacaktır Ayrıca riskli yapı kararından sonra belediye tarafından tesis edilen işlemlere karşı dava açmasının hiç bir anlamı kalmayacaktır. Bu gerçekler karşısında dava konusu işlemin davacının menfaati ötesinde bir çok hakkını da ihlal ettiği izahtan varestedir.

SONUÇ OLARAK;

3036 Sayılı Kanun hükümlerinin sadece RİSKLİ YAPIYA İTİRAZA ilişkin hükümleri düzenlediği, 

DAVA AÇMA hakkıyla ilgisinin bulunmadığı,

RİSKLİ YAPI KARARINA KARŞI KİRACININ DAVA EHLİYETİNİN BULUNMADIĞI KABUL EDİLİRSE, MÜTEAKİP İŞLEMLERE KARŞI DA DAVA AÇMANIN ANLAMININ KALMAYACAĞI, BU ŞEKİLDE YORUM YOLUYLA TEMEL HAKKIN İHLAL EDİLECEĞİ VE YASAL DÜZENLEME OLMAKSIZIN BİR TAKIM İŞLEMLERİN YARGI DENETİM DIŞINDA BIRAKILACAĞI

Yasada riskli yapı kararına karşı malikler dışındaki kişilerin dava açamayacaklarına ilişkin AKSİNE BİR SINIRLAMA BULUNMADIĞI,

hak arama özgürlüğüne taalluk eden kanunların sınırlayacı şekilde yorumlanmaması,

dar yorumu gerektiren hiç bir Danıştay kararının bulunmaması, aksine kiracıların dava açma ehliyeti bulunduğuna dair İDDGK karanın halen geçerli olması,

Dikkate alınarak, idari mahkemeler ve başta istinaf mahkemelerinin içtihat değişikliğine gitmesi, benzer davalarda uyuşmazlığın esasına girilmek suretiyle dava konusu yerde keşif ve bilirkişi incelemesi yapılarak riskli yapı kararının hukuka aykırı olup olmadığını denetlemesi, ayrıca izah ettiğimiz üzere 6306 Sayılı Kanun hükümlerinin iptali için Anayasa Mahkemesi'ne başvurmaları gerektiğini düşünüyoruz.


Av. Selim KURÇENLİ