Kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçu TCK’nın 133. maddesinde şöyle düzenlenmiştir; (1) Kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları, taraflardan herhangi birinin rızası olmaksızın bir aletle dinleyen veya bunları bir ses alma cihazı ile kaydeden kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Katıldığı aleni olmayan bir söyleşiyi, diğer konuşanların rızası olmadan ses alma cihazı ile kayda alan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. (3) Kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaların kaydedilmesi suretiyle elde edilen verileri hukuka aykırı olarak ifşa eden kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve dört bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. İfşa edilen bu verilerin basın ve yayın yoluyla yayımlanması halinde de aynı cezaya hükmolunur.
Kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması eylemi TCK’da suç olarak tanımlanmaktadır. Bir arada bulunan kişiler arasında yapılan konuşmanın aleni olmayan konuşma olarak kabulü için konuşmanın yapıldığı yerin önemi yoktur. Bu bakımdan, örneğin bir parkta iki kişi arasında geçen konuşmanın başkaları tarafından ancak özel gayret gösterilerek duyulabilecek olması hâlinde, aleni olmayan konuşma söz konusudur. Keza, örneğin bir evde sınırlı sayıda kişiler arasında yapılan konuşma, aleni olmayan bir konuşmadır. Birinci fıkrada tanımlanan suç, aleni olmayan konuşmanın bir aletle dinlenmesi veya bir ses alma cihazı ile kayda alınması ile oluşur. Söz konusu suçu, aleni olmayan konuşmanın tarafı olmayan kişi işleyebilir. Suçun oluşabilmesi için, konuşmanın taraflarından herhangi birinin rızasının olmaması yeterlidir. Bu bakımdan konuşmanın taraflarından birinin rızasının olması, fiili suç olmaktan çıkarmayacaktır. Maddenin ikinci fıkrasında, kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaların, söyleşiye katılan kişilerden biri tarafından diğerlerinin rızası olmadan kayda alınması, suç olarak tanımlanmıştır. Maddenin üçüncü fıkrasına göre, bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan suçların işlenmesi suretiyle elde edildiği bilinen veya böylece elde edildiği kabul edilebilecek olan bilgilerden yarar sağlanması veya bunları başkalarına verilmesi veya bunlardan diğer kişilerin bilgi edinmelerini temin etmek, suç olarak tanımlanmıştır. Bu konuşma içeriklerinin basın ve yayın yoluyla yayınlanması, daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir[1].
Kişinin tarafı olduğu haberleşme içerikleri kaydetmesi ve tarafı olduğu iki kişi arasındaki yüz yüze konuşmayı kaydetmesi eylemleri 5237 sayılı TCK'nın 132. ve 133. maddeleri kapsamında suç olarak düzenlememiş olup koşulları bulunduğu takdirde aynı Kanun'un 134. maddesindeki özel hayatın gizliliğini ihlal suçu kapsamında değerlendirilebilecektir[2].
Kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması eylemlerinin ne suretle ve ne maksatla yapıldığının suçun oluşumu açısından önemi yoktur. Kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçları TCK’nın 137. maddesine göre kamu görevlisi tarafından ve görevinin verdiği yetki kötüye kullanılmak suretiyle veya belli bir meslek ve sanatın sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle, işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. Ancak sanığın mesleğinin kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçunun işlemesinde nasıl bir kolaylık sağladığı gerekçeli olarak açıklanması suretiyle ağırlatıcı nedeninin uygulanması şarttır.
Demokratik toplumlarda kişilerin serbestçe haberleşmesi, insan kişiliğinin bir sonucu olarak görülmektedir[3]. Toplumsal bir varlık olan insan, diğer insanlarla yüz yüze iletişim kurmak ve konuşmak ihtiyacı içindedir. Kişi, iletişim özgürlüğü kapsamında olmak üzere ifadeleri üzerinde tasarruf imkanına sahip olup; ifadelerinin etki alanını, yani ifadelerinin kimler tarafından duyulacağını, kayda alınıp alınmayacağını, bu kayıtların içeriğine kimler tarafından öğrenileceğini belirleme yetkisine sahiptir. Günümüzde akıllı telefon, bilgisayar veya tablet gibi modern dinleme teknolojilerinin gelişmesi ve her geçen gün bir yenisinin eklenmesi, konuşmaların gizliliğinin ihlali yolu ile kişilerin ifade ve/veya iletişim özgürlüğüne müdahale tehlikesini artırmaktadır[4].
İnsan haklarını düzenleyen uluslararası metinlerde kişinin temel hakları arasında yer aldığı belirtilen iletişim özgürlüğü, hak sahibinin dilediği kimselerle dilediği biçimde iletişimin ve ifade özgürlüğünün engellenmemesini ve bu iletişimin ve ifade özgürlüğünün tarafların izni olmadıkça üçüncü kişilerin algı ve müdahalesinden korunmasını ifade etmektedir.
Kişiler arasındaki iletişim özgürlüğü ile kişilere kişiliğini serbestçe geliştirebileceği bir ifade alanı sağlamak üzere, her türlü baskıdan uzak, özel bir dünya, özerk bir alan sağlanır; bu bakımdan özel hayatın gizliliği iletişim ve serbestçe konuşma gizliliğine dokunulmamasını kapsamaktadır[5].
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 133. maddesinde genel olarak kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçu, üç ayrı suç tipi olarak düzenlenmiştir: Kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları bir aletle dinleme veya ses alma cihazı ile kaydetme; katıldığı aleni olmayan bir söyleşiyi ses alma cihazı ile kaydetme; kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaların kaydedilmesi suretiyle elde edilen verileri hukuka aykırı olarak ifşa etme suçlarıdır[6].
Kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçu ile özel hayatın ve iletişim özgürlüğünün korunması amaçlanmıştır. Çünkü kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmalar da özel hayat alalına dahildir [7]. Anayasada soyut olarak belirtilen hak ve/veya özgürlükler korunan hukuki yararlar olarak Türk Ceza Kanunu’nda somutlaşmaktadır[8].
TCK'nın 133. maddesinde düzenlenen suç ile korunan hukukî yarar; genel olarak kişilerin özel hayatının gizliliği, özel olarak da bireysel iletişim ve haberleşme özgürlüğüdür. Bu nedenle özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu düzenleyen norm ile kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçunu düzenleyen norm arasında genel-özel norm ilişkisi bulunmaktadır.
Kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçu düşünce özgürlüğü ile de bağlantılı olup konuşmanın dinlenmesi ve/veya kayda alınması korkusunu yaşayan kişiler düşüncelerini özgürce ifade etmekten imtina edebilirler[9].
Fail ancak gerçek kişi olabilir. Ancak tüzel kişilerin televizyon, radyo, gazete veya sosyal medya yoluyla işlediği suçlarda fail haberleşmenin gizliliğini ihlal eden kişi ve yayın yönetmeni sorumludur. Ayrıca tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbiri de uygulanacaktır. Sadece gerçek kişilere yönelik olarak haberleşmenin gizliliğini ihlal suçu işlenebilmektedir.
Kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçunun mağduru ancak gerçek kişiler olabilmekte olup tüzel kişilerin mağduriyeti söz konusu olamayacağında katılma hakları da bulunmamaktadır. Nitekim Yargıtay’ın aynı doğrultudaki bir kararında şöyle denilmektedir;” Sanık hakkında ilk derece mahkemesince kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması, kişisel verilerin kaydedilmesi ve konut dokunulmazlığını ihlal etme suçlarına ilişkin kurulan hükümlere yönelik katılan Cumhurbaşkanlığı'na izafeten Maliye Hazine vekilinin istinaf istemi yönünden, bölge adliye mahkemesi tarafından verilen katılan kurum vekilinin istinaf başvurusunun 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 279 uncu maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca sıfat yokluğundan reddine karar verilmiştir[10]”.
Ceza hukukunun en önemli bölümü suç oluşturan eylemlerin neler olduğudur. Bu durum kanunilik ilkesinin doğal sonucudur. Hem hukukçular hem hukukçu olmayanlar açısından kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçu kapsamındaki tüm eylemlerin bilinmesi şart olup herkesin bu eylemleri gerçekleştirmemek yönünde bir irade oluşturması gerekir. Unutulmamalıdır ki, kanunu bilmemek mazeret sayılmaz.
5275 sayılı yasanın 10/2- f madde ve fıkrası gereğince özel hayatın gizli alanına karşı suçlardan (TCK madde 132, 133, 134, 135, 136, 137 ve 138) süreli hapis cezasına mahkûm olanlar, cezalarının üçte ikisini infaz kurumunda çektikleri takdirde, koşullu salıverilmeden yararlanabilirler.
Cezaların infazında özellik arz etmesi ve suçun toplumsal barışı bozması nedenleriyle kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçuna ilişkin eylemlerin gerçekleşmemesine yönelik farkındalığın geliştirilmesi şarttır.
Ülkemizde koruyucu ve önleyici ceza hukuku çalışmalarının kurumsallaştırması gerektiğini düşünmekteyim. Eylemlerin suç olduğunu bilmeden eylemleri gerçekleştirenlerin ceza alarak hem kendilerine hem de topluma zarar verdikleri açıktır. Ceza hukuku bilinci eğitiminin okullarda zorunlu ders olarak okutulmasını önermekteyim.
----------------
[1] TCK’nın 133. Maddesinin Gerekçesi.
[2] Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 24. 03. 2025 tarihli, 2022/6489 esas ve 2025/3126 sayılı kararı Furkan… ile telefonda yaptığı haberleşmeyi ve diğer katılan Ramazan ile kapı arkasından yapmış olduğu yüz yüze konuşmayı kaydetmesi eylemlerinin haberleşmenin ve konuşmanın tarafı olması nedeniyle 5237 sayılı TCK'nın 132. ve 133. maddeleri kapsamında suç olarak düzenlenmediği gözetilerek sanığın eyleminin aynı Kanun'un 134. maddesi kapsamında da bir değerlendirme yapıldıktan sonra sonucuna göre hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken telefon görüşmelerinin kayıt etmesi şeklinde gerçekleşen eylemine ilişkin olarak görüşmelerin ifşa edildiğine ilişkin herhangi bir iddia ve tespitin yer almadığı, bu kapsamda yukarıda açıklandığı şekilde telefon görüşmelerinin sanık tarafından kaydedilmesi eyleminin kanunda suç olarak düzenlenmemesi gerekçesi ile eksik değerlendirme sonucunda yazılı karar verilmesi, hukuka aykırılık oluşturmaktadır. Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 24. 03. 2025 tarihli, 2022/6489 esas ve 2025/3126 sayılı kararı
[3] Özek, Çetin, “Türk Ceza Kanunu’na Göre Hürriyet Aleyhine Cürümlerin Genel Prensipleri”, İÜHFM, CXXIX, s. 965.
[4] Göktürk, Neslihan, “Kişiler Arasındaki Konuşmaların Dinlenmesi ve Kayda Alınması Suçu”, TAAD, Y:7, S:24 (Ocak 2016), s. 149.
[5] Özbudun Ergun, “Anayasa Hukuku Bakımından Özel Haberleşmenin Gizliliği”, Ankara Hukuk Fakültesi 50.Yıl Armağanı, 1925-1977, C.1, s. 265.
[6] Göktürk, s. 149.
[7] Özbek, Veli, Özer/Kanbur, Mehmet, Nihat/Doğan, Koray/ Bacaksız, Pınar/Tepe, İlker, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 7. Baskı, Ankara, 2014., s. 537.
[8] Apaydın, Cengiz, Ceza Muhakemesine Egemen İlkeler Işığında Olağan ve Olağanüstü Kanun Yolları, Ankara, 025, s. 45.
[9] Özbek ve diğerleri, s. 538.
[10] Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 7. 05. 2025 tarihli, 2022/5551 esas ve 2025/13677 sayılı kararı