Türk Ceza Kanunu m. 130 kişinin hatıratına hakaret suçunu düzenlemiş olmakla birlikte bu düzenlemeye göre “Bir kimsenin öldükten sonra hatırasına en az üç kişiyle ihtilat ederek hakaret eden kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Ceza, hakaretin alenen işlenmesi halinde, altıda biri oranında artırılır. Bir ölünün kısmen veya tamamen ceset veya kemiklerini alan veya ceset veya kemikler hakkında tahkir edici fiillerde bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

İlgili düzenlemeden da açıkça anlaşılacağı üzere bu suçla korunmak istenen hukuki yarar, ölmüş bulunan kimsenin kişilik hakkının ölümünden sonraki etkisinin korunmak istenmesidir.[1] Bir başka anlatımla kişinin ölümle birlikte kişilik hakkı sona erse de ölenin ruhuna saygısızca davranılması meşru görülemeyeceğinden bunun korunması amaçlanmıştır.[2]

Bu suçta ölen kişinin yakınları suçun doğrudan mağduru kabul edilmemekle birlikte yalnızca yakınma hakkına sahiptir ve bunun sonucunda faile yakınan sayısınca ceza verilmez.[3]

İlk fıkra düzenlemesine baktığımızda bir kimsenin öldükten sonra hatırasına en az üç kişiyle ihtilat ederek hakaret eden kişinin cezalandırılacağı belirtilmiştir. İhtilat, üç kişinin aynı anda olmasa dahi farklı yerlerde, farklı zamanlarda da olsa hakareti öğrenmelerini ifade etmekle beraber bu üç kişinin hakareti öğrenme ihtimalinde bulunması yeterli değildir.[4] Bununla birlikte bu sayıya mağdurun kendisi dahil edilmez. Nitekim Yargıtay gerek bir arada bulunma zorunluğu bulunmadığı, gerekse mağdurun bu sayıya dahil olmadığını “Hakaret huzurda işlenebileceği gibi, gıyapta da işlenebilir. Gıyapta hakaretin cezalandırılabilmesi için, mağdurun yokluğunda en az ikiden fazla kişilerle ihtilat edilerek yani en az üç kişinin hakaret sözünü öğrenmiş olması kaydıyla hakaretin yapılması şarttır. Mağdur bu sayıya dâhil değildir. Mağdurun hazır olması halinde gıyapta hakaret den bahsedilemez. Kendileriyle ihtilat edilen kişilerin bir arada bulunmaları ve hakaret sözünü aynı anda öğrenmelerine gerek yoktur. İhtilat aktarma suretiyle gerçekleşmişse hakaret sözlerinin aynı yada benzer olması aranmalıdır. Fail, sözlerini ikiden fazla kişiye söylemekte yada daha çok kişinin duyabileceği bir yerde konuşmakta ve sözleri başkaları tarafından duyulabilmekte, failde bu durumun bilincinde ise ihtilat oluşmuştur.”[5] şeklinde ifade etmiştir.

İlk fıkrada belirtilen suçun alenen işlenmesi durumunda cezanın artırılmasını gerektiren nitelikli hal düzenlenmiştir. Aleniyetten bahsedilmesi için herkese açık olan bir yerde suçun işlenmiş olması gerekmektedir. Yargıtay sövme eyleminin herkese açık olan mağazada meydana gelmiş olup aleniyet öğesi gerçekleşmiş bulunduğunu kabul etmektedir.[6] Nitekim herkesin giremeyeceği bir yerde suçun işlenmiş olması durumunda aleniyet unsuru da gerçekleşmeyecektir. Yargıtay da “Hükümlü olan sanığın cezaevinde görevlilere hakaretinde, aleniyet unsurunun gerçekleşmediği gözetilmelidir.”[7] diyerek herkesin girmeye yetkili bulunmadığı bir ortamda gerçekleşen durumda aleniyet olmadığını ifade etmiştir.

Bununla birlikte “hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleşmesi gerekmektedir. Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda nispi olup, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir. Kişilere yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövmek fiilini oluşturması gerekmektedir.”[8]

İlgili maddenin ikinci fıkrasında ise bir ölünün kısmen veya tamamen ceset veya kemiklerini alan veya ceset veya kemikler hakkında tahkir edici fiillerde bulunan kişinin cezalandırılacağı belirtilmiştir. Ceset veya kemikler hakkında tahkir edici davranıştan anlaşılması gereken şey ceset veya kemiklere karşı ölüyle bağdaşmayacak şekilde gerçekleştirilen hareketlerdir.[9] Yargıtay vermiş olduğu bir kararında “sanığın eşi olan maktuleyi öldürdüğü, ölümün gerçekleşmesinden sonra suç aleti nacağın sap kısmını ölmüş olan maktulenin cinsel organına sokup çıkardığı olayda, üzerine atılı “kişinin hatırasına hakaret” suçundan TCK’nun 130/2 maddesi uyarınca cezalandırılması yerine, delillerin takdirinde ve hukuki nitelendirmede yanılgıya düşülerek, beraat kararı verilmesi”[10] hususunu bu suçu oluşturduğunu açıkça ifade etmiştir.

İkinci fıkra düzenlemesinde kanunun izin verdiği bir durum söz konusu ise bu durumda hukuka aykırılıktan bahsedilemeyeceği için suç oluşmayacaktır. Örneğin Ceza Muhakemesi Kanunu’nda düzenlenen bazı durumların varlığı durumunda ölü bedeninin mezardan çıkarılmasına izin verilmektedir. Bunun sonucunda suçun oluştuğundan da söz edilemez.

Kişinin hatıratına hakaret suçu kapsamında belirtmiş olduğum hususların faydalı olmasını diliyorum. Herkese saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

-----------------------------------------

[1] TEZCAN / Durmuş, ERDEM / Mustafa Ruhan, ÖNOK / R. Murat, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, 12. Baskı, s. 570.

[2] ARTUK / GÖKCEN / YENİDÜNYA, Türk Ceza Kanunu Şerhi, 2. Baskı, Md. 88 – 153, 3.Cilt, s. 4550.

[3] Yargıtay 4. Ceza Dairesi, 2009/14985E., 2009/12652K., 24.06.2009 Tarihli Kararı.

[4] SAKARYA / Utku Coşkuner, Gıyapta Hakaret Suçunda İhtilat Unsuru, Ankara Barosu Dergisi, 2013/2, s. 419.

[5] Yargıtay 15. Ceza Dairesi, 2012/12238E., 2013/414K., 16.01.2013 Tarihli Kararı.

[6] Yargıtay 4. Ceza Dairesi, 2006/4781E., 2007/8616K., 01.11.2007 Tarihli Kararı.

[7] Yargıtay 4. Ceza Dairesi, 2009/15657E., 2009/15096K., 29.09.2009 Tarihli Kararı.

[8] Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2014/2-328E., 2014/386K., 16.09.2014 Tarihli Kararı.

[9] TEZCAN / Durmuş, ERDEM / Mustafa Ruhan, ÖNOK / R. Murat, a.g.e, s. 572.

[10] Yargıtay 1. Ceza Dairesi, 2008/10502E., 2010/7323K., 09.11.2010 Tarihli Kararı.