GİRİŞ

Konkordato genel olarak borçlarını ödeyemeyen veya ödeyememe tehlikesiyle karşı karşıya kalan borçluları korumak ve bu durumda olan bir borçlunun alacaklıları arasındaki eşitliği sağlamak için kabul edilmiş bir cebri icra hukuku kurumu ve bir yeniden yapılandırma aracı olarak tanımlanabilir.[1] 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu'nda 28.02.2018 tarih ve 7101 sayılı Kanun[2] ile birlikte konkordotaya ilişkin hükümlerde önemli bir takım değişikliklere gidilmiştir. Bu değişikliklerden bir kısmı da konkordato projesinin kabul için gerekli çoğunluğa ilişkindir. Nitekim konkordato projesinin kabulü için gerekli çoğunluğun ne olduğu düzenleyen İİK m. 302, III’te şöyle bir hükme yer verilmiştir: “Konkordato projesi; a) Kaydedilmiş olan alacaklıların ve alacakların yarısını veya b) Kaydedilmiş olan alacaklıların dörtte birini ve alacakların üçte ikisini, aşan bir çoğunluk tarafından imza edilmiş ise kabul edilmiş sayılır.”

Burada öngörülen nisap bakımından rehinle temin edilmiş alacakların durumu ise aynı maddenin beşinci fıkrasında düzenlenmiştir. Buna göre, rehinle temin edilmiş olan alacaklar, 298’inci madde[3] uyarınca takdir edilen kıymet sonucunda teminatsız kaldıkları kısım için hesaba katılacaklardır.

İşte tam da bu noktada az önce anılan fıkrada geçen “rehinle temin edilmiş alacaklar” ifadesinden ne anlaşılması gerektiği ve bu meyanda konkordato borçlusundan olan alacağı üçüncü bir kişinin gösterdiği rehinle güvence altına alınan rehinli alacaklıların da çoğunluğun hesabında dikkate alınıp alınmayacağı sorusu ortaya atılmıştır. Doktrinde bu soruya müspet cevap verenler olduğu gibi menfi cevap verenler de olmuştur. Yargı merciileri de bu konuda tereddüt etmiş ve her iki yönde de kararlar vermişlerdir. Aşağıda önce bu konuya ilişkin olarak lehte ve aleyhte ileri sürülen görüşlere daha sonra da şahsi değerlendirmemize yer verilecektir.[4]

I. ÜÇÜNCÜ KİŞİ REHNİYLE GÜVENCE ALTINA ALINAN ALACAĞIN NİSABA DÂHİL EDİLMEMESİ GEREKTİĞİ GÖRÜŞÜ

Rehin konusunun bilhassa 7101 sayılı Kanun’la konkordatoya ilişkin hükümlerde yapılan değişikliklerden sonra daha farklı bir biçimde değerlendirilmesi gerektiğini savunan Öztek yeni düzenlemeler karşısında borçlu ile üçüncü kişi arasındaki mecburi takip arkadaşlığı nedeniyle mühlet içinde muhafaza tedbiri alınamayacağını ve kural olarak rehinli malın satışının geçekleştirilemeyeceğine, bu sürenin getirilen yeni düzenlemeler karşısında çok uzun olabileceğine ve rehin veren üçüncü kişinin mühlet içinde borçluya rücu etmesinin söz konusu olamayacağına işaret etmiştir. Öte yandan, getirilen yeni düzenlemeler ile konkordato borçlusunun teminat gösterme yükümlülüğü ortadan kalktığından ve bunun bir sonucu olarak rehin veren üçüncü kişinin konkordato borçlusundan olan alacağının teminatsız kalmasından bahsedilemeyeceğinden üçüncü kişi tarafından verilen rehinle güvenceye alınan alacak m. 302 uyarınca adi alacak olarak telakki edilemeyecektir.[5]

Bu görüşe paralel bir diğer görüşe göre ise cebri icra hukukunda rehin kavramı İİK m. 23 uyarınca belirlenmelidir. Bu nedenle, rehni kimin tesis ettiğinin bir önemi yoktur. Yeni düzenlemeler karşısında konkordato borçlusunun teminat gösterme yükümlülüğü ortadan kalktığı için üçüncü kişinin alacağının teminatsız kalacağından bahsedilmeyecektir. Öte yandan, üçüncü kişilerin konkordato borçlusu lehine rehin göstermeleri durumunda alacağın bir taraftan adi alacak sayılarak (adi alacaklar bakımından) nisaba dahil edilmesinin diğer yandan aynı alacağın rehinli kabul edilip rehinli alacakların yapılandırılmasına dahil edilmesi kendi içinde çelişkili olacaktır. Kaldı ki, rehinli alacaklı konkordato projesinden etkilenmeyecek alacağının konkordato nisabına dahil edilmemesi onun bakımından sakınca da yaratmayacaktır. Zira o, rücu alacağını şarta bağlı olarak kaydettirebilecektir.[6]

Doktrinde savunulan bu görüşe paralel olarak bazı yargı kararlarında rastlamak mümkündür. Örneğin İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi vermiş olduğu bir kararında özetle; “rehin” kavramından ne anlaşılacağı konusunda İİK m. 23’ün dikkate alınmasının doğru olacağını, İİK m. 149/b bendine göre borçlu ve taşınmaz malikine ödeme emrinin gönderilmesi gerektiğini, borçlu ve taşınmaz mal arasında mecburi takip arkadaşlığının mevcut olduğunu, İİK m. 302’de açıkça rehinle temin edilmiş olan alacakların İİK m. 298 uyarınca takdir edilen kıymet sonucunda teminatsız kalan kısmının hesaba katılacağının hükme bağlandığını, İİK’nin hiçbir maddesinde rehnin yalnızca borçluya ait mal varlığına ait olacağına dair bir düzenleme bulunmadığını, Kanun’da rehnin kim tarafından tesis edildiğine ilişkin bir ayrıma gidilmediğini, üçüncü kişi rehni ile teminatlandırılan alacağın adi alacak sayılarak masaya yazılmasının kanunun lafzına uygun düşmeyeceği gibi özellikle kredi kullandıran ve kullanan şirketler açısından neredeyse mali kaynak olarak önemli yer bulan kredi kullanımının imkansız hale geleceğini, rehinli alacakların İİK m. 302 uyarınca nisaba adi alacak şeklinde dahil edilmesinin konkordato müessesesinin amacına uygun düşmeyeceğini ifade etmiştir.[7]

II. ÜÇÜNCÜ KİŞİNİN GÖSTERDİĞİ REHİNLE GÜVENCE ALTINA ALILANAN ALACAĞIN NİSABA DÂHİL EDİLMESİ GEREKTİĞİ GÖRÜŞÜ

Bu görüşün önde gelen temsilcilerinden Altay ve Eskiocak’a göre, rehin veren üçüncü kişi rehin sebebiyle konkordato borçlusunun borcunu ödemesi durumunda halefiyet kuralı gereği borçluya rücu etme hakkına sahiptir. Şayet alacağı üçüncü kişinin gösterdiği rehinle güvence altına alınmış bulunan alacaklı konkordato nisabında göz önünde bulundurulmazsa rehin veren üçüncü kişinin konkordato borçlusunun borcunu ödemesi halinde halefiyet ilkesi gereği alacaklının yerine geçerek konkordato borçlusuna rücu etmesi güçleşecektir.[8]

Bu görüşe paralel bir düşünceyi dile getiren Tunç Yücel’e göre ise komiserin, tespitini yapacağı mallar borçluya ait olanlarla sınırlıdır. “Rehinli mal” kavramına konkordata borçlusuna ait olmayan rehinli mallar girmez. Önce rehne müracaat kuralı gereğince üçüncü kişiye ait rehinli mal hakkında rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatılmasının ve malın satılması önünde herhangi bir engel bulunmamaktadır. İİK m. 308/h’de üçüncü kişiye ait rehinle temin edilen alacakların bu madde kapsamında değerlendirileceğine ilişin bir ibare de bulunmamaktadır. Diğer yandan konkordato mühleti içinde cari olan borçluya karşı takip yapma yasağı rehinli alacaklıların takip başlatabilmesi, başlatmış oldukları takibe devam edebilmesi ve rehinli malın satışının yasaklanması kuralları ile konkordato borçlunun mal varlığının korunması amaçlanmaktadır. Bütün bunlar bir arada değerlendirildiğinde konkordato borçlusunun borcunun üçüncü bir kişinin gösterdiği rehinle teminat altına alınması durumunda söz konusu alacağın konkordato bakımından adi alacak sayılması ve nisaba dâhil edilmesi gerekir.[9]

Konuyu pek çok açıdan etraflıca inceleyen ve rehnin borçlu tarafından gösterilmesi durumunda rehinli alacaklının alacağının tamamının nisaba dâhil edilmesi gerektiğini savunan Pekcanıtez ve Erdönmez’e göre ise konkordatonun temel amacı “borçlunun” mal varlığını korumak olup konkordato başvurusunda bulunmamış olan üçüncü kişinin böyle bir korumadan yararlanmasının caiz olmayıp konkordatonun borçluyu konkordato hukukunun rehinli alacaklara ilişkin düzenlemelerinin sadece borçlu tarafından verilen rehinler bakımından uygulanması isabetli olacaktır. Üçüncü kişinin konkordato borçlusunun borcu için rehin göstermesi durumunda rehinli alacaklının rehnin paraya çevrilmesini talep etmesi önünde bir engel bulunmamaktadır.[10]

Belirtmek gerekir ki, Yargıtay’ın da hâkim görüşe katıldığını söylemek mümkündür: “(Ü)çüncü kişi ipoteği ile teminat altına alınan alacakların konkordatoda adi alacak olarak nisaba dâhil edilmesi konkordato kurumunun işlerliği, alacaklının teminat dışı kalan alacağı, ipotek veren üçüncü kişinin rücu ilişkisi açısından gereklidir.”[11]

III. DEĞERLENDİRME

Bu incelemenin konusunu teşkil eden mesele doktrinde bugüne kadar pek çok açıdan tartışılmıştır. Kanaatimize göre konkordato borçlusunun borcu için üçüncü kişi tarafından rehin gösterilmesi durumunda rehinli alacağın nisaba katılıp katılmaması gerektiği sorusu cevaplandırılırken daha temel kurallardan (kanun maddelerinden) yola çıkmak yeterli olmaktadır. Şöyle ki; her şeyden önce doktrinde haklı olarak belirtildiği gibi Kanun’da geçen her “rehinli mal” kavramına üçüncü kişilerin gösterdiği rehinleri de dâhil etmek doğru değildir. Bunun en tipik örneği de İİK m. 185, I hükmüdür. Zira anılan hükümde üzerinde rehin bulunan malların da iflâs masasına gireceğinden bahsedilmiş olmakla birlikte bununla sadece borçluya ait malların kastedildiği konusunda tereddüt edilmemektedir. Bu itibarla Kanun’un bir maddesinde geçen kavram değerlendirilirken Kanun’un amacı ve sistematiğinin de göz önünde bulundurulması gerektiği salt bu örnekten dahi anlaşılmaktadır.

Esasen durum incelememize konu teşkil eden melese bakımından da farklı değildir. Gerçekten de bir an için karşı görüşün, yani İİK m. 302, V’te geçen “rehinli alacaklar” ibaresinin kapsamına üçüncü kişilerce gösterilen rehinlerin de dâhil olduğunun kabul edilmesi durumunda ortaya ciddi bazı problemler çıkmaktadır. Nitekim İİK m. 302, V’de İİK m. 298’e atıf yapılarak rehinli alacaklar bakımından söz konusu alacakların ancak teminatsız kaldıkları kısım bakımından dikkate alınacakları ve bunun da konkordato komiseri tarafından yapılacak kıymet takdiri ile anlaşılacağı hükme bağlanmıştır. Konkordato komiserinin bizzat borçlu tarafından gösterilmiş rehinlerin kıymetini takdir etmesi nisbeten kolaydır. Çünkü konkordato sürecinde borçlu aynı zamanda bir kamu görevlisi de olan konkordato komiserinin talimatlarına uygun hareket etmek zorunda olup aksi takdirde bazı müeyyidelerle karşılaşmaktadır. Buna karşılık aynı şeyi konkordato prosedüründe alacaklı yahut borçlu sıfatını haiz olmayan üçüncü kişiler bakımından söylemek kolay değildir. Gerçekten de konkordato komiseri (katılmadığımız, aksi yöndeki görüş sahiplerinin belirttiği üzere) her türlü rehnin kıymetini takdir etmek zorunda ise ve konkordato prosedüründe alacaklı yahut borçlu sıfatını haiz olmayan üçüncü kişi de buna müsaade etmeye yanaşmıyorsa bu işlem nasıl yapılacak ve rehin açığı nasıl belirlenecektir? Gerçi her ne kadar taşınırların rehnedilmiş sayılması için rehin konusu malın kural olarak rehin alacaklısına teslim edilmesi gerekmekte[12] ve bu nedenle rehin alacaklısının konkordato komiseri merhunun kıymetini takdir ederken ona yardımcı olmak yükümlülüğü altında olabileceği düşünülebilirse de bilhassa taşınmazların kıymet takdirinin yapılmasında bir takım güçlüklerle karşılaşılabilecektir. Söz gelimi konut olarak kullandığı taşınmazını konkordato borçlusunun borcu için rehin (ipotek) gösteren üçüncü kişi taşınmazın kıymet takdiri yapılırken gerekli yardımda bulunmazsa (mesela konutun içine girilmesine müsaade etmezse) taşınmazın kıymeti (ve dolayısıyla rehinli alacaklının alacağının ne ölçüde nisaba dâhil edileceği) nasıl tespit edilebilecektir? Konkordato komiseri borçlunun dahi konut niteliğindeki taşınmazına (evine) onun rızası hilafına kural olarak giremeyeceğine göre onun üçüncü bir kişinin rehin olarak gösterdiği konutuna girmesi evleviyetle mümkün olmayacaktır. Kanaatimizce tek başına bu durum dahi rehnin üçüncü kişi tarafından gösterilmesi durumunda kıymet takdiri işleminin sağlıklı bir şekilde yapılamayacağını göstermektedir. Halbuki konkordato komiseri İİK m. 298, II uyarınca rehinli malın kıymetini takdir etmek zorundadır. Zira ancak bu sayede rehin açığı teşkil edecek miktarı belirleyebilecek ve rehinli alacaklının alacağının nisapta ne ölçüde dikkate alınacağı ortaya konacaktır.

SONUÇ

Yukarıda açıklanan gerekçelerle iflas anlaşması borçlusunun borcu için üçüncü kişi tarafından rehin gösterilmesi durumunda rehinli alacak nisaba tam olarak dâhil edilmelidir. Aksi düşüncenin kabulü durumunda konkordato komiserinin üçüncü kişiye ait bir rehnin kıymetini takdir etmesi gerekmektedir ki, bilhassa rehin konusunun taşınmaz olduğu ve üçüncü kişinin de karşı koyması durumunda komiser rehnin kıymetini takdir edemeyecek, dolaysıyla rehinli alacaklının alacağının da konkordato nisabında ne ölçüde hesaba katılıp katılmayacağı anlaşılamayacaktır. Salt bu gerekçe dahi kıymeti takdir edilecek rehnin borçluya ait olması gerektiğini göstermektedir. Zira borçlu -üçüncü kişiden farklı olarak-  komiserin emir ve talimatlarına uymak zorundadır.

Av. Dr. Cenk AKİL

---------------

[1] Ramazan Arslan, Ejder Yılmaz, Sema Taşpınar Ayvaz ve Emel Hanağası, İcra ve İflâs Hukuku, 9. B., Ankara 2023, s. 700.

[2] Bkz. RG, 15.03.2018, S. 30361.

[3] İİK m. 298: “Komiser, görevlendirilmesini müteakip borçlunun mevcudunun bir defterini yapar ve malların kıymetlerini takdir eder. Borçlunun başka yerlerde malları varsa bu muamele o yer icra dairesi marifetiyle yaptırılabilir./  Komiser rehinli malların kıymetinin takdirine ilişkin kararını alacaklıların incelemesine hazır bulundurur; kıymet takdiri kararı alacaklılar toplantısından önce yazılı olarak rehinli alacaklılara ve borçluya bildirilir./  İlgililer, yedi gün içinde ve masrafını önceden vermek kaydıyla, mahkemeden rehinli malların kıymetini yeniden takdir etmesini isteyebilirler. Eğer yeni kıymet takdiri bir alacaklı tarafından istenmiş ve takdir edilen kıymet, kayda değer bir şekilde değişmişse alacaklı borçludan masraflarının ödenmesini talep edebilir./ Rehinli taşınmaz malların bu madde kapsamındaki kıymet takdiri, 6/12/2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu uyarınca gayrimenkul değerleme uzmanlığı lisansı ile yetkilendirilen kişilere yaptırılabilir.”

[4] Bu yapılırken 7101 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten sonra ileri sürülen görüşlere değinilecektir. Zira söz konusu değişiklikten önce doktrinde ve Yargıtay kararlarında rehinli alacaklıların konkordato nisabında âdi alacak sahibi alacaklılar gibi dikkate alınacağı kabul edilmekteydi. Bkz. İlhan Postacıoğlu, Konkordato, İstanbul 1965, s. 26-27; Necmeddin Berkin, İflâs Hukuku, İstanbul 1972, s. 566; Baki Kuru, İcra ve İflâs Hukuku, Cilt IV, İstanbul 1997, s. 3705-3706.

[5] Selçuk Öztek, Âdi Konkordatoda Üçüncü Kişi Rehninin Akıbeti Hakkında Bazı Düşünceler, https://legal.com.tr/blog/genel/âdi-konkordatoda-ucuncu-kisi-rehninin-akibeti-hakkinda-bazi-dusunceler/ (Erişim Tarihi: 11.06.2024).

[6] Oğuz Atalay, Murat Atalı ve Ersin Erdoğan, Üçüncü Kişi Rehniyle Güvence Altına Alınmış Olan Alacakların Borçlunun Konkordato Nisabında Dikkate Alınıp Alınamayacağı Meselesi, https://blog.lexpera.com.tr/ucuncu-kisi-rehniyle-guvence-altina-alinmis-olan-alacaklarin-borclunun-konkordato-nisabinda-dikkate-alinip-alinamayacagi-meselesi/ (E.T.: 11.06.2024)

[7] İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. HD 24.12.2020, E. 2020/2109, K. 2020/2211 (lexpera). Benzer yönde bkz. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. HD 04.11.2020, E. 2020/1403, K. 2020/1401.

[8] Sümer Altay ve Ali Eskiocak, Konkordato ve Yeniden Yapılanma Hukuku, İstanbul 2019, s. 314-316.

[9] Müjgan Tunç Yücel, Üçüncü Kişinin Malı Üzerindeki Rehinle Temin Edilen Alacağın Konkordatodaki Durumu, https://blog.lexpera.com.tr/ucuncu-kisinin-mali-uzerindeki-rehinle-temin-edilen-alacagin-konkordatodaki-durumu/ (Erişim Tarhi: 10.06.2024)

[10] Hakan Pekcanıtez ve Güray Erdönmez, Üçüncü Kişinin Verdiği Rehinle Teminat Altına Alınan Alacak Konkordato Nisabının Hesabına Dâhil Edilmeli Midir? https://www.lexpera.com.tr/literatur/armagan-makaleler/ucuncu-kisinin-verdigi-rehinle-teminat-altina-alinan-alacak-konkordato-nisabinin-hesabina-dahil-2 (Erişim Tarihi: 10.06.2024)

[11] Yargıtay 6. HD 15.09.2021, E. 2021/1792, K. 2021/100 (https://karararama.yargitay.gov.tr/). Belirtmek gerekir ki, Yargıtay’ın 7101 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikten önceki içtihatları da bu yöndeydi. Örneğin: “… Konkordato talebine itiraz eden F... Meşrubat A.Ş'nin alacağı teminatlı alacak olduğu gerekçesiyle çoğunluk koşulu yönünden dikkate alınmamıştır. F... A.Ş. lehine 40.000.000.000.-TL. bedelli ipotek tesis edilen Gemlik İlçesi 672 Parsel ve Bursa 314 Ada 19 Parsel sayılı taşınmazlar Öznur, Fatih ve Figen adına kayıtlıdır. Konkordato Er-E... Ltd. Şti. tarafından talep edildiğinden F... A.Ş. lehine verilen ipotek üçüncü kişi ipoteğidir. Alacaklının ipotekleri paraya çevirip alacağını tahsil etmesi durumunda, ipotek veren üçüncü kişi tahsil edilen miktar için asıl borçluya rücu hakkına sahip olduğundan üçüncü kişi ipoteği ile teminat altına alınan alacakların nisapta dikkate alınıp alınmayacağı üzerinde durularak varılacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, bu yönler gözetilmeden çoğunluk koşulunun bulunduğunun kabulü ile yazılı şekilde hüküm kurulmasında isabet görülmemiştir.” Yargıtay 19. HD, 19.10.2000, E. 2000/6141, K. 2000/6969 (lexpera), (Erişim Tarihi: 11.06.2024)

[12] Mehmet Ayan, Eşya Hukuku, III, 8. B., Ankara 2017, s. 270-272.