Olaylar

İnternet üzerinden yayın yapan bir gazetede muhabir olan başvurucu, çeşitli tarihlerde gazetede ilçe kaymakamı hakkında köşe yazıları yayımlamıştır. Söz konusu köşe yazıları nedeniyle kaymakam suç duyurusunda bulunmuş ve başvurucu hakkında iftira suçundan dava açılmıştır. Yapılan yargılama sonucunda asliye ceza mahkemesi başvurucunun anılan suçtan hapis cezası ile cezalandırılmasına hükmetmiş, kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay hükmü onamıştır.

İddialar

Başvurucu, bir gazetedeki köşe yazılarına istinaden hakkında iftira suçundan hapis cezasına hükmedilmesi nedeniyle ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Somut olayda başvurucu; ilçede nüfus müdürlüklerinin evlendirme yetkisi kullandığına, bu yetkinin kanuna aykırı olduğuna ve ilçe kaymakamı olan müştekinin kanuna aykırı bu işlemlere göz yumduğuna, ayıca  Toplu Konut İdaresi (TOKİ) ve Şahintepesi projelerinde usulsüz para toplandığına, müştekinin projeleri ihale, pazarlık vs. yöntemleri kullanmadan birtakım kişilere verdiğine, bu hususta ilçede menfaat temin ettiği şeklinde müştekinin adının da geçtiği çeşitli söylentiler olmasına rağmen müştekinin bunlara ses çıkarmadığına ilişkin yazılar yayımlamıştır.

Öncelikli olarak iftira suçunun oluşabilmesi için kendisine hukuka aykırı fiil isnat edilen kişinin bu eylemi işlemediğinin bilinmesi ve bu kişi hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak amacıyla hareket edilmesi gerekir. Bu itibarla suçun basın ve yayın yolu ile gerçekleştirilmesi bakımından failin hakkında asılsız suç isnadında bulunulan mağdurun masum olduğunu ya da isnat edilen fiilin asılsızlığını kesin olarak bilmesi arandığından bu suç özel kasıtla işlenebilir. Zanna ve tahmine dayalı isnatlarda dahi iftira suçu oluşmamaktadır. Şüphe üzerine şikâyet etmek vatandaşın hakkı olduğundan iftira suçunun oluşması için mağdurun suçsuz olduğunu bile bile failin isnatta bulunduğunu açık bir şekilde ortaya koyan kesin delillerin olması gerekir.

Somut olayda ilk derece mahkemesi nüfus müdürlüklerinin evlendirme yetkisine dair düzenlemelerin başvurucu tarafından bilinmemesinin mazeret sayılamayacağından yola çıkmış ve böylelikle iftira suçunun oluştuğu kanaatine varmıştır. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 4. maddesinde yer verilen "Ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz." kuralı, işlenen fiilin suç olduğunun bilinmemesinin failin cezai sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağına ilişkindir.

Öte yandan başvurucu, nüfus müdürlüklerinin evlendirme yetkisinin kanuna aykırı olduğunu düşünmekte ve müştekiyi bu kanunsuzluğa engel olmamakla itham etmektedir. Başvurucunun iddiası, idarenin bir işleminin kanunlara aykırı olduğunu ileri sürmekten ibarettir. Kamu gücünü kullanan organların ve özellikle idarelerin yetkilerinin kanuna uygun olup olmadığının sorgulanmasının olgusal bir iddia olduğunun ve iftira suçuna vücut verdiğinin kabul edilmesi her türlü görevini kanuna uygun olarak yapmak zorunda olan idarenin işlem ve eylemlerinin araştırılmasını, soruşturulmasını, değerlendirilmesini ve bu alanda düşünce üretilerek yayılmasını, basının demokratik bir toplumdaki vazgeçilmez kamusal gözetleyici (watchdog) rolünü oynamasını imkânsız hâle getirecektir.

İlk derece mahkemesi TOKİ ve Şahintepesi projeleri ile ilgili olarak kurumlarla gerekli yazışmaları yaptığını belirtmiş, söz konusu cevap yazılarına göre başvurucunun köşe yazılarında isnat ettiği hususların doğru olmadığı ve böylelikle yine iftira suçunun oluştuğu kanaatine varmıştır. Bununla birlikte ilk derece mahkemesi kararında başvurucunun köşe yazılarında yer alan olay ve olgulara dair somut ve isnatlara özgü bir açıklama yapılmadığı görülmüştür. Başvurucu, Şahintepesi projesinin ihalesiz verilmesinin hukuka uygunluğunu sorgulamakta; müştekinin "Gerger ile ilgili bir TOKİ hesabı bulunmamasına rağmen İstanbul'a gidip TOKİ için para topladığına" dair söylentilerin doğru olup olmadığını araştırmaktadır. Söz konusu yazılar başvurucunun toplumdaki gözetleyici rolünün bir yansımasıdır. Başvurucu, bir gazeteci olarak toplumun sözcülüğünü yapmış ve yüksek sesle dile getirilen söylentileri kışkırtıcı bir üslupla ifade etmiştir. Başvurucunun iddiasının olgusal temelinin ilçede yürütülen projeler olduğu ortadadır. Bununla birlikte projeler hakkında çıkan söylentilerin varlığını bir beyanın doğruluğunu kanıtlayan savcı gibi ispat etmesi başvurucudan beklenemez. Burada sözü edilen araştırma yükümlülüğü somut gerçeklik anlamında değil yayının yapıldığı andaki olayın ortaya çıkma biçimine uygunluk olarak anlaşılmalıdır. Başvurucunun haber kaynaklarının söz konusu iddialar bakımından makul olarak güvenilir olup olmadığı ile doğru ve güvenilir bilgiler sunmak için iyi niyet çerçevesinde çaba gösterip göstermediğini ortaya koyması yeterlidir.

Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen kanunilik ölçütüne ilişkin ilkeler dikkate alındığında kanunda öngörülen normun kapsamına girmediği anlaşılan bir fiilin işlenmesini normun ihlali olarak gören bir yargısal yorumun öngörülebilirlik şartını sağladığı söylenemez. Başvuruya konu yazılar bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun dönemin ilçe kaymakamı hakkında idari veya adli bir soruşturma açılmasını hedeflediği ve bu kasıtla hareket ettiği sonucuna varmak aşırı bir yorum olacaktır. Dolayısıyla bir gazeteci olarak başvurucu, kaymakam hakkında bir soruşturma açılmasını değil onun birtakım işlem ve davranışlarının toplum nezdinde sorgulanmasını amaçlamaktadır. Dahası ilk derece mahkemesi; başvurucunun hukuka aykırı fiili işlemediğini bildiği hâlde müştekiye isnat ettiğini de kesin delillere dayalı olarak ve her türlü şüpheden uzak bir biçimde gösterememiştir. Bu bağlamda başvuru konusu müdahalenin Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen kanunilik şartını karşılamadığı sonucuna varılmıştır. 

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine karar vermiştir.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

ÖZGÜR BOĞATEKİN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/23730)

 

Karar Tarihi: 14/6/2023

R.G. Tarih ve Sayı: 7/12/2023-32392

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

Başkan

:

Zühtü ARSLAN

Başkanvekili

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Şeyda Nur ÜN

Başvurucu

:

Özgür BOĞATEKİN

Vekili

:

Av. Hüseyin BOĞATEKİN

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, bir gazetedeki köşe yazılarından dolayı başvurucu hakkında iftira suçundan hapis cezasına hükmedilmesi nedeniyle ifade ve basın özgürlükleri ile makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Başvurucu 1981 doğumlu olup olay tarihinde internet üzerinden yayın yapan Gerger Fırat gazetesinin (gazete) çalışanı ve muhabiridir. Müşteki ise Adıyaman'ın Gerger ilçesi kaymakamıdır.

3. Gazetede 2/4/2013 tarihinde "Et Kokarsa Tuzlarsın", 5/4/2013 tarihinde "Kanun Mu Kaymakam Mı", 9/10/2013 tarihinde "Namuzsuz Kim" ve 26/10/2013 tarihinde " Rant Kime Gidiyor" başlıklı köşe yazıları yayımlanmıştır. Söz konusu köşe yazılarının davaya konu içerikleri şöyledir:

"Et Kokarsa Tuzlarsın"

 ....

 Medeni kanunun 134 ve sonraki maddeleri gereğince, köy muhtarları ile Belediye Başkanlarına verilen Evlendirme Memurluğu görevini birkaç yıldan beri Gerger Nüfus Müdürlüğünün görevlendirdiği memurlar tarafından yapılıyor.

Nüfusun dayanağı ne?

Bir yönetmelikten söz ediliyor.

Oysa, yönetmelik daha yasadan çıkıyor. Nüfus yasayı bir kenara atmış, yönetmeliğe sığınarak muhtar ve belediye başkanlarının evlendirme yetkisini GASP etmiş. Gasp ettikleri yasaya halka KANUNSUZ evlenme yapıyor. Bunu nüfus kütüğüne tescil ettiriyor. Bu işlemleri ilçenin Kaymakamı, Valisi de görüyor ama ses çıkarmıyor.

Gerger Kaymakamını

Adıyaman Valisini

C. Savcılarımızı göreve davet etmek bir vatandaşlık görevi değil mi? Devlet kurumlarının yasa ihlalini sade bir vatandaş yapsaydı acaba seslendiğimiz makamlarını tavrı ne olur.

Bu yazı bir suç duyurusudur.

Yasa ihlal edenler belgelerle ortadadır.

SYDV'nin suç işlediği ekteki belge ile sabit.

Gerger Nüfus Müdürlüğünün suç işlediği nüfus memurları yapılan BATIL evlenme ve bu evlenmelerin kütüğe tescil kayıtlarıdır.

Tekrar suç duyurusunda bulunduğumuzu belirtiyoruz ve bekliyoruz."

"Kanun Mu Kaymakam Mı",

...

Gerger'de Kaymakam diyor ki

Ben emrediyorum.

Nüfus Dairesi, 45 muhtarın ve 1 Belediye Evlendirme görevini yapıyor.

Gerger Nüfus Müdürü el mahkumu misalı

Medeni Kanununu 134'ncü maddesi hükmüne rağmen, Kaymakamın emrine uyuyor ve yasayı çiğniyor. Yasanın kendisine vermediği bir görevi ver yetkiyi kullanıyor ve suç işliyor.

Memurun suç işlediğini kaymakam görüyor. Görmek bir yana bu suçu memura işleten kaymakamın ta kendisinden sadır olan emri.

'Namuzsuz Kim'

Soru 3: Son 1 yıldır İstanbula gidip TOKİ konutları için kaç kişiden toplam kaç para

aldınız?

Bu parayı kimin hesabına yatırdınız?

TOKİ'ye sorduk.

Gerger ile ilgili bir TOKİ hesabı yoktur. Yapanlar da korsan iş yapmışlardır. Bırakın hesabı Gerger'de TOKİ projesi yok.

Bu hayali banka hesabı kimin?

Eşinizin, dostunuzun hesabı mı? Kaymakamlığın hesabı mı?

Yoksa

Örtülü ödenek hesabı mı?

Paraların yatırıldığı hesap kime ait?

Paralar bu hesapta faize mi verildi? yarın işin cılkı çıkarsa parayı yatıranlar parasını alabilecek mi?

Peki

Faizi kim alacak?

Kendisini namuslu

Başkalarını namussuzlukla itham eden

Kaymakam Ömo

Namuslu bir insan gibi bu 3 soruya insan gibi doğru cevap verebilecek mi?

Ya cevap vermezse

Kendisine bu toplum ne diyecek?

Namuslu mu? Namussuz mu?

Taktiri okur yapsın'

'Rant Kime Gidiyor'

Şahintepe tesisi

Kaymakam tarafından

İhalesiz, pazarlıksız ve bedelsiz, dışarıdan getirenlere verildi.

Nasıl verildiğinden

Adıyaman Vali'si de habersiz

Tek bilen var o da kaymakam Ömo.

Oda sessiz. Hiçbir açıklama yapmıyor.

Kimi derki

Kaymakamın o tesisi dışarıdan getirilen iki kişiye vermiş. Alın işletin demiş.

Her şey kaymakamın iki dudağından dökülen sözle olmuş.

Kimileri de derki

Tesis gelirinde kaymakamında payı varmış.

Ama gizliymiş.

Gergerli lokantacıları da diyor ki

Neye ihale yapılmadı

Bu işte bir iş var diyor.

Bu iddialar ayyuka çıkmış.

Kaymakamdan çıt yok.

Acaba bu işte bir pislik var mı? Yada bir rant var mı?

Kaymakam

Sanki olup bitenden memnun.

Ses vermiyor

Peki

Açılışı yapan Vali Demirtaş

Kaymakamını kolluyor mu?

Ranta göz mü yumuyor?

Yoksa Kaymakam bu tesisin işletmesine ortak mı?'

4. Anılan köşe yazıları nedeniyle müşteki Kaymakam Ö.B. suç duyurusunda bulunmuş ve Gerger Cumhuriyet Başsavcılığının 21/2/2014 tarihli iddianamesi ile başvurucu hakkında iftira suçundan dava açılmıştır. İddianamenin ilgili kısmı şöyledir:

"Müşteki Gerger İlçe Kaymakamı ..'in 20/11/2013 tarihli dilekçesiyle... iftira suçunu işlediğinden bahisle şüpheli hakkında suç duyurusunda bulunduğu

Şüphelinin alınan ifadesinde söz konusu gazetenin muhabiri ve istihbarat şefi olduğunu ve şikayete konu yazıları kendisinin yazdığını belirttiği ve sunmuş olduğu cevabi dilekçede amacının iftira değil kamuoyunun merak ettiği konuları haberde dillendirmek ve haber yapmak olduğunu belirttiği,

...

Sonuç olarak şüpheli her nekadar 'namussuz kim' isimli yazısıyla iftira kastı taşımadan bazı sorular sorduğunu belirtmiş ise de yazıda geçen ifadelerden kaymakamlığın ve aynı zamanda müştekinin sanki ilçede bir TOKİ projesi olmadan ve buna ilişkin resmi bir hesap numarası olmadan insanlardan para toplandığı anlamını doğurmaktadır. Şüpheli yazıda belirttiği üzere TOKİ'ye konuya ilişkin bilgilenmek amacıyla herhangi bir başvuru yapmamıştır. Şüphelinin yazısında geçen cümleler müşteki hakkında adli soruşturma açılmasının gerektirecek nitelikte cümlelerdir, şüphelinin eyleminin basın ve yayın yoluyla müşteki hakkında iftira atmak suçuna uyduğu yönünde kanaat oluşmuş olup şüphelinin kastı ile ilgili değerlendirmenin mahkemenizce yapılması gerektiği değerlendirilmiştir.

Şüphelinin 'rant kime gidiyor' isimli yazısıyla Şahintepesi isimli yer için müştekinin sanki hiçbir ihale, bedelsiz, pazarlık yapmadan ve el altından işi başkalarına verdiği ve vermiş olduğu kişiyle anlaşarak bir çıkar anlaşması yaptığı anlamı çıkmaktadır. Şüphelinin yazısında geçen cümleler müşteki hakkında adli soruşturma açılmasının gerektirecek nitelikte cümlelerdir, Müşteki dosyaya sunmuş olduğu deliller ile yaptığı ihaleleri ispat etmiştir, şüphelinin ihale yapılmadan başkalarına işletmenin verildiğine dair soyut iddia haricinde delili yoktur, şüphelinin eyleminin basın ve yayın yoluyla müşteki hakkında iftira atmak suçuna uyduğu yönünde kanaat oluşmuş olup şüphelinin kastı ile ilgili değerlendirmenin mahkemenizce yapılması gerektiği değerlendirilmiştir.

Şüphelinin nüfus memurlarının evlendirme yetkisine ilişkin yazmış olduğu yazılar bakımından, 02/04/2013 tarihli yazısında bizzat nüfus tarafından yapılan evlendirmelerin yönetmenliğe dayanarak yapıldığını kendisi belirtmiş ve Gerger Kaymakamının da bu duruma müdahale etmeyerek suç işlediğini belirterek yazısında suç duyurusunda bulunmuş ve aynı zamanda da 05/04/2013 tarihli e-postasıyla aynı konuda İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İdaresi Genel Müdürlüğüne de şikayette bulunmuştur . Yapılan işlemlerin yasal zeminde yapıldığı ve müştekinin konuya ilişkin yapmış olduğu bir yetkilendirme veya talimatı olmadığı dikkate alındığında şüphelinin yazısında geçen cümleler, yaptığı şikayetler ve yazıdaki suç duyuruları müşteki hakkında adli veya idari soruşturma açılmasını gerektirecek nitelikte cümlelerdir, şüphelinin eyleminin basın ve yayın yoluyla müşteki hakkında iftira atmak suçuna uyduğu yönünde kanaat oluşmuş olup şüphelinin kastı ile ilgili değerlendirmenin mahkemenizce yapılması gerektiği değerlendirilmiştir."

5. Yapılan yargılama sonucunda Gerger Asliye Ceza Mahkemesi (ilk derece mahkemesi) 31/3/2015 tarihinde başvurucunun anılan suçtan 12 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:

"Sanığın 02/04/2013 ve 05/04/2013 tarihli 'Kanun mu Kamakam mı' ve 'Et Kokarsa Tuzlarsın' başlıklı yazılarında Gerger'de evlendirme görevini nüfus müdürünün de yapması nedeniyle bunun kanuna aykırı olduğu ve katılanın kanunsuz olarak buna izin verdiği şeklinde özetlenebilecek suçlamalarda bulunduğu, ancak Nüfus Kanunu 22. maddede belirtildiği üzere '.....' şeklindeki düzenleme karşısında ilçe nüfus müdürünün yapmış olduğu evlendirme işlemlerinin yasal olduğu, her ne kadar sanık evlendirme yetkisinin Medeni Kanun uyarınca belediye başkanında ve muhtarlarda olduğunu belirtmiş ise de yukarıda belirtilen düzenleme karşısında bu görevin aynı zamanda ilgili prosedür gereğince nüfus müdürlüklerine verilebileceği, İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü'nün 23/05/2006 tarih ve 2006/11 nolu genelgesi ile ilçe müdürlüklerine de evlendirme yetkisi verildiği, bu doğrultuda Adıyaman Valiliği'nin 16/06/2008 tarih ve 102/3402 sayılı oluru ile Gerger Nüfus Müdürlüğü'ne de evlendirme yetkisinin verildiği anlaşılmakla sanığın bu konuyu gazetecilik faaliyeti yürütmesi de dikkate alındığında ufak bir araştırma sonucu öğrenebileceği halde bunu yapmadığı, ilgili kurumlara yapmış olduğu başvurular araştırılarak sonuç kendisine tebliği edilmesine rağmen bunu tebliği almadığı ve suçlamalarına devam ettiği, kanunu bilmemenin mazeret sayılamacağı, katılan hakkında somut isnatlarda bulunarak yetkili makamlara basın ve yayın yoluyla şikayette bulunarak işlemediğini bildiği hâlde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idarî bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için hukuka aykırı bir fiil isnat ettiği anlaşıldığından sanığın üzerine atılı iftira suçunu işlediği kabul olunmuştur.

Sanığın 09/10/2013 ve 26/10/2013 tarihle gazetede yazmış olduğu yazılarında katılan hakkında Gerger'de yürütmüş olduğu Şahin Tepesi ve Toki projeleri konusunda birtakım somut isnatlarda ve suçlamalarda bulunduğu , bu projeler hakkında soruşturma aşamasında yapılan incelemeler neticesinde projelerin hukuka ve kanuna uygun olduğu, ilgiliihale süreçlerinin kanuna uygun bir şekilde yürütüldüğü, sanığın bu projeler hakkında Toki başkanlığından alınan yazıya göre herhangi bir başvurusunun bulunmadığı, sanığın katılan hakkında yapmış olduğu asılsız somut isnatlara dayanan haberler neticesinde katılan hakkında yetkili makamlara basın ve yayın yoluyla şikayette bulunarak işlemediğini bildiği hâlde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idarî bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için hukuka aykırı bir fiil isnat ettiği anlaşıldığından sanığın üzerine atılı iftira suçunu işlediği kabul olunmuştur.

...

Her ne kadar sanık yargılama aşamasında ilgili haberleri kendisinin yapmadığı ve yazmadığını ileri sürmüş ise de soruşturma aşamasındaki yazıları kendisinin yazdığına ilişkin beyanları, ilgili haber sitesinden alınan çıktılardaki haberin altında kendisinin yazdığına ilişkin isminin bulunması hususları dikkate alındığında sanığın bu savunmasının suçtan kurtulmaya yönelik olduğu kanaatine varılmıştır. "

6. Kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 8. Ceza Dairesi 9/3/2020 tarihinde hükmün onanmasına karar vermiştir.

7. Başvurucu, nihai kararı 4/6/2020 tarihinde öğrendikten sonra 16/7/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

8. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

9. Birinci Bölüm 3/5/2023 tarihli toplantıda başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Adli Yardım Talebi Yönünden

10. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğunu belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

B. İfade ve Basın Özgürlüklerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

11. Başvurucu; yazdığı yazılardaki asıl amacın ilçenin kaymakamı olan müştekinin işlerinin sorgulanması olduğunu, bir gazeteci olarak bu yazıları basın özgürlüğü çerçevesinde yazdığını, bu nedenle ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.

12. Adalet Bakanlığı görüşünde; mevcut başvuruda başvurucunun ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edilip edilmediği konusunda inceleme yapılırken Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesi içtihadı ile somut olayın kendine özgü şartlarının dikkate alınması gerektiği bildirilmiştir.

13. Başvurucunun iddiaları ifade ve basın özgürlükleri kapsamında incelenmiştir. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

14. Somut başvuruda yerel bir gazetede yayımlanan bazı köşe yazıları nedeniyle başvurucu hakkında yürütülen ceza yargılamasının sonucunda başvurucunun iftira suçundan hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir. Mahkeme kararıyla başvurucunun ifade ve basın özgürlüklerine yönelik bir müdahalede bulunulmuştur.

15. Söz konusu müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen şartları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple ilk olarak müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen kanunla sınırlama ölçütünü karşılayıp karşılamadığı ele alınacaktır.

16. Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan kanunilik ölçütü sınırlamaya ilişkin kuralın erişilebilirliği ve öngörülebilirliği ile kesinliğini ifade eden belirliliğini garanti altına alır (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 55). Müdahalenin kanuna dayalı olması, iç hukukta müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir ve öngörülebilir kuralların bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44). Kanunilik unsuru yönünden değerlendirme yapılırken derece mahkemelerince müdahaleye imkân tanıyan kanun hükümlerinin yorumu ve bu hükümlerin olaya uygulanması bariz takdir hatası ya da açık keyfîlik içermediği sürece bu alanda bir inceleme yapılması bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmaz. Ancak derece mahkemelerinin müdahaleye imkân tanıyan kanun hükmünü açık bir biçimde hatalı yorumladığının ve uyguladığının tespiti hâlinde müdahalenin kanunilik temelinden yoksun olduğu sonucuna ulaşılabilir (Ramazan Atay, B. No: 2017/26048, 29/1/2020, § 29). Öte yandan derece mahkemelerince yapılan yorum ve uygulama da bir kuralın belirliliğini doğrudan doğruya etkilemektedir. Kanunun varlığı kadar kanunun hem metninin hem de uygulanmasının bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebileceği kadar hukuki belirlilik taşıması önemlidir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55). Öyleyse Anayasa Mahkemesince yapılması gereken, incelemeye konu başvuru konusu normun yargı organlarınca yapılan yorumlarının kişilerce hangi davranışların yasaklanarak ceza yaptırımına bağlandığını öngörebilmelerini sağlayacak belirlilikte olup olmadığının tespit edilmesidir (benzer değerlendirmeler için bkz. Hanifi Yaliçli [GK], B. No: 2014/5224, 10/6/2021, § 95).

17. Somut olayda başvurucunun gazetede yayımladığı köşe yazıları esas itibarıyla iki farklı konuya ilişkindir. İlk olarak başvurucu; ilçede nüfus müdürlüklerinin evlendirme yetkisi kullandığına, bu yetkinin kanuna aykırı olduğuna ve ilçe kaymakamı olan müştekinin kanuna aykırı bu işlemlere göz yumduğuna dair yazılar kaleme almıştır. İkinci olarak da Toplu Konut İdaresi (TOKİ) ve Şahintepesi projelerinde usulsüz para toplandığına, müştekinin projeleri ihale, pazarlık vs. yöntemleri kullanmadan birtakım kişilere verdiğine, bu hususta ilçede menfaat temin ettiği şeklinde müştekinin adının da geçtiği çeşitli söylentiler olmasına rağmen müştekinin bunlara ses çıkarmamasına ilişkin yazılar yayımlanmıştır.

18. İlk derece mahkemesi, gerekçesinde söz konusu yazılara yönelik iki ayrı değerlendirmede bulunmuştur. Mahkeme, nüfus müdürlüklerinin evlendirme yetkisi kullanmasına yönelik iddialar yönünden yaptığı değerlendirmede söz konusu yetkiye ilişkin kanuni düzenlemelere yer vermiş; kanunu bilmemenin mazeret sayılamayacağını, başvurucunun bahsi geçen olaylara yönelik gerekli araştırmayı yapması hâlinde gerçeği tespit edebileceğini ancak bunu yapmadığını belirtmiştir. Diğer yönden mahkeme; TOKİ ve Şahintepesi projelerindeki usulsüzlük iddiaları yönünden yaptığı değerlendirmede ilgili kurumlarla gerekli yazışmaları yaptığını, bahsi geçen olaylarda herhangi bir usulsüzlük bulunmadığını belirtmiş ve başvurucunun müştekiye yönelik iftira suçunu işlediği kanaatiyle hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Temyiz mercii söz konusu kararı başka bir gerekçe belirtmeden onamıştır.

19. Öncelikle 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 267. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan basın yoluyla iftira suçunun oluşmasına ilişkin şartların olayda uygulanmasının öngörülebilir olup olmadığı değerlendirilmelidir. Yargıtay içtihadına göre iftira suçunun oluşması için işlemediğini bildiği hâlde hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiilin isnat edilmesi gerekmektedir. Bu çerçevede anılan içtihada göre öncelikli olarak iftira suçunun oluşabilmesi için kendisine hukuka aykırı fiil isnat edilen kişinin bu eylemi işlemediğinin bilinmesi ve bu kişi hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak amacıyla hareket edilmesi gerekir. Bu itibarla suçun basın ve yayın yolu ile gerçekleştirilmesi bakımından failin, hakkında asılsız suç isnadında bulunulan mağdurun masum olduğunu ya da isnat edilen fiilin asılsızlığını kesin olarak bilmesi şartı arandığından bu suç özel kasıtla işlenebilir. Zanna ve tahmine dayalı isnatlarda dahi iftira suçu oluşmamaktadır. Zira şüphe üzerine şikâyette bulunması vatandaşın hakkı olduğundan iftira suçunun oluşması için mağdurun suçsuz olduğunu bile bile isnatta bulunduğunu sübuta vardıran kesin delillerin mevcudiyeti gerekir (benzer yöndeki karar için bkz. Arifhan Mehmet Kızılyalın, B. No: 2016/9398, 14/9/2021, § 40).

20. Somut olayda ilk derece mahkemesi nüfus müdürlüklerinin evlendirme yetkisine dair kanuni düzenlemelere yer vererek düzenlemeleri başvurucunun bilmemesinin mazeret sayılamayacağından yola çıkmış ve böylelikle iftira suçunun oluştuğu kanaatine varmıştır. 5237 sayılı Kanun'un "Kanunun bağlayıcılığı" kenar başlıklı 4. maddesinde yer verilen "Ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz." kuralı, işlenen fiilin suç olduğunu bilmemesinin failin cezai sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağına ilişkindir. Bu kuralın hukuka uygun olduğu hâlde bir kimsenin fiillerinin hukuka aykırı olduğunu iddia eden kişilerle ve iftira suçunun unsurlarıyla herhangi bir ilişkisi bulunmamaktadır.

21. Öte yandan açıktır ki başvurucu, nüfus müdürlüklerinin evlendirme yetkisinin kanuna aykırı olduğunu düşünmekte ve müştekiyi bu "kanunsuzluğa" engel olmamakla itham etmektedir. Başvurucunun iddiası, idarenin bir işleminin kanunlara aykırı olduğunu ileri sürmekten ibarettir. Kamu gücünü kullanan organların ve özellikle idarelerin yetkilerinin kanuna uygun olup olmadığının sorgulanmasının -yöneticiler yahut hukuk profesyonelleri için son derece saçma görünse bile- olgusal bir iddia olduğunun ve iftira suçuna vücut verdiğinin kabul edilmesi her tür görevini kanuna uygun olarak yapmak zorunda olan idarenin işlem ve eylemlerinin araştırılmasını, soruşturulmasını, değerlendirilmesini ve bu alanda düşünce üretilerek yayılmasını, basının demokratik bir toplumdaki vazgeçilmez kamusal gözetleyici (watchdog) rolünü oynamasını imkânsız hâle getirecektir (basının gözetleyici rolüne ilişkin bir olarak bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, § 20; Nihat Özdemir [GK], B. No: 2013/1997, 8/4/2015, §§ 47, 58).

22. İkinci olarak ilk derece mahkemesi TOKİ ve Şahintepesi projeleri ile ilgili olarak kurumlarla gerekli yazışmaları yaptığını belirtmiş, söz konusu cevabi yazılara göre başvurucunun köşe yazılarında isnat ettiği hususların doğru olmadığı, böylelikle iftira suçunun oluştuğu kanaatine varmıştır. Bununla birlikte ilk derece mahkemesi kararında başvurucunun köşe yazılarında yer alan olay ve olgulara dair somut ve isnatlara özgü bir açıklama yapılmadığı görülmüştür. Başvurucu, Şahintepesi projesinin ihalesiz verilmesinin hukuka uygunluğunu sorgulamakta; müştekinin "Gerger ile ilgili bir TOKİ hesabı bulunmamasına rağmen İstanbul'a gidip TOKİ için para topladığına" dair söylentilerin doğru olup olmadığını araştırmaktadır. Söz konusu yazılar başvurucunun toplumdaki gözetleyici rolünün bir yansımasıdır. Başvurucu, bir gazeteci olarak toplumun sözcülüğünü yapmış ve yüksek sesle dile getirilen söylentileri kışkırtıcı bir üslupla ifade etmiştir. Başvurucunun iddiasının olgusal temelinin ilçede yürütülen projeler olduğu ortadadır. Bununla birlikte projeler hakkında çıkan söylentilerin varlığını bir beyanın doğruluğunu kanıtlayan savcı gibi ispat etmesi başvurucudan beklenemez. Burada sözü edilen araştırma yükümlülüğü somut gerçeklik anlamında değil yayının yapıldığı andaki olayın ortaya çıkma biçimine uygunluk olarak anlaşılmalıdır. Başvurucunun haber kaynaklarının söz konusu iddialar bakımından makul olarak güvenilir olup olmadığı ile doğru ve güvenilir bilgiler sunmak için iyi niyet çerçevesinde çaba gösterip göstermediğini ortaya koyması yeterlidir (benzer değerlendirmeler için bkz. Orhan Pala, B. No: 2014/2983, 15/2/2017, § 51; Uğurlu Gazetecilik Basın Yayın Matbaacılık Reklamcılık Ltd. Şti (2) [GK], B. No: 2016/12313, 26/12/2019, § 52).

23. Özellikle ekonomik etkileri olan yahut kamu kaynaklarının kullanıldığı projeler her zaman hoşnutsuzluklar üretmeye, aleyhine söylentiler çıkarmaya elverişlidir. Nitekim küçük bir ilçede gazetecilik yapan başvurucu, cezalandırılmasına neden olan yazısında konu ettiği iki projede halktan toplanan paraların ve yapılan ihalelerin usulsüz olduğu ,dolayısıyla müştekinin menfaat temin ettiği şeklinde söylentiler çıkmasına rağmen müştekinin bunlara ses çıkarmadığını iddia etmiştir. Başvurucu, ilçede yürütülen projeler ve müşteki hakkında çıkan söylentileri haberleştirmekte ve bunlara ilişkin olarak kamuya doyurucu bir açıklama yapılmasını beklemektedir. Yeterli olgusal temelleri olduğu müddetçe bireyleri yahut toplumu ilgilendiren olaylar hakkında çıkan söylentilerin haberleştirilmesi de cezalandırılamaz. Dahası söz konusu duyumlar hakkında yetkilileri doyurucu açıklama yapmaya çağırmanın sağlıklı bir demokraside cezalandırma konusu olması düşünülemez. Kaldı ki köşe yazılarında başvurucu, kesin ifadeler kullanmak yerine yazılarında yer alan iddiaların birer söylenti olduğunu ifade etmiş; iddiaların doğruluğuna ilişkin olarak kendisinin hiçbir şüphesi bulunmadığı algısını yaratacak bir dil kullanmamıştır (benzer değerlendirmeler için bkz. Mehmet Ali Yılmaz, B. No: 2019/21052, 15/3/2022, § 37).

24. Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen kanunilik ölçütüne ilişkin yukarıdaki ilkeler dikkate alındığında kanunda öngörülen normun kapsamına girmediği anlaşılan bir fiilin işlenmesini normun ihlali olarak gören bir yargısal yorumun öngörülebilirlik şartını sağladığı söylenemez (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Sercan Avşar, B. No: 2016/63088, 9/6/2021, § 52). Başvuruya konu yazılar bir bütün olarak ele alındığında başvurucunun dönemin ilçe kaymakamı hakkında idari veya adli bir soruşturma açılmasını hedeflediği ve bu kasıtla hareket ettiği sonucuna varmak öngörülebilir değildir. Dolayısıyla bir gazeteci olarak başvurucu, kaymakam hakkında bir soruşturma açılmasını değil onun birtakım işlem ve davranışlarının toplum nezdinde sorgulanmasını amaçlamaktadır. Dahası ilk derece mahkemesi başvurucunun hukuka aykırı fiili işlemediğini bildiği hâlde müştekiye isnat ettiğini de kesin delillere dayalı olarak ve her türlü şüpheden uzak bir biçimde gösterememiştir (benzer yöndeki bir karar için bkz. Arifhan Mehmet Kızılyalın, § 41). Dolayısıyla başvuru konusu müdahalenin Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen kanunilik şartını karşılamadığı sonucuna varılmıştır.

25. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü ile Anayasa'nın 28. maddesinde güvence altına alınan basın özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia Yönünden

26. Başvurucu, söz konusu köşe yazıları nedeniyle yargılandığı davanın 7 yıl devam ettiğini ve makul sürede sonuçlanmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

27. Anayasa Mahkemesi Veysi Ado ([GK], B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir. Mevcut başvuruda da söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

28. Açıklanan gerekçeyle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik nedenleri incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

29. Başvurucu, ihlalin tespiti ile miktar belirtmeksizin maddi ve manevi zararlarının giderilmesi talebinde bulunmuştur.

30. Başvuruda tespit edilen ifade ve basın özgürlüklerinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

31. Öte yandan ihlalin niteliği dikkate alınarak başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Başvurucu, maddi zarara ilişkin olarak bilgi veya belge sunmadığından maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

2. İfade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

C. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü ile 28. maddesinde güvence altına alınan basın özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE Recai AKYEL, Yıldız SEFERİNOĞLU, İrfan FİDAN ve Muhterem İNCE'nin KARŞIOYLARI ve OYÇOKLUĞUYLA,

D. Kararın bir örneğinin ifade ve basın özgürlüklerinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Gerger Asliye Ceza Mahkemesine (E.2014/8, K.2015/45) GÖNDERİLMESİNE,

E. 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

G. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 14/6/2023 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Başvurucu; bir gazetedeki köşe yazıları nedeniyle hakkında iftira suçundan hapis cezasına hükmedilmesinin ifade ve basın özgürlüklerini ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

2. Başvurucu Gerger Fırat Gazetesinde (Gazete); 2/4/2013 tarihinde "Et Kokarsa Tuzlarsın", 5/4/2013 tarihinde "Kanun Mu Kaymakam Mı", 9/10/2013 tarihinde "Namuzsuz Kim" ve 26/10/2013 tarihinde "Rant Kime Gidiyor" başlıklı köşe yazılarını yayımlamıştır (bkz. yukarıda § 3).

3. Söz konusu köşe yazıları nedeniyle ilçenin Kaymakamı tarafından yapılan şikâyet üzerine başvurucu hakkında iftira suçundan kamu davası açılmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda başvurucunun 12 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Karar Yargıtay 8. Ceza Dairesince onanarak kesinleşmiştir.

4. Basın yoluyla iftira suçu 5237 sayılı TCK’nın 267. maddesinin (1) numaralı fıkrasında düzenlenmiştir. Yargıtay içtihadına göre iftira suçunun oluşması için işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat edilmesi gerekmektedir. Bu çerçevede anılan içtihada göre öncelikli olarak iftira suçunun oluşabilmesi için kendisine hukuka aykırı fiil isnat edilen kişinin bu eylemi işlemediğinin bilinmesi ve kendisine hukuka aykırı fiil isnat edilen kişi hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak amacıyla hareket edilmesi gerekir. Bu itibarla suçun basın ve yayın yolu ile gerçekleştirilmesi bakımından failin hakkında asılsız suç isnadında bulunulan mağdurun masum olduğunu ya da isnat edilen fiilin asılsızlığını kesin olarak bilmesi arandığından bu suç özel kasıtla işlenebilir. Zanna ve tahmine dayalı isnatlarda dahi iftira suçu oluşmamaktadır. Zira şüphe üzerine şikâyet etmek vatandaşın hakkı olduğundan iftira suçunun oluşması için mağdurun suçsuz olduğunu bile bile isnatta bulunduğunu sübuta vardıran kesin delillerin mevcudiyeti gerekir (Benzer yönde bkz. Arifhan Mehmet Kızılyalın, B. No: 2016/9398, 14/9/2021, § 40).

5. Somut olayda ilk derece mahkemesi nüfus müdürlüklerinin evlendirme yetkisine dair kanuni düzenlemelere yer vererek ilgili düzenlemelerin başvurucu tarafından bilinmemesinin mazeret sayılamayacağından yola çıkmış ve böylelikle iftira suçunun oluştuğu kanaatine varmıştır. İkinci olarak ilk derece mahkemesi TOKİ ve Şahintepesi projeleri ile ilgili olarak kurumlarla gerekli yazışmaları yaptığını, söz konusu cevabi yazılara göre başvurucunun köşe yazılarında isnat ettiği hususların doğru olmadığı ve böylelikle yine iftira suçunun oluştuğu kanaatine varmıştır (bkz. yukarıda § 5).

6. 5237 sayılı Kanun’un “Adliyeye Karşı Suçlar” bölümünde yer alan "İftira" başlıklı 267. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

(1) Yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."

7. Yargıtaya göre, iftira suçu, failin, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için, bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat etmesidir. İftira suçunun konusunu hukuka aykırı fiil oluşturur. Bu fiilin suç oluşturması şart değildir. Disiplin yaptırımını veya başka bir idari yaptırımı gerekli kılan fiiller de iftira suçunun konusunu oluşturabilir. Öte yandan hukuka aykırı bir eylemin gerçekleştirildiğine yönelik isnat yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunmak suretiyle ya da basın ve yayın aracılığıyla yapılabilir. Bu anlamda iftira suçu serbest hareketli bir suç olarak düzenlenmemiştir. İftira suçu failinin, isnat ettiği fiil gerçekte hiç işlenmemiş olabileceği gibi, işlenmiş olmakla birlikte kendisine isnatta bulunulan kişi tarafından işlenmemiş olabilir. Yine, kendisine isnatta bulunulan kişi tarafından hukuka aykırı bir fiil işlenmiş bulunmakla birlikte; iftira suçunun faili, bu fiilin karşılığında isnatta bulunulan kişiye verilecek yaptırımı ağırlaştıracak bazı eklemelerde bulunmuş olabilir. Bu durumlarda da iftira suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir (Yargıtay CGK, 6/12/2022 tarihli ve E.2019/8-613, K.2022/768 sayılı kararı).

8. Öte yandan, iftira suçunun oluşabilmesi için, iftira suçu failinin, hukuka aykırı fiil isnat ettiği kişinin bu fiili işlemediğini bilmesi gerekmektedir. Bu açıdan, iftira suçu ancak doğrudan kastla işlenebilir. Ancak bu suçun oluşabilmesi için, doğrudan kast tek başına yeterli olmayıp ayrıca failin hukuka aykırı fiil isnat ettiği kimse hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir müeyyideye maruz kalmasını sağlamak amacıyla hareket etmesi gerekir. Bu nedenle, iftira suçu açısından failde kastın ötesinde belirtilen amacın varlığı, bir başka deyişle özel kastın bulunması gerekmektedir. İçeriği kanıtlanamasa dahi, gerçekleştirilen ihbar veya şikâyetin bir anayasal hakkın kullanılması olarak değerlendirilebildiği hâllerde, bir hukuka uygunluk nedeninin varlığı söz konusu olacaktır. Anayasa’nın 36. maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu, 40. maddesinde, Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkesin, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkının bulunduğu, 74. maddesinde, vatandaşların ve karşılıklılık bulunması koşuluyla Türkiye’de oturan yabancıların, kendileriyle veya kamu ile ilgili hususlarda dilek ve şikâyet haklarının bulunduğu vurgulanmıştır. Bireylere tanınan bu anayasal hak, onların idare ve diğer bireylerle ilişkilerinde gerek “çıkarlarını koruması”, gerek “özgürlüklerini kısıntısız” kullanabilmesi bakımından, devlet organlarına başvurmasını gerekli kılar. Bu başvuru, bireyin kendisi, üçüncü kişi veya kamuyla ilgili olabilir. Başvurulabilecek devlet organları da yasama, yürütme ve yargıdır. Dilekçe hakkının yargısal alanda başlıca ortaya çıkış biçimi ise, ihbar ve şikâyet hakkının kullanılmasıdır gerekir (Yargıtay CGK, 6/12/2022 tarihli ve E.2019/8-613, K.2022/768 sayılı kararı).

9. Somut olayda ilk derece mahkemesi tarafından başvurucunun hapis cezası ile cezalandırılması kararının "kanun tarafından öngörülme", "demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama" ölçütlerine uygun olup olmadığının incelenmesi gerekir.

10. Başvurucunun ifade ve basın özgürlüğüne yönelik müdahalenin 5237 sayılı Kanun’un 267. maddesine dayalı olarak gerçekleştirildiği dikkate alındığında, kanuni dayanağının bulunduğu açıktır.

11. Müdahalenin, Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk ve ölçülülük ilkesi yönünden incelenmesi gerekir.

12. Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında koruma altına alınan kişisel itibarının korunmasını isteme hakkı ile Anayasa'nın 28. maddesinde güvence altına alınan basın özgürlüğü ve bu özgürlükle bağlantılı olarak Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü arasında bir denge kurulması gerekmektedir (Ahmet Oğuz Çinko ve Erkan Çelik [GK], B. No: 2013/6237, 2/7/2015, § 57).

13. İfade ve basın özgürlüğü ile şeref ve itibar hakkı arasında adil bir denge kurulup kurulmadığı ve verilen ceza yönüyle zorunlu toplumsal ihtiyacın karşılanıp karşılanmadığının yerel makamlarca yeterince değerlendirilip değerlendirilmediği her olayın kendine özgü koşullarında değerlendirilmesi gerekir.

14. Başvurucunun cezalandırılmasına neden olan ifadeler, gazetenin yayınlandığı ilçenin kaymakamına yöneltilmiştir. Kamu görevlilerinin mesleklerinin icrası bağlamındaki -sebepsiz, mantık dışı ve saldırgan olmayan- eleştirilere olayın somut koşullarına göre katlanmaları beklenebilir. Bununla birlikte bu eleştirilerin kişilerin şeref ve itibarlarının korunmasını isteme haklarını ihlal eder boyuta ulaşmaması gerekir. Bunun yanı sıra kaymakamlar da diğer kamu görevlileri gibi kamunun güvenine sahip olmalıdırlar. Bu sebeple kamu görevlilerini sebepsiz saldırılardan korumak devletin görevlerindendir (Benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. İlhan Cihaner (3), B. No: 2013/5298, 20/5/2015, §§ 26, 27).

15. Somut olayda Gerger Asliye Ceza Mahkemesi, kovuşturma aşamasında başvurucunun ifade ve basın özgürlüğü ile kamu görevlisi olan kaymakamın kişilik haklarının korunması hususlarını değerlendirmiştir. Mahkeme, başvurucunun yazılarındaki ifadelerin, yetkili makamlara basın ve yayın yoluyla şikâyette bulunarak, işlemediğini bildiği hâlde hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idarî bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için hukuka aykırı bir fiil isnat etme mahiyetinde olduğunu tespit etmiştir.

16. Başvuru konusu olayda başvurucu tarafından yazılan yazıların içeriği dikkate alındığında, ceza davasında müşteki olan kaymakamın Anayasa’nın 17. maddesindeki şeref ve itibarının korunması hakkı ile Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde düzenlenen ifade ve basın özgürlüğü arasında adil bir dengenin kurulmadığı söylenemez. Öte yandan küçük bir ilçedeki en büyük mülki amir olan kamu görevlisi hakkında, gerçek olmadığı bilindiği halde isnatlarda bulunulmasının kamu görevlisinin şeref ve itibar hakkını zedelediği açıktır. Başvurucunun, topluma haber verme görevinden ziyade ilçe kaymakamı hakkında isnatlarda bulunma şeklindeki fiili sonucu hakkında ceza soruşturması yapılmasının demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü olmadığı söylenemez.

17. Diğer taraftan başvurucu, başvuru formunda, Gazetedeki yazılarında belirttiği hususların toplumda konuşulan hususlar olduğunu, halk arasında söylentiler çıktığını iddia etmemiştir. Dolayısıyla başvurucunun yazılarındaki iddiaların zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığından da bahsedilemez. Bu gerekçenin, başvuru formunda bulunmamasına rağmen ihlal kararının gerekçelerinden biri olmasının da bireysel başvurunun incelenme yöntemine uygun olmadığı değerlendirilmiştir.

18. Mahkeme tarafından da bu hususların tartışılarak hükmedilen hapis cezası ile çatışan iki değer arasında (ifade ve basın özgürlüğü ile şeref ve itibar hakkı) adil bir dengenin kurulduğu, mahkeme kararının ilgili ve yeterli gerekçe içermediğinin söylenemeyeceği değerlendirilmiştir.

19. Son olarak olayda, 5237 sayılı Kanun’un 267. maddesinde düzenlenen iftira suçunun unsurlarının oluşup oluşmadığının, bu yönden delilleri ve hukuk kurallarını yorumlama yetkisinin derece mahkemelerine ve duruma göre Yargıtaya ait olduğunun altı çizilmelidir. Anayasa Mahkemesinin delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasında ve özellikle bir suçun unsurlarının oluşup oluşmadığını, kararda keyfilik veya bariz takdir hatası bulunmadığı takdirde, inceleme yetkisinin bulunmadığını, zira bu durumun kanun yolu şikâyeti niteliğinde değerlendirileceğini belirtmek gerekir.

20. Açıklanan nedenlerle somut olay yönünden, başvurucunun yazlarının içerikleri ile hakkında verilen cezanın ağırlığı dikkate alındığında, müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü olmadığının söylenemeyeceği, başvurucunun Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüğünün ihlal edilmediği kanaatine vardığımızdan, çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyoruz.

Üye

Recai AKYEL

Üye

Yıldız SEFERİNOĞLU

Üye

İrfan FİDAN

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Bir gazetedeki köşe yazıları nedeniyle hakkında iftira suçundan hapis cezasına karar verilen başvurucu, ifade ve basın özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Mahkememiz çoğunluğu, başvuruya konu müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen kanunilik şartını karşılamadığı gerekçesiyle ifade ve basın özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır.

2. İnternet üzerinden yayın yapan Gerger Fırat gazetesinin çalışanı ve muhabiri olan başvurucu, aynı ilçede görev yapan kaymakam hakkında 2/4/2013 tarihinde “Et Kokarsa Tuzlarsın”, 5/4/2013 tarihinde “Kanun Mu Kaymakam Mı”, 9/10/2013 tarihinde “Namuzsuz Kim” ve 26/10/2013 tarihinde ise “Rant Kime Gidiyor” başlıklı köşe yazılarını yayımlamış; anılan köşe yazıları nedeniyle müşteki Kaymakam Ö.B., başvurucu hakkında suç duyurusunda bulunmuş ve Gerger Cumhuriyet Savcılığınca hazırlanan iddianame ile iftira suçundan başvurucu hakkında kamu davası açılmıştır. Gerger Asliye Ceza Mahkemesi “…katılan hakkında somut isnatlarda bulunarak yetkili makamlara basın ve yayın yoluyla şikâyette bulunarak işlemediğini bildiği hâlde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idarî bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için hukuka aykırı bir fiil isnat ettiği anlaşıldığından sanığın üzerine atılı iftira suçunu işlediği …” gerekçesiyle başvurucunun anılan suçtan 12 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırmasına karar vermiş, söz konusu karar Yargıtay tarafından da onanarak kesinleşmiştir.

3. İftira suçu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 267. maddesinde düzenlenmiş, maddenin (1) numaralı fıkrasında ise cezanın artırım nedenlerinden birisi öngörülmüştür. Müştekinin kendisi hakkında internet sitesinde yayınlanan köşe yazıları nedeniyle suç duyurusunda bulunması üzerine Savcılık, anılan köşe yazılarında (§ 3) belirtilen açıklamaların 5237 sayılı Kanun’un 267. maddesindeki iftira suçunu oluşturduğu değerlendirmesini yaparak başvurucunun anılan madde gereğince cezalandırılması talebiyle Gerger Asliye Ceza Mahkemesine kamu davası açmıştır. Mahkeme, köşe yazılarında ifade edilen açıklamaların bir bütün olarak iftira suçunu oluşturduğu sonuncuna varmıştır. Buna gerekçe olarak; gazeteci olan başvurucunun basit bir araştırmayla öğrenebileceği konuları, herhangi bir araştırmaya gitmediği, ayrıca ilgili kurumlara yapmış olduğu başvuruların araştırılarak sonuçların kendisine tebliği edilmesine rağmen tebliğe yanaşmadığı ve suçlamalarına devam ettiği, müşteki hakkında somut isnatlarda bulunduğu, yetkililere basın yoluyla şikâyette bulunarak ilçe kaymakamı hakkında soruşturma açılmasını veya idari yaptırım uygulanmasını amaçladığı hususları gösterilmiştir. Bu şekilde mahkemenin Kanun’un aradığı unsurları gerekçeli kararda gösterdiği anlaşılmaktadır. Mahkemenin bu gerekçesi, Yargıtay tarafından da uygun bulunmuştur. Dolayısıyla 5237 sayılı Kanun’un 267. maddesinin erişilebilir ve öngörülebilir nitelikte olduğu görülmektedir. Bu yüzden başvuru konusu müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen kanunilik şartını karşılamadığı söylenmeyecektir.

4. Sonuç olarak, başvurucunun Anayasa’nın 26.maddesinde korunan ifade özgürlüğü ile 28. maddesinde korunan basın özgürlüğünün ihlal edilmediği kanaatini taşıdığımdan çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyorum.

Üye

Muhterem İNCE