Bu çerçevede mağdurların soruşturmanın şeffaflığına ve adalet mekanizmasının işleyişine güvenini temin edecek tedbirlerin alınması elzemdir. Örnek olarak savunulabilir bir kötü muamele iddiasına sahip tarafın derhal yetkili makamlar önünde hukuka uygun şekilde ifadesinin alınması, ayrıca ilgili idarece soruşturma dosyasına sunulan bilgilerden haberdar olup bunlara etkili bir şekilde itiraz etme imkânına sahip kılınması gerekir.

İlgili Kararlar:

♦ (Turan Günana (5), B. No: 2013/5545, 15/12/2015)
♦ (Hakan Olğun, B. No: 2013/7588, 17/2/2016)
♦ (Hidayet Enmek ve Eyüpsabri Tinaş, B. No: 2013/7907, 21/4/2016)
♦ (Hüseyin Kaya, B. No: 2014/5788, 12/7/2016)
♦ (Bilal Çiçek, B. No: 2014/29, 13/7/2016)

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

TURAN GÜNANA BAŞVURUSU (5)

(Başvuru Numarası: 2013/5545)

 

Karar Tarihi: 15/12/2015

R.G. Tarih ve Sayı: 11/2/2016-29621

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Alparslan ALTAN

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Recep ÜNAL

Başvurucu

:

Turan GÜNANA

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, Kocaeli (2) No.lu F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu (Ceza İnfaz Kurumu) mahkûm kabul bölümünde Kurum personeli tarafından çıplak kalacak şekilde soyulmak ve üç gün süreyle havalandırması olmayan bir yerde tutulmak suretiyle darp ve işkenceye maruz kalındığı, buna ilişkin şikâyetlerin etkili bir şekilde soruşturulmadığı, ayrıca çıplak aramanın ilgili mevzuata aykırı olarak rutin bir uygulama hâlini aldığı, bu nedenlerle Anayasa’nın 17. ve 36. maddelerinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 28/6/2013 tarihinde Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 28/2/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 5/6/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvuru belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.

5. Başvuru konusu olay ve olgular 5/6/2015 tarihinde Bakanlığa bildirilmiştir. Bakanlık, yazılı görüşünü 13/7/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6. Bakanlık görüş yazısı, başvurucuya 20/7/2015 tarihinde bildirilmiş; başvurucu, süresi içinde Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını sunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, Tekirdağ (1) No.lu F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu olarak bulunmaktayken 21/12/2012 tarihinde, sevk edildiği Kocaeli (2) No.lu F Tipi Ceza İnfaz Kurumuna, ilgili kolluk görevlileri tarafından yanında bulunan diğer tutuklu veya hükümlülerle birlikte teslim edilmiştir.

9. Nakil sonrası Ceza İnfaz Kurumuna kabul aşamasında 20/3/2006 tarihli ve 2006/10218 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile kabul edilen ve 6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi İle Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün (Ceza İnfaz Tüzüğü) 46. maddesi gereğince önce üst kıyafetleri çıkarılarak ve üst kıyafetleri giyildikten sonra alt kıyafetleri çıkarılarak üst araması yapılacağını başvurucu ile diğer tutuklu ve hükümlülere ilgili infaz koruma memurları bildirmiştir.

10. Başvurucu ile diğer tutuklu ve hükümlülerden H.Ö. ve C.A., insan onuruna ve ahlakına aykırı olduğunu ve ilgili yerlere şikâyet edeceklerini beyan ederek bu şekilde arama yapılmasını kabul etmediklerini ifade etmişlerdir. Bunun üzerine infaz koruma memurları, başvurucu ve belirtilen kişilere kıyafetlerini çıkarmaları, aksi takdirde zor kullanacakları uyarısında bulunmuştur.

11. Başvurucu ve belirtilen diğer iki kişinin uyarıları dikkate almayarak kıyafetlerini çıkarmamakta ısrar etmesi üzerine infaz koruma memurları tarafından zor kullanılarak kıyafetleri çıkarılmak suretiyle arama işlemleri tamamlanmıştır.

12. Meydana gelen olayın özetlendiği 21/12/2012 tarihli tutanağın ilgili kısımları şöyledir:

“21.12.2012 Cuma günü Tekirdağ 1 Nolu F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan, kurumumuza sevk edilen PKK terör örgütü tutukluları Mahkum Kabul biriminde jandarma görevlilerinden teslim alınmıştır. Daha sonra … Tüzüğün 46. maddesine göre üst ve eşya aramasına başlanmıştır. Tutukluların ceza infaz kurumuna girmesinde sakınca bulunan eşya veya malzemelerin üzerinde bulunup bulunmadığını tespit etmek amacı ile yapılacak üst araması için tutuklular teker teker arama işleminin yapılacağı odaya alınmışlardır. İnfaz ve Koruma Memur…ları kendilerine önce üst bölgelerindeki kıyafetleri çıkartmalarını; üst bölümün araması sona erdikten sonra alt bölgelerdeki kıyafetlerini çıkartmak suretiyle arama işleminin yapılacağını söylemeleri üzerine, tutuklulardan H… Ö…, C… A… ve Turan GÜNANA aramaya karşı çıkmışlardır. Bu şekilde aramaya karşı olduklarını ve şikayet edeceklerini beyan etmişlerdir. Bu durum üzerine görevli personel, üzerlerindeki kıyafetleri çıkartmalarını aksi takdirde zorla çıkartılacağı(n)ı tutuklulara açıklamış fakat yapılan uyarılara rağmen üzerlerindeki kıyafetleri çıkartmayarak aramaya karşı gelen tutukluların üst aramaları Tüzüğün 46. maddesinin 2. fıkrasına göre Kurum 1. Müdürü A… K…’nın bilgisi dahilinde zor kullanma yetkisini kullanarak görevli personelce yapılmıştır. Bu esnada tutuklular ‘İnsanlık onuru işkenceyi yenecek. Baskılar bizi yıldıramaz.’ diye slogan atmışlardır. Arama esnasında hiçbir şekilde darp ve şiddet uygulanmamıştır. Tutuklular elbiselerinin çıkartıldığı sırada direnerek personele el kol hareketleriyle mukavemet göstermiş, aktif ve pasif direnmede bulunmuşlardır. Aramaları bitirildikten sonra … geçici koğuşa alınmışlardır.”

1. Başvurucu Hakkında Yürütülen 2013/143 Sayılı Soruşturma

13. Ceza İnfaz Kurumu tarafından başvurucu ve çıplak arama işlemine direnen diğer iki tutuklu/hükümlü hakkında 18/1/2013 tarihli ve 2013/547 sayılı yazı ile “görevi yaptırmamak için direnme” suçunu işledikleri gerekçesiyle suç duyurusunda bulunulmuştur. Yazı ekinde, olaya ilişkin tutanak (bkz. § 12) ve kamera görüntülerinin kaydedildiği kompakt disk (CD) sunulmuştur. Anılan yazıda “adı geçenlerin üst aramasında kişinin mahremiyeti esasına göre odada kamera bulundurulmaması sebebi ile eylemleri gösterir kamera görüntülerinin mev(c)ut olmadığı” da bildirilmiştir.

14. Anılan suç duyurusu üzerine Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucu ve diğer kişiler hakkında 24/1/2013 tarihinde soruşturma başlatılmıştır.

15. Soruşturma kapsamında Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığınca 28/1/2013 tarihinde Ceza İnfaz Kurumuna yazılan yazı ile haklarında soruşturma yürütülen başvurucu ile H.Ö. ve C.A.nın Cumhuriyet Başsavcılığında hazır edilmeleri, ayrıca 21/12/2012 tarihli tutanakta imzaları bulunan görevlilerin isimlerinin verilerek Cumhuriyet Başsavcılığına müracaatlarının sağlanması istenmiştir.

16. Diğer yandan Ceza İnfaz Kurumu tarafından sunulan kamera görüntülerinin incelenmesi için Kandıra İlçe Emniyet Müdürlüğü Olay Yeri İnceleme Şubesinde görevli polis memuru olan A.K. 29/1/2013 tarihinde bilirkişi olarak görevlendirilmiştir.

17. Bilirkişi A.K. tarafından düzenlenen 4/2/2013 tarihli bilirkişi raporunda, tutanakla tespit edilen olaya ilişkin doğrudan bir görüntüye rastlanmadığı tespit edilmiştir. Anılan raporun sonuç kısmı şöyledir:

“… [G]üvenlik kamerası görüntüsünün ceza evi içerisini göstermekte olduğu, infaz koruma memurları ve jandarma görevlilerinin tutuklu olduğu düşünülen şahısları götürüp getirdiği, şahısların üzerlerini el yordamı ile kontrol etmek sureti ile aradıkları, görevlilerin, tutuklu oldukları düşünülen şahısların üzerindeki elbiseleri çıkararak arama yapma, darp etme vb. olayların yaşanmadığı, görevlilerin görevlerini nizami bir şekilde yaptıkları, tutuklu oldukları düşünülen şahısların da görevlilere karşı herhangi bir şekilde mukavemette bulunmadıkları izlenen görüntülerden anlaşılmıştır. [L]akin tutuklu oldukları düşünülen şahısların görevlilerce zaman zaman farklı odalara alındıkları ve akabinde görevlilerin de odaya girdiği görülmüş, oda içerisinde yaşananlara ait görüntüler olmadığından inceleme yapılamamıştır.

…”

18. Soruşturma kapsamında 21/12/2012 tarihli tutanakta imzaları bulunan infaz koruma memurlarının şikâyetçi sıfatıyla bilinmeyen bir tarihte Cumhuriyet Başsavcısı tarafından ifadeleri alınmıştır. İnfaz koruma memurları Y.V., S.G., F.A., M.V. ve A.S.nin mağdur sıfatıyla alınan ve birbirinin aynı olan ifadeleri şöyledir:

“… Tutanak altındaki imza bana aittir. Şüpheliler kuruma girişte arama yaptırmak istemediler. Arama yaptırma…k için müsaade etmediler. Biz de [T]üzüğün 46. maddesinin 3. fıkrasına dayanarak kendilerini aradık. Bu şahısların bize karşı herhangi bir tehdidi, bize karşı herhangi bir cebir[leri] olmadı. Sadece slogan attılar. Şikayetçi değilim. …”

19. İnfaz koruma memuru V.S.nin Cumhuriyet Başsavcısı tarafından alınan 13/2/2013 tarihli ifadesi şöyledir:

“… Tutanak altındaki imza bana aittir. Şüpheliler kuruma girişte üzerlerini aratmak istemediler. Biz de aramak isteyince aratmamak için direndiler. El kol hareketleriyle aramamıza müsa[a]de etmediler ve slogan attılar. Biz de [T]üzüğü[n] 46. maddesi gereği şüphelileri aradık. Ancak herhangi bir tehditleri olmadı. Şüphelilerden şikayetçi değilim …”

20. İnfaz koruma memuru Y.Y.nin Cumhuriyet Başsavcısı tarafından alınan 15/2/2013 tarihli ifadesi şöyledir:

“… Ben şüphelileri cezaevine girişte teslim alarak aramaları için evrakları ile birlikte görevli memura teslim ettim. Diğer görevli arkadaşlarla aralarında ne geçtiğini bilmiyorum. Kamerada göründüğüm için tutanağa imza attım. Olay anında şüphelilerin cebir ve tehdidine maruz kalmadım. Şikayetim yoktur. …”

21. Diğer yandan başvurucu ile şüpheli konumunda olan tutuklu ve hükümlülerden C.A.nın şikâyeti üzerine Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılmış olan 2013/279 sayılı soruşturma, 21/2/2013 tarihli kararla mevcut soruşturma (2013/143) ile birleştirilmiştir.

22. Yürütülen soruşturma sonunda Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığının 5/3/2013 tarihli ve S.2013/143, K.2013/275 sayılı kararı ile kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir. Karara konu olan suçlar, infaz koruma memurları V.S., Y.Y., Y.V., S.G., F.A., M.V. ve A.S. için “görevi kötüye kullanma”; başvurucu, C.A. ve H.Ö. için “görevi yaptırmamak için direnme” olarak ifade edilmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:

“…

1- … [C]eza infaz kurumuna 21/12/2012 tarihinde C… A…, Turan Günana ve H… Ö…’in sevk geldikleri, eşyalarının arandığı ve üst aramasının yapıldığı sırada tutuklular C… A…, Turan Günana ve H… Ö…’in aramaya direnme gösterdikleri, slogan eşliğinde kurum görevli personeline mukavemette bulundukları aktif ve pasif şekilde direnme gösterdikleri,

2- İnfaz koruma memurlarının da olaya müdahale ettikleri, görevli personelin zorla çıplak arama yapmak sureti ile görevlerini kötüye kullandıkları yönünde iddialarla ilgili yürütülen soruşturmada;

Tahkikat sonucunda, toplanan delil, bilgi ve belgelerden, olay gününe ait kamera kayıtlarının incelenmesinden, müşteki şüphelilerin alınan beyanlarından

1- [K]urum görevlilerine karşı görevi yaptırmamak için direnme suçu ile ilgili olarak, şüphelilerin yüklenen suçu işlediğini gösterir, dava açmaya yeter kanıt ve emare bulunmadığı gibi müşteki anlatımları ve olay tutanağının içeriğine göre suçun unsurlarının oluşmadığı,

2- [K]uruma yeni gelen tutuklu müşteki şüphelilerin üst aramasının CGTİK uygulamasına dair [T]üzüğün 46. maddesi gereği yapıldığı, eylemin kanun hükmünü ifa olduğu bu hali ile eylemin suç olmadığı anlaşılmakla;

Yüklenen suçlardan müşteki şüpheliler hakkında KAMU ADINA KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA,

…”

23. Bu karar başvurucuya 29/3/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

24. Anılan kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı müşteki şüpheli C.A. itiraz yoluna başvurmuştur.

25. İtiraz mercii olan Sakarya 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 4/6/2013 tarihli ve 2013/695 Değişik İş sayılı kararında “[t]akipsizlik kararının dosya kapsamına, usul ve yasaya uygun olduğu” gerekçesiyle adı geçen kişinin itirazının reddine karar verilmiştir.

2. Başvurucunun Şikâyeti Üzerine İnfaz Koruma Memurları Hakkında Yürütülen 2013/278 Sayılı Soruşturma

26. Başvurucu 26/12/2012 tarihli dilekçesiyle 21/12/2012 tarihinde sevk olarak geldiği Kocaeli (2) No.lu F Tipi Ceza İnfaz Kurumunda çıplak olarak üst araması yapılmak istenmesine karşı çıkması üzerine görevliler tarafından zorla elbiselerinin çıkarılarak darbedildiği iddiası ile Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyette bulunmuştur. Başvurucunun şikâyet dilekçesinin ilgili kısımları şöyledir:

“21/12/2012 tarihinde … şu an tutuklu olarak bulunduğum Kocaeli 2 Nolu F Tipi Hapishanesine getirildim. Aynı gün akşam 16:30 saatleri civarında tutuklu kabul bölümünde … çıplak üst araması dayatıldı. Elbise ve çamaşırlarımı kendi isteğim ile çıkarmamam halinde zor kullanılacağı ifade edildi. Ben de çıplak aramanın insanlık onuruna bir saldırı olduğunu ve kabul etmeyeceğimi belirtip, üzerimin normal-giyinikken aranmasını talep ettim. Bunun üzerine tutuklu kabul bölümünde bulunan gardiyanlar tarafından yere düşürülüp, iradem dışında elbiselerim çıkarılmaya çalışıldı. ‘İnsanlık onuru işkenceyi yenecek’ sloganı atmaya başlamam üzerine, orada bulunan bir gardiyanın ağzımı ve burnumu kapatıp nefes alamayacak hale getirmesi uygulamasına maruz kaldım. Hem ellerim, hem ayaklarım başka gardiyanlarca tutulup, üzerine oturulması nedeniyle tamamen hareketsiz kalmıştım. Eliyle ağzımı kapatan gardiyan, nefes almakta zorluk çektiğimi fark edince elini kaldırdı. Tekrardan slogan atmaya başlamam üzerine bir gardiyan iki eliyle boğazımı sıkıp, kafamı zemine çarpmak suretiyle, diğer gardiyan ise tekrardan ağzımı kapatmak suretiyle beni darp ettiler. Hem kafamın zemine çarpması nedeniyle kafamda iki yerde şişme ve morarma hem boğazımda morarma hem de burnumun sol yanında tırnak batması nedeniyle yara oluştu. Bu esnada çırpınmamdan kaynaklı ayaklarımdan ve kollarımdan tutup, ayaklarıma oturan gardiyanların kimi … neticesinde ayak ve kollarımda morarma oluştu. Halen de bu izler mevcuttur.

Ayrıca çıplak aramayı kabul etmediğimden 24/12/2012 tarihine kadar, havalandırması olmayan bir hücrede bekletildim. Havalandırma hakkımdan yararlanamadım.

Sonuç olarak, görevini kötüye kullanan, işkencede bulunan (fiziki ve manevi olarak), görevini ihmal eden [h]apishane amir ve memurlarından şikayetçiyim. Gerekli cezai işlemlerin başlatılmasını talep ediyorum.

…”

27. Başvurucunun şikâyet dilekçesi, Ceza İnfaz Kurumunun idari yönden bağlı olduğu Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığına aynı tarihli (26/12/2012) ve 2012/9151 sayılı üst yazı ile UYAP doküman yönetim sistemi üzerinden iletilmiştir.

28. Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucunun şikâyet dilekçesi 10/1/2013 tarihinde soruşturmaya kaydedilmiş ve oluşturulan soruşturma dosyası 11/1/2013 tarihli yetkisizlik kararı ile Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.

29. Yetkisizlik kararı ekindeki soruşturma dosyası, Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma defterinin 2013/278 sayılı sırasına 25/1/2013 tarihinde kaydedilmiştir.

30. Soruşturma kapsamında Cumhuriyet Savcısı, 20/2/2013 tarihli ve 2013/278 sayılı yazı ile Ceza İnfaz Kurumundan başvurucunun “kuruma getirildiği gün nasıl arandığı hususunda … bilgi” verilmesini istemiştir.

31. Anılan yazıya cevap olarak sunulan Ceza İnfaz Kurumunun 28/2/2013 tarihli ve Muh.2013/300 sayılı yazısı şöyledir:

“…

Tutuklu Turan GÜNANA, ceza infaz kurumumuza sevk olarak geldiği 21/12/2012 tarihinde kurumumuz mahkum kabul birimince kabul işlemleri yapılmış, kuruma ilk kabulü olması nedeni ile … Tüzüğün 46. maddesine göre önce üst kısımlarının araması yapılmış, üst kısımları giyildikten sonra kıyafetlerinin alt kısımlarının araması yapılmıştır. Kuruma ilk kabulü olması sebe[b]i ile üzerinde ceza infaz kurumuna sokulması yasak herhangi bir şeyin olup olmadığı veya vücudunda herhangi bir iz olup olmadığı kontrolü açısından yapılması gereken bu üst aramaya tutuklu karşı çıkmış; belirtilen tüzük doğrultusunda görevli personellerce kıyafetleri çıkartılarak herhangi bir darp veya cebir uygulanmadan üst aramaları yapılmıştır.

…”

32. Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığının 26/3/2013 tarihli ve S.2013/278, K.2013/358 sayılı kararıyla kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Kararda şüpheli kamu görevlileri “KOCAELİ 2 NO.LU F TİPİ CİK PERSONELİ” şeklinde ifade edilmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:

“... [M]üşteki Turan Günana 26/12/2012 tarihli dilekçesinde; 21/12/2012 günü sevk olarak geldiği Kocaeli 2 Nolu F Tipi Cezaevinde çıplak olarak üst aramasının yapılmak iste(n)diğini, karşı çıkması üzerine görevliler tarafından zor kullanılarak elbiselerinin çıkarıldığını ve darp edildiğini, üst aramasına karşı çıkması nedeniyle de 24/12/2012 gününe kadar havalandırması olmayan bir hücrede tutulduğunu iddia ederek şikayetçi olmuş ise de;

Müştekinin soyut beyanları dışında Ceza İnfaz Kurumu Personeli hakkında ceza yargılamasını gerektirecek somut delil olmadığı, müştekinin darp-cebir raporunun bulunmadığı, cezaevinin 28/02/2013 tarihli cevabi yazısında aramasının usulüne uygun yapıldığının belirtildiği anlaşılmıştır.

...”

33. Başvurucu, kovuşturmaya yer olmadığına dair anılan karara karşı itiraz yoluna başvurmuştur. Başvurucunun itiraz dilekçesinin ilgili kısımları şöyledir:

“… Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığına yapmış olduğum şikayet[t]e ‘…’ denilerek … sözlü beyanlarıma, rapor (darp-cebir) alıp almadığıma, şayet almadıysam bunun nedenine ya da hastaneye sevkimin gerekip gerekmediğine bile ihtiyaç duyulmadan karara gitmiş, dilekçemdeki iddialarım kovuşturulmamıştır, incelenmemiştir.

Çıplak aramaya tabi tutulduğum inkar edilmemektedir. Çıplak arama yapmak her ne kadar … Tüzüğün 46. maddesine dayanılarak yapılmaktaysa da, bu uygulama meşru değildir, ahlaki değildir. [K]aldı ki ‘… Hükümlünün üzerinde, kuruma sokulması veya bulundurulması yasak madde veya eşya bulunduğuna dair makul ve ciddi emarelerin varlığı…’ şeklinde hüküm getirilmiştir. Oysaki bu uygulama … rutin bir uygulamaya dönüştürülmüştür.

Darp edildiğime dair kurum doktoru kısmi bir muayene yapmış ve kimi ilaç ve kremler vermiştir. Ancak tutulan rapor yüzeysel olduğu için, yeterli muayene edilmediğim için imzadan imtina ettim. Yani yüzeysel de olsa bir rapor tutulmuştur. [A]ncak savcılık gerekli soruşturmayı yürütmediğinden bu bilgilere ulaşmamış, talep etmemiştir. Hastaneden rapor alınıp alınmamasının, tedaviye ihtiyaç olup olmadığını soruşturmamıştır. Vücudumun bir çok yerinde oluşan morarmalar ve şişlikler yaklaşık iki hafta sürmüştür. Boynumda oluşan zedelenme halen de sürmektedir.

Savcılığın ifade ettiği gibi iddialar soyut değildir. Şayet kamera kayıtları tümüyle izlenirse nasıl yerlerde sürüklenip darp edildiğim, … hiçbir neden yokken soyulup çıplak aramaya tabi tutulduğum, darp izlerimin kurum doktoru tarafından yetersiz de olsa rapora geçirildiği, şu anda hastaneye sevk edilmem durumunda darp emarelerinin rapor edileceği görülecektir.

…”

34. İtiraz mercii olan Sakarya 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 3/6/2013 tarihli ve 2013/685 Değişik İş sayılı kararıyla kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın “[s]oruşturma evrakı içeriğine karardaki gerekçeye göre usul ve yasaya uygun” olduğu gerekçesine yer verilerek başvurucunun itirazının reddine karar verilmiştir.

35. Karar, başvurucuya 13/6/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

36. Başvurucu 28/6/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

1. Ulusal Hukuk

37. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “İhbar ve şikâyet” kenar başlıklı 158. maddesi şöyledir:

“(1) Suça ilişkin ihbar veya şikâyet, Cumhuriyet Başsavcılığına veya kolluk makamlarına yapılabilir.

(4) Bir kamu görevinin yürütülmesiyle bağlantılı olarak işlendiği iddia edilen bir suç nedeniyle, ilgili kurum ve kuruluş idaresine yapılan ihbar veya şikâyet, gecikmeksizin ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.

(5) İhbar veya şikâyet yazılı veya tutanağa geçirilmek üzere sözlü olarak yapılabilir.

…”

38. 5271 sayılı Kanun’un “Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi” kenar başlıklı 160. maddesi şöyledir:

“(1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.

(2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.”

39. 5271 sayılı Kanun’un “Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar” kenar başlıklı 172. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“(1) Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Bu karar, suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir. Kararda itiraz hakkı, süresi ve mercii gösterilir.

…”

40. 5271 sayılı Kanun’un “Cumhuriyet savcısının kararına itiraz” kenar başlıklı 173. maddesi (soruşturma sürecinin devam ettiği dönemde yürürlükte olduğu hâliyle) şöyledir:

“(1) Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesine itiraz edebilir.

(2) İtiraz dilekçesinde, kamu davasının açılmasını gerektirebilecek olaylar ve deliller belirtilir.

...”

41. Ceza İnfaz Tüzüğü’nün “Arama, güvenlik tatbikatı ve sayım” kenar başlıklı 46. maddesi şöyledir:

“…

(2) Hükümlünün üzerinde, kuruma sokulması veya bulundurulması yasak madde veya eşya bulunduğuna dair makul ve ciddi emarelerin varlığı ve kurum en üst amirinin gerekli görmesi hâlinde, çıplak olarak veya beden çukurlarında aşağıda belirtilen usullere göre arama yapılabilir.

a) Çıplak arama, hükümlünün utanma duygusunu ihlal etmeyecek şekilde ve kimsenin görmemesini sağlayacak tedbirler alınarak gerçekleştirilir,

b) Arama sırasında önce bedenin üst kısmındaki giysiler çıkarttırılır, bedenin alt kısmındaki giysiler üst kısmındaki giysiler giyildikten sonra çıkarttırılır. Bu giysiler de mutlaka aranır,

c) Çıplak arama sırasında bedene dokunulmaması için gerekli özen gösterilir. Aranan kişinin beden çukurlarında bir şeyin bulunduğuna dair makul ve ciddi emarelerin bulunması hâlinde öncelikle, hükümlüden madde veya eşyanın kendisi tarafından çıkartılması istenir, aksi hâlde bunun zor kullanılarak gerçekleştirileceği bildirilir. Beden çukurlarındaki arama, cezaevi tabibi tarafından yerine getirilir,

d) Çıplak olarak arama, mümkün olan en kısa süre içinde bitirilir.

(3) Beden ve üst aramaları aynı cinsiyetten güvenlik ve gözetim görevlileri tarafından yapılır.

(9) Arama ve sayımlar sırasında insan onuruna saygı esastır.”

42. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından kabul edilen (11/12/2010 tarihli ve 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’na 6524 sayılı Kanun’un 39. maddesi ile eklenen geçici 4. maddenin (6) numaralı fıkrası gereğince yürürlükten kaldırılmış olan ancak başvuruya konu soruşturmanın yürütüldüğü dönemde yürürlükte olan) 18/10/2011 tarihli ve (8) No.lu Genelge’nin ilgili kısımları şöyledir:

“…

2- İnsan hakları ihlali, işkence ve kötü muamele iddialarına ilişkin olarak yapılan soruşturmaların, kolluk kuvvetlerine bırakılmayarak bizzat Cumhuriyet başsavcısı ya da görevlendireceği bir Cumhuriyet savcısı tarafından etkili ve yeterli bir şekilde yürütülmesi,

…”

2. Uluslararası Hukuk

43. Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 10/12/1984 tarihli ve 39/46 sayılı kararıyla kabul edilen ve onaylanmasının uygun bulunduğuna dair 3441 sayılı Kanun, 29/4/1988 tarihli ve 19799 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan İşkence ve Diğer Zalimane, Gayri İnsani veya Alçaltıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme’nin 12. maddesi şöyledir:

“Her Taraf Devlet, yetkisi altındaki ülkelerde bir işkence eyleminin işlendiğine inanmak için ciddi sebepler mevcut olan her halde, yetkili mercilerin derhal ve tarafsız soruşturma yürütmelerini sağlayacaktır.”

44. Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 9/12/1988 tarihli ve 43/173 sayılı kararıyla kabul edilmiş olan “Herhangi Bir Biçimde Tutulan veya Hapsedilen Kişilerin Korunması İçin Prensipler Bütünü”nün (Prensipler Bütünü) “İşkence yasağı” kenar başlıklı 6. maddesi şöyledir:

“Her hangi bir biçimde tutulan veya hapsedilen bir kimse, işkenceye veya zalimane, insanlık dışı veya onur kırıcı muamele veya cezaya maruz bırakılamaz.

* ‘Zalimane, insanlık dışı veya onur kırıcı muamele veya ceza’ deyimi, tutulmuş veya hapsedilmiş bir kimseyi geçici veya sürekli olarak her hangi bir doğal duyumunu kullanmaktan veya bulunduğu yer ve zamanın farkında olmaktan yoksun bırakma da dahil, fiziksel veya ruhsal bütün istismar edilme hallerine karşı mümkün olan en geniş ölçüde koruyacak bir biçimde yorumlanır.

* Hiç bir durum, işkenceyi veya diğer zalimane, insanlık dışı veya onur kırıcı muamele veya cezayı haklı göstermek için ileri sürülemez.”

45. Prensipler Bütünü’nün “Kuralların ihlalini cezalandırma ve ihlalleri ihbar ödevi” kenar başlıklı 7. maddesi şöyledir:

“1. Devletler, bu prensiplerde yer alan haklara ve ödevlere aykırı bütün fiilleri hukuken yasaklar; bu tür eylemleri gerekli yaptırımlara başlar ve bu tür eylemler hakkında yapılan şikayetler konusunda tarafsız soruşturmalar yapar.

2. Bu Prensipler Bütününün ihlal edildiğine veya ihlal edilmek üzere olduğuna inanmak için sebepleri bulunan kamu görevlileri, konuyu üst makamlara veya gerektiği takdirde konuyu incelemeye veya hukuki yoldan çözüm getirmeye [yetkili] makamlara veya organlara bildirir.

3. Bu Prensipler Bütününün ihlal edildiğine veya ihlal edilmek üzere olduğuna inanmak için sebepleri bulunan her hangi bir kimse, olaya karışan kamu görevlilerin üst makamlarından başka, konuyu incelemeye veya hukuki yoldan çözmeye yetkili diğer makam veya organlara bildirme hakkına sahiptir.”

46. Prensipler Bütünü’nün “Kötü muameleyi şikayet hakkı” kenar başlıklı 33. maddesi şöyledir:

“1. Tutulan veya hapsedilen bir kimse veya avukatı, kendisine yapılan muamele hakkında ve özellikle maruz kaldığı işkence veya diğer zalimane, insanlık dışı veya onur kırıcı muameleler konusunda, tutma yeri veya hapishaneden sorumlu makama ve daha yüksek bir makama ve gerekirse denetleme ve hukuki çözüm getirme yetkisine sahip makama şikayette ve talepte bulunma hakkına sahiptir.

2. Tutulan veya hapsedilen kimsenin veya avukatın bu prensibin 1. fıkrasında belirtilen hakları kullanma imkanı bulunmuyorsa, tutulan veya hapsedilen kimsenin ailesinin bir üyesi veya bu durum hakkında bilgisi olan her hangi bir kimse yukarıda belirtilen hakları kullanabilir.

3. Şikayet edenin talebi halinde, yapılan şikayet veya taleple ilgili gizlilik korunur.

4. Her bir talep veya şikayet hemen ele alınıp incelenir ve gereksiz gecikmeye meydan vermeksizin cevaplanır. Eğer talep veya şikayet reddedilirse veya aşırı bir gecikme varsa, şikayetçi durumu yargısal veya diğer bir makam önüne getirebilir. Tutulan ve hapsedilen kimse veya bu prensibin birinci fıkrasında belirtilen şikayetçiler bir talepte veya şikayette bulunmaktan ötürü zarara maruz bırakılamazlar.”

47. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı, Aşağılayıcı Muamele veya Cezaların Etkili Biçimde Soruşturulması ve Belgelendirilmesi İçin El Kılavuzu’nun (İstanbul Protokolü) Birinci Eki’nin 2. maddesi şöyledir:

“Devletler, işkence ve kötü muamele şikayetleri ve bildirimlerinin, anında ve etkili bir biçimde soruşturulmasını sağlamakla yükümlüdürler. Açık bir şikayetin olmadığı durumlarda bile işkence ve kötü muamele yapıldığına ilişkin belirtiler varsa, soruşturma yapılmalıdır. Soruşturmayı yürütenler, bu tür olayların faili olduğundan şüphelenilen kişiler ve onların hizmet ettiği kurum ve kuruluşlardan bağımsız, soruşturma yürütebilecek vasıfta, tarafsız kişiler olmalıdır. Bu kişilerin tarafsız tıp uzmanlarına veya konuyla ilgili diğer uzmanlara erişim veya bu tür uzmanları çağırma yetkileri olmalıdır. Soruşturmalar yürütülürken, en yüksek profesyonel standartlara uygun yöntemler kullanılmalı ve soruşturma sonuçları kamuya açıklanmalıdır.”

48. İstanbul Protokolü’nün Birinci Eki’nin 6. maddesi şöyledir:

“6a) İşkence ve kötü muamele soruşturmalarında çalışan tıp uzmanları her zaman en yüksek etik standartlara uygun biçimde davranmalı ve tıbbi araştırma ve muayeneden önce kişinin bilgilendirilmiş onamını almalıdır. Muayene, tıp biliminin kabul edilmiş standartlarına uygun biçimde yürütülmelidir. Muayene, tıp uzmanın denetimi altında, devlet görevlileri ve güvenlik güçleri mensuplarının mevcut olmadığı bir ortamda, kişinin mahremiyetine saygı göstererek yapılmalıdır.

6b) Tıp uzmanı muayenenin hemen sonrasında doğru bir yazılı rapor hazırlamalıdır. Bu raporda en azından aşağıdaki bilgiler yer almalıdır:

(i) Görüşme Koşulları: Görüşme yapılan kişinin adı, muayene sırasıda mevcut olanların adları, bu kişilerin muayene yapılan kişiyle olan ilişkileri, görüşmenin kesin tarihi, saati, görüşme yapılan yerin adresi (uygun olduğu durumlarda görüşme yapılan odanın yeri), görüşme yapılan yerin tanımı (örneğin klinik, cezaevi, ev vb.); görüşme yapıldığı sıradaki koşullar (muayene için geldiğinde veya muayene sırasında kişinin tabii olduğu kısıtlamalar, görüşme sırasında odada güvenlik güçlerinin mevcut olup olmadığı, tutukluya eşlik edenlerin hal ve tavrı, muayeneyi yapan kişiye yönelik tehditkar ifadeler vs.) ve diğer geçerli unsurlar;

(ii) Öykü: Gerçekleştiği iddia edilen işkence ve kötü muamele yöntemleri, işkence ve kötü muamelenin ne zaman gerçekleştiği, bütün fiziksel ve psikolojik semptomlar ve şikayetler de dahil olmak üzere kişinin görüşme sırasında anlattığı öykünün detaylı bir raporu;

(iii) Fiziksel ve Psikolojik Muayene: Uygun tanı koyucu testler ve mümkün olduğu durumlarda bütün yaralanmaların renkli fotoğrafları da dahil olmak üzere klinik muayene sonucunda elde edilen bütün fiziksel ve psikolojik bulguların kaydı.

(iv) Değerlendirme: Fiziksel ve psikolojik bulgular ile işkence ve kötü muamele arasındaki muhtemel ilişkinin değerlendirilmesi. Gerekli tıbbi ve psikolojik tedavi ve/veya yapılması gereken başka tıbbi testler ve muayeneler için görüş ve tavsiyeler;

(v) Yazar: Raporda muayeneyi yapan kişilerin adları açıkça belirtilmeli ve rapor hazırlayanlar tarafından imzalanmalı;

6c) Hazırlanan rapor gizli tutulmalı ve rapor muayene edilen kişiye veya kişinin yasal temsilcisi olarak atadığı kimseye teslim edilmelidir. Muayene edilen kişi veya temsilcisinin muayene süreci hakkındaki görüşleri de sorulmalı ve raporda bu kişilerin görüşlerine de yer verilmelidir. Uygun olduğu durumlarda, işkence veya kötü muamele iddialarını soruşturmakla yetkili olanlara da yazılı rapor verilmelidir. Bu raporun yetkili kişilere güvenli bir biçimde ulaştırılmasını güvenceye almak, Devlet'in sorumluluğudur. Muayene edilen kişinin rızası veya bu tür bir talepte bulunma yetkisi bulunan mahkemenin yetki vermesi istisna olmak üzere, rapor başka kimseye verilmemelidir.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

49. Mahkemenin 15/12/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurucunun 28/6/2013 tarihli ve 2013/5545 numaralı bireysel başvuruları incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

50. Başvurucu; hükümlü olarak sevk edildiği Ceza İnfaz Kurumunun mahkûm kabul bölümünde kurum personeli tarafından çıplak kalacak şekilde üst aramasının yapılmak istendiğini, karşı çıkması üzerine görevlilerin “üzerine çullanarak” yere yatırıp kendisini darbetmek suretiyle kıyafetlerinden tecrit ettiklerini, direnme eylemi nedeniyle arama sonrasında havalandırması olmayan bir yerde üç gün kapalı tutulduğunu, anılan işlemler nedeniyle şikâyetçi olması üzerine başlatılan soruşturma kapsamında ifadesinin alınmadığını, yetersiz de olsa Kurum Tabipliğince düzenlenen raporun temin edilmediğini, böyle bir rapor olup olmadığının araştırılmadığını, yeni bir rapor alınması için girişimde bulunulmadığını, şikâyetçi olduğu Kurum tarafından sunulan bilgiler esas alınarak etkili bir soruşturma yürütülmeksizin kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini, bu karara karşı yaptığı itirazın da reddedildiğini belirterek Anayasa’nın 17. ve 36. maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; tazminat talebinde bulunmuştur.

51. Başvurucu, hakkında icra edilen çıplak arama işleminin insan onuruna aykırı ve bir işkence biçimi olduğunu, bu işleme dayanak olarak Ceza İnfaz Tüzüğü’nün 46. maddesinin gösterildiğini ancak bu hükmün gerekli hâllerde (makul ve ciddi emarelerin varlığı ve en üst kurum amirinin gerekli görmesi hâlinde) uygulanabileceğini ancak hükmün Ceza İnfaz Kurumuna yeni gelen her tutuklu veya hükümlüye istisnasız olarak uygulanmakta olduğunu, rutin hâle gelen bu uygulamanın insan onuruna aykırı ve işkence niteliğinde olduğunu, dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

52. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut başvuru bakımından başvurucunun, hakkında icra edilen çıplak arama işleminin orantısız güç kullanılarak yapıldığı ve belirtilen arama işlemine direnmesi nedeniyle havalandırması olmayan bir yerde üç gün tutulduğu iddialarının sağlıklı bir şekilde değerlendirilebilmesi, devletin etkili soruşturma yükümlülüğünü gerektiği gibi yerine getirip getirmediğinin tespitine bağlıdır. Bu nedenle başvurucunun belirtilen iddialarının, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altında alınan işkence ve kötü muamele yasağının usul boyutu yönünden incelenmesi gerekli ve yeterli görülmüştür.

53. Başvurucunun; İçtüzüğe aykırı olmasına rağmen tutuklu ve hükümlülerin çıplak şekilde aranmalarının Ceza İnfaz Kurumunda rutin bir uygulama hâlini aldığı, bütün tutuklu ve hükümlülere istisnasız uygulanmasının insan onuruna aykırı olduğu ve bu nedenle Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiği iddiasının ise ayrıca incelenmesi gerekmektedir.

1. Adli Yardım Talebi Yönünden

54. Ekonomik durumunun elverişsiz olduğunu beyan eden, Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu bulunan ve UYAP sistemi aracılığıyla yapılan araştırma sonucunda herhangi bir sabit gelir veya mal varlığına sahip olduğuna dair bir bilgiye ulaşılamamış olan başvurucunun, geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu kanaatine ulaşılmıştır. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen adli yardım talebinin değerlendirilmesine ilişkin ilkeler temelinde başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulü gerekir.

2. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Orantısız Güç Kullanılması ve Havalandırması Olmayan Bir Yerde Üç Gün Tutulma İddialarının Etkili Soruşturulmaması Nedeniyle Anayasa’nın 17. Maddesinin Üçüncü Fıkrasının Usul Yönünden İhlal Edildiği İddiası

55. Bakanlık görüş yazısında, başvurunun bu kısmının kabul edilebilirliği yönünden ayrıca görüş bildirilmemiştir.

56. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmayan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Çıplak Arama Nedeniyle Anayasa’nın 17. Maddesinin Üçüncü Fıkrasının İhlal Edildiği İddiası

57. Bakanlık görüş yazısında, başvurunun bu kısmının kabul edilebilirliği yönünden ayrıca görüş bildirilmemiştir.

58. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:

“Başvuru dilekçesinde … işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle ihlal edildiği ileri sürülen hak ve özgürlüğün ve dayanılan Anayasa hükümlerinin, ihlal gerekçelerinin, … belirtilmesi gerekir. Başvuru dilekçesine, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların aslı ya da örneğinin ve harcın ödendiğine dair belgenin eklenmesi şarttır.”

59. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Bireysel başvuru hakkında kabul edilebilirlik kararı verilebilmesi için 45 ila 47 nci maddelerde öngörülen şartların taşınması gerekir.

(2) Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

60. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün (İçtüzük) “Bireysel başvuru formu ve ekleri” kenar başlıklı 59. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

“…

(2) Başvuru formunda aşağıdaki hususlar yer alır:

d) Bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve delillere ait özlü açıklamalar.

e) Başvurucunun güncel ve kişisel bir temel hakkının doğrudan zedelendiği iddiasının dayanakları.

…”

61. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (3) numaralı, 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 59. maddesinin ilgili fıkraları uyarınca başvurucunun; başvuru konusu olaylara ilişkin iddialarını açıklama, dayanılan Anayasa hükmünün ihlal edildiğine dair hukuki iddialarını kanıtlama, bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeleri ve delilleri sunma yükümlülüğü bulunmaktadır (S.S.A., B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 38; Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).

62. Belirtilen koşullar yerine getirilmediği takdirde başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesince kabul edilemez olduğuna karar verilebilir.

63. Başvurucu, hakkında icra edilen çıplak arama işleminin insan onuruna aykırı bir işkence biçimi olduğunu, bu işleme dayanak olarak Ceza İnfaz Tüzüğü’nün 46. maddesinin gösterildiğini ancak bu hükmün gerekli hallerde (makul ve ciddi emarelerin varlığı ve en üst kurum amirinin gerekli görmesi hâlinde) uygulanabileceğini ancak hükmün Ceza İnfaz Kurumuna yeni gelen her tutuklu veya hükümlüye istisnasız uygulanmakta olduğunu, rutin hâle gelen bu uygulamanın insan onuruna aykırı ve işkence niteliğinde olduğunu, dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

64. Tutuklu veya hükümlülerin cezaevinde çıplak olarak aranmaları, güvenlik ve kamu düzeninin sağlanması bakımından haklı görülebilir. Ancak bu kapsamdaki bir aramanın her hâlükârda insan onuruna uygun bir şekilde ve uygun bir tarzda yapılması gerekir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Valašinas/Litvanya, B. No: 44558/98, 24/7/2001, § 117). Dolayısıyla her türlü çıplak arama işleminin insan onuruna müdahale oluşturduğu söylenemez.

65. Başvurucu ihlal iddiasını, Ceza İnfaz Tüzüğü’nün 46. maddesinin (2) numaralı fıkrasının uygulanmasının her bir tutuklu veya hükümlü bakımından gerekli olup olmadığına bakılmaksızın genelleştirildiği iddiasına dayandırmış olup bunun dışında maruz kaldığı uygulamanın kendi özel durumu ile uyumsuzluğu ve bunun gerekçesi konusunda bir açıklamada bulunmamıştır. Bir başka ifadeyle başvurucu, kendisi hakkında uygulanan arama işleminin icra ediliş tarzının hangi yönlerden insan onuruna aykırı olduğunu açıklamak yerine Ceza İnfaz Kurumunun genel uygulaması hakkında bilgiler vererek soyut biçimde söz konusu uygulamanın insan onuruna aykırı olduğunu ileri sürmüştür. Dahası gerek başvurucunun beyanları gerekse görevlilerce düzenlenen tutanaktaki tespitler dikkate alındığında başvurucunun “çıplak arama” işlemine karşı çıkarken dahi belirtilen yöntemle arama yapılmasının kendisi açısından gerekli olmadığı hususunda bir itiraz ileri sürmediği anlaşılmaktadır. Bu nedenle ihlal iddiası ve bu iddianın temelindeki olguların ispatına ilişkin yeterli açıklamalarda bulunmayan başvurucunun iddiasını kanıtlayamadığı sonucuna ulaşılmıştır.

66. Açıklanan nedenlerle başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

3. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

67. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen hak kapsamında devletin, pozitif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan tüm bireylerin maddi ve manevi varlığını koruma hakkını gerek kamusal makamların ve diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır. Devlet; bireyin maddi ve manevi varlığını her türlü tehlikeden, tehditten ve şiddetten korumakla yükümlüdür (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 51).

68. Devletin, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında sahip olduğu bu pozitif yükümlülüğün bir de usul boyutu bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, doğal olmayan her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir resmî soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda, bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 110).

69. Buna göre bireyin, bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi, “Devletin temel amaç ve görevleri kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Şayet bu olanaklı olmazsa bu madde, sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 111).

70. Usul yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği soruşturma türünün, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının esasına ilişkin yükümlülüklerin cezai bir yaptırım gerektirip gerektirmediğine bağlı olarak tespiti gerekmektedir. Kasten ya da saldırı veya kötü muamele sonucu meydana gelen ölüm ve yaralama olaylarına ilişkin davalarda Anayasa’nın 17. maddesi gereğince devletin, ölümcül ya da yaralamalı saldırı durumunda sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi, bu hak ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).

71. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil, uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer taraftan, burada yer verilen değerlendirmeler hiçbir şekilde Anayasa’nın 17. maddesinin, başvuruculara üçüncü tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı ya da devlete tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği anlamına gelmemektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).

72. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edebilmek için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma; bağımsız bir şekilde, hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı ve soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır. Bu kapsamda yetkililer diğer deliller yanında görgü tanıklarının ifadeleri ile kriminalistik bilirkişi incelemeleri dâhil söz konusu olayla ilgili kanıtları toplamak için alabilecekleri bütün makul tedbirleri almalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).

73. Bu tür olaylarla ilgili cezai soruşturmaların etkililiğini sağlayan hususlardan biri de teoride olduğu gibi pratikte de hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturmanın veya sonuçlarının kamu denetimine açık olmasıdır. Buna ilaveten her olayda, mağdurların meşru menfaatlerini korumak için bu sürece etkili bir şekilde katılmaları sağlanmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 115).

74. Devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında soruşturma yapılmamış olması ya da soruşturmanın yeterli olmaması da bazen tek başına kötü muamele teşkil edebilmektedir. Dolayısıyla şartlar ne olursa olsun yetkililer resmî şikâyet yapılır yapılmaz harekete geçmelidir. Şikâyet yapılmadığında bile işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren yeterli kesin belirtiler olduğunda soruşturma açılması sağlanmalıdır. Bu bağlamda soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız biçimde kamu denetimine tabi olarak özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 116).

75. Devlet memurları tarafından yapılan işkence ve kötü muamele hakkında yürütülen soruşturmanın etkili olması için soruşturmadan sorumlu ve tetkikleri yapan kişilerin olaylara karışan kişilerden bağımsız olması gerekir. Soruşturmanın bağımsızlığı sadece hiyerarşik ya da kurumsal bağlantının olmamasını değil, aynı zamanda somut bir bağımsızlığı da gerektirir. Dolayısıyla etkili bir soruşturmadan söz edebilmek için soruşturmanın öncelikle bağımsız yürütülebilir niteliğe sahip olması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 117).

76. Soruşturmayı sağlayacak bir başvuru yolunun sadece hukuken mevcut bulunması yeterli olmayıp bu yolun uygulamada fiilen de etkili olması ve başvurulan makamın ihlal iddiasının özünü ele alma yetkisine sahip bulunması gereklidir. Başvuru yolunun ancak bir hak ihlali iddiasını önleyebilme, devam etmekteyse sonlandırabilme veya sona ermiş bir hak ihlalini karara bağlayabilme ve bunun için uygun bir tazminat sunabilmesi hâlinde etkililiğinden söz etmek mümkün olabilir. Yine vuku bulmuş bir hak ihlali iddiası söz konusu olduğunda tazminat ödenmesinin yanı sıra sorumluların ortaya çıkarılması bakımından da yeterli usul güvencelerinin sağlanması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 118).

77. İşkence, eziyet ve kötü muameleye ilişkin şikâyetler hakkında yapılan soruşturma söz konusu olduğunda yetkililerin hızlı davranması önemlidir. Bununla birlikte belirli bir durumda bir soruşturmanın ilerlemesini engelleyen sebepler ya da zorlukların olabileceği de kabul edilmelidir. Ancak kötü muameleye yönelik soruşturmalarda, hukuk devletine bağlılığın sağlanması, hukuka aykırı eylemlere hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü verilmesinin engellenmesi, herhangi bir hile ya da kanunsuz eyleme izin verilmemesi ve kamuoyunun güveninin sürdürülmesi için yetkililer tarafından soruşturmanın azami bir hız ve özenle yürütülmesi gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 119).

78. Mahkemelerin, özellikle işkence, eziyet ve kötü muamele niteliğindeki bir olayın zamanaşımına uğramaması için ellerinden gelen tüm gayreti sarf etmesi ve tüm araçlara başvurması gerekir. Kötü muamele iddialarına ilişkin bir ceza davası söz konusu olduğunda yetkililer tarafından hemen verilecek bir yanıt, eşitlik ilkesi içinde genel olarak kamu güveninin korunması açısından temel bir unsur olarak sayılabilir ve kanun dışı eylemlere karışanlara karşı gösterilecek her türlü hoşgörüsüzlüğe olanak tanır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 120).

79. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM); bir devlet görevlisinin işkence, eziyet veya kötü muameleyle suçlandığı durumlarda “etkili başvuru”nun amaçları çerçevesinde cezai işlemlerin ve hüküm verme sürecinin zamanaşımına uğramamasının ve genel af veya affın mümkün kılınmamasının büyük önem taşıdığına işaret etmiştir. Ayrıca AİHM, soruşturması veya davası süren görevlinin görevinin askıya alınmasının ve hüküm alırsa meslekten men edilmesinin önemine dikkat çekmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 121).

b. Genel İlkelerin Olaya Uygulanması

80. Başvurucu, Ceza İnfaz Kurumuna nakil olarak kabul edildiği sırada çıplak arama işlemine direnmesi nedeniyle zor kullanması sonucunda fiziksel işkenceye maruz kaldığını, ayrıca aramaya direnmesi nedeniyle üç gün boyunca havalandırması olmayan dar bir mekânda tutulduğunu, bu nedenlerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğini, diğer yandan anılan işlemler nedeniyle şikâyetçi olması üzerine başlatılan soruşturma kapsamında ifadesinin alınmadığını, yetersiz de olsa Kurum Tabipliğince düzenlenen raporun temin edilmediğini, böyle bir rapor olup olmadığının araştırılmadığını, yeni bir rapor alınması için girişimde bulunulmadığını, şikâyetçi olduğu Kurumun raporu esas alınarak kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini, bu nedenlerle Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

81. Bakanlık görüş yazısında, insan onuruna aykırı olarak zorla çıplak arandığını iddia eden başvurucunun Ceza İnfaz Kurumu personeli hakkında Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunduğu, bu kapsamda ilgili personel hakkında adli soruşturma başlatıldığı, soruşturma kapsamında delillerin değerlendirilmesi sonucunda ilgili personel hakkında müsnet suçun unsurları itibarıyla oluşmaması nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiği, bu süreç neticesinde başvurucuya iddialarını ve delillerini sunma ve usule ilişkin haklardan yararlanma imkânlarının sağlandığı bildirilmiştir.

82. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyan dilekçesinde başvuru formundaki iddialarını tekrar ederek çıplak aramaya tabi tutulduğunu, odanın kısmen el kamerasıyla kaydedildiğini, ayrıca koridorda sabit kameralar olduğunu, bu şekilde ilgili amir ve memurların kimliklerinin ve bazı eylemlerinin tespit edilebileceğini, bedenindeki onlarca morarma ve şişliğe rağmen Kurum doktorunun muayene raporunu usulüne uygun tutmadığını, Cumhuriyet Savcısı ve itiraz merciine bu durumu iletmesine rağmen tekrar rapor aldırılmadığını, Bakanlık görüşünün aksine delillerini sunma ve usule ilişkin haklardan yararlanma imkânının kendisine sağlanmadığını ifade etmiştir.

83. Başvurucu, 26/12/2012 tarihli dilekçesi ile çıplak arama işlemine karşı çıkması üzerine görevlilerce zorla elbiseleri çıkartılarak darp edildiğini ve direnme eyleminden dolayı 24/12/2012 tarihine kadar havalandırması olmayan bir hücrede bekletildiğini iddia ederek Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyetçi olmuştur.

84. UYAP safahat bilgileri incelendiğinde başvurucunun 26/12/2012 tarihli dilekçesinin Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturmaya kayıt işleminin 10/1/2013 tarihinde yapılabildiği, 11/1/2013 tarihinde yetkisizlik kararı ile soruşturma dosyasının Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği, dosyanın görevli savcıya tevzi işleminin ancak 13/2/2013 tarihinde gerçekleştirilebildiği anlaşılmaktadır.

85. İşkence ve kötü muamele iddialarına ilişkin soruşturmaların etkili olduğunun kabul edilebilmesi için soruşturma makamlarının, şikâyeti öğrenir öğrenmez veya şikâyet açıklığa kavuşturulur kavuşturulmaz soruşturma başlatması gerekmektedir. Soruşturmanın; bir usul işlemi olan soruşturma defterine kaydedilmesinin yanı sıra derhâl soruşturma işlemlerine girişilmek suretiyle fiilen de başlatılması gerekmektedir. Somut başvuruda ise başvurucunun şikâyet dilekçesinin sadece soruşturma numarası alması on beş gün sonra gerçekleşebilmiştir. Fiilen soruşturma işlemlerine girişilmesi ise şikâyet dilekçesinin düzenlendiği tarihten itibaren kırk dokuz gün, şikâyete konu olayın gerçekleştiği tarihten elli dört gün sonra sağlanabilmiştir.

86. Diğer taraftan İstanbul Protokolü’nün Birinci Eki’nin 2. maddesine göre (bkz. § 47) devletlerin, açık bir şikâyetin olmadığı durumlarda dahi işkence ve kötü muamele yapıldığına ilişkin belirtiler varsa soruşturma yapma yükümlülüğü bulunmaktadır. Başvurucu ve diğer tutuklu/hükümlüler hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçlaması ile Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen 2012/143 numaralı soruşturma (bkz. § 13 vd.) kapsamında başvurucuya yöneldiği iddia edilen eylemlerden haberdar olunmasına rağmen işkence ve kötü muamele eylemlerinin işlendiği şüphesi barındıran anılan soruşturmaya konu direnme olayı, bu yönden sorgulanmamıştır.

87. Başvurucunun 26/12/2012 tarihli şikâyet dilekçesinin 10/1/2013 tarihinde Cumhuriyet Savcılığı kalemine kaydedilmesi ile başlayan soruşturma süreci yaklaşık beş ay sonra itiraz merciinin 3/6/2013 tarihli kararı ile sonuçlanmıştır. Ceza İnfaz Kurumuna yazılan ve başvurucunun “kuruma getirildiği gün nasıl arandığı” hususunun sorulduğu 20/2/2013 tarihli müzekkere haricinde başvuruya konu soruşturma sürecinin daha kısa bir sürede tamamlanmamasını haklı kılacak derecede kayda değer bir soruşturma işlemi tespit edilememiştir.

88. Diğer taraftan başvurucunun iddiaları ve Ceza İnfaz Kurumu görevlilerince düzenlenen tutanak ve belgelere göre arama işlemine direnen başvurucuya zor kullanıldığı konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Zor kullanma, en hafif şeklinde dahi niteliği gereği asgari düzeyde cebir içeren bir eylemdir. Bu bağlamda kendisine görevlilerce zor kullanıldığı sabit olan başvurucunun Kuruma kabulüne ilişkin rutin muayenesini yapan doktorun, herhangi bir adli rapor düzenlememiş olması ve bu durumun soruşturma makamları tarafından hiçbir şekilde sorgulanmaması da işkence ve kötü muamele iddialarının etkili soruşturulması bakımından önemli bir eksikliktir.

89. Bunun dışında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun başvuruya konu soruşturmanın devam etmekte olduğu zaman periyodunda yürürlükte olan 18/10/2011 tarihli ve (8) numaralı mülga Genelgesi’nde (bkz. § 42) insan hakları ihlali, işkence ve kötü muamele iddialarına ilişkin olarak yapılan soruşturmaların bizzat Cumhuriyet başsavcısı ya da görevlendireceği bir Cumhuriyet savcısı tarafından etkili ve yeterli bir şekilde yürütülmesine ilişkin gereklilik ifade edilmiştir. Ayrıca İstanbul Protokolü’nün Birinci Eki’nin 2. maddesinde de soruşturmayı yürütenlerin, bu tür olayların faili olduğundan şüphelenilen kişiler ve onların hizmet ettiği kurum ve kuruluşlardan bağımsız soruşturma yürütebilecek vasıfta, tarafsız kişiler olması gerektiği düzenlenmiştir.

90. Cumhuriyet Savcılığı, başvurucunun şikâyetlerinin temelindeki arama işleminin yapılış şeklini açıklığa kavuşturmak amacıyla sadece Ceza İnfaz Kurumu yönetiminden bilgi istemiş; buna karşılık başvurucunun konu ile ilgili görüşlerini almamıştır. Dış dünya ile bağlantıları son derece sınırlı olarak tutulan kişilere yönelik işkence ve kötü muamele iddialarına ilişkin soruşturmaların sonuçlandırılması bakımından özellikle şüpheli kamu görevlilerinin hiyerarşisine tabi oldukları idarece sunulan bilgilerin esas alınmasının kötü muamele iddialarının aydınlatılmasını ve sorumluların belirlenmesini oldukça zorlaştırılacağı açıktır. Bu durumun ise ilgili kamu görevlilerinin fiilî bir dokunulmazlıktan yararlanmalarına ve dolayısıyla kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmelerine engel olan cezai hükümlerin anlamını yitirmesine neden olması söz konusu olabilir.

91. Dahası yukarıda da belirtildiği üzere Ceza İnfaz Kurumu görevlilerince olayın oluş şeklini tespit eden bir tutanak düzenlenmiş ve bu tutanağa dayanılarak görevi yaptırmamak için direnme suçunun işlendiği iddiasıyla Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmuştur. Başvuruya konu soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcılığı; böyle bir tutanağın varlığını araştırmak ve anılan tutanağı dosyasından veya Ceza İnfaz Kurumundan getirtmek gibi bir yola başvurmadığı gibi tutanakta imzaları bulunan infaz koruma memurları, başvurucuyu Kuruma teslim eden jandarma görevlileri, başvurucu ve diğer tutuklu ve hükümlüler, başvurucunun muayenesini yapan Kurum doktoru gibi olayın diğer potansiyel tanıklarının ifadelerinin alınması, başvurucunun güncel adli muayenesinin yaptırılması, güvenlik kamerası veya el kamerası kayıtları ile başvurucu hakkında daha önce düzenlenmiş herhangi bir doktor raporunun var olup olmadığının birinci elden araştırılması ve incelenmesi yollarına başvurmayı denememiştir.

92. Soruşturmanın etkililiğinin denetiminde önemli noktalardan biri olan soruşturmanın kamu denetimine açık ve şeffaf olmasının gereklerinden biri de mağdurların meşru menfaatlerinin korunması için soruşturma sürecine etkili katılımlarının sağlanmasıdır. Başvuruya konu soruşturma kapsamında başvurucu, şikâyet dilekçesini sunmasından kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilen aşamaya kadar herhangi bir şekilde Cumhuriyet Savcısı huzurunda ifade vermek üzere Ceza İnfaz Kurumundan getirtilmemiş ve ifadesi alınmamıştır. İfadesi dahi alınmayan başvurucu ayrıca ilgili idarece soruşturma dosyasına sunulan bilgilerden haberdar olup bunlara etkili bir şekilde itiraz etme imkânından da mahrum bırakılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun mağduru olduğu soruşturmanın şeffaflığına ve adalet mekanizmasının işleyişine güvenini temin edecek tedbirler alındığı söylenemez.

93. Sonuç itibarıyla başvurucunun işkence ve kötü muamele iddiaları etkili bir şekilde soruşturulmamıştır. Bu açıdan başvuruya konu soruşturma, işkence ve kötü muamele fiillerinin önlenmesi ve gerekiyorsa faillerin cezalandırılması bakımından yeterli bir etki doğurmamıştır. Dahası salt soruşturmanın etkisizliği nedeniyle şüphelilerin kovuşturulmamış olması, bu tür olaylara karışan kamu görevlilerine müsamaha ile yaklaşıldığı izlenimini uyandırmakta olup bu durum işkence ve kötü muamele fiillerini gerçekleştirme temayülü olan kamu görevlilerini cesaretlendirebileceği gibi bireyleri belirtilen eylemlere karşı koruma görevi bakımından devlete ve adalet mekanizmalarına olan güvenlerini de zedeleyebilecektir.

94. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının öngördüğü etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğünün ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

95. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

96. Başvurucu maruz kaldığını iddia ettiği işkence ve kötü muamele nedeniyle 28.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

97. Başvuruda, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen devletin etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Bu bakımdan ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için kararın bir örneğinin ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

98. Öte yandan kararın bir örneğinin ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesinin tespit edilen ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından tek başına yeterli bir giderim sağlamayacağı kanaatine varıldığından soruşturmanın etkili yürütülmemesine bağlı olarak maruz kaldığı manevi zarar nedeniyle başvurucuya takdiren net 2.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. 1. Çıplak arama nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Orantısız güç kullanılması ve üç gün boyunca havalandırması olmayan bir yerde tutulma şikâyetlerinin etkili soruşturulmaması nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının usul yönünden ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının usul yönünden İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Kararın bir örneğinin ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapmak üzere Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvurucuya net 2.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE

15/12/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HAKAN OLĞUN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/7588)

 

Karar Tarihi: 17/2/2016

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Erdal TERCAN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

Kadir ÖZKAYA

Raportör Yrd.

:

Gizem Ceren DEMİR KOŞAR

Başvurucu

:

Hakan OLĞUN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, Ceza İnfaz Kurumunda görevli jandarma personeli tarafından hükümlü/tutuklunun darp edilmesi iddiasıyla ilgili olarak etkili soruşturma yapılmaması nedeniyle işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 20/9/2013 tarihinde Tekirdağ 2. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 17/4/2014 tarihinde, başvurucunun adli yardım talebinin kabulünekarar verilmiştir.

4. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 17/4/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından 25/5/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 24/6/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

7. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş, 7/7/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 13/7/2015 tarihinde ibraz etmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucu, Tekirdağ 1 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda mahkûmiyete bağlı tutukluğunun devam ettiği 13/7/2012 tarihinde adliyeye götürülmüştür.

10. Ceza İnfaz Kurumuna geri getirildiğinde görevli jandarma personeli tarafından darp edildiğini beyan etmesi üzerine Ceza İnfaz Kurumu idaresince, sağlık raporu alınması amacıyla Tekirdağ Devlet Hastanesine gönderilmiştir.

11. Tekirdağ Devlet Hastanesi tarafından düzenlenen 13/7/2012 tarihli raporda, başvurucuda darp ve cebir izi bulunmadığı belirtilmiştir.

12. Başvurucu, kendisini adliyeye götüren Ceza İnfaz Kurumu Jandarma Taburunda görevli askerler tarafından, Mahkeme önünde ve adliye nezarethanesinde darp edildiği iddiasıyla 16/7/2012 tarihinde Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyette bulunmuştur. Şikâyet dilekçesinde, olayı gören başka mahkûmların bulunduğunu belirtmiş; bu mahkûmlardan birinin kimlik bilgilerini bildirerek bu kişilerin dinlenilmesini talep etmiştir.

13. Anılan şikâyet üzerine Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcılığı, Ceza İnfaz Kurumu Tabur Komutanlığında görevli askerler hakkında soruşturma başlatmış; 9/11/2012 tarihinde ilgili Ceza İnfaz Kurumundan, şikâyetekonu olay ile ilgili olarak varsa doktor raporları ile tutanak ve diğer belgelerin gönderilmesini talep etmiştir.

14. Tekirdağ 1 No.lu F tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğünün 14/1/2013 tarihli cevap yazısıyla başvurucu hakkında, 13/7/2012 tarihinde Tekirdağ Devlet Hastanesinden aldırılan ve herhangi bir darp, cebir izi bulunmadığı belirtilen doktor raporu Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiş ve olayla ilgili olarak başkaca bilgi ve belgenin Kurumlarında bulunmadığı belirtilmiştir.

15. Cumhuriyet Başsavcılığı 5/2/2013 tarihli ve K.2013/630 sayılı kararı ile şüphelilerin tamamı hakkında, kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:

"...şikayet konusuna ilişkin idarece yapılan yazılı açıklama ve müştekinin yaralanmasının bulunmadığı yönündeki suç tarihli adli rapora göre, cezaevi tabur komutanlığı görevlilerine yüklenebilecek, suç ve suç unsuruna rastalanmadığı (anlaşılmıştır)."

16. Başvurucunun anılan karara karşı yaptığı itiraz, Çorlu 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 1/4/2013 tarihli ve 2013/324 Değişik iş sayılı kararı ile kesin olarak reddedilmiştir.

17. Anılan karar başvurucuya 12/9/2013 tarihinde tebliğ edilmiş olup başvurucu 24/9/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

18. Başvurucu, hâlen Tekirdağ 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunmaktadır.

B. İlgili Hukuk

19. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 94. maddesi şöyledir:

"(1) Bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışları gerçekleştiren kamu görevlisi hakkında üç yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

...

(3) Fiilin cinsel yönden taciz şeklinde gerçekleşmesi halinde, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur."

20. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun 160. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar."

21. 5271 sayılı Kanun'un 172. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir."

22. 5271 sayılı Kanun'un 173. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi başkanına itiraz edebilir."

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

23. Mahkemenin 17/2/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

24. Başvurucu; Ceza İnfaz Kurumundan ifade vermek için Mahkemeye götürüldüğü esnada görevli jandarma personeli tarafından darp edildiğini, darp eyleminden şikâyetçi olması üzerine Ceza İnfaz Kurumu yönetimi tarafından sağlık raporu alınması amacıyla hastaneye sevk edildiğini, kendisini darp eden görevliler tarafından hastaneye götürüldüğünü ve yolda kendisine cinsel tacizde ve cinsel saldırı tehdidinde bulunulduğunu, Cumhuriyet Savcılığına şikâyette bulunmasına karşın etkili ve hızlı bir soruşturma yürütülmediğini belirterek işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüş; soruşturmanın yenilenmesi ve tazminat talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

25. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

26. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:

"Herkes, … maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

...

Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”

27. Bakanlık görüşünde, başvurucunun adli muayene raporunda darp ve cebir izine rastlanmadığı gibi başvurucunun kötü muamele iddialarını destekleyici herhangi bir delil de sunmadığını ifade edilmiştir.

28. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı sunduğu beyanda özetle; darp fiili nedeniyle burnu kırılmış olmasına karşın hastaneye darp fiilini gerçekleştiren görevlilerle sevk edilmesi nedeniyle raporun gerçeğe aykırı olarak düzenlendiğini, darp fiilini kanıtlayabilecek imkânlardan mahrum olduğunu, kanıtlama işinin yargının görevi olduğunu belirtmiştir.

29. Somut başvuru açısından negatif yükümlülüğün ihlal edilip edilmediği ancak yürütülecek etkili bir soruşturma sonucunda tespit edilebileceğinden başvuru, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının öngördüğü etkili soruşturma yürütme yükümlülüğü kapsamında incelenecektir.

a. Genel İlkeler

30. Devletin, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğün usule ilişkin bir boyutu bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, doğal olmayan her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda, bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 110).

31. Buna göre bireyin, bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi, “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Şayet bu olanaklı olmazsa bu madde, sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 25).

32. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil, uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 56).

33. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edebilmek için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma; bağımsız, hızlı ve derinlikli bir şekilde yürütülmelidir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).

34. Kamu görevlileri tarafından yapılan işkence ve kötü muamele iddiaları hakkında yürütülen soruşturmanın etkili olması için, soruşturmadan sorumlu ve tetkikleri yapan kişiler olaylara karışan kişilerden bağımsız olmalıdır. Soruşturmanın bağımsızlığı sadece hiyerarşik ya da kurumsal bağlantının olmamasını değil, aynı zamanda somut bir bağımsızlığı da gerektirir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 117).

b. Genel İlkelerin Olaya Uygulanması

35. Ceza infaz kurumunda bulunan tutuklu veya hükümlülerin özgürlüklerinin kısıtlanmış olduğu, olası bir kötü muamele durumunda sağlık kurumuna ya da birtakım bilgi ve belgelere tek başlarına erişimlerinin mümkün olmayacağı, kötü muamele iddiasının Cumhuriyet Savcılığına iletilmesinden sonra da suç isnat edilen kamu görevlilerinin kontrolü altında kalmaya devam ettikleri gibi husular dikkate alındığında suç isnat edilen kamu görevlilerinden bağımsız görevlilerce yürütülecek bir soruşturmanın derhâl başlatılarak gerekli tıbbi delillerin sağlanması, müşteki ve tanık beyanları ile şüphelilerin ifadelerinin alınması soruşturmanın etkililiği açısından önem taşımaktadır.

36. Somut olayda başvurucu, Ceza İnfaz Kurumunda görevli jandarma personeli tarafından darp edildiğini beyan ettiği bir dilekçeyi Cumhuriyet Savcılığına iletmiştir. Başlatılan adli soruşturma kapsamında Ceza İnfaz Kurumundan, şikâyetekonu olay ile ilgili olarak varsa doktor raporları ile tutanak ve diğer belgelerin gönderilmesi talep edilmiş; Ceza İnfaz Kurumu idaresince bildirilen doktor raporu (bkz. § 11) ve olayla ilgili olarak başkaca bilgi ve belgenin Kurumlarında bulunmadığı bilgisi doğrultusunda kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiştir.

37. Soruşturma aşamasında başvurucunun beyanının alınmadığı, dinlenilmesini istediği ve bir kısmının kimlik bilgilerini verdiği tanıkların dinlenilmediği, şüphelilerin ifadesinin alınmadığı, başvurucunun rapor alınması için bir sağlık kurumuna sevk edilmediği, yalnızca Ceza İnfaz Kurumundan toplanan belgeler doğrultusunda karar verildiği anlaşılmaktadır.

38. Tamamen Ceza İnfaz Kurumundan alınan bilgi ve belgeler doğrultusunda soruşturmanın sonuçlandırılması ve soruşturmanın hiçbir aşamasında başvurucunun Cumhuriyet Savcısı önüne çıkarılmaması değerlendirildiğinde devletin usul yükümlülüğü kapsamında soruşturmadan sorumlu olan ve tetkikleri yapan kişilerin olaylara karışan kişilerden bağımsızlığını gerektiren ilkenin (bkz. § 34) ihlal edildiği sonucuna ulaşılmaktadır.

39. Başvurucunun, Ceza İnfaz Kurumu idaresince aldırılmış olan sağlık raporunun kendisini darp eden görevliler nezaretinde aldırıldığını ileri sürmesine karşın anılan iddianın da araştırılmadığı anlaşılmaktadır.

40. Devletin kontrolü altında bulunan kişilere yönelik tıbbi muayenelerin sağlanması, kötü muameleye karşı önemli tedbirlerden birini oluştururken bu muayenelerin usulüne uygun olarak yapılması ve raporların usulüne uygun düzenlenerek gerekli mercilere sunulması vazgeçilmez bir öneme sahiptir.

41. Tıbbi muayeneler güvenilir ve gerçeğe uygun raporlarla sonuçlanmalı, bunun için de muayeneler güvenlik görevlileri ve diğer kamu görevlilerin bulunmadığı bir şekilde, tıp uzmanlarının kontrolünde özel olarak yapılmalıdır (bkz. İstanbul Protokolü Ek 1, madde 6).

42. Somut olayda, Ceza İnfaz Kurumu tarafından aldırılan sağlık raporunun gerekli koşulları taşıyıp taşımadığının araştırılmayarak tek başına karara esas alınmasının anılan ilkelere aykırılık teşkil ettiği anlaşılmaktadır.

43. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının öngördüğü devletin etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

44. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

45. Başvurucu, soruşturmanın yenilenmesi ile maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

46. Başvuru konusu olayda Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının öngördüğü etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğünün ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

47. İhlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama (soruşturma) yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama (soruşturma) yapılmak üzere Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

48. Yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya ayrıca net 5.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

49. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun maddi tazminat talebine ilişkin bir dayanak sunmadığı ve tespit edilen ihlal ile maddi tazminat talebi arasında bir nedensellik bağı bulunmadığı anlaşılmıştır. Açıklanan gerekçeyle başvurucunun maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,

17/2/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HİDAYET ENMEK VE EYÜPSABRİ TİNAŞ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/7907)

 

Karar Tarihi: 21/4/2016

R.G. Tarih ve Sayı: 24/6/2016-29752

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Alparslan ALTAN

Raportör

:

Recep ÜNAL

Başvurucular

:

1. Hidayet ENMEK

 

 

2. Eyüpsabri TİNAŞ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; avukat olan başvurucuların baro adına gözlemci olarak katıldıkları 2012 yılında Şanlıurfa'da düzenlenen Nevruz kutlamaları sırasında kolluk görevlileri tarafından gözaltına alınmaları nedeniyle özgürlük ve güvenlik haklarının, bu işlem sırasında orantısız güç kullanılması ve sonrasında insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamelelere maruz kalmaları ve etkili soruşturma yürütülmemesi nedeniyle işkence, eziyet ve insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvurucu Hidayet Enmek'e (birinci başvurucu) ait başvuru 24/10/2013, başvurucu Eyüpsabri Tinaş'a (ikinci başvurucu) ait başvuru ise 25/10/2013 tarihlerinde Şanlıurfa 1. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formları ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemeleri neticesinde başvuruların Komisyonlara sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliklerinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 25/4/2014 tarihinde, birinci başvurucunun başvurusunun; Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 16/5/2014 tarihinde, ikinci başvurucunun başvurusunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Birinci Bölüm Başkanı tarafından 5/6/2015 tarihinde, ikinci başvurucunun; İkinci Bölüm Başkanı tarafından 15/6/2015 tarihinde, birinci başvurucunun başvurusunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 6/8/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 20/8/2015 tarihinde ikinci başvurucuya, 26/8/2015 tarihinde ise birinci başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamışlardır.

7. Bölümler Başraportörlüğünün 2/2/2016 tarihli kararı ile 2013/7908 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyasınınkonu yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2013/7907 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine, incelemenin 2013/7907 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) bilişim sistemi vasıtasıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucular, Şanlıurfa Barosuna (Baro) kayıtlı olarak avukatlık yapmaktadır.

1. Maddi Olay

10. Başvurucular, gelen talep üzerine Baro tarafından 21/3/2011 tarihinde Şanlıurfa ili Haleplibahçe mevkisinde düzenlenen Nevruz kutlamalarında "gözcü avukat" olarak bulunmak üzere görevlendirilmişlerdir.

11. Birinci başvurucu olay tarihinde kutlamaların yapılacağı alana saat 12.00 sıralarında geldiğinde başka bir avukat arkadaşının sivil polisler tarafından gözaltına alındığını görmüştür. Başvurucu, kendi beyanına göre görevlilere şahsın avukat olduğunu söyleyerek uyarıda bulunmuş; sonra kendisi de sürüklenerek gözaltına alınanların tutulduğu otobüse götürülmüştür.

12. İkinci başvurucu da kendi beyanına göre kutlama alanındaki arama noktasına yakın bir yerde kolluk görevlilerinin bir şahsı etkisiz hâle getirmeye çalıştığını görmüş ve uygulamanın hukuka ve insan onuruna aykırı olduğunu söylemesi üzerine başlayan tartışma, yerini itişmelere bırakmıştır. Bunun üzerine görevlilerce yere yatırılan başvurucunun elleri arkadan kelepçelenmiştir.

13. Bir süre olay yerindeki otobüslerde bekletilen başvurucular, daha sonra devlet hastanesine götürülmüşlerdir. Götürüldükleri hastanede başvurucuların adli muayeneleri yapılmış, müteakiben kendilerine tıbbi müdahalede bulunulmuştur.

2. İlgili Kolluk Görevlileri Hakkında Yürütülen Adli Soruşturma

14. Başvurucular, olayın meydana geldiği 21/3/2012 tarihinde Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığına (Cumhuriyet Başsavcılığı) müracaatta bulunarak şikâyetçi olmuşlardır. Ayrıca başvurucuların talebi üzerine Adliyede görevli zabıt katibi tarafından başvurucuların maruz kaldıkları yaralanmalara ilişkin olarak fotoğrafları çekilerek soruşturma dosyasına eklenmiştir.

15. Cumhuriyet Başsavcılığının 21/3/2012 tarihli yazısı ile Şanlıurfa Adli Tıp Şube Müdürlüğünden başvurucuların muayenelerinin yapılarak maruz kaldıkları yaralanmaların mahiyetine ilişkin rapor düzenlenmesi istenmiştir.

16. Adli Tıp Şube Müdürlüğünce ikinci başvurucu hakkında düzenlenen 21/3/2012 tarihli ön raporda "Kişinin mevcut şikayetlerine yönelik en yakın sağlık kuruluşuna sevkinin sağlanarak ortopedik muayenesinin yapılarak düzenlenecek olan raporun tarafımıza gönderilmesi sonrasında görüş bildirilebileceği" yönünde görüş bildirilmiştir.

17. Adli Tıp Şube Müdürlüğünce ikinci başvurucu hakkında düzenlenen ön rapor gereği Cumhuriyet Başsavcılığınca 21/3/2012 tarihinde Şanlıurfa Eğitim ve Araştırma Hastanesine yazı yazılarak yaralamanın hayati tehlikeye neden olacak veya basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olup olmadığı hususlarında kesin rapor düzenlenmesi istenmiştir.

18. Cumhuriyet Başsavcılığının 21/3/2012 tarihli yazısı ile Şanlıurfa İl Emniyet Müdürlüğünden 21/3/2012 tarihinde yapılan Nevruz kutlamalarına ilişkin olarak olay yerini gösteren tüm mobese kamera kayıtlarının, olay yerinde çekim yapan İl Emniyet Müdürlüğüne ait tüm kamera kayıtlarının, olay yerinde çekim yapan tüm ulusal ve yerel televizyon kanallarına ait kamera kayıtlarının, Balıklıgöl Devlet Hastanesi Acil Servisinin iç ve dış mekân güvenlik kamera görüntülerinin temin edilmesi istenmiştir.

19. Adli Tıp Şube Müdürlüğünce birinci başvurucu hakkında düzenlenen 22/3/2012 tarihli raporda ise başvurucunun yaralanmasının yumuşak doku lezyonlarına neden olduğu, yaşamını tehlikeye sokan bir durum olmadığı, basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olduğu bildirilmiştir.

20. Bu kapsamda temin edilen görüntüleri içeren CD ve DVD'leri incelemesi içinaynı birimde zabıt katibi olarak görev yapan A.Y., Cumhuriyet Başsavcılığınca 2/4/2012 tarihinde bilirkişi olarak görevlendirilmiştir.

21. Cumhuriyet Başsavcılığının 2/4/2012 tarihli yazısı ile Şanlıurfa Baro Başkanlığından başvurucuların Nevruz kutlamalarında görevlendirilip görevlendirilmedikleri, görevlendirilmişler ise bunun hangi gerekçe ve hukuki dayanakla yapıldığı sorulmuştur. Baro Başkanlığının bila tarihli yazısı ile görevlendirmenin dayanaklarının Anayasa'nın 2. maddesi ile 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 1., 2., 76., 95. ve 97. maddeleri olduğu, "... 'hukukun üstünlüğü ve insan haklarını savunmak, korumak ve bu kavramlara işlerlik kazandırmak' için meşru her türlü araçla ve yolla izleyerek raporlar hazırlamak, hazırlanan bu raporları gereği yapılmak üzere ilgili mercilere göndermek, açıklamak suretiyle kamuoyunu aydınlatmak, ... Baro bünyesinde kurduğu ... merkez ve komisyonları eliyle veya doğrudan görev vereceği avukatlar kanalıyla müdahil" olmanın Baro Yönetim Kurulunun hak, görev ve yetkisi dâhilinde olduğu, gözlemci avukat görevlendirilmesinin de bu kapsamda yapıldığı bildirilmiş ve başvurucuların gözlemci avukat olarak görevlendirildikleri teyit edilmiştir.

22. Bilirkişi tarafından düzenlenen 16/4/2012 tarihli bilirkişi raporunda, ikinci başvurucunun bir kolluk görevlisi ile itişip bağrıştığı, daha sonra olayın büyümesi üzerinepolis memurlarınca çelme takılarak başvurucunun yüzüstü yere yatırıldığı ve başvurucuya arkadan kelepçe takıldığı belirtilmiştir.

23. Cumhuriyet Başsavcılığının 18/4/2012 tarihli yazısı ile Şanlıurfa Eğitim ve Araştırma Hastanesinden ikinci başvurucunun adli muayenesinin yapılması istenmiştir.

24. Şanlıurfa Barosu tarafından Bakanlığa gönderilen bir adet DVD ile Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 30/4/2012 tarihli yazısı ile gönderilen bir adet DVD'nin incelenmesi için aynı birimde zabıt katibi olarak görev yapan A.Y., Cumhuriyet Başsavcılığınca 14/5/2012 tarihinde bilirkişi olarak görevlendirilmiştir.

25. Cumhuriyet Başsavcılığının 14/5/2012 tarihli yazısı ile İl Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğünden 21/3/2012 tarihinde yapılan Nevruz kutlamalarında görevli olup başvuruculara müdahalede bulunan kolluk amir ve görevlileri ile anılan kişileri adli muayenelerinin yapılması için Hastaneye götüren ve Hastanede meydana gelen olaylara müdahale eden kolluk amir ve görevlilerinin kimlik bilgileri ile teşhise imkân sağlayacak nitelikte fotoğraflarının gönderilmesi istenmiştir.

26. Cumhuriyet Başsavcılığının 23/5/2012 tarihli yazısı ile Adli Tıp Şube Müdürlüğünden 21/3/2012 tarihli ön rapora istinaden ikinci başvurucu hakkında kati rapor düzenlenmesi istenmiştir.

27. Adli Tıp Şube Müdürlüğünün 11/6/2012 tarihli raporu ile başvurucudaki lateral menisküs yırtığı ve yumuşak doku lezyonlarına neden olan yaralanmasının yaşamını tehlikeye sokan bir durum oluşturmadığı ve basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek derecede hafif olmadığı bildirilmiştir.

28. Cumhuriyet Başsavcılığının 6/11/2012 tarihli yazısı ile Asayiş Şube Müdürlüğünden aynı tarihli çağrı kâğıdının başvurucuların da içinde yer aldığı şikâyetçilere tebliğ edilmesi istenmiştir.

29. Başvurucular, şikâyetçi sıfatıyla ifade vermek üzere 18/2/2013 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat etmişlerdir. Aynı tarihte her iki başvurucunun ifadesi alınmış ve kendilerine gösterilen fotoğraflardan, şikâyetçi oldukları görevlileri teşhis etmişlerdir.

30. Ekinde başvurucuların ifade tutanaklarının yer aldığı 18/2/2013 tarihli yazı ile Asayiş Şube Müdürlüğünden ilgili emniyet görevlilerinin açık kimlik, görev ve adres bilgilerinin tespit edilmesi istenmiştir.

31. Cumhuriyet Başsavcılığının 4/3/2013 tarihli yazısı ile Asayiş Şube Müdürlüğünden aynı birimde görevli olan Emniyet Müdürü H.T.nin ifadesinin alınması için Cumhuriyet Başsavcılığına başvurması gerektiğinin tebliğ edilmesi istenmiştir.

32. Cumhuriyet Başsavcılığının 13/3/2013 tarihli yazısı ile Asayiş Şube Müdürlüğünden yazı ekinde gönderilen şikâyetçi V.K. ve Emniyet Müdürü H.T.ye ait ifade tutanakları dikkate alınarak Polis Memurları Z.G. ve Y.D.nin tanık olarak ifadelerinin alınması istenmiştir.

33. Cumhuriyet Başsavcılığının 11/6/2013 tarihli ve S.2012/7074, K.2013/5237 sayılı kararı ile tüm şüpheliler hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:

"21 Mart 2012 günü Haleplibahçe mevkiinde yapılmasına izin verilen kutlamaları izlemek üzere alanda Şanlıurfa Barosunca gözlemci olarak Avukat [Eyüpsabri TİNAŞ], Hidayet ENMEK, M... E... U...'in görevlendirildiği, görevli polislerce darp edildiklerini, yere yatırılarak kelepçelen...dikleri[ni], akabinde gözaltına alındıkları[nı] ve yüzlerine biber gazı sıkıldığı[nı] konu ile ilgili Baro Başkanı ... tarafından sorumlu Emniyet Müdür Yardımcısına avukatların gözaltına alınmayacağı bildirilmesine rağmen bu çabanın sonuçsuz kaldığı[nı], hastaneye götürülen meslektaşlarına destek için gelen diğer müşteki avukatların da hastanede benzer muamele gördükleri[ni], durumun hastane kameralarına da yansıdığı[nı], darp olayının sonucunda avukatların kafasında kırıklar, yüzlerinde ve gözlerinde kanamalar ve vücutlarının değişik bölgelerinde ekimozlar... oluştuğu[nu] bu nedenle şüpheli polis memurlarından şikayetçi olduklarını beyan ettikleri,

Şanlıurfa Valilik makamınca 4483 [s]ayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun uyarınca soruşturma izni verilmemesine ilişkin 14/12/2012 gün ve 2012/160 sayılı karar vermiş olduğu,

Şanlıurfa Barosu tarafından karara itiraz edildiği, Gaziantep Bölge İdare Mahkemesinin 10/04/2013 tarih ve 2013/109 kararı ile atılı bulunan yukarıda yazılı eylemden dolayı soruşma açılmasına gerekli kılacak nitelik ve yeterlilikte olmadığı, verilen kararda yöntem ve yasaya aykırılık görülmediği anlaşıldığından [ş]ikayetçi Şanlıurfa Barosu'nun yaptığı itirazın reddine ve kararın onanmasına,kesin olarak karar verildiği,

Şüpheli polis memurlarının kamu görevi icra ettikleri sırada yasal yetki kapsamında sınırlı ölçülü ve tutarlı olarak Nevruz günü toplumsal olayı önlemek amacıyla PVSK. ve TCK. 25. m anlamında güç kullandıkları şüphelilerin eylemlerinin yasal yetki kapsamında olduğu ve suç ve suç unsuruna rastlanılmadığı anlaşılmakla;

Şüpheliler hakkında KAMU ADINA KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA,

..."

34. Başvurucuların anılan karara karşı itirazları, Adıyaman 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 31/7/2013 tarihli ve 2013/2040 Değişik İş sayılı kararı ile kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın gerekçesi ile birlikte yerinde görüldüğü belirtilerek reddedilmiştir.

35. İtirazın reddine dair karar, birinci başvurucuya 24/9/2013; ikinci başvurucuya ise 25/9/2013 tarihlerinde tebliğ edilmiştir.

36. Birinci başvurucu 24/10/2013, ikinci başvurucu ise 25/10/2013 tarihlerinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

3. İlgili Kolluk Görevlileri Hakkında Yürütülen İdari Soruşturmalar

37. Başvurucuların iddiaları ile ilgili olarak Valilik tarafından disiplin ve ceza sorumlulukları yönünden incelemeler başlatılmıştır. Anılan incelemelerin resen veya bir başvuru üzerine başlatıldığı hususunda bilgi edinilememiştir.

a. Disiplin Soruşturması

38. Disiplin sorumluluğu yönünden yapılan inceleme kapsamında Şanlıurfa Valiliği İl İdare Kurulunun 25/5/2012 tarihli ve 5750 sayılı yazısı, ilgili vali yardımcısının 28/5/2012 tarihli uygun görüşü ile valinin oluruna sunulmuştur. Valinin 29/5/2012 tarihli oluru ile iddiaların sübuta ermediği gerekçesiyle disiplin yönünden işlem yapılmasına gerek olmadığına ve dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilmiştir.

39. Başvurucularla birlikte aynı olay kapsamında şikâyetçi olan Avukat M.E.U., disiplin yönünden işlem yapılmasına gerek olmadığına ve dosyanın işlemden kaldırılmasına dair karara karşı Gaziantep Bölge İdare Mahkemesine itiraz yoluna başvurmuştur.

40. Gaziantep Bölge İdare Mahkemesinin 24/1/2013 tarihli ve E.2013/22, K.2013/16 sayılı kararı ile disiplin soruşturmalarının2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun kapsamında olmadığı, idari davaya konu olabileceği gerekçesiyle başvurucunun itirazının reddine karar verilmiştir.

b. Ön İnceleme

41. Ceza sorumluluğu yönünden 4483 sayılı Kanun gereğince yapılan inceleme kapsamında Şanlıurfa Valiliği İl İdare Kurulunun 25/5/2012 tarihli ve 5749 sayılı yazısı, ilgili vali yardımcısının 28/5/2012 tarihli uygun görüşü ile valinin oluruna sunulmuştur. Valinin 29/5/2012 tarihli oluru ile "[s]onuç olarak; ... şikayet dilekçelerine istinaden yapılan araştırma sonucuna göre 4483 sayılı Yasa'ya göre; İl Emniyet Müdürlüğü görevliler[i] hakkında ön inceleme yapılmasını gerektirecek suç yada suç unsuruna rastlanılmadığından, 4483 sayılı Yasa'nın 4. maddesine göre 'ihbar ve şikayetin ..." işleme konulmamasına karar verilmiştir.

42. Başvurucularla birlikte aynı olay kapsamında şikâyetçi olan Avukat M.E.U., 4483 sayılı Kanun kapsamında verilen ihbar ve şikâyetin işleme konulmamasına dair karara karşı Gaziantep Bölge İdare Mahkemesine itiraz yoluna başvurmuştur.

43. Gaziantep Bölge İdare Mahkemesinin 17/9/2012 tarihli ve E.2012/244, K.2012/289 sayılı kararı ile "ihbar ve şikayetin soyut ve genel nitelikte olmadığı, ihbar veya şikayet eden kişi veya olayın belirtilmiş olduğunun anlaşıldığından 'ihbar ve şikayetin işleme konulmamasına' ilişkin kararın ... Yasa kurallarına açıkça aykırı olduğu ..." gerekçesine dayanılarak itirazın kabulüne ve 5749 sayılı kararın kaldırılmasına karar verilmiştir.

44. Gaziantep Bölge İdare Mahkemesinin anılan kararı üzerine başlatılan ön inceleme neticesinde Şanlıurfa Valiliği İl İdare Kurulunun 14/12/2012 tarihli ve K.2012/160 sayılı kararı ile haklarında ön inceleme yapılan görevliler hakkında soruşturma izni verilmemesine karar verilmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:

"Gaziantep Bölge İdare Mahkemesinin ... kararı gereğince ... hakkında yapılan ön inceleme sonucunda düzenlenen rapor ve eklerinin incelenmesinde;

Şanlıurfa Barosu Başkanlığının görüntü CD'leri, Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığından alınan 25 adet görüntü CD'sinin bilirkişi tarafından incelenerek hazırlanan dökümü, Şanlıurfa Balıklıgöl Devlet Hastanesinden alınan görüntü CD'leri ve adli sağlık raporları incelendiğinde: 21 Mart 2012 tarihinde yapılan Nevruz kutlamalarında alana kimlik göstermeden girmeye çalışan bazı kişilerin emniyet güçlerince yakalanarak gözaltına alındığı, alanda Şanlıurfa Barosu tarafından gözlemci olarak görevlendirilen avukatlardan [Eyüpsabri] TİNAŞ, M. E... U... ve Hidayet ENMEK'in alanda yaşanan olayları insan hakları bağlamında gözlemleyerek suç unsuru teşkil eden bir durum gözlemlediklerinde durumu tutanağa bağlayarak adli ve idari mercilere duyurmak yerine, ilgili yasaya aykırı davranışları nedeniyle yakalanarak gözaltına alınan şahısları görevli emniyet mensuplarının elinden almaya çalıştığı, emniyet görevlileri ile sözlü ve fiili müdahale içerisine girdikleri, emniyet mensuplarının görevli memura mukavemet ettikleri ve görev yapmalarını engelledikleri gerekçesi ile 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu['nu]n 23/b ve Uygulamasına Dair Yönetmeliğin 16/g maddesi; 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu['nu]n 2/11, 4, 9, 16, Ek-4 ve Ek-6 [m]addeleri; Yakalama Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliğinin 5, 6, 7, 9 ve 29. [m]addeleri ve Ceza Muhakemesi Kanunu['nu]n 90, 161 ve 168. [m]addeleri kapsamında ilgili kişileri yakalama işlemine tabi tuttukları, bu işlem sırasında direnişle karşılaştıkları için karşılıklı arbede yaşandığı, bu arbede neticesinde yakalanan avukatlar [Eyüpsabri] TİNAŞ, M. E... U... ve Hidayet ENMEK'te BTM (Basit Tıbbi Müdahale) ile giderilebilir yumuşak doku zedelenmeleri oluştuğu, adı geçen avukatların direnmesi neticesinde ise yakalama işlemini gerçekleştiren emniyet görevlilerinin 5'ine çeşitli sürelerde sağlık raporu verildiği ve bu emniyet görevlilerinden birinin ayağının kırılarak alçıya alındığı mevcut rapor, bilgi ve belgelerden anlaşıldığından,

..."

45. Şikâyetçi olan Avukat M.E.U., izin verilmemesine dair karara karşı Gaziantep Bölge İdare Mahkemesine itiraz yoluna başvurmuştur.

46. Anılan itirazı inceleyen Gaziantep Bölge İdare Mahkemesinin 5/3/2013 tarihli ve E.2013/76, K.2013/77 sayılı kararı ile "Ön inceleme dosyasında yer alan bilgi ve belgelerin; haklarında ön inceleme yaptırılan ... üstüne atılı bulunan yukarıda yazılı eylemlerden dolayı soruşturma açılmasını gerekli kılacak nitelik ve yeterlilikte olmadığı, verilen kararda yöntem ve yasaya aykırılık görülmediği anlaşıldığından, ..." itirazın reddine karar verilmiştir.

B. İlgili Hukuk

1. Ulusal Hukuk

47. 4483 sayılı Kanun'un "Kapsam" kenar başlıklı 2. maddesinin beşinci fıkrası şöyledir:

“765 sayılı Türk Ceza Kanununun 243 ve 245 inci maddeleri ile 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 154 üncü maddesinin dördüncü fıkrası kapsamında açılacak soruşturma ve kovuşturmalarda bu Kanun hükümleri uygulanmaz.”

48. 4/11/2004 tarihli ve 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un "Yollamalar" kenar başlıklı 3. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Mevzuatta, yürürlükten kaldırılan Türk Ceza Kanununa yapılan yollamalar, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelere yapılmış sayılır.”

49. 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu'nun 243. maddesi şöyledir:

"(Değişik: 235 - 5.1.1961) (Değişik 1. Fıkra: 4449 - 26.8.1999) Bir kimseye cürümlerini söyletmek, mağdurun, şahsi davacının, davaya katılan kimsenin veya bir tanığın olayları bildirmesini engellemek, şikayet veya ihbarda bulunmasını önlemek için yahut şikayet veya ihbarda bulunması veya tanıklık etmesi sebebiyle veya diğer herhangi bir sebeple işkence eden veya zalimane veya gayriinsani veya haysiyet kırıcı muamelelere başvuran memur veya diğer kamu görevlilerine sekiz yıla kadar ağır hapis ve sürekli veya geçici olarak kamu hizmetlerinden mahrumiyet cezası verilir.

Fiil neticesinde ölüm vukua gelirse 452 nci, sair hallerde 456 ncı maddeye göre tertip olunacak ceza üçte birden yarıya kadar artırılır."

50. 765 sayılı mülga Kanun'un 245. maddesi şöyledir:

"(Değişik: 235 - 5.1.1961) Kuvvei cebriye imaline memur olanlar ve bilûmum zabıta ve ihzar memurları memuriyetlerini icrada ve mafevkinde bulanan âmirinin emrini infazda kanun ve nizamın tâyin ettiği ahvalde başka surette bir kimse hakkında suimuamele veya cismen eza verecek hale cüret eder yahut o kimseyi darp ve cerheylerse üç aydan (Değişik ibare: 4449 - 26.8.1999) 'beş seneye kadar hapis' ve muvakkaten memuriyetten mahrumiyet cezaları ile cezalandırılır. Eğer işlediği cürüm bu fiillerin fevkinde ise o cürümlere terettüp eden ceza üçte birden yarıya kadar artırılır.

(Ek fıkra: 4778 - 2.1.2003 / md.1) 243 üncü madde ile bu maddede yazılı suçlardan dolayı verilen cezalar, para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilemez ve ertelenemez.

51. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "İşkence" kenar başlıklı 94. maddesi şöyledir:

(1) Bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışları gerçekleştiren kamu görevlisi hakkında üç yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(2) Suçun;

a) Çocuğa, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye ya da gebe kadına karşı,

b) Avukata veya diğer kamu görevlisine karşı görevi dolayısıyla,

İşlenmesi halinde, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(3) Fiilin cinsel yönden taciz şeklinde gerçekleşmesi halinde, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(4) Bu suçun işlenişine iştirak eden diğer kişiler de kamu görevlisi gibi cezalandırılır.

(5) Bu suçun ihmali davranışla işlenmesi halinde, verilecek cezada bu nedenle indirim yapılmaz.

(6) (Ek: 11/4/2013-6459/9 md.) Bu suçtan dolayı zamanaşımı işlemez.

52. 5237 sayılı Kanun'un "Eziyet" kenar başlıklı 96. maddesi şöyledir:

"(1) Bir kimsenin eziyet çekmesine yol açacak davranışları gerçekleştiren kişi hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(2) Yukarıdaki fıkra kapsamına giren fiillerin;

a) Çocuğa, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye ya da gebe kadına karşı,

b) Üstsoy veya altsoya, babalık veya analığa ya da eşe karşı,

İşlenmesi halinde, kişi hakkında üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezasına hükmolunur."

53. 5237 sayılı Kanun'un "Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması" kenar başlıklı 256. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

 "Zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullanması halinde, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır."

54. 1136 sayılı Kanun'un "Avukata karşı işlenen suçlar" kenar başlıklı 57. maddesi şöyledir:

"Görev Sırasında veya yaptığı görevden dolayı avukata karşı işlenen suçlar hakkında, bu suçların hakimlere karşı işlenmesine ilişkin hükümler uygulanır."

55. 1136 sayılı Kanun'un "Soruşturmaya yetkili Cumhuriyet Savcısı" kenar başlıklı 58. maddesi şöyledir:

"Avukatların avukatlık veya Türkiye Barolar Birliği ya da baroların organlarındaki görevlerinden doğan veya görev sırasında işledikleri suçlardan dolayı haklarında soruşturma, Adalet Bakanlığının vereceği izin üzerine, suçun işlendiği yer Cumhuriyet savcısı tarafından yapılır. Avukat yazıhaneleri ve konutları ancak mahkeme kararı ile ve kararda belirtilen olayla ilgili olarak Cumhuriyet savcısı denetiminde ve baro temsilcisinin katılımı ile aranabilir. Ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren bir suçtan dolayı suçüstü hali dışında avukatın üzeri aranamaz.

Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Ceza Muhakemesi Kanununun duruşmanın inzibatına ilişkin hükümleri saklıdır. Şu kadar ki, bu hükümlere göre avukatlar tutuklanamayacağı gibi, haklarında disiplin hapsi veya para cezası da verilemez."

56. 1136 sayılı Kanun'un "Suçüstü hali" kenar başlıklı 61. maddesi şöyledir:

"Ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren bir suçtan dolayı suçüstü halinde soruşturma, bizzat Cumhuriyet savcısı tarafından genel hükümlere göre yapılır."

57. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından kabul edilen (11/12/2010 tarihli ve 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’na 6524 sayılı Kanun’un 39. maddesi ile eklenen geçici 4. maddenin (6) numaralı fıkrası gereğince yürürlükten kaldırılmış olan ancak başvuruya konu soruşturmanın yürütüldüğü dönemde yürürlükte olan) 18/10/2011 tarihli ve (8) No’lu Genelge’nin ilgili kısımları şöyledir:

“…

2- İnsan hakları ihlali, işkence ve kötü muamele iddialarına ilişkin olarak yapılan soruşturmaların, kolluk kuvvetlerine bırakılmayarak bizzat Cumhuriyet başsavcısı ya da görevlendireceği bir Cumhuriyet savcısı tarafından etkili ve yeterli bir şekilde yürütülmesi,

…”

58. Bakanlık Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 20/2/2015 tarihli ve 158 sayılı Genelge'sinin ilgili kısımları şöyledir:

“…

2- İnsan hakları ihlali, işkence ve kötü muamele iddialarına ilişkin olarak yapılan soruşturmaların, kolluk kuvvetlerine bırakılmayarak bizzat Cumhuriyet başsavcısı ya da görevlendireceği bir Cumhuriyet savcısı tarafından etkili ve yeterli bir şekilde yürütülmesi,

…”

2. Uluslararası Hukuk

59. Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 10/12/1984 tarihli ve 39/46 sayılı kararıyla kabul edilen, 3441 sayılı Kanun ile onaylanan, 29/4/1988 tarihli ve 19799 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan İşkence ve Diğer Zalimane, Gayri İnsani veya Alçaltıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme’nin 12. maddesi şöyledir:

“Her Taraf Devlet, yetkisi altındaki ülkelerde bir işkence eyleminin işlendiğine inanmak için ciddi sebepler mevcut olan her halde, yetkili mercilerin derhal ve tarafsız soruşturma yürütmelerini sağlayacaktır.”

60. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı, Aşağılayıcı Muamele veya Cezaların Etkili Biçimde Soruşturulması ve Belgelendirilmesi İçin El Kılavuzu’nun (İstanbul Protokolü) birinci ekinin 2. maddesi şöyledir:

“Devletler, işkence ve kötü muamele şikayetleri ve bildirimlerinin, anında ve etkili bir biçimde soruşturulmasını sağlamakla yükümlüdürler. Açık bir şikayetin olmadığı durumlarda bile işkence ve kötü muamele yapıldığına ilişkin belirtiler varsa, soruşturma yapılmalıdır. Soruşturmayı yürütenler, bu tür olayların faili olduğundan şüphelenilen kişiler ve onların hizmet ettiği kurum ve kuruluşlardan bağımsız, soruşturma yürütebilecek vasıfta, tarafsız kişiler olmalıdır. Bu kişilerin tarafsız tıp uzmanlarına veya konuyla ilgili diğer uzmanlara erişim veya bu tür uzmanları çağırma yetkileri olmalıdır. Soruşturmalar yürütülürken, en yüksek profesyonel standartlara uygun yöntemler kullanılmalı ve soruşturma sonuçları kamuya açıklanmalıdır.”

61. İstanbul Protokolü’nün birinci ekinin 6. maddesi şöyledir:

“6a) İşkence ve kötü muamele soruşturmalarında çalışan tıp uzmanları her zaman en yüksek etik standartlara uygun biçimde davranmalı ve tıbbi araştırma ve muayeneden önce kişinin bilgilendirilmiş onamını almalıdır. Muayene, tıp biliminin kabul edilmiş standartlarına uygun biçimde yürütülmelidir.Muayene, tıp uzmanın denetimi altında, devlet görevlileri ve güvenlik güçleri mensuplarının mevcut olmadığı bir ortamda, kişinin mahremiyetine saygı göstererek yapılmalıdır.

6b) Tıp uzmanı muayenenin hemen sonrasında doğru bir yazılı rapor hazırlamalıdır. Bu raporda en azından aşağıdaki bilgiler yer almalıdır:

(i) Görüşme Koşulları: Görüşme yapılan kişinin adı, muayene sırasıda mevcut olanların adları, bu kişilerin muayene yapılan kişiyle olan ilişkileri, görüşmenin kesin tarihi, saati, görüşme yapılan yerin adresi (uygun olduğu durumlarda görüşme yapılan odanın yeri), görüşme yapılan yerin tanımı (örneğinklinik, cezaevi, ev vb.); görüşme yapıldığı sıradaki koşullar (muayene için geldiğinde veya muayene sırasında kişinin tabii olduğu kısıtlamalar, görüşme sırasında odada güvenlik güçlerinin mevcut olup olmadığı, tutukluya eşlik edenlerin hal ve tavrı, muayeneyi yapan kişiye yönelik tehditkar ifadeler vs.) ve diğer geçerli unsurlar;

(ii) Öykü: Gerçekleştiği iddia edilen işkence ve kötü muamele yöntemleri, işkence ve kötü muamelenin ne zaman gerçekleştiği, bütün fiziksel ve psikolojik semptomlar ve şikayetler de dahil olmak üzere kişinin görüşme sırasında anlattığı öykünün detaylı bir raporu;

(iii) Fiziksel ve Psikolojik Muayene: Uygun tanı koyucu testler ve mümkün olduğu durumlarda bütün yaralanmaların renkli fotoğrafları da dahil olmak üzere klinik muayene sonucunda elde edilen bütün fiziksel ve psikolojik bulguların kaydı.

(iv) Değerlendirme: Fiziksel ve psikolojik bulgular ile işkence ve kötü muamele arasındaki muhtemel ilişkinin değerlendirilmesi. Gerekli tıbbi ve psikolojik tedavi ve/veya yapılması gereken başka tıbbi testler ve muayeneler için görüş ve tavsiyeler;

(v) Yazar: Raporda muayeneyi yapan kişilerin adları açıkça belirtilmeli ve rapor hazırlayanlar tarafından imzalanmalı;

6c) Hazırlanan rapor gizli tutulmalı ve rapor muayene edilen kişiye veya kişinin yasal temsilcisi olarak atadığı kimseye teslim edilmelidir. Muayene edilen kişi veya temsilcisinin muayene süreci hakkındaki görüşleri de sorulmalı ve raporda bu kişilerin görüşlerine de yer verilmelidir. Uygun olduğu durumlarda, işkence veya kötü muamele iddialarını soruşturmakla yetkili olanlara da yazılı rapor verilmelidir. Bu raporun yetkili kişilere güvenli bir biçimde ulaştırılmasını güvenceye almak, Devlet'in sorumluluğudur. Muayene edilen kişinin rızası veya bu tür bir talepte bulunma yetkisi bulunan mahkemenin yetki vermesi istisna olmak üzere, rapor başka kimseye verilmemelidir.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

62. Mahkemenin 21/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

63. Başvurucular Baro adına gözlemci olarak bulundukları Nevruz kutlamaları sırasında işkence, eziyet ve insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağına aykırı olarak polis memurlarının sistematik işkence ve kötü muamelelerine maruz kaldıklarını, olayda orantısız güç kullanıldığını, bu nedenle Anayasa'nın 17. maddesinin ihlal edildiğini, avukat olmaları nedeniyle ancak Ağır Ceza Mahkemelerinin görev alanına giren suçüstü hâlinde gözaltına alınabileceklerini, kanuna açıkça aykırı şekilde gözaltına alınarak özgürlüklerinden mahrum bırakılmak sureti ile Anayasa'nın 19. maddesinin ihlal edildiğini, kolluk görevlilerini koruma kaygısı ile Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda, itiraz mercisinin kararında ve idari kararlarda gerekçeden yoksun ve soyut ifadelere yer verildiğini, bu nedenle Anayasa'nın 36. maddesinin ihlal edildiğini, Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturmanın etkili yürütülmemesi nedeniyle Anayasa'nın 40. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş; yeniden yargılama yönünde karar verilmesini talep etmişlerdir.

B. Değerlendirme

64. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).

65. Somut başvuru bakımından başvurucuların işkence, eziyet ve insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği iddialarının sağlıklı bir şekilde değerlendirilebilmesi, devletin etkili soruşturma yükümlülüğünü gerektiği gibi yerine getirip getirmediğinin tespitine bağlıdır. Bu nedenle başvurucunun belirtilen iddialarının, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altında alınan işkence, eziyet ve insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutu yönünden incelenmesi gerekli ve yeterli görülmüştür.

66. İkinci olarak başvurucular Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda, itiraz mercisinin kararında ve idari kararlarda gerekçeden yoksun ve soyut ifadelere yer verildiğini, bu nedenle Anayasa'nın 36. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmektedirler. Başvurucuların bu iddialarının adil yargılanm hakkı kapsamında incelenmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 24) Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altında alınan işkence, eziyet ve insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutu yönünden incelenmesi gerekir.

67. Son olarak başvurucular, Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturmanın etkili yürütülmemesi nedeniyle Anayasa'nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkının ihlal edildiğinden ayrıca şikâyetçidirler. Başvurucuların Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan işkence, eziyet ve insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiği iddiaları bakımından dayandıkları gerekçeler ile etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddiaları kapsamında sundukları gerekçe karşılaştırıldığında somut başvurunun Anayasa Mahkemesince etkili başvuru hakkı yönünden ayrıca incelenmesi gereken bir hiçbir özel sorun ihtiva etmediği görülmektedir. Bu nedenle başvurucuların etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddiaları ayrıca incelenmemiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. İşkence, Eziyet veya İnsan Haysiyeti İle Bağdaşmayan Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

68. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmayan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar

69. Başvurucular birer avukat olarak ancak Ağır Ceza Mahkemelerinin görev alanına giren suçüstü hâlinde gözaltına alınabileceklerini, kanuna açıkça aykırı şekilde gözaltına alınarak özgürlüklerinden mahrum bırakılmak sureti ile Anayasa'nın 19. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

70. Bakanlık görüş yazısında, başvuruya konu olayın 21/3/2012 tarihinde Şanlıurfa ilinde yapılan Nevruz kutlamaları sırasında kolluk görevlilerinin kimlik kontrolüne direnen göstericileri gözaltına almaya çalıştıkları sırada meydana geldiği, bildirim evrakı ve dosya içeriğinden göstericilerin gözaltına alınmasına direnen başvurucuların kolluk görevlileri tarafından gözaltına alındıklarını ve aynı gün Hastanede yapılan muayenelerinin ardından salıverildikleri, başvuruya konu gözaltı işleminin 21/3/2012 tarihinde son bulduğu, bu nedenle başvurucuların kişi hürriyeti ve güvenliği kapsamındaki şikâyetinin Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi kapsamında dışında kaldığı, ayrıca başvurucunun haksız olduğunu düşündüğü gözaltı işlemi için 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi gereğince tazminat yoluna başvurduğuna dair bilgi bulunmadığı, diğer taraftan 5271 sayılı Kanun'un 91. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince serbest bırakılmayı sağlamak üzere bir itiraz başvurusunda bulunmadığı bildirilmiştir.

71. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamışlardır.

72. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:

“Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler.”

73. Bu hüküm gereğince Anayasa Mahkemesi 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler. Dolayısıyla Mahkemenin zaman bakımından yetkisi, ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurularla sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında anılan tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (G.S., B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14).

74. Başvurunun kabul edilebilmesi için ihlal iddiasına dayanak teşkil eden nihai işlem veya kararların 23/9/2012 tarihinden evvel kesinleşmemiş olması gerekmektedir. Nihai işlem veya kararların anılan tarihten önce kesinleştiği tespit edildiği takdirde ilgili şikâyetler bakımından başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir. Mahkemenin yargı yetkisine ilişkin bu tespitin bireysel başvuru incelemesinin her aşamasında yapılabilmesi mümkündür (Korcan Pulatsü, B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 32).

75. Başvurucular 21/3/2012 tarihinde tutulmuş ve aynı gün serbest bırakılmışlardır. Anılan tutulma işlemine ilişkin herhangi bir adli işlem başlatılmamış olduğundan bu konuda son işlemin başvurucunun serbest bırakıldığı 21/3/2012 tarihinde gerçekleştiğinin kabulü gerekmektedir.

76. Açıklanan nedenlerle başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliğinin ihlal edildiği yönündeki şikâyetlerine konu olayda, tutulmaya ilişkin son işlemin Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı 23/9/2012 tarihinden önce gerçekleştiği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

77. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen hak kapsamında devletin, pozitif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan tüm bireylerin maddi ve manevi varlığını koruma hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır. Devlet, bireyin maddi ve manevi varlığını her türlü tehlikeden, tehditten ve şiddetten korumakla yükümlüdür (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 51).

78. Devletin, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında sahip olduğu bu pozitif yükümlülüğün bir de usul boyutu bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, doğal olmayan her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir resmî soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 110).

79. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında etkili bir resmî soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu olanaklı olmazsa bu madde, sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, § 25; Cezmi Demir ve diğerleri, § 111).

80. Usul yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği soruşturma türünün, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının esasına ilişkin yükümlülüklerin cezai bir yaptırım gerektirip gerektirmediğine bağlı olarak tespiti gerekmektedir. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm ve yaralama olaylarına ilişkin davalarda Anayasa’nın 17. maddesi gereğince devletin ölümcül ya da yaralamalı saldırı durumunda sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi, bu hak ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).

81. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil, uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer taraftan burada yer verilen değerlendirmeler hiçbir şekilde Anayasa’nın 17. maddesinin başvuruculara üçüncü tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı ya da tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği anlamına gelmemektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,§ 56).

82. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edebilmek için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir şekilde, hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı ve soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır. Bu kapsamda yetkililer diğer deliller yanında görgü tanıklarının ifadeleri ile kriminalistik bilirkişi incelemeleri dâhil söz konusu olayla ilgili kanıtları toplamak için alabilecekleri bütün makul tedbirleri almalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).

83. Bu tür olaylarla ilgili cezai soruşturmaların etkililiğini sağlayan hususlardan biri de teoride olduğu gibi pratikte de hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturmanın veya sonuçlarının kamu denetimine açık olmasıdır. Buna ilaveten her olayda mağdurların, meşru menfaatlerini korumak için bu sürece etkili bir şekilde katılmaları sağlanmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 115).

84. Devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında bazen tek başına soruşturma yapılmamış olması veya yeterli soruşturma yapılmamış olması da kötü muamele teşkil edebilmektedir. Dolayısıyla şartlar ne olursa olsun yetkililer, resmî şikâyet yapılır yapılmaz harekete geçmelidir. Şikâyet yapılmadığında bile işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren belirtiler olduğunda soruşturma açılması sağlanmalıdır. Bu bağlamda soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız biçimde kamu denetimine tabi olarak özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (Tahir Canan, § 25; Cezmi Demir ve diğerleri, § 116).

85. Devlet memurları tarafından yapılan işkence ve kötü muamele hakkında yürütülen soruşturmanın etkili olabilmesi için soruşturmadan sorumlu olan ve tetkikleri yapan kişilerin olaylara karışan kişilerden bağımsız olması gerekir. Soruşturmanın bağımsızlığı sadece hiyerarşik ya da kurumsal bağlantının olmamasını değil aynı zamanda somut bir bağımsızlığı da gerektirir. Dolayısıyla etkili bir soruşturmadan söz edebilmek için öncelikle bağımsız yürütülebilir niteliğe sahip olması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 117).

86. Soruşturmayı sağlayacak bir başvuru yolunun sadece hukuken mevcut bulunması yeterli olmayıp bu yolun uygulamada fiilen de etkili olması ve başvurulan makamın ihlal iddiasının özünü ele alma yetkisine sahip bulunması gereklidir. Başvuru yolunun bir hak ihlali iddiasını önleyebilme, devam etmekteyse sonlandırabilme veya sona ermiş bir hak ihlalini karara bağlayabilme ve bunun için uygun bir tazminat sunabilmesi hâlinde ancak etkililiğinden söz etmek mümkün olabilir. Yine vuku bulmuş bir hak ihlali iddiası söz konusu olduğunda tazminat ödenmesinin yanı sıra sorumluların ortaya çıkarılması bakımından da yeterli usule ilişkin güvencelerin sağlanması gerekir (Tahir Canan, § 26; Cezmi Demir ve diğerleri, § 118).

87. İşkence, eziyet ve kötü muameleye ilişkin şikâyetler hakkında yapılan soruşturma söz konusu olduğunda yetkililerin hızlı davranması önemlidir. Bununla birlikte belirli bir durumda bir soruşturmanın ilerlemesini engelleyen sebepler ya da zorlukların olabileceği de kabul edilmelidir. Ancak, kötü muameleye yönelik soruşturmalarda, hukuk devletine bağlılığın sağlanması, hukuka aykırı eylemlere hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü verilmesinin engellenmesi, herhangi bir hile ya da kanunsuz eyleme izin verilmemesi ve kamuoyunun güveninin sürdürülmesi için soruşturmanın yetkililer tarafından makul bir sürat ve özenle yürütülmesi gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 119).

88. Mahkemelerin, özellikle işkence, eziyet ve kötü muamele niteliğindeki bir olayın zamanaşımına uğramaması için ellerinden gelen tüm gayreti sarf etmeleri ve tüm araçlara başvurmaları gerekir. Kötü muamele iddialarını konu olan bir ceza davasının yetkililer tarafından mümkün olan en kısa zamanda bir sonuca bağlanması, eşitlik ilkesi bağlamında kamunun güveninin korunmasına ve kanun dışı eylemlere karışanlara karşı hoşgörülü bir tutum sergilendiği izlenimi oluşmasının önlenmesinehizmet eder (Cezmi Demir ve diğerleri, § 120).

89. AİHM, bir devlet görevlisinin işkence, eziyet veya kötü muameleyle suçlandığı durumlarda “etkili başvuru”nun amaçları çerçevesinde, cezai işlemlerin ve hüküm verme sürecinin zamanaşımına uğramamasının veaf veya genel affın mümkün kılınmamasının büyük önem taşıdığına işaret etmiştir. Ayrıca AİHM, soruşturması veya davası süren görevlinin görevinin askıya alınmasının ve şayet hüküm alırsa meslekten men edilmesinin önemine dikkat çekmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 121).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

90. Başvurucular, Baro adına gözlemci olarak bulundukları Nevruz kutlamaları sırasında, işkence, eziyet ve insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağına aykırı olarak polis memurlarının sistematik işkence ve kötü muamelelerine maruz kaldıklarını, olayda orantısız güç kullanıldığını, bu nedenle Anayasa'nın 17. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

91. Bakanlık görüş yazılarında, özetle başvuruya konu olayla ilgili olarak Cumhuriyet Başsavcılığınca derhâl soruşturma başlatıldığı, soruşturma kapsamında başvurucuların şikâyetçi sıfatıyla Cumhuriyet savcısı tarafından ifadelerinin alındığı, olay yerinde bulunan diğer avukatların da şikâyetçi olarak dinlendikleri, polis memurlarının karakolda beyanlarının alındığı, olay anına ilişkin görüntülerin bilirkişi marifetiyle incelendiği, soruşturma kapsamında şikâyet ve şüphelilerin adli muayene raporlarının dosyaya eklendiği, aralarında il emniyet müdür yardımcısının da bulunduğu on yedi şüpheli hakkında "[ş]üpheli polis memurlarının kamu görevi icra ettikleri sırada yasal yetki kapsamında sınırlı ölçülü ve tutarlı olarak Nevruz günü toplumsal olayı önlemek amacıyla PVSK. ve TCK. 25. m anlamında güç kullandıkları şüphelilerin eylemlerinin yasal yetki kapsamında olduğu ve suç ve suç unsuruna rastlanılmadığı..." gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, itiraz mercisinin karardaki gerekçeleri yerinde görerek başvurucuların itirazlarını reddettiği, idari soruşturma kapsamında şüphelilerin ayrıca ifadelerinin alındığı, izin verilmemesine dair kararın, başvurucuların polise mukavemet göstermeleri ve görev yapmalarının engellenmesi üzerine yasal çerçevede ve orantılı olarak müdahalede bulunmaları gerekçesine dayandığı, etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiği iddialarının incelenmesinde belirtilen hususların Anayasa Mahkemesinin dikkatine sunulması gerektiği bildirilmiştir.

92. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamışlardır.

93. Başvurucular 21/3/2012 tarihinde Şanlıurfa'da yapılan Nevruz kutlamaları sırasında, Baro adına "gözlemci avukat" olarak kutlama sahasında hazır bulunmuşlardır. Kolluk görevlileri ile aralarında yaşanan tartışma ve karşılıklı fiziki müdahaleler sonucunda, başvurucular görevlilerce gözaltına alınmışlar ve aynı gün yapılan adli muayene ve tedavilerinin ardından salıverilmişlerdir. Müteakiben başvurucular aynı tarihte Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat ederek şikâyetçi olmuşlardır.

94. Buna göre başvurucuların, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlaline ilişkin belli delillerle savunulabilir iddiaları olduğunun ve böyle iddialar karşısında devletin sorumlu kimselerin tespit edilmesine ve cezalandırılmasına olanak sağlayabilecek kapsamlı ve etkili bir soruşturma yürütme zorunluluğunun doğduğunun kabulü gerekir.

95. İnsan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele iddialarına ilişkin soruşturmaların etkili olduğunun kabul edilebilmesi için soruşturma makamlarınca, şikâyet öğrenilir öğrenilmez veya yeterince açıklığa kavuşmayan bir şikâyet açıklığa kavuşturulur kavuşturulmaz soruşturma başlatılması gerekmektedir. Şikâyetin olmadığı ancak insan haysiyeti ile bağdaşmayan bir muamelenin mevcudiyetine ilişkin ciddi delil veya emareler bulunduğunun farkına varıldığı bir durumda ise savcılığın resen harekete geçme yükümlülüğü devam etmektedir.

96. Başvuruya konu süreçte başvurucuların şikâyetleri üzerine derhâl soruşturma başlatılmış ve bu kapsamda başvurucuların şikâyetçi sıfatıyla ifadeleri alınmıştır. Aynı ifade alma işlemi sırasında başvurucuların talebi üzerine bir Savcılık görevlisi tarafından fotoğrafları çekilmiş ve mevcut raporlara göre adli muayenelerinin yapılması için Adli Tıp Şube Müdürlüğüne sevk edilmişlerdir. Cumhuriyet Savcılığı aynı tarihte Emniyet Müdürlüğüne müzekkere yazarak olaya ilişkin tüm görüntülerin temin edilmesini istemiştir.

97. Başvurucuların müracaatları üzerine ilgili Cumhuriyet savcısının sergilediği tutum, soruşturmanın derhâl başlatılması olgusunun yalnızca soruşturma defterine kayıt işlemi ile sınırlı kalmadığını ve soruşturmanın fiilen de derhâl başlatıldığını ortaya koymaktadır.

98. Yukarıda yer verilen ilkeler çerçevesinde insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele iddialarının etkili soruşturulması bakımından önem arz eden bir diğer nokta, soruşturmada görev alan kişilerin bağımsız ve tarafsız hareket edebileceklerine olan inancın korunmasıdır. AİHM’e göre de bir soruşturma ancak soruşturmayı yapmakla görevli kişiler, olaylara karışanlardan bağımsız olduğu takdirde “etkili” olarak nitelenebilir. Bu durum yalnızca anılan kişi kategorileri arasında hiçbir hiyerarşik ve kurumsal bağın olmamasını gerektirmekle kalmaz; aynı zamanda pratik bağımsızlığı da gerektirir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 96; Kamer Demir ve diğerleri/Türkiye, B. No: 41335/98, 19/10/2006, § 44).

99. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun başvuruya konu soruşturmanın devam etmekte olduğu zaman diliminde yürürlükte olan 18/10/2011 tarihli ve (8) numaralı mülga Genelge'sinde (bkz. § 58) ve Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün hâlihazırda yürürlükte bulunan 20/2/2015 tarihli ve 158 numaralı Genelge'sinde (bkz. § 59), insan hakları ihlalleri ile işkence ve kötü muamele iddialarına ilişkin soruşturmaların bizzat Cumhuriyet başsavcısı ya da görevlendireceği bir Cumhuriyet savcısı tarafından etkili ve yeterli bir şekilde yürütülmesine ilişkin gereklilik ifade edilmiştir. Ayrıca İstanbul Protokolü’nün birinci ekinin 2. maddesinde de soruşturmayı yürütenlerin, bu tür olayların faili olduğundan şüphelenilen kişiler ve onların hizmet ettiği kurum ve kuruluşlardan bağımsız soruşturma yürütebilecek vasıfta tarafsız kişiler olması gerektiği düzenlenmiştir.

100. Her somut olayda bu bağımsızlığın gerçekleşip gerçekleşmediğinin yürütülen soruşturmanın özel koşulları açısından ayrıca değerlendirilmesi gerekir (Cemil Danışman, § 104).

101. Somut başvuruda olay yeri görüntülerinin temini, şüphelilerin kimlik ve adres bilgilerinin tespiti, tanıkların ifadelerinin alınması ve benzeri birçok önemli soruşturma işlemi, haklarında soruşturma yürütülen görevlilerin hiyerarşisi içinde yer aldıkları Emniyet Müdürlüğü görevlilerince yerine getirilmiştir. Başvurucuların şikâyetçi sıfatıyla ifadelerinin alınması dışında Cumhuriyet Savcılığı tarafından doğrudan yapılan ve soruşturmanın esasına etkili olan herhangi bir işlem tespit edilememiştir. Bu denli önem arz eden işlemlerin, soruşturulan olayın potansiyel failleri ile aynı hiyerarşik çatıyı paylaşan kolluk görevlilerine yaptırılmasının yukarıda belirtilen soruşturmanın bağımsız ve tarafsız ellerle yürütülmesi ilkeleri ile bağdaştığı söylenemez.

102. İşkence, eziyet ve insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağı, Anayasa’nın 5. maddesindeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve gerektiğinde cezalandırılmalarını mümkün kılacak düzeyde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli sayılabilmesi için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatacak ve sorumluların tespitine imkân sağlayacak bütün delilleri toplamış olmaları gerekir. Bu kapsamda yetkililer, diğer deliller yanında görgü tanıklarının ifadeleri ile kriminalistik bilirkişi incelemeleri dâhil söz konusu olayla ilgili kanıtları toplamak için alabilecekleri bütün makul tedbirleri almalıdır.

103. Birinci başvurucu, kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı itiraz dilekçesinde Hastanedeki muayene odasında tedavisi devam ettiği sırada bir polis memurunun kendisini zorla ilgili kolluk birimine götürmeye çalıştığını, kendisinin demirlerden tutunduğunu, doktorun yatış işlemi yapıldığını söylemesi üzerine kendisini bıraktığını ileri sürmektedir. Bu çerçevede başvurucuların iddialarının potansiyel tanığı olan, muayene ve tedavi işlemlerini yapan sağlık görevlilerinin bilgi ve gözlemlerine müracaat edilmemesi, soruşturulan olayın aydınlatılması ve gerektiğinde sorumluların cezalandırılmasının sağlanması adına önemli bir eksikliktir.

104. Başvuruya konu olan ve itiraz mercisi tarafından da benimsenen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda "Şanlıurfa Valilik makamınca 4483 [s]ayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun uyarınca soruşturma izni verilmemesine ilişkin 14/12/2012 gün ve 2012/160 sayılı karar vermiş olduğu" ve bu kararın itiraz üzerine "Gaziantep Bölge İdare Mahkemesinin ... kararı ile" kesinleştiği gerekçesine dayanılmıştır.

105. 5271 sayılı Kanun, herkes hakkında geçerli olan ceza soruşturması ve kovuşturması hükümlerini içermektedir. Ancak kanun koyucu uluslararası hukuk, antlaşmalar ve iç hukuktan kaynaklanan kimi nedenlere dayanarak bu genel kurallara istisnalar getirmiştir. Buna göre, suç işleyen her kişi hakkında uygulanması gereken genel düzenlemeleri içeren 5271 sayılı Kanun hükümleri bazı suç failleri bakımından uygulanmayacak, bunlara ilişkin ilgili kanunlarındaki özel soruşturma ve kovuşturma usulleri geçerli olacaktır. Bu usullerin tanınması, uygulanacak kişilere bir zümre ya da sınıf olarak imtiyaz tanımak anlamına gelmeyip yapılan görevin niteliğinden kaynaklanmaktadır. Böylece hem yapılan görevin en iyi şekilde ve etkin olarak yerine getirilmesi sağlanacak hem de gereksiz şikâyetlere maruz kalınarak görülen hizmetin kesintiye uğraması engellenecektir. Hukuk devletinde ceza soruşturma ve kovuşturmasına ilişkin kurallar -ceza hukukunun ana ilkeleri ile Anayasa’nın konuya ilişkin kuralları başta olmak üzere- ülkenin sosyal ve kültürel yapısı, etik değerleri ve ekonomik hayatın gereksinimleri dikkate alınarak saptanacak ceza siyasetine göre belirlenir. Kanun koyucu, cezalandırma yetkisini kullanırken toplumda hangi eylemlerin suç sayılacağı, bunun hangi tür ve ölçüdeki ceza yaptırımı ile karşılanacağı, ne şekilde soruşturulacağı, nelerin ağırlaştırıcı veya hafifletici sebep olarak kabul edilebileceği konularında takdir yetkisine sahiptir. Dolayısıyla kanun koyucunun ceza siyaseti gereği kimlerin özel soruşturma usulüne tabi olacağını belirleme hususunda takdir yetkisi vardır (AYM, E.2012/19, K.2013/17, 17/1/2013).

106. Özetlemek gerekirse kamu görevlilerinin görevlerini devlet adına ifa etmeleri ve görevlerinin ifası ile ortaya çıkan birtakım durumlarla bağlantılı olarak sık sık şikâyet edilme ve soruşturma tehdidi altına olma riski ile karşı karşıya olmaları nedeniyle haklarında adli soruşturma yürütülmesinin belirli bir makamın iznine bağlanması, hukuk devletinde makul görülebilir.

107. Nitekim Anayasa’nın 129. maddesinin altıncı fıkrasında memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılmasının -kanunla belirlenen istisnalar dışında- kanunun gösterdiği idari mercinin iznine bağlı olduğu hüküm altına alınmıştır.

108. Anayasa'nın bütünselliği ilkesi çerçevesinde Anayasa kurallarının bir arada ve hukukun genel kuralları gözönünde tutularak uygulanması zorunlu olduğundan etkili soruşturma yükümlülüğünü ve kamu görevlilerinin soruşturulmasının izin şartına bağlı olmasını düzenleyen kurallar bütününün birbiri ile uyumlu bir şekilde yorumlanması gereklidir. Bununla birlikte soruşturulması izin şartına bağlı olmayan suçlarda izin mekanizmasının işletilmesi, soruşturmanın etkililiği bakımından sorun oluşturabilir.

109. Nitekim başvuruya konu soruşturma kapsamında Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda, 4483 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde ilgili görevliler hakkında yürütülen ve soruşturma izni verilmemesi ile sonuçlanan ön inceleme prosedürüne atıf yapılırken soruşturma konusu suçların 4483 sayılı Kanun'un izin şartına bağlı olmaksızın resen kovuşturulması gereken suçların düzenlendiği 2. maddesinin beşinci fıkrası kapsamında olup olmadığı tartışılmamıştır.

110. Soruşturmanın etkililiği bağlamında yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı ve soruşturmayı sona erdirmek ya da kararlarını temellendirmek için aceleci davranarak temelden yoksun tespit ve gerekçelere dayanmamalıdırlar. Aynı şekilde kanunun güç kullanılmasına cevaz verdiği durumlarda kişiye uygulanan muamelenin orantılı olup olmadığının da olayın tüm unsurları ortaya konularak çok yönlü olarak değerlendirilmesi gerekir (Cemil Danışman, § 99).

111. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın gerekçesinde ise "şüpheli polis memurlarının kamu görevi icra ettikleri sırada yasal yetki kapsamında sınırlı ölçülü ve tutarlı olarak Nevruz günü toplumsal olayı önlemek amacıyla PVSK. ve TCK. 25. m anlamında güç kullandıkları şüphelilerin eylemlerinin yasal yetki kapsamında olduğu ve suç ve suç unsuruna rastlanılmadığı" ifadelerine yer verilmiştir.

112. Görüldüğü üzere başvurucuların avukat olmaları nedeniyle tabi olduklarını iddia ettikleri özel hukuki rejim; görevlilere doğrudan aktif bir direnme içinde olup olmadıkları, başvuruculara yönelik fiziki müdahalenin meşruluğu ve uygulanan cebrin amaçla orantılılığı irdelenmeksizin ve "görevin icrası", "yasal yetki", "sınırlı, ölçülü ve tutarlı güç kullanımı" gibi somutlaştırılmaya muhtaç ifadeler, tanık beyanları ve olaya ilişkin kamera görüntüleri gibi delillerle ilişkilendirilmeksizin ve tartışılmaksızın ilgili görevliler hakkında kovuşturmaya yer olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

113. Dahası Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan değerlendirmeler, kutlama alanında başvurucuların yakalanmaları kapsamında işlendiği iddia edilen fiillere ilişkindir. Oysaki başvurucuların gözaltına alındıktan sonra otobüslerde bekletildikleri sırada ve Hastaneye getirildikten sonraki sürede eziyet ve insan haysiyeti ile bağdaşmayan muameleye maruz kaldıklarına ilişkin ayrı iddiaları bulunmaktadır. Cumhuriyet Başsavcılığının kovuşturmaya yer olmadığına dair kararında dayanılan yakalama işlemi sırasında güç kullanımının orantılılığı ile sınırlı tespitler, başvurucuların yakalama işlemi sonrasında maruz kaldıklarını iddia ettikleri muameleleri aydınlığa kavuşturmamaktadır.

114. Soruşturmanın etkililiğinin denetiminde önemli noktalardan biri olan soruşturmanın kamu denetimine açık ve şeffaf olmasının gereklerinden biri de mağdurların -meşru menfaatlerinin korunması için- soruşturma sürecine etkili katılımlarının sağlanmasıdır.

115. Bu çerçevede soruşturmanın etkililiğinin yanı sıra bununla bağlantılı olarak başvurucuların yukarıda değinilen olayın farklı yönlerine ilişkin iddialarının Cumhuriyet Başsavcılığı ve itiraz mercisi tarafından karşılanmamış olması, başvurucuların meşru menfaatlerinin korunması için sürece etkili katılımlarının yeterince sağlanamadığını ortaya koymaktadır.

116. Öte yandan izin verilmemesine dair karara karşı itiraz, Gaziantep Bölge İdare Mahkemesinin 5/3/2013 tarihli kararı ile "Ön inceleme dosyasında yer alan bilgi ve belgelerin; ... yukarıda yazılı eylemlerden dolayı soruşturma açılmasını gerekli kılacak nitelik ve yeterlilikte olmadığı, verilen kararda yöntem ve yasaya aykırılık görülmediği" gerekçesine dayanılarak reddedilmiştir.

117. Görüldüğü üzere Bölge İdare Mahkemesince ön inceleme süreci, yalnızca dosyada yer alan bilgi ve belgeler çerçevesinde denetlenmiş; izin verilememesine dair kararda ortaya konan olay, olgu ve gerekçelerin, başvurucuların tüm iddialarını karşılayıp karşılamadığı ve soruşturma izni talep edilen eylemlerin 4483 sayılı Kanun'un (izin şartına bağlı olmaksızın resen soruşturulması gereken suçların düzenlendiği) 2. maddesinin beşinci fıkrası kapsamında olup olmadığı tartışılmamıştır. Soruşturmanın etkililiğinin denetlenmesine ilişkin bu tespitler, bir bütün hâlinde ön inceleme sürecinin makul bir özenle yürütüldüğü konusunda kuşku uyandırdığı gibi soruşturulan olayın aydınlatılması ve gerektiğinde sorumluların cezalandırılmasının sağlanmasını da zorlaştırmıştır.

118. Sonuç itibarıyla başvurucuların işkence, eziyet ve insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele iddialarının etkili bir şekilde soruşturulduğu sonucuna ulaşılamamıştır. Bu açıdan başvuruya konu soruşturma, işkence, eziyet ve insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele fiillerinin önlenmesi ve gerekiyorsa faillerin cezalandırılması bakımından yeterli bir etki doğurmamıştır. Dahası şüpheliler hakkında etkili bir soruşturma yürütülmemiş olması, bu tür olaylara karışanlara müsamaha ile yaklaşıldığı izlenimini uyandırmakta olup bu durumun işkence, eziyet ve insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele fiillerini gerçekleştirme temayülü olan kamu görevlilerini cesaretlendirebileceği ve bireylerin, belirtilen eylemlere karşı koruma görevi bakımından devlete ve adalet mekanizmalarına olan güvenlerini zedeleyebileceği açıktır.

119. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının öngördüğü etkili soruşturma (usul) yükümlülüğünün ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

120. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

121. Başvurucular, yeniden yargılama yönünde karar verilmesini talep etmişlerdir.

122. Başvuruda, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen devletin etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

123. Belirtilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için kararın birer örneğinin Bölge İdare Mahkemesine ve ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

124. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvuruculara ayrı ayrı ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. İşkence, eziyet ve insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan işkence, eziyet ve insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın birer örneğinin ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için Gaziantep Bölge İdare Mahkemesine ve Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,

D. 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCULARA AYRI AYRI ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 21/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HÜSEYİN KAYA BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/5788)

 

Karar Tarihi: 12/7/2016

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Alparslan ALTAN

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör Yrd.

:

Gizem Ceren DEMİR KOŞAR

Başvurucu

:

Hüseyin KAYA

Vekili

:

Av. Nezahat PAŞA

 

 

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, gözaltında kötü muameleye maruz kalma ve konu hakkında etkili bir soruşturma yürütülmemesi nedenleriyle işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 24/4/2014 tarihinde İzmir 3. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 30/11/2015 tarihinde, başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.

4. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 30/11/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından 4/1/2016 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 2/2/2016 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

7. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 11/2/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 15/2/2016 tarihinde ibraz etmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucu 12/7/2013 tarihinde, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının (TMK 10. madde ile görevli) yürütmekte olduğu bir soruşturma kapsamında İzmir Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü görevlileri tarafından gözaltına alınmıştır.

10. Başvurucunun 12/7/2013 tarihli gözaltı giriş raporunda darp ve cebir izi rastlandığına ilişkin bir ibare bulunmamaktadır.

11. Tutanak ve kamera kaydı çözümlemelerine göre 12/7/2013 tarihinde saat 14.10 sıralarında başvurucunun tuvalet ihtiyacı için nezarethaneden çıkarıldığında sigara içmek istemesi, tekrar nezarethaneye girmek istememesi, polis memurlarına yönelik tehdit ve hakaretlerde bulunması üzerine başvurucuya karşı güç kullanılarak nezarethaneye girmesi sağlanmıştır.

12. Yine tutanak ve kamera kaydı çözümlemelerine göre başvurucu nezarethane içinde agresif tavırlar sergilemiş, nezarethane içinde bulunan yatağı sökmüştür.

13. Başvurucunun gözaltı süresinin uzatılması üzerine 14/7/2013 tarihinde 02.10 sıralarında adli muayene raporu aldırılmak üzere sağlık kuruluşuna götürülmek istenmiş, başvurucunun sağlık kuruluşuna gitmek istemeyerek direnmesi üzerine başvurucu kuvvet kullanılarak nezarethane bölümünden çıkarılmış ve sağlık kuruluşuna götürülmüştür.

14. Düzenlenen zor kullanma tutanağında, başvurucunun kelepçelenerek nezarethaneden çıkarılmaya çalışılırken direnmesi üzerine kafasını nezarethanenin duvarına vurduğu belirtilmektedir.

15. Başvurucu sağlık kuruluşuna götürülerek muayene edilmiş, kafasının sol pariyetalinde 1x1 cm.lik ödem ve minimal kızarıklık tespit edilmiş, beyin cerrahi konsültasyonunda ise ekstra bir bulguya rastlanmamıştır.

16. Başvurucunun gözaltı çıkış işlemleri için 16/7/2013 tarihinde aldırılan raporunda yeni bir darp ve cebir izine rastlanmadığı belirtilmektedir.

17. Başvurucu 19/7/2013 tarihinde vekili aracılığıyla İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyet dilekçesi vermiş, gözaltına alındığı ilk gün bir polis memuru tarafından işkence yapılmakla tehdit edildiğini, yatağını almaları nedeniyle yerde yatmak zorunda kaldığını, 14/7/2013 gecesinde yaklaşık on polis memuru tarafından sürüklenerek nezarethaneden çıkarıldığını, kolundan tutularak kafasının duvara vurulduğunu, tekme ve tokatlarla yaklaşık on beş dakika boyunca darbedildiğini ve bu süre zarfında hakarete maruz kaldığını beyan etmiş, birtakım tanık isimleri sunmuş, kendisini darp edenleri görse tanıyabileceğini belirtmiş, teşhis işlemi yaptırılarak sanıkların tespit edilmesi, sağlık raporları ve kamera kayıtlarının temin edilmesi ve tanıkların dinlenmesi talebinde bulunmuştur.

18. Başlatılan soruşturma kapsamında, başvurucu hakkında düzenlenmiş olan sağlık raporları üzerinden kesin rapor düzenlenmiştir. İzmir Adli Tıp Şube Müdürlüğünün 16/12/2013 tarihli raporu şöyledir:

"... Hüseyin Kaya (başvurucu) adına düzenlenen;

İzmir Katip Çelebi Ün. Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi acil tıp kliniğinin 14.07.2013 tarihli 17079840 protokol nolu hasta muayene formu ile ekindeki aynı hastane beyin cerrahi, konsültasyon raporları ile radyoloji servisince düzenlenen 14.07.2013 tarihli 17079565 protokol nolu röntgen raporları tetkik edildi.

Tıbbi raporlarda ... Hüseyin Kaya'nın yapılan muayenesinde... kafasının sol pariyetalinde 1x1 cm.lik ödem ve minimal kızarıklık görüldüğü,diğer sistem muayenesi bulgularının olağan görüldüğü, 15.07.2013 günü yapılan beyin cerrahi konsültasyonunda değerlendirilebildiği kadarı ile kendisinde motor lateralizan defisiti görülmediği, bulantı, kusma ve vertigosu (baş dönmesi görülmediği, servikal hassasiyeti olduğu,çekilen BBT ve direkt grafilerinde acil NRŞ cerrahi girişim düşündürecek patolojisi görülmediği, radyoloji servisince düzenlenenraporlarında da Hüseyin Kaya'nın darp sonrası baş ağrısı nedeniyle çekilen kranial BBT sinin normal sınırlarda BBT incelemesi olduğu,çekilen vertebra BT tetkikininde normaltetkik olduğu,kemik yapılarının normal olduğu yazılı bulunduğu görüldü.

Buca Seyfi Demirsoy Devlet Hastanesi Acil Servisinin 16.07.2013 tarihli 84 barkot sıra numaralı Genel Adli Muayene Raporunda da Hüseyin Kaya'nın darp nedeniyle 16.07.2013 günü yapılan kontrol muayenesindekendisinde yeni bir darp cebir izi görülmediği,14.07.2013 tarihli çekilen kafa grafisinde kemik yapıların olağan görüldüğü yazılı bulunduğu görüldü.

Rapor ekindeki bir adet Buca Seyfi Demirsoy Devlet Hastanesince çekilmiş 14.07.2013 tarihli kafa grafisinin şubemizde yapılan bakısında da kemik patolojisi bulunmadığı görüldü.

...

Mevcut raporlardan darp sonrası çekilen grafilerinde kemik yapılarında kırık ve çatlağı olmadığı belirlenen Hüseyin Kaya'da darp sonrası tanımlanankafasının sol pariyetal bölge saçlı derisindeki yumuşak doku şişliğine ve bu bölgede kızarıklığa neden olan yaralanmasının.

1) Şahsın yaşamını tehlikeye sokan bir durum olmadığı,

2) Basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğu [tespit edilmiştir]."

19. Soruşturma aşamasında ayrıca kamera kayıtları izlenerek başvurucunun nezarethane içinde veya dışında kötü muameleye maruz kalıp kalmadığı hususunda görüntü çözümlemesi yapılması için bilirkişi görevlendirilmiştir. Soruşturma dosyası kapsamında bilirkişi olarak görevlendirilen kişinin mesleği ya da uzmanlığına ilişkin bir veri bulunmamaktadır.

20. Kamera görüntülerinin çözümlenmesine ilişkin bilirkişi raporunda özetle başvurucunun gözaltında bulunduğu zaman zarfında polis memurlarına yönelik tehdit ve hakaretlerde bulunduğu, nezarethaneye zarar verdiği ve nezarethaneye giriş çıkışlarda polis memurlarına zorluk çıkardığı hususları tespit edilmiştir. Polis memurları tarafından düzenlenen tutanaklarda başvurucunun kafasını vurduğu belirtilen zamana ait çözümlemelerde, başvurucunun doktora gitmeyeceğini söylediği ve nezarethaneden çıkmadığı, polisin başvurucuyu ikna edememesi sonucunda kelepçe takarak başvurucuyu odadan zorla çıkardıkları tespiti yapılmıştır. Görüntü çözümlenmesine ilişkin raporda başvurucunun kafasını ne zaman ve nasıl vurduğuna ilişkin bir tespit yer almamaktadır.

21. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma neticesinde 25/12/2013 tarihli ve S. No. 2013/67755, K.2013/67074 sayılı kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiştir. Anılan kararın gerekçesi şöyledir:

"...

İzmir Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücalede Şube Müdürlüğünün yazısı ekinde gönderilen 15.07.2013 tarihli tutanak ile diğer tutanakların incelenmesinde; müştekinin gözaltında kaldığı süre içerisinde görevlilere karşı sürekli olarak tehdit ve hakarette bulunduğu, görevlilere direne(re)k görevlerini yapmalarını engellediği, nezarethaneye zarar verdiği, görevlilerce herhangi bir müdahalenin yapılmamasına rağmen ''vurma diyorum sana, vurma lan'' şeklinde asılsız ithamlarda bulunduğu, rahatsız olduğunu beyan etmesi üzerine hastaneye götürülmesine rağmen tedaviyi kabul etmediği, nezarethanede yatağı kaldırıp, yatak tahtasını söküp eline alarak yatağın üzerinde oturduğu, lavabo ihtiyacı için nezarethaneden çıkarıldığında tekrar nezarethaneye girmemek için direnmesi nedeniyle orantılı güç kullanılıp nezarethaneye sokulduğu, ..., müştekinin 14.07.2013 günü doktor raporu için nezarethaneden çıkarılmak istendiğinde direnmesi nedeniyle kendisine orantılı güç kullanıldığı, müştekinin ve diğer arkadaşlarının eylemlerinin ve sözlerinin kamera ile tespit edildiği belirtilmiştir.

...

Müştekinin gözaltına kaldığı tarihlere ait kamera görüntüleri üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen 05.11.2013 tarihli bilirkişi raporunda müştekinin ve gözaltına alının diğer kişilerin nezarethanede taşkınlık yaptıklarına, nezarethaneye zarar verdiklerine, müştekinin görevlilere direndiğine, tehdit ve hakaret ettiğine dair tespitler yapılmış olup, rapor sonucunda müştekinin TEM Şube Müdürlüğünde gözaltında kaldığı süre boyunca nezarethanede veya nezarethane dışında kötü muameleye maruz kaldığına ilişkin herhangi bir görüntü tespit edilemediği belirtilmiştir.

....

Cumhuriyet Başsavcılığımızca yapılan soruşturma sonucunda iddia, doktor raporları, tutanaklar, kamera görüntüleri, bilirkişi raporu ve tüm evrak kapsamı birlikte değerlendirildiğinde müştekinin gözaltına alındığı ya da gözaltında bulunduğu sırada görevli polis memurları tarafından kendisine karşı işkence yapıldığına veya tehdit ve hakaret suçlarının işlendiğine dair yeterli ve inandırıcı delil bulunmadığı, ... müştekinin doktor raporundaki bulguların nezarethanede taşkınlık yapması ve görevliler tarafından zor kullanma yetkisinin kullanılması sonucunda meydana gelmiş olduklarının anlaşıldığı, görevlilerin zor kullanma yetkisini kullanmalarınınhukuka uygun olup suç teşkil etmediği [anlaşılmıştır]."

22. Başvurucu anılan karara itiraz etmiş; itiraz dilekçesinde kendisine teşhis işlemi yaptırılmadığını ve beyanının alınmadığını, gösterdiği tanıkların dinlenmediğini, kamera kayıtlarının olayların bir kısmını kaydetmiş olduğunu ve bu kayıtların Savcılıkça izlenmeksizin polis olup olmadığı belirtilmeyen bir bilirkişi tarafından hazırlanan rapor ile yetinildiğini, anılan rapordaki beyanların tarafsız olmayıp polis memurlarının zor kullanımı sırasındaki eylemlerini tespit etmediğini, kamera kayıtları kopyalanırken bazı bölümlerin kesilip kesilmediğinin araştırılmadığını, bilirkişi raporu kendilerine tebliğ edilmeyerek itiraz hakkı tanınmadığını, kameranın bulunmadığı yerde darbedilmiş olmasına karşın buna ilişkin bir tespit yapılmadığını belirtmiştir.

23. Karşıyaka 1. Ağır Ceza Mahkemesi 3/3/2014 tarihli ve 2014/561 Değişik iş sayılı kararıyla "Toplanan kanıtlar, iddia ve savunma ile yapılan soruşturma sonunda verilenkovuşturmaya yer olmadığına dair kararında bir isabetsizlik bulunmadığı" gerekçesiyle itirazın reddine karar vermiştir.

24. İtirazın reddi kararı başvurucuya 25/3/2014 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 24/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

25. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun 16. maddesi şöyledir:

"Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.

Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.

İkinci fıkrada yer alan;

a) Bedenî kuvvet; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedenî gücü,

b) Maddî güç; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı ve/veya boyalı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını,

ifade eder.

Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır.

Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir.

Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir.

Polis, kendisine veya başkasına yönelik bir saldırı karşısında, zor kullanmaya ilişkin koşullara bağlı kalmaksızın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun meşru savunmaya ilişkin hükümleri çerçevesinde savunmada bulunur.

..."

26. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 256. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullanması halinde, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.”

27. 5237 sayılı Kanun’un 86. maddesi şöyledir:

“(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması halinde, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.

(3) Kasten yaralama suçunun;

d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,

işlenmesi halinde şikayet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

28. Mahkemenin 12/7/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

29. Başvurucu, gözaltına alındığı ilk gün bir polis memuru tarafından işkence yapılmakla tehdit edildiğini, yatağını almaları nedeniyle yerde yatmak zorunda kaldığını, 14/7/2013 tarihi gecesinde yaklaşık on polis memuru tarafından sürüklenerek nezarethaneden çıkarıldığını, kolundan tutularak kafasının duvara vurulduğunu, tekme ve tokatlarla darbedildiğini ve hakarete maruz kaldığını, anılan eylemlerin kameranın bulunmadığı yerde gerçekleştirildiğini, Cumhuriyet Savcılığı tarafından yürütülen soruşturma sürecinde kendisine teşhis işlemi yaptırılmadığını ve beyanının alınmadığını, gösterdiği tanıkların dinlenmediğini, kamera kayıtları Savcılıkça izlenmeksizin polis olup olmadığı belirtilmeyen bir bilirkişi tarafından hazırlanan rapor ile yetinildiğini, anılan rapordaki beyanların tarafsız olmayıp polis memurlarının zor kullanımı sırasındaki eylemlerini tespit etmediğini, kamera kayıtlarının cd ortamına şüpheliler tarafından aktarıldığını ve görüntülerde kesintiler bulunduğunu, bilirkişi raporuna itiraz hakkı tanınmadığını, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara karşı temyiz yoluna başvurulamadığını belirterek Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında koruma altına alınan işkence ve kötü muamele yasağı, Anayasa'nın 36. maddesinde koruma altına alınan adil yargılanma hakkı, Anayasa'nın 40. maddesinde koruma altına alınan etkili başvuru hakkı ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 7. Protokol'ün 2. maddesinde koruma altına alınan iki dereceli yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlalin tespiti ile manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

30. İşkence ve kötü muamele yasağına ilişkin olarak devletin etkili soruşturma yapma sorumluluğu kapsamında yargılama süreci değerlendirileceğinden başvurucunun adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiği yönündeki şikâyetine ilişkin ayrı bir değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. İki Dereceli Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

31. Başvurucu, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara karşı temyiz yoluna başvurulamaması nedeniyle ceza yargılamasının iki dereceli yürütülmediğini, bu nedenle Sözleşme'ye ek 7. Protokol'ün 2. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir.

32. Anayasa ve Kanun hükümlerine göre Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme'nin ve Türkiye'nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013§ 18).

33. Sözleşme'ye ek 7. Protokol'ün 2. maddesinde düzenlenen iki dereceli yargılanma hakkı, cezai bir suçtan mahkûm edilen kişileri kapsamakta olup somut olayda başvurucunun sahip olduğu katılan/mağdur sıfatını haiz kişiler anılan korumanın kapsamı dışında kalmaktadır.

34. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. İşkence ve Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

35. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

36. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:

"Herkes, … maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

...

Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”

37. Başvurucu; gözaltına alındığı ilk gün bir polis memuru tarafından işkence yapılmakla tehdit edildiğini, yatağını almaları nedeniyle yerde yatmak zorunda kaldığını, 14/7/2013 tarihi gecesinde ona yakın polis memuru tarafından sürüklenerek nezarethaneden çıkarıldığını, kolundan tutularak kafasının duvara vurulduğunu, tekme ve tokatlarla darbedildiğini ve hakarete maruz kaldığını ileri sürmüştür.

38. Bakanlık görüşünde, polis memurları tarafından başvurucuya karşı güç kullanıldığı ancak Cumhuriyet Savcılığı tarafından yapılan değerlendirmede tutanaklar, adli tıp raporu ve kamera görüntülerine ilişkin bilirkişi raporunun değerlendirilmesi sonucunda anılan güç kullanımının görevlilerin zor kullanma yetkisi sınırları kapsamında olduğu, hukuka uygun olduğu ve suç teşkil etmediği değerlendirmesi yapılarak kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiği belirtilmiştir.

39. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru dilekçesindeki iddialarını yinelemiştir.

40. İncelemeye konu başvuruya ilişkin esasa yönelik bir sonuca varılmasını sağlayacak yeterli veri bulunmadığı ve değerlendirmenin ancak etkili bir soruşturma yapılması sonucunda mümkün olacağı anlaşıldığından başvuru, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının öngördüğü devletin etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğü ile sınırlı olarak incelenecektir.

a. Genel İlkeler

41. Devletin, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğün usule ilişkin bir boyutu bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 110)

42. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde, Anayasa’nın 17. maddesi “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Şayet bu olanaklı olmazsa bu madde, sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiili dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 25).

43. Usul yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği soruşturma türünün, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının esasına ilişkin yükümlülüklerin cezai bir yaptırım gerektirip gerektirmediğine bağlı olarak tespiti gerekmektedir. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm ve yaralama olaylarına ilişkin davalarda Anayasa’nın 17. maddesi gereğince devletin, ölümcül ya da yaralamalı saldırı durumunda sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi, bu hak ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 55).

44. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).

45. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edebilmek için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma, bağımsız, hızlı ve derinlikli bir şekilde yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı ve soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdırlar. Bu kapsamda yetkililer diğer deliller yanında görgü tanıklarının ifadeleri ile kriminalistik bilirkişi incelemeleri dâhil söz konusu olayla ilgili kanıtları toplamak için alabilecekleri bütün makul tedbirleri almalıdırlar(Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).

46. Bu tür olaylarla ilgili cezai soruşturmaların etkililiğini sağlayan hususlardan biri de teoride olduğu gibi pratikte de hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturmanın veya sonuçlarının kamu denetimine açık olmasıdır. Buna ilaveten her olayda, mağdurların meşru menfaatlerini korumak için bu sürece etkili bir şekilde katılmaları sağlanmalıdır. (Cezmi Demir ve diğerleri, § 115).

47. Yetkililer resmî şikâyet yapılır yapılmaz harekete geçmelidirler. Şikâyet yapılmadığında bile işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren yeterli kesin belirtiler olduğunda soruşturma açılması sağlanmalıdır. Bu bağlamda soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız biçimde kamu denetimine tabi olarak özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (Tahir Canan, § 25).

48. Kamu görevlileri tarafından yapılan işkence ve kötü muamele iddiaları hakkında yürütülen soruşturmanın etkili olması için soruşturmadan sorumlu ve tetkikleri yapan kişiler olaylara karışan kişilerden bağımsız olmalıdır. Soruşturmanın bağımsızlığı sadece hiyerarşik ya da kurumsal bağlantının olmamasını değil aynı zamanda somut bir bağımsızlığı da gerektirir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 117).

49. Kötü muameleye ilişkin şikâyetler hakkında yapılan soruşturma söz konusu olduğunda yetkililerin hızlı davranması önemlidir. Bununla birlikte belirli bir durumda bir soruşturmanın ilerlemesini engelleyen sebepler ya da zorlukların olabileceği de kabul edilmelidir. Ancak, kötü muameleye yönelik soruşturmalarda, hukuk devletine bağlılığın sağlanması, hukuka aykırı eylemlere hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü verilmesinin engellenmesi, herhangi bir hile ya da kanunsuz eyleme izin verilmemesi ve kamuoyunun güveninin sürdürülmesi için yetkililer tarafından soruşturmanın azami bir hız ve özenle yürütülmesi gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 119).

50. Anayasa’nın 17. maddesinin amacı kişinin maddi ve manevi varlığına ilişkin bir ölüm ya da yaralama olayında mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların tespit edilerek hesap vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü olmayıp, uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Dolayısıyla bu kapsamda açılmış olan tüm davaların mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlanması zorunluluğu bulunmamaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 127). Ancak usul yükümünün bir unsuru olarak, tespit edilen sorumlulara fiilleriyle orantılı cezalar verilmeli ve mağdur açısından uygun giderim sağlanmalıdır.

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

51. Başvurucu, gözaltındayken kötü muamele gördüğü iddialarını Cumhuriyet Savcılığına verdiği dilekçede dile getirmiş; yürütülen soruşturma neticesinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.

52. Başvurucunun polis memurları tarafından kameranın görmediği yerlerde darbedildiği iddiası da bulunmasına karşın sağlık raporlarında baş bölgesine aldığı darbe dışında bir yaralanmanın tespit edilmediği ve başvurucunun anılan sağlık raporlarına yönelik bir itirazının bulunmadığı anlaşılmaktadır.

53. Başvurucunun sağlık raporuyla tespit edilen baş bölgesindeki yaralanmanın ise, başvurucunun 12/7/2013 tarihli gözaltı giriş raporunda darp ve cebir izine rastlanmadığı, 14/7/2013 tarihli adli muayene raporunda ise kafasının sol pariyetalinde 1x1 cm'lik ödem ve minimal kızarıklık tespit edildiği değerlendirildiğinde, gözaltında bulunduğu zaman zarfında gerçekleştiğine ilişkin bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.

54. Başvurucu anılan yaralanmanın polis memurları tarafından kafasının duvara vurulması sonucu oluştuğunu ileri sürmektedir.

55. Polis memurları tarafından düzenlenen zor kullanma tutanağında, başvurucunun nezarethaneden kuvvet kullanılarak çıkarılması sırasında direniş göstermesi nedeniyle kafasını nezarethane duvarına çarptığı belirtilmektedir. Başvurucunun kafasını vurma anına ait olduğu ve kamera görüntülerinden alındığı belirtilen fotoğraflar tutanağa eklenmiş bulunmakla birlikte fotoğraflardan başvurucunun kafasını vurma şekline ilişkin bir çıkarım yapılamamaktadır.

56. Kamera görüntü çözümlemesine ilişkin bilirkişi raporunda, başvurucunun nezarethaneden çıkarılması sırasında kafasını duvara vurup vurmadığına ilişkin bir tespit yer almadığı gibi başvurucunun kafasındaki yaralanmanın nasıl meydana geldiğini açıklayabilecek başka bir tespit de bulunmamaktadır.

57. Kovuşturmaya yer olmadığı kararına esas alınan deliller polis tutanakları ile görüntü çözümlemesine ilişkin bilirkişi raporu ile sınırlıdır.

58. Soruşturmaya konu olaya ilişkin, başvurucunun sağlık raporuyla tespit edilmiş olan kafa yaralanmasının ne şekilde gerçekleşmiş olduğunun açıklığa kavuşturulması soruşturmanın etkililiği açısından önem taşımaktadır. Olayın şüphelileri tarafından düzenlendiği açık olan polis tutanaklarında, başvurucunun nezarethaneden çıkarılmak istenmesi üzerine zor kullanılması sırasında kafasını duvara çarptığı belirtilmekle birlikte, kovuşturmaya yer olmadığı kararına esas alınan diğer bir delil olan kamera kaydı çözümlemelerine ilişkin raporda uyuşmazlığın ana konusu olan başvurucunun kafa yaralanmasının ne zaman ve ne şekilde gerçekleştiğine ilişkin hiçbir tespit yer almamaktadır.

59. Görüntü çözümlemelerine ilişkin bilirkişi raporunda başvurucunun kafa yaralanmasına ilişkin bir tespite yer verilmemesinin yanı sıra yürütülen soruşturmanın etkili olması için soruşturmadan sorumlu ve tetkikleri yapan kişilerin olaylara karışan kişilerden bağımsız olması gerekliliği değerlendirildiğinde, görüntü çözümlemesi yapmakla görevlendirilen kişinin polis memuru olmaması önem taşıdığı hâlde, görevlendirilen bilirkişinin polis memuru olup olmadığına ilişkin olarak soruşturma dosyası kapsamında bir tespit yapılamamaktadır.

60. Başvurucunun ayrıca polis memurları tarafından tehdit edildiği ve hakarete maruz kaldığı iddiaları bulunmaktadır. Kamera kaydı çözümlemelerinde bu konuda bir tespit yer almadığı gibi soruşturma dosyası kapsamında, başvurucunun anılan iddialarının değerlendirilmesine yönelik müşteki ve tanık beyanı, şüpheli ifadesi gibi başkaca bir delilin de bulunmadığı anlaşılmaktadır.

61. Gözaltında kamu görevlileri tarafından gerçekleştirildiği ileri sürülen kötü muamele şikâyeti kapsamında yürütülen bir soruşturmaya mağdurun etkin katılımının sağlanması da soruşturmanın etkinliğinin önemli koşullarından biridir. Soruşturma aşamasında başvurucunun beyanına başvurulmamış olması, soruşturmaya etkin katılımının sağlanması yönünde gerekli özenin gösterilmediğini ortaya koymaktadır.

62. Yürütülen soruşturma aşamasında toplanan her delilin mağdura tebliğ edilmesi zorunluluğu bulunmamakla birlikte, mağdurun toplanan delillere yönelik itirazlarını sunabilmesi ve bu itirazların gereğince değerlendirilmesi de etkili katılımın sağlanması yönünden önem taşımaktadır. Kovuşturmaya yer olmadığı kararıyla sonuçlanan soruşturma sürecinde mağdur, anılan karara karşı yaptığı itirazda, soruşturma aşamasında toplanan delillerine ilişkin itirazlarını sunma şansına sahip olmakla birlikte, spesifik birtakım itirazların sunulması durumunda itiraz incelemesine ilişkin verilen kararda bu itirazların değerlendirildiğinin gösterilmesi soruşturmanın etkililiğinin sağlanması açısından önem taşımaktadır.

63. Somut olayda başvurucunun soruşturma aşamasında toplanan delillere ilişkin birtakım spesifik itirazlar sunduğu (bkz. § 22) anlaşılmakta, ancak itirazın reddine ilişkin kararda bu itirazların değerlendirildiğine ilişkin bir veriye rastlanmamaktadır.

64. Süreç bir bütün olarak değerlendirildiğinde devletin hüküm ve kontrolü altında bulunulan bir zaman diliminde meydana gelen yaralanma olayına ilişkin olarak yürütülen soruşturmada, etkili katılımın sağlanması ve soruşturma sonucunda alınan kararın tüm bulguların kapsamlı bir analizine dayalı olması gerekliliklerine uygun bir soruşturma yürütülmesi konusunda gerekli özenin gösterilmediği sonucuna ulaşılmıştır.

65. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının öngördüğü, devletin etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

66. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir...

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

67. Başvurucu, Anayasa’nın 17. maddesinin ihlali nedeniyle 40.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

68. Başvuru konusu olayda, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının öngördüğü devletin etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğünün ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yargılamanın (soruşturmanın) yenilenmesine karar verilmesi gerekmektedir.

69. İhlal gerekçeleri değerlendirildiğinde ihlalin tespiti ve yeniden soruşturma yapılmasına hükmedilmesinin ihlalin ve sonuçlarının giderilmesinde yeterli olacağı anlaşıldığından başvurucunun manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

70. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. İki dereceli yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının öngördüğü usul yükümlülüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin 17. maddesinin üçüncü fıkrasının öngördüğü etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama (soruşturma) yapılmak üzere İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE

12/7/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

BİLAL ÇİÇEK BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/29)

 

Karar Tarihi: 13/7/2016

R.G. Tarih ve Sayı: 12/10/2016 - 29855

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan y.

:

Serruh KALELİ

Üyeler

:

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Erdal TERCAN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

Kadir ÖZKAYA

Raportör

:

Hüseyin MECEK

Başvurucu

:

Bilal ÇİÇEK

Vekili

:

Av. Ahmet BIYIKLI

 

 

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, üçüncü kişiler tarafından darp iddiasıyla ilgili olarak yapılan yargılamada zamanaşımından düşme kararı verilmesi nedeniyle işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 26/12/2013 tarihinde Anamur Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formunun ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 31/3/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 9/2/2016 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 21/3/2016 tarihli yazısında Anayasa Mahkemesi tarafından başvurunun kabul edilebilirliği hakkında bir karar verilmediği, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 71. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca ancak kabul edilebilirlik hakkında bir karar verildikten sonra görüş bildirilebileceği belirtilerek başvuru hakkında herhangi bir görüş sunulmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi’nden (UYAP)elde edilen bilgilere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvuru konusu olayların meydana geldiği tarihte 30 yaşında olan başvurucu, Anamur’da ikamet etmektedir.

8. Başvurucu ile amcasının oğlu İ.Ç. arasında arazi ihtilafı bulunmaktadır.

1. Olayla İlgili Sanık N.K. Hakkında Yapılan Soruşturma

9. Başvurucu 30/3/2005 tarihinde darbedilmiştir. Başvurucunun Anamur Devlet Hastanesine götürülmesi üzerine Anamur Cumhuriyet Başsavcılığının 2005/473 Hazırlık sayılı dosyasında resen soruşturma başlatılmıştır.

10. 30/3/2005 tarihinde saat 18.00'de düzenlenen olay yeri tespit tutanağında ve krokisinde, olayın meydana geldiği Dragon Çayı’na 5 m mesafede 20 cm çapında kan izi bulunduğu belirtilmiştir.

11. Sanık N.K. 31/3/2005 tarihinde Anamur Sulh Ceza Mahkemesi tarafından tutuklanmıştır.

12. Sanık 3/5/2005 tarihli celsede Anamur Asliye Ceza Mahkemesi tarafından tahliye edilmiştir.

2. Başvurucunun Adli Raporları

13. Mersin Adli Tıp Şube Müdürlüğünün 26/8/2005 tarihli raporunda, 30/3/2005 tarihinde yapılan muayenesinde, kafa arkasında 2-3 cm’lik, solda 9-10 cm’lik, vertekste (kafanın en üst noktası) 2-3 cm’lik,kafa arka solda 4-5 cm’lik skalp (saçlı deri) kesisi, sol el 3. parmak dorsal volerde (el ayası) üçer cm’lik kanamalı yara, ekstansör tendon kesisi, sol el sırtında yaygın hematom ve erezyon, sağ el 2. ve 3. parmaklardasıyrıklar, sol kalçada 2x3 cm’lik erezyon, sol baldırda 1x6 cm’lik ekimoz, sırtın solunda, sol omuzda yaygın ekimoz, göğüs önde 1x15 cm’lik ekimoz mevcut olduğu, yatırılarak takibe alındığı, genel anestezi altında sütür uygulandığı, 5/4/2005 günü taburcu edildiği kayıtlı olmakla arızasının; şahsın hayatını tehlikeye maruz kılmadığı, 15 gün mutad iştigaline engel teşkil edeceği, uzuv tatili yönünden rapor tanzimi için olay tarihinden 18 ay sonra şahsın müracaatının uygun olacağı kayıtlıdır.

14. Başvurucunun on sekiz ay sonra uzuv tatili yönünden adli muayene raporunun aldırıldığına dair başvuru dosyası ve UYAP kayıtlarında bir bilgi ya da belge bulunmamaktadır.

3. Sanık N.K. Hakkında Açılan Kamu Davası

15. Anamur Cumhuriyet Başsavcılığının 4/4/2005 tarihli ve E.2005/221 sayılı iddianamesiyle sanık N.K. hakkında kasten yaralama suçundan Anamur Asliye Ceza Mahkemesine kamu davası açılmıştır. İddianame şöyledir:

“Sanığın (N.K.), eniştesi İ.Ç. ile İ.nin amcasının oğlu müşteki (başvurucu) arasında husumet bulunduğu, suç tarihinden birkaç gün öncesinde müşteki ile İ.nin husumet nedeniyle yaptıkları tartışma sırasında müştekinin İ.ye hakaret etmesine kızgınlık duyan sanığın, suç tarihinde müştekinin yanına giderek, sanığın müştekiyi taş, sopa ve tekme ile darp ederek hayati tehlike geçirecek şekilde yaralanmasına sebebiyet verdiği, müşteki beyanı, sanık ikrarı, doktor raporu ve tüm hazırlık evrakı kapsamından anlaşılmakla … sanığın cezalandırılmasına karar verilmesi kamu adına talep ve iddia olunur.”

16. Açılan kamu davası Anamur Asliye Ceza Mahkemesinin 2005/146 sayılı esasına kaydedilmiştir

4. Müşteki (Başvurucu) Beyanları

17. 30/3/2005 tarihinde saat 17.50'de kolluk görevlileri tarafından başvurucunun olay sonucunda kaldırıldığı hastanede bulunduğu sırada ifade verecek durumda olmadığına dair tutanak düzenlenmiştir.

18. Başvurucu 15/9/2005 tarihli Mahkemedeki beyanında, sanığın eniştesi olan İ.Ç.nin amcasının oğlu olduğunu, sabahleyin babası ve arkadaşı H.K. ile çilek tarlasına giderken yolda babasının kendilerinden ayrıldığını, arkadaşı H.K. ile birlikte tarlada çalıştıklarını, öğleden sonra saat 15.00 civarında işlerini bitirdiklerini, H.K.nin evine gitmek üzere yola çıktığını, ırmak kenarında dinamoyu kapatmaya giderken N.K., İ.K., S.K. A.Y. ve D.A.K.nin ellerinde sopalarla kendisine saldırdıklarını söylemiştir.

19. Başvurucunun 5/12/2005 tarihli Cumhuriyet savcılığındaki beyanı da aynı mahiyettedir.

5. Sanıklar S.K., İ.Ç., D.A.K. ve A.Y Hakkında Açılan Kamu Davaları

20. Anamur Asliye Ceza Mahkemesi tarafından başvurucunun duruşmadaki beyanları nazara alınarak suç ihbarında bulunulması üzerine başvurucunun ifadesinde adı geçen diğer şüpheliler N.K. İ.Ç., D.A.K. ve A.Y. hakkında başvurucuyu darbettikleri iddiasıyla Anamur Cumhuriyet Başsavcılığının 19/10/2007 tarihli ve E.2007/730 sayılı iddianamesiyle kamu davası açılmıştır. Açılan dava Anamur Asliye Ceza Mahkemesinin 2007/425 sayılı esasında kayıtlı iken Mahkemenin 6/3/2008 tarihli kararıyla her iki dosya birleştirilerek yargılamaya E.2005/146 sayılı dosya üzerinden devam edilmiştir.

6. Sanıkların Savunmaları

21. Sanık N.K. 30/3/2005 tarihli kollukta, 31/3/2005 Cumhuriyet Savcılığında ve sorgu hâkiminde, 3/5/2005 tarihli duruşmadaki savunmalarında; eniştesi olan İ.Ç. ile İ.Ç.nin amcasının oğlu olan E.Ç. ve Bilal Çiçek’in (başvurucu) iki üç gün önce münakaşa ettiklerini duyduğunu, 30/3/2005 tarihinde bu durumu öğrendiğini, Bilal Çiçek’le dere kenarında karşılaştığını, "Ayıp değil mi enişteme terbiyesizce laflar söylüyorsunuz?" dediğini, kendisine küfrederek kolundaki cekete elini atınca silah ya da bıçak çekeceğini zannederek yerden aldığı odun parçası ve taşla kafa, göğüs ve bacağına vurduğunu söylemiştir.

22. Sanıklar S.K., İ.Ç., D.A.K. ve A.Y. 6/3/2008 tarihli duruşmadaki savunmalarında olay günü olay yerinde bulunmadıklarını söyleyerek suçlamaları reddetmişlerdir.

7. Tanık Beyanları

23. Başvurucunun arkadaşı H.K. 15/9/2005 tarihli duruşmadaki beyanında, olay günü başvurucu ile birlikte saat 15.00’e kadar tarlada çalıştıktan sonra kendisinin ana yolda başvurucuyla buluşmak üzere ayrıldığını, başvurucunun dinamoyu kapatmaya gittiğini, başvurucunun yanında beş kişi gördüğünü, birinin beyaz Toros marka bir araçla, diğerlerinin de yaya olarak kaçtığını, bu kişilerden D.K. ve İ.Ç. isimli olanlarını tanıdığını, diğer üçünü tanımadığını, kaçanlardan ikisinin elinde sopa olduğunu gördüğünü, sopalı kişilerden birinin İ.Ç. olduğunu, kendisinin bulunduğu yerle olay yeri arasında 200 m kadar mesafe olduğunu, aralarında geçen konuşmayı duymadığını söylemiştir.

24. Başvurucunun komşusu tanık M.T. 15/9/2005 tarihli celsedeki beyanında, olay günü çilek ilaçlamak için başvurucudan ilaç motoru aldığını, motoru çalıştıramayınca başvurucunun yanına gelmek üzere hareket ettiğinde yolda elleri sopalı beş kişi gördüğünü, birlikte başvurucuyu dövdüklerini, daha sonra H.K.nin ıslık çalarak yapmayın diye bağırması üzerine kaçtıklarını söylemiştir. Kendisinin olay yerine 50 m mesafede olduğunu, sanık N.K.nin dayısı R.K.nin beyaz bir arabayla gelerek sanığı araca aldığını, diğer dört kişinin ise yaya olarak kaçtıklarını, başvurucunun kardeşi E.Ç. ile H.K.nin ve birkaç kişinin daha gelerek başvurucuyu taksiye bindirip hastaneye götürdüklerini söylemiştir.

25. Başvurucunun babası tanık M.Ç. 15/9/2005 tarihli celsede ifadesinde;olay günü oğlu Bilal, komşuları H.K. ile birlikte çilek tarlasına doğru gittiklerini, kendisinin tarladan ayrılarak bir cenazeye gittiğini, oğlu Bilal ve tanık H.K.nin tarlada kaldıklarını, cenaze evinde N.K.nin dayısı R.K.ye birinin telefon açtığını, R.K.nin cenaze evinden ayrıldığını, bir süre sonra geri gelerek oğlumu yeğenlerinin dövdüğünü ölmediyse git bak dediğini, oğlu Bilal’i H.K. ve diğer oğlu E.Ç.nin alıp hastaneye götürdüklerini duyduğunu, oğlunun başına olay nedeniyle 35 dikiş atıldığını beyan etmiştir.

26. Sanık N.K.nin teyzesinin oğlu tanık S.B. 15/9/2005 tarihli duruşmadaki ifadesinde; olay günü N.K.nin kendisini çağırarak Akine Köprüsü’ne götürmesini istediğini, Köprü’de başvurucunun kardeşi E.Ç. ile N.K.nin karşılaştıklarını, E.Ç.nin, "Kardeşimi sen mi dövdün?" diye N.K.ya sorduğunu, onun da "Hayır ağabeyim dövdü." şeklinde cevap verdiğini söylemiştir.

27. Tanık C.K. 15/9/2005 günlü celsedeki beyanında; olayı görmediğini, olay günü bir yakınının taziye ziyaretine gittiğini, yeğeni N.K.nin kendisini arayarak buluştuklarını, ne olduğunu sorduğunda Bilal Çiçek’i dövdüklerini, öldü mü bilmiyorum, beni Ormancık Köprüsü’ne götür dediğini belirtmiştir.

8. Kovuşturma Sonucunda Verilen Kararlar

28. Mahkemenin 4/6/2009 tarihli ve E.2005/146, K.2009/470 sayılı kararıyla tüm sanıkların 765 sayılı Kanun’un 456. maddesinin birinci fıkrası uyarınca 1.800 TL adli para cezasıyla cezalandırılmalarına karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili bölümleri şöyledir:

 “…

İddia, Sanık savunmaları, Katılan beyanı ve tüm dosya kapsamı bir bütün halinde değerlendirildiğinde; Sanıkların, Katılanı yaraladıkları ve böylelikle üzerlerine atılı kasten yaralama suçunu işledikleri sabit olmuştur.

Sanıkların eylemi 765 sayılı yasanın 456/1, maddesi kapsamında kalmakta olup, 765 sayılı yasa ve 647 sayılı yasaya göre sanıklar hakkında hüküm kurulduğunda sanıkların sonuç olarak 1.800'er TL Adli Para Cezası ile Cezalandırılmaları sonucu ortaya çıkmaktadır. 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı yasaya göre sanıkların eylemi değerlendirildiğinde ise; Sanıkların eylemi 5237 sayılı yasanın 86/1 maddesi kapsamında kalmaktadır. Bu suç için öngörülen ceza ise 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezasıdır, 765 sayılı yasada sanıkların üzerine atılı suçun alt ve üst sınırları ile 765 sayılı sayılı yasanın 647 sayılı yasa ile birlikte uygulanması durumunda 765 sayılı yasanın sanıkların daha lehine sonuç doğurduğu anlaşıldığından sanıklar hakkında 765 sayılı ve 647 sayılı yasanın uygulanmasına karar vermek gerekmiştir.

Sanıkların, Katılanın zararlarını gidermemiş olması nedeniyle sanıklar hakkında 5271 sayılı CMK'nın 231 maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilerek iddia makamının mütalaasına uygun olarak aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.”

29. Kararın temyiz edilmesi üzerine hüküm Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 18/1/2012 tarihli ve E.2011/24396, K.2012/1558 sayılı kararıyla bozulmuştur. Bozma kararı şöyledir:

 “…

1-) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumuna ilişkin uygulama esasları ve koşullarının belirlendiği Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun Dairemizce de benimsenen 03.02.2009 tarih, 2008/11-250 E, 2009/13 K. sayılı kararında ‘suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tamamen giderilmesinde zarar yönünden, kanaat verici basit bir araştırmayla belirlenecek maddi zararların esas alınması, manevi zararların bu kapsama dahil edilmemesi gerektiği’ görüşünün benimsenmesi dikkate alınarak mahkeme tarafından mağdurda meydana gelen zarar, kanaat verici ve basit bir araştırmayla saptanıp, sanıktan tespit olunan bu zararı giderip gidermeyeceği sorulup ve diğer koşulların da mevcudiyeti halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasıyla ilgili olarak bir karar verilmesi gerekirken, belirtilen eksiklikler yerine getirilmeden ve denetime imkan verecek şekilde bir değerlendirme yapılıp, hükümde ‘sanıkların müdahilin zararlarını gidermedikleri anlaşıldığından...’ biçimindeki gerekçeyle sanıklar hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi,

2-) Gerekçeli kararda suçun işlendiği zaman dilimi, yine tutuklu kalınan tarih ve süre ile halen tutuklu olup olmadığı hususları gösterilmeyerek C.M.K.'nun 232/1-c-d maddesine muhalefetedilmesi,

3-) Hükmün başında sanık S.K.nin açık kimliğine yer verildiği halde hüküm fıkrasında bu sanıkla ilgili kararın ne olduğu, uygulanan kanun maddeleri, verilen ceza miktarı açıkca gösterilmemek suretiyle hükümde çelişki yaratılması,

…”

30. Bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda Mahkeme 11/10/2012 tarihli ve E.2012/536, K.2012/1027 sayılı kararıyla sanıklar hakkında açılan kamu davalarının zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar vermiştir. Düşme kararının gerekçesi şöyledir:

 “…

İddia, katılan beyanı, sanıklar savunmaları, tanıklar anlatımı, bozma ilamı, hekim ve tıbbi raporlar, adli sicil kayıtları, nüfus kayıt örnekleri ve tüm dosya kapsamı incelendiğinde;sanıkların 30/03/2005 tarihinde işledikleri iddia edilen müessir fiil (yaralama) suçundan 765 sayılı TCK'nin 456/2 maddesi uyarınca cezalandırılması talep edilmişse de açılan kamu davasında suç tarihinin 30/05/2005 tarihi olduğu ve suç tarihine göre sanıkların lehine olan 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 102/4. ve 104/2. maddeleri gereğince zaman aşımı suresinin (uzayan zaman aşımı süresi) 30/09/2012 tarihinde dolduğu anlaşıldığından sanıklar hakkındaki kamu davasının gerçekleşen dava zaman aşımı nedeniyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun223/8 maddesi gereğince ayrı ayrı düşmesine kararvermek gerekmiş ve buna uygun aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.”

31. Bu karar, başvurucu tarafından süresi içinde temyiz edilmiştir.

32. Başvurucu 26/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

33. Başvurucu tarafından temyiz edilen hüküm bireysel başvuru yapıldıktan sonra Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 30/10/2014 tarihli ve E.2014/28464, K.2014/34743 sayılı ilamıyla onanmıştır.

B. İlgili Hukuk

34. 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu’nun 456., 102. ve 104. maddeleri şöyledir:

“Madde 456 - (Değişik: 6123 – 9/7/1953) Her kim katil kasdiyle olmaksızın bir kimseye cismen eza verir veya sıhhatini ihlâle aklî melekelerinde teşevvüş husulüne sebep olursaaltı aydan bir seneye kadar hapsolunur.

Fiil, havastan veya âzadan birinin devamlı zaafını yahut söz söylemekte devamlı müşkülâtı veya çehrede sabit bir eseri yahut yirmi gün ve daha ziyade aklî veya bedeni hastalıklardan birini veya bu kadar müddet mütat iştigallerine devam edememesini mucip olmuş veya hayatını tehlikeye mâruz kılmış veya gebe bir kadın aleyhine işlenip de vaktinden evvel çocuk doğmasını intaç etmiş ise ceza iki seneden beş seneye kadar hapistir.

...

Madde 102 - (Değişik: 3531 – 29/6/1938) Kanunda başka türlü yazılmış olan ahvalin maadasında hukuku âmme davası:

4 - Beş seneden ziyade olmamak üzere ağır hapis veya hapis yahud sürgün veya hidematı âmmeden muvakkaten mahrumiyet cezalarını ve ağır para cezasını müstelzim cürümlerde beş sene

… geçmesiyle ortadan kalkar.

Madde 104 (Değişik: 3038 – 11/6/1936) Hukuku âmme davasının müruruzamanı, mahkûmiyet hükmü yakalama, tevkif, celb veya ihzar müzekkereleri, adli makamlar huzurunda maznunun sorguya çekilmesi, maznun hakkında son tahkikatın açılmasına dair olan karar veya C. Müddeiumumisi tarafından mahkemeye yazılan iddianame ile kesilir.

Bu halde müruruzaman, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeğe başlar. Eğer müruruzamanı kesen muameleler müteaddid ise müruruzaman bunların en sonuncusundan itibaren tekrar işlemeğe başlar. Ancak bu sebepler müruruzaman müddetini 102 nci maddede ayrı ayrı muayyen olan müddetlerin yarısının ilâvesile baliğ olacağı müddetten fazla uzatamaz.”

35. 4/12/2014 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Duruşmanın sona ermesi ve hüküm” başlıklı 223. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir.

“Türk Ceza Kanununda öngörülen düşme sebeplerinin varlığı ya da soruşturma veya kovuşturma şartının gerçekleşmeyeceğinin anlaşılması hallerinde, davanın düşmesine karar verilir…”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

36. Mahkemenin 13/7/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

37. Başvurucu, sanıkların kendisini ciddi şekilde darbettikleri olayda kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmesi ve başvuru sırasında dosyanın hâlen Yargıtayda derdest olması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlalin tespiti ve tazminat talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

38. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki nitelendirmesini kendisi takdir eder(Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de adli raporlara göre başvurunun üçüncü kişilerin fiilleri nedeniyle maruz kaldığı saldırı sonucunda hayati tehlike geçirmeyecek ve basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek nitelikte yaralanmış ve işkence ve kötü muamele yasağına ilişkin asgari ağırlık eşiğini aşmıştır. Başvurucu, insan onuruna aykırı bu eylem neticesinde bedensel ve ruhsal yönden acı çekmiş, bir aya yakın bir süre hastanede yatarak tedavi gördükten sonra taburcu edildiğinden eylem çok ağır ve zalimane mahiyet taşımadığından eziyet yasağı kapsamında değerlendirilen olayda devletin maddi yükümlülüğünün ihlali ile ilgili bir şikâyetin söz konusu olmaması ve böyle bir durumun da saptanmaması nedeniyle incelemenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan eziyet yasağının usul yükümlülüğü ile sınırlı olarak yapılmasına karar verilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

39. Bireysel başvurunun yapıldığı tarihte kararın henüz kesinleşmemesi nedeniyle başvuru yolları tüketilmemiş ise de Anayasa Mahkemesinin Abdullah Akyüz kararında açıklandığı üzere (G.K., B. No: 2013/9352, 2/7/2015, §§ 31-33) bireysel başvuru sürecinde söz konusu hükmün Yargıtay tarafından 30/10/2014 tarihinde onanarak kesinleştiği, somut olayın koşullarında başvuru yollarının tüketildiğinin kabul edilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

40. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

41. Başvurucu, üçüncü kişilerin eylemleri nedeniyle yaralandığı olayda sanıklar hakkında açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilerek işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

42. Bakanlık, başvuruya ilişkin görüş bildirmemiştir.

a. Genel İlkeler

43. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:

"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

...

Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”

44. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen hak kapsamında, devletin, pozitif bir yükümlülük olarak, yetki alanında bulunan tüm bireylerin maddi ve manevi varlığını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır. Devlet, bireyin maddi ve manevi varlığını her türlü tehlikeden, tehditten ve şiddetten korumakla yükümlüdür (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 105; Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 51).

45. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), devletin pozitif yükümlülüklerinin özel kişilerin eylemlerini de içerdiğini belirtmiştir. Devlet, kamu görevlilerinde olduğu gibi özel kişiler tarafından gerçekleşebilecek kötü muamelelere karşı da yeterli korumayı ve yasal çerçeveyi sağlamakla yükümlüdür (Denis Vasilyev/Rusya, B. No: 32704/04, 17/12/2009, § 98; Yehovanın Şahitleri Gldani Cemaatinin 97 Üyesi ve diğer 4 kişi/Gürcistan, B. No: 71156/01, 3/5/2007, § 96; Costello-Roberts/Birleşik Krallık, B. No: 13134/87, 25/3/1993, § 26-28; A/Birleşik Krallık, B. No: 100/1997/884/1096, 23/9/1998, §§ 22-24; X ve Y/Hollanda, B. No: 8978/80, 26/3/1985, § 27).

46. Devletin, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğün bir boyutunu oluşturan usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda, bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, 110).

47. Buna göre bireyin, hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Şayet bu olanaklı olmazsa bu madde, sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiili dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır. Bazen yeterli soruşturma yapılmamış olması bile tek başına kötü muamele teşkil edebilecektir. Bu bağlamda şikâyet yapıldığında ya da şikâyet yapılmasa bile işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren yeterli belirtiler olduğunda soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız biçimde kamu denetimine tabi olarak özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (Tahir Canan, § 25).

48. Usul yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği soruşturma türünün, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının esasına ilişkin yükümlülüklerin cezai bir yaptırım gerektirip gerektirmediğine bağlı olarak tespiti gerekmektedir. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm ve yaralama olaylarına ilişkin davalarda Anayasa’nın 17. maddesi gereğince devletin, ölümcül ya da yaralamalı saldırı durumunda sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda, yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi, bu hak ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir ( Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).

49. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edebilmek için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma; bağımsız, hızlı ve derinlikli bir şekilde yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı ve soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdırlar (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).

50. Kötü muameleye ilişkin şikâyetler hakkında yapılan soruşturma söz konusu olduğunda yetkililerin hızlı davranması önemlidir. Bununla birlikte belirli bir durumda bir soruşturmanın ilerlemesini engelleyen sebepler ya da zorlukların olabileceği de kabul edilmelidir. Ancak kötü muameleye yönelik soruşturmalarda, hukuk devletine bağlılığın sağlanması, hukuka aykırı eylemlere hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü verilmesinin engellenmesi, herhangi bir hile ya da kanunsuz eyleme izin verilmemesi ve kamuoyunun güveninin sürdürülmesi için yetkililer tarafından soruşturmanın azami bir hız ve özenle yürütülmesi gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 119).

51. Bu tür olaylarla ilgili cezai soruşturmaların etkililiğini sağlayan hususlardan biri de teoride olduğu gibi pratikte de hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturmanın veya sonuçlarının kamu denetimine açık olmasıdır. Buna ilaveten her olayda, mağdurların meşru menfaatlerini korumak için bu sürece etkili bir şekilde katılmaları sağlanmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 115).

52. Mahkemelerin, yargıya ve adalete olan güveni sürdürülebilir kılmak amacıyla kovuşturmaların kısa sürede sonlandırılması, özellikle işkence ve kötü muamele niteliğindeki fiillerin zamanaşımına uğramaması için ellerinden gelen tüm gayreti sarf etmeleri ve tüm araçlara başvurmaları gerekir. Kötü muamele iddialarına ilişkin bir ceza davası söz konusu olduğunda, yetkililer tarafından çabuklukla verilecek bir yanıt, eşitlik ilkesi içinde genel olarak kamunun güveninin korunması açısından temel bir unsur olarak sayılabilir ve kanun dışı eylemlere karışanlara karşı gösterilecek her türlü hoşgörüden kaçınmaya olanak tanır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 116).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

53. Başvurucu, fiziksel saldırıya maruz kalması üzerine yaralama suçundan sanıklar hakkında açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmesi nedeniyle eylemin cezasız kaldığını ileri sürmüştür.

54. Başvurucu 30/3/2005 tarihinde darbedilmiştir. Kaldırıldığı hastanede kolluk görevlilerince düzenlenen tutanağa göre ifade verecek durumda olmayan başvurucunun beyanları alınmamıştır. Kolluk tarafından aynı gün saat 18.00’de olay yeri tespit tutanağı düzenlenmiş ve olay yeri krokisi çizilmiş; yine kolluk tarafından ifadesi alınan şüpheli N.K. suçu üstlenmiştir. Anamur Sulh Ceza Mahkemesinin 31/3/2005 tarihli sorgusuyla şüpheli N.K. tutuklanmıştır. Başvurucunun geçici adli raporu temin edilerek 4/4/2005 tarihinde şüpheli N.K. hakkında kasten yaralama suçundan kamu davası açılmıştır. Ancak dosyadaki bilgi ve belgelere göre yürütülen soruşturmanın, yaralama olayının nedenini ve sorumlularının ortaya çıkarılma imkânını zayıflatan ve derinliğine etki eden birtakım eksikliler taşıdığı gözlemlenmiştir.

55. Öncelikle olayı takiben hastaneye kaldırılan başvurucunun yaralanması nedeniyle olay günü ifadesi alınamamış ise de Mersin Adli Tıp Şube Müdürlüğünün raporuna göre 5/4/2005’te hastaneden taburcu edilen başvurucunun ifadesi soruşturma boyunca alınmamıştır. Maruz kaldığı eylemin nasıl ne zaman kimler tarafından işlendiği, tanık bulunup bulunmadığı gibi uyuşmazlığın aydınlatılmasında en önemli bilgi sahibi olan başvurucunun ifadesinin alınması için bir girişimde bulunulmadığı anlaşılmıştır. Etkili soruşturmanın unsurlarından biri de teoride olduğu gibi pratikte de hesap verilebilirliği sağlamak ve mağdurların meşru menfaatlerini korumak için bu sürece etkili bir şekilde katılmalarıdır. Somut olay bu açıdan değerlendirildiğinde başvurucunun ifadesinin alınmayarak soruşturmaya katılmasının sağlanmaması nedeniyle Anamur Asliye Ceza Mahkemesinin 15/9/2005 günlü celsesinde başvurucu ve bazı tanıkların ifadeleri alındıktan sonra olaya katıldığı ileri sürülen diğer şüpheliler hakkında Mahkemece Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmuş, olaydan neredeyse iki buçuk yıl sonra 19/10/2007’de ikinci iddianame düzenlenmiştir. Başvurucunun soruşturmaya etkili bir şekilde katılımının sağlanmaması, hem delillerin toplanmasını hem de bazı şüpheliler hakkında kamu davasının açılmasının gecikmesine yol açmıştır.

56. Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarda sıklıkla vurguladığı üzere (bkz. § 49) yürütülecek soruşturmaların makul bir sürat ve özenle yapılma yükümlülüğü bulunmaktadır. Soruşturmanın makul bir özen ve süratle yapılıp yapılmadığına ilişkin tespit; başvuru konusu olayın koşullarına, soruşturmadaki şüpheli sayısına, suçlamaların niteliğine, olayın karmaşıklık derecesine ve soruşturmanın ilerlemesine engel olan unsurlar ya da güçlüklerin bulunup bulunmadığına göre farklılık gösterebilecektir.

57. Burada önemli olan husus, soruşturmaların yürütülmesinde -sonuçta verilen kararın niteliğinin ne olduğunun önemi olmaksızın- özelde başvurucuların ve genel olarak da toplumdaki diğer bireylerin hukukun üstünlüğüne olan bağlılığını sürdürmesi ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha gösterildiği ya da bu tür eylemlere kayıtsız kalındığı görünümü verilmesinin engellenmesi açısından soruşturmada yeterli sürat ve özenin gösterilip gösterilmediğinin ortaya konulmasıdır.

58. Şüpheliler hakkında açılan her iki kamu davası birleştirilerek Anamur Asliye Ceza Mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonucunda 4/6/2009 tarihli kararla tüm sanıkların mahkûmiyetlerine karar verilmiş, hükmün sanıklar tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 18/1/2012 tarihli kararıyla 2 yıl 7 ay sonra bozulmuş, bozmadan sonra yapılan yargılamada Mahkemenin 11/10/2012 tarihli kararıyla davaların zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmiş, verilen bu kararın başvurucu tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 30/10/2014 tarihli ilamıyla yaklaşık iki yıl sonra onanarak kesinleşmiştir. Sanık N.K. hakkında kamu davasının açıldığı 4/4/2005’ten sonra 9 yıl 6 ay 26 gün sonra düşme kararı kesinleşmiştir.

59. Somut olayda, iki dereceli yargılama sürecinde başvurucunun davanın hızlı ve etkili bir şekilde sonuçlanmasındaki menfaati ve gecikmesinde hiçbir dahlinin olmaması, davada sanık sayısının az olması ve davanın çok karmaşık olmaması gibi hususlar göz önünde bulundurulduğunda soruşturmada başvurucunun ifadesinin alınmaması ve temyiz aşamasında yaşanan gecikmeler nedeniyle dokuz yılı aşan kovuşturmanın uzun olduğu anlaşılmaktadır. Bunun da ötesinde, davadaki tüm sanıklar hakkında Mahkeme tarafından verilen ilk mahkûmiyet kararının esasa ilişkin temyiz nedenleri reddedilerek sadece usule ilişkin gerekçelerle bozulmuş olması da eziyet mahiyetindeki eylemin cezasız kalmasına yol açmış; özelde başvurucunun ve genel olarak da toplumdaki diğer bireylerin hukukun üstünlüğüne olan bağlılığını sürdürmesine engel olarak hukuka aykırı eylemlere hoşgörü gösterildiği ya da kayıtsız kalındığı görünümünün verilmesine neden olmuştur.

60. Başvurucunun soruşturma aşamasında ifadesinin alınmaması ve yargılamanın uzun sürerek zamanaşımı nedeniyle düşme kararı verilmesi sebebiyle etkili soruşturma yapma yükümlülüğünün ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

61. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan eziyet yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

62. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

63. Başvurucu işkence ve kötü muamele yasağının ihlalinin tespiti ve 20.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

64. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan eziyet yasağının usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

65. Eziyet nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 15.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

66. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Eziyet yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan eziyet yasağının usul yönünden İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya net 15.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 13/7/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.