İddia ve savunmada kullanılan kişisel verilerin, “iddia ve savunma dokunulmazlığı” kapsamında nasıl değerlendirileceği günümüzde tartışılan bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Savunmada kullanılan kişisel veri niteliğindeki bilgi ve belgelerin “savunma dokunulmazlığı” kapsamında değerlendirileceği, diğer bir ifadeyle, bireyin kişisel verisinin korunmasını isteme hakkı ile savunma hakkının çatıştığı tartışmaların odağını oluşturmaktadır. Kanaatimizce; hukuka uygun yol ve yöntemlerle elde edilen kişisel verilerin, savunmada herhangi bir yaptırıma tabi tutulmaksızın, özgürce kullanılabilmesi savunma dokunulmazlığının gereğidir. Savunma kutsal olduğu kadar, dokunulmaz da olmalıdır.

Bu çalışmamızda; kişisel veri içeren ilk derece mahkeme kararlarının ve iddianamelerin, bir başka yargılama veya soruşturmada emsal ve/veya delil olarak gösterilmesi durumunda, bu belgelerin mercilere sunulmasının ceza sorumluluğu doğurup doğurmayacağı meselesinin üzerinde duracağız.

Kişisel verilerin korunması için kanun koyucu 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda (TCK’da) bir kısım yaptırımlar öngörmüştür. Bu yaptırımlardan birisi olan, “Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme” başlıklı TCK m.136’ya göre; “Kişisel verileri, hukuka aykırı olarak bir başkasına veren, yayan veya ele geçiren kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır”. Bu hüküm uyarınca, mağdurun rızasıyla veya meslek icabı kayıt altına alınan ve/veya elde edilen kişisel veri, hangi hukuka uygun amaçla elde edilmişse, sadece o amaç çerçevesinde kullanılabilecektir. Bunun dışında, hangi sebeple olursa olsun, hukuka aykırı olarak bir kişisel veriyi başkasına veren, yayan veya kayıt altında bulunan veriyi hukuka aykırı olarak ele geçiren kişi TCK m.136’da tanımlanan suçu işlemiş kabul edilecektir. İddia veya savunma görevini icra eden bir avukatın, kişisel veriyi mahkeme ile paylaşmasının verileri hukuka aykırı verme veya ele geçirme suçunu gündeme getirip getirmeyeceği meselesi savunma hakkı kapsamında ele alınmalıdır.

Savunma hakkının özünde, ifade hürriyeti ve eleştiri hakkı bulunmakla birlikte, bireyin kendisini ifade etme ve eleştiri hakkının da üstünde yer alan savunma hakkı, bir suçlama ile karşı karşıya kalan bireyin ve onun savunmanının suçsuzluğu kanıtlama zorunluluğu olmasa da suçlamaya karşı savunma yaparak, lekelenmeme ve aklanma haklarının korunmasını, bu kapsamda maddi hakikate ve adalete ulaşma hakkına sahip olduğu gözardı edilmemelidir. Haklar dengesinde, özellikle savunma hakkını prensip olarak hep üstte görmek gerekir. Dolayısıyla, hukuka uygun olarak elde edilen başkasına ait kişisel verinin savunma hakkı kapsamında kullanabileceği kabul edilmelidir. Bir kişisel veri hukuka aykırı elde edildiği takdirde, artık TCK m.136/1 hükmü uygulama bulacağı ise tartışmasızdır. Hukuka aykırı elde edilen verinin iddia ve savunmada kullanılması, veriyi savunma dokunulmazlığı kapsamında hukuka uygun hale getirmeyecektir.

Belirtmeliyiz ki; açık kaynakta paylaşılan, yani yazılı veya görsel olarak kamunun ve üçüncü kişilerin bilgisine sunulan kararların paylaşıldıkları şekli ile kullanılmasında kişisel veri ihlali kabul edilemez. Paylaşım hukuka uygun oldukça veya elde edilip paylaşılmasında hukuka aykırılık bulunmakla birlikte, bu durum üçüncü kişi tarafından bilinmeyip, kişisel veri içeren bir yargı kararı iddia ve savunma amacıyla kullanıldığında yine suç oluşmaz. Burada paylaşım hukuka aykırı olmayacağı gibi, kişinin suç işleme kastının varlığından da bahsedilemez.

Hukuka uygun elde edilen kişisel verinin, ilgilinin (kişisel veri sahibinin) rızası olmaksızın savunmada kullanılması, kişisel veriyi “verme” ve “yayma” suçlarını oluşturabileceği kabul edilse de, fiilin “hakkın icrası” hukuka uygunluk kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir. Kişisel verinin hukuka aykırı yol ve yöntemlerle elde edilmesi durumunda, fiilin TCK m.136’da öngörülen kapsamında veriyi hukuka aykırı “ele geçirme” suçunu oluşturacağı tartışmasızdır. Hukuka aykırı elde edilen kişisel verinin savunmada kullanılması (bir soruşturma veya kovuşturma dosyasına sunulması), elde edilme şekli itibariyle savunma dokunulmazlığı kapsamında değerlendirilemeyecek ve TCK m.136’de tanımlanan suçu gündeme getirecektir.

Kişisel verilerin savunmada kullanılıp kullanılamayacağına ilişkin verdiğimiz bu genel bilgilerin ışığında, kişisel veri içeren mahkeme kararlarının iddia ve savunmada kapsamında kullanımını ele alacağız.

Mahkeme kararları kavramı; ilk derece mahkemesi, bölge adliye mahkemesi ceza dairesi, Yargıtay Ceza/Hukuk Genel Kurulu, Yargıtay daireleri, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Danıştay daireleri, Anayasa Mahkemesi ve İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi tarafından verilen hükümleri ve kararları kapsamaktadır. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay ceza daire tarafından verilen kararların, kişisel veri hakkını ihlal etmeyecek şekilde, uygun tabirle “filtrelendiği”, elden geçirilen bu kararların mahkemelerin kendi internet sitelerinde veya içtihat programlarında halkın ve hukuk çalışanlarının bilgisine sunulduğu, bu kararların avukatlar tarafından sıklıkla iddia ve savunmada kullanıldığı bilinmektedir. Ancak uygulamada, ilk derece mahkemeleri tarafından verilen kararlara iddia ve savunmalarda yer verilmemektedir. Bunun sebebi olarak, ilk derece mahkemeleri tarafından verilen kararlara erişimin kısıtlı olması ve kararların taraflara ait kişisel veri içermesi gösterilebilir. İlk derece mahkemelerinin kararlarına kısıtlılığın sebebi, kararlara erişim imkanını sağlayacak sistemin kurulmamasından kaynaklanmaktadır. Oysa tüm yargı kararları Türk Milleti adına ve aleni olarak verilir. Yargı için karar ve içtihat zenginliği önemlidir.

1136 sayılı Avukatlık Kanunu m.46[1] ve Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmeliğin “Dosyaların incelenmesi ve örnek çıkarılması usulü” başlıklı m.100 uyarınca[2]; ilk derece mahkemelerinde dosya inceleme yetkisi, dosyanın taraflarına (sanık, mağdur, şikayetçi, suçtan zarar gören, katılan, sanık müdafii ve katılan vekili) ve vekaletnamesi olmasa dahi avukat ve stajyerlere tanınırken, sadece davanın taraflarına ve vekaletname ibraz eden avukat ve stajyerlere dosyadan belge örneği verilebilmektedir. Yargılamanın tarafı olmayan kişinin ve/veya dosyaya vekalet ibraz etmeyen avukatın, dava dosyasından kişisel veri içeren belge alma hak ve yetkisi bulunmadığından, dosyada yer alan ve kişisel veri içeren bir belgenin fotokopisini alması, fotoğrafını çekmesi gibi hareketler, kişisel verilerin hukuka aykırı şekilde ele geçirilmesi suçunu gündeme getirecektir.

Yargılamanın tarafı olmayan kişinin ve/veya dosyaya vekalet ibraz etmeyen avukatın, dava dosyasından kişisel veri içeren belgeyi almasının TCK m.136 kapsamında kişisel veriyi hukuka aykırı ele geçirme suçunu oluşturmayacağını savunan görüş de mevcuttur. Bu görüşü savunanlar; İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi m.6[3], Anayasa m.141[4], Hukuk Muhakemeleri Kanunu m.28[5] ve Ceza Muhakemesi Kanun m.182[6] uyarınca yargılamaların “aleni” yapılması, yine Ceza Muhakemesi Kanunu m.232[7] uyarınca kararların “Türk Milleti adına” verilmesi hususları gözönüne alarak, ilk derece mahkemeleri tarafından verilen kararlar kişisel veri ihtiva etse de, kararların açık yargılamalarda Türk Milleti adına verildiği, dolayısıyla bu yargılamalarda verilen kararların da alenileştiği ve kişisel veri korumasına tabi olmadığı, dolayısıyla bu kararları temin etmenin hukuka uygun olduğu sonucuna ulaşmaktadır. Kanaatimizce; yargılamaların aleni yapılması, tarafsız ve bağımsız yargının bir gereği olduğundan “aleniyet” ilkesi, bireyin kişisel verisinin korunmasını isteme hakkının önüne geçmemelidir.

Hukuka uygun yol ve yöntemlerle elde edilen ilk derece mahkeme kararlarının, bir başkasına ait kişisel veri içerse dahi kullanılmasının, hakkın icrası hukuka uygunluk sebebi kapsamında TCK m.136’da tanımlanan veriyi hukuka aykırı “verme” veya “yayma” suçunu oluşturmayacağı tartışmasızdır. Görüleceği üzere; ilk derece mahkeme kararlarının iddia ve savunmada kullanılmasının gündeme getireceği en önemli tartışma konusu, verinin hukuka uygun ele geçirilip geçirilmediğidir.

Son tahlilde; kişisel verilerin tartışma konusu olduğu durumlarda, somut olayın özellikleri dikkate alınarak titizlikle değerlendirme yapılmalı, kişisel veri içeren ilk derece mahkeme kararının ne şekilde elde edildiği tespit edilmeli, kararın hukuka uygun edildiği hallerde, iddia ve savunmada kullanılmasının, “savunma hakkı” ve “dilekçe/şikayet hakkı” kapsamında hakkın icrası hukuk uygunluk sebebini oluşturacağını, dolayısıyla kararın mahkemeye sunulmasının TCK m.136’da öngörülen veriyi “yayma” veya “verme” suçu kapsamında değerlendirilmeyeceği kabul edilmelidir.

İlk derece mahkeme kararları her ne kadar aleni olarak verilseler de, bu kararlara erişimin maalesef kısıtlı olması, üçüncü kişilerle paylaşmaya dair sistemin kurulmaması ve kararların muhteviyatı itibariyle kişisel veri içermeleri sebebiyle bu kararların elde edilmesi, elde edilme şekli bakımından “hukuka aykırılığı” gündeme getirebilecektir. Yargılamaya emsal teşkil edecek ilk derece mahkeme kararının içeriğine ilişkin bilgi edinildiğinde; yargılamayı yapan mahkemeden ilgili kararın celbi istenebileceği gibi, yargılamada vekil/müdafi olarak görev alan avukattan kararın kişisel veri içeren kısımları çıkarılmış, yani “anonimleştirilmiş” hali de temin edilebilir. Bu durum, kişinin unutulmama hakkının tesisi bakımından oldukça önem arz eder. Bu şekilde, kişisel verinin hukuka aykırı elde edilmesinin önüne geçilebilecek, ilgili ilk derece mahkemesi kararının iddia ve savunmada kullanılması ceza sorumluluğuna yol açmayacaktır.

Türk Milleti adına verilmiş bir yargı kararının elde edilmesinde hukuki sorun yoksa, kişisel verilerden arındırılmış şekilde dilekçede karara yer verilmesi veya ekinde yargı makamına sunulmasında sakınca olmayacaktır. Yeri gelmişken belirtmeliyiz ki; hem yargı kararı ve içtihat birliği ve hem de hukukun gelişmesi adına Türk Milleti adına aleni olarak verilen yargı kararlarının bir sistemde toplanıp, kişisel veri sahibinin rızası alınmamışsa, kararlarda bulunan kişisel veriler de korunacak şekilde üçüncü kişilerle paylaşılmasında lüzum bulunmaktadır. Bunun için yasal düzenlemeye ihtiyaç bulunduğunu da düşünmemekteyiz.

Esasen; kişisel verilerin korunup gözetilmesi şartıyla, herkesin mahkeme kararlarına erişim hakkı olabilmeli, bu kararlardan istifade edebilmeli ve kararların içerikleri başta hukukçular olmak üzere herkesçe takip edilebilmelidir. Soruşturmaya veya kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar yargı kararlarına erişim hakkı kapsamına girer mi? Bizce girmez, hem soruşturma aşaması gizli olduğundan ve hem de SYOK ve KYOK her zaman kaldırılabileceğinden, bir yargı ve mahkeme kararı olarak kabul edilemez. Soruşturma sonunda verilen kararlar soruşturma aşamasına dahil olup, şüphelinin lekelenmeme hakkının korunması SYOK ve KYOK için de geçerlidir. Dolayısıyla, soruşturma aşaması ile ilgili kişisel verilerin korunmasını aşan bir durum vardır. Ancak bir somut olayda SYOK ve KYOK yakından ilgili ise veya benzer veya aynı soruşturma konuları bakımından verilmiş bir SYOK veya KYOK ile diğer soruşturma dosyası veya dosyaları arasında ilgi varsa, elbette bu kararlara atıf yapılabilmesi, usule uygun yoldan elde edilmişse kullanılabilmesi mümkündür. Kişisel verilerin dışarı verilmemesi kaydıyla, usule uygun elde edilen SYOK ve KYOK’un emsal karar veya delil niteliğinde bir dosyaya sunulabilmesi hukuka uygun olup, kişisel veri ihlalini gündeme getirmez. Soruşturma aşamasında verilen sulh ceza hakimliği kararları ise, soruşturmanın gizliliği kalktıktan sonra emsal karar niteliğinde kullanılabilmelidir, çünkü bu kararlar da sonuçta hakim tarafından verilmiş yargı kararı niteliği taşırlar.

Prof. Dr. Ersan Şen

Av. Mert Maviş

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

----------------

[1] Avukatlık Kanunu m.46’ya göre; “Avukat, işlerini kendi sorumluluğu altındaki stajyeri veya yanında çalışan sekreteri eliyle de takip ettirebilir, fotokopi veya benzeri yollarla örnek aldırabilir. Avukatın onanmasını istemediği örnekler harca tabi değildir.

Avukat veya stajyer, vekaletname olmaksızın dava ve takip dosyalarını inceleyebilir. Bu inceleme isteğinin ilgililerce yerine getirilmesi zorunludur. Vekaletname ibraz etmeyen avukata dosyadaki kağıt veya belgelerin örneği veya fotokopisi verilmez”.

[2] Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmeliğin “Dosyaların incelenmesi ve örnek çıkarılması usulü” başlıklı m.100’e göre; “(1) İlgili kanunlardaki kısıtlamalar saklı kalmak koşuluyla; sanık, mağdur, şikayetçi, suçtan zarar gören, katılan ve davanın tarafları, avukat veya stajyerleri vekaletname olmaksızın, dava dosyasını yazı işleri müdürü ya da görevlendireceği bir zabıt katibi nezaretinde inceleyebilirler.

(2) Sanık, mağdur, şikayetçi, suçtan zarar gören, katılan ve davanın tarafları ile vekaletname veya görevlendirme yazısını ibraz eden ya da güvenli elektronik imzalı olarak UYAP aracılığıyla gönderen bu kişilerin vekilleri ile müdafileri daire başkanı veya görevlendireceği üyenin onay vermesi halinde dava dosyasından istediği bütün kayıt ve belgelerin bir örneğini dilekçe ile başvurmaları halinde harçsız olarak alabilirler”.

[3] İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi m.6’ya göre; “(…)Karar aleni olarak verilir”.

[4] Anayasa m.141/1’e göre; “Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlakın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir”.

[5] Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Aleniyet ilkesi” başlıklı m.28/1’e göre; “Duruşma ve kararların bildirilmesi alenidir”.

[6] Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Duruşmanın açıklığı” başlıklı m.182/1’e göre; “Duruşma herkese açıktır”.

[7] Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Hükmün gerekçesi ve hüküm fıkrasının içereceği hususlar” başlıklı m.232/1’e göre; “Hükmün başına, ‘Türk Milleti adına’ verildiği yazılır”.