Kovuşturma sırasında bütün kanıtların tartışılabilmesi için, kural olarak, bu kanıtların aleni bir duruşmada ve sanığın huzurunda ortaya konulmaları gerekir. Bu kuralın istisnaları olmakla birlikte, eğer bir mahkûmiyet sadece veya belirli ölçüde, sanığın soruşturma veya yargılama aşamasında sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı bir kimse tarafından verilen ifadelere dayandırılmış ise, sanığın hakları adil yargılanma hakkı güvenceleriyle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olur.

Anayasa Mahkemesi tanık sorgulama hakkıyla ilgili olarak verdiği kararlarında somut bir yargılama öncesinde veya haricinde elde edilen tanık beyanlarının delil olarak kabulünün yargılamanın adilliğine zarar verip vermediğini değerlendirmek için üç aşamalı bir test uygulanması gerektiğini ifade etmektedir. Buna göre ilk olarak tanığın mahkemede hazır edilmemesi geçerli bir nedenin mevcudiyetine dayanmalıdır. İkinci olarak sanığın sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı tanık tarafından verilen beyanın mahkûmiyetin dayandığı tek veya belirleyici delil olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Sorgulama veya sorgulatma imkânı tanınmayan tanığın beyanının tek veya belirleyici delil olduğunun tespit edilmesi durumunda ise üçüncü aşama olarak savunma tarafının maruz kaldığı bu olumsuzluğun telafi edilmesi amacıyla yeterli düzeyde karşı dengeleyici güvenceler sağlayan bir usulün yürütülüp yürütülmediği ortaya konulmalıdır. Bu kapsamda, hükme ulaşılırken sorgulanmamış tanık beyanını destekleyen başka doğrulayıcı delillere dayanılması telafi edici güvencelerden biri olarak kabul edilebilir. Sorgulanmayan tanığın beyanının güvenilirliğinin ve doğruluğunun saptanması amacıyla savunma tarafına sağlanabilecek bir diğer telafi edici güvence, sanığa olayın kendi versiyonunu anlatma ve delillerini sunma imkânının tanınmasıdır.

İlgili Kararlar:

♦ (Ali Rıza Telek, B. No: 2013/2630, 30/12/2014)
♦ (Mesut Çeki, B. No: 2013/6944, 24/3/2016)  
♦ (Cezair Akgül, B. No: 2014/10634, 26/10/2016)  
♦ (Şevki Tanıl, B. No: 2016/13402, 12/9/2018)  
♦ (Onur Urbay, B. No: 2014/6222, 6/3/2019)  
♦ (Hasan Ballı, B. No: 2017/21825, 2/6/2020)
♦ (H.T., B. No: 2017/32857, 17/6/2020)
♦ (Zekeriya Sevim, B. No: 2018/18989, 16/6/2021)
♦ (Orhan Güleryüz, B. No: 2019/30221, 28/12/2021) 
♦ (Uğur Özcan, B. No: 2021/12137, 26/7/2022)  
♦ (Y.P., B. No: 2019/21277, 22/11/2022, § …) 

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ALİ RIZA TELEK BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/2630)

 

Karar Tarihi: 30/12/2014

R.G. Tarih-Sayı: 28/3/2015-29309

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Alparslan ALTAN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Yunus HEPER

Başvurucu

:

Ali Rıza TELEK

Vekili

:

Av. Şemse KUTSAL

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, “silahlı terör örgütü üyesi olmak” suçu nedeniyle hakkında yürütülen yargılamada, başka suçlardan başka dosyalarda yargılanan kişilerin kolluk beyanlarına dayanarak hakkında mahkûmiyet hükmü kurulduğunu, bu kişilerle yüzleştirilmediğini, bu kişilere soru soramadığını, bu kişilerin beyanlarının yasak sorgu yöntemleriyle alınıp alınmadığının araştırılmadığını belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınmış olan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu, yargılanmanın yenilenmesini talep etmiştir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 4/4/2013 tarihinde İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 30/5/2013 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4. İkinci Bölüm tarafından 23/1/2014 tarihinde yapılan toplantıda, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.

5. Başvuru konusu olay ve olgular 24/1/2014 tarihinde Bakanlığa bildirilmiştir. Bakanlığın yazılı görüşü 17/3/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunulmuştur.

6. Bakanlık görüş yazısı, başvurucuya 31/3/2014 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyan sunmamıştır.

III. OLAYLAR VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru dilekçesi ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 21/9/2006 tarihli iddianamesiyle başvurucunun 1995-2006 yılları arasında silahlı MLKP terör örgütüne üye olduğu iddiasıyla cezalandırılması için ceza davası açılmıştır.

9. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 9/3/2009 tarihli kararı ile başvurucunun 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. İlk Derece Mahkemesinin gerekçesi şöyledir:

“SAVUNMA/

Sanık mahkememizdeki savunmasında üzerine atılı suçlamayı kabul etmediğini, hiç bir örgütün üyesi olmadığını, okunan şahıslardan bazılarını tanıdığını, ancak aralarında örgütsel bir bağın bulunmadığını suçsuz olduğunu beyan etmiştir.

Sanığın poliste ve C.Savcılığında alınan ifadesinin mahkemedeki ifadesini doğrular mahiyette olduğu anlaşılmıştır.

DELİLLER/

Sanığın poliste alınan Dizi-102-108'deki ifadesi, C.Savcılığında alınan dizi 119-122'deki ifadesi, İstanbul 9. Ağır ceza mahkemesinin 1995/170 esas sayılı dava dosyasında yargılanan E. D.'nin, 1995/150 esas sayılı dava dosyasında yargılanan S.T., C.K., E.S., H.T., E.T.'ın ifadeleri, İstanbul 3 nolu DGM'ının 1997/57 esas sayılı dosyasında yargılanan A.G.'in, 1996/348 esas sayılı dosyasında yargılanan N.T.'nun beyanları, İstanbul 5 nolu DGM'nin 1999/328 esas sayılı dosyasında yargılanan H.A., B.A. ve Ş.K.'nun beyanları, istanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 1997/40 esas sayılı dosyasında yargılanan Y.K.'ın beyanları ve tüm dosya kapsamı,

GEREKÇE/

Güvenlik kuvvetlerinin silahlı MLKP terör örgütüne yönelik yaptığı operasyon sırasında sanık Aliriza TELEK'in yakalandığı, İstanbul 9. Ağır ceza mahkemesinin 1995/170 esas sayılı dava dosyasında yargılanan E.D.'nin, 19995/150 esas sayılı dava dosyasında yargılanan S.T., C.K., E.S., H.T., E.T.'ın ifadeleri, İstanbul 3 Nolu DGM'nın 1997/57 esas sayılı dosyasında yargılanan A.G.'in, 1996/348 esas sayılı dosyasında yargılanan N.T.'nun beyanları, İstanbul 5 nolu DGM'nin 1999/328 esas sayılı dosyasında yargılanan H.A., B.A. ve Ş.K.'nun beyanları, İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 1997/40 esas sayılı dosyasında yargılanan Y.K.'ın beyanlarından anlaşılacağı üzere sanığın 1995 yılından beri MLKP örgütü içerisinde faaliyet gösterdiği ve bu örgütün Gazi mah. yapılanmasında görev alıp Alibeyköy'deki semt yapılanması sorumluluğunu üstlendiği, burada örgüte eleman kazandırdığı gibi örgüte ait olan silah ve bildiriler alıp diğer örgüt mensuplarına verdiği, H.T.'e ait bir adet kaleşnikof silahı alıp saklaması için bir başka örgüt üyesine verdiği, yazılama ,bildiri ve dergi dağıtımı yaptığı ve gösteri yürüyüşlerini orgazine ettiği, sanığın bu eylemlerini bir bütün olarak değerlendirildiğinde örgüt üyesi olarak değerlendirilmesinin gerektiği anlaşılmakla sanık hakkında aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.”

10. Temyiz üzerine ilk derece mahkemesinin kararı Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 26/12/2012 tarihli ilamı ile onanmıştır.

11. Başvurucu, onama kararını 8/3/2013 tarihinde İlk Derece Mahkemesi kaleminden tebellüğ etmiştir.

12. Bireysel başvuru 4/4/2013 tarihinde yapılmıştır.

B. İlgili Hukuk

13. 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 314. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“ (1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silâhlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

 (2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.

…”

14. 4/12/2014 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Delilleri takdir yetkisi” kenar başlıklı 217. maddesi şöyledir:

“(1) Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir.

(2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.”

15. 5271 sayılı Kanun’un “Sanığın savunma delillerinin toplanması istemi” kenar başlıklı 177. maddesi şöyledir:

“(1) Sanık, tanık veya bilirkişinin davetini veya savunma delillerinin toplanmasını istediğinde, bunların ilişkin olduğu olayları göstermek suretiyle bu husustaki dilekçesini duruşma gününden en az beş gün önce mahkeme başkanına veya hâkime verir.

(2) Bu dilekçe üzerine verilecek karar, kendisine derhâl bildirilir.

(3) Sanığın kabul edilen istemleri, Cumhuriyet savcısına da bildirilir.”

16. 5271 sayılı Kanun’un “Çağrılması reddedilen tanığın ve uzman kişinin doğrudan mahkemeye getirilmesi” kenar başlıklı 178. maddesi şöyledir:

“(1) Mahkeme başkanı veya hâkim, sanığın veya katılanın gösterdiği tanık veya uzman kişinin çağrılması hakkındaki dilekçeyi reddettiğinde, sanık veya katılan o kişileri mahkemeye getirebilir. Bu kişiler duruşmada dinlenir.”

17. 5271 sayılı Kanun’un “Tanık ve bilirkişinin naiple veya istinabe yoluyla dinlenmeleri” kenar başlıklı 180. maddesi şöyledir:

“(1) Hastalık veya malûllük veya giderilmesi olanağı bulunmayan başka bir nedenle bir tanık veya bilirkişinin uzun ve önceden bilinmeyen bir zaman için duruşmada hazır bulunmasının olanaklı bulunmayacağı anlaşılırsa, mahkeme onun bir naiple veya istinabe yoluyla dinlenmesine karar verebilir.

(2) Bu hüküm, konutlarının yetkili mahkemenin yargı çevresi dışında bulunmasından dolayı getirilmesi zor olan tanık ve bilirkişinin dinlenmesinde de uygulanır.

(3) Davayı görmekte olan mahkeme, zorunluluk olmadıkça, büyükşehir belediye sınırları içerisinde bulunan şikâyetçi, katılan, sanık, müdafi veya vekil, tanık ve bilirkişilerin istinabe yoluyla dinlenmesine karar veremez.

(4) İstinabe olunan mahkeme, büyükşehir belediye sınırları içerisinde ise, ilgililer kendi yargı çevresinde bulunmasa da büyükşehir belediye sınırları içerisinde yerine getirilmesi gereken istinabe evrakını geri çevirmeksizin gereğini yapar.

(5) Yukarıdaki fıkralar içeriğine göre tanık veya bilirkişinin aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle dinlenebilmeleri olanağının varlığı hâlinde bu yöntem uygulanarak ifade alınır. Buna olanak verecek teknik donanımın kurulmasına ve kullanılmasına ilişkin esas ve usuller yönetmelikte gösterilir.”

18. 5271 sayılı Kanun’un “Doğrudan soru yöneltme ” kenar başlıklı 201. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

 “(1) Cumhuriyet savcısı, müdafi veya vekil sıfatıyla duruşmaya katılan avukat; sanığa, katılana, tanıklara, bilirkişilere ve duruşmaya çağrılmış diğer kişilere, duruşma disiplinine uygun olarak doğrudan soru yöneltebilirler. Sanık ve katılan da mahkeme başkanı veya hâkim aracılığı ile soru yöneltebilir. Yöneltilen soruya itiraz edildiğinde sorunun yöneltilmesinin gerekip gerekmediğine, mahkeme başkanı karar verir. Gerektiğinde ilgililer yeniden soru sorabilir.”

19. 5271 sayılı Kanun’un “Delillerin ortaya konulması ve reddi” kenar başlıklı 206. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:

“Cumhuriyet savcısı ile sanık veya müdafii birlikte rıza gösterirlerse, tanığın dinlenmesinden veya başka herhangi bir delilin ortaya konulmasından vazgeçilebilir.”

20. 5271 sayılı Kanun’un “Duruşmada okunması zorunlu belge ve tutanaklar” kenar başlıklı 209. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Naip veya istinabe yoluyla sorgusu yapılan sanığa ait sorgu tutanakları, naip veya istinabe yoluyla dinlenen tanığın ifade tutanakları ile muayene ve keşif tutanakları gibi delil olarak kullanılacak belgeler ve diğer yazılar, adlî sicil özetleri ve sanığın kişisel ve ekonomik durumuna ilişkin bilgilerin yer aldığı belgeler, duruşmada okunur.”

21. 5271 sayılı Kanun’un “Duruşmada okunmayacak belgeler” kenar başlıklı 210. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Olayın delili, bir tanığın açıklamalarından ibaret ise, bu tanık duruşmada mutlaka dinlenir. Daha önce yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş tutanağın veya yazılı bir açıklamanın okunması dinleme yerine geçemez.”

22. 5271 sayılı Kanun’un “Duruşmada okunmasıyla yetinilebilecek belgeler” kenar başlıklı 211. maddesi şöyledir:

“(1) a) Tanık veya sanığın suç ortağı ölmüş veya akıl hastalığına tutulmuş olur veya bulunduğu yer öğrenilemezse,

b) Tanık veya sanığın suç ortağının duruşmada hazır bulunması, hastalık, malûllük veya giderilmesi olanağı bulunmayan başka bir nedenle belli olmayan bir süre için olanaklı değilse,

c) İfadesinin önem derecesi itibarıyla tanığın duruşmada hazır bulunması gerekli sayılmıyorsa,

Bu kişilerin dinlenmesi yerine, daha önce yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş tutanaklar ile kendilerinin yazmış olduğu belgeler okunabilir.

(2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanık veya müdafii birinci fıkrada belirtilenlerin dışında kalan tutanakların okunmasına birlikte rıza gösterebilirler.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

23. Mahkemenin 30/12/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 4/4/2013 tarih ve 2013/2630 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

24. Başvurucu, yargılandığı ceza davasında mahkûmiyetine dayanak yapılan delillerin başka ceza davalarında yargılanan sanıkların aşamalarda alınan beyanları olduğunu, aleyhine beyanda bulunan bu kişilerle yüzleştirilmediğini, bu kişilere soru soramadığını, bu kişilerin beyanlarının yasak sorgu yöntemleriyle alınıp alınmadığının araştırılmadığını, bu kişilerin mahkemece beyanlarının yeniden alınmadığını, bu sebeple savunma hakkının kısıtlandığını iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca hakkında isnat edilen suçun dava zamanaşımının dolduğu halde mahkûmiyet hükmü kurulmasının adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Başvurucu, yargılanmanın yenilenmesini talep etmiştir.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

25. Başvurucu, hakkında kamu davası açılmasına ve cezalandırılmasına gerekçe olarak gösterilen ve katıldığı kabul edilen Gazi Mahallesi olaylarının 1995 yılında gerçekleştiğini, bu sebeple isnat edilen suçun dava zamanaşımının dolduğu halde mahkûmiyet hükmü kurulmasının adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

26. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”

27. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

28. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.

29. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).

30. Başvuru konusu olayda başvurucu hakkında silahlı MLKP terör örgütü üyesi olmak suçundan cezalandırılması için kamu davası açılmıştır. İddianamede başvurucunun 1995 tarihinden itibaren örgüt içerisinde yer aldığı, eylemleri nedeniyle hakkında yakalama emri bulunduğu ve başvurucunun yakalandığı 25/8/2006 tarihine kadar örgüt üyeliğinin devam ettiği iddia edilmiştir. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi de 9/3/2009 tarihli kararında başvurucunun üzerine atılı örgüt üyesi olmak suçunun temadi eden suçlardan olması nedeniyle işlendiği zaman aralığının 1995 yılından yakalandığı tarih olan 25/8/2006 tarihine kadar geçen süre olduğunu kabul etmiştir. Başvurucu İlk Derece Mahkemesince kabul edilen temadinin sona erdiği 25/8/2006 tarihinden İlk Derece Mahkemesi kararının Yargıtay tarafından onandığı 26/12/2012 tarihine kadar geçen sürede dava zamanaşımı dolduğu ve bunun da anayasal haklarını ihlal ettiği yönünde bir iddiada bulunmamıştır.

31. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen zamanaşımı iddiasının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, İlk Derece Mahkemesi kararının bariz takdir hatası veya açık bir keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvurunun bu kısmının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

32. Başvurucu duruşmada dinlenmeyen tanık beyanlarına dayanarak mahkûmiyet hükmü kurulması nedeniyle savunma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun, kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

33. Başvurucu, başka suçlardan başka dosyalarda yargılanan kişilerin kolluk beyanlarına dayanarak hakkında mahkûmiyet hükmü kurulduğunu, bu kişilerle yüzleştirilmediğini, bu kişilere soru soramadığını, bu kişilerin beyanlarının yasak sorgu yöntemleriyle alınıp alınmadığının araştırılmadığını, bu kişilerin mahkemece beyanlarının yeniden alınmadığını, bu sebeplerle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmektedir.

34. Bakanlık görüşünde, delillerin kabul edilmesi ve tartışılmasına ilişkin takdirin derece mahkemelerine ait olduğu ve bu mahkemelerce olguların ve hukukun değerlendirilmesinde yapılan yanlışlıkların Anayasa’da güvence altına alınan haklar ve özgürlükler ihlal edilmediği müddetçe bireysel başvuruya konu edilemeyeceği ifade edilmiştir. Bakanlık ayrıca, AİHM kararları hatırlatılarak mahkeme önünde tanıklık yapmayan kişilerin beyanları dosyaya girdiği taktirde bu kişilerin tanık olarak kabul edileceklerini, başvurucunun bu tanıklara soru soramamasının silahların eşitliği ilkesini ihlal edebileceğini belirtmiştir.

35. Yargılama makamları yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla birlikte, belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp, Mahkemenin görevi başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığının değerlendirilmesidir. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için “silahların eşitliği” ve “çelişmeli yargılama” ilkeleri ışığında, taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması şarttır. Taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda, delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi gerekir (B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).

36. Silahların eşitliği ilkesi davanın taraflarının usuli haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir (B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32). Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ilkesine Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).

37. Tanık, yargılamaya konu olay ile ilgili karar vermeye yetkili mahkemenin kullandığı müşahhas ispat vasıtalardandır. Tanık beyanı ise taraflardan olmayan ancak olayın tanığı olmuş bir kişinin söz konusu olay hakkında edindiği bilgileri sübut konusunda karar verecek olan mahkeme ya da bu mahkeme yerine duruşma yaparak tanık dinlemeye yetkili kılınmış bir mahkeme veya hâkim huzurunda tanıklık ederken yaptığı sözlü açıklamalardır.

38. Bir ceza yargılamasında sanığın aleyhine olan tanıkları sorguya çekmek veya çektirmek, lehine olan tanıkların da aleyhine olan tanıklarla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını isteme hakkı Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendi kapsamında düzenlenmiştir.

39. Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendi şöyledir:

“(3) Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:

d) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını istemek;”

40. Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendi, hakkında suç isnadı olan kişiye, aleyhine olan tanıkları çapraz sorgulama ve kendi tanıklarının da iddia tanıkları ile eşit şartlar altında davet edilmesi, dinlenmesi ve böylece silahların eşitliğinin sağlanması hakkı vermektedir. AİHM, Sözleşme’deki “tanık” kavramının iç hukuklardaki tanık kavramından özerk bir şekilde yorumlandığını ve daha geniş bir anlama sahip olduğunu kabul etmektedir (Bönisch/Avusturya, B. No: 8658/79, 6/5/1985, § 31-32). AİHM’e göre, ifadeleri ister duruşmada okunsun ister okunmasın, ifadeleri mahkemenin önünde bulunan ve mahkeme tarafından dikkate alınan kişiler Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendi bakımından tanık olarak görülmelidir (Kostovki/Hollanda, B. No: 11454/85, 20/11/1989, § 40). Dolayısıyla başka bir davada yargılanan sanık da tanık olabilir; o kişinin soruşturma aşamasında verdiği beyanlar ya da kendisinin yargılandığı davada yaptığı açıklamalar başvurucunun yargılandığı davada delil olarak kabul edilmişse Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendi kapsamına girmektedir.

41. Bu nedenlerle başvurucunun, başka davalarda yargılanan ve kendisinin aleyhine beyanda bulunan sanıkların hiçbirinin İlk Derece Mahkemesi önünde dinlenmediği yönündeki iddiasının Anayasa’nın 36. ve Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendi kapsamında değerlendirilmesi gerekir.

42. Kovuşturma sırasında bütün kanıtların tartışılabilmesi için, kural olarak, bu kanıtların aleni bir duruşmada ve sanığın huzurunda ortaya konulmaları gerekir. Bu kuralın istisnaları olmakla birlikte, eğer bir mahkûmiyet sadece veya belirli ölçüde, sanığın soruşturma veya yargılama aşamasında sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı bir kimse tarafından verilen ifadelere dayandırılmış ise, sanığın hakları Sözleşme’nin 6. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olur. Olayın tek tanığı varsa ve sadece bu tanığın ifadesine dayanılarak hüküm kurulacak ise, bu tanık duruşmada dinlenmeli ve sanık tarafından sorgulanmalıdır. Bu tanığın, sanığın sorgulamadığı bir dönemde alınan önceki ifadesine dayanılarak mahkûmiyet kararı verilemez (B. No: 2013/99, 20/3/2014, § 46 aynı yöndeki bir AİHM kararı için bkz. Delta/Fransa, B. No: 11444/85, 19/12/1990, § 36-37).

43. AİHS’in 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendinde ikinci olarak sanığın, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla “aynı koşullar altında” davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını isteme hakkı güvence altına alınmıştır. Sanığa tanınan bu güvence, silahların eşitliği ilkesinin bir gereğidir. Tanıkların dinlenmek üzere çağırılmasının uygun olup olmadığının değerlendirmesi, kural olarak, derece mahkemelerinin takdir yetkisi dâhilindedir. AİHS’in 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendi, sanığın lehine olan bütün tanıkların çağrılmasını ve dinlenmesini gerektirmez. Bu düzenlemenin esas amacı, sanığın “aynı koşullar altında” ve “silahların eşitliği ilkesi”ne uygun olarak tanık dinletme talebinde bulunabilmesinin sağlanmasıdır. Dolayısıyla, bir sanığın bazı tanıkları dinletemediğinden şikâyet etmesi yeterli olmayıp, ayrıca bu tanıkların dinlenmesinin hangi nedenlerle önemli olduğunu ve gerçeğin ortaya çıkması için neden gerekli olduğunu açıklamak suretiyle tanık dinletme talebini desteklemesi gerekmektedir (B. No: 2013/99, 20/3/2014, § 47).

44. AİHM, yukarıda bahsi geçen ilkelere ek olarak, Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası ve aynı maddenin (3) numaralı fıkrasının (d) bendinin sanığa, aleyhte ifade veren tanığın beyanlarına veya tanık ifadesinin alındığı sırada ya da yargılamanın daha sonraki bir aşamasında itiraz imkânı tanınması gerektiğini kabul etmektedir (Bkz: Van Mechelen ve Diğerleri/Hollanda, B. No: 21363/93, 21364/93, 21427/93 ve 22056/93, 23/4/1997, § 51 ve Lüdi/İsviçre, B. No: 12433/86, 15/6/1992, § 49; Hümmer/Almanya, B. No: 26171/07, 19/07/2012, § 38).

45. Somut başvuruda başvurucunun cezalandırılmasına dayanak yapılan tek delil tanık delilidir. Söz konusu beyanlar, başka davalarda yargılanan bazı sanıkların soruşturma aşamasında polis nezdinde sanık sıfatı ile verdiği beyanlardır. İlk Derece Mahkemesi, bu tanıkları duruşmaya çağırarak dinlemek yerine, bu kişilerin ifadelerinin dosya içerisine getirtilmesi ile yetinmiştir. Söz konusu tanıklar yargılandıkları mahkemelerde yaptıkları savunmalarda hazırlık beyanlarının baskı ve zorlama altında alındığını ileri sürerek kabul etmemişlerdir.

46. Başvurucu, bireysel başvuruda ileri sürdüğü şikâyetlerinden hiçbirini İlk Derece Mahkemesinde ileri sürmemiştir. Gerçekten de duruşma tutanakları incelendiğinde, başvurucu ve müdafiinin 7/2/2007 ve 25/4/2007 tarihlerinde iki celseye birlikte katıldıkları, 10/9/2007 tarihli duruşmaya yalnızca sanık müdafiinin katıldığı ve bu celselerde okunan bazı tanık beyanlarına bir diyeceklerinin olmadığını beyan ettikleri anlaşılmaktadır. 18/2/2008 tarihli celseden itibaren ise duruşmaya ne müdafii ne de başvurucu katılmış, Mahkeme başvurucu ve müdafiinin yokluğunda duruşmayı sürdürmüş ve 9/3/2009 tarihli 7. celse davayı sonuçlandırmıştır.

47. Buna karşın başvurucu temyiz dilekçesinde, mahkûmiyetine dayanak yapılan beyanların yalnızca ilgili mahkeme dosyalarından getirtilmekle yetinildiğini, bu beyanların yasak sorgu yöntemleriyle elde edildiğine dair iddialar bulunduğu halde bu yönde herhangi bir araştırma yapmadan hükme esas aldığını ileri sürmüştür. Ancak Yargıtay, başvurucunun temyiz dilekçesinde bildirdiği bu şikâyetlerle ilgili bir değerlendirme yapmaksızın yerel mahkeme kararını onamış ve başvurucu hakkındaki ceza hükmü kesinleşmiştir.

48. Yukarıda zikredildiği gibi yargılama makamları yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır ve Anayasa Mahkemesinin görevi başvuru konusu yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığının değerlendirilmesidir (B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27). Başvurucu, başka bir davanın hazırlık soruşturması sırasında dinlenen sanıkların İlk Derece Mahkemesi önünde dinlenmesi talebini açık olarak dile getirmemiş olsa bile Yargıtay aşamasında ileri sürmüştür. Öte yandan sanığın aleyhine olan tanıkları çapraz sorguya tabi tutabilmesi, Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendinin kilit unsurlarından biridir. Bu sebeple tanık çağırma ya da sorgulama hakkından feragat edilebilirse de feragatin geri dönülmez bir biçimde ve kesin olarak yapılması ve herhangi bir kamu yararına aykırılık taşımaması gerekir.

49. Nitekim 5271 sayılı Kanun’un 211. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre ancak tanık veya sanığın suç ortağı ölmüş veya akıl hastalığına tutulmuş olur veya bulunduğu yer öğrenilemezse, tanık veya sanığın suç ortağının duruşmada hazır bulunması, hastalık, malûllük veya giderilmesi olanağı bulunmayan başka bir nedenle belli olmayan bir süre için olanaklı değilse ve ifadesinin önem derecesi itibarıyla tanığın duruşmada hazır bulunması gerekli sayılmıyorsa bu kişilerin dinlenmesi yerine, daha önce yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş tutanaklar ile kendilerinin yazmış olduğu belgeler okunabilir. Aynı maddenin (2) numaralı fıkrasına göre ise birinci fıkrada belirtilenlerin dışında kalan tutanakların okunması ancak Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanık veya müdafiinin birlikte rıza göstermesi ile mümkündür.

50. Başka bir deyişle ancak Kanun’da açıkça sayılan istisnai hallerde, hükme esas alınacak olan tanıkların daha önceki beyanlarının duruşmada okunması ile yetinilebilir. Kanun’da yazılı istisnai haller dışında tanıkların önceki beyanlarının duruşmada okunması ile yetinilmesi ise ancak sanığın açık muvafakati ile mümkündür.

51. Somut olayda İlk Derece Mahkemesi, hükme esas aldığı beyanların sahipleri olan tanıkların duruşmada dinlenmesi için hiçbir girişimde bulunmamıştır. Dolayısıyla bu tanıkların 5271 sayılı Kanun’un 211. maddesinin (1) numaralı fıkrasında sayılan ve duruşmada dinlenmesi yerine önceki beyanlarının okunması ile yetinilebilecek tanıklar olup olmadığı araştırılmamıştır. Bu beyanların önem dereceleri itibariyle de duruşmada okunmakla yetinilecek beyanlardan olduğu da kabul edilmiş değildir. Dahası başvurucu veya müdafiinin hükme esas alınan tanıkların beyanlarının duruşmada okunulmakla yetinilmesine açık muvafakatleri de bulunmamaktadır. Sonuç olarak savunmanın çapraz sorguya tabi tutmadığı tanıkların yazılı ifadelerinin dosyaya girmesine itiraz etmediği ancak eğer itiraz edilmiş olsaydı çok büyük ihtimalle kabul edileceği bir davada feragatin gerçekleşmediğini kabul etmek gerekir.

52. Öte yandan başvurucu ve müdafii hükme esas alınan ifade tutanaklarını görme ve bu ifadelerin kanıt olarak kullanılmasına karşı çıkma imkanına sahip olmuş olsalar bile böyle bir imkan, başvurucunun tanıkları sorgulayabileceği ve sorgulatabileceği şekilde huzura gelmelerinin ve doğrudan dinlenmelerinin yerini alamaz (bkz. Hulki Güneş/Türkiye, B. No: 28490/95, 19/9/2003, § 95). Somut olayda başvurucunun tanıkları sorgulama imkânının hayati önemde olmasının sebebi yalnızca başvurucunun ağır bir ceza alması değildir. Somut olayda tanık sorgulama imkânı, aynı zamanda, duruşmada dinlenmeyen ve yalnızca başka davaların hazırlık soruşturmalarında verdikleri ifadelerle yetinilen tanıkların beyanlarının olayın aydınlatılması açısından ağırlığının çok ciddi olması nedeniyle hayati önemdedir.

53. İlk Derece Mahkemesi yalnızca başka davaların hazırlık soruşturması sırasında dinlenen ve başvurucu ile yüzleşmesi olanağı olup olmadığı araştırılmamış olan sanıkların beyanlarına dayanarak başvurucunun cezalandırmasına karar vermiştir. Mahkûmiyet sadece başvurucunun soruşturma veya yargılama aşamasında sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı kimseler tarafından verilen ifadelere dayandırılmış olduğundan ve savunma haklarının korunması için hiçbir tedbir alınmadığından başvurucunun hakları Anayasa’nın 36. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmıştır.

54. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden

55. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

56. Başvurucu, delillerin değerlendirilmesine ilişkin esaslar çerçevesinde adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası yönünden yargılamanın yenilenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

57. Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmakta olup, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından hukuki yarar bulunduğundan, yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

58. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun,

1. Zamanaşımına rağmen mahkûmiyet hükmü kurulmasının adil yargılanma hakkını ihlal ettiği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Savunma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

3. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

B. Tespit edilen ihlal yönünden, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili Mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,

C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

30/12/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MESUT ÇEKİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/6944)

 

Karar Tarihi: 24/3/2016

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Alparslan ALTAN

Raportör

:

Akif YILDIRIM

Başvurucu

:

Mesut ÇEKİ

Vekili

:

Av. Can TOMBUL

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; haksız olarak tutuklu kalması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, başka bir davada yargılanan kişilerin kolluk beyanlarına dayanılarak mahkûmiyet hükmü kurulması ve yargılamanın makul bir sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 2/9/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine İstanbul 15. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 27/1/2015 tarihinde, başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.

4. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 27/1/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından 25/2/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 30/3/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

7. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 9/4/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca (5190 sayılı Kanun ile görevli) yürütülen soruşturma kapsamında 3/10/2004 tarihinde başvurucunun ifadesi alınmıştır.

10. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi (5190 sayılı Kanun ile görevli) 5/10/2004 tarihli ve 2004/1246 Değişik İş sayılı kararı ile başvurucunun Marksist Leninist Komünist Parti (MLKP) adlı örgütün üyesi olma suçundan tutuklanmasına karar vermiştir.

11. Başvurucu ve diğer dört şüpheli hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının (5190 sayılı Kanun ile görevli) 15/3/2005 tarihli ve E.2005/5190-62 sayılı iddianamesi ile "silahlı terör örgütü kurmak veya yönetmek, anayasal düzeni zorla değiştirmeye kalkışmak, silahlı terör örgütüne üye olmak" suçlarını işledikleri iddiasıyla kamu davası açılmıştır.

12. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250. madde ile görevli) 31/1/2008 tarihli ve E.2005/91, K.2008/32 sayılı kararı ile başvurucunun mahkûmiyetine karar vermiştir.

13. Temyiz üzerine karar, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 6/5/2009 tarihli ve E.2008/17004, K.2009/5508 sayılı ilamı ile "sanıklara atılı her bir eylem yönünden eylem evrakı, savunmalar, maddi kanıtlar ve başka dosya sanıklarına ait ifadelerin sübuta ilişkin kabuller çerçevesinde tutarlı bir biçimde tartışılması, çelişkilerin giderilmesi, maddi gerçeğin kuşkuya yer bırakmayacak ve Yargıtay denetimine olanak verecek biçimde elverişli kanıtlarla ortaya konularak, her bir sanığın sabit görülen eylemlerinin neler olduğu, hangi eylemlere ne şekilde katıldıkları açıkça belirlenerek, hangi delillerle bu sonuca varıldığının tartışılıp değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden, eksik inceleme ve yetersiz gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulduğu..." gerekçesine dayanılarak bozulmuştur.

14. Bozma üzerine Mahkemenin 28/8/2012 tarihli ve E.2009/275, K.2012/159 sayılı kararı ile başvurucunun "silahlı terör örgütünün yöneticisi olmak" suçundan 15 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir. Anılan karar, başvurucu ve müdafiinin yüzüne karşı verilmiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:

"Sanık Mesut ÇEKİ’nin yasadışı silahlı MLKP terör örgütünün yöneticisi konumunda olup kendisiyle birlikte örgüt içerisinde yönetici konumunda olan diğer sanıklar T. L.ve N. Ş. ile irtibatlı olduğu, örgüte ait hücre evlerin kiralanmasında görev alarak diğer sanık N. Ş. ile birlikte hareket ettiği, sanık N. Ş. yi üçüncü kişilerin şüphelenmemesi için kız kardeşi olarak tanıttığı, Ankara İli Yenimahalle İlçesindeki hücre evine yapılan operasyon neticesinde, CD. naylonu üzerinde sanık Mesut ÇEKİ’nin sol el baş parmak izi tespit olunduğu, Adana DGM.nin 1997/130 Esas sayılı dava dosyasında yargılanan H. M., Ö. T. Y., C. A., M. S., C.K., M. A. H., D. E ve Ö. S. nin beyanları çerçevesinde sanık Mesut ÇEKİ’nin örgütün Adana KGÖ sorumlusu olduğunu, Adana Mersin bölgesindeki birçok yasadışı korsan gösterinin eylem ve talimatını vererek birçok gösteriyi yönettiği, örgüte eleman kazandırdığı, eleman temin etmek amacıyla kamp adı altında siyasi eğitim ve propaganda amacıyla faaliyetleri düzenleyerek bizzat yönettiği, gerçek kimliğinin ortaya çıkmasını engellemek ve gizliliğinin temin etmek maksadıyla Hüseyin-Tamer Kod adlarını kullandığı, yakalandığı gün yanında örgütün üst düzey yönetici konumunda olan T. L.ve N. Ş. ile birlikte Eskişehir Ankara karayolunun 30. kilometresinde giderken araç içerisinde yakalandıkları, sanık Mesut ÇEKİ’nin yakalandığı esnada üzerinde hakkındaki adli ve cezai kovuşturmadan kurtulmak maksadıyla kendi resminin basılı olduğu H. C. D. sahte kimliğiyle yakalandığı hususu sübûta ermiştir.

...

 sanık Mesut ÇEKİ’nin yasadışı silahlı MLKP terör örgütünün Adana KGÖ [Komünist Gençlik Örgütlenmesi] sorumlusu olduğu, Adana Mersin illerinde değişik tarihlerde gerçekleşen yasa dışı korsan gösterilerin talimatını vererek yönettiği, örgüte eleman kazandırdığı, eleman kazanmak amacıyla kamp adı altında siyasi eğitim ve propaganda faaliyetlerini yönettiği, gizliliğinin temin etmek maksadıyla Hüseyin-Tamer Kod adlarını kullandığı, yakalandığı gün üzerinde H. C. D. adına düzenlenmiş sahte kimliğin ele geçirildiği, sanığın örgütün eylem ve faaliyetlerinde kullanmak maksadıyla sahte isimlerle ev kiraladığı, yine örgütün yöneticilerinden olan T. L. ve N. Ş. ile irtibatlı olması şeklindeki eylem ve faaliyetlerinin süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk göstererek örgütle organik bağ oluşturmak suretiyle örgüt üyeliği suçunu oluşturduğu, sanığın örgütün Adana KGÖ sorumlusu olup bu il ve çevre illerindeki birçok korsan gösterinin talimatını vererek yönettiği, yine gizlilik içerisinde örgüte eleman temin etmek maksadıyla siyasi eğitim amacıyla kamp düzenlediği yine kendisi gibi örgütün yönetici konumundaki T. L. ve N. Ş. ile irtibatlı olup aynı gün birlikte yakalanmış olması kül halinde değerlendirildiğinde, sanığın terör örgütü içerisinde yönetici konumunda olduğu (anlaşılmıştır)".

15. Temyiz üzerine karar, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 8/7/2013 tarihli ve E.2013/4821, K.2013/10539 sayılı ilamı ile "bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip, ... Sanık Mesut Çeki'nin anılan örgütün yöneticisi ... olduğu kabul edilmiş, tüm sanıkların cezalarını azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosya kapsamına göre verilen hükümlerde bir isabetsizlik görülmemiş olduğu" gerekçesine dayanılarak onanmıştır.

16. Başvurucu, anılan kararı 22/8/2013 tarihinde öğrendiğini bildirmiştir.

17. Bireysel başvuru 2/9/2013 tarihinde yapılmıştır.

B. İlgili Hukuk

18. 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu'nun 146. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Türkiye Cumhuriyeti Teşkilâtı Esasiye Kanununun tamamını veya bir kısmını tağyir ve tebdil veya ilgaya ve bu kanun ile teşekkül etmiş olan Büyük Millet Meclisini iskata veya vazifesini yapmaktan men'e cebren teşebbüs edenler, Ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasına mahkûm olur.”

19. 4/12/2014 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nunDoğrudan soru yöneltme” kenar başlıklı 201. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Cumhuriyet savcısı, müdafi veya vekil sıfatıyla duruşmaya katılan avukat; sanığa, katılana, tanıklara, bilirkişilere ve duruşmaya çağrılmış diğer kişilere, duruşma disiplinine uygun olarak doğrudan soru yöneltebilirler. Sanık ve katılan da mahkeme başkanı veya hâkim aracılığı ile soru yöneltebilir. Yöneltilen soruya itiraz edildiğinde sorunun yöneltilmesinin gerekip gerekmediğine, mahkeme başkanı karar verir. Gerektiğinde ilgililer yeniden soru sorabilir.”

20. 5271 sayılı Kanun’un “Delillerin ortaya konulması ve reddi” kenar başlıklı 206. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:

“Cumhuriyet savcısı ile sanık veya müdafii birlikte rıza gösterirlerse, tanığın dinlenmesinden veya başka herhangi bir delilin ortaya konulmasından vazgeçilebilir.”

21. 5271 sayılı Kanun’un “Duruşmada okunması zorunlu belge ve tutanaklar” kenar başlıklı 209. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Naip veya istinabe yoluyla sorgusu yapılan sanığa ait sorgu tutanakları, naip veya istinabe yoluyla dinlenen tanığın ifade tutanakları ile muayene ve keşif tutanakları gibi delil olarak kullanılacak belgeler ve diğer yazılar, adlî sicil özetleri ve sanığın kişisel ve ekonomik durumuna ilişkin bilgilerin yer aldığı belgeler, duruşmada okunur.”

22. 5271 sayılı Kanun’un “Duruşmada okunmayacak belgeler” kenar başlıklı 210. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Olayın delili, bir tanığın açıklamalarından ibaret ise, bu tanık duruşmada mutlaka dinlenir. Daha önce yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş tutanağın veya yazılı bir açıklamanın okunması dinleme yerine geçemez.”

23. 5271 sayılı Kanun’un “Duruşmada okunmasıyla yetinilebilecek belgeler” kenar başlıklı 211. maddesi şöyledir:

“(1) a) Tanık veya sanığın suç ortağı ölmüş veya akıl hastalığına tutulmuş olur veya bulunduğu yer öğrenilemezse,

b) Tanık veya sanığın suç ortağının duruşmada hazır bulunması, hastalık, malûllük veya giderilmesi olanağı bulunmayan başka bir nedenle belli olmayan bir süre için olanaklı değilse,

c) İfadesinin önem derecesi itibarıyla tanığın duruşmada hazır bulunması gerekli sayılmıyorsa,

Bu kişilerin dinlenmesi yerine, daha önce yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş tutanaklar ile kendilerinin yazmış olduğu belgeler okunabilir.

(2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanık veya müdafii birinci fıkrada belirtilenlerin dışında kalan tutanakların okunmasına birlikte rıza gösterebilirler.”

24. 5271 sayılı Kanun’un “Delilleri takdir yetkisi” kenar başlıklı 217. maddesi şöyledir:

“(1) Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir.

(2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

25. Mahkemenin 24/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

26. Başvurucu; hakkındaki kamu davasında aleyhte tanıklık yapan kişilerin Mahkeme huzurunda dinlenmediğini, adli kolluk tarafından hazırlanan ve siyasi niteliğe sahip fezlekedeki iddialar doğru kabul edilerek maddi gerçek araştırılmadan cezalandırıldığını, diğer sanıklarla birlikte sahte kimlikle yakalanmış olmasına dayanılarak hüküm kurulduğunu, tek bir delile dayanılarak hüküm kurulmasının suç ve ceza arasında orantısızlık oluşturduğunu, hakkında verilen mahkûmiyet hükmü neticesinde özgürlüğünden yoksun bırakıldığını, makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; yargılamanın yenilenmesi ve adli yardım taleplerinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

1. Adli Yardım Talebi Yönünden

27. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

2. Kabul Edilebilirlik Yönünden

28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının adil yargılanma ve kişi hürriyeti ve güvenliği hkakları kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

a. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

29. Başvurucu, haksız olarak tutuklandığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

30. Anayasa Mahkemesi, benzer iddiaların ileri sürüldüğü başvurulara ilişkin olarak birçok kararında “zaman bakımından yetkisi”yle ilgili ilkeleri belirlemiştir. İlk derece mahkemesince verilen mahkûmiyet kararının anılan yetkinin başladığı 23/9/2012 tarihinden sonra verilmiş olması gerektiği, bu tarihten önce verilen bir nihai kararla sona eren tutukluluk hâllerine ilişkin başvuruların zaman bakımından yetki dışında kaldığı kabul edilmiştir. Bu ilkeler temelinde yapılan değerlendirmede başvurucunun tutukluluk hâli, nihai kararın verildiği 28/8/2012 tarihinde sona ermiş olduğundan başvurunun bu kısmının zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir (Osman Büyüksu, B. No: 2013/5512, 3/4/2014, §§ 20-24; Ali Öksüz, B. No: 2013/6065, 3/4/2014, §§ 20-23; Cevdet Genç, B. No: 2012/142, 9/1/2014, §§ 24-29).

b. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

31. Başvurucu; duruşmada dinlenmeyen tanık beyanlarına dayanılarak mahkûmiyet hükmü kurulması, hakkında yürütülen soruşturma ve kovuşturmanın makul süre içinde sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısımlarının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

3. Esas Yönünden

a. Tanık Sorgulama Hakkı

32. Başvurucu; benzer suçlardan başka dosyalarda yargılanan kişilerin kolluk beyanlarına dayanılarak hakkında mahkûmiyet hükmü kurulduğunu, bu kişilerle yüzleştirilmediğini, bu kişilere soru soramadığını, bu kişilerin beyanlarının yasak sorgu yöntemleriyle alınıp alınmadığının araştırılmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmektedir.

33. Bakanlık görüşünde, delillerin kabul edilmesi ve tartışılmasına ilişkin takdirin derece mahkemelerine ait olduğu ve bu mahkemelerce olguların ve hukukun değerlendirilmesinde yapılan yanlışlıkların Anayasa’da güvence altına alınan haklar ve özgürlükler ihlal edilmediği müddetçe bireysel başvuruya konu edilemeyeceği ifade edilmiştir. Bakanlık, konuya ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) kararlarını hatırlatarak başvurucunun tanıklara soru soramamasının silahların eşitliği ilkesini ihlal edebileceğini belirtmiştir.

34. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (Adnan Oktar, B. No: 2012/917, 16/4/2013, § 20).

35. Bir ceza yargılamasında sanığın aleyhine olan tanıkları sorguya çekmek veya çektirmek, lehine olan tanıkların da aleyhine olan tanıklarla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını isteme hakkı Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendi kapsamında düzenlenmiştir. Bu nedenlerle başvurucunun başka davalarda yargılanan ve kendisinin aleyhine beyanda bulunan sanıkların hiçbirinin İlk Derece Mahkemesi önünde dinlenmediği yönündeki iddiasının, Anayasa’nın 36. ve Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendi kapsamında değerlendirilmesi gerekir.

36. Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendi şöyledir:

“(3) Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:

d) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını istemek;”

37. Kovuşturma sırasında bütün kanıtların tartışılabilmesi için kural olarak bu kanıtların aleni bir duruşmada ve sanığın huzurunda ortaya konulması gerekir. Bu kural istinasız olmamakla birlikte bir mahkûmiyet sadece veya belirleyici ölçüde, sanığın soruşturma veya yargılama aşamasında sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı bir kimse tarafından verilen ifadelere dayandırılmış ise sanığın hakları Sözleşme'nin 6. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olur (Atila Oğuz Boyalı, B. No: 2013/99, 20/3/2014, § 46).

38. AİHM’e göre ulusal hukuktaki nitelemeye bakılmaksızın “tanık” kavramının Sözleşme kapsamında özerk bir anlamı vardır (Damir Sibgatullin/Rusya, B. No: 1413/05, 24/04/2012, § 45). Bu kavram, duruma göre suç ortaklarını (Trofimov/Rusya, B. No: 1111/02, 4/12/2008, § 37), mağdurları (Vladimir Romanov/Rusya, B. No: 41461/02, 24/7/2008, § 97) ve bilirkişi tanıklarını (Doorson/Hollanda, B. No: 20524/92, 26/3/1996, §§ 81, 82) da kapsayabilir. Bu bakımdan duruşmada ister okunsun ister okunmasın ifadeleri mahkeme önünde bulunan ve mahkeme tarafından dikkate alınan kişiler, Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendi bakımından tanık olarak kabul edilmektedir (Kostovski/Hollanda, B. No: 11454/85, 20/11/1989, § 40).

39. AİHM; yukarıda bahsi geçen ilkelere ek olarak Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası ve aynı maddenin (3) numaralı fıkrasının (d) bendinin sanığa, aleyhte ifade veren tanığın beyanlarına veya tanık ifadesinin alındığı sırada ya da yargılamanın daha sonraki bir aşamasında itiraz imkânı tanınması gerektiğini kabul etmektedir (Van Mechelen ve diğerleri/Hollanda, B. No: 21363/93 …, 23/4/1997, § 51; Lüdi/İsviçre, B. No: 12433/86, 15/6/1992, § 49; Hümmer/Almanya, B. No: 26171/07, 19/07/2012, § 38).

40. Somut başvuruda, Adana Devlet Güvenlik Mahkemesinin E.1997/130 sayılı dosyasında görülen davada silahlı terör örgütü üyesi olmak suçundan yargılanan ve beraat eden sanıkların soruşturma aşamasında başvurucu aleyhinde tanıklık yaptıkları, aleyhe tanıklık yapan şahıslardan sadece birinin başvuruya konu dosyada kovuşturma aşamasında dinlendiği anlaşılmaktadır. Gerekçe incelendiğinde mahkûmiyet hükmüne esas olarak başka dosyalarda sanık konumunda bulunan bu şahısların kollukta başvurucu aleyhine verdiği ifadelerin delil olarak kabul edildiği görülmüştür. Bu beyanlar ise soruşturma aşamasında polis nezdinde şüpheli sıfatı ile verilen ifadelerdir.

41. Deliller arasında hücre evi olduğu belirtilen yerin kiralanmasıyla ilgili teşhis tutanağı da yer almaktaysa da teşhis sırasında sanık veya müdafiinin hazır bulunmadığı,fotoğraf üzerinden teşhiste bulunulduğu, anılan şahısların kovuşturma evresinde talebe rağmen dinlenilmedikleri anlaşılmaktadır.

42. İlk Derece Mahkemesi, anılan kişileri duruşmaya çağırarak dinlemek yerine ifadelerini dosyaya koymakla yetinmiştir. Başka dosyada yargılanan şahıslar yargılandıkları Mahkemede yaptıkları savunmalarda hazırlık beyanlarının baskı ve zorlama altında alındığını ileri sürerek bu beyanlarını kabul etmemişlerdir. Başvurucunun yargılandığı davada dinlenen tanık H.M. ise başvurucu aleyhine kollukta verdiği ifadesinin işkence altında alındığını belirterek kolluk ifadesini reddetmiştir.

43. Başvurucu; duruşmaların kovuşturma evresinde ve temyiz dilekçesinde, aleyhinde beyanda bulunan bu sanıkların duruşmada dinlenilmesi yönünde talep ve itirazlarını dile getirmiştir. İlk Derece Mahkemesi, bu talepleri gerekçesiz olarak reddetmiş; Yargıtay, başvurucunun temyiz dilekçesinde bildirdiği bu taleplerle ilgili bir değerlendirme yapmaksızın İlk Derece Mahkemesi kararını onamış ve başvurucu hakkındaki mahkûmiyet hükmü kesinleşmiştir.

44. 5271 sayılı Kanun’un 211. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre ancak tanık veya sanığın suç ortağı ölmüş veya akıl hastalığına tutulmuş olur veya bulunduğu yer öğrenilemezse tanık veya sanığın suç ortağının duruşmada hazır bulunması; hastalık, malullük veya giderilmesi olanağı bulunmayan başka bir nedenle belli olmayan bir süre için olanaklı değilse ve ifadesinin önem derecesi itibarıyla tanığın duruşmada hazır bulunması gerekli sayılmıyorsa bu kişilerin dinlenmesi yerine daha önce yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş tutanaklar ile kendilerinin yazmış olduğu belgeler okunabilir. Aynı maddenin (2) numaralı fıkrasına göre ise birinci fıkrada belirtilenlerin dışında kalan tutanakların okunması ancak Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanık veya müdafiinin birlikte rıza göstermesi ile mümkündür (Ali Rıza Telek, B. No: 2013/2630, 30/12/2014, § 49).

45. Başka bir deyişle ancak Kanun’da açıkça sayılan istisnai hâllerde, tanıkların hükme esas alınacak daha önceki beyanlarının duruşmada okunması ile yetinilebilir. Kanunda yazılı istisnai hâller dışında tanıkların önceki beyanlarının duruşmada okunması ile yetinilmesi ise ancak sanığın açık muvafakati ile mümkündür (Ali Rıza Telek, § 50).

46. Somut olayda İlk Derece Mahkemesi, hükme esas aldığı beyanların sahipleri tanıkların duruşmada dinlenmesi için hiçbir girişimde bulunmamıştır. Dolayısıyla bu tanıkların 5271 sayılı Kanun’un 211. maddesinin (1) numaralı fıkrasında sayılan ve duruşmada dinlenmesi yerine önceki beyanlarının okunması ile yetinilebilecek tanıklar olup olmadığı araştırılmamıştır. Bu beyanların önem dereceleri itibarıyla da duruşmada okunmakla yetinilecek beyanlardan olduğu da kabul edilmiş değildir. Dahası başvurucu veya müdafiince hükme esas alınan tanıkların beyanlarının duruşmada okunmakla yetinilmesine rıza gösterilmemiş, bahsi geçen tanıkların duruşmada dinlenmesi talep edilmiştir.

47. Öte yandan başvurucu ve müdafii, hükme esas alınan ifade tutanaklarını görme ve bu ifadelerin kanıt olarak kullanılmasına karşı çıkma imkânına sahip olmuş olsa bile böyle bir imkân, başvurucunun tanıkları sorgulayabileceği ve sorgulatabileceği şekilde huzura gelmelerinin ve doğrudan dinlenmelerinin yerini alamaz (Hulki Güneş/Türkiye, B. No: 28490/95, 19/9/2003, § 95). Çünkü yargılama öncesindeki sorgulamalar, öncelikli olarak iddia makamının savlarını desteklemek üzere yapılan bir bilgi/delil toplama işlemidir. Somut olayda tanık sorgulama imkânı, duruşmada dinlenmeyen ve yalnızca başka davaların soruşturma evrelerinde verdikleri ifadelerle yetinilen tanıkların beyanlarının, olayın aydınlatılması açısından ağırlıklarının çok ciddi (kritik nitelikte) olması nedeniyle hayati önemdedir.

48. Başvurucunun mahkûmiyetinde belirleyici olan anılan ifadeler, bir avukat huzurunda alınmamış; Mahkeme, itiraz konusu olan bu ifadelerin alınma biçimini ve koşullarını tespit etmeye yönelik herhangi bir adım da atmamıştır. Dolayısıyla tek delil olmamakla beraber başvurucunun aleyhine belirleyici delil olan ve başvuranın mahkûm edilmesini mümkün kılan söz konusu tanık ifadelerinin güvenilirliği ve doğruluğu hakkında ciddi kuşkular bulunduğuna dair başvurucu iddialarının yersiz olduğu söylenemez.

49. İlk Derece Mahkemesi, belirleyici ölçüde başka davaların soruşturma evrelerinde dinlenen ve başvurucu ile yüzleşmesi olanağı olup olmadığı araştırılmamış olan sanıklar ile yüzleştirme tutanağında ismi geçen kişilerin beyanlarına dayanarak başvurucunun cezalandırılmasına karar vermiştir (bkz. § 14). Mahkûmiyet büyük ölçüde başvurucunun soruşturma veya yargılama aşamasında sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı kimseler tarafından verilen ifadelere dayandırılmış olduğundan ve savunma haklarının korunması için hiçbir tedbir alınmadığından başvurucunun hakları Anayasa’nın 36. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmıştır.

50. Bu sebeplerle başvurucunun aleyhinde beyanda bulunan tanığı sorguya çekme hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

51. Başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine yönelik iddialarının bir kısmı bu başlık altında değerlendirilerek ihlal kararı verildiğinden -makul sürede yargılanma hakkının ihlali dışındaki- diğer iddialar yönünden ayrıca bir değerlendirme yapılmamıştır.

b. Makul Sürede Yargılanma Hakkı

52. Başvurucu, hakkında yürütülen soruşturma ve kovuşturmanın makul süre içinde sonuçlandırılmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

53. Bakanlık tarafından, benzer nitelikteki başvurulara ilişkin daha önce bildirilmiş olan görüşlere atıfta bulunularak görüş sunulmasına gerek görülmediği bildirilmiştir.

54. Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013 § 18) Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de -Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği- makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulması gerektiği açıktır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38, 39).

55. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde gözönünde bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41–45).

56. Anayasa’nın 36. ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca kişilere, cezai alanda yöneltilen suçlamaların (suç isnadı) makul sürede karara bağlanmasını isteme hakkı tanınmıştır. İsnat olunan fiil, ceza kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun kuralları uygulanmış ise ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın kendiliğinden adil yargılanma hakkının kapsamına girer (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 31). Başvuru konusu olayda başvurucu hakkında "silahlı terör örgütüne üye olma" suçunu işlediği iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır. Başvurucu hakkında isnat olunan suçlar 5237 sayılı Kanun’un ilgili maddesinde hapis cezasını gerektirir şekilde tanımlanmıştır. Bu çerçevede başvurucu hakkındaki suç isnadına dayalı yargılamanın Anayasa’nın 36. maddesinin güvencesi kapsamına girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır (B.E., § 32).

57. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulanması anıdır. Somut başvuru açısından bu tarih, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucunun gözaltına alındığı 3/10/2004’tür. Ceza yargılamasında sürenin sona erdiği tarih, suç isnadının nihai olarak karara bağlandığı, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul süre şikâyetiyle ilgili kararını verdiği tarihtir (Ersin Ceyhan, B. No: 2013/695, 9/1/2014, § 35).

58. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesi neticesinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında 3/10/2004 tarihinde başvurucunun gözaltına alınarak 5/10/2004 tarihinde sorgusunun yapılmasından sonra tutuklandığı, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 15/3/2005 tarihli iddianamesi ile başvurucu ve diğer şüpheli hakkında açılan kamu davası sonunda Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesince 28/8/2012 tarihinde verilen mahkûmiyet kararının Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 8/7/2013 tarihli ilamıyla onandığı anlaşılmıştır.

59. 5271 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usulüne tabi yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde kararlar verilmiştir (B.E., §§ 23-41; Ersin Ceyhan, §§ 24-40).

60. Başvuruya konu davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koymakla birlikte davaya bütün olarak bakıldığında somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve yaklaşık dokuz yıldır devam eden yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.

61. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

62. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

63. Başvurucu tazminat talebinde bulunmamıştır.

64. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan tanık sorgulama ve makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

65. Tanık sorgulama hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara (Kapatılan) 11. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

66. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. 1. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan tanık sorgulama hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Kararın bir örneğinin tanık sorgulama hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere (kapatılan) Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,

E. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca, tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE

24/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

CEZAİR AKGÜL BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/10634)

 

Karar Tarihi: 26/10/2016

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Raportör

:

Akif YILDIRIM

Başvurucu

:

Cezair AKGÜL

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; mahkûmiyete esas alınan telefon görüşme kayıtların duruşmada okunmaması ve aleyhte ifade veren tanığın sorgulanmasına fırsat verilmemesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 20/6/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine İstanbul Cumhuriyet Bşsavcılığı vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 31/12/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 28/1/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 30/3/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 21/4/2015 tarihinde ibraz etmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. İçişleri Bakanlığı Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığınca kimliği mahfuz muhbirin, başvurucunun elinde çok miktarda uyuşturucu madde bulunduğunu ve elinde bulundurduğu uyuşturucu maddeye A.Ç. aracılığıyla müşteri aradığını ihbar etmesi üzerine başvurucu hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma başlatılmıştır.

9. Soruşturma neticesinde şüphelilerden A.Ç. hakkında İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesine uyuşturucu madde ticareti yapma ve örgüte üye olma suçlarından kamu davası açılmıştır. Başvurucu ve diğer iki şüpheli hakkındaki soruşturmaya devam olunmuştur.

10. İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK 250. madde ile görevli) E.2005/190 sayılı dosyası üzerinden yapılan yargılama sonunda suçun örgütlü olarak işlenmediği ve örgütün yasal unsurlarının bulunmadığı kanaatine varılarak sanık A.Ç.nin örgüte üye olma suçundan beraatine, diğer suçtan mahkûmiyetine karar verilmiştir. Anılan karar temyiz olunmadan kesinleşmiştir.

11. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, bu karar üzerine başvurucu ve diğer iki şüpheli hakkındaki dosyayı Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin2005/190 esas sayılı dosyası üzerinden yapılan yargılama sonucunda suçun örgütlü olarak işlenmediği, liderliğini Cezair AKGÜL'ün [başvurucu] yaptığı iddia edilen örgütün yasal unsurlarının bulunmadığı kanaatine varılarak, şüpheli [A. Ç.] hakkında bu suçtan beraat kararı verildiği ve bu kararın 20.05.2006 tarihinde kesinleştiği anlaşılmakla, firari ve kimliği meçhul şahıslarla ilgili devam eden soruşturmanın da takibinin örgütlü suçlar kapsamından çıktığı olayda 5237 Sayılı TCK'nun 220. maddesinde düzenlenen örgütlülük hali bulunmadığı değerlendirilmiş olunmakla,

Firari şüpheli ve kimliği meçhul şahısların üzerlerine atılı suçun bireysel olarak uyuşturucu madde ticareti yapma suçunu oluşturduğu ve atılı suça bakma görevinin Cumhuriyet Başsavcılığımızın görevi dahilinde bulunmadığı görülmekle, Cumhuriyet Başsavcılığımızın GÖREVSİZLİĞINE [karar verildi.]"

12. İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2005/190 sayılı dosyası üzerinden yürütülen yargılamanın ilk celsesinde A.Ç., Maltepe D... Kıraathanesinde başvurucu ile tanıştığını, Cezair'in elinde yüklü miktarda uyuşturucu olduğunu söyleyerek bunu yurt dışına göndermek istediğini belirterek yardım istediğini, onu Ayhan adında biri ile tanıştırdığını, Maltepe'deki pastanelerde Ayhan ile Cezair'i buluşturduğunu, kiralık otomobilin Ayhan tarafından getirildiğini, A.T.ye vasıtanın teslim edildiğini beyan etmiştir.

13. Bu arada Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığının 17/2/2010 tarihli veE.2010/3080 sayılı iddianamesiyle başvurucu ve başka bir şüpheli (A.T.) hakkında uyuşturucu madde ticareti suçundan kamu davası açılmıştır. Açık kimliği bilinmeyen şüpheli Ayhan hakkındaki dosyanın ise tefrikine karar verilmiştir.

14. Başvurucu, İstanbul Anadolu 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 5/9/2013 tarihli ve E.2010/73, K.2013/254 sayılı kararıyla uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan mahkûm edilmiş, diğer sanık hakkındaki kamu davasının tefrikine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:

"... Hükümlü A. Ç. ile sanık Cezair Akgül arasında yapılan telefon görüşme içeriği, konuşmaları doğrulayan fiziki takip tutanakları, muhbir tutanakları, dava dosyası kapsamı ve toplanan delillere göre sanık Cezair Akgül'ün firari sanık A. T. ile birlikte yüklü miktarda uyuşturucu maddeyi satmak için hazırladıkları, bunu yurt dışına naklettirecek kişileri aradıkları bu vesile ile A. Ç.yi ve onun aracılığı ile de Ayhan ismindeki şahsı buldukları, muhtemelen Ayhan isimli kişinin Bayram adına kiralanmış otomobili getirip A. Ç. aracılığı ile A. T. ye teslim ettikleri, uyuşturucu maddenin pazarlaması konusunda sanık Cezair Akgül'ün A. Ç. ile telefon görüşmesi yaptığı, Maltepe ... Kebap Salonu, A... pastanesi, Ş... pastanesi, A... kebap salonu gibi yerlerde buluşup görüştükleri, neticede uyuşturucuları A. T. tarafından Ayhan isimli şahsa teslim edilmek üzere bir kısmının bagaja yerleştirildiği, durumu kontrol altında bulunduran ve takip eden güvenlik görevlilerince vasıtayla içindeki uyuşturucuya el koydukları, A. T. ve Ayhan adındaki şahısların kaçtıkları, sanık Cezair Akgül'ün olaydan sonra firar ettiği bilahare yakalandığı, A. T.'nin henüz yakalanamadığı, bu suretle sanık Cezayir'in hükümlü A. Ç. ve firari sanık A. T. ile birlikte uyuşturucu madde ticareti yaptığı ve pazarladığı anlaşılmakla, sanı[ğın] (...) cezalandırılması gerektiği sonuç ve kanaatine varıl[mıştır]."

15. Başvurucunun temyizi üzerine karar, Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 13/3/2014 tarihli ve E.2013/13199, K.2014/1689 sayılı ilamıyla onanmıştır.

16. Başvurucu 20/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

17. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 188. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“(3) Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satan, satışa arz eden, başkalarına veren, sevk eden, nakleden, depolayan, satın alan, kabul eden, bulunduran kişi, on yıldan az olmamak üzere hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. (Ek cümle: 18/6/2014 – 6545/66 md.) Ancak, uyuşturucu veya uyarıcı madde verilen veya satılan kişinin çocuk olması hâlinde, veren veya satan kişiye verilecek hapis cezası on beş yıldan az olamaz.

(4) Uyuşturucu veya uyarıcı maddenin eroin, kokain, morfin veya bazmorfin olması hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.”

18. 4/12/2004 tarihli 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun başvuruyu ilgilendiren hükümlerinin ilgili kısımları şöyledir:

"Madde 209 - (1) Naip veya istinabe yoluyla sorgusu yapılan sanığa ait sorgu tutanakları, naip veya istinabe yoluyla dinlenen tanığın ifade tutanakları ile muayene ve keşif tutanakları gibi delil olarak kullanılacak belgeler ve diğer yazılar, adlî sicil özetleri ve sanığın kişisel ve ekonomik durumuna ilişkin bilgilerin yer aldığı belgeler, duruşmada okunur.

Madde 210 - (1) Olayın delili, bir tanığın açıklamalarından ibaret ise, bu tanık duruşmada mutlaka dinlenir. Daha önce yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş tutanağın veya yazılı bir açıklamanın okunması dinleme yerine geçemez.

Madde 211 - (1) a) Tanık veya sanığın suç ortağı ölmüş veya akıl hastalığına tutulmuş olur veya bulunduğu yer öğrenilemezse,

 b) Tanık veya sanığın suç ortağının duruşmada hazır bulunması, hastalık, malûllük veya giderilmesi olanağı bulunmayan başka bir nedenle belli olmayan bir süre için olanaklı değilse,

 c) İfadesinin önem derecesi itibarıyla tanığın duruşmada hazır bulunması gerekli sayılmıyorsa,

 Bu kişilerin dinlenmesi yerine, daha önce yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş tutanaklar ile kendilerinin yazmış olduğu belgeler okunabilir.

Madde 215 -(1) Suç ortağının, tanığın veya bilirkişinin dinlenmesinden ve herhangi bir belgenin okunmasından sonra bunlara karşı bir diyecekleri olup olmadığı katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine sorulur.

Madde 216 - (1) Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir.

Madde 217 - (1) Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir."

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

19. Mahkemenin 26/10/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

20. Başvurucu; aleyhine ifade veren A.Ç. ile yüzleştirilme ve soru sorma taleplerinin reddedildiğini, fiziki takip tutanağında kendisi olduğu kabul edilen şahsın 1,75 - 1,80 boylarında olarak tarif edilmesine ve kendisinin ancak 1,55-1,60 boylarında olmasına rağmen buna yönelik itirazının dikkate alınmadığını, A.Ç. hakkındaki iletişimin tespiti kararıyla elde edilen kayıtlarda geçen kişi olmadığını belirtmesine rağmen herhangi bir ses analizi ve araştırma yapılmadan görüşmelerdeki kişinin kendisi olarak kabul edildiğini, söz konusu kayıtların duruşma esnasında kendisine okunması ve savunma fırsatı tanınması gerekmesine rağmen kayıtların içeriğinden hiçbir şekilde haberdar olmadığını belirterek Anayasa'nın 19., 36. ve 38. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve yargılamanın yenilenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamında hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

22. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedenin de bulunmadığı anlaşılan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Çelişmeli Yargılama İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

23. Başvurucu, aynı olay nedeniyle başlatılan ancak tefrik edilen başka bir dosyada yargılanan A.Ç. hakkındaki iletişimin denetlenmesi kararıyla elde edilen görüşmelerdeki kişinin kendisi olarak kabul edildiğini, söz konusu kayıtların duruşma esnasında kendisine okunması ve savunma fırsatı tanınması gerekmesine rağmen kayıtların içeriğinden hiçbir şekilde haberdar olmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

24. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

25. Anayasa Mahkemesi Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmüAvrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme'nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen çelişmeli yargılama ilkesi gibi ilke ve haklara Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).

26. Hakkaniyete uygun yargılanmanın temel unsurlarından biri de yargılamanın “çelişmeli” olmasıdır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Rowe ve Davis/Birleşik Krallık [BD], B. No: 28901/95, 16/2/2000, § 60). Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için yargılamaya etkili katılım ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında taraflara, iddialarını sunma hususunda uygun olanakların sağlanması şarttır (Yüksel Hançer, B. No: 2013/2116, 23/1/2014, § 19).

27. Adil yargılanma hakkının unsurlarından olan çelişmeli yargılama ilkesi taraflara dava dosyası hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını ve bu nedenle tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak katılmasını gerektirmektedir. Bu anlamda mahkemece tarafların dinlenilmemesi, delillere karşı çıkma imkânı verilmemesi, yargılama faaliyetinin hakkaniyete aykırı hâle gelmesine neden olabilecektir (Abdullah Özen, B. No: 2013/4424, 6/3/2014, § 21). Dolayısıyla ceza davalarında mahkemenin kararını etkilemek amacıyla dosyaya sunulan görüş ve delillerden sanığın haberdar olmasına ve bunlara karşı etkili bir şekilde karşı çıkmasına fırsat verilmesi gerekir.

28. Çelişmeli yargılamanın bir amacı da dosyaya bir görüşün/talebin girmesini sağlamakla sınırlı olmayıp onun mahkemece dikkate alınarak bir sonuca ulaşmasını sağlamaktır. Çelişmeli yargılama ilkesi, sanığın aleyhindeki delillerin çelişmeli bir usul ile mahkemeye sunulmasını ve sadece tanıkların değil diğer delillerin de tartışılmasını gerektirir. Böylelikle başvurucular delilin davayla ilgisini ve ağırlığını değerlendirerek güvenirliği hususundaki iddia ve itirazlarını dile getirebilecektir.

29. Öte yandan Anayasa'daki hakların etkili bir biçimde korunması için, davaya bakan mahkemelerin Anayasa'nın 36. maddesine göre "tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi" vardır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Dulaurans/Fransa, B. No: 34553/97, 21/3/2000, § 33).

30. Ceza davalarında sanığın lehine ve aleyhine olan maddi delillerin kovuşturma evresinde sanığa açıklanmaması -savunma tarafının hakları yeterli güvencelerle dengelenmedikçe- çelişmeli yargılama ilkesine aykırılık oluşturabilir. Delillere yönelik iddia ve itirazların dile getirilmesine geçerli bir neden olmaksızın imkân sağlanmaması hakkaniyete uygun yargılanma hakkını ihlal edebilir.

31. Ceza davasında ulaşılması amaçlanan temel hedef, maddi gerçeğin adil yargılanma hakkına uygun olarak ortaya çıkarılmasıdır. Çelişmeli yargılama ilkesi, bu amacın gerçekleştirilmesinin en önemli unsurlarındadır. 5271 sayılı Kanun çelişmeli yargılama ilkesini hayata geçirmek için ortaya konan delillerle ilgili tartışmada sanığa ve müdafiine söz hakkı verileceğini; suç ortağının, tanığın veya bilirkişinin dinlenmesinden ve herhangi bir belgenin okunmasından sonra bunlara karşı bir diyecekleri olup olmadığı sanığa ve müdafiine sorulacağını öngörmüştür. Aynı Kanun'a göre hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir.

32. Somut olayda suç ortağı olduğu kabul edilen A.Ç.nin yargılanıp mahkûm edildiği İstanbul11. AğırCeza Mahkemesinin E.2005/190 sayılı sayılı dosyasındaki olaytutanakları, fiziki izleme tutanakları, tanık ifadeleri, ekspertiz raporları ve diğer delillerindosyaya ithal edildiği ve duruşmada okunduğu anlaşılmaktadır. Ancak mahkûmiyete esas alınan telefon konuşmalarına ilişkin çözüm tutanaklarının İlk Derece Mahkemesi tarafından sanığa okunmadığı görülmektedir. Mahkûmiyetin belirleyici delilleri arasında gösterilen bu iletişim çözüm tutanaklarının dava dosyasında bulunduğuna dair bir veri de bulunmamaktadır. Yargıtay kararına muhalif kalan üyenin karşıoy gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

 "Sanığın telefon konuşmalarının hükme esas alındığı, ancak bu konuda verilmiş herhangi bir kararın dosyada bulunmadığı ve telefon konuşmalarına ilişkin çözüm tutanaklarının sanığa okunmadığı anlaşılmıştır."

33. Çelişmeli yargılanma ilkesinin yukarıda bahsedilen gerekleri ilgili usul kurallarında belirtilmiştir. Bu bağlamda 5271 sayılı Kanun'un 209. maddesinin (1) numaralı fıkrasında delil olarak kullanılacak belgelerin duruşmada okunması, bir belge veya yazının delil olarak kullanılabilmesi duruşmada okunmasına bağlı olduğu; 215. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, herhangi bir belgenin okunmasından sonra ilgililerden diyeceklerinin sorulması; 217. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ise hâkimin kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabileceği öngörülmüştür. Çelişmeli yargılama ilkesinin somut görünümlerinden olan bu düzenlemelere göre sanığın telefon konuşmalarının dinlenmesi ve kayda alınması konusunda verilmiş bir karar varsa getirtilip telefon konuşmalarına ilişkin çözüm tutanakları ile birlikte duruşmada okunması ve ilgililerden diyeceklerinin sorulması gereklidir.

34. Somut olayda anılan telefon konuşma içerikleri duruşmada okunmayarak başvurucunun bu delilin davayla ilgisini ve ağırlığını değerlendirerek güvenirliği hususundaki iddia ve itirazlarını dile getirebilmesine imkân verilmediği görülmektedir. Diğer yandan başvurucunun itirazına karşın kullandığı belirtilen telefon hattının konuşma tarihlerinde kimin adına kayıtlı olduğuna, telefon konuşmalarının dinlenmesi ve kayda alınmasına ilişkin verilmiş bir karar bulunup bulunmadığı da araştırılmamıştır.

35. Sonuç olarak başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı kapsamında çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiği anlaşılmıştır.

b. TanıkSorgulama Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

36. Başvurucu; başka bir dosyadayargılanan ve suç ortağı olduğu ileri sürülen A.Ç.nin aleyhinde beyanda bulunduğunu, talebine karşın bu kişiyi sorgulamasına imkân tanınmadığını, sorgulama fırsatı tanınmadan elde edilen beyanların hükme esas alındığını, böylelikle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

37. Anayasa Mahkemesi, benzer iddiaların ileri sürüldüğü başvurulara ilişkin olarak birçok kararında “tanık sorgulama hakkı”yla ilgili ilkeleri belirlemiştir. Buna göre bir ceza yargılamasında sanığın aleyhine olan tanıkları sorguya çekme veya çektirme, lehine olan tanıkların da aleyhine olan tanıklarla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını isteme hakkı vardır. Sanığın; hakkında gerçekleştirilen ceza yargılaması sürecinde tanıklara soru yöneltebilmesi, onlarla yüzleşebilmesi ve tanıkların beyanlarının doğruluğunu sınama imkânına sahip olması adil bir yargılamanın yapılabilmesi bakımından gereklidir. Ancak başvurucuların tanıklara soru sorabilmesi, onlarla yüzleşebilmeleri mutlak bir hak değildir. Makul gerekçelerle getirilen kısıtlamalar, kimi zaman başvurucunun iddia tanıklarına soru sorabilme ve onlarla yüzleşme imkânını da ortadan kaldırabilmektedir. Diğer yandan bir mahkûmiyet -sadece veya belirleyici ölçüde- sanığın soruşturma veya yargılama aşamasında sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı bir kimse tarafından verilen ifadelere dayandırılmış ise sanığın hakları Anayasa'nın 36. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olur (Atila Oğuz Boyalı, B. No: 2013/99, 20/3/2014, §§ 34-56; Az. M., B. No: 2013/560, 16/4/2015, §§ 46-67; Levent Yanlık, B. No: 2013/1189, 18/11/2015, §§ 67-77; İsmet Özkorul, B. No: 2013/7582, 11/12/2014, §§44, 45).

38. Sonuç olarak somut bir yargılama öncesinde veya haricinde elde edilen tanık ifadelerinin delil olarak kabulünün yargılamanın adilliğine zarar verip vermediğini değerlendirmek için iki aşamalı bir test uygulanmalıdır. İlk olarak tanığın mahkemede hazır edilmemesi, geçerli bir nedenin mevcudiyetine dayanmalıdır. İkinci olarak ise okunmasıyla yetinilen ifadenin karara götüren tek ya da belirleyici kanıt olması hâlinde savunma haklarının adil yargılanmanın gerekleriyle bağdaşmayacak ölçüde sınırlandırılıp sınırlandırılmadığına bakılacaktır (Abdurrahim Balur, B. No: 2013/5467, 7/1/2016, § 80).

39. Yukarıdaki değerlendirme yapılırken "geçerli neden" şartı, öncelikli olarak gözetilmelidir. Çünkü tek veya yegâne ispat unsuru olmasa dahi ifadesi hükme esas alınan bir tanığın geçerli bir neden olmaksızın duruşmada dinlenmemesi tek başına adil yargılanma hakkına aykırılık oluşturabilir. Kamu makamları bu nedenle ifadesi hükme dayanak yapılacak tanıkların duruşmada hazır edilmesi için makul bir çaba sergileme yükümlülüğü altındadır (Abdurrahim Balur, § 81).

40. Diğer yandan kural olarak savcılığın ileri sürdüğü bir tanığın ifadesinin hükme esas alınması, bu tanığın mahkeme önünde dinlenmesini ve sorgulanmasını gerektirirse de tanık ifadesinin görülen dava bakımından "açıkça ilgisiz olması ya da ihtiyaç haricinde kalması" hâlleri saklı tutulmalıdır (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Khodorkovskiy ve Lebedev/Rusya, B. No: 11082/06, 13772/05, 25/7/2013, § 717; Cevat Soysal/Türkiye, B. No: 17362/03, 23/9/2014, § 77). İddia tanıkları açısından geçerli olan bu istisnanın doğrudan mahkemenin başvurduğu tanık ve benzeri kişilere öncelikle uygulanacağının kabulü gerekir (Abdurrahim Balur, § 82).

41. Somut olayda başvurucu ve müdafii, aynı olaydan ötürü başlatılan soruşturma kapsamında dosyası tefrik edilip başka bir dosyada yargılanan ve aleyhte beyanda bulunan suç ortağı olan A.Ç.nin huzurda dinlenilmesi ve sorgulanması için talepte bulunmuştur. Başvurucunun huzurda dinlenilmesini istediği A.Ç.,İstanbul11. AğırCeza Mahkemesinde verdiği 24/3/2006 tarihli ifadesinde "Ben işsizdim[.] Maltepe'de D... Kıraathanesine gidiyordum. [B]urada Cezayir AKGÜL ile tanıştım, bana elinde eroin olduğunu ve yurtdışına bunu götürecek bir adam bulmamı istedi, paraya ihtiyacım vardı. [B]en de tanıdığım A. G.ye bu teklifi yaptım. (...)" şeklinde beyanda bulunmuştur. Mahkeme, tanık A.Ç.nin mahkûm olduğu mahkemede ifadesinin tespitedildiği gerekçesiyle talebi reddetmiştir.

42. Başvurucu hakkındaki gerekçeli karar incelendiğinde adı geçen tanığın (A.Ç.)başvurucu aleyhine verdiği ifadenin tek olmamakla birlikte belirleyici nitelikte delil olarak kabul edildiği görülmektedir. İlk Derece Mahkemesi, bu kişinin ifadelerinin dosyaya konulmasıyla yetinmiştir. Başvurucu aleyhinde beyanda bulunan A.Ç., diğer sanıkların (özellikle başvurucunun) konumlarını ortaya çıkardığı gerekçesiyle etkin pişmanlık hükümlerinden yararlandırılmış ve cezasından yarı oranında indirim yapılmıştır.

43. Başvurucuya, beyanları mahkûmiyette belirleyici ölçüde esas alınan tanığı sorgulama veya sorgulatma imkânı verilmediğinden ve savunma haklarının korunması için hiçbir tedbir alınmadığından başvurucunun hakları Anayasa’nın 36. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmıştır.

44. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı kapsamında tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

45. Başvurucunun çelişmeli yargılama ilkesinin ve tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden adil yargılanma hakkı kapsamındaki diğer şikâyetleri hakkında kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

46. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Kararlar" kenar başlıklı 50. maddesinin(1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

47. Başvurucu, yargılanmanın yenilenmesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

48. Başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı kapsamında "çelişmeli yargılama ilkesinin" ve "tanık sorgulama hakkının" ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

49. Çelişmeli yargılama ilkesinin ve tanık sorgulama hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul Anadolu 8. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

50. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. 1. Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı kapsamında çelişmeli yargılama ilkesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı kapsamında tanık sorgulama hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin çelişmeli yargılama ilkesinin ve tanık sorgulama hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul Anadolu 8. Ağır Ceza Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,

D. 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 26/10/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ŞEVKİ TANIL BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2016/13402)

 

Karar Tarihi: 12/9/2018

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Recai AKYEL

Raportör

:

Akif YILDIRIM

Başvurucu

:

Şevki TANIL

Vekili

:

Av. Nazmi KÜÇÜKOSMANOĞLU

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, anlatımları mahkûmiyet için belirleyici ölçüde kanıt olarak kullanılan tanığın duruşmada sorgulanamaması nedeniyle tanık sorgulama hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 14/7/2016 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Kocaeli Narkotik Büro Amirliği görevlilerinin istihbarat çalışmalarında İzmit'te uyuşturucu madde satışı yapıldığı bilgileri elde edilmiştir. Bunun üzerine suç delillerinin ele geçirilmesi için 12/8/2015 tarihinde çalışma başlatılmıştır.

9. Söz konusu soruşturma evrakında, hakkında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurmak suçundan soruşturma yürütülen A.K. ile başvurucunun 12/8/2015 tarihinde buluştuğu, başvurucunun A.K.ya bir şeyler verdikten sonra oradan yürüyerek uzaklaştığı, A.K.nın daha sonra yakalandığı ve üzerindeki 3 gr esrarı kolluk görevlilerine rızasıyla verdiği belirtilmiştir.

10. Başvurucunun ikametinde 13/8/2015 tarihinde yapılan aramada herhangi bir suç unsuruna rastlanmamıştır. Aynı gün başvurucu, gözaltına alınmış ve tutuklanmıştır.

11. A.K. ifadesinde; beş yıldır esrar kullandığını, başvurucuyu uzaktan akrabası olması nedeniyle tanıdığını, suç tarihinde uyuşturucu madde temin etmek için başvurucunun yanına gittiğini, ona parasının olmadığını, ödünç olarak 50 TL'lik uyuşturucu maddeyi kendisine temin edip etmeyeceğini sorduğunu, daha sonra başvurucunun yanına gelerek -üzerinde ele geçirilen- maddeyi kendisine verdiğini, bunu da başvurucudan temin ettiğini belirtmiştir. A.K., başvurucuyu 13/8/2015 tarihinde teşhis etmiştir.

12. Başvurucu ise A.K.yı tanıdığını, belirtilen tarihte kafede oturduklarını ve çay içtiklerini ancak bu kimseye uyuşturucu madde temin etmediğini, üzerine atılı suçlamayı kabul etmediğini, A.K.nın suçtan ve cezadan kurtulmak maksadıyla kendisini suçladığını beyan etmiştir.

13. İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarının 2/9/2015 tarihli raporunda, ele geçirilen maddenin esrar olduğu belirtilmiştir.

14. Şüpheli A.K.ya atılı suçun (uyuşturucu madde kullanma) soruşturma usulünün farklı olduğu gerekçesiyle hakkındaki evrakın tefrikine karar verilmiştir.

15. Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığının 9/9/2015 tarihli iddianamesiyle başvurucu hakkında uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma suçundan kamu davası açılmıştır.

16. Yargılama sırasında, soruşturma evresinde başvurucu aleyhinde beyanda bulunan A.K.nın adresinde bulunamaması nedeniyle duruşmada dinlenmesinden vazgeçilmiştir. Bu konuda başvurucu veya müdafiinin rızası alınmamıştır.

17. Başvurucu, Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesinin (Ağır Ceza Mahkemesi) 22/12/2015 tarihli kararıyla uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan mahkûm edilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:

"Şüpheli savunması, [A.K.nın] beyanı, canlı teşhis tutanağı, olay fiziki takip yakalama üst arama rızaen teslim ve muhafaza altına alma tutanağı, kriminal rapor, nüfus ve adli sicil kaydı, tüm evrak kapsamı birlikte değerlendirildiğinde;

Kocaeli Narkotik Büro Amirliği görevlilerinin istahbari çalışmalarında sanığın İzmit ilçesinde uyuşturucu madde satışı yaptığı bilgilerinin elde edilmesi üzerine kolluk görevlilerinin suç tarihindebeklemeye başladıkları, aynı gün saat 22:40 sıralarında sanık Şevki Tanıl'ın [başvurucu] ... Sokak üzerinde [A.K.] ile buluştuğu, sanığın burada [A.K.ya] bir şeyler verdikten sonra ... Caddesi istikametine yürüyerek uzaklaştığı, kolluk görevlilerinin [A.K.yı] takibe aldıkları ve bir müddet sonra durdurdukları, şahsın kendi ihtiyarı 3 gr gelen esrarı verdiği, beyanında uyuşturucu maddeyi kendisine Şevki'nin verdiğini beyan ettiği anlaşılmakla, sanığın üzerine atılı bulunan uyuşturucu madde ticareti yapmak suçunu işlediği sabit olduğu ve cezalandırılması gerektiğine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur."

18. Başvurucunun temyizi üzerine karar, Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 21/6/2016 tarihli kararıyla onanmıştır.

19. Başvurucu 14/7/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

20. İlgili hukuk için bkz. Az. M., B. No: 2013/560, 16/4/2015, §§ 19-23; Cezair Akgül, B. No: 2014/10634, 26/10/2016,§§ 17, 18.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

21. Mahkemenin 12/9/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Tanık Sorgulama Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları

22. Başvurucu; yargılandığı davada aleyhinde beyanda bulunan A.K.nın duruşmada dinlenmediğini, soruşturma evresindeki beyanlarının hükme esas alındığını ve tanığın beyanlarının doğruluğunu sınama imkânın kendisine tanınmadığını, böylelikle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

23. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın 36. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

24. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

25. Anayasa Mahkemesi birçok kararında tanık kavramını özerk olarak yorumlamış ve tanığın sanığa isnat edilen fiil hakkında bilgi veren herhangi bir kişi olabileceğini ifade etmiştir. Bu bağlamda suçun iştirak edeni, olayın mağduru, şikâyetçi (müşteki), devletin görevlendirdiği gizli olan/olmayan soruşturmacı da tanık olabilir (Selçuk Demir, B. No: 2014/9783, 22/1/2015, § 35).

26. Anayasa Mahkemesi, benzer iddiaların ileri sürüldüğü başvurulara ilişkin olarak birçok kararında tanık sorgulama hakkıyla ilgili ilkeleri belirlemiştir. Buna göre bir ceza yargılamasında sanığın aleyhine olan tanıkları sorguya çekme veya çektirme hakkı vardır. Hakkında gerçekleştirilen ceza yargılaması sürecinde sanığın tanıklara soru yöneltebilmesi, onlarla yüzleşebilmesi ve tanıkların beyanlarının doğruluğunu sınama imkânına sahip olması adil bir yargılamanın yapılabilmesi bakımından gereklidir. Ancak başvurucuların tanık sorgulama hakları mutlak bir hak değildir. Makul gerekçelerle getirilen kısıtlamalar, kimi zaman başvurucunun iddia tanıklarına soru sorabilme ve onlarla yüzleşme imkânını da ortadan kaldırabilmektedir. Diğer yandan bir mahkûmiyet -sadece veya belirleyici ölçüde- sanığın soruşturma veya yargılama aşamasında sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı bir kimse tarafından verilen ifadelere dayandırılmış ise sanığın hakları Anayasa'nın 36. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olur (Atila Oğuz Boyalı, B. No: 2013/99, 20/3/2014, §§ 34-56; Az. M., §§ 46-67; Levent Yanlık, B.No: 2013/1189, 18/11/2015, §§ 67-86; İsmet Özkorul, B. No: 2013/7582, 11/12/2014, §§44, 45).

27. Sonuç olarak somut bir yargılama öncesinde veya haricinde elde edilen tanık ifadelerinin delil olarak kabulünün yargılamanın adilliğine zarar verip vermediğini değerlendirmek için iki aşamalı bir test uygulanmalıdır. İlk olarak tanığın mahkemede hazır edilmemesi geçerli bir nedenin mevcudiyetine dayanmalıdır. İkinci olarak ise okunmasıyla yetinilen ifadenin karara götüren tek ya da belirleyici kanıt olması hâlinde savunma haklarının adil yargılanmanın gerekleriyle bağdaşmayacak ölçüde sınırlandırılıp sınırlandırılmadığına bakılmalıdır (Abdurrahim Balur, B. No: 2013/5467, 7/1/2016, § 80).

28. Yukarıdaki değerlendirme yapılırken geçerli neden şartı, öncelikli olarak gözetilmelidir. Çünkü tek veya yegâne ispat unsuru olmasa dahi ifadesi hükme esas alınan bir tanığın geçerli bir neden olmaksızın duruşmada dinlenmemesi tek başına adil yargılanma hakkına aykırılık oluşturabilir. Kamu makamları bu nedenle ifadesi hükme dayanak yapılacak tanıkların duruşmada hazır edilmesi için makul bir çaba sergileme yükümlülüğü altındadır (Abdurrahim Balur, § 81).

29. Başvurucunun huzurda dinlenmesini istediği A.K., soruşturma evresindeki ifadesinde suç tarihinde uyuşturucu madde temin etmek için başvurucunun yanına gittiğini, ona parasının olmadığını, ödünç olarak 50 TL'lik uyuşturucu maddeyi kendisine temin edip etmeyeceğini sorduğunu, başvurucunun bunu kabul ettiğini ve ele geçirilen maddeyi kendisine verdiğini belirtmiştir. Aynı olaydan ötürü başlatılan soruşturma kapsamında dosyası tefrik edilip başka bir dosyada hakkında soruşturma yürütülen şüpheli A.K.nın huzurda dinlenmesi ve sorgulanması için adres araştırması yapılmıştır. Mahkeme yargılamanın son celsesinde, adresi tespit edilemeyen tanık A.K.nın dinlenmesinden vazgeçilmesine, soruşturma evresinde alınan ifadesinin okunulması ile yetinilmesine karar vermiştir.

30. Başvurucu hakkındaki gerekçeli karar incelendiğinde adı geçen tanığın (A.K.)başvurucu aleyhine verdiği ifadenin tek olmamakla birlikte belirleyici nitelikte delil olarak kabul edildiği görülmektedir. İlk derece mahkemesi, bu kişinin soruşturma evresindeki ifadelerinin okunmasıyla yetinmiştir. Tefrik edilen dosya bakımından bir araştırma yapılmamıştır.

31. Başvurucuya, beyanları mahkûmiyette belirleyici ölçüde esas alınan tanığı sorgulama veya sorgulatma imkânı verilmediğinden ve savunma haklarının korunması için hiçbir tedbir alınmadığından başvurucunun hakları Anayasa’nın 36. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmıştır.

32. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Diğer İhlal İddiaları

33. Başvurucunun tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden yargılamanın sonucunun adil olmadığı yönündeki diğer şikâyetleri hakkında kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

34. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

35. Başvurucu, tanık sorgulama hakkının ihlalinin tespitine ve infazın durdurulmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

36. Başvuruda, Anayasa'nın 36. maddesi kapsamındaki tanık sorgulama hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

37. Tanık sorgulama hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

38. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.219,5 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı kapsamında tanık sorgulama hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin tanık sorgulama hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,

D. 239,50 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.219,5 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/9/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ONUR URBAY BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/6222)

 

Karar Tarihi: 6/3/2019

R.G. Tarih ve Sayı: 28/3/2019 -30728

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Serruh KALELİ

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

Kadir ÖZKAYA

Raportör Yrd.

:

Zehra GAYRETLİ

Başvurucu

:

Onur URBAY

Vekili

:

Av. Güray DAĞ

 

 

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, anlatımları mahkûmiyet için belirleyici ölçüde kanıt olarak kullanılan tanığın duruşmada sorgulanamaması nedeniyle tanık sorgulama hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 29/4/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. 1985 doğumlu olan başvurucu, olayların geçtiği tarihte İstanbul'da ikamet etmektedir.

9. İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Cumhuriyet Başsavcılığının 18/5/2004 tarihli iddianamesi ile DHKP/C terör örgütü üyesi olma suçundan Y.K. isimli şüpheli hakkında kamu davası açılmıştır. Y.K., hazırlık soruşturması sırasında 14/5/2004 tarihinde kollukta verdiği beyanında başvurucunun da aralarında yer aldığı birçok kişinin örgüt üyesi olduğunu iddia etmiştir.

10. Başvurucu, yasa dışı DHKP/C silahlı terör örgütü üyesi olduğu şüphesiyle 4/6/2004 tarihinde yakalanarak gözaltına alınmış; 8/6/2004 tarihinde ise tutuklanmıştır.

11. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 22/6/2004 tarihli iddianamesi ile başvurucunun da aralarında yer aldığı bir kısım şüpheli hakkında silahlı çetenin sair efradı olma, silahlı çeteye yardım ve yataklık yapma suçlarından kamu davası açılmıştır.

12. (Kapatılan) İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK mülga 250. madde ile görevli) (Mahkeme) 22/5/2006 tarihli kararı ile başvurucunun atılı suçlardan beraat etmesine hükmedilmiştir.

13. Yargıtay9. Ceza Dairesinin 22/6/2009 tarihli kararı ile hüküm bozulmuştur. Bozma kararının gerekçesi şöyledir:

"...başka dosya sanığı [Y.K.nin] aşama beyanları, sanıkların yakalanma şekilleri ve tüm dosya kapsamına göre atılı suçtan mahkûmiyetlerine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden takdirde yanılgıya düşülerek yazılı şekillerde beraatlerine karar verilmesi (...) bozmayı gerektirmiştir."

14. Bozma kararına uyularak devam edilen yargılamanın 18/10/2012 tarihli celsesinde başvurucu, aleyhinde beyanda bulunan Y.K.nın kollukta işkence altında alındığını ileri sürdüğü beyanlarını yargılama aşamasında reddettiğini belirterek bu beyanların delil değeri bulunmadığını iddia etmiştir.

15. Mahkemenin 31/1/2013 tarihli kararı ile başvurucunun DHKP-C silahlı terör örgütü üyesi olma suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına hükmedilmiştir. Gerekçenin ilgili kısımları şöyledir:

"Başka dosya sanığı [Y.K.nin] 14.05.2004 tarihinde DHKP-C silahlı terör örgütü adına Bağcılar ilçesinde duvarlara örgüt sloganları yazarken yakalandığı, hakkında yapılan soruşturmada, [Y.nin] DHKP-C silahlı terör örgütü örgüt mensubu olduğu ve örgüt adına muhtelif eylemler gerçekleştirdiğinin tespit edildiği, bunun üzerine hakkında (...) kamu davası açıldığı, [Y.nin] hazırlık soruşturması sırasında diğer örgüt mensupları hakkında bilgiler vermesi üzerine aramaya alınan sanık Onur Urbay'ın suç tarihinde Bakırköy ilçesinde, sureti dosyada bulunan 'Türkiye'de hukuk yok mu','polis sahte belge düzenleyip dernek kapatıyor, insan tutukluyor.' ibarelerine havi bildirileri dağıtırken yakalandığı, (...) böylece sanıklar Onur Urbay ve [E.T.nin] bozma ilamında da belirtildiği üzere üzerlerine atılı DHKP-C silahlı terör örgütü üyesi olma suçunu bilerek ve isteyerek kasten ayrı ayrı işlediklerinin sabit olduğu ve sanıkların müsnet suçtan ayrı ayrı cezalandırılmalarının gerektiği sonuç ve vicdani kanaate varılmıştır."

16. Başvurucu, hükme esas alınan tanık beyanının zora dayalı olarak verildiğini, daha sonra tanığın bu beyanları reddettiğini belirterek hükmü temyiz etmiştir.

17. Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 20/2/2014 tarihli kararı ile hüküm onanmıştır.

18. Başvurucu, nihai karardan 22/4/2014 tarihinde haberdar olduğunu beyan ederek 29/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

19. 4/12/2014 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Doğrudan soru yöneltme” kenar başlıklı 201. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Cumhuriyet savcısı, müdafi veya vekil sıfatıyla duruşmaya katılan avukat; sanığa, katılana, tanıklara, bilirkişilere ve duruşmaya çağrılmış diğer kişilere, duruşma disiplinine uygun olarak doğrudan soru yöneltebilirler. Sanık ve katılan da mahkeme başkanı veya hâkim aracılığı ile soru yöneltebilir. Yöneltilen soruya itiraz edildiğinde sorunun yöneltilmesinin gerekip gerekmediğine, mahkeme başkanı karar verir. Gerektiğinde ilgililer yeniden soru sorabilir.”

20. 5271 sayılı Kanun’un “Delillerin ortaya konulması ve reddi” kenar başlıklı 206. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:

“Cumhuriyet savcısı ile sanık veya müdafii birlikte rıza gösterirlerse, tanığın dinlenmesinden veya başka herhangi bir delilin ortaya konulmasından vazgeçilebilir.”

21. 5271 sayılı Kanun’un “Duruşmada okunması zorunlu belge ve tutanaklar” kenar başlıklı 209. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Naip veya istinabe yoluyla sorgusu yapılan sanığa ait sorgu tutanakları, naip veya istinabe yoluyla dinlenen tanığın ifade tutanakları ile muayene ve keşif tutanakları gibi delil olarak kullanılacak belgeler ve diğer yazılar, adlî sicil özetleri ve sanığın kişisel ve ekonomik durumuna ilişkin bilgilerin yer aldığı belgeler, duruşmada okunur.”

22. 5271 sayılı Kanun’un “Duruşmada okunmayacak belgeler” kenar başlıklı 210. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Olayın delili, bir tanığın açıklamalarından ibaret ise, bu tanık duruşmada mutlaka dinlenir. Daha önce yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş tutanağın veya yazılı bir açıklamanın okunması dinleme yerine geçemez.”

23. 5271 sayılı Kanun’un “Duruşmada okunmasıyla yetinilebilecek belgeler” kenar başlıklı 211. maddesi şöyledir:

“(1) a) Tanık veya sanığın suç ortağı ölmüş veya akıl hastalığına tutulmuş olur veya bulunduğu yer öğrenilemezse,

b) Tanık veya sanığın suç ortağının duruşmada hazır bulunması, hastalık, malûllük veya giderilmesi olanağı bulunmayan başka bir nedenle belli olmayan bir süre için olanaklı değilse,

c) İfadesinin önem derecesi itibarıyla tanığın duruşmada hazır bulunması gerekli sayılmıyorsa,

Bu kişilerin dinlenmesi yerine, daha önce yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş tutanaklar ile kendilerinin yazmış olduğu belgeler okunabilir.

(2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanık veya müdafii birinci fıkrada belirtilenlerin dışında kalan tutanakların okunmasına birlikte rıza gösterebilirler.”

24. 5271 sayılı Kanun’un “Delilleri takdir yetkisi” kenar başlıklı 217. maddesi şöyledir:

 “(1) Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir.

(2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.”

B. Uluslararası Hukuk

1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi

25. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendi şöyledir:

"Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:

(...)

d) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını istemek;"

2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı

26. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre ulusal hukuktaki nitelemeye bakılmaksızın tanık kavramının Sözleşme kapsamında özerk bir anlamı vardır (Damir Sibgatullin/Rusya, B. No: 1413/05, 24/4/2012, § 45). Bu kavram duruma göre suç ortaklarını (Trofimov/Rusya, B. No: 1111/02, 4/12/2008, § 37), mağdurları (Vladimir Romanov/Rusya, B. No: 41461/02, 24/7/2008, §§ 7, 97) ve bilirkişi tanıklarını (Doorson/Hollanda, B. No: 20524/92, 26/3/1996, §§ 81, 82) kapsayabilir. Bu bakımdan duruşmada ister okunsun ister okunmasın ifadeleri mahkeme önünde bulunan ve mahkeme tarafından dikkate alınan kişiler, Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendi bakımından tanık olarak kabul edilmektedir (Kostovski/Hollanda [GK], B. No: 11454/85, 20/11/1989, § 40).

27. AİHM, duruşma salonunda bulunmayan tanıkların beyanlarının mahkûmiyet hükmüne esas alındığı bir yargılamanın adilliğini değerlendirirken iki hususa vurgu yapmaktadır. AİHM ilk olarak tanığın duruşmaya katılmaması için geçerli nedenlerin olup olmadığını incelemektedir. İkinci olarak -makul bir gerekçenin olduğu durumda bile- sanığın sorgulama imkânına sahip olmadığı bir tanık tarafından verilen ifadenin hükmün dayandığı tek veya belirleyici temel olup olmadığını değerlendirmektedir. Hükmün büyük ölçüde veya yalnızca bu nitelikteki tanığın ifadesine dayanması durumunda yargılamalar detaylı incelemelere tabi tutulmalıdır (Al-Khawaja ve Tahery/Birleşik Krallık [BD], B. No: 26766/05, 22228/06, 15/12/2011,§§ 119, 147; Cevat Soysal/Türkiye, B. No: 17362/03,23/9/2014, § 75).

28. AİHM, yukarıda bahsi geçen ilkelere ek olarak Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası ve aynı maddenin (3) numaralı fıkrasının (d) bendinin sanığa aleyhte ifade veren tanığın beyanlarına veya tanık ifadesinin alındığı sırada ya da yargılamanın daha sonraki bir aşamasında itiraz imkânı tanınması gerektiğini kabul etmektedir (Van Mechelen ve diğerleri/Hollanda, B. No: 21363/93..., 23/4/1997, § 51; Lüdi/İsviçre, B. No: 12433/86, 15/6/1992, § 49; Hümmer/Almanya, B. No: 26171/07, 19/7/2012, § 38).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

29. Mahkemenin 6/3/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

30. Başvurucu; suç unsuru taşımayan bir bildiri dağıtırken gözaltına alındığını, yasa dışı herhangi bir eylem iddiası bulunmadığı hâlde örgüt üyeliği suçundan yargılanarak cezalandırıldığını, mahkûmiyet hükmüne esas alınan tek delilin başka dosyada yargılanan bir sanığın kolluk beyanı olduğunu ancak bu beyanın delil niteliğini haiz olmadığını, nitekim söz konusu beyanın daha sonra beyan sahibi tarafından reddedildiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

32. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

33. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

34. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında; herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendinde bir suç ile itham edilen herkesin iddia tanıklarını sorguya çekme hakkının olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının tanık sorgulama hakkını da kapsadığının kabul edilmesi gerekir.

35.Anayasa Mahkemesi, benzer iddiaların ileri sürüldüğü başvurulara ilişkin olarak birçok kararında tanık sorgulama hakkı ile ilgili ilkeleri belirlemiştir. Buna göre bir ceza yargılamasında sanığın aleyhine olan tanıkları sorguya çekme veya çektirme hakkı vardır. Hakkında gerçekleştirilen ceza yargılaması sürecinde sanığın tanıklara soru yöneltebilmesi, onlarla yüzleşebilmesi ve tanıkların beyanlarının doğruluğunu sınama imkânına sahip olması adil bir yargılamanın yapılabilmesi bakımından gereklidir. Diğer yandan bir mahkûmiyet -sadece veya belirleyici ölçüde- sanığın soruşturma veya yargılama aşamasında sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı bir kimse tarafından verilen ifadelere dayandırılmış ise sanığın hakları Anayasa'nın 36. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olur (Atila Oğuz Boyalı, B. No: 2013/99, 20/3/2014, §§ 34-56; Az. M., B. No: 2013/560, 16/4/2015, §§ 46-67; Levent Yanlık, B. No: 2013/1189, 18/11/2015, §§ 67-77; İsmet Özkorul, B. No: 2013/7582, 11/12/2014, §§ 44, 45). Bu bakımdan adli makamlar, beyanı hükme dayanak yapılacak tanıkların duruşmada hazır edilmesi için makul bir çaba sergileme yükümlülüğü altındadır.

36.Somut bir yargılama öncesinde veya haricinde elde edilen tanık ifadelerinin delil olarak kabulünün yargılamanın adilliğine zarar verip vermediğini değerlendirmek için iki aşamalı bir test uygulanmalıdır. İlk olarak tanığın mahkemede hazır edilmemesi geçerli bir nedenin mevcudiyetine dayanmalıdır. İkinci olarak ise okunmasıyla yetinilen ifadenin karara götüren tek ya da belirleyici kanıt olması hâlinde savunma haklarının adil yargılanmanın gerekleriyle bağdaşmayacak ölçüde sınırlandırılıp sınırlandırılmadığına bakılacaktır (Abdurrahim Balur, B. No: 2013/5467, 7/1/2016, § 80).

37. Nitekim bu anayasal gereklilikler ilgili usul kanunlarında da belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanun’un 210. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre de olayın delili bir tanığın açıklamalarından ibaret ise bu tanık duruşmada mutlaka dinlenir. Daha önce yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş tutanağın veya yazılı bir açıklamanın okunması dinleme yerine geçemez. Yargılama konusu olayla ilgili sadece bir tanığın beyanından başka bir delilin bulunmadığı hâllerde bu tanığın duruşmada mutlaka dinlenilmesi gerektiği ifade edilerek doğrudan doğruyalık ilkesine açık bir vurgu yapılmıştır. Dolayısıyla olayın tek delilinin bir tanığın açıklamalarından ibaret olması hâlinde 5271 sayılı Kanun’un 211. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca, bu tanığın duruşmada dinlenmesi yerine önceki beyanlarının okunması ile yetinilebilmesi mümkün değildir (Az. M., § 58).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

38. Somut olayda başvurucunun aleyhinde beyanda bulunan Y.K., DHKP/C örgütüne yönelik olarak yürütülen bir soruşturma kapsamında kollukta verdiği ifadesinde diğer örgüt üyeleri hakkında açıklamalarda bulunmuş ve başvurucunun da örgüt üyesi olduğunu iddia etmiştir. Bu bilgi üzerine arama listesine alınan başvurucu 4/6/2004 tarihinde bildiri dağıttığı sırada yakalanarak gözaltına alınmış ve hakkında örgüt üyeliği suçundan kamu davası açılmıştır. Mahkeme, başvurucuyu örgüt üyeliğinden mahkûm etmiştir. Mahkûmiyet kararı büyük ölçüde Y.K.nın beyanlarına dayanmaktadır.

39. Mahkeme; başvurucu aleyhinde beyanda bulunan tanığı (Y.K.) duruşmada dinlememiş, bu tanığın başka bir soruşturma kapsamında kollukta verdiği ifadeyi esas almıştır. Dolayısıyla başvurucu, aleyhinde beyanda bulunan tanığı sorgulama imkânı bulamamıştır. Başvuru formunun ekinde yer verilen bilgi ve belgelerin incelenmesinden bahsi geçen tanığın neden duruşmada dinlenmediği hususunda Mahkemece herhangi bir gerekçe de gösterilmediği anlaşılmaktadır. Bu itibarla sanığın hakkaniyete uygun yargılamanın önemli araçlarından olan tanık sorgulama imkânından yararlandırılmamasının geçerli bir nedene dayandığını gösterme yükümlülüğü somut olayda kamu makamlarınca ifa edilememiştir.

40. Öte yandan tanığın duruşmada dinlenmemesi hususunda makul bir gerekçe gösterilmemiş olması adil yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılabilmesi bakımından tek başına yeterli değildir. Bu nedenle tanığın duruşmada dinlenmemiş ve başvurucu tarafından sorgulanmamış olmasının genel olarak yargılamanın hakkaniyetini zedeleyip zedelemediği de belirlenmelidir. Bu bağlamda mahkȗmiyet hükmünün yalnızca veya büyük ölçüde sanığın sorgulama imkânına sahip olmadığı bir tanık tarafından verilen ifadeye dayalı olup olmadığı önem taşımaktadır. Ayrıca hükmün yalnızca veya büyük ölçüde sanığın sorgulama imkânına sahip olmadığı bir tanık tarafından verilen ifadeye dayanması durumunda savunma tarafına dengeleyici güvenceler sağlayan bir usulün takip edilip edilmediği, karşıt dengeleyici imkânlar tanınıp tanınmadığı tespit edilmelidir.

41. Başvurucu hakkındaki gerekçeli karar incelendiğinde başka bir davada yargılanmakta olan Y.K.nın soruşturma evresinde başvurucu aleyhine verdiği ifadenin ağırlığı hususunda derece mahkemesince herhangi bir değerlendirme yapılmadığı görülmektedir. Bununla birlikte sözü edilen tanığın ifadesinin mahkûmiyet hükmünün kurulmasında tek olmasa da belirleyici olduğu anlaşılmaktadır (bkz. § 15). Kararın gerekçesine göre Y.K.nın beyanlarından sonra başvurucu hakkında yasal işlem başlatılmış ve başvurucuya isnat edilen suçlama ile başvurucu arasındaki bağlantı bu beyana dayanılarak kurulmuştur. Başvurucu, yargılama sırasında ve temyiz dilekçesinde Y.K.nın kollukta işkence altında alındığını ileri sürdüğü beyanlarını sonradan geri aldığını belirterek bu beyanlara itiraz etmiş; ilk derece mahkemesi bu hususta herhangi bir değerlendirmede bulunmamıştır (bkz. §§ 15, 16). Yargıtay, başvurucunun temyiz dilekçesinde bildirdiği bu itirazlarla ilgili bir değerlendirme yapmaksızın hükmü onamıştır.

42. Telafi edici faktörler bağlamında başvurucunun olayların kendi versiyonunu ve tanığın ifadesinin güvenilirliği hususundaki kuşkularını mahkemeye bildirme imkânı elde ettiğini not etmek gerekir. Öte yandan derece mahkemesinin duruşmada dinlenmeyen tanığın ifadesine ek olarak başvurucunun bildiri dağıtmış olmasına da dayandığı görülmektedir. Ancak bunların, ifadesi mahkûmiyette belirleyici olan tanığın duruşmada dinlenmemesini telafi etmeye yeterli olduğu söylenemez. Başvurucunun aleyhinde beyanda bulunan tanığın işkenceye maruz bırakıldığı ve sonradan tanığın bu beyanları geri aldığı iddia edilmiş olmasına rağmen Mahkemece tanık beyanının güvenilirliği hususunda başvurucuda oluşan kuşkuların giderilmediği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla somut olayda duruşmada dinlenmeyen tanığın ifadesine dayanılarak mahkûmiyet hükmü kurulmasının bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyetini zedelediği sonucuna ulaşılmaktadır.

43. Sonuç olarak başvurucuya beyanları mahkûmiyette belirleyici ölçüde esas alınan tanığı sorgulama veya sorgulatma imkânı verilmediğinden ve savunma haklarının korunması için hiçbir tedbir alınmadığından başvurucunun hakları Anayasa’nın 36. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmıştır.

44. Açıklanan gerekçelerle, başvurucunun aleyhinde beyanda bulunan tanığı sorguya çekme hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. Diğer İhlal İddiaları Yönünden

45. Başvurucunun tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden yargılamanın sonucunun adil olmadığı yönündeki diğer şikâyetleri hakkında kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

46. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı ve (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “(1)Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

47. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesi talebinde bulunmuştur.

48. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.

49.Mehmet Doğan kararında özetle uygun giderim yolunun tespit edilebilmesi için öncelikle ihlalin kaynağının belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §§ 57, 58).

50. Anayasa Mahkemesinin tespit edilen ihlalin giderilmesi amacıyla yeniden yargılama yapılmasına hükmettiği hâllerde ilgili usul kanunlarında düzenlenen yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak yargılamanın yenilenmesi sebebinin varlığının kabulü ve önceki kararın kaldırılması hususlarında derece mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Zira ihlal kararı verilen hâllerde yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki takdir, derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece mahkemesi Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet Doğan, § 59).

51. Anayasa Mahkemesi, tanık Y.K.nın duruşmada dinlenmemesi ve tanığın neden duruşmada dinlenmediğine ilişkin gerekçenin ortaya konulmaması, bu tanığın duruşmada sorgulanamamasını dengeleyici savunma imkânlarının başvurucuya tanınmaması nedenleriyle tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

52. Bu durumda tanık sorgulama hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılmasından ve ihlal sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere (kapatılan) İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2009/223, K.2013/8) gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

53. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harçtan ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.681,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin tanık sorgulama hakkı ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere (kapatılan) İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin (E.2009/223, K.2013/8) yerine bakmakla görevli mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,

D. 206,10 TL harçtan ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.681,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 6/3/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HASAN BALLI BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/21825)

 

Karar Tarihi: 2/6/2020

R.G. Tarih ve Sayı: 2/9/2020-31232

 

İKİNCİ BÖLÜM

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Recai AKYEL

Raportör

:

Cafiye Ece YALIM

Başvurucu

:

Hasan BALLI

Vekili

:

Av. Fatih Mehmet ERDURAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, beyanları mahkûmiyet kararına esas alınan tanığın duruşmada sorgulanamaması nedeniyle tanık sorgulama hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 3/5/2017 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

8. Müşteki H.B. evlenmek amacıyla bir televizyon kanalına verdiği ilan üzerine kendilerini kardeş olarak tanıtan şüpheliler S.K. ve H.Ş.nin kendisiyle iletişime geçtiğini, S.K. ile evlenmek üzere anlaştığını, bu kişilerin çeşitli kuyumculardan takılar aldırdığını, ayrıca iki bilezik daha almasını istediklerini, bunu kabul etmemesi üzerine H.Ş.nin akrabası olan ve aynı konutta ikamet eden başvurucu ile birlikte ellerini ve ayaklarını (H.B.nin) bağlayıp kendisine zorla senet imzalattırdıklarını iddia ederek bu kişilerden şikâyetçi olmuştur.

9. Başvurucu ile S.K. ve H.Ş. isimli diğer şüpheliler hakkında müşteki H.B.ye yönelik yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarını işledikleri iddiasıyla Manavgat Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) soruşturma başlatılmıştır.

10. Müşteki H.B.nin 10/3/2010 tarihli beyanı şöyledir:

"...Bana kendisini K.A. olarak tanıtan kişinin gerçek isminin H.Ş. olduğunu öğrendim, bana kendisini N.A. olarak tanıtan kişinin de gerçek isminin H.Ş.nin eşi A.Ş. olduğunu öğrendim. Beni evlilik vaadiyle dolandıran A.Ş. ve eşi H.Ş.den zorla elimi ayağımı bağlayarak üzerimdeki telefon ve 3900 TL almada H.Ş.ye yardım eden H.Ş.nin yeğeninden ve H.Ş.'den şikayetçiyim..."

11. Şüphelilerin oturduğu evin sahibi olan N.Ö.nün 18/4/2014 tarihli soruşturma kapsamında Başsavcılık tarafından alınan beyanının (tanık sıfatıyla) ilgili kısmı şöyledir:

" ...2007 yılı Aralık ayında ... adresindeki üç katlı evinin ikinci katını [H.Ş.ye] kiraya verdiğini,... aradan 15 gün geçtikten sonra adının S. olduğunu öğrendiği hanımının Malatya'dan geldiğini, bir ay sonrada bu eve [H.Ş.nin] yeğeni olduğunu beyan ettiği adı Hasan olan 23/24 yaşlarında bir şahsın daha geldiğini, bu şahıslarının üçünün birlikte 4,5 ay kadar evinde kiracı olarak oturduklarını... Hasan adlı gencin telefonunun 0537... olduğunu..."

12. Şüphelilerden S.K.nın Yumurtalık Cumhuriyet Başsavcılığında alınan 11/6/2013 tarihli beyanının ilgili kısmı şöyledir:

"... Orada [H.Ş.] yaklaşık 30-35 adet uyku hapını ezerek bir kısmını da [H.B.nin] meyve suyuna katarak [H.B.yi] uyuttu. Ancak, [H.B.] yarım bardak içtiği için tam olarak uyumadı. Bunun üzerine [H.Ş.] ve akrabası olan Hasan Ballı bu şahsı darp ettiler. Ancak, darp olayı olmadan evvel [H.B.nin] elini ve ayaklarını bağlamışlardı. Daha sonra da bu şahsı Kumköye götürerek bıraktılar..."

13. Başsavcılık başvurucu ve diğer şüpheliler S.K. ile H.Ş. hakkında müşteki H.B.ye yönelik yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarını işledikleri iddiasıyla 18/4/2014 tarihli iddianame ile Manavgat 2. Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) kamu davası açmıştır. İddianamenin ilgili kısmı şöyledir:

"...Müşteki [H.B.nin] 2008 yılında M.Tv'ye evlilik maksadı ile ilan verdiği ve telefon numarasını bıraktığı, bu televizyondaki arkadaşlık hattında şüpheli [S.K.nın] diğer şüpheli [H.Ş.nin] bilgisi dahilinde [N.A.] adıyla ilan verdiği, şüpheli [S.] ile [H.Ş.nin] bu şekilde ilan vermelerinin amacının bahse konu arkadaşlık hattına ilan veren insanları kandırmak ve onlardan menfaat temin etmek olduğu, bu amaç doğrultusunda şüpheli [S.K.nın] [N.A.] adı altında müştekinin teklifine cevap vererek kendisinin de evlenmek istediğini ve bu amaçla tanışmak istediğini müştekiye bildirdiği, şüpheli [H.Ş.nin] müştekiye kendisini [N.A.] adını kullanan ama gerçekte [S.K.] olan şahsın ağabeyi [K.A.] olarak tanıttığı, müştekinin 15/3/2008 tarihinde ikamet ettiği Denizli'den Manavgat İlçesi ... adresinde bulunan şüphelilerin oturdukları eve gelerek kendisini [K.A.] olarak tanıtan şüpheli [H.Ş.den] sözde kardeşi şüpheli [S.yi] istediği, şüphelilerin müştekiye sözde evlilik için çeşitli kuyumculardan takılar aldırdıkları, müştekinin daha sonra Denizli'ye geri döndüğü ve 07/4/2008 tarihinde tekrar Manavgat'a şüphelilerin ikamet ettiği eve geldiği, evde şüpheli [H.Ş.], [S. K.] ve [H.Ş.nin] akrabası olan Hasan Ballı'nın bulundukları, burada müştekinin şüphelilerin iki bilezik daha alınması yönündeki teklifini kabul etmemesi üzerine şüpheli [H.Ş.] ve Hasan Ballı'nın müştekinin elini ve ayağını bağladıkları, daha sonra müştekiye vade tarihi 15/7/2008 olan 3000 TL değerinde senet imzalattıkları...

...Müştekinin şikayet dilekçelerinde şüphelilere ulaşılması için bildirmiş olduğu telefon numaraları ile ilgili GSM şirketlerine yazılan yazılara verilen cevaplar neticesinde müştekinin bildirdiği ... numaralı hattın ise şüpheli Hasan Ballı adına kayıtlı olduğunun tespit edildiği şüpheliler [H.Ş.]ve [S.K.nın] fikir ve eylem birliği içerisinde birlikte hareket ederek yani TCK'nın 37/1 maddesi anlamında iştirak halinde müşteki [H.B.yi] evlenmek vaadi ile dolandırdıkları, daha sonra bu iki şüphelinin diğer şüpheli Hasan Ballı ile birliktefikir ve eylem birliği içerisinde yani TCK'nın 37/1 maddesi anlamında müştekiye yönelik olarak cebir veya tehdit kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve nitelikli yağma suçlarını da işledikleri anlaşılmakla..."

14. Başvurucunun Mahkemede yapmış olduğu 10/7/2014 tarihli savunması şöyledir:

"...Ben 2004 yılından beri Alanya'da çalışıyorum. C. barda müzisyenlik yapmaktayım. Sanıklardan [H.Ş.] uzaktan akrabam ve köylüm olur. 2008 yılının Ocak ayında çalıştığım bar tamirata girdi. Normalde ben bardaki tanıdıklarımın evinde kalıyorum. Bar tadilattayken boş durmamak için [H.Ş.nin] yanında 15 gün çırak olarak çalıştım. Havalandırma sisteminde çalıştığım için işçilerin kaldığı personel evlerinde bu süreçte kaldım. Müştekiyi hiç görmedim. Diğer sanıklardan [S.yi] de tanıyorum. Sanıklar [S.] ve [H.] dost hayatı yaşıyorlardı ve beraber kalıyorlardı bende bu 15 günlük süreçte bunların evine sürekli gidip geldim, kahvaltıya ve akşam yemeklerine gittim. Ben sanık [S.] ve [H.nin] herhangi bir evlilik programına müracaat ettiklerini ya da müştekiyle evlenmek amaçlı olarak görüştüklerine şahit olmadım. Üzerime atılı suçlamaları kesinlikle kabul etmiyorum, müştekiyi darp etmedim, dolandırıcılık amaçlı görüşmedim. Dava konusu olaylar hakkında bilgi sahibi değilim, dedi..."

15. Mahkeme 23/6/2014 tarihli Tensip Tutanağı ile tüm sanıklar hakkında yakalama kararı vermiş, sanık S.K. kolluk kuvvetlerince yakalanarak ifadesi alınmak üzere Adıyaman Cumhuriyet Başsavcılığında hazır edilmiştir. Mahkeme, Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığı ile sanık S.K.nın ifadesini almıştır. S.K.nın 17/10/2014 tarihli beyanı şöyledir:

"...Biz Ilıca'da otururken [H.Ş.nin] yeğeni Hasan Ballı misafir olarak geldi. Televizyon programlarının birinde evlenmek için telefon numarası bırakan [H.B.] ile [H.Ş.] beni evlendirmek istedi. Ben de 'iyi birisi olursa evlenirim' düşüncesiyle kabul ettim. Benim adıma... numaralı faturalı hat vardı. Bu hattı [H.Ş.] kullanıyordu. Bana da numarasını hatırlamadığım açık hat almışlardı. [H.Ş.] bana müşteki ile telefonda konuşmamı, telefonunu televizyondan evlenme programından aldığımı söylememi ve eğer ciddi düşünüyorsa kendisiyle evlenebileceğimi söylememi istedi. Tedbir amaçlı olarak ismimi [N.] ve kendi ismini de [K.] olarak söylememi ve kendisini ayrıca benim ağabeyim olarak tanıtmamı istedi. 'İş ciddiye bindiğinde gerçek kimliğimizi açıklarız, televizyon programından alınan numaraya güven olmayabilir' gerekçesiyle bu şekilde davranmamı istedi. Müşteki daha sonra Manavgat'a geldi...

 ... Ben dışarıya sigara almak için çıktım. Geri döndüğümde yemek hazırlayacaktım. [H.Ş.] bana 'yatak odasına gir, sesini çıkarma, bundan sonra gözüm hiçbirşeyi görmüyor, sesini çıkartırsan seni öldürürüm' dedi. Ben niçin böyle davrandığını sordum. Üzerime yastık bastırdı, beni boğmaya çalıştı. Daha sonra yatak odasının kapısını üzerime kapayarak müştekinin ve Hasan Ballı'nın bulunduğu yere geçti. Bizim bağrışmalarımıza müşteki içerden 'neler oluyor orada' şeklinde sesle karşılık verdi. Kapı üzerime kapandıktan sonra içerden müştekinin bağrışma seslerini ve kavga gürültü seslerini duydum. Başkaca birşey görmedim. Müştekinin 'bana niye silah çekiyorsunuz, beni öldürecek misiniz' şeklindeki sözlerini ve dayak yediğine dair gürültüleri duydum. Bulunduğum odanın anahtar deliğinden baktığımda müştekinin çekyat üzerinde hareketsiz bir vaziyette elleri ve ayakları bağlı olduğu halde gördüm. Daha sonra [H.Ş.] ve Hasan Ballı müştekiyi ellerinden ve ayaklarından tutarak götürüyorlardı. O esnada Hasan Ballı'nın [H.Ş.ye] 'dayı şahsı nereye götüreceğiz' demesi üzerine [H.Ş.] 'Kumköy tarafında bir yere atar geliriz' dediğini duydum. Hasan Ballı, [H.Ş.ye] 'dayı [S.] ne olacak, ondan dolayı başımız belaya girmesin' dediğinde [H.Ş.nin] O'na 'ben ona gereken şeyi söyledim, onun için çocukları daha önemlidir, o hiçbir yere gidip de hiçbirşey söyleyemez' dedi. Ben [H.Ş.] ve Hasan Ballı baskıları altında böyle bir olaya tanık oldum ancak pişmanım..."

16. Müşteki H.B.nin 22/12/2014 tarihinde Mahkemede alınan beyanı şöyledir:

"...Beni darp edip yaralayan ve yağmalayan kişilerden huzurda bulunan sanık (başvurucu) olay yerinde değildi. Beni yağmalayan kişinin alın bölgesinde doğum lekesi vardı, mühür şeklindeydi, diğeri de tahmin ediyorum akrabasıydı, ancak bu kişilerden huzurda bulunan sanık(başvurucu) olay yerinde değildi, eminim net olarak gördüm, ayrıca benim soruşturma aşamasında beyanlarımı yeterli almayan polisler hakkında da şikayetçi oldum, kollukta görevli polis memurları soruşturma aşamasında delilleri yeterince toplamadılar kendilerinden talep etmeme rağmen eksik yaptılar. Sanıklardan şikayetçiyim, dedi..."

17. H.Ş. 12/3/2016 günü Mahkemede alınan beyanında atılı suçlamaları kabul etmediğini söylemiş, başvurucu ile ilgili herhangi bir beyanda bulunmamıştır.

18. Başvurucu, sanık S.K.nın aleyhindeki beyanlarına itiraz etmiş; 23/12/2014 tarihli oturumda sanık S.K.nın beyanlarına karşı itirazlarını içeren dilekçe sunmuştur.

19. Mahkeme 26/4/2016 tarihli kararıyla başvurucunun da aralarında yer aldığı tüm sanıklar hakkında yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan hapis cezasına mahkûmiyetine karar vermiştir. Mahkemenin gerekçeli kararının ilgili kısmı aşağıdaki gibidir:

"...sanıklar Hasan Ballı[Başvurucu] ve [H.Ş.nin] akraba oldukları sanık [S.nin] ise sanık [H.Ş.] ile birlikte yaşadıkları, suç tarihinden önce sanık [S.nin] bir evlilik programına [N.A.] adıyla evlenmek amacıyla ilan verdiği, katılan [H.nin] bu ilanı gördüğü, katılan ve sanık [S.nin] tanıştıkları, telefonlaştıkları, sanık [S.nin] katılana sanık [H.Ş.yi] abisi olarak başka bir isimle tanıttığı, katılanın 15/3/2008 tarihinde sanıklar [H.Ş.] ve [S.nin] Manavgat ilçesinde birlikte kaldıkları eve geldiği, sanık [S.yi] sanık [H.Ş.den] istediği, sanıkların ise evlilik çerçevesinde katılana takı, ziynet eşyası aldırdıkları, katılanın 07/4/2008 tarihinde tekrar Manavgat'a geldiği, evde tüm sanıkların bulunduğu halde katılandan bilezik almasını istedikleri, katılanın kabul etmemesi üzerine sanıklar [H.Ş.] ve Hasan Ballı'nın katılanın elini ve ayağını bağlamak suretiyle etkisiz hale getirdikleri 3000 TL değerinde senet imzalattıkları, katılanın üzerinde bulunan 3800 TL para ile nokia marka telefonu aldıkları ve katılana bu iş namus meselesi diyerek katılanı korkuttukları...

...Her ne kadar sanık Hasan Ballı savunmasında üzerine atılı suçlamayı kabul etmemiş ise de diğer sanık [S.nin] olayı samimi olarak ikrar etmesi ve Manavgat'ta bulunan evde iken katılanı sanıklar [H.Ş.] ve Hasan Ballı'nın yaralayarak ellerini kollarını bağladıklarını ifade etmesi, katılanla yapılan telefon görüşmelerinde sanık Hasan Ballı adına kayıtlı 0537....numaralı hattın kullanılmış olması, sanık [H.Ş.nin] savunmasında diğer sanıkların kaldığı eve 15 gün boyunca gidip geldiğini söylemesi hususları bir arada değerlendirildiğinden sanığın savunmasına itibar edilmeyerek üzerine atılı eylemi gerçekleştirdiği mahkememizce sabit kabul edilmiştir. Her ne kadar katılan, sanıklara yönelik teşhis işleminde sanık Hasan Ballı'yı teşhis edememiş ise de diğer deliller ışığında katılana yönelik ellerini-kollarını bağlama ve yaralama eylemlerini gerçekleştiren sanıklar arasında Hasan Ballı'nın da bulunduğu mahkememizce kabul edilmiştir.

Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinden sanıklar [H.Ş.] ve [S.nin] telefonla iletişim kurarak katılandan menfaat temin ettikleri, katılanın başka bir buluşmada sanıkların istediği parayı vermemesi üzerine sanıklar [H.Ş.] ve Hasan Ballı'nın katılanın ellerini ve ayaklarını bağladıkları ve üzerinde bulunan para ve telefonu aldıkları hususu sabit kabul edilmiştir.

Her ne kadar sanık Hasan Ballı müdafiileri savunmalarında sanık Hasan Ballı'nın katılan tarafından teşhis edilmemesi nedeniyle olayla alakasının bulunmadığını ifade ederek beraatini talep etmiş iseler de, dosya kapsamında sanığın yağma eylemi sırasında olay yerinde bulunduğuna ilişkin diğer sanık [S.nin] ikrarının bulunması, yine Hasan Ballı'nın söz konusu ikamete gelip gittiğine yönelik savunmasının bulunması, yine tanıkların sanık Hasan Ballı'nın söz konusu ikamete girip çıktığına dair beyanlarının bulunması hususları bir arada değerlendirildiğinden sanık Hasan Ballı. müdafiinin savunmasına itibar edilmemiştir..."

20. Başvurucu; kendisine suç isnadında bulunan tanık S.K.yı sorgulayamadığını, yüzleştirme yapılmadan mahkûmiyet kararı verildiğini belirterek temyiz kanun yoluna başvurmuştur.

21. Yargıtay 6. Ceza Dairesi 16/3/2017 tarihli kararı ile mahkûmiyet hükmünü onamıştır.

22. Başvurucu, nihai karardan 3/4/2017 tarihinde haberdar olduğunu beyan ederek 3/5/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

23. 4/12/2014 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Doğrudan soru yöneltme” kenar başlıklı 201. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Cumhuriyet savcısı, müdafi veya vekil sıfatıyla duruşmaya katılan avukat; sanığa, katılana, tanıklara, bilirkişilere ve duruşmaya çağrılmış diğer kişilere, duruşma disiplinine uygun olarak doğrudan soru yöneltebilirler. Sanık ve katılan da mahkeme başkanı veya hâkim aracılığı ile soru yöneltebilir. Yöneltilen soruya itiraz edildiğinde sorunun yöneltilmesinin gerekip gerekmediğine, mahkeme başkanı karar verir. Gerektiğinde ilgililer yeniden soru sorabilir.”

24. 5271 sayılı Kanun’un “Delillerin ortaya konulması ve reddi” kenar başlıklı 206. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Cumhuriyet savcısı ile sanık veya müdafii birlikte rıza gösterirlerse, tanığın dinlenmesinden veya başka herhangi bir delilin ortaya konulmasından vazgeçilebilir.”

25. 5271 sayılı Kanun’un “Duruşmada okunması zorunlu belge ve tutanaklar” kenar başlıklı 209. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Naip veya istinabe yoluyla sorgusu yapılan sanığa ait sorgu tutanakları, naip veya istinabe yoluyla dinlenen tanığın ifade tutanakları ile muayene ve keşif tutanakları gibi delil olarak kullanılacak belgeler ve diğer yazılar, adlî sicil özetleri ve sanığın kişisel ve ekonomik durumuna ilişkin bilgilerin yer aldığı belgeler, duruşmada okunur.”

26. 5271 sayılı Kanun’un “Duruşmada okunmayacak belgeler” kenar başlıklı 210. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Olayın delili, bir tanığın açıklamalarından ibaret ise, bu tanık duruşmada mutlaka dinlenir. Daha önce yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş tutanağın veya yazılı bir açıklamanın okunması dinleme yerine geçemez.”

27. 5271 sayılı Kanun’un “Duruşmada okunmasıyla yetinilebilecek belgeler” kenar başlıklı 211. maddesi şöyledir:

“(1) a) Tanık veya sanığın suç ortağı ölmüş veya akıl hastalığına tutulmuş olur veya bulunduğu yer öğrenilemezse,

b) Tanık veya sanığın suç ortağının duruşmada hazır bulunması, hastalık, malûllük veya giderilmesi olanağı bulunmayan başka bir nedenle belli olmayan bir süre için olanaklı değilse,

c) İfadesinin önem derecesi itibarıyla tanığın duruşmada hazır bulunması gerekli sayılmıyorsa,

Bu kişilerin dinlenmesi yerine, daha önce yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş tutanaklar ile kendilerinin yazmış olduğu belgeler okunabilir.

(2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanık veya müdafii birinci fıkrada belirtilenlerin dışında kalan tutanakların okunmasına birlikte rıza gösterebilirler.”

28. 5271 sayılı Kanun’un “Delilleri takdir yetkisi” kenar başlıklı 217. maddesi şöyledir:

“(1) Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir.

(2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.”

B. Uluslararası Hukuk

1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi

29. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendi şöyledir:

"Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:

...

d) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını istemek;"

2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı

30. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre ulusal hukuktaki nitelemeye bakılmaksızın tanık kavramının Sözleşme kapsamında özerk bir anlamı vardır (Damir Sibgatullin/Rusya, B. No: 1413/05, 24/4/2012, § 45). Bu kavram duruma göre suç ortaklarını (Trofimov/Rusya, B. No: 1111/02, 4/12/2008, § 37), mağdurları (Vladimir Romanov/Rusya, B. No: 41461/02, 24/7/2008, §§ 7, 97) ve bilirkişileri (Doorson/Hollanda, B. No: 20524/92, 26/3/1996, §§ 81, 82) kapsayabilir. Bu bakımdan ifadeleri duruşmada ister okunsun ister okunmasın mahkeme önünde bulunan ve mahkeme tarafından dikkate alınan kişiler, Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendi bakımından tanık olarak kabul edilmektedir (Kostovski/Hollanda [GK], B. No: 11454/85, 20/11/1989, § 40).

31. AİHM, duruşma salonunda bulunmayan tanıkların beyanlarının mahkûmiyet hükmüne esas alındığı bir yargılamanın adilliğini değerlendirirken iki hususa vurgu yapmaktadır. AİHM ilk olarak tanığın duruşmaya katılmaması için geçerli nedenlerin olup olmadığını incelemektedir. İkinci olarak -makul bir gerekçenin olduğu durumda bile- sanığın sorgulama imkânına sahip olmadığı bir tanık tarafından verilen ifadenin hükmün dayandığı tek veya belirleyici temel olup olmadığını değerlendirmektedir. Hükmün büyük ölçüde veya yalnızca bu nitelikteki tanığın ifadesine dayanması durumunda yargılamalar detaylı incelemelere tabi tutulmalıdır (Al-Khawaja ve Tahery/Birleşik Krallık [BD], B. No: 26766/05, 22228/06, 15/12/2011, §§ 119, 147; Cevat Soysal/Türkiye, B. No: 17362/03,23/9/2014, § 75).

32. AİHM, yukarıda bahsi geçen ilkelere ek olarak Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası ve aynı maddenin (3) numaralı fıkrasının (d) bendinin sanığa aleyhte ifade veren tanığın beyanlarına veya tanık ifadesinin alındığı sırada ya da yargılamanın daha sonraki bir aşamasında itiraz imkânı tanınması gerektiğini kabul etmektedir (Van Mechelen ve diğerleri/Hollanda, B. No: 21363/93..., 23/4/1997, § 51; Lüdi/İsviçre, B. No: 12433/86, 15/6/1992, § 49; Hümmer/Almanya, B. No: 26171/07, 19/7/2012, § 38).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

33. Mahkemenin 2/6/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

34. Başvurucu; sanık S.K.nın mahkûmiyet kararına esas kabul edilen beyanlarının kendisinin bulunmadığı bir oturumda, SEGBİS vasıtası ile alındığını, diğer tanıklar N.Ö. ve Ç.D.nin soruşturma aşamasında beyanlarının alındığını, kovuşturma aşamasında dinlenmediğini, tanıkların duruşmada sorgulanamadığını, yüzleştirme ve teşhis işlemi yapılamadığını, şüpheye yer bırakmayacak şekilde maddi gerçeğin ortaya çıkarılmadığını, eksik inceleme ile hüküm kurulduğunu belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

35. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının tamamının adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

36. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

37. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

38. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendinde bir suç ile itham edilen herkesin iddia tanıklarını sorguya çekme hakkının olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının tanık sorgulama hakkını da kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Serdar Batur, B. No: 2014/15652, 24/5/2018, § 41).

39. Anayasa Mahkemesi, benzer iddiaların ileri sürüldüğü başvurulara ilişkin olarak birçok kararında tanık sorgulama hakkı ile ilgili ilkeleri belirlemiştir. Buna göre bir ceza yargılamasında sanığın aleyhine olan tanıkları sorguya çekme veya çektirme hakkı vardır. Hakkında gerçekleştirilen ceza yargılaması sürecinde sanığın tanıklara soru yöneltebilmesi, onlarla yüzleşebilmesi ve tanıkların beyanlarının doğruluğunu sınama imkânına sahip olması adil bir yargılamanın yapılabilmesi bakımından gereklidir. Diğer yandan bir mahkûmiyet -sadece veya belirleyici ölçüde- sanığın soruşturma veya yargılama aşamasında sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı bir kimse tarafından verilen ifadelere dayandırılmış ise sanığın hakları Anayasa'nın 36. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olur (Atila Oğuz Boyalı, B. No: 2013/99, 20/3/2014, §§ 34-56; Az. M., B. No: 2013/560, 16/4/2015, §§ 46-67; Levent Yanlık, B. No: 2013/1189, 18/11/2015, §§ 67-77; İsmet Özkorul, B. No: 2013/7582, 11/12/2014, §§ 44, 45).

40. Somut bir yargılama öncesinde veya haricinde elde edilen tanık ifadelerinin delil olarak kabulünün yargılamanın adilliğine zarar verip vermediğini değerlendirmek için iki aşamalı bir test uygulanmalıdır. İlk olarak tanığın mahkemede hazır edilmemesi geçerli bir nedenin mevcudiyetine dayanmalıdır. İkinci olarak ise okunmasıyla yetinilen ifadenin karara götüren tek ya da belirleyici kanıt olması hâlinde savunma haklarının adil yargılanmanın gerekleriyle bağdaşmayacak ölçüde sınırlandırılıp sınırlandırılmadığına bakılacaktır (Abdurrahim Balur, B. No: 2013/5467, 7/1/2016, § 80).

41. Nitekim bu anayasal gereklilikler ilgili usul kanunlarında da belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanun’un 210. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre de olayın delili bir tanığın açıklamalarından ibaret ise bu tanık duruşmada mutlaka dinlenir. Daha önce yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş tutanağın veya yazılı bir açıklamanın okunması dinleme yerine geçemez. Yargılama konusu olayla ilgili sadece bir tanığın beyanından başka bir delilin bulunmadığı hâllerde bu tanığın duruşmada mutlaka dinlenilmesi gerektiği ifade edilerek doğrudan doğruyalık ilkesine açık bir vurgu yapılmıştır. Dolayısıyla olayın tek delilinin bir tanığın açıklamalarından ibaret olması hâlinde 5271 sayılı Kanun’un 211. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca, bu tanığın duruşmada dinlenmesi yerine önceki beyanlarının okunması ile yetinilebilmesi mümkün değildir (Az. M., § 58).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

42. Somut olayda başvurucu ile birlikte aynı suçlardan yargılanmakta olan S.K.Mahkemece verilen yakalama kararı uyarınca Adıyaman'da yakalanmıştır. Kolluk kuvvetlerince Adıyaman Cumhuriyet Başsavcılığında hazır edilen S.K., SEGBİS vasıtasıyla Mahkemece dinlenmiştir.

43. Aynı suçtan yargılanmakta olan S.K. Mahkemeye savunmasını yaptığı sırada, müştekiye karşı işlenen suçlara yönelik anlatımında başvurucu aleyhine beyanda bulunmuştur. Dolayısıyla S.K.nın beyanları yönünden başvurucunun tanık sorgulama hakkına ilişkin güvencelerden yararlanması gerektiği açıktır (bkz. § 29).

44. Aleyhinde beyanda bulunan S.K. isimli tanığı başvurucunun sorgulama imkânı bulamadığı hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Bu durumda başvurucunun hazır bulunmadığı bir duruşmada S.K.nın SEGBİS yoluyla dinlenmesinin haklı bir sebebe dayanıp dayanmadığı incelenmelidir. Mahkeme, sanık olan S.K.nın yakalanmasına karar vermiş ancak S.K.nın duruşmada sorgulanamamasının geçerli bir nedeni olup olmadığını belirtmemiştir. Dolayısıyla başvurucunun tanık sorgulama imkânından yararlandırılmamasının gerekçelendirilmesi yükümlülüğü kamu makamları tarafından yerine somut olayda getirilmemiştir.

45. Tanık S.K.nın Mahkemede hazır edilmemesinin geçerli bir nedeninin bulunmamasının bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyetini zedeleyip zedelemediği irdelenmelidir. Bu bağlamda öncelikle tanık S.K.nın beyanlarının tek veya belirleyici delil olup olmadığına bakılmalıdır.

46. Başvuru formu ile eklerinin, UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgelerin incelenmesi neticesinde soruşturma aşamasında bilgisine başvurulan Ç.D. isimli tanığın başvurucu hakkında herhangi bir beyanda bulunmadığı anlaşılmaktadır. Tanık N.Ö. ise başvurucunun sanıklardan H.Ş.nin akrabası olduğunu, bir süre sanık H.Ş. ve S.K. ile birlikte kaldığını beyan etmiş ve başvurucuya ait olduğunu belirttiği telefon numarasını bildirmiştir (bkz. § 11). Mahkûmiyet kararında, müştekinin şikâyet dilekçelerinde şüphelilere ulaşılması için bildirmiş olduğu telefon numaraları ile ilgili olarak GSM şirketlerine yazılan yazılara verilen cevaplar neticesinde müştekinin bildirdiği 0537... numaralı hattın başvurucu adına kayıtlı olduğunun tespit edildiği, müşteki ile yapılan telefon görüşmelerinde başvurucu adına kayıtlı numaranın kullanıldığı belirtilmiştir. Ayrıca tanıkların başvurucunun suç yeri olan adreste sanıklarla birlikte ikamet ettiğini bilmeleri, başvurucunun da sanıklarla birlikte aynı evde bir süre kaldığını doğrulaması hususları ile tanık S.K.nın SEGBİS vasıtasıyla başvurucu aleyhine verdiği beyana dayanılarak mahkûmiyet sonucuna ulaşıldığı anlaşılmaktadır. Mahkeme S.K.nın beyanının ağırlığı ile ilgili olarak herhangi bir değerlendirme yapmamıştır. Ancak Mahkemenin dayandığı diğer hususlar S.K.nın beyanı ile anlam kazanmıştır. Dolayısıyla gerekçenin bütünü dikkate alındığında mahkûmiyet hükmü kurulmasında S.K.nın beyanlarının belirleyici olduğu değerlendirilmiştir.

47. Son olarak S.K.nın duruşmada sorgulanamamasının başvurucunun adil yargılanma hakkı üzerinde oluşturduğu kısıtlamayı telafi eden karşıt-dengeleyici imkânların başvurucuya sağlanıp sağlanmadığı incelenmelidir. Mahkeme, savunması sırasında başvurucu aleyhinde beyanda bulunan S.K.nın beyanlarını duruşmada okumuştur. Başvurucu, bu beyanlara karşı itirazlarını ve savunmasını sözlü ve yazılı olarak yapabilmiştir. Ayrıca başvurucu, olayları kendine göre anlatma fırsatı bulmuştur. Tüm bu hususların telafi edici imkânlar olarak değerlendirilmesi mümkündür. Ancak müşteki H.B. 22/12/2014 tarihinde Mahkemedeki beyanında başvurucunun olay yerinde olmadığını, atılı suçları işleyenler arasında bulunmadığını ifade etmiştir (bkz. § 16). Müştekinin bu beyanı da dikkate alındığında belirtilen hususların başvurucunun savunma hakkına yönelik kısıtlamayı telafi edecek nitelikte olmadığı değerlendirilmiştir. Dolayısıyla somut olayda duruşmada sorgulanmayan tanığın ifadesine dayanılarak mahkûmiyet hükmü kurulmasının bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyetini zedelediği sonucuna ulaşılmıştır.

48. Sonuç olarak başvurucuya beyanları mahkûmiyette belirleyici ölçüde esas alınan tanığı sorgulama imkânı verilmediğinden başvurucunun tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

49. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1)Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

50. Başvurucu, ihlalin tespit edilerek sonuçlarının ortadan kaldırılması talebinde bulunmuştur.

51. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

52. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

53. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

54. İncelenen başvuruda S.K.nın başvurucu tarafından duruşmada sorgulanamaması nedeniyle tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

55. Bu durumda tanık sorgulama hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Manavgat 2. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2014/141, K.2016/152) gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

56. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin tanık sorgulama hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Manavgat 2. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2014/141, K.2016/152) GÖNDERİLMESİNE,

D. 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 2/6/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

H.T. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/32857)

 

Karar Tarihi: 17/6/2020

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

GİZLİLİK TALEBİ KABUL

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Recai AKYEL

Raportör

:

Denizhan HOROZGİL

Başvurucu

:

H.T.

Vekili

:

Av. Mahir ÖNAL

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, anlatımları mahkûmiyet için belirleyici ölçüde delil olarak kullanılan tanığın duruşmada sorgulanamaması nedeniyle tanık sorgulama hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 11/8/2017 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu 1983 doğumlu olup olayların meydana geldiği tarihte Adana'da ikamet etmekte ve Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryollarında memur olarak çalışmaktadır.

9. Başvurucu hakkında PKK terör örgütüne üye olma suçunu işlediği gerekçesiyle Adana Cumhuriyet Başsavcılığının (CMK 250. madde ile görevli) 26/8/2008 tarihli iddianamesiyle kamu davası açılmıştır.

10. İddianameye göre, önceki bir tarihte güvenlik güçlerine teslim olan ve başka bir dosyada terör örgütüne üye olma suçundan sanık olan U.T., kendisi hakkında yürütülen soruşturma evresinde başvurucuyla ilgili olarak şu şekilde beyanda bulunmuştur:

"H.T. [Başvurucu], Bitlis Tatvan'lı Eskişehir Anadolu Üniversitesi Raylı Sistemler Bölümünden 2006 yılında mezun oldu. DDY Adana İşletmesinde memur. Örgüt adına propaganda yapar. Üniversiteye yeni kayıt yaptıran öğrencilerden PKK/KONGRA-GEL terör örgütüne eleman kazandırma faaliyetinde bulunur. 2006 Nevruzunda Eskişehir'de PKK ve Abdullah Öcalan lehine slogan atarak kitleyi yönlendiriyordu."

11. U.T.nin bahse konu ifadesi üzerine başvurucunun ikametgâhında yapılan aramada, hakkında toplatma kararı bulunduğu belirtilen şu yayınlar ele geçirilmiştir:

"1 adet Kürtlerde Anadolu Merkezci Yabancılaşma, 1 adet Tohum, 1 adet Özgür Yaşamla Dialoglar isimli kitaplar, 1 adet 2008 yılına ait Salnamege Navenda Çanda Mezopotamya duvar takvimi, 4 adet Ajda isimli dergi ile 2 sayfa Tayyibin Danışmanları, 3 sayfa Ezilenlerin Pedagolojisi başlıklı belge, 2 adet Natoya Hayır başlıklı trik, 4 adet Alternatif Yaşamda Demokrasi ve Yeni Başık adlı günlük gazete, 2 adet Che Guerava'ya ait poster."

12. (Kapatılan) Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250. madde ile görevli) 21/10/2009 tarihinde başvurucu hakkında sanık U.T.nin beyanı dışında delil olmadığı gerekçesiyle başvurucunun terör örgütüne üye olma suçunu işlediğini sabit görmeyerek beraatine hükmetmiştir.

13. Hükmün Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 12/6/2013 tarihli kararıyla başvurucu hakkında mahkûmiyet kararı verilmesi gerektiği gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Yargıtay ilamının ilgili kısmı şu şekildedir:

"Açıklamalarında samimi görülüp hakkında etkin pişmanlık hükümleri uygulanan başka dosya sanığı [U.T.nin] kollukta müdafi huzurunda özgür iradesiyle verdiği ifadesi ve aşamalardaki aynı mahiyetteki anlatımları ile sanığın evinde yapılan aramada ele geçirilen haklarında toplatma kararı olduğu bildirilen yayınlar ve tüm dosya kapsamına göre örgütün hiyerarşik yapısına dahil olan sanığın gerçekleştirdiği eylem ve faaliyetleri de nazara alındığında sübuta eren yüklenen suçtan mahkumiyeti yerine yazılı gerekçe ile beraatine karar verilmesi..."

14. Yargıtay bozma ilamı sonrası, Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK 250. madde ile görevli) kapatılması nedeniyle dosyalarının devredildiği Adana 4. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) bozma sonrası ilk celsede Yargıtay bozma ilamına uyulmasına karar vermiştir.

15. Başvurucu müdafileri bozma sonrası yargılamanın ilk celsesinde, başvurucu aleyhinde beyanda bulunan U.T.nin Mahkemece dinlenmesini talep etmiştir. Mahkeme ise bu talebi şu gerekçeyle reddetmiştir:

"Dosya kapsamı, toplanan deliller dikkate alınarak [U.T.nin] daha önce bir başka mahkemede yapılan yargılamadaki savunmaları ve ifadeleri yeterli görülmekle yeniden mahkememizde dinlenmesine gerek bulunmadığından bu konudaki talebin reddine karar verildi."

16. Mahkeme; bozma sonrası yapılan yargılama sonucunda U.T.nin başvurucu hakkındaki beyanını, başvurucunun ikametgâhında yapılan aramada ele geçirilen yayınları ve daha önceden geçirdiği bazı soruşturma ve kovuşturmaları dikkate alarak 6 yıl 3 ay hapis cezasıyla mahkûmiyetine hükmetmiştir. Mahkeme, gerekçeli kararında tanık U.T.nin dinlenmesinin gerekli olmadığını Yargıtay ilamlarından örnek vererek açıklamıştır.

17. İlk derece mahkemesi kararının bu kez başvurucu müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 9/5/2017 tarihli kararı ile mahkûmiyet hükmü onanmıştır.

18. Başvurucu, Yargıtay ilamından 25/7/2017 tarihinde haberdar olduğunu belirtmiştir.

19. Başvurucu 11/8/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

20. 4/12/2014 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Doğrudan soru yöneltme” kenar başlıklı 201. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Cumhuriyet savcısı, müdafi veya vekil sıfatıyla duruşmaya katılan avukat; sanığa, katılana, tanıklara, bilirkişilere ve duruşmaya çağrılmış diğer kişilere, duruşma disiplinine uygun olarak doğrudan soru yöneltebilirler. Sanık ve katılan da mahkeme başkanı veya hâkim aracılığı ile soru yöneltebilir. Yöneltilen soruya itiraz edildiğinde sorunun yöneltilmesinin gerekip gerekmediğine, mahkeme başkanı karar verir. Gerektiğinde ilgililer yeniden soru sorabilir.”

21. 5271 sayılı Kanun’un “Delillerin ortaya konulması ve reddi” kenar başlıklı 206. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:

“Cumhuriyet savcısı ile sanık veya müdafii birlikte rıza gösterirlerse, tanığın dinlenmesinden veya başka herhangi bir delilin ortaya konulmasından vazgeçilebilir.”

22. 5271 sayılı Kanun’un “Duruşmada okunması zorunlu belge ve tutanaklar” kenar başlıklı 209. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Naip veya istinabe yoluyla sorgusu yapılan sanığa ait sorgu tutanakları, naip veya istinabe yoluyla dinlenen tanığın ifade tutanakları ile muayene ve keşif tutanakları gibi delil olarak kullanılacak belgeler ve diğer yazılar, adlî sicil özetleri ve sanığın kişisel ve ekonomik durumuna ilişkin bilgilerin yer aldığı belgeler, duruşmada okunur.”

23. 5271 sayılı Kanun’un “Duruşmada okunmayacak belgeler” kenar başlıklı 210. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Olayın delili, bir tanığın açıklamalarından ibaret ise, bu tanık duruşmada mutlaka dinlenir. Daha önce yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş tutanağın veya yazılı bir açıklamanın okunması dinleme yerine geçemez.”

24. 5271 sayılı Kanun’un “Duruşmada okunmasıyla yetinilebilecek belgeler” kenar başlıklı 211. maddesi şöyledir:

“(1) a) Tanık veya sanığın suç ortağı ölmüş veya akıl hastalığına tutulmuş olur veya bulunduğu yer öğrenilemezse,

b) Tanık veya sanığın suç ortağının duruşmada hazır bulunması, hastalık, malûllük veya giderilmesi olanağı bulunmayan başka bir nedenle belli olmayan bir süre için olanaklı değilse,

c) İfadesinin önem derecesi itibarıyla tanığın duruşmada hazır bulunması gerekli sayılmıyorsa,

Bu kişilerin dinlenmesi yerine, daha önce yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş tutanaklar ile kendilerinin yazmış olduğu belgeler okunabilir.

(2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanık veya müdafii birinci fıkrada belirtilenlerin dışında kalan tutanakların okunmasına birlikte rıza gösterebilirler.”

25. 5271 sayılı Kanun’un “Delilleri takdir yetkisi” kenar başlıklı 217. maddesi şöyledir:

“(1) Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir.

(2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.”

26. Terör suçlarına ilişkin ulusal hukuk için bkz. Metin Birdal [GK], B. No: 2014/15440, 22/5/2019, §§ 28-32.

B. Uluslararası Hukuk

1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi

27. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:

...

d) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını istemek;"

2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı

28. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre ulusal hukuktaki nitelemeye bakılmaksızın tanık kavramının Sözleşme kapsamında özerk bir anlamı vardır (Damir Sibgatullin/Rusya, B. No: 1413/05, 24/4/2012, § 45). Bu kavram duruma göre suç ortaklarını (Trofimov/Rusya, B. No: 1111/02, 4/12/2008, § 37), mağdurları (Vladimir Romanov/Rusya, B. No: 41461/02, 24/7/2008, §§ 7, 97) ve bilirkişi tanıklarını (Doorson/Hollanda, B. No: 20524/92, 26/3/1996, §§ 81, 82) kapsayabilir. Bu bakımdan duruşmada ister okunsun ister okunmasın ifadeleri mahkeme önünde bulunan ve mahkeme tarafından dikkate alınan kişiler, Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendi bakımından tanık olarak kabul edilmektedir (Kostovski/Hollanda [GK], B. No: 11454/85, 20/11/1989, § 40).

29. AİHM, duruşma salonunda bulunmayan tanıkların beyanlarının mahkûmiyet hükmüne esas alındığı bir yargılamanın adilliğini değerlendirirken iki hususa vurgu yapmakta ve ilk olarak tanığın duruşmaya katılmaması için geçerli nedenlerin olup olmadığını incelemektedir. AİHM ikinci olarak -makul bir gerekçenin olduğu durumda bile- sanığın sorgulama imkânına sahip olmadığı bir tanık tarafından verilen ifadenin hükmün dayandığı tek veya belirleyici temel olup olmadığını değerlendirmektedir. Hükmün büyük ölçüde veya yalnızca bu nitelikteki tanığın ifadesine dayanması durumunda yargılamalar detaylı incelemelere tabi tutulmalıdır (Al-Khawaja ve Tahery/Birleşik Krallık [BD], B. No: 26766/05, 22228/06, 15/12/2011, §§ 119, 147; Cevat Soysal/Türkiye, B. No: 17362/03, 23/9/2014, § 75).

30. AİHM, yukarıda bahsi geçen ilkelere ek olarak Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası ve aynı maddenin (3) numaralı fıkrasının (d) bendinin sanığa aleyhte ifade veren tanığın beyanlarına veya tanık ifadesinin alındığı sırada ya da yargılamanın daha sonraki bir aşamasında itiraz imkânı tanınması gerektiğini kabul etmektedir (Van Mechelen ve diğerleri/Hollanda, B. No: 21363/93..., 23/4/1997, § 51; Lüdi/İsviçre, B. No: 12433/86, 15/6/1992, § 49; Hümmer/Almanya, B. No: 26171/07, 19/7/2012, § 38).

31. Terör suçlarına ilişkin uluslararası hukuk için bkz. Metin Birdal, §§ 34-39.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

32. Mahkemenin 17/6/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Tanık Sorgulama Hakkının İhlal Edildiği İddiası

1. Başvurucunun İddiaları

33. Başvurucu; hakkında aleyhte beyanda bulunan U.T.nin ifadesine dayanılarak mahkûm edildiğini, Mahkemece tanık U.T.nin ifadesine başvurulması gerekirken eksik incelemeyle hüküm kurulduğunu, hakkında her türlü şüpheden uzak delil olmadığı hâlde cezalandırıldığını, bu nedenle ceza infaz kurumuna girme tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını belirterek adil yargılanma hakkı ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

34. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

35. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu kapsamda başvurucunun şüpheden uzak hiçbir delil bulunmamasına rağmen mahkûmiyetine hükmedilmesi nedeniyle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiası adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkı bağlamında incelenecektir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

36. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

37. Anayasa Mahkemesi birçok kararında tanık kavramını özerk olarak yorumlamış ve tanığın sanığa isnat edilen fiil hakkında bilgi veren herhangi bir kişi olabileceğini ifade etmiştir. Bu bağlamda suçun iştirak edeni, olayın mağduru, şikâyetçi (müşteki), devletin görevlendirdiği gizli olan/olmayan soruşturmacı da tanık olabilir (Selçuk Demir, B. No: 2014/9783, 22/1/2015, § 35).

38. Anayasa Mahkemesi, benzer iddiaların ileri sürüldüğü başvurulara ilişkin olarak birçok kararında tanık sorgulama hakkıyla ilgili ilkeleri belirlemiştir. Buna göre bir ceza yargılamasında sanığın aleyhine olan tanıkları sorguya çekme veya çektirme hakkı vardır. Hakkında gerçekleştirilen ceza yargılaması sürecinde sanığın tanıklara soru yöneltebilmesi, onlarla yüzleşebilmesi ve tanıkların beyanlarının doğruluğunu sınama imkânına sahip olması adil bir yargılamanın yapılabilmesi bakımından gereklidir. Ancak başvurucuların tanık sorgulama hakları mutlak bir hak değildir. Makul gerekçelerle getirilen kısıtlamalar, kimi zaman başvurucunun iddia tanıklarına soru sorabilme ve onlarla yüzleşme imkânını da ortadan kaldırabilmektedir. Diğer yandan bir mahkûmiyet -sadece veya belirleyici ölçüde- sanığın soruşturma veya yargılama aşamasında sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı bir kimse tarafından verilen ifadelere dayandırılmış ise sanığın hakları Anayasa'nın 36. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olur (Atila Oğuz Boyalı, B. No: 2013/99, 20/3/2014, §§ 34-56; Az. M., B. No: 2013/560, 16/4/2015, §§ 46-67; Levent Yanlık, B. No: 2013/1189, 18/11/2015, §§ 67-86; İsmet Özkorul, B. No: 2013/7582, 11/12/2014, §§ 44, 45).

39. Sonuç olarak somut bir yargılama öncesinde veya haricinde elde edilen tanık ifadelerinin delil olarak kabulünün yargılamanın adilliğine zarar verip vermediğini değerlendirmek için iki aşamalı bir test uygulanmalıdır. İlk olarak tanığın mahkemede hazır edilmemesi geçerli bir nedenin mevcudiyetine dayanmalıdır. İkinci olarak ise okunmasıyla yetinilen ifadenin karara götüren tek ya da belirleyici kanıt olması hâlinde savunma haklarının adil yargılanmanın gerekleriyle bağdaşmayacak ölçüde sınırlandırılıp sınırlandırılmadığına bakılmalıdır (Abdurrahim Balur, B. No: 2013/5467, 7/1/2016, § 80).

40. Nitekim bu anayasal gereklilikler ilgili usul kanunlarında da belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanun’un 210. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre de olayın delili bir tanığın açıklamalarından ibaret ise bu tanık duruşmada mutlaka dinlenir. Daha önce yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş tutanağın veya yazılı bir açıklamanın okunması dinleme yerine geçemez. Yargılama konusu olayla ilgili sadece bir tanığın beyanından başka bir delilin bulunmadığı hâllerde bu tanığın duruşmada mutlaka dinlenilmesi gerektiği ifade edilerek doğrudan doğruyalık ilkesine açık bir vurgu yapılmıştır. Dolayısıyla olayın tek delilinin bir tanığın açıklamalarından ibaret olması hâlinde 5271 sayılı Kanun’un 211. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca, bu tanığın duruşmada dinlenmesi yerine önceki beyanlarının okunması ile yetinilebilmesi mümkün değildir (Az. M., § 58).

41. Somut olayda başvurucunun aleyhinde beyanda bulunan U.T., PKK terör örgütüne yönelik olarak yürütülen başka bir soruşturma kapsamında verdiği ifadesinde başvurucunun eğitim ve iş durumuna ilişkin ayrıntılı bilgiler verdikten sonra terör örgütü adına propaganda yaptığını ve üniversiteye yeni kayıt yaptıran öğrencilere yönelik PKK terör örgütüne eleman kazandırma faaliyetlerinde bulunduğunu belirtmiştir. Başvurucu hakkında tanığın bu ifadesi üzerine soruşturma başlatılmış, başvurucunun ikametgâhında arama yapılmış ve yapılan arama sonucunda toplatılmasına karar verilen bazı yayınlar ele geçirilmiştir.

42. Başvurucu yargılama sırasında tanık U.T.nin mahkemede dinlenmesini talep etmiş ancak Mahkeme, U.T.nin daha önce bir başka mahkemede yapılan yargılamadaki ifadelerini yeterli görmüş ve bu talebi reddetmiştir. Dolayısıyla başvurucu, aleyhinde beyanda bulunan tanığı sorgulama imkânı bulamamıştır. Bu kapsamda Mahkemece tanığın duruşmada hazır edilmesi için makul bir çaba sergilendiği söylenemez.

43. Öte yandan tanığın duruşmada dinlenmemesi hususunda makul bir gerekçe gösterilmemiş olması adil yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılabilmesi bakımından tek başına yeterli değildir. Bu nedenle tanığın duruşmada dinlenmemiş ve başvurucu tarafından sorgulanmamış olmasının genel olarak yargılamanın hakkaniyetini zedeleyip zedelemediği de belirlenmelidir. Bu bağlamda mahkûmiyet hükmünün yalnızca veya büyük ölçüde sanığın sorgulama imkânına sahip olmadığı bir tanık tarafından verilen ifadeye dayalı olup olmadığı önem taşımaktadır. Ayrıca hükmün yalnızca veya büyük ölçüde sanığın sorgulama imkânına sahip olmadığı bir tanık tarafından verilen ifadeye dayanması durumunda savunma tarafına dengeleyici güvenceler sağlayan bir usulün takip edilip edilmediği, karşıt dengeleyici imkânlar tanınıp tanınmadığı tespit edilmelidir (Onur Urbay, B. No: 2014/6222, 6/3/2019, § 40).

44. Başvurucu hakkındaki yargılama bir bütün olarak değerlendirildiğinde teşhis ve beyanı üzerine başvurucu hakkındaki soruşturmanın başlatılmasına ve diğer delillerin ele geçirilmesine neden olan tanık U.T.nin başvurucu aleyhine verdiği ifadenin mahkûmiyet hükmünde tek olmamakla birlikte belirleyici nitelikte delil olarak kabul edildiği görülmektedir.

45. Bu aşamada ise somut olayda savunma tarafına dengeleyici güvenceler sağlayan bir usulün takip edilip edilmediği, karşıt dengeleyici imkânlar tanınıp tanınmadığı tespit edilmelidir. Telafi edici faktörler bağlamında başvurucunun tanığın ifadesinin güvenilirliği hususundaki kuşkularını Mahkemeye bildirme imkânı elde ettiğini belirtmek gerekir. Öte yandan derece mahkemesinin duruşmada dinlenmeyen tanığın ifadesine ek olarak başvurucunun ikametgâhında yapılan aramada ele geçirilen yayınlara, başvurucunun daha önceden geçirdiği bazı soruşturma ve kovuşturmalara da dayandığı görülmektedir. Ancak bu hususların ifadesi mahkûmiyette belirleyici olan tanığın duruşmada dinlenmemesini telafi etmeye yeterli olduğu söylenemez. Bu kapsamda Mahkemece tanık beyanının güvenilirliği hususunda başvurucudaki şüphenin giderilmediği anlaşılmaktadır.

46. Dolayısıyla somut olayda mahkemece, yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde hükümde belirleyici etkisi olduğu anlaşılan tanığın sorgulanmasına imkan tanınarak bir sonuca ulaşılması gerekirken bu yapılmayarak karar verilmesinin bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyetini zedelediği sonucuna ulaşılmaktadır.

47. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Diğer İhlal İddiaları Yönünden

48. Başvurucunun tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden yargılamanın sonucunun adil olmadığına ilişkin olarak diğer şikâyetleri hakkında kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

49. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

50. Başvurucu, yargılamanın yenilenmesi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

51. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B.No: 2016/12506, 7/11/2019).

52. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

53. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).

54. Başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı kapsamında tanık sorgulama hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

55. Bu durumda tanık sorgulama hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Adana 4. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

56. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli giderim sağlayacağı sonucuna varıldığından tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

57. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun kamuya açık belgelerde kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,

B. Tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı kapsamında tanık sorgulama hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Kararın bir örneğinin tanık sorgulama hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Adana 4. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2014/145, K.2014/408) GÖNDERİLMESİNE,

E. Tazminata ilişkin taleplerin REDDİNE,

F. 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 17/6/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ZEKERİYA SEVİM BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/18989)

 

Karar Tarihi:16/6/2021

R.G. Tarih ve Sayı: 29/9/2021-31613

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

Raportör

:

Mehmet AKTEPE

Başvurucu

:

Zekeriya SEVİM

Vekili

:

Av. Melike ÖZTÜRK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, beyanları mahkûmiyet kararında belirleyici ölçüde delil olarak kullanılan tanıkların duruşmada sorgulanamaması nedeniyle tanık sorgulama hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 14/6/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. 1988 doğumlu olan başvurucu, olayların geçtiği tarihlerde Hopa İstihbarat Şube Müdürlüğünde polis memuru olarak çalışmaktadır.

10. Başvurucu, Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) üyeliği suçundan yürütülen soruşturma kapsamında 26/7/2016 ile 30/7/2016 tarihleri arasında gözaltında kalmış ve hakkında adli kontrol hükümleri uygulanmıştır.

11. Artvin Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucunun FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıyla 6/2/2017 tarihinde hakkında iddianame tanzim edilmiştir.

12. Artvin Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) nezdinde isnat edilen suçtan cezalandırılması amacıyla başvurucu hakkında açılan kamu davasının yapılan yargılaması sırasında Mahkemece 22/2/2017 tarihinde tensiben tutuklamaya yönelik yakalama emri düzenlenmiştir. Başvurucu, hakkındaki yakalama emrine istinaden 24/2/2017 tarihinde yakalanarak tutuklanmıştır.

13. 10/2/2017 tarihli tensip zaptında başvurucu hakkında 14/10/2015 tarihinde beyanda bulunan ancak açık ismi ve beyanı iddianamede yer almayıp iddianame düzenlendikten sonra dosyaya giren D.B.C. isimli şahsın tanık sıfatıyla ifadesinin alınması için talimat yazılmasına karar verilmiştir. D.B.C. isimli şahsın 14/10/2015 tarihinde Kocaeli Emniyet Müdürlüğünde tanık sıfatıyla verdiği ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...Genellikle Aksaray ilinde bulunan ve cemaatin esnaf yapılanması içerisinde bulunan şahısların evlerinde kahvaltı programları yapılıyordu ve Aksaray Polis Okulundan ekseriyetle 7-10 kişilik gruplar halinde bu kahvaltı programlarına katılıyorduk. Her sınıfın sivildeki sorumlu abisi farklıydı ve gruplar farklı evde toplanıyordu....

Şu anda polis memuru olarak görev yapan [B.A.], Zekeriya Sevim ve [O.K.] isimli arkadaşlar ve ben düzenli olarak katılıyorduk. Bizimle birlikte zaman zaman katılan yine 5-6 kişi vardı. Abi denilen bu şahıs bizlerin ihtiyaçları konusunda yardımcı oluyordu. Bu abi hafta sonları olan toplantılaraiştirak etmek için polis okulunda bana ve Zekeriya Sevim isimli arkadaşımasöyler, bizler de hafta sonu çıkacak arkadaşlara bunu söyler ve tertiplerdik. Bu sivil şahıs Zekeriya Sevim isimli arkadaş tanır, ben iki sene boyunca kendisiyle görüşmeme rağmen kendisine genellikle abi diye hitap ettiğimizden de olsa gerek, hafızamı çok zorladım ama adını şimdi hatırlamıyorum. Abi diye hitap ettiğimiz şahsın benimle ve Zekeriya Sevim isimli arkadaşla iletişim kurma sebebi hem bizim geldiğimiz illerden özelliklerimizle ilgili bilgi alıyorlardı, dini bilgi seviyemiz, liderlik özelliklerimiz gibi nedenlerden dolayı diğer arkadaşları toparlayabileceğimizi düşündüklerinden bizim gibi ön plana çıkabilecek arkadaşları seçiyorlardı..."

14. 5/5/2017 tarihli duruşmada gelen talimat cevabına göre D.B.C. isimli tanığa belirtilen adreste ulaşılamadığından talimatın bila ikmal iade edildiği anlaşılmıştır.

15. 17/4/2017 tarihli duruşmada, aynı Mahkemenin başka esas numaralı bir dosyasında sanık sıfatıyla savunmasının alındığı sırada başvurucu aleyhinde beyanda bulunan F.S. isimli şahsın dosyaya getirtilen ifadesi okunarak başvurucuya bu beyanlara karşı diyecekleri sorulmuştur.

16. F.S.nin Artvin Ağır Ceza Mahkemesinin E.2017/43 sayılı dosyasında sanık sıfatıyla alınan savunmasının ilgili kısmı şöyledir:

"... Ben Artvin'e 2013 yılının Eylül ayında eş durumu atamasıyla geldim. Buraya geldiğimde henüz 17-25 Aralık süreci olmamıştı. Ben Eylül ayına gelince bir iki ay sonra cemaatin sohbetlerine gitmeye başladım. Ben o tarihte ilk geldiğimde Hopa İstihbaratta çalışıyordum. Hopa İstihbaratta çalıştığım dönem içerisinde Arhavi'de sohbetlere gitmeye başladım. Arhavi'de Asım kod isimli [A.A.] isimli şahsın evinde sohbetler düzenliyorduk. O çağırıyordu. [A.A.] bizden sorumlu olan yani polislerden sorumlu olan sorumlu abiydi. Benimle birlikte bu toplantılara Arhavi'ye [N.O.] isimli polis memuru, [R.Y.] isimli Polis memuru, Zekeriya Sevim, [M.A.], [M.A.] katılıyorduk. Bunların hepsi istihbaratta çalışan polis memurlarıydı. Yani [A.A.] isimli bizden sorumlu şahıs bizim öğretmen abimizdi. Benim telefonuma ByLock isimli programı [A.A.] isimli öğretmen abi 2014 yılının Ağustos ayı içerisinde yükledi. Bildiğim kadarıyla Zekeriya'nın, [N.O.]nun, [R.Y.]nin, [M.A.]nın ve [M.A.]nın telefonlarına da ByLock'u yükleyen [A.A.] isimli şahıstır. İlk etapta ByLock'u biz ismini belirttiğim bu şahıslar arasında kullandık. Ancak daha sonra sadece ben ByLock'tan [A.A.] isimli şahısla yazışmaya başladım. Bildiğim kadarıyla diğer polis memurları da ByLock üzerinden sadece [A.A.] ile yazışmaya başladılar. Polis memurları arasında ByLock üzerinden herhangi bir yazışma olmadı. [A.A.] bana sohbetlerin yer ve zamanını ve bazen de rüyaları ve bazen de Fethullah Gülen'in rüyalarını ve sohbetlerini paylaşıyordu. Bana Ahmet necidir, Mehmet necidir şeklinde bir sorusu olmadı. 17-25 aralık sürecinden önce bunlar sürekli adam kazanma peşindeydi ancak 17-25 Aralık sürecinden sonra adam kaybetmeme stratejisine döndüler. Bizlere psikolojik baskı uyguluyordu. Cemaatten çıkanlar hain olarak nitelendiriliyordu, içimiz temizleniyor, pislikler temizleniyor diyorlardı. ByLock'tan sonra Eagle isimli programı kullanmaya başladık. Biz bu programı tam olarak ne zaman kullandığımızı hatırlamıyorum ancak 2015 yılı içerisinde olduğunu biliyorum. Bu programı yaklaşık 2-3 ay kullandım. Bu programı [N.O.] isimli polis memuru, [R.Y.] isimli Polis memuru, Zekeriya Sevim, [M.A.] v[M.A.] isimli şahısların da kullandığını biliyorum ancak yüzde yüz emin değilim. Bana Eagle isimli programı yükleten de [A.A.] isimli şahıstır. "

17. Başvurucu 17/4/2017 tarihli duruşmadaki savunmasında F.S. isimli şahsın beyanlarının tamamen gerçek dışı olduğunu ve bu beyanları kabul etmediğini ifade etmiştir.

18. 5/5/2017 tarihli duruşmada ise başvurucunun müdafii, F.S. isimli şahsın başka bir dosya kapsamında sanık sıfatıyla ifadesinin alındığını ancak mevcut dosyada bu şahsın tanık sıfatını haiz olduğunu ve bu dosyada tanık olarak ifadesi alınmadığından soru sorma haklarının ellerinden alındığını ifade etmiştir. Mahkeme ise gelen belge içeriklerine göre dosyanın bu hâli ile hüküm kurmaya elverişli olduğunu belirterek başvurucunun müdafiinin taleplerinin reddi ile daha önceden yazılan tüm ara kararlarından vazgeçilmesine yönelik ara kararı vermiştir. Ayrıca başvurucu müdafiine esas hakkındaki mütalaaya karşı beyanlarını hazırlamak üzere gelecek celseye kadar süre verilmiştir.

19. 15/5/2017 tarihli karar duruşmasında başvurucunun müdafii, esas hakkındaki savunmasını yaparken D.B.C. ve F.S. isimli tanıklara soru soramadıklarını ve bu şahısların mahkeme huzurunda dinlenmediğini beyan etmiştir. Bu duruşmada Mahkeme, başvurucu hakkında FETÖ/PDY'ye üye olma suçundan 8 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası vermiştir.

20. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:

"... Artvin İl Emniyet Müdürlüğünce gönderilen tutanaklardan, sanığın adına kayıtlı 0 507 ...29 numaralı hattın takılı olduğu 353...98 IMEI numaralı telefonda 11/08/2014 ilk tespit tarihi olmak üzere Bylock kaydı tespit edilmiştir.

Yine Artvin İl Emniyet Müdürlüğünce gönderilen tutanaklardan, sanığın adına kayıtlı 0551...57 numaralı hattın takılı olduğu 353...98 IMEI numaralı telefonda 13/12/2014 ilk tespit tarihi olmak üzere Bylock kaydı tespit edilmiştir.

...

... mahkememizin 2017/43 esas sayılı dosyasında yargılanan [F.S.]nin beyanları oldukça dikkat çekici ve önemlidir. [F.S.] bahse konu dosyada cemaat yapılanmasına dahil olduğunu kabul ettikten sonra, Hopa İstihbarat şubesi çalışanlarına ve bu şubeden sorumlu öğretmen abiye ilişkin bilgiler vermiştir. Zekeriya Sevim'in de dahil olduğu Hopa istihbarattaki polis memurlarından Arhavi ilçesinde bulunan Asım kod adlı [A.A.]nın sorumlu olduğunu, birlikte bu şahsın evine sohbete gittiklerini, Zekeriya da dahil olmak üzere telefonlarına Bylock yükleten şahsın [A.A.] olduğunu beyan etmiştir.

 [A.A.], mahkememizin 2017/31 esas sayılı dosyasının sanığıdır. Hopa"ya 10 dakika uzaklıkta bulunan Arhavi ilçesindeki FETÖ/PDY irtibatı nedeniyle kapatılan Güngören Arhavi Özel Eğitim Kurumlarının kurucularından olup bir müddet de bu okulda görev yapmıştır. Ve işin ilginci hem [A.A.]nın hem de eşi [G.A.]nın kullanmış oldukları telefonlarda 11/08/2014 tarihinde Bylock kaydına rastlanılmıştır. Yani dosyamız sanığı Zekeriya Sevim ile [A.A.]nın telefonunda Bylock 11/08/2014 tarihinde yani aynı gün kullanılmaya başlanmıştır. ( 2017/31 esas sayılı dosyanın [A.A.]ya ilişkin kısmı dosya içerisindedir.)

2017/43 esas sayılı dosyamız sanığı [F.S.]nin gerek 02/03/2017 tarihli gerekse 19/04/2017 tarihli beyanları dosyaya eklenilmiştir. Alınan beyan içerikleri de dikkate alındığında beyanların samimiyeti konusunda mahkememizde tereddüt bulunmamaktadır. Gerek dosyamız sanığı [R.] gerekse istihbarattan sorumlu abi olan [A.A.] hakkında gayet açık ve net beyanlarda bulunmuştur. Hatta [A.A.]nın evini dahi tarif etmiştir.

Sanık Zekeriya ve diğer yukarıda isimleri belirtilen FETÖ/PDY sanıkları tarafından, [F.S.]nın beyanları kabul edilmemiştir. Kendisinin ne Artvin'de ne de başka bir yerde hiç bir şekilde cemaatin sohbetine ve toplantısına gitmediğini ve [A.A] diye birini de tanımadığını beyan etmiştir. Sanık [F.S.] ile aralarında herhangi bir husumet olup olmadığı sorulduğunda savunmalarında [F.S.] ile zaman zaman aralarında tartışma yaşandığını beyan etmişse de bu tartışmaların neden çıktığına dair herhangi bir açıklamada bulunmamış olması sanığın sırf [F.S.] ile aralarında problem varmış gibi göstermeye ve kendisine iftira attığına dair mahkememizde olumsuz kanı oluşturma çabasında olduğu değerlendirilmiştir.

Sanık hakkında diğer bir tanık da [D.B.C.] isimli şahıstır. [D.B.C.] sanık Zekeriya ve birkaç kişi ile ilgili 14/10/2015 tarihinde Kocaeli Emniyet Müdürlüğünde bilgisine başvurulmuştur. Tanık [D.B.C.] 2010-2012 yılları arasında Aksaray Polis Okulunda iken Zekeriya Sevim ile birlikte düzenli olarak cemaat toplantılarına katıldıklarına, bu toplantıya katılan abinin de kendisi ve Zekeriya Sevim ile iletişim kurduğuna, Zekeriya ile kendisinin dini bilgi seviyeleri ile liderlik özelliklerinden dolayı abinin kendileri ile Polis Okulunda iken iletişim kurduğuna dair beyanlarda bulunmuş fakat bu beyanlar sanık tarafından kabul edilmemiştir. Ancak yukarıda anlatılan hususlar ve ifadelerin yaşanan olayları açık ve net bir şekilde ihtiva ediyor oluşuda dikkate alındığında, [D.B.C.]nin sanıkla ilgili ifadelerinin doğruluğu hususunda mahkememizde tereddüt bulunmamaktadır..."

21. Karara karşı başvurucu müdafii tarafından 7/6/2017 tarihinde yapılan istinaf başvurusunda, tanık F.S.nin başvurucunun bulunmadığı ve kendisine savunma imkânı verilmediği bir ortamda alınan ifadesini başvurucunun kabul etmediği zira bu şahsın ifadesiyle bir isnada maruz kaldığı ancak bu çerçevede savunma hakkını ve soru sorma hakkını kullanmasının mümkün olmadığı, F.S.nin huzurda usulüne uygun koşullarda dinlenmesi gerektiği belirtilmiş; tanık D.B.C. yönünden de mahkeme huzurunda dinlenmeyen tanığın isnatlarına itiraz etme ve soru sorma gibi haklarından mahrum bırakıldığı, birçok husus tanığın kovuşturma aşamasındaki ifadesi ile netleşebilecekken tanığın zorla getirme kararına rağmen getirilemediği oysaki basit bir araştırmayla polis memuru olduğu anlaşılan tanığın adresi tespit edilebilecek ve bu şekilde başvurucunun savunma hakkını kullanması sağlanabilecekken bunun yapılmadığı, tanığın başvurucuya ilişkin beyanlarının tutarlı olması hasebiyle buna gerek görülmediği yönünde yine makul olmaktan uzak bir gerekçe sunulduğu ifade edilmiştir.

22. İstinaf talebi üzerine yapılan incelemede Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi ilk derece mahkemesinin kararında usule veya esasa ilişkin olarak hukuka aykırılığın bulunmadığı, delillerde veya işlemlerde herhangi bir eksiklik olmadığı, ispat bakımından değerlendirmenin yerinde olduğu gerekçesiyle istinaf talebinin esastan reddine karar vermiştir.

23. Başvurucu 9/11/2017 tarihli temyiz dilekçesinde; başka bir dosyada yargılanan F.S. isimli tanığın o dosyada etkin pişmanlık kapsamında verdiği ifadesinin kendisine savunma imkânı verilmeyen bir ortamda alındığını, bu sanığın ifadesiyle bir isnada maruz kalmakla birlikte savunma hakkını ve soru sorma hakkını kullanamadığını, ayrıca D.B.C. isimli tanığın kovuşturma aşamasındaki ifadesi ile netleşebilecek hususlar varken tanığın zorla getirme kararına rağmen getirilemediğini, Mahkemece dinlenmediğini ve bu tanığın ifadesine başvurulmadan yerel mahkemece karar verildiğini belirtmiştir. Başvurucu ayrıca hem istinaf hem de temyiz dilekçesinde, tanığa soru sorulabilseydi somut olaya ilişkin hangi soruların yöneltileceğini de vurgulamıştır.

24. Yargıtay 16. Ceza Dairesince yapılan incelemede temyiz talebinin reddiyle hükmün onanmasına 19/3/2018 tarihinde karar verilmiştir.

25. Yargıtay kararının gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"... Yargılama sürecindeki usuli işlemlerin Kanuna uygun olarak yapıldığı, hükme esas alınan tüm delillerin hukuka uygun olarak elde edildiğinin belirlendiği, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde eksiksiz olarak sergilendiği, özleri değiştirmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı, toplanan delillerin suçun sübuta erdiği hususunda vicdani kanaatin oluşması için yeterli olup şüpheye yer bırakmamış olması karşısında; sanığın kullandığı telefon hatlarında FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün gizliliği sağlamak için kullandığı “Bylock” adlı programın yüklü olduğu iddia edilmesine rağmen bu delilin ayrıntılı şekilde araştırılmaması, diğer delillerin suçun sübutu için yeterli olması nedeniyle sonuca etkili görülmediğinden bozma nedeni yapılmamıştır.

Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi tarafından eylemin doğru olarak nitelendirildiği ve Kanunda öngörülen suç tipine uyduğu, yaptırımın kanuni bağlamda şahsileştirilmek suretiyle uygulandığı anlaşılmakla; sanık müdafiinin temyiz dilekçesinde ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmediğinden CMK’nın 302/1. maddesi gereğince temyiz davasının esastan reddiyle hükmün ONANMASINA..."

26. Başvurucu nihai kararı 17/5/2018 tarihinde Mahkeme kaleminde öğrendiğini beyan etmiştir.

27. Başvurucu 14/6/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

28. 4/12/2014 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Doğrudan soru yöneltme” kenar başlıklı 201. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Cumhuriyet savcısı, müdafi veya vekil sıfatıyla duruşmaya katılan avukat; sanığa, katılana, tanıklara, bilirkişilere ve duruşmaya çağrılmış diğer kişilere, duruşma disiplinine uygun olarak doğrudan soru yöneltebilirler. Sanık ve katılan da mahkeme başkanı veya hâkim aracılığı ile soru yöneltebilir. Yöneltilen soruya itiraz edildiğinde sorunun yöneltilmesinin gerekip gerekmediğine, mahkeme başkanı karar verir. Gerektiğinde ilgililer yeniden soru sorabilir.”

29. 5271 sayılı Kanun’un “Delillerin ortaya konulması ve reddi” kenar başlıklı 206. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:

“Cumhuriyet savcısı ile sanık veya müdafii birlikte rıza gösterirlerse, tanığın dinlenmesinden veya başka herhangi bir delilin ortaya konulmasından vazgeçilebilir.”

30. 5271 sayılı Kanun’un “Duruşmada anlatılması zorunlu belge ve tutanaklar” kenar başlıklı 209. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“ Naip veya istinabe yoluyla sorgusu yapılan sanığa ait sorgu tutanakları, naip veya istinabe yoluyla dinlenen tanığın ifade tutanakları ile muayene ve keşif tutanakları gibi delil olarak kullanılacak belgeler ve diğer yazılar, adlî sicil özetleri ve sanığın kişisel ve ekonomik durumuna ilişkin bilgilerin yer aldığı belgeler, duruşmada anlatılır.”

31. 5271 sayılı Kanun’un “Duruşmada okunmayacak belgeler” kenar başlıklı 210. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Olayın delili, bir tanığın açıklamalarından ibaret ise, bu tanık duruşmada mutlaka dinlenir. Daha önce yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş tutanağın veya yazılı bir açıklamanın okunması dinleme yerine geçemez.”

32. 5271 sayılı Kanun’un “Duruşmada okunmasıyla yetinilebilecek belgeler” kenar başlıklı 211. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

“a) Tanık veya sanığın suç ortağı ölmüş veya akıl hastalığına tutulmuş olur veya bulunduğu yer öğrenilemezse,

b) Tanık veya sanığın suç ortağının duruşmada hazır bulunması, hastalık, malûllük veya giderilmesi olanağı bulunmayan başka bir nedenle belli olmayan bir süre için olanaklı değilse,

...

Bu kişilerin dinlenmesi yerine, daha önce yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş tutanaklar ile kendilerinin yazmış olduğu belgeler okunabilir.

33. 5271 sayılı Kanun’un “Delilleri takdir yetkisi” kenar başlıklı 217. maddesi şöyledir:

“(1) Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir.

(2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.”

B. Uluslararası Hukuk

34. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Nurcan Gülabi, B. No: 2015/15355, 23/5/2018, §§ 24-27.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

35. Mahkemenin 16/6/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Tanık Sorgulama Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

36. Başvurucu; F.S. ve D.B.C. isimli tanıkların ifadelerinin huzurda alınmaması nedeniyle tanıklara soru soramadığını, aleyhindeki beyanların itibar edilemez noktalarını ortaya koyamadığını, tanıkların inandırıcılığı ve güvenilirliği bakımından sorduğu sorularla kendi lehine sonuçlar ortaya çıkarabilme ve tanıkları sorgulama imkânı verilmediğini, böylelikle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

37. Bakanlık; başvurucunun avukatı hazır olduğu hâlde dosyadaki delillerin doğruluğunu ve geçerliliğini tartışabildiğinin, karşı beyanlarını sunabildiğinin altını çizmiştir. Bakanlık; başvurucunun yargılama sürecinde iddia makamının sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunamadığını vurgulamıştır.

38. Başvurucu, Bakanlık görüşüne verdiği cevapta bireysel başvuru formundaki açıklamalarına atıfta bulunarak adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını tekrarlamıştır.

2. Değerlendirme

39. Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

40. Başvurucunun tanıkları duruşmada sorgulayamaması dolayısıyla anayasal haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında incelenmesi gerekir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

41. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

42. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında; herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anayasa'nın 36. maddesine "...ile adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendinde bir suç ile itham edilen herkesin iddia tanıklarını sorguya çekme hakkının olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının tanık sorgulama hakkını da kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Serdar Batur, B. No: 2014/15652, 24/5/2018, § 41).

43. Anayasa Mahkemesi, benzer iddiaların ileri sürüldüğü başvurulara ilişkin olarak birçok kararında tanık sorgulama hakkı ile ilgili ilkeleri belirlemiştir. Buna göre bir ceza yargılamasında sanığın aleyhine olan tanıkları sorguya çekme veya çektirme hakkı vardır. Hakkında gerçekleştirilen ceza yargılaması sürecinde sanığın tanıklara soru yöneltebilmesi, onlarla yüzleşebilmesi ve tanıkların beyanlarının doğruluğunu sınama imkânına sahip olması adil bir yargılamanın yapılabilmesi bakımından gereklidir. Diğer yandan bir mahkûmiyet -sadece veya belirleyici ölçüde- sanığın soruşturma veya yargılama aşamasında sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı bir kimse tarafından verilen ifadelere dayandırılmış ise sanığın hakları Anayasa'nın 36. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olur (Atila Oğuz Boyalı, B. No: 2013/99, 20/3/2014, §§ 34-56; Az. M., B. No: 2013/560, 16/4/2015, §§ 46-67; Levent Yanlık, B. No: 2013/1189, 18/11/2015, §§ 67-77; İsmet Özkorul, B. No: 2013/7582, 11/12/2014, §§ 44, 45). Bu bakımdan adli makamlar, beyanı hükme dayanak yapılacak tanıkların duruşmada hazır edilmesi için makul bir çaba sergileme yükümlülüğü altındadır (Abdurrahim Balur, B. No: 2013/5467, 7/1/2016, § 81).

44. Somut bir yargılama öncesinde veya haricinde elde edilen tanık ifadelerinin delil olarak kabulünün yargılamanın adilliğine zarar verip vermediğini değerlendirmek için iki aşamalı bir test uygulanmalıdır. İlk olarak tanığın mahkemede hazır edilmemesi geçerli bir nedenin mevcudiyetine dayanmalıdır. İkinci olarak ise okunmasıyla yetinilen ifadenin karara götüren tek ya da belirleyici kanıt olması hâlinde savunma haklarının adil yargılanmanın gerekleriyle bağdaşmayacak ölçüde sınırlandırılıp sınırlandırılmadığına bakılacaktır (Abdurrahim Balur, § 80).

45. Nitekim bu anayasal gereklilikler ilgili usul kanunlarında da belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanun’un 210. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre de olayın delili bir tanığın açıklamalarından ibaret ise bu tanık duruşmada mutlaka dinlenir. Daha önce yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş tutanağın veya yazılı bir açıklamanın okunması dinleme yerine geçemez. Yargılama konusu olayla ilgili sadece bir tanığın beyanından başka bir delilin bulunmadığı hâllerde bu tanığın duruşmada mutlaka dinlenilmesi gerektiği ifade edilerek doğrudan doğruyalık ilkesine açık bir vurgu yapılmıştır. Dolayısıyla olayın tek delilinin bir tanığın açıklamalarından ibaret olması hâlinde 5271 sayılı Kanun’un 211. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca bu tanığın duruşmada dinlenilmesi yerine önceki beyanlarının okunması ile yetinilebilmesi mümkün değildir (Az. M., § 58).

46. Bu arada ifade etmek gerekir ki bireysel başvuruya konu davadaki eylemlerin kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması, bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Dolayısıyla somut başvuruyla ilgili olarak Anayasa Mahkemesinin rolü, derece mahkemelerince yapılan değerlendirmelerin ve varılan sonuçların hukuka uygunluğunu denetlemek değildir (Orhan Kılıç [GK], B. No: 2014/4704, 1/2/2018, § 44).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

47. Somut olayda başvurucu, örgüt içi gizli haberleşmeye yarayan ByLock isimli programı kullandığına yönelik tespitlere ve kendisi açısından tanık sıfatını haiz olan F.S. ile D.B.C. isimli şahısların kendisi hakkında verdikleri beyanlara dayalı olarak yargılanmıştır. Mahkeme; başvurucunun uzun süre İstihbarat Şube gibi FETÖ/PDY'nin göz bebeği kabul edilen bir yerde çalışmasını ve iki ayrı hat ile ByLock programını kullandığına yönelik tespitleri mahkûmiyet gerekçesinde dikkate almıştır. Ayrıca tanık F.S.nin Arhavi ilçesinde bulunan Asım kod adlı A.A.nın başvurucunun da dâhil olduğu Hopa İstihbarattaki polis memurlarından sorumlu olduğu, başvurucuyla birlikte A.A. isimli şahsın evine sohbete gittikleri, -başvurucunun da dâhil olmak üzere- telefonlarına ByLock yükleten şahsın A.A. olduğu yönündeki beyanlarını mahkûmiyete esas almıştır. Mahkeme bunların yanı sıra tanık D.B.C.nin, 2010-2012 yılları arasında Aksaray Polis Okulunda iken başvurucu ile birlikte düzenli olarak cemaat toplantılarına katıldığına, bu toplantılara katılan ve abi olarak sıfatlandırılan kişinin de başvurucu ile kendisinin dinî bilgi seviyeleri ve liderlik özelliklerinden dolayı Polis Okulunda iken kendileri ile iletişim kurduğuna yönelik beyanlarının doğruluğu hususunda tereddüt bulunmadığını gerekçesinde belirtmiştir. Mahkeme yukarıda bahsedilen delilleri birlikte değerlendirmek suretiyle 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 314. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen silahlı terör örgütüne üye olma suçunun oluştuğu sonucuna ulaşmıştır.

48. Mahkeme, başvurucu aleyhinde beyanda bulunan tanıklar F.S. ve D.B.C.yi başvurucunun talebine rağmen duruşmada dinlememiştir. Bu tanıklardan F.S.nin başka bir yargılama kapsamındaki ifadesini esas almıştır. Tanık D.B.C.nin ifadesinin alınması için talimat yazmış ise de tanığa adresinde ulaşılamaması nedeniyle ifadesinin alınamadığı yönündeki talimat cevabı sonrasında tanığın dinlenmesinden vazgeçmiştir. Başvurucu, yargılamanın muhtelif celselerinde tanıkların duruşmada dinlenilmesi yönünde talepte bulunmuş; başvurucunun bu talebi gelen belge içeriklerine göre dosyanın bu hâli ile hüküm kurmaya elverişli olduğu gerekçesiyle Mahkemece reddedilmiştir. Tanıklar F.S. ve D.B.C.nin duruşmada dinlenmemesinin geçerli bir nedeninin bulunup bulunmadığı Mahkemece belirtilmeyerek tanık sorgulama imkânından yararlandırılmamasının gerekçelendirilmesi yükümlülüğü somut olayda kamu makamları tarafından yerine getirilmemiştir.

49. FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan haklarında soruşturma ve/veya kovuşturma yürütülen kişilerin ByLock kullanıcısı oldukları yönündeki iddialara ilişkin olarak ileri sürdükleri itiraz ve şikâyetlerin de soruşturma mercileri ve yargı organlarınca değerlendirmeye alındığı, bu çerçevede kişilerin anılan uygulamayı kullanıp kullanmadığının tespiti amacıyla bazı teknik araştırma ve incelemelerin yapıldığı görülmektedir. Yargıtay ile bölge adliye mahkemelerinin kararlarında bu araştırma ve incelemelerin nasıl yapılacağına ve hangi tespitlerin varlığı hâlinde kişilerin ByLock programını kullandıklarının kabul edilmesi gerektiğine dair esaslar belirlenmiştir (anılan kararların bir kısmı için bkz. Ferhat Kara [GK], B. No: 2018/15231, 4/6/2020, §§ 91-104). Anayasa Mahkemesi de Ferhat Kara kararında ByLock sunucusundan elde edilen verilerin adli makamlara ulaştırılmasına ilişkin süreç ile adli makamlara ulaştırılmasından sonraki sürecin hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlaline yol açıp açmadığını incelemiş ve hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir (Ferhat Kara, §§ 129-141).

50. Somut olayda Yargıtay, ByLock deliliyle ilgili ayrıntılı şekilde araştırma yapılmaması hususunu değerlendirmiştir. Yargıtay kararında ''sanığın kullandığı telefon hatlarında FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün gizliliği sağlamak için kullandığı Bylock adlı programın yüklü olduğu iddia edilmesine rağmen bu delilin ayrıntılı şekilde araştırılmaması, diğer delillerin suçun sübutu için yeterli olması nedeniyle sonuca etkili görülmediğinden bozma nedeni yapılmadığı'' belirtilerek diğer delillerin mahkûmiyete yeter nitelikte olduğu kanaatiyle onama kararı verilmiştir. Buna göre mahkûmiyet kararının gerekçesinde yer alan, FETÖ/PDY'nin gizliliğini sağlamak için kullandığı ByLock adlı programın başvurucunun telefonlarında yüklü olduğuna ilişkin değerlendirmenin haricinde mahkûmiyetin büyük ölçüde F.S. ve D.B.C.nin başvurucu aleyhine verdiği beyanlara dayandığı görülmektedir.

51. Öte yandan tanıkların duruşmada dinlenmemesi hususunda makul bir gerekçe gösterilmemiş olması adil yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılabilmesi bakımından tek başına yeterli değildir. Bu nedenle tanıkların duruşmada dinlenmemiş ve başvurucu tarafından sorgulanmamış olmasının genel olarak yargılamanın hakkaniyetini zedeleyip zedelemediği de belirlenmelidir. Bu bağlamda mahkûmiyet hükmünün yalnızca veya büyük ölçüde sanığın sorgulama imkânına sahip olmadığı tanıklar tarafından verilen ifadelere dayalı olup olmadığı önem taşımaktadır. Ayrıca hükmün yalnızca veya büyük ölçüde sanığın sorgulama imkânına sahip olmadığı bir tanık tarafından verilen ifadeye dayanması durumunda savunma tarafına dengeleyici güvenceler sağlayan bir usulün takip edilip edilmediği, karşıt dengeleyici imkânlar tanınıp tanınmadığı tespit edilmelidir (Onur Urbay, B. No: 2014/6222, 6/3/2019, § 40).

52. Başvurucu hakkındaki gerekçeli karar incelendiğinde tanıkların başkaca soruşturma ve kovuşturmalarda başvurucu aleyhine verdiği ifadelerin ağırlığı hususunda derece mahkemesince herhangi bir değerlendirme yapılmadığı görülmektedir. Yargıtayın onama kararındaki ByLock isimli programa ilişkin değerlendirme ve Mahkemenin gerekçeli kararındaki diğer değerlendirmeler nazara alındığında adı geçen tanıkların başvurucu aleyhine verdiği ifadelerin tek olmamakla birlikte belirleyici nitelikte delil olarak kabul edildiği görülmektedir.

53. Başvurucu, yargılama sırasında F.S. ve D.B.C.nin beyanlarının doğru olmadığını belirtmiş; bu kişilerin duruşmada dinlenmesi yönünde talepte bulunmuştur. Mahkeme, tanık D.B.C.nin adresinin bulunduğu yerdeki mahkemeye talimat yazmış; talimat mahkemesi belirtilen adreste tanığa ulaşılamadığı gerekçesiyle talimatı bila ikmal iade etmiştir. Mahkeme ise tanığa ulaşmak için yeterince çaba sarf etmeden ve tanık özelinde bir değerlendirme yapmadan, tanığı dinlemeksizin kararını vermiştir. Tanık F.S.nin ise duruşmada dinlenmesi hususunda herhangi bir değerlendirmede dahi bulunmamıştır. Başvurucu, tanık D.B.C. ve F.S.nin beyanlarının belirleyici delil olmasına rağmen dinlenmediğini belirterek mahkûmiyet kararına karşı kanun yoluna başvurmuş; Bölge Adliye Mahkemesi ve Yargıtay, başvurucunun bildirdiği bu itirazlarla ilgili bir değerlendirme yapmaksızın hükmü onamıştır.

54. Başvurucu, aşamalarda tanıklar D.B.C. ve F.S.nin beyanlarını kabul etmediğini ifade etmiştir. Başvurucu, tanıkların beyanlarını kabul etmeyerek beyanların güvenilirliği konusundaki şüphelerini dile getirmiştir. Öte yandan derece mahkemesinin duruşmada dinlenmeyen tanıkların ifadelerine ek olarak başvurucunun ByLock programını kullandığına yönelik tespite dayandığı görülmektedir. Ancak Yargıtay kararında başvurucunun ByLock programını kullanıp kullanmadığına dair yeterince araştırma yapılmadan karar verildiğine yönelik tespit karşısında Mahkemenin net bir şekilde ortaya koymadan dayandığı delilin, ifadesi mahkûmiyette belirleyici olan tanığın duruşmada dinlenmemesini telafi etmeye yeterli olduğu söylenemez. Somut olayda Mahkemece tanık beyanlarının güvenilirliği hususunda başvurucudaki şüphenin giderilmediği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla somut olayda duruşmada dinlenmeyen tanığın ifadesine dayanılmak suretiyle mahkûmiyet hükmü kurulmasının bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyetini zedelediği sonucuna ulaşılmıştır.

55. Beyanları mahkûmiyette belirleyici ölçüde esas alınan tanıkları sorgulama veya sorgulatma imkânı başvurucuya verilmediğinden başvurucunun hakları Anayasa’nın 36. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmıştır.

56. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

57. Belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi kural olarak yargılamayı yürüten derece mahkemelerine aittir (Orhan Kılıç, § 44). Bu bağlamda somut olayda başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olup olmadığı yönünde karar vermek Anayasa Mahkemesinin görevi değildir. Anayasa Mahkemesince verilen ihlal kararı, sanığın beraat ettiği anlamına gelmediği gibi ihlal kararının gereklerinin yerine getirilmesi amacıyla yapılacak yeniden yargılama neticesinde sanık hakkında mutlaka beraat kararı verilmesi gerektiği anlamına da gelmemektedir. İhlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemler yerine getirildikten sonra yapılacak değerlendirmede mahkemenin benzer veya farklı bir sonuca varması mümkündür.

B. Diğer İhlal İddiaları

58. Tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden başvurucunun yargılamanın sonucunun adil olmadığı, savunma için yeterli zaman ve kolaylığa sahip olmadığı ve mahkeme kararlarının gerekçesiz olduğu yönündeki diğer şikâyetleri hakkında kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

59. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

60. Başvurucu, tanık sorgulama hakkının ihlalinin tespiti ile yeniden yargılama yapılması ve manevi tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.

61. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

62. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

63. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

64. İncelenen başvuruda, beyanları mahkûmiyet kararında belirleyici ölçüde kanıt olarak kullanılan tanıkların duruşmada sorgulanamaması nedeniyle tanık sorgulama hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır.

65. Bu durumda tanık sorgulama hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Artvin Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

66. Yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi tanık sorgulama hakkının ihlalinin sonuçlarını giderilmesi bakımından yeterli görüldüğünden başvurucunun tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

67. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin tanık sorgulama hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Artvin Ağır Ceza Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 16/6/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ORHAN GÜLERYÜZ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/30221)

 

Karar Tarihi: 28/12/2021

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Zehra GAYRETLİ

Başvurucu

:

Orhan GÜLERYÜZ

Vekili

:

Av. Gökçe Çiçek TÜRKMEN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, idari para cezasının iptal edilmesi talebiyle yapılan başvuruda beyanları belirleyici ölçüde hükme esas alınan tanığın sorgulanmasına imkân verilmemesi nedeniyle tanık sorgulama veya sorgulatma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 27/8/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, bireysel başvuru konusu olayların meydana geldiği tarihte İzmir'in Narlıdere ilçesine bağlı Mithatpaşa Caddesi üzerinde alkollü içki satışı da yapan kuruyemiş dükkânı işletmektedir.

9. Kolluk görevlileri 15/3/2018 tarihinde, saat 22.00'den sonra işyerinde içki satışı yapıldığına ilişkin tutanak düzenlemişlerdir. Tutanakta, 15/3/2018 tarihinde saat 00.40'ta Mithatpaşa Caddesi üzerinde devriye görevinin ifa edildiği sırada elinde beyaz renkli bir poşet ile başvurucuya ait kuruyemiş dükkânından çıktığı görülen bir kişinin yanına yaklaşıldığı, kimlik kontrolü sonucu kişinin isminin Y.E.İ. olduğunun anlaşıldığı ve poşetin içinde içkilerle birlikte diğer bazı malzemelerin bulunduğunun tespit edildiği belirtilmiştir. Tutanakta ayrıca "Y.E.İ. ile birlikte belirtilen dükkâna gidildiği, işyeri sahibi olan Orhan Güleryüz [başvurucu] isimli şahsa alkol satışı yaptığı ve kapanma saatini geçirdiği" gerekçesiyle bu tutanağın düzenlendiği ifade edilmiştir. Tutanakta bundan başka herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. İçkileri başvurucunun işyerinden satın aldığı iddia edilen Y.E.İ. ve başvurucu, tutanağı imzalamaktan imtina etmiştir.

10. Bu tutanak, Tarım ve Orman Bakanlığı Tütün ve Alkol Daire Başkanlığına (Daire Başkanlığı) gönderilmiş; Daire Başkanlığı başvurucu hakkında gece vakti içki satışı yaptığı gerekçesiyle 42.076 TL idari para cezası uygulanmasına 7/11/2018 tarihinde karar vermiştir.

11. Başvurucu bu karara karşı İzmir 3. Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkimlik) nezdinde itiraz başvurusunda bulunmuştur. İtiraz dilekçesinde başvurucu; saat 22.00'den sonra içki satışı yapmadığını, düzenlenen tutanakta alkollü içki satışı yapıldığı belirtilmiş ise de buna ilişkin fiş, fatura belgesi veya içkilerin fotoğrafı gibi hiçbir somut bilgi ya da belgeye dayanılmadığını belirtilmiştir. Başvurucu ayrıca tutanakta alkol satışının Y.E.İ. isimli kişiye yapıldığı ve bu kişinin elinde beyaz renkli bir poşet ile kuruyemiş dükkânından çıktığının görüldüğü iddia edilmiş ise de anılan kişinin kuruyemiş dükkânına elinde poşetle girip girmediğine ilişkin hiçbir tespit yapılmadığını, anılan kişiye içkileri nereden ve ne zaman satın aldığı gibi temel hususlarda soru sorulup buna ilişkin beyanın tutanağa geçirilmediğini, bu eksiklikler nedeniyle tutanağın gerçeği yansıtmadığını ve cezaya esas alınamayacağını ifade etmiştir.

12. Hâkimlik, başvuru üzerine yaptığı ön inceleme sonucunda başvurucunun itiraz dilekçesinin Daire Başkanlığına tebliğ edilerek dilekçede yer alan iddialara karşı Daire Başkanlığının cevaplarının sorulmasına ve idari para cezasına ilişkin işlem dosyasının Daire Başkanlığından istenmesine karar vermiştir.

13. Bunun üzerine Daire Başkanlığı tarafından Hâkimliğe gönderilen 14/12/2018 tarihli cevap yazısında uyuşmazlık konusu olayın tutanakta anlatıldığı şekilde gerçekleştiği, resmî belge niteliğinde olan bu tutanağın aksinin aynı değerde belgelerle ispatının zorunlu olduğu belirtilerek idari para cezasının usul ve yasaya uygun olduğu ifade edilmiştir. Cevap yazısında ayrıca, başvurucunun içki satışı yaptığına dair fiş ve fatura benzeri somut bir belgenin mevcut olmadığı yönündeki iddiasına karşılık olarak saat 22.00'den sonra işyerinde içki satma eylemi ile belgesiz satış yapma eylemlerinin iki ayrı kabahat olduğu belirtilmiştir.

14. Hâkimlik; dosyaya alınan bilgi ve belgelerin maddi olayı aydınlatmak için yeterli olmadığına karar vermiştir. Bu kapsamda Hâkimlik 15/3/2018 tarihli tutanakta imzaları bulunan kolluk görevlileri ile içkileri teslim eden kişinin yüzleştirilmesi amacıyla kolluk görevlilerinin duruşmada dinlenmelerinin gerektiğini değerlendirerek uyuşmazlığa ilişkin incelemenin duruşmalı yapılmasına karar vermiştir.

15. Başvurucu müdafiinin hazır bulunduğu yargılamanın 10/6/2019 tarihli celsesinde tutanakta imzası bulunan kolluk görevlilerinden F.S. tanık olarak dinlenmiştir. F.S. beyanında; tutanaktaki bilgilerin doğru olduğunu, olay tarihinde başvurucuya ait kuruyemiş dükkânından çıkarken gördükleri Y.E.İ.yi durdurarak elindeki poşeti incelediklerini ve poşette içki bulunduğunu tespit ettiklerini, Y.E.İ.nin de kendilerine alkol satın aldığını söylediğini ancak daha sonra başvurucuya ait dükkâna gittiklerinde başvurucunun Y.E.İ.ye karşı "Ben mi sana içki sattım?" şeklinde soru sorup baskı uygulaması sonucu Y.E.İ.nin beyanını değiştirerek tutanağı imzalamaktan imtina ettiğini ifade etmiştir. Başvurucu müdafii tanık beyanına karşı çıkarak başvurucunun Y.E.İ.ye baskı uygulaması nedeniyle Y.E.İ.nin beyanını değiştirmek zorunda kaldığına dair herhangi bir açıklamanın tutanakta yer almadığını belirtmiştir. Hâkimlik; tanık Y.E.İ.nin adresinin araştırılması ve duruşmada hazır edilmesi için duruşmayı 5/7/2019 tarihine ertelemiştir.

16. Hâkimlik 5/7/2019 tarihli celsede tutanakta imzaları bulunan diğer kolluk görevlilerinin de tanık olarak beyanına başvurmuştur. Bu kapsamda tanıklar B.D. ve H.A. benzer beyanlarda bulunarak Y.E.İ.nin kendilerine içkileri başvurucunun kuruyemiş dükkânından aldığını söylemiş olmasına rağmen daha sonra beyanını değiştirdiğini ve tutanağı imzalamaktan imtina ettiğini ifade etmiştir.

17. Diğer taraftan tutanakta içkileri satın aldığı belirtilen Y.E.İ.nin yurt dışında bulunduğunun tespit edilmesi ve Türkiye'ye ne zaman döneceğine dair herhangi bir bilgi ve belgeye de ulaşılamaması nedeniyle duruşmada tanık olarak dinlenilmesi yönündeki ara karardan vazgeçilmiştir.

18. Yargılama sonucunda Hâkimliğin 18/7/2019 tarihli kararı ile başvurucunun itirazı reddedilmiştir. Gerekçeli kararda; tutanak tanıklarının beyanlarına ve bu beyanlara karşı başvurucu müdafiinin savunmalarına yer verildikten sonra kolluk görevlilerince tanzim edilen resmî tutanağın delil niteliğinde olduğu, bu tutanak karşısında başvurucunun iddialarının dayanağının bulunmadığı gerekçesiyle başvurunun reddine karar verildiği belirtilmiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:

"4250 sayılı kanunda 'Alkollü içkiler 22:00-06:00 arasında perakende olarak satılamaz hükmünün' düzenlendiği, idari para cezası verilir hükmünün sabit olduğu, 01/01/2017 tarihinden itibaren 36,758 TL'den 183,817 TL'ye kadar idari para cezası verileceğinin belirlendiği, muterize 22:00-06:00 saatleri arasında alkollü içki satışı yapması sebebi ile alt sınırdan 42.076 TL idari para cezası uygulandığı, idari para cezası tutanağının resmi evrak niteliğinde bulunduğu ve aksi ispat edilinceye kadar geçerli olduğu, ispat kuvveti bakımından başkaca bir delille (kamera kaydı gibi) desteklenmesinin gerekmediği, bu yönde mevzuatımızda bir hüküm bulunmadığı anlaşılmakla, içeriğine göre, idare tarafından dosyaya ibraz edilen belgelerin idari yaptırım tutanağını doğrular nitelikte olduğu, itiraz eden aleyhine verilen idari yaptırım kararının usul ve yasaya uygun olduğu, kaldırılmasını gerektirecek herhangi bir yasal sebep bulunmadığı muterizin dilekçesinde ileri sürülen hususların cezadan kurtulmaya yönelik olduğu anlaşıldığından itiraz başvurusunun reddine karar verilmiştir."

19. Başvurucu; -diğerlerinin yanı sıra- tutanakta içkiyi satın aldığı belirtilen Y.E.İ.nin duruşmada dinlenmediğini, bu kişiye içkileri nereden ve ne zaman satın aldığı gibi temel sorular dahi sorulmadan ve bu husustaki beyanı alınmadan hazırlanan tutanağın cezai işleme dayanak yapılamayacağını, tanık sıfatıyla dinlenen kolluk memurlarının bir yıldan uzun bir süre önce yaşanan olayın meydana gelme şekline ilişkin olarak duruşmalardaki detaylı anlatımlarının olay tarihinde düzenlenen tutanakta yer almadığını ileri sürerek karara karşı itiraz kanun yoluna müracaat etmiştir.

20. Başvurucunun itirazı İzmir 4. Sulh Ceza Hâkimliğinin 23/7/2019 tarihli kararı ile reddedilmiştir. Nihai olan bu karar 29/7/2019 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

21. Başvurucu 27/8/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

22. 8/6/1942 tarihli ve 4250 sayılı İspirto ve İspirtolu İçkiler İnhisarı Kanunu’nun 24/5/2013 tarihli ve 6487 sayılı Kanun'un 2. maddesi ile yeniden düzenlenen 6. maddesinin beşinci fıkrasının üçüncü cümlesi şöyledir:

“Alkollü içkiler, 22:00 ila 06:00 saatleri arasında perakende olarak satılamaz.”

23. 4250 sayılı Kanun’un 6487 sayılı Kanun'un 3. maddesi ile yeniden düzenlenen 7. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi şöyledir:

 “Bu Kanunun 6 ncı maddesinin;

...

e) Beşinci fıkrasındaki yasaklara aykırı hareket edenlere, 3/1/2002 tarihli ve 4733 sayılı Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 8 inci maddesinin beşinci fıkrasının (k) bendinde öngörülen,

idari para cezası verilir.”

B. Uluslararası Hukuk

1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi

24. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendi şöyledir:

"Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:

(...)

d) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını istemek;"

2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı

25. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre ulusal hukuktaki nitelemeye bakılmaksızın tanık kavramının Sözleşme kapsamında özerk bir anlamı vardır (Damir Sibgatullin/Rusya, B. No: 1413/05, 24/4/2012, § 45). Bu kavram duruma göre suç ortaklarını (Trofimov/Rusya, B. No: 1111/02, 4/12/2008, § 37), mağdurları (Vladimir Romanov/Rusya, B. No: 41461/02, 24/7/2008, §§ 7, 97) ve bilirkişi tanıklarını (Doorson/Hollanda, B. No: 20524/92, 26/3/1996, §§ 81, 82) kapsayabilir. Bu bakımdan duruşmada ister okunsun ister okunmasın ifadeleri mahkeme önünde bulunan ve mahkeme tarafından dikkate alınan kişiler, Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendi bakımından tanık olarak kabul edilmektedir (Kostovski/Hollanda [GK], B. No: 11454/85, 20/11/1989, § 40).

26. AİHM, duruşma salonunda bulunmayan tanıkların beyanlarının mahkûmiyet hükmüne esas alındığı bir yargılamanın adilliğini değerlendirirken uyguladığı genel ilkeleri Al-Khawaja ve Tahery/Birleşik Krallık ([BD], B. No: 26766/05, 22228/06, 15/12/2011) ve Schatschaschwili/Almanya ([BD], B. No: 9154/10, 15/12/2015) kararlarında özetlemiştir. Al-Khawaja ve Tahery/Birleşik Krallık kararında belirlenen ve Schatschaschwili/Almanya kararında geliştirilen ilkelere göre somut bir yargılama öncesinde veya haricinde elde edilen ve duruşmada okunulmasıyla yetinilen tanık beyanlarının delil olarak kabulünün yargılamanın adilliğine zarar verip vermediğini değerlendirmek için üç aşamalı bir test uygulanmalıdır. İlk olarak tanığın mahkemede hazır edilmemesi geçerli bir nedene dayanmalıdır (Al-Khawaja ve Tahery/Birleşik Krallık, §§ 119-125). İkinci olarak okunmasıyla yetinilen tanık beyanlarının karara götüren tek ya da belirleyici delil olup olmadığına bakılacaktır (Al-Khawaja ve Tahery/Birleşik Krallık, §§ 126-147). Üçüncü aşamada, duruşmada sınanmayan beyanların kullanılmasından dolayı savunma tarafının karşılaştığı sınırlamayı telafi eden ve bir bütün olarak yargılamanın adilliğini sağlayan dengeleyici unsurların mevcudiyetine bakılmalıdır (Al-Khawaja ve Tahery/Birleşik Krallık, § 147).

27. Yukarıda belirtilen üç adım birbiriyle ilişki içindedir ve birlikte ele alındığında bu üç ölçüt, duruşmada dinlenmeyen tanık beyanlarının okunmasıyla yetinilmesinin yargılamanın adilliğine halel getirip getirmediğinin değerlendirilmesine olanak sağlar. Dolayısıyla geçerli neden şartının karşılanıp karşılanmadığı önemli bir ölçüt olmakla birlikte yokluğu tek başına adil yargılanma hakkının ihlal edildiği şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle bu üç ölçüt, hak ihlalinin olup olmadığı hususunda hangisinin daha belirleyici olduğuna bağlı biçimde farklı bir sıra takip edilerek incelenebilir (Schatschaschwili/Almanya, § 118).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

28. Anayasa Mahkemesinin 28/12/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

29. Başvurucu, kolluk görevlilerince düzenlenen tutanakta içkileri satın aldığı belirtilen ve tutanağı imzalamaktan imtina eden Y.E.İ.nin duruşmada dinlenmediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmektedir.

2. Değerlendirme

30. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama veya sorgulatma hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

32. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

33. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında; herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendinde bir suç ile itham edilen herkesin iddia tanıklarını sorguya çekme hakkının olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının tanık sorgulama hakkını da kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Serdar Batur, B. No: 2014/15652, 24/5/2018, § 41).

34. Anayasa Mahkemesi birçok kararında tanık kavramını özerk olarak yorumlamış ve tanığın sanığa isnat edilen fiil hakkında bilgi veren herhangi bir kişi olabileceğini ifade etmiştir. Bu bağlamda suçun iştirak edeni, olayın mağduru, şikâyetçi (müşteki), devletin görevlendirdiği gizli olmayan/gizli soruşturmacı da tanık olabilir (Selçuk Demir, B. No: 2014/9783, 22/1/2015, § 35).

35. Anayasa Mahkemesi, benzer iddiaların ileri sürüldüğü başvurulara ilişkin olarak birçok kararında tanık sorgulama hakkı ile ilgili ilkeleri belirlemiştir (Atila Oğuz Boyalı, B. No: 2013/99, 20/3/2014; AZ. M., B. No: 2013/560, 16/4/2015; Baran Karadağ, B. No: 2014/12906, 7/5/2015). Buna göre bir ceza yargılamasında sanığın aleyhine olan tanıkları sorguya çekme veya çektirme hakkı vardır. Hakkında gerçekleştirilen ceza yargılaması sürecinde sanığın tanıklara soru yöneltebilmesi, onlarla yüzleşebilmesi ve tanıkların beyanlarının doğruluğunu sınama imkânına sahip olması adil bir yargılamanın yapılabilmesi bakımından gereklidir (AZ. M., § 55). Diğer yandan bir mahkûmiyet -sadece veya belirleyici ölçüde- sanığın soruşturma veya yargılama aşamasında sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı bir kimse tarafından verilen ifadelere dayandırılmış ve dengeleyici güvenceler sağlayan bir usul öngörülmemiş ise sanığın hakları Anayasa'nın 36. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olur.

36. Somut bir yargılama öncesinde veya haricinde elde edilen tanık beyanlarının delil olarak kabulünün yargılamanın adilliğine zarar verip vermediğini değerlendirmek için üç aşamalı bir test uygulanmalıdır. İlk olarak tanığın mahkemede hazır edilmemesi geçerli bir nedenin mevcudiyetine dayanmalıdır. İkinci olarak sanığın sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı tanık tarafından verilen beyanın mahkûmiyetin dayandığı tek veya belirleyici delil olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Sorgulama veya sorgulatma imkânı tanınmayan tanığın beyanının tek veya belirleyici delil olduğunun tespit edilmesi durumunda ise üçüncü aşama olarak savunma haklarının adil yargılanmanın gerekleriyle bağdaşmayacak ölçüde sınırlandırılıp sınırlandırılmadığına bakılacaktır (Abdurrahim Balur, B. No: 2013/5467, 7/1/2016, § 80). Diğer bir ifadeyle tanığı sorgulama veya sorgulatma imkânı tanınmadığı için tanık beyanının güvenilirliğini ve doğruluğunu saptayamayan savunma tarafının maruz kaldığı bu olumsuzluğun telafi edilmesi amacıyla yeterli düzeyde karşı dengeleyici güvenceler sağlayan bir usulün yürütülüp yürütülmediği ortaya konulmalıdır.

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

37. Başvuru konusu olayda incelenmesi gereken ilk sorun duruşmada dinlenmeyen tanığın beyanının delil olarak kabul edilmesinin geçerli bir nedene dayanıp dayanmadığıdır. Olayda başvurucu hakkında 22.00-06.00 saatleri arasında içki satışı yaptığı gerekçesiyle idari para cezası uygulanmıştır. Söz konusu idari para cezası kolluk görevlilerince ifa edilen denetim sırasında Y.E.İ. isimli kişinin başvurucuya ait kuruyemiş dükkânından içinde içkilerin bulunduğu beyaz bir poşetle çıktığının görülmesi sonucu kolluk görevlilerince düzenlenen ve Y.E.İ. tarafından imzadan imtina edilen tutanağa dayanmaktadır. Başvurucu, ceza konusu içkilerin kendisine ait dükkândan satın alınmadığını iddia ederek tanık Y.E.İ.nin duruşmada dinlenmesi yönündeki talebini Hâkimliğe iletmiştir. Hâkimlik tarafından tanık Y.E.İ.nin adresinin araştırılmasına ve duruşmada hazır edilmesine karar verilmiştir. Yapılan araştırma sonucunda Y.E.İ. nin yurt dışında bulunduğu tespit edilmiş ve Türkiye'ye ne zaman döneceğine dair herhangi bir bilgi ve belgeye de ulaşılamamıştır. Bunun üzerine Hâkimlik yargılamanın sürüncemede kalmaması amacıyla Y.E.İ.nin duruşmada tanık olarak dinlenilmesi yönündeki ara karardan vazgeçmiştir. Buna göre tanığın duruşmada hazır edilmesi için Hâkimliğin makul bir çaba sergilemediğini söylemek mümkün gözükmemektedir. Bu itibarla sanığın hakkaniyete uygun yargılamanın önemli araçlarından olan tanık sorgulama veya sorgulatma imkânından yararlandırılmamasının geçerli bir nedene dayandığını gösterme yükümlülüğünün somut olayda Hâkimlikçe ifa edildiği kabul edilebilir.

38. İkinci olarak hükmün yalnızca veya büyük ölçüde başvurucunun sorgulama imkânına sahip olmadığı bir tanık tarafından verilen ifadeye dayalı olup olmadığı ortaya çıkarılmalıdır. Somut olayda gerekçeli karar tutanakta imzası bulunan ve duruşmada tanık olarak dinlenen kolluk görevlilerinin beyanlarına ve dosyada yer alan diğer bilgi ve belgelere dayandırılmıştır (bkz. § 18). Kolluk görevlileri tanık sıfatıyla verdikleri beyanlarında Y.E.İ.yi içinde içkilerin bulunduğu bir poşetle başvurucuya ait dükkândan çıkarken gördüklerini ve Y.E.İ.nin kendilerine bu içkileri başvurucuya ait dükkândan satın aldığı yönünde açıklamada bulunması üzerine ceza konusu tutanağı düzenlediklerini belirtmiştir. Buna göre duruşmada dinlenen kolluk görevlilerinin olayın doğrudan tanığı olmadığı, Y.E.İ.den duyduklarını duruşmada aktardıkları anlaşılmaktadır. Hâkimliğin gerekçeli kararında dosyada yer alan diğer bilgi ve belgelerin hangileri olduğu hususunda detaylı bir açıklama yapılmadığı görülmektedir. Dolayısıyla duruşmada dinlenmeyen Y.E.İ.nin başvurucu aleyhine kolluk görevlilerine verdiği belirtilen ifadenin -dolaylı olarak- karara götüren tek olmasa da belirleyici nitelikte delil olduğunun kabul edilmesi gerekmektedir. Nitekim karara göre uyuşmazlık konusu cezaya esas alınan ve kolluk görevlilerince tanık Y.E.İ.nin beyanları doğrultusunda düzenlenen tutanak Hâkimlikçe geçerli kabul edilerek başvurucu hakkında uygulanan cezanın hukuka uygun olduğu sonucuna varılmıştır.

39. Son olarak duruşmada sınanmayan beyanların kullanılmasından dolayı savunma tarafının karşılaştığı sınırlamayı telafi eden dengeleyici güvencelerin başvurucuya tanınıp tanınmadığı incelenmelidir. Diğer bir ifadeyle yargılama detaylı incelemelere tabi tutularak sorgulanmamış tanığın beyanının güvenilirliğinin ve doğruluğunun saptanması amacıyla sanığa telafi edici güvenceler sağlayan bir usulün izlenip izlenmediği ortaya çıkarılmalıdır. Bu kapsamda hükme ulaşılırken sınanmamış tanık beyanını destekleyen başka doğrulayıcı delillere dayanılması telafi edici güvencelerden biri olarak kabul edilebilir. Somut olayda Hâkimlik gerekçeli kararında sorgulanmayan tanığın beyanına göre hazırlanan tutanağa ağırlık vererek başvurucunun içki satma kabahatini işlediği sonucuna ulaşmıştır. Hâkimliğin kararında tanık beyanının doğruluğunun teyit edilmesi amacıyla yeterli ölçüde başka doğrulayıcı delile atıf yapıldığını söylemek mümkün gözükmemektedir. Dahası Hâkimlik tutanağın resmî evrak niteliğinde bulunduğuna ve aksi ispat edilinceye kadar geçerli olduğuna dikkat çekerek başka bir delille desteklenmesinin gerekmediğinin altını çizmiş ve idare tarafından tanzim edilen tutanakların içeriğinin aksi ispat edilene kadar geçerli olduğu şeklindeki karineye dayanmıştır. Ancak söz konusu tutanağın içeriğinin hukukiliğinin veya gerçekliğinin tartışıldığı bir yargılamada bu karinenin geçerli olması mümkün değildir. Nitekim idari işlemin hukukiliğinin veya tutanağın içeriğinin gerçekliğinin dava konusu edildiği bir yargılamada hâkimin değinilen karineyi uygulaması davanın açılmasını anlamsız hâle getirir. Bu şekildeki bir yargılamada idare tarafından tanzim edilen belgelerin içeriğinin gerçekliği karinesinin yargılamanın sonucu yönünden belirleyici olması bireyi devlete karşı dezavantajlı bir konuma sokacağından silahların eşitliği ilkesini zedeleyebileceği gibi suç isnadıyla ilgili yargılama söz konusu olduğunda masumiyet karinesini de ihlal edebilir.

40. Sorgulanmayan tanığın beyanının güvenilirliğinin ve doğruluğunun saptanması amacıyla savunma tarafına sağlanabilecek bir diğer telafi edici güvence ise sanığa olayın kendi versiyonunu anlatma ve delillerini sunma imkânının tanınmasıdır. Yargılama sırasında başvurucunun olayın kendi versiyonunu Hâkimliğe açıklama, iddia ve delillerini sunma ve tutanağın içeriğinin güvenilirliğine ve doğruluğuna şüphe düşürme imkânı bulduğu anlaşılmaktadır. Bu bağlamda başvurucu itiraz dilekçesinde ve duruşmalarda tutanak içeriğindeki vakıayı inkâr etmiştir. Başvurucu, eksik bilgi ihtiva eden tutanağın cezaya dayanak yapılamayacağına ve lehe delillerin toplanmadığına ilişkin itirazlarını ileri sürmüştür. Başvurucu, kolluk görevlilerince tanık Y.E.İ.nin elinde beyaz bir poşetle kendisine ait kuruyemiş dükkânından çıkarken görülmesi ve tanığın yanına yaklaşılarak elindeki poşetin incelenmesi sonucunda içkilerin tespit edilmesi üzerine saat 22.00'den sonra içki satma kabahatini işlediği sonucuna ulaşılmış ise de tanığın kuruyemiş dükkânına elinde poşetle girip girmediğine dair bir tespit yapılmadığına, tanığa içkileri nereden ve ne zaman satın aldığı hususunda temel soruların dahi sorulmadığına dikkat çekmiştir. Dahası başvurucu yargılama aşamasında dinlenen kolluk görevlilerinin "Y.E.İ.nin kendilerine alkol satın aldığını söylediği, ancak daha sonra başvurucuya ait dükkâna gittiklerinde başvurucunun Y.E.İ.ye karşı ben mi sana içki sattım şeklinde soru sorup baskı uygulaması sonucu Y.E.İ.nin beyanını değiştirerek tutanağı imzalamaktan imtina ettiği" şeklindeki beyanlarına itiraz ederek bu bilginin olay anında kolluk görevlilerince düzenlenen ve imzalanan tutanakta yer almadığına vurgu yapmıştır. Hâkimlik, başvurucunun itiraz dilekçesinde ve yargılama aşamasında belirttiği iddialarla ilgili olarak ise hiçbir değerlendirme yapmamıştır. Hâkimliğin başvurucunun iddialarını yeteri kadar değerlendirmeye aldığına dair bir işaret tespit edilememiştir.

41. Sonuç olarak güvenilirliği ve doğruluğu test edilmemiş tanık beyanları belirleyici ölçüde hükme esas alınmış olduğu hâlde savunma tarafına karşılaştığı zorlukları telafi edecek karşı dengeleyici güvencelerin tanınmadığı anlaşılmaktadır. Bu bağlamda tanık Y.E.İ.nin duruşmada dinlenmemesinin bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyetini zedelediği sonucuna ulaşılmıştır.

42. Açıklanan nedenlerle tanık sorgulama veya sorgulatma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Diğer İhlal İddiaları

43. Başvurucunun tanık sorgulama veya sorgulatma hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden adil yargılanma hakkı kapsamında ileri sürdüğü diğer şikâyetleri hakkında kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

44. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

45. Başvurucu, ihlalin tespit edilerek sonuçlarının ortadan kaldırılması talebinde bulunmuştur.

46. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

47. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

48. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

49. İncelenen başvuruda tanık Y.E.İ.nin duruşmada dinlenmemesi ve dengeleyici savunma imkânlarının başvurucuya tanınmaması nedeniyle tanık sorgulama veya sorgulatma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla ihlalin ilk derece mahkemesinin kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

50. Bu durumda tanık sorgulama veya sorgulatma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılmasından ve ihlal sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İzmir 3. Sulh Ceza Hâkimliği (2018/6654 D. İş.) gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

51. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 364,60 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.864,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Tanık sorgulama veya sorgulatma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama veya sorgulatma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin tanık sorgulama veya sorgulatma hakkı ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İzmir 3. Sulh Ceza Hâkimliğine (2018/6654 D. İş.) GÖNDERİLMESİNE,

D. 364,60 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.864,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 28/12/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

UĞUR ÖZCAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/12137)

 

Karar Tarihi: 26/7/2022

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Habip OĞUZ

Başvurucu

:

Uğur ÖZCAN

Vekili

:

Av. Ayşe Nur GÜNEY

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı fiillerden dolayı silahlı terör örgütüne üye olma suçundan mahkûmiyet kararı verilmesi nedeniyle suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin, beyanları belirleyici ölçüde hükme esas alınan tanığın başvurucu (sanık) tarafından sorgulanmasına imkân verilmemesi nedeniyle tanık sorgulama hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 9/3/2021 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, adli yardım talebinin kabulüne ve başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu; Çorum Cumhuriyet savcısı olarak görev yapmakta iken Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) 16/7/2016 tarihli kararıyla görevinden uzaklaştırılmış, daha sonra HSYK Genel Kurulunca meslekten çıkarılmıştır.

6. Başvurucu hakkında Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) üyesi olduğu şüphesiyle soruşturma başlatılmıştır. Soruşturma sonucunda Samsun Cumhuriyet Başsavcılığının (Başsavcılık) 30/5/2017 tarihli iddianamesiyle başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması talebiyle kamu davası açılmıştır. İddianamede -başlıca- başvurucu hakkında Başbakanlık İletişim Merkezine (BİMER) yapılmış ihbar, şikâyet ve beyanların olduğu ve başvurucunun örgüt tarafından haberleşmede kullanılan ByLock isimli kriptolu mesajlaşma uygulamasını 21/9/2014 tarihinde kurduğu ve bu şekilde kullandığı iddialarına yer verilmiştir.

7. Samsun 3. Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) görülen yargılamanın 25/8/2017 tarihli üçüncü celse tutanağına göre başvurucunun duruşmaya Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla katılımı sağlanmıştır. Bu celsede başvurucu, müdafi istemediğini, savunmasını kendisinin yapacağını belirterek savunmasını yapmış, kullandığı cep telefonuna ve telefon numarasına ilişkin de beyanlarda bulunmuştur. Aynı celsede tanıklar E.A., A.Ç., ve A.C.nin istinabe yoluyla alınan ifadelerinin ikmalen geldiği belirtilmiştir. Başvurucu, huzurda okunan bu beyanlardan aleyhine olan kısımları kabul etmediğini ifade etmiştir. Mahkemece duruşma 27/10/2017 tarihine ertelemiştir.

8. Bu arada Başsavcılık tarafından başvurucu hakkında aynı suçtan cezalandırılması talebiyle düzenlenen 21/7/2017 tarihli iddianamenin kabulü ile açılan kamu davası, görülmekte olan dava ile birleştirilmiştir. Anılan iddianamede BİMER'e yapılan ihbar ve şikâyetten bahsedilmiştir.

9. Yargılamanın 27/10/2017 tarihli dördüncü celsesinde başvurucu duruşmaya SEGBİS yoluyla katılmış, müdafi istemediğini, savunmasını kendisinin yapacağını belirterek birleşen dosya yönünden de savunmasını yapmıştır. Duruşma tutanağında;

i. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumuna (BTK) yazılan müzekkereye cevap verildiği, başvurucunun kullanımında olan GSM hattına ilişkin 15/8/2014-15/7/2016 tarihleri arasındaki internet trafik bilgilerinin incelenerek gönderildiği,

ii. Samsun Emniyet Müdürlüğü KOM Şube Müdürlüğüne yazılan müzekkere üzerine başvurucunun ByLock içerikleri ile ilgili herhangi bir tespit yapılamadığının, başvurucunun ByLock abonelik kaydının mevcut olduğuna dair 16/10/2017 tarihli ByLock Tespit Tutanağı'nın gönderildiği,

iii. Başvurucunun ByLock haberleşme sistemini kullanarak gerçekleştirdiği irtibatların analiz raporlarının çıkartılarak ayrı ayrı gönderilmesi hususunda Samsun Emniyet Müdürlüğü KOM Şube Müdürlüğüne yazılan müzekkere üzerine başvurucunun içeriklerinin mevcut olmadığından irtibat analizlerinin yapılamadığının bildirildiği,

iv. Başvurucunun ByLock programı kullanılarak haberleşme, yazışma, mesajlaşma vb. yapılmış ise buna dair ayrıntılı sorgu tutanakları ile ByLock programının sunucuya bağlanma aralığı ve kullanım adedinin ayrı ayrı çıkartılarak Mahkemeye gönderilmesi hususunda Samsun Cumhuriyet Başsavcılığına yazılan müzekkere üzerine ByLock içerikleri ile ilgili tüm evrakların Ankara KOM Daire Başkanlığı tarafından gönderilerek ilgili dosyalarına dağıtıldığının, yeni rapor, evrak vb. gelmesi hâlinde ilgili mahkemelere gönderileceğinin bildirildiği hususlarına yer verilmiştir.

10. Tanıklar M.F.D., B.A., B.E., O.K., Ö.F.Y. ve A.A.nın istinabe yoluyla alınan ifadelerinin ikmalen geldiği belirtilmiştir. Başvurucu, okunan beyanlardan aleyhine olanları kabul etmediğini ifade etmiştir. Başsavcılık da esas hakkındaki mütalaasını sunmuştur.

11. Yargılamanın 18/12/2017 tarihli son celsesinde başvurucu hakkında baro tarafından müdafi görevlendirilmiş, başvurucu ve müdafii esasa ilişkin savunmasını yapmıştır. Tanık T.D.nin istinabe yoluyla alınan ifadesinin dosyaya eklendiği belirtilmiş, diğer tanıklar R.B. ve H.Y.nin dinlenilmelerinden dosyaya bir yenilik katmayacağı gerekçesiyle vazgeçilmiştir. Anılan celsede Mahkeme başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan mahkûmiyetine karar vermiştir.

12. Gerekçeli karardan başvurucunun;

i. GSM hattı ile ByLock sunucu IP'lerine birçok kez bağlandığı,

ii. Tanık ve etkin pişmanlıktan yararlanan sanıkların beyanlarına göre, 2014 yılında atandığı Çorum Adliyesindeki görevi sırasında anılan örgüte üye oldukları iddiasıyla haklarında soruşturma icra edilip meslekten çıkarılmalarına karar verilen bir kısım hâkim ve Cumhuriyet savcısı ile birlikte hareket ettiği ve mezkur grup içinde yer aldığı,

iii. 2014 HSYK seçimleri döneminde anılan terör örgütünün belirlediği ve bağımsız aday adı altında lanse edilen adaylar lehine seçim çalışmaları yürüttüğü ve sandık başında örgüt adına gözlemci olarak bulunduğu,

iv. Başka soruşturmada etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanan şüpheli S.S.nin beyanına göre Pazar ilçesinde görev yaptığı dönemde Hopa ilçesinde görevli S.S. ile her iki ilçede sohbet adı altında örgütsel toplantılar yaptığı,

v. 8/10/2015 tarihinde STV grubunu yayın platformundan çıkarması nedeniyle Digiturk aboneliğini iptal ettirdiği ifade edilmiştir.

13. UYAP ortamında yapılan incelemede, ByLock Tespit ve Değerlendirme Tutanağı'nın dosyaya getirtilmediği, anılan tutanağın temin edilememesi hâlinde operatör kayıtları ile eşleştirme yapılmak üzere BTK'dan getirtilen CGNAT kayıtları incelenerek belirtilen hat üzerinden ByLock kullanan kişinin başvurucu olup olmadığı hususunda bilirkişiden teknik rapor alınmadığı anlaşılmıştır.

14. Başvurucu, temyiz dilekçesinde -diğerlerinin yanı sıra- tüm tanıkların talimatla dinlendiğini, duruşmada ya da SEGBİS vasıtasıyla fiziken dinlenmediğini, bu nedenle tanıklara soru sorma hakkının engellendiğini belirtmiştir.

15. Hüküm, Yargıtay 16. Ceza Dairesince 16/12/2020 tarihinde onanmıştır. Yargıtay kararında ayrıntılı ByLock Tespit ve Değerlendirme Tutanağı'nın dosyaya gelmesi beklenilmeden karar verilmesinin sonuca etkili bulunmadığı belirtilmiştir.

16. Başvurucu 9/3/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

17. 4/12/2014 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Doğrudan soru yöneltme” kenar başlıklı 201. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Cumhuriyet savcısı, müdafi veya vekil sıfatıyla duruşmaya katılan avukat; sanığa, katılana, tanıklara, bilirkişilere ve duruşmaya çağrılmış diğer kişilere, duruşma disiplinine uygun olarak doğrudan soru yöneltebilirler. Sanık ve katılan da mahkeme başkanı veya hâkim aracılığı ile soru yöneltebilir. Yöneltilen soruya itiraz edildiğinde sorunun yöneltilmesinin gerekip gerekmediğine, mahkeme başkanı karar verir. Gerektiğinde ilgililer yeniden soru sorabilir.”

18. 5271 sayılı Kanun’un Delillerin ortaya konulması ve reddi kenar başlıklı 206. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:

“Cumhuriyet savcısı ile sanık veya müdafii birlikte rıza gösterirlerse, tanığın dinlenmesinden veya başka herhangi bir delilin ortaya konulmasından vazgeçilebilir.”

19. 5271 sayılı Kanun’un “Duruşmada anlatılması zorunlu belge ve tutanaklar” kenar başlıklı 209. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“ Naip veya istinabe yoluyla sorgusu yapılan sanığa ait sorgu tutanakları, naip veya istinabe yoluyla dinlenen tanığın ifade tutanakları ile muayene ve keşif tutanakları gibi delil olarak kullanılacak belgeler ve diğer yazılar, adlî sicil özetleri ve sanığın kişisel ve ekonomik durumuna ilişkin bilgilerin yer aldığı belgeler, duruşmada anlatılır.”

20. 5271 sayılı Kanun’un Duruşmada okunmayacak belgeler” kenar başlıklı 210. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Olayın delili, bir tanığın açıklamalarından ibaret ise, bu tanık duruşmada mutlaka dinlenir. Daha önce yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş tutanağın veya yazılı bir açıklamanın okunması dinleme yerine geçemez.”

21. 5271 sayılı Kanun’un “Duruşmada okunmasıyla yetinilebilecek belgeler” kenar başlıklı 211. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

“a) Tanık veya sanığın suç ortağı ölmüş veya akıl hastalığına tutulmuş olur veya bulunduğu yer öğrenilemezse,

b) Tanık veya sanığın suç ortağının duruşmada hazır bulunması, hastalık, malûllük veya giderilmesi olanağı bulunmayan başka bir nedenle belli olmayan bir süre için olanaklı değilse,

...

Bu kişilerin dinlenmesi yerine, daha önce yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş tutanaklar ile kendilerinin yazmış olduğu belgeler okunabilir.

22. 5271 sayılı Kanun’un “Delilleri takdir yetkisi” kenar başlıklı 217. maddesi şöyledir:

 “(1) Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir.

(2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.”

23. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 8/3/2021 tarihli ve E.2020/7011, K.2021/2107 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"ByLock kullanıcı tespitleri ByLock sunucusunda kayıtlı IP adresleri üzerinden tespit edilebilmektedir. ByLock sunucusunda kaydı olan kullanıcıların User-ID (Kullanıcı No) tespiti yapılabilmekte ve mesaj içeriklerinin çözümü gerçekleştirilebilmektedir. Bu nedenle ByLock tespit değerlendirme tutanağında yer alan User-ID (Kullanıcı No), şifre ve gruba kayıtlı kişilerin tespiti bu kişilerin birbirleriyle olan ilişki ve irtibatların ortaya konulması sanığın hukuki durumunun belirlenmesi bakımından önemlidir.

ByLock kullanıcılarının tespitleri açısından operatörler tarafından tutulan CGNAT (HİS) kayıtları bir çeşit üst veridir. CGNAT kayıtları özet veri olması nedeniyle bir iz ve emare niteliğinde olduğundan tek başına kişinin gerçek ByLock kullanıcısı olduğunu göstermez. Kişiler iradeleri dışında ByLock sunucularına yönlendirilmiş olabilirler. Nitekim, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde yürütülen ve BTK tarafından yapılan teknik çalışmalar sonucunda iradeleri dışında ByLock sunucularına yönlendirildikleri saptanan 11.480 kişinin tamamının CGNAT kayıtlarının olduğu ve tespit edilen CGNAT kayıtlarına göre ByLock uygulamasının IP’lerine bağlantıya yönlendirildikleri belirtilmektedir.

Kişinin User-ID ve şifrelerinin belirlenememesi ve fakat CGNAT kayıtlarıyla ByLock sunucusuna bağlantı yaptığının tespit edilmesi halinde, kişinin gerçek ByLock kullanıcısı olduğu ancak henüz User-ID ve şifresinin tespit edilemediği anlaşılabileceği gibi ByLock sunucularına tuzak yöntemlerle (Morbeyin vb.) yönlendirilmiş olabileceği sonucuna da ulaşılabilir.

Bu nedenle ancak operatör kayıtları ve User-ID eşleştirmesi doğru yapılabilen kişilerin gerçek ByLock kullanıcısı olduklarının kabulü gerekeceğinden, kişinin örgütsel gizliliği sağlamak ve haberleşmek amacıyla ByLock sistemine girdiğinin ve bu sistemi kullandığının, User-ID, şifre ve grup elemanlarını içerir ByLock tespit değerlendirme tutanağı ve CGNAT kayıtlarını içeren belgeler ile kesin olarak kanıtlanması zorunludur."

24. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 30/6/2021 tarihli ve E.2020/2018, K.2021/4527 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Dairemizin 20.02.2018 tarih 2017/3618 Esas 2018/705 sayılı kararı ile 'ByLock iletişim sisteminin' FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarının kullanmaları amacıyla oluşturulan ve münhasıran bu suç örgütünün bir kısım mensupları tarafından kullanılan bir ağ olması nedeniyle; örgüt talimatı ile bu ağa dahil olunduğunun ve gizliliği sağlamak için haberleşme amacıyla kullanıldığının, her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak teknik verilerle tespiti halinde, kişinin örgütle ağlantısını gösteren delil olduğunun kabul edildiği dikkate alınarak, somut dosyada sanığın ByLock kullanıcısı olup olmadığının atılı suçun sübutu açısından belirleyici nitelikte olması karşısında; 'ByLock tespit ve değerlendirme tutanağı'nın dosyaya getirtilmesi, değerlendirme ve tespit tutanağının temin edilememesi halinde, operatör kayıtları ile eşleştirme yapılmak üzere Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumundan getirtilen CGNAT kayıtları ile HTS sonuçları karşılaştırılıp belirtilen hat üzerinden ByLock kullanan kişinin sanık olup olmadığı doğrultusunda bilirkişiden teknik rapor alınarak yargılamaya devamla bir hüküm kurulması gerekirken eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,

Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan bu sebeplerden dolayı hükmün CMK'nın 302/2. Maddesi uyarınca BOZULMASINA [...] oybirliğiyle karar verildi."

B. Uluslararası Hukuk

25. Tanık sorgulama hakkı yönünden ilgili uluslararası hukuk için bkz. Nurcan Gülabi, B. No: 2015/15355, 23/5/2018, §§ 24-27.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

26. Anayasa Mahkemesinin 26/7/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Suç ve Cezaların Kanuniliği İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

27. Başvurucu, kendisine isnat edilen eylemlerin yasal faaliyetler olup gerçekleştirildiği zaman bunların suç olmadığını belirterek bu eylemlere dayanmak suretiyle mahkûmiyet kararı verilmesinin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile suç ve cezaların kanuniliği ilkesini ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özü suç ve cezaların kanuniliği ilkesine yöneliktir. Dolayısıyla anılan iddialar bu kapsamda değerlendirilmiştir.

29. Başvuruya konu mahkûmiyet hükmünün kanuni dayanağı 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 314. maddesidir. Anayasa Mahkemesi, Adnan Şen ([GK], B. No: 2018/8903, 15/4/2021) kararında FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olma suçundan verilen mahkûmiyet hükmünü suç ve cezaların kanuniliği ilkesi yönünden değerlendirmiştir. Anılan karara konu mahkûmiyet hükmünde, örgütlenmenin suç işlemek amacını taşıdığının bilincinde olunduğu değerlendirmesi yapılarak savunmalara itibar edilmediği belirtilmiş, mahkemenin bu yorumunun kanun koyucunun suç olarak belirlediği fiilin kapsamını suçların ve cezaların kanuniliği ilkesine aykırı olacak şekilde genişletmediği, 5237 sayılı Kanun'un 314. maddesinin özüyle çelişmediği ve öngörülebilir olduğu vurgulanmıştır. Kararda ayrıca fiilin işlendiği tarihte yürürlükte olan 5237 sayılı Kanun'un 314. maddesi gereği cezaya hükmolunduğu ve kanunun geçmişe uygulanması yasağına aykırı bir durumun söz konusu olmadığı belirtilmiştir. Dolayısıyla Anayasa'nın 38. maddesinde güvence altına alınan suçların ve cezaların kanuniliği ilkesine yönelik bir ihlalin bulunmadığının açık olduğu sonucuna ulaşılmıştır (benzer yöndeki karar için bkz. Adnan Şen).

30. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Tanık Sorgulama Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin iddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

31. Başvurucu -diğerlerinin yanında- Mahkemenin beyanlarını mahkûmiyete belirleyici ölçüde esas aldığı tanıkları duruşmada veya SEGBİS vasıtasıyla dinlemeyerek kendisine tanıklara soru sorma imkânı tanınmadığını, bu suretle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlalin tespiti, yargılamanın yenilenmesi ile tazminat talebinde bulunmuştur.

32. Bakanlık görüşünde genel olarak başvurunun kabul edilemez olduğu ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formunda SEGBİS ile ilgili olarak dile getirdiği iddiaları yinelemiştir.

2. Değerlendirme

33. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucunun iddiaları adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkı yönünden incelenmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

34. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

35. Anayasa Mahkemesi, birçok kararında tanık kavramını sanığa isnat edilen fiil hakkında bilgi veren herhangi bir kişi şeklinde özerk olarak yorumlamış ve tanık sorgulama hakkı ile ilgili ilkeleri belirlemiştir (Atila Oğuz Boyalı, B. No: 2013/99, 20/3/2014; Selçuk Demir, B. No: 2014/9783, 22/1/2015; AZ. M., B. No: 2013/560, 16/4/2015; Baran Karadağ, B. No: 2014/12906, 7/5/2015; Orhan Güleryüz, B. No: 2019/30221, 28/12/2021).Buna göre bir ceza yargılamasında sanığın aleyhine olan tanıkları sorguya çekme veya çektirme hakkı vardır. Hakkında gerçekleştirilen ceza yargılaması sürecinde sanığın tanıklara soru yöneltebilmesi, onlarla yüzleşebilmesi ve tanıkların beyanlarının doğruluğunu sınama imkânına sahip olması adil bir yargılamanın yapılabilmesi bakımından gereklidir (AZ. M., § 55). Diğer yandan bir mahkûmiyet -sadece veya belirleyici ölçüde- sanığın soruşturma veya yargılama aşamasında sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı bir kimse tarafından verilen ifadelere dayandırılmış ve dengeleyici güvenceler sağlayan bir usul öngörülmemiş ise sanığın hakları Anayasa'nın 36. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olur (Orhan Güleryüz, § 35).

36. Anayasa Mahkemesi tanık sorgulama hakkıyla ilgili olarak verdiği kararlarında somut bir yargılama öncesinde veya haricinde elde edilen tanık beyanlarının delil olarak kabulünün yargılamanın adilliğine zarar verip vermediğini değerlendirmek için üç aşamalı bir test uygulanması gerektiğini ifade etmektedir. Buna göre ilk olarak tanığın mahkemede hazır edilmemesi geçerli bir nedenin mevcudiyetine dayanmalıdır. İkinci olarak sanığın sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı tanık tarafından verilen beyanın mahkûmiyetin dayandığı tek veya belirleyici delil olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Sorgulama veya sorgulatma imkânı tanınmayan tanığın beyanının tek veya belirleyici delil olduğunun tespit edilmesi durumunda ise üçüncü aşama olarak savunma tarafının maruz kaldığı bu olumsuzluğun telafi edilmesi amacıyla yeterli düzeyde karşı dengeleyici güvenceler sağlayan bir usulün yürütülüp yürütülmediği ortaya konulmalıdır (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Abdurrahim Balur, B. No: 2013/5467, 7/1/2016, § 80; Onur Urbay, B. No: 2014/6222, 6/3/2019, §§ 36, 40; Zekeriya Sevim, B. No: 2018/18989, 16/6/2021, §§ 44, 51). Bu kapsamda, hükme ulaşılırken sorgulanmamış tanık beyanını destekleyen başka doğrulayıcı delillere dayanılması telafi edici güvencelerden biri olarak kabul edilebilir (Orhan Güleryüz, § 39). Sorgulanmayan tanığın beyanının güvenilirliğinin ve doğruluğunun saptanması amacıyla savunma tarafına sağlanabilecek bir diğer telafi edici güvence, sanığa olayın kendi versiyonunu anlatma ve delillerini sunma imkânının tanınmasıdır (Orhan Güleryüz, § 40).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

37. Mahkeme, mahkûmiyet kararında sanığın (başvurucunun) duruşmada sorgulamadığı tanıkların beyanlarına da dayanmıştır. Gerekçeli kararda, anılan tanıkların savunmanın da hazır bulunduğu bir celsede dinlenmemesine ilişkin olarak herhangi bir geçerli neden ileri sürülmemiştir. Ancak buna ilişkin bir neden ileri sürülmesi, tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğinin kabul edilmesi için yeterli değildir. Tanık sorgulama hakkına ilişkin yukarıda belirtilen testin diğer aşamalarının da değerlendirilmesi gerekir.

38. Yargıtay içtihadı uyarınca sanığın ByLock kullanıcısı olup olmadığının silahlı terör örgütüne üye olma suçunun sübutu açısından belirleyici olması durumunda ByLock Tespit ve Değerlendirme Tutanağı'nın dosyaya getirtilmesi, anılan tutanağın temin edilememesi hâlinde operatör kayıtları ile eşleştirme yapılmak üzere BTK'dan getirtilen CGNAT kayıtları ile HTS sonuçlarının karşılaştırılıp belirtilen hat üzerinden ByLock kullanan kişinin sanık olup olmadığı doğrultusunda bilirkişiden teknik rapor alınarak hüküm kurulması gerekmektedir (bkz. § 13). Somut olayda ByLock Tespit ve Değerlendirme Tutanağı dosyaya getirtilmediği gibi Yargıtay içtihadında açıklanan teknik bilirkişi raporu da temin edilmemiştir. Dolayısıyla duruşmada dinlenmeyen tanıkların beyanlarının mahkûmiyet kararına götüren tek olmasa da belirleyici nitelikte delil olduğunun kabul edilmesi gerekmektedir.

39. Kaldı ki gerekçeli kararda yer verilen S.S. adlı kişi, tanık olarak dahi dinlenmemiş, "başka soruşturmada etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanan şüpheli" olarak ifade edilmiştir.

40. Yargılama sürecinde başvurucuya olayları kendi bakış açısıyla anlatma ve delillerini sunma imkânı tanınmıştır. Ancak Mahkemenin yargı çevresi dışındaki tanıkları istinabe yoluyla dinlemek yerine başvurucunun da soru sormasına imkân sağlayacak şekilde SEGBİS gibi vasıtalarla neden dinlemediğine ya da tanıkların istinabe olunan mahkemede dinlenirken başvurucunun haberdar edilip edilmediğine ilişkin bir bilgi ve belgeye ulaşılamamıştır. Tanıkların yazılı beyanları duruşmada okunmuş ise de başvurucu; tanıkların beyanlarının tespiti sırasında hazır bulunmadığından ses ve görüntü nakli yoluyla da olsa onları sorgulayamamış, sorulan sorulara verdikleri cevaplar hakkında kişisel izlenim edinme fırsatı elde edememiştir. Bu yüzden tanıkların gösterdiği reaksiyonlar konusunda Mahkemenin dikkati çekilememiştir. Diğer bir ifadeyle savunma tarafı sorgulama yoluyla tanıkların beyanlarının güvenilirliğini test edememiştir. Sonuç olarak güvenilirliği ve doğruluğu test edilmemiş tanık beyanları belirleyici ölçüde hükme esas alınmış olduğu hâlde savunma tarafına karşılaştığı zorlukları telafi edecek karşı dengeleyici güvencelerin tanınmadığı anlaşılmıştır. Bu bağlamda tanıkların duruşmada veya SEGBİS yoluyla dinlenmemesinin bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyetini zedelediği sonucuna ulaşılmıştır.

41. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. Diğer İhlal İddiaları

42. Başvurucu, adil yargılanma hakkı kapsamındaki birtakım güvencelerin de ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

43. Başvurucunun tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden adil yargılanma hakkı kapsamında ileri sürdüğü diğer şikâyetleri hakkında kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

D. Giderim Yönünden

44. Başvurucu, ihlal tespiti ile yeniden yargılama yapılmasına ve 1.000.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

45. Tespit edilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin usul ve esaslar 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinde yer almaktadır.

46. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

47. İhlalin niteliğine göre yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

48. 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Adil yargılanma hakkı kapsamında tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında tanık sorgulama hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Kararın bir örneğinin tanık sorgulama hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Samsun 3. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2017/334, K.2017/457) GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvurucunun manevi tazminat talebinin REDDİNE,

F. 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

G. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 26/7/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Y.P. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/21277)

 

Karar Tarihi: 22/11/2022

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Hüseyin Özgür SEVİMLİ

Başvurucu

:

Y.P.

Vekili

:

Av. Şeyda ÇETİN SARIDAŞ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, beyanı mahkûmiyet kararında belirleyici ölçüde delil olarak kullanılan tanığın duruşmada sorgulanmaması nedeniyle tanık sorgulama hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 25/6/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla ulaşılan bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:

A. Başvurucu ve Eşi B. Hakkında Eğirdir Cumhuriyet Başsavcılığınca Yürütülen Soruşturma Süreci

5. Başvurucu 1987 doğumlu olup bireysel başvuru konusu olayların geçtiği tarihte Eğirdir ilçesinde bulunan askerî birlikte piyade üsteğmen olarak görev yapmaktadır.

6. İzmir İl Emniyet Müdürlüğü ihbar hattını 16/7/2016 tarihinde arayan R.A. adlı kişi, kimlik bilgilerini verdiği başvurucunun Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) sempatizanı olduğuna dair ihbarda bulunmuştur. Sonrasında Eğirdir İlçe Emniyet Müdürlüğü ihbar hattını 20/8/2016 tarihinde arayan M.Ş. adlı kişi, üç sene önce kiralık ev arama sürecinde başvurucu ile tanıştığını, birkaç kez bu kişi ve ailesiyle de görüştüğünü, başvurucunun eşi olan B.nin kendisine Samsun'da ev ablası olduğunu, başvurucu ile cemaat aracılığıyla evlendiklerini söylediğini beyan ederek ihbarda bulunmuştur.

7. M.Ş. Eğirdir İlçe Emniyet Müdürlüğünde Bilgi Alma Tutanağı adı altında alınan ifadesinde; ihbarda beyan ettiği iddialarına ek olarak B.nin kendisine ilahiyat mezunu olduğu hâlde bu durumu gizleyip sosyoloji mezunu olduğunu söylediğini, ailecek görüştükleri sırada başvurucu ve eşinin genelde sessiz ve tedirgin hâlde olduklarını, yine B.nin kimseyle görüşmemesi ve eşiyle vakit geçirmesi yönünde telkinde bulunulduğu için evde canının sıkıldığını söylediğini beyan etmiştir. Anılan ihbarlar ve M.Ş.nin beyanı üzerine Eğirdir Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucu ve eşi hakkında soruşturma başlatılmıştır. Her iki ihbarın başvurucunun görevli olduğu askerî birliğe bildirilmesi sonucunda başvurucu hakkında idari soruşturma da yürütülmüştür.

8. Başvurucu, idari soruşturma kapsamında askerî birlikte Bilgi Alma Tutanağı altında alınan ifadesinde; dayısı S.G. ile eşi B.nin babasının iş arkadaşı olduklarını ve dayısı aracılığıyla tanıştıklarını, görücü usulüyle tanıştıkları eşi ile bir yıl sonra 25/8/2013 tarihinde evlendiklerini, eşinin 19 Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu olduğunu ancak bir işte çalışmadığını, kendisi ve eşi hakkında ihbarda bulunan M.Ş.yi tanımadığını ve ev ararken bu kişi ile tanışmadığını ifade etmiştir.

9. Başvurucu hakkında düzenlenen 20/12/2016 tarihli disiplin soruşturma raporunda; disiplin soruşturma heyetinin başvurucuya eşi B. ile ilgili sorduğu sorular hakkında eşinden bilgi almasına müsaade edilmesi üzerine bilgi verdiği, buna göre başvurucunun eşi B.yi tanımadan evlendiği, başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatına dair araştırmalara devam edilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.

10. Eğirdir Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucu ve eşi B. hakkında yapılan araştırmalar kapsamında;

i. B.nin Samsun'da bulunduğu sırada ikamet ettiği tespit edilen adresin FETÖ/PDY ile irtibatlı bir ev olup olmadığı hususunda Samsun Cumhuriyet Başsavcılığından istinabe talebinde bulunulmuştur. Samsun Cumhuriyet Başsavcılığının talimatı üzerine Samsun İl Emniyet Müdürlüğünce yapılan araştırma sonucunda düzenlenen 7/4/2017 tarihli tutanakta; B.nin oturduğu tespit edilen bina sakinleriyle görüşüldüğü, bu kişilerin B.nin oturduğu dairede cemaate ait dershaneye giden kız öğrencilerin kalabalık bir grup olarak kaldığını ancak bu gruptaki kişileri tanımadıklarını beyan ettikleri belirtilmiştir.

ii. Başvurucunun, eşiyle tanışmasına aracı olduğunu söylediği S.G.nin tanık sıfatıyla ifadesinin alınması için İzmir Cumhuriyet Başsavcılığından istinabe talebinde bulunulmuştur. S.G. 7/7/2017 tarihinde kollukta bilgi alma tutanağı altında alınan ve soruşturmanın tamamlanmasından sonra dosyaya sunulan ifadesinde; başvurucunun dayısı, B.nin babasıyla da arkadaş olduklarını, yıllar önce B.nin babası ile konuşurken bekâr yeğeni olduğunu söylediğinde onun da kızının evli olmadığını söylemesi üzerine başvurucu ile B.nin tanışmasına vesile olduklarını, ikisinin bu şekilde tanışıp evlendiklerini ve FETÖ/PDY ile irtibatları olup olmadığını bilmediğini söylemiştir.

11. Eğirdir Sulh Ceza Hâkimliğinin 22/5/2017 tarihli kararı doğrultusunda başvurucu ve eşi B.nin ikametinde yapılan arama işlemi sonucunda bu kişilere ait cep telefonlarına elkonulmuştur.

12. Başvurucu Eğirdir Cumhuriyet Başsavcılığında alınan 23/5/2017 tarihli ifadesinde; FETÖ/PDY ile irtibatının bulunmadığını savunmuş ve disiplin soruşturması sırasında alınan beyanını tekrar etmiştir.

13. Eğirdir Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucunun eşi B. yönünden soruşturmanın ayrılmasına karar vermiş, başvurucu hakkındaki soruşturmaya Isparta Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) devam edilmek üzere fezleke düzenlemiştir.

B. Başvurucu Hakkında Isparta Cumhuriyet Başsavcılığınca Yürütülen Soruşturma Süreci

14. Isparta İl Emniyet Müdürlüğü ihbar hattını 21/2/2017 tarihinde arayan Z.Z. adlı kişinin, kimlik bilgilerini belirttiği başvurucunun FETÖ/PDY üyesi olduğu, örgüte ait evlerde kaldığı, örgütün yardımıyla subay olduğu ve 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen darbe girişimini tiyatro olarak nitelediği yönünde ihbarda bulunması üzerine başvurucu hakkında soruşturma başlatılmıştır.

15. Diğer yandan, Başsavcılık tarafından Isparta'da FETÖ/PDY'nin subay mahrem yapılanmasına yönelik başlatılan soruşturma kapsamında şüpheli olarak ifadesi alınan M.Ş.N., kendisi ve örgütle irtibatlı olduğunu beyan ettiği diğer kişiler hakkında beyanlarda bulunmuştur. M.Ş.N.nin ifadesinde adı geçen E.B., kendisi hakkında yürütülen soruşturma sırasında kollukta müdafiinin de hazır bulunmasıyla alınan ve etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak istediğini beyan ettiği 16/5/2017 tarihli ifadesinde;

i. Örgüt içi iletişim programı olan ByLock'u kullandığını ve farklı yerlerde öğretmen olarak görev yaptığı süreçte örgüt içerisinde gerçekleştirdiği faaliyetlere ve örgütle irtibatı olduğunu söylediği kişilere ilişkin anlatımlarda bulunmuştur. Bu bağlamda, Isparta'da faaliyet gösterirken Y. kod adını kullandığını ve kendisine bağlı askerlerin ismini bu şekilde bildiklerini ifade etmiştir. Örgütte yer alan askerlerin de tanınmamak için kod adı kullandıklarını ileri sürmüştür.

ii. İfade tutanağının "Isparta İlindeki Faaliyetlerim" başlıklı kısmında başvurucunun ismine yer vermiş, başvurucu Isparta'ya geldiğinde kendisinin sorumluluğuna verildiğini, başvurucunun evli olup hâlen Eğirdir'de üsteğmen olarak görev yaptığını, başvurucunun İzmirli, eşinin de ev hanımı olduğunu, askerlerin eşlerinden tesadüfen duyduğu kadarıyla başvurucunun Türkiye'nin doğusundaki illerden birinde ya da Suriye'de görevli olduğu yönünde bilgisi bulunduğunu, eşinin çalışmaması nedeniyle başvurucunun 100-200 TL civarında himmet verdiğini, başvurucuyla en son 2016 yılının Ağustos ayında görüştüğünü ve başvurucunun örgüt içerisindeki kod adının Mert olduğunu, başvurucu ve eşinin birbirleriyle tanışarak evlendiklerini söylemiştir.

iii. Kendisinin askerlerden himmet adı altında topladığı paraları örgüt içerisinde kod adı Müdür Yardımcısı olan örgüt mensubuna ilettiğini ifade etmiştir.

iv. E.B. 18/5/2017 tarihinde kolluk görevlileri tarafından yaptırılan fotoğraf teşhisinde de Mert kod adlı kişinin kendisine fotoğrafı gösterilen başvurucu olduğunu beyan etmiştir.

16. E.B. Başsavcılıkta müdafiinin hazır bulunmasıyla alınan ifadesinde de kollukta verdiği ifadenin doğru olduğunu ifade etmiş, örgüt içerisinde kendi sorumluluğunda bulunan askerlerin kimler olduğunu ismen beyan ederek bu kişiler arasında başvurucunun da bulunduğunu, hakkında etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması için kendisinin ve diğer kişilerin örgütle irtibatına dair tüm bildiklerini anlattığını söylemiştir.

17. E.B.nin ifadeleri üzerine Başsavcılık 5/6/2017 tarihinde başvurucunun yeniden ifadesini almıştır. Başvurucu müdafiinin de hazır bulunmasıyla alınan ifadesinde;

i. Babasının bir ara iş kazası geçirip patronuna dava açtığını, bu kişinin de babasını "senin çocukların FETÖ okullarında okudu" diyerek tehdit ettiğini ve sonradan kendisinin ihbar edildiğini, hakkındaki ilk ihbarı babasının patronunun yaptığını düşündüğünü söylemiştir.

ii. Kendisine Başsavcılık tarafından okunan E.B.nin beyanlarını ve teşhis işlemini kabul etmediğini, diğer yandan, hakkında yapılan diğer bir ihbarda eşiyle örgüt aracılığıyla evlendiği iddia edildiği hâlde E.B.nin bunun tersini söylediğini beyan etmiştir.

iii. Kendisinin aslında FETÖ örgütü tarafından askerlik hizmeti sırasında mağdur edildiğini, özel kuvvetler bünyesine geçmek ve muharebe arama kurtarma (MAK) timinde görev almak istediği hâlde örgüt tarafından engellendiğini, bunu yapan askerlerin sonradan FETÖ irtibatları nedeniyle ihraç edildiklerini, bu konudaki dilekçelerinin kişisel dosyasında bulunduğunu söylemiştir.

iv. Soruşturma sürecinde önceden alınan savunmalarının da doğru olduğunu vurgulamıştır.

v. Başvurucunun ifade işlemlerinin tamamlanması üzerine Eğirdir Cumhuriyet Başsavcılığından gönderilen fezlekenin de Başsavcılığa ulaşması ve her iki soruşturma dosyasının birleştirilmesi üzerine fezlekede delil olarak sunulan M.Ş.nin ifadesi başvurucuya yeniden okunmuştur. Bu beyana karşı başvurucu, eşinin kendisini eve kapatmadığını, sürekli dışarı çıkıp gezdiğini, kendisinin M.Ş.yi tanımadığını, eşiyle konuştuğunda eşinin de bu kişiyi tanımadığını ve mahalle muhtarına sorması sonucunda M.Ş.nin kendi mahallelerindeki cami imamının karısı olduğunu öğrendiğini savunmuştur.

18. Başvurucu hakkında ihbarda bulunan Z.Z. Başsavcılığa gönderdiği 20/6/2017 havale tarihli dilekçeyle, başvurucu hakkında şikâyetçi olduğu hâlde kendi iradesiyle bu şikâyetinden feragat ettiğine dair beyanda bulunmuştur.

19. Soruşturmanın tamamlanması üzerine Başsavcılık, başvurucunun FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediği kanaatine vararak iddianame düzenlemiştir. Anılan iddianamede, M.Ş.nin başvurucu ve eşi hakkındaki beyanlarına, bu beyan üzerine başvurucunun eşi B.nin üniversite döneminde oturduğu eve ilişkin Samsun İl Emniyet Müdürlüğünce yapılan araştırma sonucunda düzenlenen tutanağa ve E.B.nin kendi hakkında yürütülen soruşturma kapsamında başvurucu hakkında ileri sürdüğü iddialara yer verilmiş, bu deliller doğrultusunda başvurucunun anılan örgüte üye olduğu kanaatine varılmıştır. Isparta 3. Ağır Ceza Mahkemesince (Mahkeme) iddianamenin kabul edilmesi üzerine yargılamaya başlanılmıştır.

C. Başvurucu Hakkındaki Kovuşturma Süreci

20. Başvurucunun ikametinde yapılan arama işlemi sonucunda başvurucu ve eşine ait olup elkonulan cep telefonları üzerinde yapılan inceleme üzerine Isparta İl Emniyet Müdürlüğü tarafından Mahkemeye sunulan 6/8/2017 tarihli analiz raporunda; başvurucunun telefonunda birçok asker şahsın fotoğraflarının olduğu, eşi B.nin telefonunda Line adlı programın bulunduğu ve her iki telefondaki verilerin darbe teşebbüsünün gerçekleştiği 15/7/2016 tarihinden sonrasına ilişkin olduğu, buna göre inceleme konusu telefonların bu tarihten sonra kullanılmaya başlandığı ya da cihazların format/fabrika ayarlarına döndürülmüş olabileceği kanaatine yer verilmiştir.

21. Soruşturma evresinde başvurucunun katılmayı talep ettiği askerî kurslara dair Başsavcılık tarafından yapılan araştırma üzerine ilgili askerî birimlerden gönderilen cevap yazıları duruşmada okunmuştur. Kara Kuvvetleri Komutanlığına bağlı Özel Kuvvetler Komutanlığınca düzenlenen cevap yazısında; başvurucunun herhangi bir başarı belgesi almadığı, kursa ataması yapılmaksızın kursiyer subay olarak katıldığı ve 18/12/2015 tarihinde disiplinsizlik nedeniyle kurstan ilişiğinin kesildiği belirtilmiştir.

22. Mahkemenin istinabe talebi üzerine M.Ş. Eğirdir Asliye Ceza Mahkemesinde tanık sıfatıyla alınan ifadesinde;

i. Önceki beyanlarının doğru olduğunu, başvurucu ile onun Eğirdir'e tayini çıktığında onun kiralık ev bulması sürecinde ilçe müftüsü A.K. aracılığıyla tanıştığını, ev bulmasına yardımcı olduklarını, bunun üzerine başvurucunun teşekkür etmek için evine misafir olarak geldiğini, sonrasında eşiyle birkaç kez daha geldiklerini, evlerine davet etmeleri üzerine kendisinin de başvurucu ve eşinin evine gittiğini söylemiştir.

ii. Başvurucunun eşi B. ile görüşmeleri sırasında B.nin kendisine Samsun'da ilahiyat fakültesinde okuduğunu, o dönemde başörtüsü taktığını, başvurucu ile tanıştıktan sonra ilahiyat fakültesinde okuduğunu diğer insanlardan gizlediğini ve sorulduğunda sosyoloji mezunu olduğunu söylediğini, Samsun'da okuduğu sırada cemaat ablalığı yaptığını ve başvurucu ile cemaat aracılığıyla evlendiğini, evlenmeden önce de cemaatin kendisine başını açmasını söylemesi üzerine başörtüsü takmayı bıraktığını anlattığını beyan etmiştir.

23. 16/7/2016 tarihli ihbarı yapan R.A. Mahkemeye gönderdiği 22/9/2017 tarihli dilekçede; aralarındaki husumet nedeniyle ve herhangi bir örgüte üye olmadığını bildiği hâlde bir anlık kızgınlık sonucunda başvurucu hakkında asılsız ihbarda bulunduğunu ve bundan pişman olduğunu beyan etmiştir.

24. Yargılamanın 5/10/2017 tarihli ilk celsesinde başvurucunun sorgusu yapılmıştır. Aynı celsede E.B. ile bu kişi hakkında beyanda bulunan M.Ş.N. de hazır edilmiştir. Başvurucu sorgusunda;

i. Hakkındaki ihbarları ve M.Ş.nin beyanlarını savunma yapacak kadar ciddiye almadığını, bunların tutarsız iddialar olduğunu ifade etmiştir.

ii. E.B.nin ifadelerini kabul etmediğini, darbe teşebbüsünden önce MAK kursuna gidip elendiğini, ondan 4-5 ay önce de özel kuvvetler kursuna katıldığını, ancak bu kurstan da elendiğini, FETÖ/PDY mensubu olsa bu kurslardan elenmeyeceğini ve darbe teşebbüsünde örgüt mensuplarınca görevlendirileceğini ileri sürmüştür.

iii. Mert ya da başka bir kod adı kullanmadığını, E.B.nin kendisi hakkında ayrıntılı bilgi veremediğini, bu kişiyi de tanımadığını ve E.B. ile görüşmediğini, E.B.nin beyanının aksine Türkiye'nin doğu illerinde ya da Suriye'de görev almadığını savunmuştur.

iv. Hakkında başlatılan disiplin soruşturma sonucu düzenlenen raporu kabul etmediğini, raporun objektif olmadığını, disiplin soruşturması sırasında kendisine eşi B. ile ilgili sorulan sorulara cevap verdiğini, eşinin öğrenci olduğu döneme ilişkin soruları eşine sorup öğrenerek cevap verdiğini, eşiyle kendisinin tanışarak evlendiği hususunu dayısı S.G.nin de doğruladığını söylemiştir.

v. Darbe teşebbüsünden sonra telefonuna format atmadığını, ekranının kırılması sebebiyle telefonunu yenilediğini, bu nedenle darbe teşebbüsünden önceki tarihlere dair telefon verisi bulunmadığını, WhatsApp programından önce eşiyle Line programı üzerinden görüntülü görüştükleri için eşinin telefonunda Line programının bulunmuş olabileceğini, kendisiyle aynı tayin dönemine tabi olduğunu öğrendiği kişilerle görüşmek için onların askerî iletişim sisteminde kayıtlı fotoğraflarını çekip telefonuna yüklediğini ileri sürmüştür.

vi. Katıldığı kurslardaki başarısızlık gerekçelerinin kendisini kurslardan atmak için bahaneden ibaret olduğunu savunmuştur.

vii. İhbarcı Z.Z.nin teyzesinin kocası olduğunu, Z.Z.nin kendisini sevmediğini, onunla sürekli tartıştığını, aralarındaki husumet nedeniyle asılsız ihbarda bulunmuş olabileceğini beyan etmiştir.

25. Aynı celsede hazır bulunan M.Ş.N. tanık sıfatıyla alınan ifadesinde; başvurucuyu tanımadığını, E.B.yi Y. kod adıyla tanıdığını, gerçek ismini soruşturma sırasında öğrendiğini, E.B. ile örgütün aynı sohbet grubu içerisinde yer aldıklarını beyan etmiştir.

26. Bu oturumda ses ve görüntü aktarımı (SEGBİS) suretiyle duruşmada hazır bulunan ve tanık sıfatıyla ifadesi alınan E.B.;

i. Celsede kendisine gösterilen başvurucuyu tanımadığını, kollukta fotoğraf teşhisi yaptırıldığı sırada birçok kişiye ait fotoğrafların gösterildiğini, bu nedenle yanıldığını, o anki hâliyle sağlıklı bir değerlendirme yapamadığını beyan etmiştir.

ii. E.B.ye kollukta müdafiinin de hazır bulunmasıyla alınan ifadesi ve fotoğraflar üzerinden yaptırılan teşhis işlemine dair tutanak okunup başvurucu yönünden önceki ifadesi ve teşhisi ile arasında çelişki oluştuğu belirtildiğinde E.B.; tanık sıfatıyla alınan beyanında ifade ettiği üzere başvurucuyu tanımadığını ve onun hakkında bilgi sahibi olmadığını söylemiştir.

27. Tanık E.B.nin beyanlarına karşı başvurucudan sorulduğunda bir diyeceğinin olmadığını ifade etmiş ve tanığa herhangi bir konuda soru sormamıştır.

28. Mahkemenin istinabe talebi üzerine ihbarcı Z.Z. İzmir 17. Ağır Ceza Mahkemesince tanık sıfatıyla alınan ifadesinde;

i. Başvurucunun, bacanağının oğlu olduğunu, ihbarda ileri sürdüğü hususları tekrar ettiğini söylemiştir.

ii. Kardeşi olan Ö.Z.nin evinde başvurucu, onun annesi, babası ve eşiyle bir araya geldiklerini, başvurucuyu abi diye tabir edilen kişilerin orduya yerleştirdiğini bildiği için onun hâlen örgüte yakın olup olmadığını anlamak için darbe teşebbüsü ile ilgili düşüncelerini öğrenmeye çalıştığını, başvurucuya "FETÖ'nün yaptığını gördün mü ?" diye sorduğunda başvurucunun "FETÖ diyemezsin, ben ona saygı duyuyorum, benim saygı duyduğum kişi hakkında böyle konuşamazsın" dediğini, bu sözü üzerine örgüt hakkında sinkaflı sözler söylediğinde başvurucunun sinirlenip "Bu bir darbe değil, tiyatro" dediğini ileri sürmüştür.

iii. Konuşma sırasında başvurucuya kendisi hakkında ihbarda bulunacağını söylediğini ve söz konusu ihbarı yaptığını ancak akraba oldukları için ve kendi eşiyle arasında devam eden boşanma davası olduğundan başvurucu hakkındaki şikâyetinden vazgeçtiğini, bununla birlikte ihbarında ve ifadesinde belirttiği olayların doğru olduğunu, hatta bir kez başvurucunun evinde onu orduya yerleştiren FETÖ abilerinden birini de gördüğünü beyan etmiştir.

29. Başvurucunun kullandığı GSM hattına ilişkin HTS kayıtlarının incelenmesi üzerine düzenlenen ve celse arasında dava dosyasına sunulan analiz raporunda, başvurucunun haklarında FETÖ/PDY ile irtibatlı oldukları nedeniyle adli işlem yapılan ve aralarında eşiyle kardeşinin de olduğu 145 kişi ile telefon görüşmeleri yaptığı tespit edilmiştir.

30. Yargılamanın 10/11/2017 tarihli ikinci celsesinde başvurucu, Z.Z.nin beyanlarını kabul etmediğini, onun da ifadesinde aralarında husumet olduğunu kabul ettiğini, HTS kayıtlarında adları geçen kişilerle yapılan görüşmelerin gündelik hayata ilişkin olduğunu savunmuştur.

31. Başvurucunun savunmasında tanık M.Ş.nin kocası olduğunu beyan ettiği A.K. Mahkemenin istinabe talebi üzerine Ilgın Asliye Ceza Mahkemesinde tanık sıfatıyla alınan ifadesinde; Eğirdir'de 2014 yılına kadar müftülük yaptığını, ancak başvurucuyu ve M.Ş.yi tanımadığını, olayla ilgili bilgi sahibi olmadığını ifade etmiştir. Diğer yandan, tanık Z.Z.nin ifadesinde kardeşi olduğunu beyan ettiği Ö.Z. de yine Mahkemenin istinabe talebi üzerine Kemalpaşa 1. Asliye Ceza Mahkemesinde tanık sıfatıyla ifade vermiş ve başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatlı olup olmadığını bilmediğini, tanık Z.Z.nin ifadesinde belirttiği şekilde bir gün hep birlikte bir araya geldiklerini ancak tanığın ifadesinde başvurucu ile arasında geçtiğini ileri sürdüğü konuşmayı duymadığını, bir ara sigara içmek için balkona çıktığında aralarında böyle bir konuşmanın geçmiş olabileceğini ancak herhangi bir tartışma yaşanmadığını söylemiştir.

32. Başvurucu celse arasında Mahkemeye savunmalarını içeren dilekçe sunmuştur. Anılan dilekçede; -diğer delillere dair itirazlarının yanı sıra- E.B.nin tanık sıfatıyla alınan ifadesinde önceki beyanlarını inkâr ettiğini, duruşma sırasında tanık E.B.ye kendisiyle kimin aracılığıyla tanıştığını, sonrasında da kendisini örgütte yer alan başka hangi kişilerle tanıştırdığını sormayı planladığını, E.B.nin isim vermesi hâlinde de bu kişilerin de dinlenmeleri yönünde talepte bulunmayı düşündüğünü ancak tanığın duruşmadaki beyanının içeriği itibarıyla artık soru sormasına gerek kalmadığı için tanığa soru sormadığını beyan etmiştir.

33. Yine başvurucunun tanık olarak ifadesinin alınmasını istemesi üzerine Mahkemenin istinabe talebi sonucunda İzmir 15. Ağır Ceza Mahkemesince tanık sıfatıyla ifadesi alınan H.Ç.; başvurucunun eşi B.yi tanıdığını, B. evlenmeden önce uzun süre komşusu olduğunu, Samsun'da okuduğu sırada B.nin kaldığı evi hiç görmediğini ancak B.den ve onun annesinden duyduğu kadarıyla B.nin fakülteye bağlı olan ve ilahiyat evi olarak tabir edilen evde kaldığını, başvurucu ile B.nin örgüt aracılığıyla evlenmediğini beyan etmiş ve evlilik sürecinin başvurucu ve tanık S.G.nin anlattığı şekilde gerçekleştiğini ileri sürmüştür.

34. Mahkeme, tanık E.B. hakkında FETÖ/PDY üyesi olma suçundan aynı Mahkemenin farklı dosyasında yapılmakta olan yargılamanın 6/2/2018 tarihli ilk celsesine dair tutanağı başvurucu hakkındaki dava dosyasına eklemiştir. Anılan tutanağa göre tanık E.B.nin kendi yargılandığı davada yapılan sorgusuna ilişkin savunması şu şekildedir:

i. E.B. kendi hakkında yürütülen soruşturma sırasında kollukta ve Başsavcılıkta verdiği ifadelerde dile getirdiği olaylara ve kişilere ilişkin anlatımların varsayıma dayanmayıp gerçek olduğunu beyan etmiştir.

ii. İfadelerinde adları geçen kişiler hakkında ayrı soruşturmalar yürütüldüğünü ve bu kişilerin tutuklandıklarını, sonrasında kendisi hakkında iftiracı olduğundan bahisle dedikodular yapıldığını ve kendisine beddua edildiğini duyduğunu, bunların etkisiyle önceden haklarında beyanda bulunduğu kişiler hakkındaki davalarda tanık sıfatıyla ifade verirken bu kişileri tanımadığını söylediğini, aslında bu kişiler aleyhine verdiği ilk ifadelerinin doğru olduğunu söylemiştir.

iii. Önceki ifadelerinde dile getirdiği şekilde, 2012 yılında Isparta'ya tayin olduktan sonra örgütün mahrem asker yapılanmasında görev almaya devam ettiğini, öğretmen kod adıyla sohbet hocalığı yaptığını, kod adını Mert olarak belirttiği başvurucu da dâhil olmak üzere örgütün asker yapılanmasında bulunduğunu belirttiği kişiler hakkında ifadeler verip teşhiste bulunduğunu beyan etmiştir.

iv. Bu bağlamda, kollukta ve Başsavcılıkta adlarını söyleyip teşhis ettiği kişilerin örgütle irtibatlarına dair verdiği ifadelerin gerçek olduğunu ileri sürmüştür.

35. Başvurucu, son celse öncesinde Mahkemeye dilekçe sunmuş ve E.B.nin kendi yargılandığı davada verdiği ifadesinden haberdar olduğunu beyan ederek bu kişinin duruşmada hazır edilerek yeniden ifadesinin alınmasını talep etmiştir. Yargılamanın 9/3/2018 tarihli celsesinde başvurucuya E.B.nin kendi hakkındaki davada yapılan sorgusu okunmuş ve başvurucu, E.B.nin tanık sıfatıyla ve yeminli olarak alınan ifadesinde kendisini tanımadığını söylediğini, beyanlarının çelişkili olduğunu söylemiş ve E.B.nin duruşmada hazır edilmesine dair talebini yinelemiştir. Mahkeme; esasa etkisi bulunmadığı gerekçesiyle bu talebi reddetmiştir.

36. Yargılama sonucunda Mahkeme, başvurucuyu atılı suçtan 8 yıl 9 ay hapis cezasına mahkûm etmiştir. Anılan hükme dair gerekçe şöyledir:

"Her ne kadar tanık [E.B.] kovuşturma yani duruşma sırasında [Y.P.'yi] tanımadığını beyan etmiş ve önceki beyanlarından dönmüş ise de, tanık [E.B.nin] kolluk ve savcılık ifadelerinin müdafiisi [...] huzurunda alındığı, ayrıca [E.B.nin] kendi yargılandığı, Mahkememizin 2017/246 Esas sayılı dosyasının ilk duruşmasında müdafiisi huzurunda emniyette ve savcılıkta alınan ifadelerinin doğru olduğunu, bu beyanlarının varsayıma dayalı olmadığını, gerçek olaylar ve kişilere dair olduğunu, ifadesinden sonra bazı kişilerin tutuklandığını, kendisine olumsuz bazı tepkilerin ulaştığını, hakkında iftiracı diye dedikodu çıktığını, beddua yapıldığını, bunun etkisiyle tanık olarak ifadesi alınırken şahısları tanımadığını beyan ettiğini, yapı ile irtibatlı asker şahıslardan sanık Mert kod adlı [Y.P.'yi] de teşhis ettiğini belirttiği, bütün bu nedenlerle Mahkememizce [E.B.nin] müdafii huzurunda alınan kolluk ve savcılık ifadelerine ve kendi yargılandığı dosyanın duruşmasındaki bu beyanına itibar edildiği;

Yukarıda da belirtildiği gibi sanığın eşi olan, 19 Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu [B.] ile katalog evlilik diye nitelendirilen örgüt içi evlilik yaptığı hususunda da ihbarda bulunulması üzerine sanık hakkında idari tahkikat yapıldığı, idari tahkikat neticesi düzenlenen 20/12/2016 tarihli soruşturma raporuna göre sanığın eşini tanımadan evlendiği, halen tanımadığı, disiplin soruşturma heyetinin sorduğu sorulara eşinden bilgi alarak cevap verdiği şeklinde kanaat bildirildiği, soruşturma sırasında [B.] adına açılmış Bank Asya hesabına da rastlanıldığı, ayrıca ihbarcılardan biri olan ve sanıkla eşinin katalog evlilik yaptıkları hususunda ihbarda bulunan tanık [M.Ş.nin] ifadesinde, sanığın eşinin kendisine, evlenmeden önce başının kapalı olduğunu, ilahiyat mezunu olduğunu, sosyoloji mezunu olduğunu söylediğini, Samsun ilinde cemaat ablalığı yaptığını, eşiyle kendisini cemaatin evlendirdiğini, evlenmeden önce başını açtığını, kendisine evde oturmasının, eşi [Y.] ile bol bol vakit geçirmesinin ve ona alışmaya çalışmasının söylendiğini söylediğini belirttiği, sanığın eşi [B.] öğrencilik döneminde Samsun ilinde [...] adresinde kaldığı, Samsun Emniyet Müdürlüğü tarafından yapılan araştırma neticesi düzenlenen 07/04/2017 tarihli tutanak içeriğine göre bu adresteki evin Fetullah Gülen Cemaati'ne mensup kız öğrencilerin kaldığı bir daire olduğu ve 2012-2013 yılına kadar öğrenciler tarafından kullanıldığının tespit edildiği, MERNİS kaydına göre de sanığın [eşinin] 04/04/2011 - 01/07/2013 tarihleri arasındaki MERNİS adresinin burası olduğu, her ne kadar savunma tanıkları aksini beyan etse de soruşturma ve kovuşturma sonucu elde edilen delillerin değerlendirilmesinden de anlaşılacağı üzere sanık ve eşinin FETÖ/PDY terör örgütü içinde yaygın bir uygulama olan ve katalog evlilik diye nitelendirilen usulle evlendikleri, bilindiği üzere örgüt içerisinde sırf bu işle görevlendirilen örgüt üyelerinin de bulunduğu;

İhbarcılardan birisi olan [R.A.ya] ait ihbar bant kaydının İzmir İl Emniyet Müdürlüğü tarafından Mahkememize gönderildiği, bu ihbarcının kimliğinin soruşturma dosyasına yansıması üzerine Mahkememize dilekçe göndererek ihbarın herhangi bir gerçekliğinin bulunmadığını, bir anlık kızgınlıkla böyle bir ihbarda bulunduğunu beyan ettiği, bu nedenle ifadesinin alınmasına gerek görülmediği, ancak bir diğer ihbarcı olan [Z.Z.nin] talimatla ifadesinin alındığı, bu şahsın sanığın teyzesinin kocası olduğu, bu nedenle sanığı ve ailesini tanıdığı, ifadesinde sanığı abi diye tabir edilen kişilerin Türk Silahlı Kuvvetleri'ne yerleştirdiğini bildiğini, bu nedenle hala bu yapıya yakın olup olmadığını anlamak için sanığa 'Fetönün yaptığını gördün mü?' diye sorduğunu, onun da kendisine 'Fetö diyemezsin, ben ona saygı duyuyorum, benim saygı duyduğum kişi hakkında böyle konuşamazsın, bu bir darbe değil tiyatro' dediğini, bunun üzerine ihbarda bulunduğunu, ayrıca bir seferinde sanığın evinde onu orduya yerleştiren FETÖ abilerinden birini gördüğünü beyan ettiği;

Soruşturma sırasında aramalarda elde edilen dijital materyallerin incelendiği, düzenlenen analiz raporlarına göre sanığın ve eşinin telefonlarındaki verilerin 15 Temmuz 2016 sonrasına ait olduğu, bu nedenle telefonların bu tarihten sonra kullanılmaya başlanmış olduğunun veya telefonlara format atıldığının değerlendirildiği, sanığın eşine ait telefonda line isimli programın tespit edildiği, sanığa ait telefonda ise diğer asker şahıslar hakkında bilgiler içeren çok sayıda fotoğraf bulunduğunun görüldüğü;

Sanığın telefonuna ait 01/01/2014 - 01/06/2017 tarihleri arasındaki HTS kayıtlarının incelenmek için bilirkişiye verildiği, HTS analiz raporuna göre sanığın çoğunluğu askeri personel olan çok sayıdaki başka FETÖ/PDY şüphelileri ile irtibatının tespit edildiği;

Yukarıda da izah edildiği üzere, sanığın FETÖ/PDY terör örgütü içerisinde yukarıdan aşağıya 'genel birimci', 'müdür', 'müdür yardımcısı', 'öğretmen' ve 'öğrenci' şeklinde kodlarla yapılanan Mahrem Asker Yapılanmasının Isparta bölümünde 'öğretmen' kod görevli [E.B.ye] bağlı 'öğrenci' kod görevle yer aldığı, bu yapıda yer alan bazı başka FETÖ/PDY terör örgütü üyeleri ve diğer terör örgütleri (PKK DHKP-C ve benzeri) üyeleri gibi kod adı kullandığı, kod adının 'Mert' olduğu, ayrıca asker içindeki bu yapılanmanın diğer terör örgütlerinde olduğu gibi hücre tipi gibi oluşturulduğu, örgüt yapısını topluma ve birbirlerine kabul ettirebilmek adına kod adına müstehar isim, hücre yapılanmasına da sohbet grubu dedikleri, sadece sohbet grubu yani hücresel yapı içindeki kişilerin birbirlerini tanıdıkları, bu tanımanın da ekseriyetle kod adıyla tanıma şeklinde olduğu, sanığın FETÖ/PDY terör örgütünün kamuoyunda cemaat olarak bilindiği dönem olan 2013 yılından itibaren Isparta'da görev yaptığı, [E.B.nin] soruşturma safhasındaki ifadelerinden de anlaşılacağı üzere Isparta'ya gelir gelmez [E.B.nin] sorumluluğuna verildiği, yine [E.B.nin] avukatı huzurunda alınan emniyet ifadesinden de anlaşılacağı üzere 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra 2016 yılı Aralık ayında örgütte bağlı olduğu üstü olan [E.B.] ile görüştüğü, bu nedenlerle sanığın örgüte bağlılığının geçmişten geldiği ve süreklilik arz ettiği, himmet adı altında bu örgüte maddi bağışta bulunduğu, sohbet adı altında yapılan örgütsel toplantılara katıldığı, bu surette eylemlerinin çeşitlilik de gösterdiği, açıklanan sebeplerle sanığın tespit edilen eylemlerinin silahlı terör örgütü üyeliği suçunu oluşturduğu ve sanığın silahlı terör örgütü (FETÖ/PDY) üyeliği suçundan cezalandırılması gerektiği anlaşılmıştır."

37. Başvurucu, -diğer itirazlarının yanı sıra- tanık E.B.nin Mahkemede yeniden hazır edilmemesi nedeniyle bu tanığı sorgulama imkânı tanınmadığını ileri sürerek anılan hükme karşı istinaf başvurusunda bulunmuştur. Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi (Daire) 5/7/2018 tarihinde istinaf başvurusunu esastan reddetmiştir.

38. Başvurucu istinaf başvurusunda ileri sürdüğü itirazlarını yineleyerek Daire kararını temyiz etmiş, Yargıtay 4/4/2019 tarihinde Daire kararını onamıştır.

D. Bireysel Başvuru Sonrası Süreç

39. UYAP sistemi üzerinde yapılan incelemede, başvurucunun eşi B. hakkında FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyesi olma suçundan Isparta 2. Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda 16/9/2020 tarihinde beraatine karar verildiği, Başsavcılık tarafından anılan karara karşı istinaf başvurusunda bulunulduğu, duruşma açılarak yapılan inceleme sonucunda Dairenin 8/3/2022 tarihinde beraat kararını kaldırarak B.yi atılı suçtan 6 yıl 3 ay hapis cezasına mahkûm ettiği ve B.nin bu kararı temyiz etmesi üzerine inceleme tarihi itibarıyla dosyanın Yargıtayda derdest olduğu anlaşılmıştır.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

40. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Silâhlı örgüt" kenar başlıklı 314. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

 (2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir."

41. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Tanık ve bilirkişinin naiple veya istinabe yoluyla dinlenilmeleri" kenar başlıklı 180. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:

"Yukarıdaki fıkralar içeriğine göre tanık veya bilirkişinin aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle dinlenebilmeleri olanağının varlığı hâlinde bu yöntem uygulanarak ifade alınır. Buna olanak verecek teknik donanımın kurulmasına ve kullanılmasına ilişkin esas ve usuller yönetmelikte gösterilir."

42. 5271 sayılı Kanun’un “Doğrudan soru yöneltme” kenar başlıklı 201. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Cumhuriyet savcısı, müdafi veya vekil sıfatıyla duruşmaya katılan avukat; sanığa, katılana, tanıklara, bilirkişilere ve duruşmaya çağrılmış diğer kişilere, duruşma disiplinine uygun olarak doğrudan soru yöneltebilirler. Sanık ve katılan da mahkeme başkanı veya hâkim aracılığı ile soru yöneltebilir. Yöneltilen soruya itiraz edildiğinde sorunun yöneltilmesinin gerekip gerekmediğine, mahkeme başkanı karar verir. Gerektiğinde ilgililer yeniden soru sorabilir.”

43. 5271 sayılı Kanun’un “Delillerin ortaya konulması ve reddi” kenar başlıklı 206. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:

“Cumhuriyet savcısı ile sanık veya müdafii birlikte rıza gösterirlerse, tanığın dinlenmesinden veya başka herhangi bir delilin ortaya konulmasından vazgeçilebilir.”

44. 5271 sayılı Kanun’un “Duruşmada anlatılması zorunlu belge ve tutanaklar” kenar başlıklı 209. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Naip veya istinabe yoluyla sorgusu yapılan sanığa ait sorgu tutanakları, naip veya istinabe yoluyla dinlenen tanığın ifade tutanakları ile muayene ve keşif tutanakları gibi delil olarak kullanılacak belgeler ve diğer yazılar, adlî sicil özetleri ve sanığın kişisel ve ekonomik durumuna ilişkin bilgilerin yer aldığı belgeler, duruşmada anlatılır.”

45. 5271 sayılı Kanun’un “Delilleri takdir yetkisi” kenar başlıklı 217. maddesi şöyledir:

 “(1) Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir.

(2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.”

B. Uluslararası Hukuk

46. AİHM'e göre daha öncesinde sanık tarafından sorgulanmamış bir tanığın suçlayıcı ifadesini geri çekmesi durumunda duruşmaya tekrar çağrılmamasının adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkı açısından bir sorun teşkil edebilecektir (Bondar/Ukrayna, B. No:18895/08, 16/4/2019, § 75; Faysal Pamuk/Türkiye, B. No: 430/13, 18/1/2022, § 49).

47. İlgili uluslararası hukuk için ayrıca bkz. Nurcan Gülabi, B. No: 2015/15355, 23/5/2018, §§ 24-27.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

48. Anayasa Mahkemesinin 22/11/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Tanık Sorgulama Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

49. Başvurucu; mahkûmiyet hükmünde tanık E.B.nin beyanlarının belirleyici delil olarak değerlendirildiğini, bu tanığın Mahkeme huzurunda önceki beyanlarını inkâr etmesi nedeniyle tanığa soru sorma gereği duymadığını ancak bu tanığın, kendisi hakkında açılan davadaki sorgusu sırasında yeniden önceki beyanları doğrultusunda ifade verdiği için tanığın yeniden Mahkemede hazır edilmesini talep ettiği hâlde bu talebin reddedilmesi nedeniyle tanığı sorgulama imkânı tanınmadığı gerekçesiyle tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

50. Bakanlık görüşünde; tanık sorgulama hakkına ilişkin değerlendirmeler içeren AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarına atıfta bulunulmuş ve somut olayda ileri sürülen ihlal iddiasının da bu kararlarda yer verilen ilkeler dikkate alınarak değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.

51. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında, başvuru formunda ileri sürdüğü iddiaları tekrar etmiştir.

2. Değerlendirme

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

52. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

53. Anayasa Mahkemesi, birçok kararında tanık kavramını sanığa isnat edilen fiil hakkında bilgi veren herhangi bir kişi şeklinde özerk olarak yorumlamış ve tanık sorgulama hakkı ile ilgili ilkeleri belirlemiştir (Atila Oğuz Boyalı, B. No: 2013/99, 20/3/2014; Selçuk Demir, B. No: 2014/9783, 22/1/2015; AZ. M., B. No: 2013/560, 16/4/2015; Baran Karadağ, B. No: 2014/12906, 7/5/2015; Orhan Güleryüz, B. No: 2019/30221, 28/12/2021). Buna göre bir ceza yargılamasında sanığın aleyhine olan tanıkları sorguya çekme veya çektirme hakkı vardır. Hakkında gerçekleştirilen ceza yargılaması sürecinde sanığın tanıklara soru yöneltebilmesi, onlarla yüzleşebilmesi ve tanıkların beyanlarının doğruluğunu sınama imkânına sahip olması adil bir yargılamanın yapılabilmesi bakımından gereklidir (AZ. M., § 55). Diğer yandan bir mahkûmiyet -sadece veya belirleyici ölçüde- sanığın soruşturma veya yargılama aşamasında sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı bir kimse tarafından verilen ifadelere dayandırılmış ve dengeleyici güvenceler sağlayan bir usul öngörülmemiş ise sanığın hakları Anayasa'nın 36. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olur (Orhan Güleryüz, § 35).

54. Anayasa Mahkemesi tanık sorgulama hakkıyla ilgili olarak verdiği kararlarında somut bir yargılama öncesinde veya haricinde elde edilen tanık beyanlarının delil olarak kabulünün yargılamanın adilliğine zarar verip vermediğini değerlendirmek için üç aşamalı bir test uygulanması gerektiğini ifade etmektedir. Buna göre ilk olarak tanığın mahkemede hazır edilmemesi geçerli bir nedenin mevcudiyetine dayanmalıdır. İkinci olarak sanığın sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı tanık tarafından verilen beyanın mahkûmiyetin dayandığı tek veya belirleyici delil olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Sorgulama veya sorgulatma imkânı tanınmayan tanığın beyanının tek veya belirleyici delil olduğunun tespit edilmesi durumunda ise üçüncü aşama olarak savunma tarafının maruz kaldığı bu zorlukların telafi edilmesi amacıyla yeterli düzeyde karşı dengeleyici güvenceler sağlayan bir usulün yürütülüp yürütülmediği ortaya konulmalıdır (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Abdurrahim Balur, B. No: 2013/5467, 7/1/2016, § 80; Onur Urbay, B. No: 2014/6222, 6/3/2019, §§ 36, 40; Zekeriya Sevim, B. No: 2018/18989, 16/6/2021, §§ 44, 51). Bu kapsamda, hükme ulaşılırken sorgulanmamış tanık beyanını destekleyen başka doğrulayıcı delillere dayanılması telafi edici güvencelerden biri olarak kabul edilebilir (Orhan Güleryüz, § 39). Sorgulanmayan tanığın beyanının güvenilirliğinin ve doğruluğunun saptanması amacıyla savunma tarafına sağlanabilecek bir diğer telafi edici güvence, sanığa olayın kendi versiyonunu anlatma ve delillerini sunma imkânının tanınmasıdır (Orhan Güleryüz, § 40).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

55. Somut olayda başvurucu, FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğuna dair ihbarlara, eşi B. ile örgüt aracılığıyla evlendiğine ve kendisi açısından tanık sıfatını haiz olan E.B. adlı kişinin kendisi hakkında verdiği beyanlara dayalı olarak yargılanmıştır. Mahkeme; başvurucunun örgütle irtibatlı oldukları gerekçesiyle haklarında ayrı soruşturma yürütülen kişilerle olan HTS kayıtlarını, ihbarcılardan Z.Z. adlı kişinin istinabe yoluyla ve tanık sıfatıyla alınan ifadesini, kendisinin ve eşinin telefonlarının darbe teşebbüsünden sonra formatlanmış olabileceğine dair görüş içeren analiz raporunu, başvurucunun eşi B.nin öğrencilik yıllarında örgüte ait evde kaldığına ve tanık M.Ş.nin beyanına göre başvurucunun eşi B. ile örgüt aracılığıyla evlendiğine dair değerlendirmeleri mahkûmiyet gerekçesinde dikkate almıştır. Ayrıca kendisi hakkında yürütülen soruşturma sırasında verdiği ifadelerde örgüt içerisinde kod adı kullanarak sohbet hocalığı yaptığını kabul eden tanık E.B.nin, Isparta'da örgütsel faaliyetlerde bulunduğu sırada Eğirdir'e atanan başvurucunun kendi sorumluluğuna verildiği, başvurucunun örgüt içerisinde Mert kod adını kullandığı ve katıldığı sohbet adı altındaki toplantılarda himmet verdiği yönündeki beyanlarını mahkûmiyete esas almıştır. Mahkeme yukarıda bahsedilen delilleri birlikte değerlendirmek suretiyle 5237 sayılı Kanun'un 314. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen silahlı terör örgütüne üye olma suçunun oluştuğu sonucuna ulaşmıştır.

56. Mahkeme, başvurucu aleyhinde beyanda bulunan tanık E.B.yi duruşmada hazır etmiş, E.B. başvurucuyu tanımadığını ve onun hakkında bilgi sahibi olmadığını söyleyerek önceki beyanlarında başvurucu hakkında dile getirdiği suçlayıcı ifadelerden dönmüştür. Duruşma sırasında tanığı sorgulama imkânı tanınan başvurucu ise tanığın suçlayıcı beyanlarından dönmesi nedeniyle onun sonradan inkâr ettiği suçlayıcı beyanlarının hükme esas alınmayacağını düşünerek önceden tanığa sormayı planladığı soruları sormaktan vazgeçmiş ve tanık beyanlarına karşı diyeceği olmadığını beyan etmiştir. Bununla birlikte tanık E.B., FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyesi olmak suçundan aynı Mahkemede yargılandığı diğer dava dosyasında yapılan sorgusunda; kendisine yönelik soruşturma sürecinde diğer kişiler hakkında verdiği suçlayıcı beyanlardan, aleyhinde ifade verdiği kişilerin davalarında tanık olarak ifadesi alınırken dönmüşse de bu durumun hakkında yapılan dedikodular ve örgüt mensuplarınca kendisine beddua edilmesinin etkisinde kalmasından kaynaklandığını, dolayısıyla aralarında başvurucunun da olduğu diğer kişilerin FETÖ/PDY ile irtibatlarına dair soruşturma evresinde ileri sürdüğü aleyhe beyanların doğru olduğunu yeniden dile getirmiştir.

57. Tanık E.B. hakkında görülen davada yapılan sorguyu içeren Duruşma Tutanağı'nı dosya arasına alan Mahkeme, başvurucuya son celsede tanığın bu ifadesini okumuştur. Başvurucu bu kez E.B.nin Mahkemece yeminli olarak ve tanık sıfatıyla alınan beyanında önceki ifadesini inkâr ettiğini belirtmiş ve tanığın kendi hakkındaki davada yapılan sorgusunda dile getirdiği hususlar nedeniyle Mahkemede yeniden hazır edilerek tanığı sorgulama imkânı tanınmasını talep etmiştir. Başvurucunun bu talebi, davanın esasına etkisi bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Gerekçeli kararda tanık E.B.nin kendi hakkındaki muhakeme sürecinde ileri sürdüğü suçlayıcı beyanlarının birlikte ele alınarak hükme esas alındığı gözetildiğinde, bu tanığın yeniden duruşmada dinlenmemesinin geçerli bir nedeninin bulunup bulunmadığı Mahkemece belirtilmeyerek tanık sorgulama imkânından yararlandırılmamasının gerekçelendirilmesi yükümlülüğü somut olayda kamu makamları tarafından yerine getirilmemiştir. Başvurucu, tanık E.B.nin suçlayıcı beyanlarının belirleyici delil olmasına rağmen dinlenmediğini belirterek mahkûmiyet kararına karşı kanun yoluna başvurmuş; Daire ve Yargıtay kararlarında, başvurucunun bildirdiği bu itirazla ilgili bir değerlendirme yapılmamıştır.

58. Öte yandan tanıkların duruşmada dinlenmemesi hususunda geçerli bir neden gösterilmemiş olması adil yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılabilmesi bakımından tek başına yeterli değildir. Bu nedenle tanıkların duruşmada dinlenmemiş ve başvurucu tarafından sorgulanmamış olmasının genel olarak yargılamanın hakkaniyetini zedeleyip zedelemediği de belirlenmelidir. Bu bağlamda mahkûmiyet hükmünün tek veya belirleyici ölçüde sanığın sorgulama imkânına sahip olmadığı tanıklar tarafından verilen ifadelere dayalı olup olmadığı önem taşımaktadır. Ayrıca hükmün tek veya belirleyici ölçüde sanığın sorgulama imkânına sahip olmadığı bir tanık tarafından verilen ifadeye dayanması durumunda savunma tarafına dengeleyici güvenceler tanınıp tanınmadığı tespit edilmelidir.

59. Başvurucu hakkındaki gerekçeli karar incelendiğinde tanık E.B.nin suçlayıcı beyanları dışındaki diğer delillerin ağırlığı hususunda Mahkemece herhangi bir değerlendirme yapılmadığı görülmektedir. Diğer yandan, tanık E.B.nin suçlayıcı beyanlarından hareketle başvurucunun diğer örgüt mensupları gibi kod adı kullandığına, örgüt içerisinde E.B.nin sorumluluğu altında yer aldığına ve sohbet adı altında oluşturulan hücresel yapı içerisinde yer alıp örgüte himmet verdiğine, bu eylemleri itibarıyla FETÖ/PDY içerisindeki konumunun belirlenmesine dair Mahkemenin gerekçeli kararındaki değerlendirmeler nazara alındığında adı geçen tanığın başvurucu aleyhine verdiği ifadelerin tek olmamakla birlikte mahkûmiyet için belirleyici nitelikte delil olarak kabul edildiği görülmektedir.

60. Mahkeme, tanık E.B.nin başvurucu aleyhine beyanlarını hükme esas alırken bu tanığın başvurucunun hazır bulunduğu oturumda alınan ifadesinde suçlayıcı beyanlarından dönmesine karşın, bu ifadesiyle çelişki oluşturacak şekilde kendi yargılandığı davada yeniden başvurucu aleyhine beyanda bulunmasını dikkate almıştır. Başvurucu, aşamalarda tanık E.B.nin beyanlarını kabul etmediğini ifade etmiş ve tanığın kendisi hakkındaki muhakeme sürecinde ileri sürdüğü suçlayıcı beyanlarını kabul etmeyerek beyanlarının güvenilirliği konusundaki şüphelerini dile getirmiştir. Ancak gerekçeli kararda yer verilen deliller dikkate alındığında, mahkûmiyet hükmü açısından belirleyici delil niteliğinde olan tanık E.B.nin beyanlarını doğrulayıcı başka bir delilin bulunmadığı da anlaşılmaktadır. Bununla birlikte, tanık E.B.nin kendisi hakkında muhakeme işlemleri yürütülürken başvurucuya dair suçlayıcı ifadeler verdiği hiçbir işlem sırasında başvurucunun bu beyanlara karşı itirazlarını ileri sürme imkânı bulamadığına da dikkat çekmek gerekmektedir. Bu durumda, tanık E.B.nin suçlayıcı beyanlarından döndüğü oturumda, lehine ifade vermesi nedeniyle tanığa soru sorma gereği duymayan başvurucuya yalnızca o oturum itibarıyla tanığı sorgulama imkânı sağlanmış olmasının, ifadesi mahkûmiyette belirleyici olan bu tanığın talebe rağmen duruşmada bizzat hazır edilmesi yoluyla ya da 5271 sayılı Kanun'un "Tanık ve bilirkişinin naiple veya istinabe yoluyla dinlenmeleri" kenar başlıklı 180. maddesinin (5) numaralı fıkrası uyarınca video konferans yöntemi gibi alternatif yöntemler değerlendirilmeksizin yeniden dinlenilmemesini, böylece savunmanın maruz kaldığı zorlukları telafi etmeye yeterli olduğu söylenemez. Dolayısıyla somut olayda, güvenilirliği test edilmemiş tanık E.B.nin ifadesine dayanılmak suretiyle mahkûmiyet hükmü kurulmasının bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyetini zedelediği sonucuna ulaşılmıştır.

61. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

62. Başvurucunun tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden adil yargılanma hakkı kapsamında ileri sürdüğü diğer şikâyetleri hakkında kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

B. Diğer İhlal İddiaları

63. Başvurucunun tutuklama tedbirinin şartları oluşmadığı hâlde tutukluluk hâlinin devamına karar verilmesi nedeniyle de kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının Mehmet Emin Kılıç (B. No: 2013/5267, 7/3/2014, §§ 19-32) kararı doğrultusunda süre aşımı nedeniyle; aynı suçtan yargılanan diğer kişiler hakkında salıverilme kararı verildiği hâlde kendisi hakkındaki yargılamanın tutuklu olarak yapılması nedeniyle ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının da Sabah Yıldızı Radyo ve Televizyon Yayın İletişim Reklam Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi ([GK], B. No: 2014/12727, 25/5/2017) ve Cemal Günsel ([GK], B. No: 2016/12900, 21/1/2021) kararları doğrultusunda açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Giderim

64. Başvurucu, ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması ile maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

65. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan GK, B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) GK, B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

66. Belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi kural olarak yargılamayı yürüten derece mahkemelerine aittir (Orhan Kılıç [GK], B. No: 2014/4704, 1/2/2018, § 44). Bu bağlamda somut olayda başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olup olmadığı yönünde karar vermek Anayasa Mahkemesinin görevi değildir. Anayasa Mahkemesince verilen ihlal kararı, sanığın beraat ettiği anlamına gelmediği gibi ihlal kararının gereklerinin yerine getirilmesi amacıyla yapılacak yeniden yargılama neticesinde sanık hakkında mutlaka beraat kararı verilmesi gerektiği anlamına da gelmemektedir. İhlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemler yerine getirildikten sonra yapılacak değerlendirmede mahkemenin delillerin takdir biçimine göre benzer veya farklı bir sonuca varması mümkündür.

67. Öte yandan ihlalin niteliğine göre yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından manevi tazminat; başvurucu uğradığını iddia ettiği maddi zararla ilgili bilgi ve belge sunmadığından da maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Diğer ihlal iddialarının süre aşımı ve açıkça dayanaktan yoksun olması nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin tanık sorgulama hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Isparta 3. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2017/80, K.2018/88) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 22/11/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.