a. Manevi Zarar

Manevi zarar, bir kimsenin kişilik varlığı değerlerine bir saldırı yapılması sonucunda mağdur olması sebebi ile acı ve üzüntü gibi duygular yaşaması, yaşama sevincinin azalması, ruhsal dengesinin bozulması gibi halleri kapsamaktadır.

Manevi zarar, gerek maddi zarardan bağımsız şekilde gerekse kişinin vücut bütünlüğün ihlalinde olduğu gibi maddi zararla birlikte de ortaya çıkabilmektedir. Doktrin açısından maddi zarar ile manevi zararın ayrılmasında hareket noktasının, zararın malvarlığına ilişkin olup olmadığı ile bağlantılı olarak, ekonomik olarak ölçülüp ölçülememesi olduğu söylenebilecektir. Dolayısıyla burada ihlal edilen değerden yola çıkmanın Öğreti açısından doğru bir hareket noktası olmayacağı açıktır.

b. Manevi Tazminat

Manevi tazminat, manevi zararın giderilmesini sağlamak için, kural olarak bir miktar paranın veya onun yerine geçebilecek yahut da para ile beraber başkaca bir giderim çeşidinin de yerine getirilmesinin isteminden ibarettir. Uygulamaya baktığımızda, tazminin genel olarak Mahkemece tayin edilen uygun bir bedelin mağdura ödenmesi şeklinde gerçekleştiğini görmekteyiz.

Manevi zararın tazmini; gerek maddi zararın tazmininden, gerekse ölüm ve bedensel bütünlüğün ihlalinden dolayı hesaplanacak ekonomik neticeden bağımsız olarak değerlendirilmelidir. Kaldı ki, her iki tazminat çeşidinin hukuki olguları birbirinden farklı olacağından, dosyayı değerlendiren hakimin hem maddi hem manevi tazminatı kapsayıcı şekilde götürü bir tazminata hükmetmesi mümkün değildir.

Diğer yandan bu iki zararın tutarlarının belirlenmesinde; bu zararlardan birine ilişkin tazminat tutarının azlığı, çokluğu veya yokluğu diğer zararın tazminat tutarının belirlenmesinde kural olarak baz alınmamalıdır. Tutar olarak birbirlerinden bağımsız olarak belirlenmelidirler.

c. Manevi Tazminatın Yasal Dayanakları

Anayasa m. 5, 12,17, 20,26 kişilik değerlerinin önemini esas alarak, bu değerlerin gelişmesini, ihlal fiillerine karşı korunmasını garanti altına almıştır. Örneğin Anayasa’nın 5. Maddesi şu şekildedir: “Devletin temel amaç ve görevleri, … kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak, …insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

TMK m. 25, kişilik hakkına saldırı halinde saldırıya uğrayan “davacının manevi tazminat isteminde” bulunabileceğini düzenler. Buna göre manevi tazminat davası açılabilecek haller TMK m. 26, 121, 158, 174 ve TBK m. 56’da özel olarak sayılmıştır.

TBK m. 58, kişilik hakkını koruyan genel sorumluluk normudur. Dolayısıyla, konuya ilişkin özel olarak farklı bir yasal düzenleme yoksa bu kural uygulanacaktır; “Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir. Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir.”

TBK m. 56 ise özel nitelikte bir hüküm olmakla birlikte, fiziki kişilik değerlerinin, yani yaşama hakkı ile bedensel bütünlüğün ihlalinden doğan manevi zararların tazminini düzenler: “Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir. Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.”

Manevi tazminat, yalnızca sözleşme dışı sorumluluk hallerinde değil, TBK m.114/2 hükmü vasıtasıyla sözleşme sorumluluğunda da talep edilebilecektir: “Haksız fiil sorumluluğuna ilişkin hükümler, kıyas yoluyla sözleşmeye aykırılık hâllerine de uygulanır.”

TBK m. 57’de düzenlenen haksız rekabetin şartlarının gerçekleşmesi halinde ise; mağdur konumdaki kişinin kişilik hakları da bu olaydan dolayı zedeleniyorsa anılan kişi, TBK m. 58 kapsamında manevi tazminatı para olarak talep edebileceği gibi, ihlale neden olan saldırının kınanmasına ilişkin istemde de bulunabilecektir.

Yukarıda TBK m. 114 ile de atıfta bulunulduğu üzere TBK m. 56 ve m.58 hükümlerinin, Türk Borçlar Kanunu’nun 2. Ayrımının ana başlığı olan “Haksız Fiillerden Doğan Borç İlişkileri” altında “Sorumluluk- Özel Durumlar” alt başlıkları ile düzenlendiği görülmektedir.

d. Mirasçıların Muris Adına Manevi Tazminat Talep Edebilmesi

TBK, manevi tazminat talebinin devri veya mirasçılara geçmesi konusunda herhangi bir düzenleme öngörmese de TMK m. 25/4 hükmü ile konunun “Manevi tazminat istemi, miras bırakan tarafından ileri sürülmedikçe mirasçıya intikal etmez özelliğe sahiptir.” şeklinde düzenlendiği görülmektedir.

Buna göre, mirasçıların murisin kendisi adına manevi tazminat talebinde bulunabilmeleri için, öncelikle murisin sağ iken manevi tazminat istemine ilişkin açık bir girişimi, bilinen bir talebi olması gerekmektedir. Bu girişimin mutlak surette adli makamlara başvurmuş olmak şeklinde yorumlanması katı bir yaklaşım olacaktır.

Sözgelimi, yaşadığı olaydan duyduğu keder sebebi ile kendi yaşamına son vermiş bir kimse için, bu olaydan dolayı sağlığında manevi tazminat davası açmamış olmasına rağmen, ölmeden evvel avukatına bu konuda dava açması için vekalet vermiş olması ve hatta ölmeden evvel yazdığı bir not ile yakınlarına yaşadığı olayların müsebbibi olan şahıstan bunların hesabının sorularak bedelinin ödetilmesi için tüm hukuki yollara başvurulmasını beyan etmiş olması dahi mirasçıların muris adına manevi tazminat talebinde bulunabilmeleri için TMK m. 25/4 kapsamında bir “ileri sürülme” hali olarak kabul edilebilecektir.

Bu girişimlerden sonra manevi tazminatın artık mameleki bir nitelik kazanarak alacak hakkına dönüştüğü söylenebilecektir. Doktrindeki genel eğilimin de bu görüş yönünde olduğunu ifade etmek gerekir.

e. Konuya ilişkin Yargıtay Karar Örnekleri

“…tazminat davası açma hakkının kural olarak zarar görene ait olduğu, bu hakkın mirasçılara intikalinin ancak zarar görenin ölmeden önce dava açması veya dava açma iradesini açıkça izhar etmesi durumunda mirasçılara intikal edeceği, mirasçıların ancak bu şartlarda açılmış davaya devam edebilecekleri veya dava açabilecekleri…” (Yargıtay Kararı- 12. CD., E. 2021/5779 K. 2023/582 T. 27.2.2023)

“…Olay tarihinden ölüm tarihine kadar geçen süre göz önüne alındığında, geçen süre içerisinde ... tarafından manevi tazminat davası açılmadığı gibi ... tarafından bu istemin davalıya karşı ileri sürüldüğü de kanıtlanmamıştır.

Kişilik hakları şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardandır. Davacıların murisi tarafından sağlığında davalıya karşı manevi tazminat davası açılmamıştır. Murisin sağlığında açarak talep etmediği manevi tazminatı, onun ölümünden sonra mirasçıları davacılar açtıkları bu dava ile talep edemeyeceklerdir…” (Yargıtay Kararı- 17. HD., E. 2017/32 K. 2017/6026 T. 29.5.2017)

Davacılar C. B., mirasçıları A. N. B. vekili Avukat A. K.. tarafından, davalı Y.. B.. aleyhine 12/11/2009 gününde verilen dilekçe ile maddi ve manevi tazminat isteminde bulunmuş, dava devam ederken davacı C. B. vefat etmiştir…

Davacının vefatı ile maddi ve manevi tazminat talep hakkı mirasçılarına geçer. Mirasçılar bu hak üzerinde iştirak halinde maliktirler. İştirak halindeki mülkiyette, davaya devam edilebilmesi için ya terekeye temsilci atanması ya da tüm mirasçıların davaya dahil edilmeleri gerekmektedir. Taraf teşkili kamu düzenine ilişkin olup yargılamanın her aşamasında mahkemece resen gözetilir…” (Yargıtay Kararı- 4. HD., E. 2013/5091 K. 2014/1833 T. 6.2.2014)

“Manevi tazminat isteme hakkı, kural olarak zarar görene ait bir haktır. Ancak zarar gören ölmeden önce dava açmış veya dava açma iradesini izhar etmiş ise, manevi tazminat isteme hakkı mirasçılarına intikal eder. Mirasçılar açılmış davaya devam edebilirler veya dava henüz ikame edilmemiş ise bizzat dava açabilirler.

Sigortalı sağlığında maddi tazminat istemli olarak dava açmış ise de; dava dilekçesinde manevi tazminat istemini saklı tutmamış, manevi tazminat istemi vefatından sonra mirasçıları tarafından ıslah talebiyle ileri sürülmüştür. Bu durumda ve ıslah dilekçesindeki açıklamaya göre zarar görenin henüz hayatta iken manevi tazminat isteminde bulunma iradesini açıkladığının kabulü mümkün değildir. Diğer bir deyişle zarar gören tereddüte mahal bırakmayacak biçimde ileride manevi tazminat isteminde bulunacağını ifade etmemiştir. Bu nedenle de iş kazası sonucu bedensel zarar gören sigortalının ölümünden sonra mirasçılarının dava açarak zarar verenden zarar gören işçi adına manevi tazminat isteminde bulunmaları mümkün değildir. Hal böyle olunca; davanın reddi yerine, ıslah dilekçesinin hatalı değerlendirilerek, manevi tazminat isteme iradesinin açıklandığının kabulü ile manevi tazminata karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuştur.” Yargıtay Kararı- 21. HD., E. 2015/5987 K. 2015/18074 T. 12.10.2015

f. Sonuç

Manevi zararın, dış alemdeki tezahürü bakımından maddi zarardan farklı olarak alacak hakkına dönüşebilmesi için zarara uğrayan kişi tarafından ileri sürülerek talepte bulunulmasının zorunlu olduğu açıktır. Murisin sağ iken herhangi bir manevi tazminat talebinde veya bu yönde bir irade açıklamasında bulunmamış olması durumunda, muris yaşasaydı manevi tazminat da isterdi gibi farazi bir talep üzerinden mirasçıların hareket etmesi mümkün değildir. Dolayısıyla, ölenin bizzat kendisinin uğradığı zarardan ötürü manevi tazminata ilişkin açılacak davalarda TMK m. 25/4 hükmü doğrultusunda ve yukarıda örnek olarak sunulan Yargıtay Kararları ışığında hareket etmek mirasçıların yararına olacaktır.

detail-photo-fancybox-1

Avukat Gülcan TIRAŞ

Kaynakça

1. Antalya, Gökhan:  -Manevi Zararın Belirlenmesi ve Manevi Tazminatın Hesaplanması, Legal 2017

2. Antalya, Gökhan: - Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Marmara Hukuk Yorumu, Cilt 1-2, Seçkin 2019

3. Eren, Fikret: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Yetkin 2019

4. Kılıçoğlu, Ahmet M.: Borçlar Hukuku Pratik Çalışmaları, Genel Hükümler, Turhan 2019

5. Oğuzman / Öz: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Cilt 2, Vedat 2019

6. Yavuz, Nihat: 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu Şerhi, 1. Cilt, Adalet 2015

7. www.lexpera.com.tr