BU YAZI MEMLEKETİM ELBİSTAN’A İTHAF EDİLMİŞTİR.

I. GİRİŞ

6 Şubat’ta Kahramanmaraş’ta yaşanılan ve binlerce insanımızın hayatını kaybetmesine sebep olan depremde ne yazık ki yere yakın noktada meydana gelen şiddetli tektonik hareketlilik sonucu meydana gelmiş ve doğu anadolu fay hattının kırılmasına sebebiyet vererek fay hattı üzerindeki 10 ilimizde ciddi hasarlara yol açmıştır. Mevzuata uygun inşa edilmeyen ve eksik malzeme kullanıldığı için enkaza dönen binalar, 40 binden fazla vatandaşımızın yaşamını yitirmesine sebep olmuştur. 

Yazımızda söz konusu depremle alakalı olarak önce müteahhidin sorumluluğundan ardından da ilgili diğer sorumlu kişilerden bahsedeceğiz.

II. MÜTEAHHİDİN SORUMLULUĞU

Kural olarak müteahhitler “gerekli özenin gösterilmemesinden” ve “ruhsata aykırı şekilde bina inşa etmesinden” doğan zararlardan sorumludurlar. Türkiye gibi deprem riskinin yüksek olduğu bir ülkede bu olgunun gerektirdiği kurallara uygun olarak yapılaşma gerekmektedir.

Müteahhidin cezai ve hukuki bir sorumluluğunun doğması için bir binayı kural ve kaidesine uygun yapmaması gerekmektedir. Kullanılan malzemenin uygun olmaması, statiğin hesaplanmaması, plan ve projenin uygun olarak çizilmemesi gibi eksik veya hatalı olarak yapılması gerekmektedir.

Bu kapsamda müteahhitler; kolon ve kirişlerin bağlantısında sorun olması, etriye demirinin eksik kullanılması, beton kalitesinin düşük olması, yıkanmamış deniz kumu kullanılması, kolonların gereğinden fazla kısa olması yahut ucuz işçilik gibi sebeplerle meydana gelecek tüm hasarlardan sorumlu olacaktır.

Ancak müteahhidin hukuki sorumluluğu ve cezai sorumluluğu birbirinden farklı olarak değerlendirilmelidir.

I. Hukuki sorumluluk için öngörülen süre, cezai sorumluluk için de geçerli değildir. Müteahhit tarafından yapılan binanın yıkılması hâlinde zamanaşımı, bu yapının tamamlanıp yapı kullanma izninin alındığı tarihten değil; yıkılma tarihinden itibaren başlayacaktır. Zira, neticesi hareketten ayrılabilen suçlarda zamanaşımı fiilin değil, neticenin gerçekleşmesi ile işlemeye başlar. Bu sayede soruşturmalar zamanaşımı engeline takılmayacaktır.

Yüksek mahkeme, deprem sebebiyle meydana gelen hasarlarda haksız fiil sorumluluğunu kabul etmekte ve sorumluluk açısından da müteselsil sorumluluğu kabul etmektedir. Bu da binanın müteahhidi ile proje müellifinin, hasarın meydana gelmesindeki kusur oranlarına bakılmaksızın oluşan zararın tamamından sorumlu olacakları anlamına gelmektedir.

II. Cezai sorumluluk açısından ise yapı uygun şekilde yapılsaydı hiç doğmayacak bir yaralama veya ölüm meydana gelirse müteahhit taksirle öldürme ve yaralamadan sorumlu olacaktır. Burada müteahhidin gerekli dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı kusurlu bir davranışı ile öngörülemeyecek şekilde başka bir kimsenin hayatına son vermesi durumu söz konusu olacağı için “Taksirle Ölüme Neden Olma” suçu oluşacaktır. Bu suç 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 85. maddesinde düzenlenmiştir:

“Madde 85- (1) Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan on beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

Taksirle yaralama suçu ise aynı kanunun 89. maddesinde düzenlenmiştir:

“Madde 89- (1) Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.”

Müteahhit mevzuata aykırı şekilde bina inşa ettiğinde (kullanılması gereken demir veya kaliteli betondan daha az veya daha kalitesiz malzeme kullanması gibi), olası bir deprem afetinin yaşanması durumunda, binanın yıkılmasını, bu şekilde içinde yer alan kişilerin hayatlarını kaybedebileceğini öngörebilmektedir. Ülkemiz koşullarında iki büyük fay hattının bulunduğu, fay hattı üzerinde veya bu fay hattında yaşanan depremlerden etkilenecek yakınlıkta bulunan şehirlerde depremin yaşanmasının, müteahhitlerin veya denetim yetkisini haiz olan kişiler bakımından öngörülebilir olmadığını söylemek mümkün değildir. Kaldı ki; Ülkemizde sık sık deprem yaşanmakta olduğundan, deprem gündemi hiçbir zaman sıcaklığını kaybetmemektedir. Bu halde öngörülebilir neticeden bahsettiğimizden, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı şekilde davranarak, öngörülebilir bir neticenin öngörülememesi anlamına gelen basit/adi taksirden söz edilemeyecektir.

Şikayet nasıl yapılmalıdır?

Ceza Hukuku yönünden müteahhitlerin sorumluluğunu incelerken bahsedilmesi gereken birkaç husus vardır. Bunlardan birisi şikayet kavramıdır. Ölenin ya da yaralananın eşi ve çocukları, eğer bunlar yok ise yakınları suçun işlendiği yerin Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyet dilekçesi vermelidirler. Ancak güvenlik sebebiyle başka bir il/ilçeye gitmeleri hâlinde bulundukları yer il/ilçe Başsavcılığına suçun işlendiği yer Başsavcılığına gönderilmek üzere de şikâyet dilekçesi verebilirler.

Dilekçenin doğrudan Cumhuriyet Savcılığına verilmesi önerilmektedir. Bu suçlarda belirli bir şikâyet süresi olmayıp, Yargıtay kararlarına göre zamanaşımı, depremin meydana geldiği gün başlayacaktır.

Zamanaşımı kaç yıldır?

Taksirle öldürme Madde 85- (1) Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

 (2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Şeklinde olup zamanaşımı hesaplanırken en üst sınır olan 15 yıl esas alınacaktır.

TCK 66.maddesi ‘Beş yıldan fazla ve yirmi yıldan az hapis cezasını gerektiren suçlarda onbeş yıl,’ zamanaşımı süresi olduğun belirtir.

Zamanaşımın başlangıcı

Suçun oluştuğu tarihten itibaren zamanaşımı işleyecektir. Depremde kişinin vefat etmesi durumundan bu tarih esas alınarak hesaplama yapılacaktır.

Görevli mahkeme hangisidir?

Taksirle öldürme TCK 85 maddesinde düzenlenmiş olup, bir kişi öldüyse asliye ceza mahkemesi görevlidir. Ancak, birden fazla insan ölmüşse veya ölenlerle beraber birden fazla kişi yaralanmışsa Ağır Ceza Mahkemesi yargılamada görevlidir.

Delil toplamak için dikkat edilmesi gerekenler

Binanın yaşı, statik raporu, mühendislerin çizdiği projeler, kullanılan beton gibi tüm hususlar belediye imar bölümlerinde arşivlerde mevcuttur. Ancak depremde yıkılan belediye binalarında delillerin kaybolma riskine istinaden enkazlar dikkatle kaldırılmalı, imar dosyaları kurtarılmalı, usulsüz ruhsat verenlerin kimler olduğu imzaları ile tespit edilmelidir.

İlan sitelerindeki açıklamalar, görseller, ilan tarihleri delil olarak saklanmalıdır. Yargılama esnasında sorumluların deprem riskini öngöremedikleri savunması, ‘depreme dayanıklı‘ açıklaması ile açtıkları ilanlar ile çürütülecektir.

Enkazlardan savcılık tarafından resen seçilecek bilirkişiler eliyle numune aldırılmalıdır. Enkaz kaldırıldıktan sonra müteahhit veya sorumlular delil yetersizliğini, kolonların ve betonun güçlü olduğunu, enkazın kaldırıldığı için lehe delil toplayamadıklarını ileri sürememelidirler.

Noterlerden destek alınarak bilirkişi ekipleriyle numune alınmalı, dosyalanmalı, fotoğraf ve videolar ile numunelerin ilgili inşaattan çıktığı tartışmaya vermeyecek vaziyette net olmalıdır.

Enkazdan Alınan Numunelerin Önemi

Deprem, yangın, patlama, çökme veya herhangi bir afet durumunda, enkaz altında kalan insanların kurtarılması ve kimliklerinin tespit edilmesi için çalışmalar yapılır. Bu çalışmalar sırasında, enkazdan alınan numunelerin analizi ve yorumlanması, birçok önemli bilgi sağlar.

Enkaz numuneleri, özellikle DNA analizi gibi teknolojik gelişmeler sayesinde, kayıp kişilerin kimliklerinin tespit edilmesine yardımcı olur. Bu sayede, enkaz altında kalan insanların aileleri ile iletişim kurulabilir ve kayıpların sayısı belirlenebilir.

Ayrıca, enkaz numuneleri, afetin nedenleri ve etkileri hakkında bilgi sağlar. Numunelerin analizi, hasarın boyutu, nedenleri, yapısal özellikleri, kullanılan malzemeler ve yapılan hatalar gibi bilgileri ortaya çıkarabilir. Bu bilgiler, gelecekte benzer afetlerin önlenmesi veya hasarın azaltılması için alınacak önlemler için kullanılabilir. Özellikle ceza sorumluluklarının belirlenmesinde deliller oldukça önem taşımaktadır. Alınan numuneler bu süreçte delil tespitinin yapılabilmesini sağlayacak ve sorumluların gerekli yargılamaya tabii tutulmasını sağlayacaktır.

Enkaz numunelerinin analizi aynı zamanda, yapıların dayanıklılığı, malzeme seçimi, tasarım ve inşaat yöntemleri gibi konuları da içeren yapısal mühendislik araştırmalarında da kullanılır. Bu sayede, gelecekte inşa edilecek yapıların daha güvenli ve dayanıklı olması için gereken değişiklikler belirlenebilir.

III. Konu ile alakalı emsal Yargıtay kararları ise aşağıda belirtildiği şekildedir:

Müteahhidin taksirle öldürmeden cezalandırıldığı emsal bir karar;

‘Buna göre, … Apartmanına ait 14.10.1994 tarih ve 330/A numaralı yapı ruhsatının bulunduğu, 20.06.1995 tarih ve 252 numaralı tadilat ruhsatı ile de kat ilavesi yapıldığı ancak söz konusu yapıya ait yapı kullanma izin belgesinin bulunmadığı, yapı ruhsatının … tarafından düzenlendiği, kontrol işlemlerini …’ ın yaptığı, …’ın ise yapı ruhsatını onaylayan İmar Müdürü olduğu, bina sahibi tarafından inşaatına başlanılacak binanın yapım aşamalarına başlamadan önce İmar Kanunu ve Yönetmelikleri gereğince gerekli olan evrakların temin ettirilerek dosyasına konulmamasından, inşaat ruhsatının 54. bölümünün fenni mesule imzalattırılmadan inşaat ruhsatının verilmesi nedeniyle; 3194 sayılı İmar Kanunun “Ruhsat alma şartları” başlıklı 22. maddesindeki, “Yapı ruhsatiyesi almak için belediye, valilik bürolarına yapı sahipleri veya kanuni vekillerince dilekçe ile müracaat edilir. Dilekçeye sadece tapu (istisnai hallerde tapu senedi yerine geçecek belge) mimari proje, statik proje, elektrik ve tesisat projeleri, resim ve hesapları, röperli veya yoksa, ebatlı kroki eklenmesi gereklidir. Belediyeler veya valiliklerce ruhsat ve ekleri incelenerek eksik ve yanlış bulunmuyorsa müracaat tarihinden itibaren en geç otuz gün içinde yapı ruhsatiyesi verilir. Eksik veya yanlış olduğu takdirde; müracaat tarihinden itibaren onbeş gün içinde müracaatçıya ilgili bütün eksik ve yanlışları yazı ile bildirilir. Eksik ve yanlışlar giderildikten sonra yapılacak müracaattan itibaren en geç onbeş gün içinde yapı ruhsatiyesi verilir.” hükmüne aykırı davrandıkları; binanın mevcut taşıyıcı elemanlarının donatı detaylandırmasında yetersizlikler olduğu, beton içerisinde standart dışı agregaların olduğu, malzeme kalitesinde, binanın proje ve yapım aşamasında yetersizlikler olması sonucu binanın meydana gelen deprem nedeni ile yıkılmasında, sanıklar …, … ve …’ın objektif olarak var olan dikkat ve özen yükümlülüğünü öngörebilecek ve yerine getirebilecek durumda olmalarına rağmen, İmar Kanununa, 1975 Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik hükümlerine ve dönem itibariyle bilim ve fennin gerektirdiği teknik şartlara aykırı davrandıkları, üzerilerine düşen dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranarak, mevcut sonucun gerçekleşmesinde etkili oldukları, bu nedenle meydana gelen ölümler bakımından sanıkların eyleminin bilinçli taksirle öldürme suçunu oluşturacağı gözetilmeksizin, oluşa ve dosya kapsamına uygun olmayan gerekçelerle sanıklar …, … ve … hakkında beraat kararları verilmesi,’ YARGITAY 12. Ceza Dairesi Esas: 2020 / 10626 Karar: 2022 / 10721 Karar Tarihi: 27.12.2022

Bilinçli taksirle öldürme suçu olduğunu gösteren güncel başka bir karar;

Sanıklar …, …’ın ise, söz konusu binanın sahipleri ve müteahhidi olarak yapımından sorumlu oldukları halde, yürürlükteki kurallara uygun bir inşaat yaptırmak bakımından kendi üzerlerine düşen dikkat ve özeni göstermemesi nedeniyle kusurlu olduklarının kabul ve tespit edildiği olayda;

1-Taksirli suçlar açısından temel cezanın belirlenmesinde; TCK’nın 61/1. ve 22/4. madde ve fıkralarında yer alan ölçütlerden olan failin kusuru, meydana gelen zararın ağırlığı, suçun işleniş biçimi ile suçun işlendiği yer ve zaman nazara alınmak suretiyle, aynı Kanunun 3/1. maddesi uyarınca işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı olacak şekilde maddede öngörülen alt ve üst sınırlar arasında hakkaniyete uygun bir cezaya hükmolunması gerekirken, yürürlükteki kurallara uygun bir inşaat yaptırmak bakımından dikkat ve özeni göstermeyen, binadaki malzeme ve donatı yetersizliklerini denetlemeyen, bu nedenle birinci derece deprem bölgesinde bulunan … Apartmanının tamamen çökmesine ve 43 kişinin göçük altında kalarak ölmesine asli kusurlu olarak neden olan sanıklar …, …, … ve … hakkında, … ve hakkaniyet kuralları uyarınca cezada orantılılık ilkesi gözetilerek alt sınırdan daha fazla uzaklaşmak suretiyle ceza tayini gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurularak sanıklar hakkında eksik cezaya hükmolunması,

2-Depremde yıkılan … Apartmanından alınan karot numunelerinin teknik bilirkişiler tarafından incelenmesi neticesinde; 1997 yılında yayımlanan Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkındaki Yönetmelikte birinci ve ikinci derece deprem bölgelerindeki binalarda C20 veya daha yüksek dayanımlı beton kullanılmasının zorunlu olmasına rağmen, kullanılan betonun Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkındaki Yönetmelikte belirtilen minimum beton sınıfı olan C16’yı dahi sağlayamadığı, etriye aralığı açısından ve binanın mevcut taşıyıcı elemanlarının donatı detaylandırmasında yetersizlikler olduğu, bilirkişi raporu ile proje verilerine göre kolon boyutları, donatı çap ve adetlerinde de farklılıklar olduğu, parça beton numuneler içerisinde çimento hamuru-agrega arasında aderans çözülmesi olduğunun belirlendiği, bu yetersizlik ve eksikliklerin binanın yıkılmasında etkili olduğu; sanıkların yıkılan binanın proje aşamasında, yapım aşamasında ve … bitimi aşamasında, üzerilerine düşen yükümlülükleri yerine getirmediği, öngörülebilen bu netice bakımından dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranan sanıklar …, …, … ve … hakkında bilinçli taksirin koşullarının oluştuğu anlaşılmakla, tayin olunan cezalarında 5237 sayılı TCK’nın 22/3. maddesi uyarınca arttırım yapılması gerektiğinin gözetilmemesi,

3-TCK’nın 53/6. maddesinde “belirli bir meslek veya sanatın ya da trafik düzeninin gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla işlenen taksirli suçtan mahkumiyet halinde 3 aydan 3 yıla kadar bu meslek veya sanatın icrasının yasaklanmasına ya da sürücü belgesinin geri alınabileceğine karar verilebileceğinin düzenlendiği, bir mesleğin icrasının yasaklanabilmesi için ruhsatnameye bağlı olarak yürütülmesi gerekmekte olup, inşaat mühendisi olduğu anlaşılan sanık …’nin çalışmasının ruhsatnameye bağlı olarak yürütülen bir meslek olmadığı nazara alınmadan, çalışma hürriyetini kısıtlayacak şekilde mesleğini icrasında bulunmaktan 1 yıl 6 ay süre ile yasaklanmasına karar verilmesi,

4-Taksirle işlenen suçlarda iştirak hükümlerinin uygulanamayacağı gözetilerek, yargılama giderinin her bir sanığa sebebiyet verdikleri tutar kadar ayrı ayrı yükletilmesine karar verilmesi gerekirken, yargılama giderlerinin eşit olarak tahsiline karar verilmesi,

Kanuna aykırı olup, sanıklar … ve … müdafiileri, sanık …, sanık … ile katılanlar …, …, …, … ve … vekilinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden, hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca kısmen isteme uygun olarak BOZULMASINA’; YARGITAY 12. Ceza Dairesi Esas: 2020 / 12133 Karar: 2022 / 10714 Karar Tarihi: 27.12.2022

‘’Yargıtay 12. Ceza Dairesi

Esas: 2020/3974 Karar: 2022/4602 Tarih: 13.06.2022

Taksirle ölüme sebebiyet verme suçu, Türk Ceza Kanunu m. 85’te düzenlenmiştir. Bu suça göre, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranarak bir başkasının ölümüne sebep olan kişi cezalandırılır. Fail burada, dikkatsiz ve özen yükümlülüğüne aykırı davranmaktadır.

Failin, öngörülebilecek bir neticeyi öngörmesine rağmen şansa talihe veya deneyimine güvenerek ancak neticeyi istememesine rağmen netice oluşuyorsa bu durumda bilinçli taksir durumu söz konusudur.

Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 2020/3974 Esas, 2022/4602 Karar sayılı, 13.06.2022 tarihli güncel kararında birinci ve ikinci derece deprem bölgelerindeki binalarda C20 veya daha yüksek dayanımlı beton kullanılmasının zorunlu olmasına rağmen, kullanılan betonun Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkındaki Yönetmelikte belirtilen minimum beton sınıfı olan C16’yı dahi sağlamadığı, bu yetersizlik ve eksikliklerin binanın yıkılmasında etkili olduğu; sanıkların yıkılan binanın proje aşamasında, yapım aşamasında ve iş bitimi aşamasında, üzerlerine düşen yükümlülükleri yerine getirmediği, öngörülebilen bu netice bakımından dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranan sanıklar hakkında cezanın artırılmaması kanuna aykırı bulunmuştur.’’

Yargıtay’ın bu içtihadında inşa ettiği yapıda kullanması gereken beton kalitesinin altında beton kullanarak binanın çökmesine sebep olması durumunda müteahhidin bilinçli taksirle hareket ettiği kabul edilmelidir. Özellikle deprem riski olan bölgelerde mesleği inşaat yapmak olan kişilerin kullandıkları betonun kalitesi sebebiyle binanın depremde vs. çökebileceğini öngördükleri ama şansa tecrübeye güvenerek yine de bu fiillerine devam ettikleri kabul edilmelidir.

III. İDARENİN SORUMLULUĞU

İdare hukukunda idari sorumluluğun iki alt başlığı bulunmaktadır. Bunlar; idarenin kusurlu sorumluluğu ve kusursuz sorumluluğudur.

Kusurlu sorumluluk, ‘hizmet kusuru’ kavramına dayanmaktadır. Hizmet kusuru “idarenin kuruluşunda, düzenlenmesinde ve işleyişinde ortaya çıkan bir ‘bozukluk’, ‘aksaklık’ veya ‘boşluk’ olarak tarif edilmektedir. Hukukumuzda hizmetin “hiç işlememesi”, “geç işlemesi” veya “kötü işlemesi” hizmet kusuru olarak değerlendirilmekte olup, idarenin ortaya çıkan zararı tazmin etmesi gerekmektedir.         

İdarenin kusursuz sorumluluğu; idarenin kusuru bulunmasa dahi, oluşan zarar ile idarenin faaliyeti arasında nedensellik bağının bulunması hâlinde gündeme gelen sorumluluk hâlidir. Yani idarenin kusuru olmasa dahi oluşan zarardan sorumlu tutulması hukuken mümkündür.

Zarar ile idari davranış arasında illiyet bağının kesildiği veya zayıfladığı durumlarda idarenin sorumluluğu da ya ortadan kalkar ya da azalır. İdarenin sorumluluğunu ortadan kaldıran ya da azaltan hâller şunlardır: mücbir sebep, beklenmeyen hâller, zarara uğrayan kişinin davranışı, üçüncü kişinin davranışı.

Ülkemizin büyük bir kısmı deprem bölgesinde bulunduğundan depremin önlenmesi mümkün olmasa bile nerelerde deprem olabileceği öngörülerek idarece gerekli önlemler alınarak zararın minimuma indirilmesi sağlanabilir. Aksi durumda idarenin hizmet kusuru nedeniyle sorumluluğuna gidilebilecektir.

Danıştay 11. D., 20.06.2007 tarih, 2005/1353 E., 2007/6248 K. sayılı kararında:

“Bir idari işlem veya bir idari sözleşmenin uygulanması durumunda olmayan, idarenin her türlü faaliyetlerinden veya hareketsiz kalmasından, araçlarının kullanımından, taşınır ve taşınmaz mallarının veya tesislerinin yönetiminden dolayı oluşan zararları idari eylem sonucu oluşan zarar ve buna yol açan eylemi de sonuç olarak idari eylem kavramı içerisinde düşünmek gerekmektedir. Deprem nedeniyle oluştuğu ileri sürülen zararların tazmini istemiyle açılan bu davada, yapının üzerinde bulunduğu zeminin özelliği, zemin durumuna göre depreme dayanıklılığının kontrolü, yapı kullanma izni bulunup bulunmadığı, imar planları ve inşaat ruhsatlarının hangi idarelerce yapıldığı ve verildiği, yapıların imar açısından denetlenmesi, afete uğramış ve uğrayabilecek bölgeler ile yapı ve ikamet için yasaklanmış afet bölgelerinin tespit ve ilan edilip edilmediği, afet bölgelerinde yapılacak yapılarla ilgili kuralları, yapı tekniklerini, projelendirme esaslarını, ülkenin deprem haritalarını hazırlamak konusunda idarelerin üzerlerine düşen görev ve yetkileri yerine getirip getirmediği, denetim ve kontrol görevlerini yapıp yapmadığı hususları ayrı ayrı irdelenmeli ve idarece gerekli önlemlerin alınıp alınmadığı belirlenmeli ve bunun sonucuna göre; idarenin belli bir hareket tarzı izleyip izlemediği veya hareketsiz kalıp kalmadığı ortaya konulmalıdır. Olaya bu açıdan bakınca yukarıda yapılan belirleme sonucu olayda idarelerin hareketsizliği söz konusu olmakla öğretide de kabul edildiği gibi idarenin bu hareketsizliğinin ‘olumsuz eylem’ olarak kabulü gerekmektedir. Mücbir sebep, sezilemeyen ve karşı konulamayan bir olayı ifade eder. Bu sebep, zararı idareye yüklenebilir olmaktan çıkaran ve zararla idari faaliyet arasındaki illiyet bağını kesen dış bir etken olarak doğal, toplumsal veya hukuki bir olaydan kaynaklanabilir. Sezilemezlik, karşı konulamazlık, kusursuzluk ve gerçeklik halleri mücbir sebebin ayırt edici öğelerini oluşturmaktadır. Deprem kuşağında yer alan bölgede, deprem gerçeğinin bir veri alınması suretiyle yerleşmelerle ilgili alanların belirlenmesi, bu alanlardaki yapılaşmaya ilişkin kararların alınması, uygulanması ve denetlenmesiyle ilgili idari faaliyetlerin bütünündeki olumsuzluklardan oluşan idarenin ‘olumsuz eyleminin’ bulunması durumunda, depremin mücbir sebep olarak değerlendirilerek zararla illiyet bağını kestiğini kabule olanak bulunmamaktadır. Bu durumda, Mahkemece uğranıldığı ileri sürülen zararın oluşumunda idarenin hizmet kusuru bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi sonucu bir karar verilmesi gerekirken depreminin mücbir sebep kabul edilerek zararla idari faaliyet arasındaki nedensellik bağının ortadan kalktığı gerekçesiyle davanın reddi yolundaki kararda isabet görülmemiştir.” şeklinde bir hüküm tesis etmiştir.

Danıştay bu kararında deprem kuşağında yer alan bir bölgede yürütülen faaliyetlerde idarenin depreme karşı hazırlıklı olması gerektiğini ve idarenin bu konuda gerekli çalışmaları, araştırmaları, kontrolleri, denetlemeleri yapmadığı takdirde mücbir sebebe dayanarak sorumluluktan kurtulamayacağını açıkça belirtmiştir.

7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun’da belirtildiği üzere belediye, mülk idare amirleri ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na afet bölgelerindeki yapıları denetleme görev ve yetkisi verilmiştir. Bu makamlar sorumlu oldukları alanlarda yapıların mevzuata uygun olarak yapılıp yapılmadığını denetlemekle yükümlüdürler. Deprem nedeniyle zarara uğrayan kişi binanın mevzuata aykırı yapıldığını ispatladığı takdirde, idarenin oluşan zararı tazmin etmesi gerekecektir.

IV. BELEDİYE İMAR MÜDÜRÜ VE İLGİLİ MEMURLARIN SORUMLULUĞU NEDİR?

Gerekli evraklar olmaksızın, yönetmelik hükümlerince olması gereken belgeler olmadan sanki varmış gibi binalara oturma ruhsatı veren her kişi ayrıca taksirle öldürme suçunda müşterek faildir.

Denetim firmasının raporu ile sınırlı şekilde inceleme yapan ve yapı ruhsatı veren belediyenin, yapının deprem mevzuatına uygun olmadığını öngörebilmesi mümkün olmadığından, herhangi bir ceza sorumluluğu gündeme gelmeyeceği düşünülebilirse de, imar planını deprem bölgelerine uygun şekilde hazırlamayan, gerekli ekibi ve çalışma ortamını hazırlamayan, deprem bölgelerinde çarpık kentleşmeye, yüksek binaların inşasına izin veren, uzmanların uyarı ve tavsiyelerini dikkate almayan belediyenin karar organlarının ceza sorumluluğu gündeme gelecektir. Bu sorumluluğun, ölüm neticeleri bakımından kayıtsız kalınarak hareket edildiğini söylemenin zor olduğu gözetildiğinde, bilinçli taksirin varlığı belirtilebilir.

V. ARSA SAHİBİ YÖNÜNDEN;

İnşaatta kullanılacak malzemenin arsa sahibi tarafından karşılandığı durumda, sorumluluk silsilesine arsa sahibi de dahil olacaktır. Bu halde; olası kast bakımından Türk Ceza Kanunu m.37/1’e göre müşterek failliği dikkate almak gerekir, çünkü birden fazla fail suçun icra hareketleri üzerinde fonksiyonel ve ortak hakimiyet kurduklarında, depremde yıkılan binanın inşası ve kullanımında söz konusu olan hukuka aykırılıklara beraber katkı sunduklarında, kayıtsız kaldıkları ve olursa olsun dedikleri durumda her ne kadar taksir derecesinde kusurda her bir fail kendi kusurlu hareketinde sorumlu olsa da, suçun sonucuna dayalı açık istek olmasa bile, hareketi bilerek ve isteyerek yapan failin neticeye dair kabullenmesi ile öne çıkan olası kast derecesinde sübjektif kusurda icra hareketlerine sağlanan katkı bakımından müşterek fail derecesinde görülecek ve TCK m.37 uyarınca ceza sorumluluğu yüklenecektir.

VI. DENETİM FİRMASININ SORUMLULUĞU BAKIMINDAN;

Denetimin eksik yapıldığı veya hiç yapılmadığı, binanın sadece dışına bakılarak inceleme yapıldığı durumlarda, denetim firmasının denetlenen binadaki aksaklıkları ve mevzuata aykırılıkları tespit etmek yükümlülüğünde olması sebebiyle, binanın yıkılması durumunda, bu eksiklikleri, aykırılıkları ben yapmadım şeklindeki savunmasına katılmak mümkün olmayacaktır. Bu durumda, denetimi yapan firmanın, binayı yapan müteahhit ile birlikte, deprem mevzuatına uygun olmayan bir binanın yıkılabileceği riskini göze aldıkları, birlikte göğüsledikleri söylenebilecektir. Bu denetimin yapılmamasıyla, depreme dayanıklı olmayan bir binanın iskana açılması ihtimalini gözardı edilmiş olur. Denetim firmasının mevzuata aykırılıkları bilmesine rağmen, haksız kazanç gibi hukuka aykırı yöntemlerle, binanın mevzuata uygun olduğuna dair rapor vermesi durumunda, artık olursa olsun motivasyonuyla hareket ettiği, binanın yıkılmasına kayıtsız kaldığı, dolayısıyla olası kast ile hareket ettiği söylenebilecektir.

VII. İMAR AFFI BAKIMINDAN; 

İmar mevzuatına aykırı şekilde yapılan binaların, daha sonra devlet tarafından hukuki zemine kavuşturulmasını amaçlayan imar barışının kapsamında, asgari güvenlik koşulları taşımayan ve can güvenliği bakımından yapı standartlarına aykırı olan binalara yapı kayıt belgesi veren kişi ve kurumlar bakımından ceza sorumluluğu gündeme gelebilir.

3194 sayılı İmar Kanunu’nun geçici 16. maddesinde düzenlenen imar affından yararlanmanın tek şartı, yapının 31.12.2017 tarihinden önceden yapılmış, başvurunun 31.10.2018 tarihinden önce başvurulması ve 31.12.2018 tarihinde önce kayıt bedelinin ödenmesi olmamalıdır. Kayıt dışı bina ancak güvenli kullanım standardına uygun olması koşuluyla kayıt altına alınıp iskan izni verilmelidir.

Yapı kayıt belgesi verilen yapılar hakkında verilen yıkım kararları ve tahsil edilmeyen idari para cezaları iptal edilmekte, yapının depreme dayanaklılığı malikin sorumluluğuna bırakılmaktadır. Oysa, idarenin, kendi vatandaşlarını koruma, vatandaşlarının yaşam hakkını gözetme yükümlülüğü bulunmaktadır.

Dolayısıyla; vatandaşın hayatını riske atan imar affı uygulamasının, yapılacaksa bile depreme uygunluk şartının sağlanarak tatbik edilmesi gerekir. Aksi takdirde; deprem tehlikesi altında bulunan bölgede, denetim ve inceleme yapılmadan, yapıların kullanılmasına izin verilmesi halinde, bu izni veren idarenin sorumlu olacağı, kanunu tatbik etmekle yükümlü olan memurun sorumluluğundan bahsedilemeyeceği, her ne kadar kanunda depreme dayanıklılık bakımından yapı malikine sorumluluk yüklense de, bu sorumluluğun ceza sorumluluğu bakımından sonuç doğurmadığı belirtilmelidir.

Bununla birlikte; tüm tedbirlerin alındığı, imar planına ve deprem mevzuatına uyun olarak inşa edilen yapının, deprem sebebiyle yıkılarak insanların hayatını kaybetmesi durumunda, doğal afet dışında, ölüm neticelerine sebep veren bir unsurun bulunmadığı, dolayısıyla ceza sorumluluğunu doğuracak bir fiilden bahsedilemeyeceği ve neticenin faillere objektif olarak isnat edilemeyeceğinden ceza sorumluluğu gündeme gelmeyecektir.

VIII. İNŞAAT MÜHENDİSİNİN SORUMLULUĞU NEDİR?

İnşaat mühendisi, yapıda zemine, yapılacak binanın yüksekliğine göre, inşaat alanına göre kaç tane kolon kullanılması gerektiğine, kaç kiriş yapılması gerektiğine, kolon ve kirişlerdeki demirlerin kalınlık ve sayısına karar verir. Hatalı karar verilmiş gerekli inceleme ve araştırma yapılmamış ise taksirle öldürme suçu oluşacaktır. Bilinçli olarak malzemeden kısmak için rapor tanzim edilmişse, olası kast ile öldürme suçu oluşacaktır.

 IX. JEOLOJİ MÜHENDİSİNİN SORUMLULUĞU NEDİR ?

Jeoloji mühendisi zemin etüdü yaparak temelin hangi malzeme ile nasıl inşa edilmesi gerektiğine karar veren kısımda ağırlık gösterir.

Jeoloji Mühendisi, inşaat sektöründe aşağıdaki görev tanımlarına sahip olabilir:

1- Proje sitesinin jeolojik özelliklerinin ve zemin koşullarının incelenmesi: Proje alanındaki zemin tipini belirlemek, zemin altındaki kayaların ve toprakların birikintilerinin tasarım ve yapım aşamasında dikkate alınması gereken özelliklerini belirlemek.

2- Proje alanında deprem tehlikesi ve risk değerlendirmesi: Proje alanındaki deprem tehlikesini ve riskini belirlemek ve gerektiğinde proje tasarımına dahil etmek.

3- Zemin etude ve analizi: Proje alanındaki zeminin mekanik özelliklerinin belirlenmesi ve zemindeki değişikliklerin analizi.

4- Zemin kaynaklı sorunların belirlenmesi ve çözüm önerileri: Proje alanındaki zemin kaynaklı sorunların belirlenmesi ve çözüm önerileri.

5- Fondasyon tasarımı: Binanın fondasyon tasarımının belirlenmesi ve zemindeki değişikliklerin dikkate alınması.

6- Yapı malzemeleri seçimi: Proje alanındaki zemin tipine göre uygun yapı malzemelerinin seçimi ve bu malzemelerin yapım aşamasında kullanımına ilişkin yönergelerin verilmesi.

Jeoloji Mühendisi, inşaat sektöründe proje alanındaki zemin koşullarını ve deprem tehlikesini inceleyerek, proje tasarımının ve yapımının güvenli ve etkili bir şekilde gerçekleşmesini sağlamalıdır.

Uzmanlardan aldığımız bilgiye göre, deprem bölgesinde yapılar incelendiğinde temeli ve ilk iki katı çöken ancak üstü sağlam kalan binaların malzemesinde bir eksiklik olmayabilir. Ancak zemin etüdü hatalı ve eksik yapılmış ise kazık temel yerine, radyal temel tercih edilmiş bu nedenle bina çökmüş olabilir.

İskambil kağıdı gibi üst üste yığılarak çöken yeni yapım binalarda ise uzmanların ilk görüşü binada demir ve çimento eksiltildiği yönündedir. Uzmanlar, bir bina malzemeden çalınmamışsa şiddetli deprem altında en fazla yan yatar, duvarları sıvaları çatlar demektedir. Yeni bir binanın toz bulutu içerisinde olduğu yere çökmesi ciddi bir malzeme eksiği göstergesidir.

X.  SON OLARAK

Yaralar hemen sarılamaz belki ama sorumlular derhal hakettikleri yerde olmalılar..

 

Av. Şehriban GÜZEL EREN

IV. KAYNAKÇA

(1) ALTUNAY , G. , DEPREMDE MÜTEAHHİDİN VE İDARENİN SORUMLULUĞU’’

(2) EKİN, A. (2023) , ‘’ Depremde Yıkılan Binalarda Müteahhitin Cezai Sorumluluğu’’

(3) KAYA, B. (2023) , ‘’ DEPREM SONRASI YIKILAN VEYA HASAR GÖREN BİNALARDA MÜTEAHHİDİN HUKUKİ VE CEZAİ SORUMLULUĞU – 06.02.2023 KAHRAMANMARAŞ DEPREMİ’’ https://www.kapitalhukuk.com// 28.02.2023

(4) SEZGEN, M. (2023) , ‘’ Müteahhidin cezai sorumluluğu ve deprem

< https://www.sezgenhukuk.com// 03.03.2023>

(5) ŞEN, E. (2023) , ‘’ Depremlerde Yıkılan Binalardan Doğan Ceza Sorumluluğu’’

(6) GENÇ, M. (2023) , ‘’ Depremde Müteahhidin Cezai Sorumluluğu < https://avmehmetgenc.com//03.03.2023>

(7) 

(8)