Türk Medeni Kanunu madde 175'e göre;

"Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir."

Yine aynı kanun madde 176'ya göre hükmedilen bu nafaka toplu olarak veya irat biçiminde ödenmesine karar verilebilir. Ancak uygulamada yoksulluk nafakasının da iştirak nafakasının da irat biçiminde ödenmesine karar verilir. İrat biçiminde ödeme ise nafaka borçlusunun nafaka alacaklısına aylık düzenli olarak nafaka tutarını ödemesidir.

Günümüzde borçların "elden" ödenmesi gibi bir kurum ortadan kalktığında bu tür ödemelerin mutlaka banka yoluyla ödenmesi tavsiye edilmektedir. Zira bu yol özellikle borçlu tarafı ödemeyi yaptığına dair ispat yükü açısından koruma altına almaktadır. Aylık düzenli olarak ödenen bir nafaka ödemesi nafaka borçlusunu hem icra takibi ile karşı karşıya kalmaktan hem de Nafaka Yükümlülüğünü Yerine Getirmeme suçu bakımından şikayet edilmekten korumaktadır.

Nafaka Ödemesi Nasıl Yapılmalıdır?

Belirttiğimiz gibi nafaka borcunun ve hatta tüm para borçlarının hem borçluyu hem alacaklıyı koruması adına banka yoluyla yapılması en doğru olandır. Ancak bu halde dahi nafaka borçluları nafaka borcunu ödemediği iddiaları ile icra takibi ile karşı karşıya kalmaktadır. Bu durumda ise yasal mevzuat ve emsal yüksek mahkeme kararlarının incelenmesi gerekmektedir.

Medyaya yansıyan  nafaka borçlusunun nafaka ödemesini yaparken banka havalesi açıklamasına "sadaka" yazması ve bunun üzerine nafakasını ödemediğinde dair icra takibiyle karşılaşması sonrasında açılan davada aile mahkemesi "sadaka" açıklamasıyla yapılan ödemenin nafaka yerine geçmeyeceğine karar vermiştir.  Bu kararın yerinde olduğu kanısındayız. Zira nafaka borçlusu bu ödemeyi yaparken nafaka alacaklısını adeta "aşağılamak" kastıyla yapmış olup ayrıca hukuken de bu ödemeleri nafaka borcu için yaptığını ispat edememiştir. Çünkü bir banka dekontu açıklamasının aksini iddia eden tarafın bu ispat etmesi gerekmektedir.

Bu medyaya yansıyan nafaka kararının yanı sıra İcra Hukuk Mahkemeleri de birçok açıklaması olmayan banka ödeme dekontlarının nafaka ödemesi yerine geçip geçmeyeceğini tartışmaktadır. Bu konuda henüz bir fikir birliğine varılmış değildir. Birkaç örnekle bu konuda irdelemek isteriz;

YARGITAY 12. Hukuk Dairesi Esas: 2009/ 22641 Karar: 2010 / 3781 Karar Tarihi: 19.02.2010;

"Alacakların takibine dayanarak yaptığı 09.07.2008 tarihli tedbir kararı gereğince, 04.04.2008 tarihinden itibaren takip alacaklısı kadın için aylık 2.500. TL. müşterek çocuklardan her biri için aylık 2.000. TL. tedbir nafakasına hükmedildiği anlaşılmaktadır. Genel haciz yolu ile başlatılan takipte borçlu bir takım ödemelerde bulunduğunu belirterek takibe itiraz etmiştir. İtirazın kaldırılması aşamasında mahkemece Dairemizin önceki içtihatları doğrultusunda inceleme yaptırılarak, ödeme belgelerinde nafakaya ilişkindir kaydını taşımayanlar nazara alınmayacak yazılı şekilde sonucu görülmektedir. Ancak Dairemizce oluşturulan yeni içtihat gereğince borçlunun somut olayda, gözlendiği gibi birbirini takip eden tarihlerde, tüm nafaka borçlarını kapsamasa dahi birtakım ödemeler yaptığı ve yaptığı bu ödemelerin nafaka borcuna ilişkin olduğuna dair bir açıklama olmasa bile, ödenen miktar nispetinde nafaka borcundan kurtulacağına kabulü gerekmektedir. Zira işleyen nafaka borcu bulunan bir borçlunun yaptığı ödemelerin bu borç dışında, ahlaki bir ödeme olduğunu kabul etmek hak kaybına neden olmaktadır. Kaldı ki zorunlu olsa dahi, nafaka borcu da nitelik itibarıyla temelde ahlaki bir ödemedir. Açıklanan nedenlerle Dairemizce içtihat değişikliğine gidilmiş ve az yukarıda belirlenen ilkeler kabul edilmiştir.

Hal böyle olunca mahkemece yapılacak iş, borçlu tarafça yapılan tüm ödemelerin açıkça alacaklı tarafça nafaka dışındaki bir alacağa ilişkin olduğu ispat edilmediği sürece, nafaka borcuna mahsuben yapıldığının kabulü gereğinden, yeniden alınacak ek rapor sonunda oluşacak duruma göre bir karar vermekten ibarettir."

YARGITAY 12.Hukuk Dairesi Esas: 2014/ 368 Karar: 2014 / 3387 Karar Tarihi: 11.02.2014;

"Alacaklı tarafından borçlu aleyhine ara kararı ile hükmedilen tedbir nafakasının tahsili için başlatılan genel haciz yoluyla takipte borçlu borcu ödediğinden bahisle itiraz etmiş olup alacaklı tarafından mahkemeden itirazın kaldırılması talep edilmiş, mahkemece itirazın kaldırılmasına, takibin 10.238,63 TL üzerinden devamına, tazminat isteminin reddine karar verilmiştir.

Dairemizin önceki uygulamalarında, sunulan ödeme belgelerinin geçerli olabilmesi için açıkça nafaka borcuna atfen yapıldığının yazılı olması gerektiği koşulu aranırken, içtihat değişikliğine gidilerek, nafaka kararından sonra ancak icra ödeme emri tebliğinden önce yapılan ödemelerin nafaka borcundan mahsubu gerekeceği ilkesi benimsenmeye başlanmıştır. Buna göre yapılan ödemelerde hükmolunan aylık nafaka miktarı ve bu miktarın katları şeklinde ödemeler görünüyor ise, ödeme belgelerinde nafaka borcuna ilişkin olduğuna dair atıf olmasa dahi bu ödemelerin de nafaka borcundan mahsubunun hakkaniyet kurallarına uygun düşeceğinin kabulü gerekir. Zira işleyen nafaka borcu bulunan bir borçlunun yaptığı ödemelerin bu borç dışında ahlaki bir ödeme olduğunu kabul etmek hak kaybına neden olacaktır. Aksi düşünce, aşırı şekilcilik olup, hak zayiine ve mükerrer ödemelere neden olacağından kabulü mümkün değildir.

Bu açıklamaların ışığında somut olaya bakıldığında, ödemelerin bir kısmının belirtilen kıstaslara uygun düşmediği görülmekle, mahkemece, nafaka borcu için ödendiği açıklamasını içermeyen, aylık nafaka miktarı ve bu miktarın katları şeklinde de olmayan, ödemelerin ahlaki ödeme olarak kabulü ile nafaka borcundan mahsup edilmemesi, ancak nafaka ara kararından sonra nafaka açıklamasıyla yapılan ödemelerin geçerli olduğunun dikkate alınması, bu açıklamalar doğrultusunda inceleme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir."

Bu kararlarda nafaka borçlusunun açıklama yazmaksızın nafaka alacaklısına para göndermesinin nafaka alacağı olarak kabul edilmesi gerektiğine, bunun aksini iddia eden nafaka alacaklısının ise bunu ispat etmesi gerektiğinde, ispat yükünün nafaka borçlusunda olmasının hakkaniyete aykırı olduğuna ve ödemelerin nafaka borcu dışında ahlaki bir ödeme olduğunu kabul etmenin hak kaybına neden olacağına değinilmiş ve bu yönde görüşler bildirilmiştir. Önemle belirtmek gerekir ki bu emsal kararların esas davaları İcra Hukuk Mahkemeleridir.

YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2014/ 10434 Karar: 2015 / 3962 Karar Tarihi: 11.03.2015;

"Menfi tespit davasında ispat yükü kural olarak davalı alacaklıya aittir. Davalı alacaklı, davacı borçludan, alacağının bulunduğunu ispat etmekle mükelleftir. Ancak, davacı borçlu aralarındaki hukuki ilişkiyi ve bundan kaynaklanan borcunun olduğunu kabul edip, bu borcun herhangi bir sebep ile son bulduğunu ileri sürüyor ise, ispat yükü davacı borçluya geçecektir.

Davacı tarafından; davalı ve müşterek çocukların oturduğu daire için kira, aidat, yakıt, su, elektrik giderlerine ilişkin olarak, bu takip tarihinden önce yapılan ödemelerin, nafakaya mahsuben ödendiğine dair açıklama bulunmadan nafakaya mahsuben yapıldığı kabul edilemez.

Zira, davacı baba, TMK'nun 327/1.maddesi gereğince; çocuğun bakımı, eğitimi ve korunması için gerekli giderleri karşılamak zorundadır. Ayrıca, yapılan bu ödemeler ahlaki bir görevin yerine getirilmesi niteliğindedir.

Ancak, davacının banka kanalıyla ve atm yoluyla davalı tarafa gönderdiği bir kısım ödemelerin bulunduğu, dosyaya ibraz edilen banka yazısından ve belge fotokopilerinden anlaşılmakta olup, bunların nafaka borcunun hesabında nafakaya mahsuben yapılıp yapılmadığı tespit edilmelidir.

Yapılan bu ödemelerde; açıkça "nafaka borcuna ilişkin olduğuna dair bir açıklama" mevcut bulunduğu takdirde nafaka borcunun hesabında dikkate alınması, aksi taktirde yapılan ödemelerin nafaka borcuna karşılık yapıldığı kanıtlanmadan nafakadan mahsup edilmemesi gerekmektedir.

Öyle ise, mahkemece; bu ilkeler esas alınarak, davacı tarafından takip tarihine kadar banka havalesi ve ATM kanalıyla yapılan ödemelerin nafakaya mahsuben yapılıp yapılmadığına dair belgelerin araştırılarak tespit edilmesinden sonra, uzman bir bilirkişiden denetime elverişli rapor alınması, daha sonra toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve inceleme sonucunda, yetersiz ve denetime elverişli olmayan bilirkişi raporuna göre hüküm kurulması hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir."

Bir menfi tespit davasının temyiz edilmesi ile verilen bu yüksek mahkeme kararında ise diğer iki kararın aksine nafaka borcunun banka kanalıyla ödenmesi sırasında açıklamasında "nafaka" açıklamasının yazılmaması halinde bu ödemenin nafaka borcu için yapıldığını iddia eden nafaka borçlusuna ispat yükü yüklenmiştir.

Yargıtayın 12. Hukuk Dairesi ile 3. Hukuk Dairesinin bu kararlarının birbiri ile çeliştiği göze çarpmaktadır. Yargıtay Büyük Genel Kurulunun da gözüne çarpan bu çelişki sebebiyle Esas No: 2017/7 Karar No: 2019/2 Karar Tarihi: 22.03.2019 künyeli İçtihatların Birleştirilmesi müzakeresinde her iki görüş de tartışılmış ve özellikle mahkemelerin yetki alanı üzerinde durulmuş ve şu şekilde oy çokluğu ile içtihadı birleştirmeye yer olmadığına karar verilmiştir;

"Bu açıklamalar karşısında içtihat aykırılığının İncelendiği Yargıtay 3. Hukuk Dairesi ile 12. Hukuk Dairesinin temyizen inceleme konusu yaptığı işler yönünden icra mahkemesi ve genel mahkemelerce uygulanan hükümlerin, yargılama usulünün farklı olduğu, icra mahkemesi tarafından verilen kararın kural olarak daha sonra genel mahkemelerde dava konusu yapılabileceği cihetle kararların aynı mahiyette olduğunun kabulü mümkün değildir. Farklı kanun hükümlerinin uygulandığı ve birbirine benzemeyen olaylara ilişkin kararlar arasında içtihat aykırılığı bulunduğundan söz edilemez."

Çoğunluğun kararına karşı haklı gerekçelerle karşı oylar da yer alsa da Yargıtay Büyük Genel Kurulunun özü aynı mahiyette olan iki görüş arasında bir fikir birliğine varmadığı ve adeta nafaka borçlularını, nafaka alacaklılarını, avukatları ve ilk derece mahkemelerini ikilemde bıraktığı görülmektedir.

Elbette ki en doğru olanın borç ödenirken ne borcu için ödeme yapıldığının ve hangi tarihli borç için ödeme yapıldığının mutlaka açıklamaya yazılması bu sorunu çözebilirken iyi niyetli olan vatandaşın daha yargının dahi tam olarak fikir birliğine varamadığı konuda doğru hamleyi yapmasını beklemek hak kayıplarından başka bir sonuca sebebiyet vermemektedir.

Özellikle nafaka borçları olmak üzere her türlü ödeme sırasında açıklamanın doğru yazılması ve hukuki bir ihtilafa düşülmesi durumunda önleyici Hukuk Danışmanlığı kapsamında alanında uzman bir avukattan destek alınması hak kayıplarının yaşanmaması adına en faydalı olandır. Hakkaniyetli ve adil bir dünya dileğiyle..

Av. Özge AKTAŞ