Özet

Bu çalışmada Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması (HAGB) nin şartlarından ziyade, HAGB’ye veya açıklanmasına dair kararın son yasal değişiklikler itibariyle kanun yolu, değişikliğe giden süreç, kısaca HAGB ve açıklanması, uygulamada sıklıkla gözden kaçırılan HAGB’de zaman aşımı ile HAGB halinde müsadere hususları, ilgili Yargıtay ve Bölge Adliye Mahkemesi (İstinaf) kararlarıyla birlikte ele alınmıştır.

Giriş

Bilindiği üzere, yapılan kovuşturma sonucunda, yasal koşullar oluştuğunda sanık hakkında 5271 sayılı CMK'nın 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına  (HAGB) kararı verilebilir. Bu karara, kanun yolu olarak 01.06.2024 tarihinden önce istinaf yolu kapalıydı. CMK'nın 267. vd maddeleri uyarınca olağan itiraz yasa yoluna tabi idi. İtiraz üzerine verilen karar kesindi. 02.03.2024 tarih ve 7499 sayılı Kanun’un 15. maddesiyle CMK’nın 231. maddesinde yapılan değişiklikle 01.06.2024 ve sonrasındaki tarihten itibaren HAGB kararı artık itiraza değil istinafa tabidir. Şöyle ki 272 nci maddenin üçüncü fıkrası hükümleri saklı kalmak üzere, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı istinaf yoluna başvurulabilir. HAGB’nin açıklanmasına veya yeni kurulan hükme karşı ise itiraz edilebilir. İtiraz mercii ancak 11. fıkradaki koşullarla sınırlı olarak bir değerlendirme yapabilir. Son yasal değişikliğe gitmeye neden olarak Anayasa Mahkemesi (AYM) kararları ve süreç açıklanmıştır. Gerek HAGB ile ilgili gerekse de uygulamada karşılaşılan kanun yolu, zaman aşımı, karardaki müsadere gibi bir kısım huşular tartışılmıştır.

Anayasa Mahkemesi Kararları ve Değişiklik Süreci

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve bu kararın kanun yolu değişiklikleriyle ilgili yaşanan bu süreç, AYM’in birden fazla iptal kararı vermesi sonucu yapılan yasal düzenlemeyle olmuştur.[1] Mahkeme, Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin somut norm denetimi yoluyla yaptığı iptal başvurusu sonucunda CMK’nın 231. maddesinin 12. fıkrasındaki “Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir.” hükmünün iptaline karar vermiştir. AYM’nin, 231. maddesinin "hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir" yönündeki 12. fıkrasını Anayasa'nın temel hak ve hürriyetlerin korunması başlıklı 40. maddesine aykırı olduğu ve HAGB'ye yapılan itirazın yetkili merci tarafından hem maddi (esas-sübut) hem de hukuki (şekil-usul) yönlerinden etkili başvuru ve inceleme yapılması gerektiğine vurgu yapması üzerine yasal değişiklik yapılmıştır. Böylece 28.03.2023 tarih ve 7445 sayılı Kanun’un 21. maddesiyle değişik 12. fıkraya göre HAGB kararına itiraz edilebilir. İtiraz mercii, karar ve hükmü inceler; usul ve esasa ilişkin hukuka aykırılık tespit ettiği takdirde, gerekçesini göstererek karar ve hükmü kaldırır ve gereğinin yapılması için dosyayı mahkemesine gönderir. Bu düzenlemeyle itiraz merciince hem maddi hem de şekil yönlerinden itirazın değerlendirilmesi gerektiği hususu maddeye ilave edilmiştir.

28.03.2023 tarihli yasal değişiklik yürürlüğe girdikten sonra Bilahare ise AYM, HAGB ile ilgili olarak ikinci ve esaslı olarak, maddenin tümünü kapsayacak şekilde bir iptal kararı daha vermiştir. AYM’nin 2. iptal kararına göre somut norm denetimi yoluyla yapılan başvuru kararında özetle; HAGB kararı verilmesinin mağdurlar açısından yeterli giderim sağlamadığı, faillerin cezadan muaf tutulmasına yol açtığı ve devletin kişilerin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme şeklindeki yükümlülüğünü yerine getiremediği belirtilerek kuralların Anayasa’nın 17. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür. AYM, Kanun’un 231. maddesinin (5) numaralı fıkranın birinci cümlesinde yer alan “Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir.” şeklindeki kuralın Anayasa’nın 13, 17, 35 ve 36. maddelerine aykırı görerek iptaline, 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesinin (5) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin iptali nedeniyle uygulanma imkânı kalmayan anılan maddenin (5) numaralı fıkranın ikinci ve üçüncü cümleleri ile (6), (7), (8), (9), (10), (11), (12), (13) ve (14) numaralı fıkralarının 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince iptallerine karar vermiştir.[2] Yürürlük sonrası yasal düzenleme yapılmadığı takdirde HAGB’nin uygulama alanı kalmayacaktı.

AYM’nin İptal Kararları Sonrasındaki Düzenleme

AYM’nin ikinci iptal kararı ve uygulama imkanı kalmaması nedeniyle oluşan tüm maddenin iptali sonrasında,  02.03.2024 tarih ve 7499 sayılı Kanun’un 15. maddesiyle getirilen yasal düzenlemeye göre CMK’nın 231. maddesinde yapılan değişiklikle 12. fıkranın ilk cümlesindeki istisnalar hariç, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı istinaf yoluna başvurulabilir. Bu istisnalar, esasında HAGB kararı verilmezse de ilk derece mahkemesinin, kesin oluğu için istinaf edilemeyen 272. maddesinin 3. fıkrasının (a), (b), (c) bentlerindeki hükümlerdir.[3] İşte bu hükümler saklı kalmak üzere, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı genel kanun yolu olarak istinaf yoluna başvurulabilir.  

HAGB ile ilgili olarak bölge adliye mahkemesi tarafından verilen kararların içeriğine göre kanun yoluna gidilir. Başka bir deyişle bölge adliye mahkemesi tarafından verilen HAGB kararı hakkında temyize ilişkin 286 ncı madde hükümleri uygulanır. Örneğin, ilk derece mahkemesince verilen beraat kararı, istinaf incelemesi sonucunda, 272 nci maddenin üçüncü fıkrası hükümleri dışıda bir HAGB kararı verilirse, bu karar temyize tabi olacaktır. Yine örneğin, ilk derece mahkemesinin verdiği HAGB’ye konu suç, eğer halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama (TCK’nın 216. maddesi) ya da halkı askerlikten soğutma (TCK’nın 318. maddesi) kapsamında ise CMK’nın 286. maddesinin 3. fıkrasının (a-5) ve (a-12) bentleri uyarınca temyize tabidir.   

CMK’nın 272/3-a-b-c. maddesi hükümleri saklı kalmak üzere, HAGB’nin ilk derece mahkemesi sıfatıyla bölge adliye mahkemesi veya ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay tarafından verilmesi hâlinde temyiz yoluna gidilebilir. Örneğin, 5235 sayılı Kanun’un 47. maddesi uyarınca bölge adliye mahkemesinde görevli daire başkanının şahsî suçu hakkında görev yaptığı en yakın bölge adliye mahkemesi ceza dairesinin suç türüne göre görevli ceza dairesinin HAGB kararına karşı temyize başvurulabilir. Yine bilindiği üzere Yargıtay’ın, özellikle kişinin sıfatı nedeniyle ilk derece mahkemesi sıfatıyla yaptığı kovuşturma sonucundaki HAGB kararı da temyize tabi olacaktır.

İstinaf ve temyiz yolunda karar ve hüküm, usul ve esasa ilişkin, yani hem maddi (yerindelik) olarak hem de şekli olarak hukuka aykırılıklar yönünden incelenir. Buna karşılık açıklanması geri bırakılan hüküm, daha sonra şartların oluşması üzerine açıklandığında (HAGB’nin açıklanmasına dair) karar, daha önce istinaftan geçtiği için, en azından böyle bir kanun yolu imkanı olduğu ve tekrar istinafa gitmenin artık gerekmediği için, olağan itiraza tabi tutulmuştur. Zira hem HAGB’nin verilmesi hem de HAGB’nin açıklanmasının ayrı ayrı istinafa tabi tutulması hem sürçenin uzaması hem de usul ekonomisi açılarından pek isabetli olmayabilirdi. Buna göre açıklanan HAGB’ye veya yeni kurulan hükme itiraz edilebilir. İtiraz mercii ancak maddenin 11. fıkrasındaki koşullarla sınırlı (şekli denetim) olarak bir değerlendirme yapabilir. Başka bir tabirle HAGB’nin açıklanması kararının itirazında maddi denetim yapılmayacaktır.

HAGB’nin Düşürülmesi

Sanık, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemezse ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranırsa, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesine karar verilir. Yargıtay, bu düşme kararının duruşma açılarak ek kararla verilmesi gerektiğine kararlar vermiştir.[4] Yine bu ek kararın sanık tarafından temyizinde hukuki yarar bulunmadığından vaki temyiz isteminin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek 1412 sayılı CMUK'nın 317. maddesi uyarınca reddine karar vermiştir.[5] Kanaatimizce duruşma açılıp ek kararla düşme kararı verilmesi gerektiği hususu, ceza muhakemesi yönünden konunun tartışılması yararlı olabilir. Bu çerçevede böyle bir uygulamanın pratik bir yararı olmayabileceği gibi, işlerin yoğunluğuna neden olması veya ek karara bile gerek kalmadan sistemin otomatik olarak düşürmesinin mağduriyete neden olmayacağı gibi hususların değerlendirilmesi (tartışılması) gerekir. Buradaki yasal dayanak, CMK'nın 231/10. maddesidir.[6] Gerçi duruşma açılmasının zorunluluğu madde fıkrasında açıkça belirtmemiş ama "düşme" kararı, CMK’nın 223. maddesinde hüküm olarak ifade edilmiş ve hükmün de duruşma sonucunda verileceği düzenlendiği için böyle bir sonuç çıkıyor galiba. Bu açıdan Yargıtay kararları yasa fıkrasına daha uygun görünüyor ancak bu düzenlemenin isabetli bir sonuç getirip getirmediği yönünden ele alınabilir. Yasaya göre hareket etmek gerektiğinde Yargıtay kararları daha doğru olabilir ama yeniden esasa kayıt, yeni kayıt olmazsa bile tensip, tebligat, duruşma, karar, kanun yolu gibi sonuçlar itibariyle bu durum iş yoğunluğuna da haliyle yansıyor. Yapılmaması ise mağduriyete veya farklı bir hukuki duruma neden olmuyor. Bu uygulama sonucunda adli sicildeki HAGB kaydı, kasti suçun işlenmediği 5 yıllık süre geçmesine rağmen daha geç silinebiliyor. Kanaatimizce süre bitiminde otomatik olarak sistemden düşürülmesi tartışılabilir.

HAGB’nin Açıklanması

Buna karşılık sanık, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlerse veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranırsa, mahkeme hükmü açıklar.[7] Açıklanan bu hükmün içerik veya niteliğine göre 7499 sayılı Kanun’un 15. maddesiyle yapılan değişiklik sonucu, 01.06.2024 tarihi ve sonrası itibariyle olağan itiraz yolu açıktır. Bu durumda 01.06.2024 tarihinden önce verilen HAGB veya bunun açıklanmasına ya da bu tarihten önce verilen HAGB’nin bu tarihten sonra açıklanmasına dair kararlar, kanun yolu olarak neye tabi olacaktır? Bu husus, 7499 sayılı Kanun’un 22. maddesiyle getirilen ve CMK’ya eklenen geçici 6. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenmiştir.[8] Kısaca ifade etmek gerekirse 01.06.2024 ve sonrası tarihlerde verilen HAGB kararı istinafa tabidir. HAGB’nin açıklanması kararı ise olağan itiraza tabidir. Bu tarihten önce verilen HAGB kararları, eski usul gibi itiraza, açıklanması ise genel kanun yolu olarak istinafa tabidir.

HAGB’yi Kabul Şartı

01 Haziran 2024 tarihten önce verilen HAGB kararları bakımından sanığın kabul etmesi şartı aranmaya devam olunur. Sonrasında ise kabul şartı aranmadığı için bu hüküm uygulanmayacaktır. Bunun dışındaki şartlara bakılacaktır. Özellikle bu tarih öncesine ait HAGB’nin verilmesi veya açıklanması halinde, itiraz, istinaf veya olası kanunun yararına bozma aşamalarında gözetilmesi gerekir.

HAGB’nin Açıklanmasına Yer Olmadığına Dair Karar

HAGB’ye dair hükmün açıklanmasına yer olmadığına dair kararların yasa yolu durumu şöyledir. Örneğin, hükmün açıklanmasıyla ilgili tebligat usulsüzlüğünün etkisi ile ilgili olarak HAGB’nin kesinleşmediği, bu nedenle zamanaşımının durmadığı veya HAGB sonrası işlenen suçun taksirli olması nedeniyle kasti suçtan bahsedilemeyeceği gibi bu yöndeki hallerde kararın hukuki dayanaktan yoksun olduğu şeklindeki Yargıtay’ın önemli kararını dikkate almakta yarar vardır.[9][10] Sanığın denetim süresinde yeni bir suç işlediğine dair ihbar üzerine dosyanın yeniden ele alınıp, hükmün açıklanmasına yer olmadığına dair verilen kararların yasa yolu incelenmesinde, (7499 sayılı Kanun değişikliği öncesindeki) 231/12. maddesi uyarınca itiraza tabi olduğu, bu yöndeki kararın CMK’nın 223. maddesi kapsamında belirtilen bir hüküm niteliğinde bulunmadığı, dolayısıyla istinafı-temyizi kabil kararlardan olmadığı ve CMK'nun 264. maddesine göre de kanun yolunun ve merciin belirlenmesinde yanılmanın başvuranın hakkını ortadan kaldırmayacağı gerekçesiyle incelenmeksizin, itiraz merciine gönderilmesinin temini bakımından mahalline iade edildiği görülmektedir.[11]

HAGB’de Zaman Aşımı

Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi durumunda, kararın kesinleşmesiyle dava zamanaşımı durur. Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması halinde yeni suçun işlendiği veya denetimli serbestlik tedbiri yükümlülüklerine aykırı davranıldığı tarihte duran zaman aşımı yeniden işlemeye başlayacaktır.[12] Durma nedeni ortadan kalktığında zamanaşımı süresinin tekrar işlemeye başlayacağı gözetildiğinde, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbiri olarak öngörülen yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde denetim süresi sonunda, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması hâlinde ise yeni suçun işlendiği veya denetimli serbestlik tedbiri yükümlülüklerine aykırı davranıldığı tarihte duran dava zamanaşımı süresi yeniden işlemeye başlayacaktır.[13] Uygulamada, önemli ölçüde, CMK’nın 231/11. maddesinden açıkça anlaşılmazsa da beş yıllık süreyle veya HAGB süresi içinde işlenen (ikinci) suç nedeniyle yapılan yargılama sonucundaki kararın kesinleşmesi arasında geçen ve beş yılı geçmeyen süre içinde zaman aşımının durduğu düşünülüyor.[14] Oysa belirtilen kararlar dikkate alındığında, HAGB nedeniyle duran zaman aşımı, ikinci suçun işlendiği ve denetime aykırı davranıldığı tarihte işlemeye başlayacaktır. Bu durum sanık lehinedir. Mahkemenin HAGB için suç duyurusunda bulunduğu tarih veya HAGB’nin açıklandığı tarih, duran zaman aşımının işlemeye başlaması açısından önemli değildir.[15][16] 

HAGB’de Müsadere

HAGB ve müsadere konusunda Yargıtay kararında şu nitelendirme yapılmıştır: …Müsadere kararı güvenlik tedbiri olmakla birlikte hükmün bir parçası niteliğinde olup hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile birlikte verilen müsadere kararı da bu hükme bağlı olduğundan askıda bir karar olup hüküm açıklanıncaya kadar hukuki sonuç doğurma yeteneği bulunmayacağı gözetilmeyerek, sanığın denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlemesi nedeniyle, açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanması sırasında suça konu eşyanın müsaderesi hususunda bir karar verilmemesi…[17][18] 2/3/2024 tarih ve 7499 sayılı Kanun’un 15. maddesiyle yapılan değişiklik sonucu, HAGB’de uzlaşmaya ilişkin hükümler saklı olup müsadereye ilişkin hükümler hariç, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder. Başka bir deyişle, HAGB’de uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. HAGB, sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder ancak müsadereye ilişkin hükümler bundan hariçtir. Buna göre örneğin, ruhsatsız silah bulundurmak suçundan verilen HAGB, hüküm olarak sanık hakkında hukuki sonuç doğurmazken, HAGB ile birlikte verilen silahın müsaderesine dair kurulan hüküm ise sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade edecektir. Kanaatimizce, taşınması veya bulundurulması başlı başına suç olan eşya hakkındaki müsaderenin hukuki sonuç doğurması, infaz edilmesi isabetli iken bunun dışında kalan ve HAGB’ye bağlı olabilen müsadere kararının ise HAGB’nin sonucuna göre değerlendirilmesi daha isabetli sonuç doğurabilir.

Sonuç

Kısaca, 7499 sayılı Kanun’daki düzenlemeyle iş önceki durumun tersine dönmüştür. Başka bir deyişle 01.06.2024’ten önce HAGB kararının verilmesi itiraza, açıklanması istinafa tabi iken, 01.06.2024 ve sonrasında ise HAGB kararının verilmesi istinafa, açıklanması itiraza tabi olmuştur.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının, hayatta kişiye bir şans daha verme açısından yararlı olduğu, bu düzenlemenin hapis cezasının ertelenmesine yakın ve benzer hukuki yarara yönelik olduğu, her ikisinin birlikte değerlendirilmesinin veya tartışılmasının yararlı olabileceği, Mevcut yasal düzenleme sonrasında HAGB’nin, belirtilen sürede suç işlenmemesi veya yükümlülüklere uygun davranılması halinde düşme kararının verileceği ancak bu düşme sürecinin HAGB’nin kesinleşmesi ile birlikte başlayacağı, dolayısıyla daha geç veya erken olmasının önem arz edebileceği, bu nedenle uygulamada tarafların (özellikle sanığın-müdafisinin), bu durumun ileride olası olarak lehlerine veya aleyhlerine neden olabileceğini dikkate hareket etmelerinde yarar olabileceği değerlendirilmiştir.

Cumhuriyet Savcısı Asım EKREN

Kaynak:

Uygulamada İstinaf Ceza El Kitabı, İstanbul, Filiz Kitabevi, 2024’ten uyarlanmıştır.

-----------------

[1]     AYM, 20.07.2022, E.2021/121, K.2022/88, R.G: 23.09.2022-31962, Yürürlük: 23.06.2023.

[2] AYM, 01.06.2023, E.2022/120, K.2023/107, R.G:01.08.2023-32266: Kararın R.G’de yayımından (01.08.2024) itibaren bir yıl sonra yürürlüğe girilmesine karar vermiştir. Yürürlük: 01.08.2024.

[3] Fıkrada yer alan “CMK’nını 272 nci maddenin üçüncü fıkrası hükümleri saklı kalmak üzere“ ibaresi itibariyle;

 a) (Değişik: 31/3/2011-6217/23 md.) Hapis cezasından çevrilen adlî para cezaları hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen onbeşbin Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine,

b) Üst sınırı beşyüz günü geçmeyen adlî para cezasını gerektiren suçlardan beraat hükümlerine,

c) Kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümlere,

karşı istinaf yoluna başvurulamadığından, bu nitelikteki HAGB’ye dair hükümler de kesin olup istinaf yolu kapalıdır.

[4]     5.CD, 01.03.2021, E.2018/3131, K.2021/872; 01.11.2018, E.2018/5044, K.2018/8422; 04/07/2018, E.2016/11390, K.2018/5082: Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararından sonra, 5 yıllık denetim süresi içinde sanığın kasıtlı bir suç işlemediğinin tespiti üzerine duruşma açılıp tarafların beyanları alındıktan sonra karar verilmesi gerektiği halde buna riayet edilmeksizin dosya üzerinden ek kararla hüküm kurulması bozma nedeni yapılmıştır.

[5]     5.CD, 16.04.2019, E.2019/2179, K.2019/4361; 19.02.2019, E.2017/576, K.2019/2222: Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleşmesinden sonra, 5 yıllık denetim süresinin tamamlanmasına müteakip talep üzerine dosyanın ele alınarak sanığın bu süre zarfında kasıtlı bir suç işlemediğinin tespiti ile CMK'nın 231/10. Madde ve fıkrası gereğince kamu davasının düşmesine yönelik verilen ek kararın sanık tarafından temyizinde hukuki yarar bulunmadığından vaki temyiz isteminin reddine…

[6]     CMK, 231, Madde. 10. Fıkra: Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir.

[7]     İstanbul BAM, 31.CD, 17.01.2023, E.2022/1054, K.2023/125: Sanık hakkında Büyükçekmece 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 18/03/2014 tarihli  HAGB kararının 21.04.2014 tarihinde kesinleşmesi sonrası hükmün açıklanması ihbarı yapılan Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 12.05.2015  tarihli ilamının taksirle ölüme neden olma suçu olup kasıtlı bir suç olmadığı, CMK'nın 231/11. maddesine göre sonradan işlenen işlenen taksirli esuç sebebiyle  hükmün açıklanamayacağı anlaşılmakla, hükmün açıklanmasına yer olmadığına karar verilmesi gerekirken hüküm açıklanmak sureti ile sanığın mahkumiyetine karar verilmesi..

[8] CMK, geçici 6. Madde, 2. Fıkra:

a) Bu maddeyi ihdas eden Kanunla 231 inci maddenin onbirinci ve onikinci fıkrasında yapılan kanun yoluna ilişkin değişiklikler, 1/6/2024 tarihi ve sonrasında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları hakkında uygulanır.

b) 1/6/2024 tarihinden önce verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları hakkında itiraz kanun yolunun uygulanmasına devam olunur. Bu itirazlar, bu maddeyi ihdas eden Kanunla 231 inci maddenin onikinci fıkrasında yapılan değişiklikten önceki hükümlere göre sonuçlandırılır.

c) 1/6/2024 tarihinden önce verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarıyla ilgili olarak 231 inci maddenin onbirinci fıkrası gereğince hükmün açıklanması veya yeniden kurulması hâlinde, bu maddeyi ihdas eden Kanunla 231 inci maddenin onbirinci fıkrasında yapılan değişiklikten önceki kanun yoluna ilişkin hükümler uygulanır.

d) 1/6/2024 tarihinden önce verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları bakımından sanığın kabul etmesi şartı aranmaya devam olunur.

[9]     İstanbul BAM, 31.CD, 18.10.2023, E.2023/2268, K.2023/3243; 4.CD, 22/02/2022, E.2020/26838, K.2022/5562 (Kararda CGK, 04/10/2018, E.2017/8-952, K.2018/403 sayılı ilamına atıf yapılmıştır.): Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın sanığın yokluğunda verildiği, sanığa gönderilen gerekçeli kararın tebliğine ilişkin tebligat parçasında, muhataba adreste rastlanılmadığından tebligatın muhtara tebliğ edildiğinin belirtildiği, ancak muhatabın adreste bulunmama nedeni, adresten sürekli mi yahut geçici mi ayrıldığı hususları araştırılmadan, "mesai saatinde adreste bulunmadığından" denilerek yapılan tebliğin usulsüz olduğu, bu nedenle hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleşmediği ve denetim süresinin de işlemeye başlamayacağının anlaşılması karşısında; hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleşmemesi nedeniyle zamanaşımının durmayacağı, denetim süresi başlamadığı için de bu süre içerisinde kasıtlı suç işlendiğinden bahsedilemeyeceği ve açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanması koşullarının bulunmadığı cihetle, Yerel Mahkemece verilen 26/11/2015 tarihli,  2015/786 esas ve 2015/669 karar sayılı hükmün açıklanmasına ilişkin kararın hukuki değerden yoksun olduğu, hukuki değerden yoksun olan mahkumiyet kararının da dava zamanaşımını kesmeyeceği ve bu nedenle dava zamanaşımını kesen son işlemin, sanığın sorgusunun olduğu anlaşıldığından, sanığın 09/09/2013 tarihli sorgusuna göre, TCK’nın 66/1-e. maddesinde öngörülen 8 yıllık olağan dava zamanaşımının gerçekleştiği anlaşılmakla…

[10] -İstanbul BAM, 33.CD, 15.06.2021,  E.2021/1552,  K.2021/1773

-Gaziantep BAM, 7.CD, 21.05.2019, E.2018/3025, K.2019/1091: …açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karara yönelik ihbar üzerine yapılan incelemede hükmün açıklanması koşullarının oluşmadığının tespiti üzerine verilen hükmün açıklanmasına yer olmadığına ilişkin kararlar CMK'nun 223. maddesinde sayılan hüküm niteliğinde olmadığı gibi, hükme esas teşkil eden veya bir hükümle birlikte verilmiş bir mahkeme kararı niteliğinde değildir.

[11]    8.CD, 14.02.2022,  E.2021/17320, K.2022/2624; 7.CD, 24.01.2022, E.2021/4432,K. 2022/1266; İstanbul BAM, 32.CD, 15.03.2022, E.2021/1741,K.2022/1359

[12]    CGK, 07/03/2017, E.2015/8-268, K.2017/124; 17/01/2017, E.2015/15-536, K.2017/14; 01/03/2016, E.2015/3-599, K.2016/99; 4.CD, 29.03.2022, E. 2021/39951, K.2022/8664; 28.03.2022, E.2022/1100, K.2022/8648; İstanbul BAM, 31.CD, 20.10.2022, E.2022/317, K.2022/5483.

[13]    CGK, 23.09.2021, E.2018/4-188, K.2021/418; İstanbul BAM, 31.CD, 15.09.2022, E.2021/2533, K.2022/4784                     

[14]    İstanbul BAM, 31.CD, 21.03.2024, E.2024/933, K.2024/1022: …cezanın türü ve üst haddine göre dava zamanaşımı süresinin 5237 sayılı TCK'nin 66/1-e. Maddesi gereğince 8 yıl olup, 12/04/2007 tarihinde işlenen suç tarihinden sonra dava zamanaşımını kesen ilk işlemin 17/04/2007 tarihli iddianame olduğu, bu tarihten sonra dava zamanaşımını kesen işlemin ise iştirak halinde işlenen suçlarda en son alınan savunma tarihine göre 16/12/2008 tarihinde sanığın usulüne uygun olarak sorgu ve savunmasının alınması olduğu, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının ise sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade ettiğinden zamanaşımı süresini kesmediği, sanık hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleştiği 01/06/2010 tarihi ile sanığın denetim süresi içerisinde işlediği ikinci suç tarihi olan 06/07/2013 tarihleri arasındaki 3 yıl 1 ay 5 günlük durma süresinin de dava zamanaşımı süresine eklendiğinde, sanık hakkındaki kamu davasında 8 yıllık dava zamanaşımı süresinin 16/12/2016 tarihinde dolduğu, bu süreye durma süresi olan 3 yıl 1 ay 5 gün eklendiğinde dava zamanaşımı süresinin hükmün açıklandığı 30/11/2023 tarihinden önce 21/01/2020 tarihi itibariyle dolduğu, yine suç tarihinden sonra 12 yıllık uzamış zamanaşımı süresi ile durma süresi eklendiğinde hüküm tarihinden önce 17/05/2022 tarihinde dahi uzamış zamanaşımı süresinin dolmuş olması karşısında sanık hakkında açılan kamu davasının yerel mahkemece dava zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle TCK'nun 66/1-e,  CMK'nın 223/8. maddeleri gereğince davanın düşmesine karar verilmesi gerekirken değerlendirmeyle mahkumiyete karar verilmesi…

[15]    7.CD, 30.12.2021, E.2021/30696, K.2021/18895: Sanık hakkında 12.12.2006 suç tarihli 5846 sayılı Kanuna aykırılık eylemiyle ilgili olarak mahkemece verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararın 16.02.2012 tarihinde kesinleştiği, sanığın denetim süresi içinde 11.11.2015 tarihinde işlediği kasıtlı suçtan verilen hükmün kesinleşmesi ve ihbarı üzerine hükmün açıklandığı, CMK’nun 231/8-c. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleştiği tarih ile sanığın denetim süresi içinde yeni suç işlediği tarih arasında zamanaşımının durduğu…

[16]    İstanbul BAM, 31.CD, 18.01.2023, E.2022/2358, K.2023/198: Suç tarihinin  18/01/2011, iddia olunan eylemin 5607 sayılı Yasa‘nın 3/5.  Maddesi kapsamında kaldığı ve dava zamanaşımını süresinin TCK‘nın 66/1-e. maddesi gereğince 8 yıl olduğu, zamanaşımını kesen en son işlemin sanığın sorgu ve savunmasının  alındığı 16/07/2012 tarihi olduğu, bu tarihten sonra zamanaşımını kesen herhangi bir işlemin olmadığı, HAGB‘nin ise  CMK.nın 231/5. Maddesine göre  kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade ettiğinden zamanaşımı süresini kesmediği, sanık hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararın kesinleştiği 30/04/2013 tarihi ile sanığın denetim süresi içerisinde işlediği ikinci suç tarihi olan 28/05/2014 tarihleri arasındaki 1 yıl 28 günlük durma süresinin de dava zamanaşımı süresine eklendiğinde sanık hakkındaki kamu davasında 8 yıllık dava zamanaşımı süresinin  hükmün açıklandığı 15/02/2022 tarihinden önce 14/08/2021 tarihinde  dolduğu anlaşılmakla yerel mahkemece dava zamanaşımı süresinin dolması nedeni ile TCK'nun 66/1-e,  CMK'nun  223/8. maddeleri gereğince davanın düşmesine karar verilmesi gerekirken mahkumiyetine karar verilmesi…

[17]    8.CD, 10.03.2022, E.2020/5304, K.2022/4214; İstanbul BAM, 31.CD, 22.02.2023, E.2022/3978, K.2023/690; E.2022/4002, K.2023/214.

[18]    İstanbul BAM, 31.CD, 18.10.2023, E.2023/2252, K.2023/3218: Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 10.03.2022 tarih 2020/5304 Esas ve 2022/4214 sayılı Kararında da belirtildiği üzere; müsadere kararı güvenlik tedbiri olmakla birlikte hükmün bir parçası niteliğinde olup, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile birlikte verilen müsadere kararı da bu hükme bağlı olduğundan askıda bir karar olup, hüküm açıklanıncaya kadar hukuki sonuç doğurma yeteneği bulunmayacağı gözetilmeyerek önceki hükümde müsadere kararı verildiği ancak hüküm açıklanırken müsadere yönünde bir karar verilmemesi…