Apple kurucularından olan, buluşlarıyla bilişim ve iletişim teknolojisinde çığır açan, 2011 yılında hayatını kaybettikten sonra dahi insanlara ilham vermeye devam eden Steve Jobs, 2005 yılında Stanford Üniversitesi’nin mezuniyet töreninde yaptığı konuşmada şunları söylüyor:

“Sizlere hayatımla ilgili üç hikaye anlatacağım, birincisi noktaları birleştirmekle ilgili… Üniversite için neredeyse Stanford kadar pahalı bir okul seçtim ve emekçi ailemin bütün birikimleri benim okul parama gidiyordu. Altı ay sonra, buna değmeyeceğini fark ettim. Hayatımla ilgili ne yapmam gerektiği konusunda hiçbir fikrim yoktu ve üniversitenin de bunu bulmam için bana nasıl fayda sağlayacağını çözememiştim. Orada durmuş ailemin hayat boyu biriktirdiği parayı harcıyordum. Sonuçta okulu bırakmaya karar verdim. O zaman bu bana çok korkutucu gelmişti ama geriye dönüp baktığımda hayatımda verdiğim en iyi kararlardan birisini bu olduğunu görüyorum. Okulu bıraktığım an, zorunlu fakat gereksiz olan ve ilgimi çekmeyen dersleri almama da gerek kalmadı. Böylece sadece bana ilginç gözüken derslere girebilecektim. O dönem ülkedeki en iyi kaligrafi dersini Stanford Üniversitesi veriyordu. O derslere girmeye ve kaligrafinin nasıl yapıldığını öğrenmeye karar verdim. Eğer o derslere girmemiş olsaydım, Mac hiçbir zaman çok yönlü yazı karakterlerini veya boşlukları doğru orantıda kullanan fontlara sahip olmayacaktı. Bunları Windows’ta Mac’ten kopyaladığına için muhtemelen hiçbir bilgisayarda bunları göremeyecektik. Okulu bırakmamış olsaydım, o kaligrafi dersine girmemiş olacaktım ve bilgisayarlar şu an sahip oldukları o harika tipografiye sahip olamayacaklardı.

Hayatımın erken bir döneminde neyi sevdiğimi bulduğum için şanslıydım. Ortağım ve ben Apple’ı yaşındayken evimizin garajında kurduk. Çok yoğun çalıştık ve 10 sene sonra Apple, 4 bin çalışanı olan 2 milyar dolarlık bir şirkete dönüştü. En nadide ürünümüz Mac’i piyasaya sürdüğümüzde ben 30 yaşıma yeni basmıştım. Ardından kovuldum. Kendi kurduğunuz bir şirketten nasıl koyulabilirsiniz? Geleceğe yönelik görüşlerimiz farklılık göstermeye başladı ve yönetim kurulu benim yanımda yer almadı. Sonuçta 30 yaşında sokakta kalmıştım. Hayatımın odak noktası olan şey bir anda yok olmuştu, bu benim için büyük bir yıkımdı. Birkaç ay ne yapacağımı bilemedim. Başarısızlık sembolü olmuştum, o nedenle vadiden kaçmayı bile düşündüm. Fakat yaptığım işi hala sevdiğimi fark ettim. Ve yeniden başlamaya karar verdim. O zaman farkında değildim belki ama Apple’dan kovulmak başıma gelebilecek en iyi şey olmuştu. Zira hayatımın en yaratıcı dönemine girmek üzere özgürleşmiştim. Sonra Next ve Pixar adında başka iki şirket kurdum ve eşim olacak inanılmaz kadına aşık oldum. Pixar’da dünyanın ilk bilgisayar animasyon filmi Toy Story’yi yarattık ve şu an dünyanın en başarılı animasyon stüdyosuyuz. İnanılmaz olaylar zincirinden sonra, Apple Next’i satın aldı ve ben Apple’a geri döndüm. Kovulmamış olsaydım bunların hiçbirinin olmayacağından son derece eminim. Bu, tadı kötü bir ilaçtı, ama sanırım hastanın da buna ihtiyacı vardı. Demem şu ki, işiniz hayatınızın büyük bir kısmını kaplayacak. Zira ve gerçek anlamda tatmin olmanın tek yolu harika bir iş olduğuna inandığınız şeyi yapmanızdır. Bunu yapmanın tek yolu ise, yaptığınız işi sevmenizdir. O işi henüz bulamadıysanız, aramaya devam edin. Durmayın. Tüm gönül meseleleri gibi, onun değerini, onu bulduğunuz zaman anlayacaksınız. Ve her büyük ilişki gibi, severek yaptığınız iş de, seneler geçtikçe daha da güzelleşecek. Yani sevdiğiniz o işi bulana kadar devam edin! Yılmayın.

Kendinizde yeterli cesareti bulamadığınızda belki de doğru zaman şimdi değildir diye düşünebilirsiniz ama eğer işler yolunda gitmiyorsa ve gitmeyecekse kaçınılmaz sonu beklemenin de bir alemi yoktur. Bu hususta, unutulmaması gereken şey, her yeni başlangıçta, başlangıç noktanız her neresi olursa olsun, bir önceki işinize oranla o yeni işe daha avantajlı başlıyor olmanızdır. Zira korkunun ecele faydası yok. Unutmayın, istifa mektubu cebinde olan bir insanın hayatta sırtı yere gelmez!”

Steve Jobs’ın anlattığı kendisinin hayat hikayesinden anlayacağımız ve çıkaracağımız üç önemli ders var: Birincisi noktaları birleştirmek, ikincisi sevdiğin işi yapmak, üçüncüsü her şeye yeniden başlamak için düğmeye basmak.

Noktaları birleştirmek ne demektir? Noktaları birleştirerek ne elde ederiz?

Hemen işaret edelim ki, okul öncesi çocuk kitaplarının çoğunda, çocukların birleştirmeleri ve böylece bir şekil elde etmeleri için konulmuş noktalar vardır. Bu noktalar farklı genişliklerde, farklı sınırlarda ve farklı uzaklıklarda yer alırlar. Çocuğun bir noktadan bir başka noktaya ilerleyebilmesi için bazen kesintisiz, bazen düz, bazen eğimli veya kıvrımlı, bazen yuvarlak çizgiler çizmesi gerekir. Çocuk bu noktaları birleştirmek suretiyle sonuçta bir şekil elde eder. Bu şekil, bazen bir tavşan, bazen bir sincap, bazen bir ayı, bazen bir aslan ya da başka bir şeydir. Bu noktaların birleştirilmesiyle çocukların el ve göz koordinasyonlarının birlikte hareket etmesi, bilişsel yönden gelişmesi, yaptığı işe odaklanması, dikkatini toplaması, bir mekanda veya zeminde ilerleme becerisinin artması sağlanmaya çalışılır.

Noktaları birleştirmek, “harflerin aralarında ki boşlukları, doğru yazım biçimlerini ve oranlarını belirli kurallar çerçevesinde yeniden düzenleyerek güzel, estetik ve zarif yazı yazma sanatı” olarak tanımlanan kaligrafinin uygulanmasında da önemli bir yere ve işleve sahiptir. Bizzat kendisinin de ifade ettiği üzere, Steve Jobs’ın seri olarak ilk ürettiği bilgisayar olan Mac’ta kullandığı çok yönlü yazı karakterlerini ve boşlukları doğru orantıda kullanan fontları oluşturmasının ve o tipografiyi ortaya çıkarmasının temelinde de noktaları birleştirmek vardır.

Aslında hayatta, hepimizin hayatı da noktalardan oluşur. Hayatımızdaki ilk nokta doğum, son nokta ise ölümdür. Bu iki noktanın arasında, iş sahibi olmak, evlenmek, boşanmak, çocuk sahibi olmak, iş değiştirmek, bir kentten ve bir ülkeden ayrılıp bir başka kente veya ülkeye yerleşmek gibi hayata dair olan bir dolu nokta vardır. Bu noktalar birbirini takip ederek hayatımızı şekillendirirler. Bu noktalar arasında şekillenen hayatımız, her zaman düz bir çizgide ilerlemez. Zaman olur bizi yukarılara, bulutların üzerine taşır, “vay ben neymişim be abi/abla”, zaman olur bizi aşağılara çeker ve “ben mahvoldum, ben bittim” dedirtir bize. Bazen bir işe girer mutlu olur, gelecekle ilgili olarak umutlanırız, bazen bir işten ayrılır veya bir işten atılır üzülürüz. Hayatımızdaki bu noktaların birleşmesiyle ortaya çıkan resim, çocuk kitaplarındaki noktaların birleşmesiyle ortaya çıkan resim gibi, bazen bir kuş olur uçar, bazen bir kedi olur miyavlar, bazen bir horoz olur zamanlı zamansız öter.

Tıpkı bunun gibi hayatımızdaki noktaların birleşmesi de, bazen bir kariyer olur, bazen bir mutluluk, bazen bir mutsuzluk, bazen bir sevda, bazen bir ayrılık olur. Yani hayatımızdaki bu noktaların birleşmesinin bizi nereye götüreceğini çoğu zaman planlayamayız, dahası bilemeyiz.

Tıpkı Steve Jobs’ın Stanford Üniversitesi’nde aldığı kaligrafi dersinin kendisini nereye götüreceğini, o dersi aldığı zaman bilmemesi, bilememesi gibi bir şeydir bu. Ama Steve Jobs’ın söylediği gibi: “Bu noktaları ileriye bakarak birleştiremezsiniz; onları sadece geriye baktığınızda birleştirebilirsiniz. Ama bu noktaların gelecekte bir şekilde birleşeceğine ve sizi bir yerlere taşıyacağına inanmanız gerekir. Bunun için de bir şeye, Tanrıya, cesaretinize, kendinize, hayata inanmanız gerekir. Zira hayata bu şekilde bakmanız, sizi hiçbir zaman yarı yolda bırakmaz ve gün gelir sizi de, hayatınızı da değiştirir.

Gelelim Steve Jobs’ın konuşmasının bize öğrettiği ikinci şeye, yani insanın sevdiği şeyi ve işi yapmasına.

Hayatta mecburen yaptığımız şeyler vardır. Sezen Aksu’nun o şarkısında: “Erken kalkmak mecburen / İşe gitmek mecburen / Eve dönmek mecburen / Mecburiyetten / Oh sesleri of olunca / Her kafadan ses çıkınca / Şaşırınca bunalınca / Mecburiyetten / Mecburen, mecburen /  /Mecburiyetten” dediği gibi mecburen, mecburiyetten yaptığımız şeyler vardır. Cenazeye gitmek mesela, yakını vefat eden birisinin başsağlığına gitmek, mesela hasta ziyareti yapmak gibi şeyler, bizim mecburen ve mecburiyetten yaptığımız şeylerdir.

Bir de seçerek ve severek yaptığımız şeyler vardır. Seçerek ve severek yaptığımız şeylerin çoğu, aslında bizim hobimiz olan şeylerdir. Sevdiğimiz bu şeyleri yaptığımız zaman adrenalimiz yükselir, mutluluğumuz, neşemiz, keyfimiz artar. Çünkü bunları yaptığımız zaman beynimiz, dopamin, oksitasin serotonin, endorfin hormonları salgılar.

Yaptığımız şey bizim seçerek ve severek yaptığımız bir şeyse eğer, bu yaptığımız şey, o işte bizi başarıya götüren noktanın başlangıcıdır. Bunun için de neyi sevdiğimizi veya seveceğimizi bilmemiz, kendimizi ve yeteneklerimizi tanımamız gerekir. Bu hayatın hemen her alanında önemli ve etkili olduğu gibi, iş ve meslek seçiminde de etkili ve önemli olan bir husustur. Nitekim Steve Jobs, Stanford Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada bunu “Hayatımın erken bir döneminde neyi sevdiğimi bulduğum için şanslıydım, (…) Zira ve gerçek anlamda tatmin olmanın tek yolu harika bir iş olduğuna inandığınız şeyi yapmanızdır. Bunu yapmanın tek yolu ise, yaptığınız işi sevmenizdir. O işi henüz bulamadıysanız, aramaya devam edin. Durmayın. Tüm gönül meseleleri gibi, onun değerini, onu bulduğunuz zaman anlayacaksınız. Ve her büyük ilişki gibi, severek yaptığınız iş de, seneler geçtikçe daha da güzelleşecek. Yani sevdiğiniz o işi bulana kadar devam edin! Yılmayın” şeklinde ifade ediyor.

Ama bazen başınıza gelen bir şansızlık, yıkım olarak gördüğünüz bir durum, mesela sevdiğiniz bir işten kovulmamız, mesela sevdiğiniz bir insandan ayrılmanız yeni bir şeyin başlangıcı da olabilir. Sizi hayatınızın bir başka dönemine girmek konusunda özgürleştirebilir. Steve Jobs’in söylediği gibi “bu belki tadı kötü bir ilaç olabilir”, ama bu ilaç sizi silkeleyebilir, kendinize getirebilir, size yeni bir ufuk açabilir.

Charlie Chaplin’in “Bu dünyada hiçbir şey kalıcı değildir. Endişelendiğiniz, dert edindiğiniz şeyler bile” veya Buda’nın “Her merhaba bir vedanın başlangıcıdır, hayatta hiçbir şey kalıcı değildir”  ya da Mevlana’nın “Her gün bir yerden göçmek ne iyi / Her gün bir yere konmak ne güze l/ Bulanmadan, donmadan akmak, ne hoş! / Dünle beraber gitti cancağızım / Ne kadar söz varsa düne ait / Şimdi yeni şeyler söylemek lazım…” demesi bundandır, bundan dolayıdır.  

Her şeyin bir zamanı, gökler altında her işin bir zamanı var: Doğmanın bir zamanı var, ölmenin bir zamanı var: Dikmenin zamanı var, sökmenin zamanı var: Öldürmenin zamanı var, şifa vermenin zamanı var: Yıkmanın zamanı var, yapmanın zamanı var: Ağlamanın zamanı var, gülmenin zamanı var: Yas tutmanın zamanı var, oynamanın zamanı var: Taş atmanın zamanı var, taş toplamanın zamanı var: Kucaklaşmanın zamanı var, kucaklaşmamanın zamanı var: Aramanın zamanı var, vazgeçmenin zamanı var:  Saklamanın zamanı var, atmanın zamanı var: Susmanın zamanı var, konuşmanın zamanı var: Sevmenin zamanı var, nefret etmenin zamanı var: Savaşın zamanı var, barışın zamanı var…”

Bu sözler, İsrail Kralı Dsvut’un oğlu Hazreti Süleyman’a ait.

Neden mi yazdım bu sözleri? Bu sözler, Steve Jobs’ın konuşmasındaki üçüncü mesaj olan “her şeye yeniden başlamak için düğmeye basmakla” ilgili de, onun için yazdım.

Nitekim Steve Jobs, konuşmasında bunu: “Kendinizde yeterli cesareti bulamadığınızda belki de doğru zaman şimdi değildir diye düşünebilirsiniz ama eğer işler yolunda gitmiyorsa ve gitmeyecekse kaçınılmaz sonu beklemenin de bir alemi de yoktur. Bu hususta, unutulmaması gereken şey, her yeni başlangıçta, başlangıç noktanız her neresi olursa olsun, bir önceki işinize oranla o yeni işe daha avantajlı başlıyor olmanızdır. Zira korkunun ecele faydası yok. Unutmayın, istifa mektubu cebinde olan bir insanın hayatta sırtı yere gelmez!” şeklinde ifade ediyor.

Yani demek istiyor ki, “işler doğru zamanda olmadığı için olmuyor demektir, bu durumda kaçınılmaz sonu, yani işten atılmayı beklemenin bir yararı yoktur. Basın istifayı ve işten ayrılın. Zira bu durumda doğru olan zaman, istifa etmek ve işten ayrılmak zamanıdır. İstenilmediğiniz yerde olmamak, durmamak, ayak altında dolaşmamak, ona buna paspas olmamak zamanıdır. Yeni bir başlangıç yapmak zamanıdır. Her yeni başlangıç yeni bir fırsattır Bunu yaptığınızda ve yeni bir işe başladığınızda, eskiye oranla daha avantajlı olursunuz, zira artık deneyim sahibisinizdir

Son birkaç söz. Bu sözleri de İngiliz şair Alfred Lord Tennyson söylüyor. Okuyalım:

 “Bir yarın düşleriz hep, bir türlü bugüne kavuşmayan. / Yeni bir gün düşleriz,  yeni bir gün başlamamışken bile. / Çağrıları duyarız, ama gerçekten önemsemeyiz asla. / Gelecek için umutlanırız / Ama gelecek bir plandan ibarettir yalnızca. / Bilgeliği düşleriz / Ama her gün uzaklaşırız yanından / Bir kurtarıcı gelmesi için yalvarırız / Ama bizim elimizdedir kurtulmak. / Ve biz hala uyuyoruz!”

Gelin dostlarım / Henüz vakit çok geç değil / Yeni bir dünya arayalım / Bunun için günbatımına dek uzanalım / Gücümüz yetmese de / Yeri göğü sarsmaya / Yine de sahibiz gerekli cesarete ve isteğe / Zaman ve kader bizi zayıflatsa da / İrademiz yeterlidir / Çabalamaya, aramaya, bulmaya / Ve asla pes etmemeye.