Anayasa Mahkemesi’nce bu kapsamda umuma mahsus pasaport verilmemesi şeklinde uygulanan tedbirin durumun gerektirdiği ölçüde  ve yeterli gerekçeler ortaya konulmadan bir idari işlem ile belirsiz bir şekilde uzun süre devam ettirilmesinin Anayasa’nın 20. maddesi ile güvence altına alınan özel hayata saygı hakkına müdahale teşkil ettiği değerlendirilmiştir.

İlgili Kararlar:

♦ (Onur Can Taştan [GK], B. No: 2018/32475, 27/10/2021)
♦ (Şengül Tükel, B. No: 2018/12456, 12/1/2022)
♦ (Ayşen Çetintaş Doğan, B. No: 2018/7858, 18/1/2022)
♦ (Asya Saydam, B. No: 2018/32268, 18/1/2022)
♦ (Dilek Dündar, B. No: 2018/1272, 18/1/2022)  
♦ (Zeynep Emeksiz, B. No: 2018/32446, 15/3/2022)  
♦ (Ramazan Demir ve diğerleri, B. No: 2018/10727, 13/4/2022) 

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

ONUR CAN TAŞTAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/32475)

 

Karar Tarihi: 27/10/2021

R.G. Tarih ve Sayı: 6/1/2022-31711

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

Başkan

:

Zühtü ARSLAN

Başkanvekili

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Başkanvekili

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

Basri BAĞCI

Raportör

:

Ali KOZAN

Başvurucu

:

Onur Can TAŞTAN

Vekili

:

Av. Oya AYDIN GÖKTAŞ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, umuma mahsus pasaport verilmemesi nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 31/10/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

8. İkinci Bölüm tarafından 30/9/2020 tarihinde yapılan toplantıda, niteliği itibarıyla başvurunun Genel Kurul tarafından karara bağlanması gerekli görüldüğünden Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 28. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca Genel Kurula sevkine karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

10. Başvurucu, 2004 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümünü tamamlamış ve 2005 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi bünyesinde araştırma görevlisi olarak çalışmaya başlamıştır. Başvurucunun hususi damgalı pasaportu 23/7/2016 tarihli ve 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin (667 sayılı KHK) 5. maddesi kapsamında 16/8/2016 tarihinde iptal edilmiştir. Ayrıca başvurucu 1/9/2016 tarihli ve 29818 (mükerrer) sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 672 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Kamu Personeline İlişkin Alınan Tedbirlere Dair Kanun Hükmünde Kararname'nin (672 sayılı KHK) ekli listesi ile kamu görevinden çıkarılmıştır.

11. Başvurucunun 3/3/2017 tarihli umuma mahsus pasaport verilmesi talepli dilekçesi ise emniyet müdürlüğü tarafından işleme konulmayarak reddedilmiştir. Anılan ret kararında 24/10/2003 tarihli ve 4982 sayılı Bilgi Edinme Kanunu'nun 16., 19. ve 20. maddeleri gereğince pasaport müracaatının alınamadığı ve bu konuda bilgi verilemeyeceği belirtilmiştir.

12. Başvurucu, umuma mahsus pasaport talebinin reddine ilişkin idari işlemin iptali istemiyle Ankara 10. İdare Mahkemesinde 27/3/2017 tarihinde dava açmıştır. Başvurucu dava dilekçesinde; vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyetinin ancak suç soruşturması veya kovuşturması sebebiyle hâkim kararına bağlı olarak sınırlanabileceğini, hakkında mahkeme tarafından verilmiş bir yurt dışına çıkış yasağı ya da adli soruşturma ve kovuşturma bulunmadığını belirtmiştir. Ayrıca hiçbir terör örgütüyle ilişkisinin olmadığını, terör örgütleriyle ilgisinin ve iltisakının olduğuna dair bir tespitin de mevcut olmadığını, terör örgütleriyle ilgili hiçbir vakıf, dernek veya şirketin kurucusu, yöneticisi veya çalışanı olmadığını vurgulayarak idari işlemin sebep unsurunun hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür. Bununla birlikte başvurucu, idarenin hangi gerekçeyle ülkeden ayrılmasında genel güvenlik aleyhine bir durum olacağını da somut olarak ortaya koymadan, hiçbir gerekçe göstermeden, pasaport talebini işleme koymayarak keyfî hareket ettiğini belirtmiştir. Akademisyen olarak sıkça yurt dışındaki kongre ve derslere katılmak zorunda olduğunu vurgulayan başvurucu, seyahat hürriyetinin ve anayasal haklarının kısıtlandığını iddia etmiştir.

13. İdare tarafından davaya verilen cevapta, Ankara Üniversitesi Rektörlüğü tarafından 667 sayılı KHK'nın 5. maddesi kapsamında başvurucunun pasaportunun iptal edilmesi talep edildiğinden hususi damgalı pasaportunun 16/8/2016 tarihinde iptal edildiği belirtilmekle yetinilmiştir.

14. Ankara 10. İdare Mahkemesi 30/3/2018 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde 672 sayılı KHK'nin ekli listesinde adına yer verilerek kamu görevinden çıkarılan başvurucu hakkında millî güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen yapı, oluşum veya gruplara ya da terör örgütlerine üyeliği veya iltisakı ya da bunlarla irtibatı nedeniyle haklarında idari işlem tesis edilenler grubunda bulunduğu görüldüğünden pasaportunun iptal edildiği belirtilmiştir. İlgili kurumun bildirimi üzerine hususi damgalı pasaportu iptal edilen başvurucunun söz konusu KHK ile yapılan düzenlemeden beklenen amacın sağlanması kapsamında anılan gerekçe ile umuma mahsus pasaport başvurusunun reddine yönelik işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

15. Başvurucu anılan karara karşı istinaf başvurusunda bulunmuştur. Başvurucu, dava dilekçesindeki iddialarını ve itirazlarını tekrarlamakla birlikte yurt dışında çalışma olanağının da engellendiğini belirterek Almanya'da bulunan bir üniversiteden kendisine gönderilen davet mektubu ile iş sözleşmesi çağrısını Mahkemeye sunmuştur. Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesinin 19/9/2018 tarihli kararıyla istinaf başvurusu, derece mahkemesinin kararının hukuka ve usule uygun olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir.

16. Nihai karar 4/10/2018 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

17. Başvurucu 31/10/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

18. İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğünün 1/11/2020, Ankara Valiliği İl ve Vatandaşlık Müdürlüğünün 25/11/2020 tarihli yazılarıyla, başvurucunun hizmet damgalı pasaportuna ilişkin olarak 16/8/2016 tarihinde iptal kaydı girildiği, anılan kaydın 27/7/2018 tarihinde kaldırıldığı, başvurucunun kaydında bulunan idari kararın (şerh) ise 6/2/2020 tarihinde kaldırıldığı, başvurucunun süresi dolan hizmet damgalı pasaportuna ilişkin olarak 7/2/2020 tarihinde kayıp şerhi girildiği belirtilmiştir. Ayrıca 7/2/2020 tarihli umuma mahsus pasaport alış kaydının mevcut olduğu ifade edilmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

1. İlgili Mevzuat

19. 667 sayılı KHK'nın "Yürütülen soruşturmalarda alınacak tedbirler" kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:

"(1) Milli güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen yapı, oluşum veya gruplara ya da terör örgütlerine üyeliği veya iltisakı ya da bunlarla irtibatı nedeniyle haklarında idari işlem tesis edilenler ile aynı gerekçeyle haklarında suç soruşturması veya kovuşturması yürütülenler, işlemi yapan kurum ve kuruluşlarca ilgili pasaport birimine derhal bildirilir. Bu bildirim üzerine ilgili pasaport birimlerince pasaportlar iptal edilir."

20. 18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun'un "Yürütülen soruşturmalarda alınacak tedbirler" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Millî güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen yapı, oluşum veya gruplara ya da terör örgütlerine üyeliği veya iltisakı ya da bunlarla irtibatı nedeniyle haklarında idari işlem tesis edilenler ile aynı gerekçeyle haklarında suç soruşturması veya kovuşturması yürütülenler, işlemi yapan kurum ve kuruluşlarca ilgili pasaport birimine derhal bildirilir. Bu bildirim üzerine ilgili pasaport birimlerince pasaportlar iptal edilebilir..."

21. 15/7/1950 tarihli ve 5682 sayılı Pasaport Kanunu'nun "Pasaport veya vesika verilmesi yasak olan haller" kenar başlıklı 22. maddesi şu şekildedir:

"Yurt dışına çıkmaları; mahkemelerce yasaklananlara, memleketten ayrılmalarında genel güvenlik bakımından mahzur bulunduğu İçişleri Bakanlığınca tespit edilenlere ve terör örgütlerine aidiyeti, iltisakı veya irtibatı belirlenen yurtdışındaki her türlü eğitim, öğretim ve sağlık kuruluşları ile vakıf, dernek veya şirketlerin kurucu ve yöneticisi olduğu veya bu yerlerde çalıştığı İçişleri Bakanlığınca tespit edilenlere pasaport veya seyahat vesikası verilmez."

22. 17/10/2019 tarihli ve 7188 sayılı Kanun'un 2. maddesiyle 5682 sayılı Kanun'a eklenen ek 7. madde şöyledir:

"Millî güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen yapı, oluşum veya gruplara ya da terör örgütlerine üyeliği veya iltisakı ya da bunlarla irtibatı nedeniyle;

A) 20/7/2016 tarihli ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ilan edilen olağanüstü hal kapsamında kabul edilen kanunlar uyarınca kamu görevinden çıkarılmaları veya rütbelerinin alınması nedeniyle pasaportları iptal edilenler ile haklarında pasaport verilmemesine yönelik idari işlem tesis edilmiş olanlardan,

B) 18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanunun 5 inci maddesi ve 27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 35 inci maddesi uyarınca pasaportları iptal edilenler ile haklarında pasaport verilmemesine yönelik idari işlem tesis edilmiş olanlardan,

C) Mahkemelerce yurt dışına çıkmaları yasaklananlar hariç olmak üzere bu Kanunun 22 nci maddesi uyarınca pasaportları iptal edilenler ile haklarında pasaport verilmemesine yönelik idari işlem tesis edilmiş olanlardan, haklarında aynı nedenlerden dolayı; devam etmekte olan herhangi bir idari veya adli soruşturma veya kovuşturma bulunmayanlara, kovuşturmaya yer olmadığına, beraatine, ceza verilmesine yer olmadığına, davanın reddine veya düşmesine karar verilenlere, mahkûmiyet kararı bulunanlardan cezası tümüyle infaz edilenlere veya ertelenenlere, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilenlere, başvurmaları hâlinde kolluk birimlerince yapılacak araştırma sonucuna göre İçişleri Bakanlığınca pasaport verilebilir."

2. İlgili Anayasa Mahkemesi Kararı

23. 7188 sayılı Kanun'un 2. maddesi ile 5682 sayılı Kanun'a eklenen ek 7. madde Anayasa Mahkemesinin 3/6/2021 tarihli ve E.2019/114, K.2021/36 sayılı kararıyla iptal edilmiştir. Söz konusu kararın ilgili kısmı şöyledir:

"... Dava konusu kurallarda İçişleri Bakanlığı tarafından kapsamda yer alan kişilere pasaport verilebilmesi bu kişilerin haklarında aynı nedenlerden dolayı; devam etmekte olan herhangi bir idari veya adli soruşturma veya kovuşturmanın bulunmaması, kovuşturmaya yer olmadığına, beraatine, ceza verilmesine yer olmadığına, davanın reddine veya düşmesine karar verilmiş olması, mahkûmiyet kararı bulunanların ise cezalarının tümüyle infaz edilmiş veya ertelenmiş olması ya da hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olmasının yanı sıra kolluk birimlerince yapılacak araştırma sonucuna bağlanmıştır. Kurallara göre tüm bu şartların gerçekleşmesi durumunda dahi pasaport verilmesi konusunda İçişleri Bakanlığının takdir yetkisi bulunmaktadır.

Anayasa’nın 23. maddesi uyarınca yurt dışına çıkma hürriyetinin ancak suç soruşturması veya kovuşturması sebebiyle sınırlanabileceği ve hâkim kararı güvencesine bağlandığı gözetildiğinde dava konusu kurallarda Anayasa’nın anılan maddesinde yer almayan sınırlama sebepleriyle de söz konusu hürriyetin sınırlandığı ve kuralların yurt dışına çıkış yapılabilmesini idarenin yetkisine bırakarak Anayasa’da belirtilen sınırlama sebeplerine bağlanan hâkim kararı güvencesini ihlal ettiği görülmektedir. Bu itibarla kuralların yurt dışına çıkma hürriyetini Anayasa’ya aykırı olarak sınırladığı sonucuna ulaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle kurallar, Anayasa'nın 13. ve 23. maddelerine aykırıdır. İptalleri gerekir...

...7188 sayılı Kanun’un 2. maddesiyle 5682 sayılı Kanun’a eklenen ek 7. maddenin iptal edilmesi nedeniyle doğacak hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edecek nitelikte görüldüğünden Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 6216 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince bu kurallara ilişkin iptal hükümlerinin kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesi uygun görülmüştür."

B. Uluslararası Hukuk

24. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Özel ve aile hayatına saygı hakkı" kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:

"(1) Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.

 (2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir."

25. Sözleşme'ye ek 4 No.lu Protokol'ün "Serbest dolaşım özgürlüğü" kenar başlıklı 2. maddesi şöyledir:

"1. Bir devletin ülkesi içinde usulüne uygun olarak bulunan herkes, orada serbestçe dolaşma ve ikametgahını seçebilme hakkına sahiptir.

2. Herkes, kendi ülkesi de dahil, herhangi bir ülkeyi terk etmekte serbesttir.

3. Bu haklar, ancak ulusal güvenlik, kamu emniyeti, kamu düzeninin korunması, suç islenmesinin önlenmesi, sağlık ve ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için, demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler olarak ve yasayla öngörülmüş sınırlamalara tabi tutulabilir.

4. Bu maddenin 1. fıkrasında sayılan haklar, belli yerlerde, yasayla konmuş ve demokratik bir toplumda kamu yararının gerektirdiği sınırlamalara tabi tutulabilir."

26. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarında özel hayatın eksiksiz bir tanımı bulunmayan geniş bir kavram olduğunu belirtmektedir. Özel hayata saygı hakkı alt kategorisinde geçen özel hayat kavramı, AİHM tarafından oldukça geniş yorumlanmakta ve bu kavrama ilişkin tüketici bir tanım yapılmaktan özellikle kaçınılmaktadır (Koch/Almanya, B. No: 497/09, 19/7/2012, § 51). Bununla birlikte Sözleşme'nin denetim organlarının içtihatlarında bireyin kişiliğini serbestçe geliştirmesi ve gerçekleştirmesi ve kişisel bağımsızlık kavramlarının özel hayata saygı hakkının kapsamının belirlenmesinde temel alındığı anlaşılmaktadır (Sidabras ve Džiautas/Litvanya, B. No: 55480/00, 59330/00, 27/7/2004, § 43; K.A. ve A.D./Belçika, B. No: 42758/98, 45558/99, 17/2/2005, § 83; Pretty/Birleşik Krallık, B. No: 2346/02, 29/4/2002, § 61; Christine Goodwin/Birleşik Krallık [BD], B. No: 28957/95, 11/7/2002, § 90).

27. Özel hayata saygı hakkına kamu makamlarının keyfî bir şekilde müdahale etmelerinin önlenmesi, Sözleşme'nin 8. maddesi ile sağlanan güvenceler kapsamında yer almaktadır. AİHM, özel hayata saygı hakkı kapsamında bulunan bir menfaate devletin müdahale ettiğini tespit ettiğinde Sözleşme'nin 8. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen koşulları incelemektedir. Buna göre kamu makamlarının müdahalesinin yasal bir dayanağının olup olmadığı, anılan fıkrada yer alan meşru amaçlara dayanıp dayanmadığı demokratik bir toplumda gerekli ve orantılı olup olmadığı araştırılmaktadır (Dudgeon/Birleşik Krallık [GK], B. No: 7525/76, 22/10/1981, § 43; Olsson/İsveç No.1 [GK], B. No: 10465/83, 24/3/1988, § 59; De Souza Ribeiro/Fransa [BD], B. No: 22689/07, 13/12/2012, § 77).

28. Ayrıca AİHM, alınan bir tedbir sonucu bir kimsenin pasaport gibi bir seyahat belgesinden yoksun bırakılmasını Sözleşme'ye ek 4 No.lu Protokol'ün 2. maddesinde güvence altına alınan serbest dolaşım özgürlüğünün kullanılmasına yönelik bir müdahale olarak değerlendirmektedir (Baumann/Fransa, B. No: 33592/96, 22/5/2001, § 62; Sissanis/Romanya, B. No: 23468/02, 23/1/2007, § 63). Ancak AİHM, anılan protokol hükümlerinin protokole taraf olmayan ülkeler ile ilgili davalarda uygulanamayacağına dikkat çekerek bu durumda serbest dolaşıma ilişkin şikâyetlerin konu bakımından Sözleşme'yle bağdaşmayacağına karar vermiştir (Riener/Bulgaristan B. No: 28411/95, 11/4/1997, § 2; Paşaoğlu/Türkiye, B. No: 8932/03, 8/7/2008, § 41).

29. Öte yandan AİHM, Sözleşme'nin 8. madde hükümlerinin 4 No.lu ek Protokol'ün 2. maddesi ile değiştirilemeyeceğine dikkat çekerek protokol maddesi hükmüyle 8. madde arasında sıkı bir bağ olduğunu kabul etmiştir. Bu bağlamda AİHM; serbest dolaşımın ve özellikle sınır ötesi serbest dolaşımın özel hayatın geliştirilmesi açısından esas olarak değerlendirildiği bir çağda, başka ülkede ailevi, mesleki ve ekonomik bağlara sahip olan kişiler söz konusu olduğunda herhangi bir gerekçe göstermeksizin bu özgürlüğü reddetmesinin Sözleşme'ye taraf devlet açısından yükümlülüklerin ciddi ihlalini teşkil edeceğini ifade etmiştir (İletmiş/Türkiye, B. No: 29871/96, 6/12/2005, § 50; Paşaoğlu/Türkiye, § 42).

30. Bu bağlamda AİHM; Türkiye'nin ek protokolü imzalamasına rağmen onay sürecinin tamamlanmadığını tespit ettiği iki kararında serbest dolaşım/seyahat özgürlüğüne ilişkin şikâyetleri, giriş yapılmak istenen ülkede kişisel, ailevi ve ekonomik bağların olması ölçütünü uygulayarak özel hayata saygı hakkı kapsamında incelemiştir. İletmiş/Türkiye kararında eşi ve iki çocuğu ile Almanya'da ikamet eden ve bu ülkede çalışan başvurucu, Türkiye'ye ziyarete geldiği sırada 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu'nun 140. maddesinde düzenlenen yabancı ülkede millî menfaatlere zarar verici faaliyette bulunma suçundan yürütülen soruşturma kapsamında gözaltına alınmış; ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılmasına rağmen pasaportuna el konulmuş; pasaportu ise on beş yıl süren yargılama sonunda verilen beraat kararı sonrası başvurucuya iade edilmiştir (İletmiş/Türkiye, §§ 8-15).

31. Anılan kararda; başvurucunun uzun süredir Almanya'da yaşadığı, tüm ailesinin ve işinin bu ülkede olduğu, dolayısıyla gitmek istediği ülke ile sıkı kişisel bağlarının olduğu kabul edilerek pasaporta el konulması ve uzun süre iade edilmemesi nedeniyle özel hayata saygı hakkına müdahale edildiği sonucuna varılmıştır. AİHM'e göre hiçbir gelişme göstermeden yargılama uzadıkça ve başvuran aleyhine kanıt yokluğu devam ettikçe önleyici tedbirin meşru amacına bağlı yarar, zamanla ağırlığını yitirecektir. Bu bağlamda AİHM, başvurucu hakkında yurt dışı çıkış yasağını öngören bir mahkeme kararının mevcut olmadığını, idari makamların yasağı gerekçelendiremediğini belirttikten sonra alınan tedbirin belirsiz bir şekilde uzun süre devam ettirilmesinin kaçınılmaz sosyal bir ihtiyaç olmadığı ve izlenen müdahalenin Sözleşme'nin 8. maddesinde verilen amaçlarla orantılı olmadığı sonucuna ulaşmıştır (İletmiş/Türkiye, §§ 42-50).

32. Paşaoğlu/Türkiye kararında ise başvuran, eşi ve çocuğuyla Yunanistan'da ikamet etmektedir. Başvurucunun 18/10/1999 yılında yaptığı pasaport süre uzatım talebi Selanik Başkonsolosluğu tarafından ülke güvenliği açısından sakıncalı olduğu gerekçesiyle hakkında düzenlenen tahdit fişi nedeniyle reddedilmiştir. AİHM; öncelikle başvurucu hakkında uygulanan idari tasarrufun bir ceza mahkûmiyeti ya da ceza soruşturmasından kaynaklanmadığını, İçişleri Bakanlığı tarafından düzenlenen tahdit fişine dayandığını tespit etmiştir. AİHM; önleyici tedbirlerin meşru amacına bağlı yararın zamanla ağırlığını yitirebileceğini, dört yılı aşkı bir süre devam eden idari süreç boyunca başvurana yöneltilen iddialarla ilgili bir ithamda bulunulmadığını vurgulayarak gizli bakanlık verilerine dayanan belirginlikten yoksun tedbirin uzun süre devam ettirilmesinin başvuranın hayatında yol açtığı belirsizlik ve sarsıntının hesaba katılması gerektiğini ifade etmiştir (Paşaoğlu/Türkiye, §§ 44-48).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

33. Anayasa Mahkemesinin 27/10/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

34. Başvurucu;

i. Hizmet damgalı pasaportunun iptal edildiğini, umuma mahsus pasaport verilmesi yönündeki talebinin, hakkında bir araştırma yapılmadan İçişleri Bakanlığı tarafından işleme alınmadığını, bir terör örgütüyle ilgisi olduğuna dair rapor ya da soruşturma bilgisinin yargılama aşamasında ortaya koyulmadığını, Cumhuriyet başsavcılığından hakkında soruşturma olup olmadığının sorulması yönündeki talebinin bile Mahkeme tarafından karşılanmadığını belirtmiştir. Bir grup öğrencinin yaptığı gösteride meslektaşlarının kolluk görevlileri tarafından gözaltına alınmasına tepki gösterdiği iddiasıyla Ankara Üniversitesinin yürüttüğü disiplin soruşturmasında ceza verilmemesine karar verildiğini, bu soruşturma çerçevesinde adının İçişleri Bakanlığına bildirildiğini, yürütülen soruşturmanın terörle ve şiddetle ilgisinin olmadığını vurgulamıştır.

ii. Hakkında ceza soruşturması ya da kovuşturması olmadığı gibi yurt dışına çıkışını yasaklayan bir mahkeme kararının da olmadığını, 5682 sayılı Kanun'da belirtilen şartların oluşmadığını ifade etmiştir. Başvurucu; işsiz olduğunu, akademisyen olduğu için seminerler ve ders vermek üzere sık sık yurt dışına çıkması gerektiğini, ayrıca Almanya'da bulunan bir üniversitede akademisyen olarak 1/4/2017 tarihinden itibaren yirmi dört ay çalışmak üzere kabul aldığını ancak pasaport alamadığı için yurt dışında mesleğine devam etme ve çalışma olanağının da kalmadığını belirterek seyahat hürriyeti ile özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

35. Bakanlık görüşünde; 7188 sayılı Kanun ile 5682 sayılı Kanun'da yapılan değişiklik (bkz. § 22) hatırlatıldıktan sonra olağanüstü hâl döneminde yürürlüğe giren yasal düzenlemeler gereğince mevcut pasaportları iptal edilen kişilerden anılan Kanun'da belirtilen şartları taşıyanlara başvurmaları hâlinde kolluk birimlerince yapılacak araştırma sonucuna göre pasaport verilebileceği belirtilmiştir. Bu çerçevede 20/3/2020 tarihi itibarıyla 25.173 başvuru yapıldığı, 16.348 kişiye pasaport verildiği vurgulanmıştır. Diğer yandan düzenleme kapsamında yapılan yeni pasaport verilmesi talebinin reddi durumunda genel yetkili idare mahkemelerinde dava açılması önünde de bir engel bulunmadığı, dolayısıyla mevcut başvuru kapsamında başvurucunun mağdur sıfatının devam edip etmediği ile iç hukuk yollarını tüketip tüketmediği hususlarının kabul edilebilirlik değerlendirmesinde dikkate alınmasının uygun olacağı ifade edilmiştir.

36. Başvurucu vekili; Bakanlık görüşüne karşı beyanında, idarenin başvurucunun pasaport almasına engel bir durumunun olup olmadığı konusunda araştırma yaparak karar vermesi gerektiğini, başvurucunun pasaport talebinin hiçbir araştırma yapılmadan aynı günlü işlemle reddedildiğini belirtmiştir. Ayrıca derece mahkemelerinin de başvurucu hakkında ceza ya da idari soruşturma olup olmadığı hususunun ilgili yerlerden araştırılması yönündeki taleplerinin de karşılanmadığını, soyut ve başvuruyla ilişkilendirilmeyen bir gerekçeyle davanın reddedilmesi nedeniyle başvurucunun mağdur edildiğini belirtmiştir. Başvurucunun keyfî bir uygulamayla Avrupa'nın saygın bir üniversitesinde çalışma ve mesleki faaliyette bulunma olanağının elinden alındığını, sonradan çıkan kanunun bu mağduriyeti gidermekte etkili bir yol olarak kabul edilemeyeceğini ifade etmiştir.

B. Değerlendirme

37. Anayasa'nın "Yerleşme ve seyahat hürriyeti" kenar başlıklı 23. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes, yerleşme ve seyahat hürriyetine sahiptir.

Yerleşme hürriyeti, suç işlenmesini önlemek, sosyal ve ekonomik gelişmeyi sağlamak, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek ve kamu mallarını korumak;

Seyahat hürriyeti, suç soruşturma ve kovuşturması sebebiyle ve suç işlenmesini önlemek;

Amaçlarıyla kanunla sınırlanabilir.

Vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyeti, ancak suç soruşturması veya kovuşturması sebebiyle hâkim kararına bağlı olarak sınırlanabilir"

38. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesine dayanak alınacak "Özel hayatın gizliliği" kenar başlıklı 20. maddesi şöyledir:

"Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz."

39. Özel hayat kavramı eksiksiz bir tanımı bulunmayan geniş bir kavramdır. Bu kapsamda korunan hukuki değer esasen kişisel bağımsızlıktır. Özel hayata saygı hakkının kapsamının belirlenmesinde bireyin kişiliğini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi kavramı temel alınmaktadır. Anılan hak, herkesin istenmeyen bütün müdahalelerden uzak kendine özel bir ortamda yaşama hakkına sahip olduğuna işaret etmekle birlikte kişiliğin serbestçe geliştirilmesiyle uyumlu birçok hukuki menfaati de içermektedir. Bu açıdan Anayasa’nın 20. maddesi özel bir sosyal hayat sürdürmeyi de güvence altına almaktadır (Serap Tortuk, B. No: 2013/9660, 21/1/2015, §§ 31-36; Bülent Polat, B. No: 2013/7666, 10/12/2015, §§ 61-63; Ata Türkeri, B. No: 2013/6057, 16/12/2015, §§ 30-32; Tevfik Türkmen [GK], B. No: 2013/9704, 3/3/2016, §§ 50-52).

40. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucunun yurt dışında bir üniversiteden akademisyen olarak çalışma konusunda kabul aldığı ve mesleği gereği yurt dışı eğitim seminerlerine katıldığı hususları dikkate alındığında başvurucunun gitmek istediği ülke ile güçlü mesleki bağlarının olduğu ve umuma mahsus pasaport verilmemesinin başvurucunun mesleki hayatını, dolayısıyla özel hayatını etkilediği anlaşılmıştır. Bu durumda başvurucunun umuma mahsus pasaport verilmesi talebinin işleme alınmaması şeklindeki idari işlemlere bağlı şikâyetlerinin bir bütün olarak Anayasa’nın 20. maddesi ile güvence altına alınan özel hayata saygı hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.

1. Uygulanabilirlik Yönünden

41. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Savaş, seferberlik veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir..."

42. Anayasa Mahkemesi Aydın Yavuz ve diğerleri ([GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017) kararında, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir. Buna göre olağanüstü bir durumun bulunması ve bunun ilan edilmesinin yanı sıra bireysel başvuruya konu temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirin olağanüstü durumla bağlantılı olması hâlinde inceleme Anayasa'nın 15. maddesi uyarınca yapılacaktır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).

43. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl (OHAL) ilan edilmesine karar verilmiştir. OHAL 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 12-25).

44. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturmalar yürütülmüş; çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 51; Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 12). Ayrıca OHAL döneminde çeşitli kurumlarda görev yapan çok sayıda kamu görevlisi, terör örgütlerine veya Millî Güvenlik Kurulunca devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti, aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı olduğu gerekçesiyle KHK'lar ile kamudan çıkarılmış ve terör örgütü ile mücadele kapsamında birçok idari tedbir alınmıştır.

45. Başvurucunun şikâyet ettiği idari işlemin OHAL ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğu görülmektedir. Bu itibarla OHAL ilanına sebebiyet veren olaylar kapsamında uygulanan tedbirlerin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle söz konusu tedbirin başta Anayasa'nın 13. ve 20. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242).

2. Kabul Edilebilirlik Yönünden

46. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

Muammer TOPAL, Rıdvan GÜLEÇ ve Basri BAĞCI bu görüşe katılmamıştır.

3. Esas Yönünden

a. Müdahalenin Varlığı

47. Serbestçe yer değiştirme olarak nitelendirilebilecek seyahat hürriyeti yurt içi ve yurt dışı seyahati kapsamaktadır. Mevzuatımızda yurt dışına çıkma ve yurda girme işlemleri 5682 sayılı Kanun'da düzenlenmiştir. Anılan Kanun'un 2. maddesine göre Türk vatandaşları ile yabancılar Türkiye'ye girebilmek, Türkiye'den çıkabilmek için yolcu giriş ve çıkış kapılarındaki polis makamlarına usulüne uygun ve muteber pasaport veya pasaport yerine geçerli bir vesika ibraz etmeye mecburdur. Bu zorunluluk, seyahat özgürlüğünün kullanımında evrensel bir şekil şartıdır (AYM, E.2004/100, K.2005/16, 5/4/2005).

48. Pasaport, yabancı ülkelere gidecek olanlara kamu otoritesi tarafından verilen ve yabancı ülke yetkililerinin kimlik incelemesinde geçerli olan belgedir. Anılan belge bireyin vatandaşı olduğu ülke sınırlarından çıkma ve yabancı bir ülke sınırlarından geçerek bu ülkede serbestçe dolaşma imkânının bulunduğunu ifade eder. Pasaport iptali ya da kişiye pasaport verilmemesi hâllerinde kişinin sınırları geçmesinin yasaklandığı açıktır. Ancak başka ülke ile ailevi, ekonomik, mesleki bağlamda sıkı kişisel ilişkileri olan bireyler açısından seyahat özgürlüğünün ve özelde sınırları geçmenin özel hayatın geliştirilmesi açısından önemli olduğu söylenebilir.

49. Diğer yandan pasaportun iptal edilmesi ya da pasaport verilmesi şeklindeki idari işlemlerin esas olarak yerleşme ve seyahat hürriyeti kapsamında kaldığı açıktır. Anayasa’nın 23. maddesinde yer alan yerleşme ve seyahat hürriyeti, Sözleşme'ye ek 4 No.lu Protokol’ün "Serbest dolaşım özgürlüğü" kenar başlıklı 2. maddesinde düzenlenmiştir. Anayasa Mahkemesinin daha önceki kararlarında anılan protokole ülkemizin taraf olmadığı hatırlatılarak bu özgürlüğün Anayasa ve Sözleşme ile Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerin ortak koruma alanına girmediği ve Anayasa Mahkemesinin konu bakımından yetkisi dışında kaldığı açıklanmıştır (Mehmet Takımsu, B. No: 2016/63712, 7/11/2013, §§ 78-80; Sebahat Tuncel, B. No: 2012/1051, 20/2/2014, § 53; Fevzi Doğaner, B. No: 2014/6453, 20/12/2017, § 14).

50. Bununla birlikte bireysel başvuru kapsamında olmayan bazı hakların ortak koruma alanı içinde yer alan temel haklarla esaslı şekilde ilişkili olması durumunda ilgili haklarla bağlantı kurularak inceleme yapılması mümkündür (ifade özgürlüğü bağlamında bkz. Özgür Sevgi Göral, B. No: 2014/12112, 4/10/2017). Bu şekildeki inceleme, başlı başına seyahat hürriyeti kapsamında değil bireysel başvurunun konusunu oluşturan bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği yönünden yapılacaktır. Bu bağlamda özellikle kişinin gitmek istediği ülke ile güçlü kişisel, ailevi, ekonomik ve mesleki bağlarının olduğu durumlarda yurt dışına çıkışını engelleyen tedbirlere ilişkin bireysel başvuruların özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı kapsamında değerlendirilmesi mümkündür. Ancak bu şekilde inceleme yapılabilmesi için bireysel başvuru formunda başvurucuların şikâyet edilen tedbirin özel ve aile hayatları üzerindeki olumsuz sonuçlarını somut verilere dayalı olarak uygun şekilde ortaya koymaları gerekmektedir.

51. Başvuruya konu olayda ise başvurucunun akademisyen olarak yurt dışı programlarına katılmasının mesleki bilgisini geliştirmesi ve yurt dışında çalışma imkânı bulması açısından önemli olduğu, ayrıca yurt dışında bulunan bir üniversite ile akademisyen olarak iki yıl süreyle çalışma konusunda anlaştığı hususları dikkate alındığında gitmek istediği ülke ile sıkı mesleki bağının olduğu ve pasaport verilmemesinin özel hayatını etkilediği anlaşılmıştır. Bu durumda başvurucunun umuma mahsus pasaport verilmesi talebinin reddedilmesinin Anayasa’nın 20. maddesi ile güvence altına alınan özel hayata saygı hakkına müdahale teşkil ettiği sonucuna varılmıştır.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

52. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

53. Yukarıda belirlenen müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 20. maddesini ihlal edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, meşru amaç taşıma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama kriterlerine uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Halil Berk, B. No: 2017/8758, 21/3/2018, § 49; Süveyda Yarkın, B. No: 2017/39967, 11/12/2019, § 32; Şennur Acar, B. No: 2017/9370, 27/2/2020, § 34; R.G. [GK], B. No: 2017/31619, 23/7/2020, § 82).

i. Kanunilik

54. Hak ve özgürlüklerin kanunla sınırlanması ölçütü anayasa yargısında önemli bir yere sahiptir. Hak ya da özgürlüğe bir müdahale söz konusu olduğunda öncelikle tespiti gereken husus, müdahaleye yetki veren bir kanun hükmünün yani müdahalenin hukuki bir temelinin mevcut olup olmadığıdır (Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 36).

55. Başvurucu hakkında tesis edilen umuma mahsus pasaport verilmesi talebinin reddine dair idari işlemin 5682 sayılı Kanun'un 22. maddesi ile 667 sayılı KHK'nın değiştirilerek kabul edilmesine dair 6749 sayılı Kanun'un 5. maddesi temelinde yürütüldüğü anlaşılmaktadır. Bu durumda başvuru konusu idari işlemin yukarıda anılan kanun hükümlerine dayandığı anlaşıldığından yargısal kararların yeterli bir hukuki temele sahip olduğu görülmektedir. Bu durum gözetildiğinde somut olayda başvurucunun özel hayata saygı hakkına yapılan müdahalenin kanuni bir dayanağının mevcut olduğu anlaşılmaktadır.

ii. Meşru Amaç

56. Anayasa'nın 13. maddesi temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasını, ilgili hak ve özgürlüğe ilişkin Anayasa maddesinde gösterilen özel sınırlandırma sebeplerinin bulunmasına bağlı kılmıştır. Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrası yönünden özel sınırlama nedeni düzenlenmemiştir. Maddenin ikinci fıkrasında, birtakım sınırlama sebeplerine yer verilmiş olmakla beraber bu sebepler sadece arama ve elkoyma tedbirlerine yöneliktir. Dolayısıyla bu sebeplerin özel hayata saygı hakkının tüm boyutları yönünden uygulanması mümkün görünmemektedir (AYM, E.2012/100, K.2013/84, 4/7/2013; Ahmet Çilgin, B. No: 2014/18849, 11/1/2017, § 40).

57. Anayasa’nın 20. maddesinde, özel hayata saygı hakkı için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel sınırlama nedeni öngörülmemiş olan hakların dahi hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunmakta, Anayasa’nın diğer maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak da bu hakların sınırlanması mümkün olabilmektedir. Buna göre Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan hak ve özgürlükler ile devlete yüklenen ödevlerin özel sınırlama sebebi gösterilmemiş hak ve özgürlüklere sınır teşkil edebileceği kabul edilmektedir (AYM, E.2014/87, K.2015/112, 8/12/2015; E.2016/37, K.2016/135, 14/7/2016, § 9; E.2013/130, K.2014/18, 29/1/2014; Sevim Akat Eşki, § 33; Ahmet Çilgin, § 39).

58. Bu bağlamda terör örgütleriyle mücadele kapsamında alınan tedbirler nedeniyle başvurucuya pasaport verilmediği dikkate alındığında özel hayata saygı hakkına yapılan müdahalenin kamu düzeninin ve millî güvenliğin sağlanması meşru amacına dayandığı anlaşılmıştır.

iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük

 (1) Genel İlkeler

59. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir. Açıktır ki bu başlık altındaki değerlendirme, sınırlamanın amacı ile bu amacı gerçekleştirmek üzere başvurulan araç arasındaki ilişki üzerinde temellenen ölçülülük ilkesinden bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama biçiminde iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki kriter bir bütünün parçaları olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 45).

60. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (Ferhat Üstündağ, § 46).

61. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında dengesizlik bulunmamasına işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti hâlinde orantılılık ilkesi yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir (Ferhat Üstündağ, § 48).

62. Buna göre özel hayata saygı hakkına yapılan bir müdahale, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez.

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

63. 677 sayılı KHK ve 6749 sayılı Kanun'da yer alan düzenlemelere dayanılarak terör örgütü ile irtibat ve iltisakının olduğu düşünülen kişilerin genel bir tedbir olarak hususi damgalı pasaportlarının iptal edildiği ve umuma mahsus pasaport verilmediği, başvurucunun maruz kaldığı idari işlemlerin de bu kapsamda kaldığı anlaşılmıştır. Öncelikle belirli istisnai durumlarda OHAL koşullarında terör örgütü ile bağlantısı olduğu belirlenen kişiler yönünden yurt dışına çıkışı ve yurda girişi sınırlandıracak çeşitli geçici tedbirler alınması mümkündür. Ancak bu tedbirlerin kamu düzeni ve güvenliğinin sağlanması amaçları doğrultusunda uygulanmalarının zorunlu olduğu kişilerin öznel durumlarıyla ilişkilendirilerek yeterli bir şekilde ortaya konulmalıdır.

64. Ayrıca OHAL koşulları ve özellikle darbe teşebbüsü sonrasındaki süreç dikkate alındığında terör örgütlerinin millî güvenlik aleyhine yurt dışında ve yurt içinde yürüttüğü faaliyetleri engellemek, terör örgütü ile mücadele kapsamında yürütülen idari ve adli soruşturmaların etkin bir şekilde yürütülmesini sağlamak amacıyla anılan yapılarla ilgisi tespit edilen kişilerin yurt dışına çıkışlarını ve yurda girişlerini kontrol edecek geçici tedbirler uygulanmasının kamu düzeni ile güvenliğinin sağlanması amacına yönelik gerekli ve amacı gerçekleştirmeye elverişli bir tedbir olmadığı söylenemez.

65. Bununla birlikte kişilerin yurda girişi ve yurttan çıkışlarını sınırlandıran tedbirlerin geçici olması, temel hak ve hürriyetleri tamamen ortadan kaldıracak şekilde uygulanmaması, ilgili kararlarda tedbirin gerekçelerinin tedbire maruz kalan kişinin somut durumuyla ilişkilendirerek ortaya konulması ve tedbirden beklenen kamusal yarar ile bireyin çıkarları arasında makul bir dengeleme yapılması gerekir. Ayrıca tedbir belirli bir süre ile sınırlandırılarak tedbire neden olan koşulların devam edip etmediği hususunda değerlendirme yapılmasına imkân tanınmalıdır. Bu bağlamda özel hayata saygı hakkına ilişkin sınırlandırmanın belirsiz bir süre uzaması hâlinde öngörülen sınırlandırmanın özel hayata etkilerinin zamanla ağırlaşacağı ve her hâlde gözetilmesi gereken kamusal yarar ile bireyin kişisel yararı arasındaki dengenin bozulacağı da unutulmamalıdır.

66. Açıklamalar çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde, başvurucunun akademisyen olarak yurt dışındaki üniversitelerde mesleki faaliyetlerde bulunduğu, ayrıca Almanya'da bulunan bir üniversitede çalışma imkânı elde ettiği ancak pasaportunun iptal edilmesi ve umuma mahsus pasaport verilmemesi nedeniyle anılan ülkeye gidemediği için mesleki bağlarının koptuğu anlaşılmıştır. Başvurucu hakkında terör örgütü ile ilişkisini dolayısıyla başvurucunun millî güvenliğe tehdit oluşturan faaliyetlerde bulunduğunu gösteren ceza soruşturması ya da kovuşturması ile yurt dışına çıkış yasağı öngören bir mahkeme kararının mevcut olmadığı görülmüştür. Dolayısıyla başvurucunun özel hayatına ilişkin sınırlamanın kaynağının sadece bir idari işlem olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca başvurucunun umuma mahsus pasaport verilmesi talebinin reddedilmesinin nedenleri ile ilgili idarenin bir bilgilendirme yapmadığı, yargılama aşamasında da anılan idari işlemin gerekçelerinin, başvurucunun öznel durumuyla ilişkilendirmek suretiyle uygulamanın zorunlu bir tedbir olduğunun somut olarak ortaya konulmadığı açıktır.

67. Öte yandan derece mahkemesinin kararı incelendiğinde başvurucunun hususi damgalı pasaportunun iptal edilmesine ilişkin idarenin bildirdiği gerekçe ile yetinildiği, başvurucuya umuma mahsus pasaport verilmemesinin nedenlerinin başvurucunun koşullarıyla ilişkilendirilerek somutlaştırılmadığı görülmüştür. Bu nedenle başvurucunun hangi eylemleri ya da ilişkileri nedeniyle yurt dışına çıkışının engellendiğinin belirsizliğini koruduğu ve bu durumla birlikte idari işlemin başvurucunun gitmek istediği ülke ile olan kişisel bağları üzerindeki etkileri gözetilerek beklenen kamusal yarar ile başvurucunun çıkarları arasında bir dengeleme yapılmadığı anlaşılmıştır.

68. Ayrıca başvurucunun hususi damgalı pasaportunun 16/8/2016 tarihinde iptal edildiği, 3/3/2017 tarihli umuma mahsus pasaport talebinin işleme konulmadığı ve başvurucunun 7/2/2020 tarihinde umuma mahsus pasaport alabildiği görülmüştür. Bu durumda başvurucu hakkında açılmış bir ceza soruşturması veya kovuşturmasının ya da yurt dışına engel oluşturacak bir mahkeme kararının olmadığı gözetildiğinde tedbirin bir idari işleme dayanılarak uzun süre uygulandığı anlaşılmaktadır. Ayrıca bu süreçte yurt dışına çıkışı engelleyen tedbirin dayanağı olan koşulların devam edip etmediği hususunda idare ve yargı makamları tarafından bir araştırma ve değerlendirme yapılmadığı, dolayısıyla bu şekilde geçici olması öngörülen bir tedbirin uzun süre devam ettirilmesine sebep olunduğu anlaşılmıştır.

69. Öte yandan Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen (İptal hükümlerinin kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesine karar verilmiştir.) (bkz. § 23) 7188 sayılı Kanun'un 2. maddesiyle 5682 sayılı Kanun'a eklenen ek 7. maddesi ile belirli şartları sağlayanlar yönünden pasaport talebinde bulunabilecekleri düzenlenmiş ise de tüm şartlar sağlanmış olsa bile pasaport verilmesi konusunda İdarenin takdir yetkisinin korunduğu görülmüştür. Bununla birlikte anılan Kanun'da pasaporta uzun süre el konulması ve yeni bir pasaport verilmemesinden kaynaklanabilecek mağduriyetin giderimine ilişkin bir düzenleme yapılmadığı açıktır. Bu durumda pasaport verilmeyerek yurt dışında çalışma imkânı da engellenen başvurucunun özel hayata saygı hakkına yapılan müdahalenin belirsiz bir süre devam ettirilmesine sebep olunduğu ve 7188 sayılı Kanun'daki öngörülen yeniden değerlendirmenin bu bağlamda mağduriyeti gidermede etkili bir yol olmadığı anlaşılmaktadır. Bu hâlde hakkında yurt dışına çıkışa engel oluşturacak soruşturma ya da kovuşturma ile mahkeme kararı olmayan başvurucuya yönelik sadece bir idari işleme dayanan tedbirin -başvurucunun gitmek istediği ülke ile olan sıkı mesleki bağları da gözetildiğinde- uzun süre uygulanmasının demokratik bir toplumda alınması zorunlu ve ölçülü bir tedbir olduğu söylenemez.

70. Buna göre başvurucu hakkında uygulanan söz konusu tedbir olağan dönemde Anayasa'nın 13. ve 20. maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olduğundan bu durumun, olağanüstü dönemlerde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında meşru olup olmadığının incelenmesi gerekir.

4. Anayasa'nın 15. Maddesi Yönünden

71. Anayasa'nın 15. maddesine göre savaş, seferberlik veya OHAL dönemlerinde temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının kısmen veya tamamen durdurulabilmesi ve bunlar için Anayasa'nın diğer maddelerinde öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilmesi mümkündür. Ancak Anayasa'nın 15. maddesi, bu hususta kamu otoritelerine sınırsız bir yetki tanımamaktadır. Anayasa'nın diğer maddelerinde öngörülen güvencelere aykırı tedbirlerin Anayasa'nın 15. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan hak ve özgürlüklere dokunmaması, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülüklere aykırı bulunmaması ve durumun gerektirdiği ölçüde olması gerekir. Anayasa Mahkemesince Anayasa'nın 15. maddesine göre yapılacak inceleme bu ölçütlerle sınırlı olacaktır. Anayasa Mahkemesi bu incelemenin usul ve esaslarını ortaya koymuştur (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 192-211, 344).

72. Özel hayata saygı hakkı savaş, seferberlik ve OHAL yönetim usullerinin benimsendiği dönemlerde Anayasa'nın 15. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan dokunulması yasaklanan çekirdek haklar arasında değildir. Dolayısıyla bu özgürlükler yönünden OHAL dönemlerinde Anayasa'daki güvencelere aykırı tedbirler alınması mümkündür. Ayrıca anılan hakka ilişkin tedbirin milletlerarası hukuktan kaynaklanan diğer herhangi bir yükümlülüğe (olağanüstü dönemlerde de korunmaya devam eden bir güvenceye) aykırı olduğu da saptanmamıştır.

73. Bu durumda başvurucunun pasaportunun iptal edilmesi ve sonrasında da kendisine uzun bir dönem pasaport verilmemesi uygulamasının Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında durumun gerektirdiği ölçüde olup olmadığının tespiti gerekmektedir. Bu tespit yapılırken elbette ülkemizde olağanüstü hâl ilanına sebebiyet veren durumun özellikleri ile olağanüstü hâl ilanı sonrasında ortaya çıkan ve süreç içinde değişen koşulların yanı sıra başvuruya konu olayın özellikleri ve başvurucunun tutumu da dikkate alınacaktır (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, § 349).

74. Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi, temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının sınırlandırılması veya durdurulması için başvurulan aracın amacı gerçekleştirmeye elverişli ve bunun için gerekli olmasını, ayrıca araçla amacın ölçülü bir oran içinde bulunmasını ifade etmektedir (AYM, E.1990/25, K.1991/1, 10/1/1991). Buna göre tedbir, olağanüstü durumu oluşturan tehdit veya tehlikenin ortadan kaldırılması amacına ulaşma bakımından elverişli ve bu amacın gerçekleşmesi için gerekli olmalı; ayrıca ulaşılmak istenen amaç doğrultusunda ortaya çıkan kamu yararı ile temel hak ve özgürlüğü sınırlandıran tedbirin birey üzerindeki olumsuz etkisi arasında orantısızlık bulunmamalıdır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 204; birçok karar arasından bkz. AYM, E.2013/57, K.2013/162, 26/12/2013).

75. Öte yandan temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirin süresi, kapsamı ve ağırlığı, ölçülülüğün belirlenmesinde dikkate alınmalıdır. Nitekim müdahalenin süresi arttıkça bireyin üzerindeki külfet de ağırlaşmaktadır. Bunun yanında bir tedbir kısa süreli olmakla birlikte kapsamı veya ağırlığı itibarıyla temel hak ve özgürlükleri çok ciddi ölçüde etkileyebilir. Böylece tedbirin ağırlığı, süresinden bağımsız olarak bireyin aşırı bir külfet altına girmesine neden olabilir (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 208).

76. Diğer taraftan temel hak ve özgürlüklere yönelik ölçüsüz veya keyfî müdahaleler karşısında bireylere, bunlara karşı koyabilecekleri usule ilişkin güvencelerin sağlanması gerekir. Bireylerin bu güvencelerden önemli ölçüde yoksun bırakılmaları ölçülülük ilkesiyle bağdaşmayacaktır. Ayrıca bir tedbirin olağanüstü durumu oluşturan tehdit veya tehlikeyi bertaraf etmeye elverişli, bunun için gerekli ve ulaşılmak istenen amaç ile orantılı olup olmadığı hususlarında söz konusu tehdit veya tehlike ile karşı karşıya kalan ve onunla mücadele etme bakımından öncelikli sorumluluğu bulunan kamu makamlarının geniş bir takdir alanı bulunmaktadır. Bununla birlikte bireysel başvuruya konu edildiğinde alınan tedbirin bu takdir alanını aşıp aşmadığını incelemek Anayasa Mahkemesinin görevidir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 209, 210).

77. Bu kapsamda somut olay değerlendirildiğinde başvurucu hakkında darbe teşebbüsüyle veya teşebbüsün arkasındaki yapılanma olan FETÖ/PDY ile ya da herhangi bir terör örgütüyle bağlantısı olduğundan bahisle bir ceza soruşturmasının bulunmadığının altı çizilmelidir. Bu nedenle başvurucunun yurt dışına kaçarak hakkındaki soruşturma veya kovuşturma süreçlerini etkisiz bırakmasının önlenmesi amacıyla hareket edildiğinin söylenmesi mümkün görünmemektedir. Başvurucu hakkında yalnızca OHAL KHK'sı ile kamu görevinden çıkarma tedbirine başvurulmuştur.

78. OHAL koşullarında haklarında millî güvenliğe yönelik birtakım oluşum veya gruplarla bağlantısı bulunduğu şüphesiyle kişilerin yurda giriş ve yurttan çıkışlarının bir süreliğine kısıtlanması meşru kabul edilebilirse de bu uygulamanın süresiz bir niteliğe dönüşmemesi ve pasaport edinme sürecinin belirsiz bırakılmaması gerekir.

79. Bu bağlamda somut olay incelendiğinde başvurucu hakkında uygulanan tedbirin -başvurucunun özel hayatı üzerinde doğuracağı etki de gözönüne alındığında- özellikle yargılama sürecinde devletten beklenen yükümlülüklerin OHAL koşullarında da yerine getirilmesi gerektiği değerlendirilmiştir. Bu kapsamda umuma mahsus pasaport verilmemesi şeklinde uygulanan tedbirin başvurucuya özgü gerekçeler ortaya konulmadan bir idari işlem ile belirsiz bir şekilde uzun süre devam ettirilmesinin zorunlu ve ölçülü olmadığı sonucuna varılmıştır.

80. Bu itibarla OHAL döneminde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen Anayasa'nın 15. maddesinin başvurucunun özel hayata saygı hakkına yönelik olarak pasaportunun iptal edilmesi ve uzun süre pasaport alma imkânından yoksun kalması şeklinde yapılan ve Anayasa'nın 13. ve 20. maddelerindeki güvencelere aykırı olan bu müdahaleyi meşru kılmadığı değerlendirilmiştir.

81. Açıklanan gerekçelerle -Anayasa'nın 15. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde de- başvurucunun Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

5. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

82. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2)Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

83. Başvurucu; ihlalin tespitiyle ihlal sonuçlarının ortadan kaldırılmasına, 250.000 TL maddi ve 100.000 TL manevi tazminata karar verilmesini talep etmiştir.

84. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri, B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

85. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

86. Somut başvuruda ulaşılan ihlal, asıl olarak idarenin işlemlerinden kaynaklanmış ancak Mahkeme de bu ihlali giderememiştir. Dolayısıyla ihlalin hem idarenin işlemlerinden hem de mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

87. Bununla birlikte başvurucuya 7/2/2020 tarihinde umuma mahsus pasaport verildiği gözetildiğinde ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığı anlaşılmaktadır.

88. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için özel hayata saygı hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 13.500 TL manevi tazminat ödenmesine, tazminata ilişkin diğer taleplerin reddine karar verilmesi gerekir.

89. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA Muammer TOPAL, Rıdvan GÜLEÇ ve Basri BAĞCI'nın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,

B. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE OYBİRLİĞİYLE,

C. Başvurucuya net 13.500 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin bilgi için Ankara 10. İdare Mahkemesine (E.2017/820), Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesine (E.2018/790) ve Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 27/10/2021 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY

Başvurucu olağan üstü hâl kapsamında yayımlanan 672 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile akademisyen olarak görev yaptığı üniversitedeki görevinden çıkartılmış, 667 sayılı KHK.nın 5. maddesi ile pasaportu da iptal edilmiştir.

Pasaporta el konulması veya iptal edilmesi, doğrudan kişilerin seyahat özgürlüğüne yapılan bir müdahaledir (Baumann/Fransa, B. No: 33592/96, 22/5/2001, Sissanis/Romanya, B. No:23468/02, 23/1/2007). Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin seyahat özgürlüğünü düzenleyen 4 Nolu Ek Protokolünün 2. maddesi Türkiye tarafından imzalanmış olmasına rağmen onay süreci tamamlanmadığından Anayasa’nın 148/3. maddesi gereğince bireysel başvuru yapılabilecek haklar kapsamına girmemektedir.

Diğer taraftan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi seyahat özgürlüğünün özel hayatı ilgilendiren yönü itibariyle gidilmek istenen ülkede başvuran şahsın kuvvetli ailevi, mesleki veya ekonomik bir bağının olmasını aramaktadır. AİHM’nin pasaporta el konulması ile sonuçlanan bir olayın seyahat özgürlüğü bağlamı yerine özel hayata saygı kapsamında değerlendirdiği olaylarda gidilmek istenen ülkede yakın aile bireylerinin bulunması hususunu gözettiği dikkat çekmektedir.

Bu kapsamda İletmiş/Türkiye kararında başvurucunun pasaportuna el konulması nedeniyle eşi ve çocuklarının bulunduğu Almanya’ya gitmesinin 15 yıl süreyle engellenmesini özel hayata saygı bağlamında incelemeye değer bulmuştur. Benzer şekilde Paşaoğlu/Türkiye kararında yurt dışında bulunan başvurucuya 4 yılı aşkın bir süre ile pasaport verilmemesi nedeniyle kişinin Türkiye’de ve yurt dışında bulunan yakın aile çevresiyle irtibatını olumsuz etkilendiği noktasından hareketle konuyu özel hayata saygı hakkı kapsamında değerlendirmiştir.

Aktarılan AİHM kararları çerçevesinde asıl itibariyle seyahat özgürlüğü kapsamında olan hakkın özel hayat bağlamında değerlendirmeye tutulabilmesi için gidilmek istenilen ülkede şahsın kuvvetli ailevi, ekonomik veya mesleki ilişkilerinin bulunması gerektiği açıktır.

AİHM Denisov/Ukrayna kararında, yapılan müdahalelerin özel hayat açısından değerlendirme yapılabilmesi için sonuç odaklı bir inceleme yapmak suretiyle oluşan sonucun asgari bir ağırlık eşiğini aşması gerektiğini ve bunun da aşamalarda dile getirilmesinin gözetilmesini işaret etmiştir (B. No. 76639/11,25.09.2018, Denisov - Ukrayna).

Somut başvuruda ise sadece muhatap ülkede bulunan bir üniversiteden alınmış bir çalışma kabulü söz konusudur. Gidilmek istenen ülke ile hali hazırda var olan ailevi, mesleki veya ekonomik bir ilişki mevcut değildir. Bu haliyle konunun özel hayata saygı hakkı kapsamından değil seyahat özgürlüğü bağlamında değerlendirilmesi gerekmektedir.

Ortak koruma alanı içerisinde olmayan seyahat özgürlüğü açısından ise konu bakımından yetkisizlik gerekçesiyle kabul edilemezlik kararı verilmesi gerekirken aksi yönde tecelli eden çoğunluk görüşüne iştirak olunmamıştır.

Üye

Muammer TOPAL

Üye

Rıdvan GÜLEÇ

Üye

Basri BAĞCI

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ŞENGÜL TÜKEL BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/12456)

 

Karar Tarihi: 12/1/2022

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Basri BAĞCI

Raportör

:

Ali KOZAN

Başvurucu

:

Şengül TÜKEL(ÖZÇALIK)

Vekili

:

Av. Fatih DİŞCİ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, pasaport iptali nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 18/4/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, Almanya'da doğmuş; büyümüş ve çocuğuyla birlikte, anılan ülkede yaşamaktadır. Tatil amaçlı olarak 10/4/2017 tarihinde Türkiye'ye gelmiştir. Tatil sonrası Almanya'ya dönmek üzere 24/4/2017 tarihinde havaalanına geldiğinde, iptal edildiği gerekçesiyle görevliler tarafından pasaportu muhafaza altına alınan başvurucunun yurt dışına çıkışına izin verilmemiştir.

9. Başvurucu, pasaportunun iptaline ilişkin itirazının İstanbul Valiliğince zımnen reddedilmesi üzerine anılan idari işlemin iptali ve yürütmenin durdurulması talebiyle İstanbul Valiliği aleyhine 7/8/2017 tarihinde dava açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu; çocuğu ile birlikte Türkiye’ye tatil amaçlı geldiğini ancak havaalanında polis memurları tarafından işlem yapılarak yurt dışına çıkışına müsaade edilmediğini belirtmiştir. Yurt dışına çıkışına neden izin verilmediğine dair görevliler tarafından kendine herhangi bir açıklama yapılmadığını ve ne olduğunu bile anlamadığı bir belge imzalattıklarını iddia etmiştir. Kendisi hakkında herhangi bir yurt dışı çıkış yasağı bulunmadığını, yurt dışı çıkış izni verilmeme sebebinin eşi hakkındaki ceza soruşturmasına dayandırılıyorsa bu durumda yapılan işlemlerin hukuka aykırı olduğunun kabul edilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Ayrıca Almanya’da ikamet ettiğini, çocuğunun Almanya'da eğitim gördüğünü vurgulayarak hakkında yurt dışına çıkmasına engel oluşturacak soruşturma ve mahkeme kararı olmamasına rağmen pasaportunun iptal edilmesinin Anayasa ile güvence altına alınan seyahat hürriyeti ve eğitim hakkına aykırı olduğunu ileri sürmüştür.

10. İdare davaya cevabında, Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) terör örgütü yapılanması ile iltisaklı kişiler listesinde davacının eşinin ismi olduğu, 23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin (667 sayılı KHK) 5. maddesi uyarınca pasaport birimlerine isimleri bildirilen kişilerin eşlerine ait pasaportların da genel güvenlik açısından mahzurlu görülmesi hâlinde aynı tarihte İçişleri Bakanlığı'nca iptal edilir hükmüne istinaden davacının pasaportunun iptal edildiği belirtilmiştir. İdari işlemin mevzuata uygun olduğu ayrıca anılan Kanun Hükmünde Kararname'nin (KHK) 10. maddesinde; bu KHK kapsamında alınan kararlar ve yapılan işlemler nedeniyle açılan davalarda yürütmenin durdurulmasına karar verilemeyeceği düzenlendiği vurgulanarak başvurucunun yürütmeyi durdurma talebinin ve davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

11. İstanbul 12. İdare Mahkemesi 27/10/2017 tarihinde yürütmenin durdurulması isteminin reddine, 13/12/2017 tarihinde de davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; 667 sayılı KHK'nın hükümleri hatırlatıldıktan sonra, başvurucunun umuma mahsus pasaport kaydına "FETÖ/PDY Terör Örgütü Şüphelisi Eşi" şerhi ile "Zayi Pasaport" (iptali-iptal) kaydı işlendiği, bu nedenle pasaportun kolluk tarafından muhafaza altına alındığı belirtilmiştir. Başvurucunun eşinin FETÖ/PDY terör örgütü şüphelisi olarak yurt dışında bulunduğu hususu gözetildiğinde dava konusu işlemlerde hukuka ve mevzuata aykırılık bulunmadığı değerlendirilmesine yer verilmiştir.

12. Başvurucunun istinaf talebi, İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 10. İdare Dava Dairesinin 6/3/2018 tarihli kararıyla derece mahkemesinin kararının hukuka ve usule uygun olduğu belirtilerek reddedilmiştir.

13. Nihai karar 19/3/2018 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

14. Başvurucu 18/4/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

15. Ayrıca başvurucu vekili 28/2/2019 tarihli dilekçe ile başvurucunun eşinden boşandığını ve ÖZÇALIK soyadını kullandığını bildirerek ilgili nüfus cüzdanı örneğini ibraz etmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

1. İlgili mevzuat

16. 667 sayılı KHK'nın "Yürütülen soruşturmalarda alınacak tedbirler" kenar başlıklı 5. maddesinin olay tarihinde yürürlükteki hali şöyledir:

"(1) Milli güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen yapı, oluşum veya gruplara ya da terör örgütlerine üyeliği veya iltisakı ya da bunlarla irtibatı nedeniyle haklarında idari işlem tesis edilenler ile aynı gerekçeyle haklarında suç soruşturması veya kovuşturması yürütülenler, işlemi yapan kurum ve kuruluşlarca ilgili pasaport birimine derhal bildirilir. Bu bildirim üzerine ilgili pasaport birimlerince pasaportlar iptal edilir.

 (2) Birinci fıkraya göre ilgili pasaport birimine isimleri bildirilen kişilerin eşlerine ait pasaportlar da genel güvenlik açısından mahzurlu görülmesi halinde aynı tarihte İçişleri Bakanlığınca iptal edilebilir."

17. 18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun'un "Yürütülen soruşturmalarda alınacak tedbirler" kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:

"(1) Millî güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen yapı, oluşum veya gruplara ya da terör örgütlerine üyeliği veya iltisakı ya da bunlarla irtibatı nedeniyle haklarında idari işlem tesis edilenler ile aynı gerekçeyle haklarında suç soruşturması veya kovuşturması yürütülenler, işlemi yapan kurum ve kuruluşlarca ilgili pasaport birimine derhal bildirilir. Bu bildirim üzerine ilgili pasaport birimlerince pasaportlar iptal edilebilir.

2) Birinci fıkraya göre ilgili pasaport birimine isimleri bildirilen kişilerin eşlerine ait pasaportlar da genel güvenlik açısından mahzurlu görülmesi halinde aynı tarihte İçişleri Bakanlığınca iptal edilebilir."

18. 15/7/1950 tarihli ve 5682 sayılı Pasaport Kanunu'nun "Pasaport veya vesika verilmesi yasak olan haller" kenar başlıklı 22. maddesinin birinci fıkrası şu şöyledir:

"Yurt dışına çıkmaları; mahkemelerce yasaklananlara, memleketten ayrılmalarında genel güvenlik bakımından mahzur bulunduğu İçişleri Bakanlığınca tespit edilenlere ve terör örgütlerine aidiyeti, iltisakı veya irtibatı belirlenen yurtdışındaki her türlü eğitim, öğretim ve sağlık kuruluşları ile vakıf, dernek veya şirketlerin kurucu ve yöneticisi olduğu veya bu yerlerde çalıştığı İçişleri Bakanlığınca tespit edilenlere pasaport veya seyahat vesikası verilmez."

19. 24/10/2019 tarihli ve 30928 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 17/10/2019 tarihli ve 7188 sayılı Kanun'un 2. maddesi ile 5682 sayılı Kanun'a eklenen ek 7. maddesi şöyledir:

“ Millî güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen yapı, oluşum veya gruplara ya da terör örgütlerine üyeliği veya iltisakı ya da bunlarla irtibatı nedeniyle;

A) 20/7/2016 tarihli ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ilan edilen olağanüstü hal kapsamında kabul edilen kanunlar uyarınca kamu görevinden çıkarılmaları veya rütbelerinin alınması nedeniyle pasaportları iptal edilenler ile haklarında pasaport verilmemesine yönelik idari işlem tesis edilmiş olanlardan,

B) 18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanunun 5 inci maddesi ve 27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 35 inci maddesi uyarınca pasaportları iptal edilenler ile haklarında pasaport verilmemesine yönelik idari işlem tesis edilmiş olanlardan,

C)Mahkemelerce yurt dışına çıkmaları yasaklananlar hariç olmak üzere bu Kanunun 22 nci maddesi uyarınca pasaportları iptal edilenler ile haklarında pasaport verilmemesine yönelik idari işlem tesis edilmiş olanlardan, haklarında aynı nedenlerden dolayı; devam etmekte olan herhangi bir idari veya adli soruşturma veya kovuşturma bulunmayanlara, kovuşturmaya yerolmadığına, beraatine, ceza verilmesine yerolmadığına, davanın reddine veya düşmesine karar verilenlere, mahkûmiyet kararı bulunanlardan cezası tümüyle infaz edilenlere veya ertelenenlere, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilenlere, başvurmaları hâlinde kolluk birimlerince yapılacak araştırma sonucuna göre İçişleri Bakanlığınca pasaport verilebilir.'

2. İlgili Anayasa Mahkemesi Kararları

20. 6749 sayılı Kanun'un 5. maddesinin (2) numaralı fıkrasının iptali talebiyle yapılan itiraz başvurusu, Anayasa Mahkemesinin 24/7/2019 tarihli ve E.2016/205, K.2019/63 sayılı kararıyla kabul edilmiştir. Söz konusu kararın ilgili kısmı şöyledir:

''... Dava konusu kural içeriği itibarıyla olağanüstü hâlin ilanına neden olan tehdit ve tehlikelerin bertaraf edilmesine yönelik olmasına rağmen olağanüstü hâl süresini aşacak biçimde uygulanmaya imkân vermektedir. Başka bir ifadeyle kural olağanüstü hâl süresiyle sınırlı bir düzenleme öngörmemektedir. Bu durumda kurala ilişkin incelemenin sınırlamaya konu hakkın düzenlendiği Anayasa maddesi başta olmak üzere Anayasa’nın ilgili hükümleri bağlamında yapılması gerekir. Dava konusu kuralda, millî güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen yapı, oluşum veya gruplara ya da terör örgütlerine üyeliği veya iltisakı ya da bunlarla irtibatı olması nedeniyle idari işleme ya da suç soruşturması veya kovuşturmasına muhatap olan kişilerin eşlerinin pasaportlarının da, yurt dışına çıkmalarının genel güvenlik açısından mahzurlu görülmesi durumunda, İçişleri Bakanlığınca iptal edilebileceği düzenlenmektedir.

Anayasa’nın 23. maddesinin beşinci fıkrasında vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyetinin ancak suç soruşturması veya kovuşturması sebebiyle hâkim kararıyla sınırlanabileceği hüküm altına alınmıştır. Dava konusu kural ise belirli koşullardaki kişilerin haklarında bir suç nedeniyle yapılan soruşturma ya da kovuşturma olmaksızın ve hâkim kararı aranmaksızın pasaportlarının bakanlıkça iptaline karar verilebilmesine imkân sağlamaktadır. Bu nedenle kural, Anayasa’nın yerleşme ve seyahat özgürlüğüne tanıdığı güvencelerle bağdaşmamaktadır. Öte yandan kural olağanüstü dönemde de uygulama alanı bulmuştur. Olağanüstü dönemlerde temel hak ve özgürlüklere Anayasa’da öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınmasına Anayasa belirli koşullarda cevaz vermiştir. Bu nedenle kuralın olağan dönemde seyahat özgürlüğüne aykırı olduğu yönünde yapılan tespit kuralın olağanüstü dönemle sınırlı uygulamasını kapsamamaktadır...''

21. 7188 sayılı Kanun'un 2. maddesi ile 5682 sayılı Kanun'a eklenen ek 7. madde Anayasa Mahkemesinin 3/6/2021 tarihli ve E.2019/114, K.2021/36 sayılı kararıyla iptal edilmiştir. Söz konusu kararın ilgili kısmı şöyledir:

"... Dava konusu kurallarda İçişleri Bakanlığı tarafından kapsamda yer alan kişilere pasaport verilebilmesi bu kişilerin haklarında aynı nedenlerden dolayı; devam etmekte olan herhangi bir idari veya adli soruşturma veya kovuşturmanın bulunmaması, kovuşturmaya yer olmadığına, beraatine, ceza verilmesine yer olmadığına, davanın reddine veya düşmesine karar verilmiş olması, mahkûmiyet kararı bulunanların ise cezalarının tümüyle infaz edilmiş veya ertelenmiş olması ya da hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olmasının yanı sıra kolluk birimlerince yapılacak araştırma sonucuna bağlanmıştır. Kurallara göre tüm bu şartların gerçekleşmesi durumunda dahi pasaport verilmesi konusunda İçişleri Bakanlığının takdir yetkisi bulunmaktadır.

Anayasa’nın 23. maddesi uyarınca yurt dışına çıkma hürriyetinin ancak suç soruşturması veya kovuşturması sebebiyle sınırlanabileceği ve hâkim kararı güvencesine bağlandığı gözetildiğinde dava konusu kurallarda Anayasa’nın anılan maddesinde yer almayan sınırlama sebepleriyle de söz konusu hürriyetin sınırlandığı ve kuralların yurt dışına çıkış yapılabilmesini idarenin yetkisine bırakarak Anayasa’da belirtilen sınırlama sebeplerine bağlanan hâkim kararı güvencesini ihlal ettiği görülmektedir. Bu itibarla kuralların yurt dışına çıkma hürriyetini Anayasa’ya aykırı olarak sınırladığı sonucuna ulaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle kurallar, Anayasa'nın 13. ve 23. maddelerine aykırıdır. İptalleri gerekir...

...7188 sayılı Kanun’un 2. maddesiyle 5682 sayılı Kanun’a eklenen ek 7. maddenin iptal edilmesi nedeniyle doğacak hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edecek nitelikte görüldüğünden Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 6216 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince bu kurallara ilişkin iptal hükümlerinin kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesi uygun görülmüştür."

B. Uluslararası Hukuk

22. Uluslararası hukuk ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları için bkz. Onur Can Taştan [GK], B.No: 2018/32475, 27/10/2021,§§24-32; Yağmur Erşan [GK],B. No: 2018/36451, 27/10/2021,§§ 22-30

V. İNCELEME VE GEREKÇE

23. Anayasa Mahkemesinin 12/1/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

24. Başvurucu; Almanya'da yaşadığını, çocuğu ile Türkiye'ye tatil amacıyla geldiğini ancak pasaportunun iptal edilmesi nedeniyle anılan ülkeye dönemediğini belirtmiştir. Dokuz yaşında olan ve kendisinden ayrı yaşayabilecek çağda olmayan, eğitimine Almanya'da devam eden çocuğunu, Almanya'da bulunan akrabalarının yanına göndermek zorunda kaldığını ifade etmiştir. Kendisi hakkında ceza soruşturması ya da kovuşturmasının mevcut olmadığını, eşinin durumu nedeniyle pasaportunun iptal edilmesinin hukuka aykırı olduğunu, bir idari işleme dayanılarak ikamet ettiği ülkeye dönmesinin engellendiğini vurgulayan başvurucu; seyahat hürriyetinin, suç ve cezaların şahsiliği ilkesi ile eğitim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

25. Bakanlık görüşünde; eşi hakkında devam eden ceza soruşturmasına bağlı olarak başvurucunun pasaportunun iptal edilmesinin yasal dayağının 667 sayılı KHK olduğu, uygulanan tedbirin 15 Temmuz da gerçekleşen darbe teşebbüsü sonrası oluşan olağanüstü koşulların gereği olduğu belirtilmiştir. 7188 sayılı Kanun ile 5682 sayılı Kanun'a eklenen ek 7. maddesi hatırlatıldıktan sonra, Olağanüstü Hal KHK’ları ile doğrudan veya KHK'nın verdiği yetkiye dayanarak idari bir işlemle mevcut pasaportları iptal edilen kişilerin yeni umuma mahsus pasaport talep etmeleri hâlinde bu talepler 5682 sayılı Kanun'un 22. maddesi kapsamında yetkili makamlarca değerlendirildiği hatırlatılarak bu taleplerin reddi halinde ise, bu ret işlemlerine karşı genel yetkili idare mahkemelerinde iptal davası açma hakkı mevcut olduğu vurgulanmıştır. Ayrıca başvurucunun idare mahkemesinde sadece kendisiyle ilgili olarak mağduriyetinin giderilmesi istemiyle dava açtığı, başvurucunun pasaportunun iptalinden etkilendiğini iddia ettiği çocuğunun eğitim hakkına ilişkin kısmı bakımından inceleme yapılırken başvurucunun bireysel başvuruda dava ehliyetinin olup olmadığı ve başvuru yollarının tüketilip tüketilmediği hususlarının değerlendirilmesi gerektiği değerlendirilmesine yer verilmiştir.

B. Değerlendirme

26. Anayasa'nın "Yerleşme ve seyahat hürriyeti" kenar başlıklı 23. maddesi şöyledir:

"Herkes, yerleşme ve seyahat hürriyetine sahiptir.

Yerleşme hürriyeti, suç işlenmesini önlemek, sosyal ve ekonomik gelişmeyi sağlamak, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek ve kamu mallarını korumak;

Seyahat hürriyeti, suç soruşturma ve kovuşturması sebebiyle ve suç işlenmesini önlemek;

Amaçlarıyla kanunla sınırlanabilir.

Vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyeti, ancak suç soruşturması veya kovuşturması sebebiyle hâkim kararına bağlı olarak sınırlanabilir.

Vatandaş sınır dışı edilemez ve yurda girme hakkından yoksun bırakılamaz."

27. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesine dayanak alınacak "Özel hayatın gizliliği" kenar başlıklı 20. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz."

28. Özel hayat kavramı eksiksiz bir tanımı bulunmayan geniş bir kavramdır. Bu kapsamda korunan hukuki değer esasen kişisel bağımsızlıktır. Özel hayata saygı hakkının kapsamının belirlenmesinde bireyin kişiliğini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi kavramı temel alınmaktadır. Anılan hak, herkesin istenmeyen bütün müdahalelerden uzak kendine özel bir ortamda yaşama hakkına sahip olduğuna işaret etmekle birlikte kişiliğin serbestçe geliştirilmesiyle uyumlu birçok hukuki menfaati de içermektedir. Bu açıdan Anayasa’nın 20. maddesi özel bir sosyal hayat sürdürmeyi de güvence altına almaktadır (Serap Tortuk, B. No: 2013/9660, 21/1/2015, §§ 31-36; Bülent Polat, B. No: 2013/7666,10/12/2015, §§ 61-63; Tevfik Türkmen [GK], B. No: 2013/9704, 3/3/2016, §§ 50-52; Ata Türkeri, B. No: 2013/6057, 16/12/2015, §§ 30-32).

29. Aile hayatına saygı hakkı Anayasa’nın 20. maddesi gerekçesi de dikkate alındığında resmî makamların özel hayata ve aile hayatına müdahale edememesi ile kişinin ferdî ve aile hayatını kendi anladığı gibi düzenleyip yaşayabilmesi gereğine işaret edildiği görülmekte olup söz konusu düzenleme Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 8. maddesi çerçevesinde korunan aile hayatına saygı hakkının Anayasa’daki karşılığını oluşturmaktadır (Murat Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015, § 22; Marcus Frank Cerny [GK], B. No: 2013/5126, 2/7/2015, § 36).

30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olay değerlendirildiğinde, başvurucunun çocuğuyla birlikte Almanya'da yaşadığı dikkate alındığında, başvurucunun gitmek istediği ülke ile güçlü kişisel ve ailevî bağlarının olduğu ve pasaportun iptali ile yeni bir pasaport verilmemesinin başvurucunun özel hayatını ve aile hayatını etkilediği anlaşılmaktadır. Bu durumda başvurucunun pasaportun iptal edilmesi şeklindeki idari işleme bağlı şikâyetlerin bir bütün olarak Anayasa’nın 20. maddesi ile güvence altına alınan özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür (Benzer değerlendirme için bkz. Onur Can Taştan, § 40; Yağmur Erşan,§ 40)

1. Uygulanabilirlik Yönünden

31. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Savaş, seferberlik... veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir..."

32. Anayasa Mahkemesi Aydın Yavuz ve diğerleri ([GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017) kararında, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir. Buna göre olağanüstü bir durumun bulunması ve bunun ilan edilmesinin yanı sıra bireysel başvuruya konu temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirin olağanüstü durumla bağlantılı olması hâlinde inceleme Anayasa'nın 15. maddesi uyarınca yapılacaktır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).

33. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde OHAL ilan edilmesine karar verilmiştir. OHAL 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda FETÖ/PDY olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 12-25).

34. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturmalar yürütülmüş; çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 51; Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 12). Ayrıca OHAL döneminde çeşitli kurumlarda görev yapan çok sayıda kamu görevlisi, terör örgütlerine veya devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna Millî Güvenlik Kurulunca (MGK) karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti, aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı olduğu gerekçesiyle KHK'lar ile kamudan ihraç edilmiş ve terör örgütü ile mücadele kapsamında birçok idari tedbir alınmıştır.

35. Başvurucunun şikâyet ettiği idari işlemlerin terör örgütleri ile mücadele kapsamında alınan OHAL tedbirlerden kaynaklandığı görülmektedir. Bu itibarla OHAL kapsamında uygulanan tedbirlerin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle söz konusu tedbirin başta Anayasa'nın 13. ve 20. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242).

2. Kabul Edilebilirlik Yönünden

36. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

3. Esas Yönünden

a. Müdahalenin Varlığı

37. Serbestçe yer değiştirme olarak nitelendirilebilecek seyahat hürriyeti yurt içi ve yurt dışı seyahati kapsamaktadır. Mevzuatımızda yurt dışına çıkma ve yurda girme işlemleri 5682 sayılı Kanun'da düzenlenmiştir. Anılan Kanun'un 2. maddesine göre Türk vatandaşları ile yabancılar Türkiye'ye girebilmek ve Türkiye'den çıkabilmek için yolcu giriş ve çıkış kapılarındaki polis makamlarına usulüne uygun ve muteber pasaport veya pasaport yerine geçerli bir vesika ibraz etmeye mecburdur. Bu zorunluluk, seyahat özgürlüğünün kullanımında evrensel bir şekil şartıdır (AYM, E.2004/100, K.2005/16, 5/4/2005, Onur Can Taştan, § 46; Yağmur Erşan,§47).

38. Pasaport, yabancı ülkelere gidecek olanlara kamu otoritesi tarafından verilen ve yabancı ülke yetkililerinin kimlik incelemesinde geçerli olan belgedir. Anılan belge bireyin vatandaşı olduğu ülke sınırlarından çıkma ve yabancı bir ülke sınırlarından geçerek bu ülkede serbestçe dolaşma imkânının bulunduğunu ifade eder. Pasaport iptali ya da kişiye pasaport verilmemesi hâllerinde kişinin sınırları geçmesinin yasaklandığı açıktır. Ancak başka ülke ile ailevi, ekonomik, mesleki bağlamda sıkı kişisel ilişkileri olan bireyler açısından seyahat özgürlüğünün ve özelde sınırları geçmenin özel hayatın geliştirilmesi açısından önemli olduğu söylenebilir(Onur Can Taştan, § 47 ; Yağmur Erşan,§ 48).

39. Diğer yandan pasaportun iptal edilmesi ya da pasaport verilmesi şeklindeki idari işlemlerin esas olarak yerleşme ve seyahat hürriyeti kapsamında kaldığı açıktır. Anayasa’nın 23. maddesinde yer alan yerleşme ve seyahat hürriyeti, Sözleşme'ye ek 4 No.lu Protokol’ün "Serbest dolaşım özgürlüğü" kenar başlıklı 2. maddesinde düzenlenmiştir. Anayasa Mahkemesinin daha önceki kararlarında anılan protokole ülkemizin taraf olmadığı hatırlatılarak bu özgürlüğün Anayasa ve Sözleşme ile Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerin ortak koruma alanına girmediği ve Anayasa Mahkemesinin konu bakımından yetkisi dışında kaldığı açıklanmıştır (Mehmet Takımsu, B. No: 2016/63712, 7/11/2013, §§ 78-80; Sebahat Tuncel, B. No: 2012/1051, 20/2/2014, § 53; Fevzi Doğaner, B. No: 2014/6453, 20/12/2017, § 14; Onur Can Taştan, § 48 ; Yağmur Erşan,§ 49,).

40. Bununla birlikte bireysel başvuru kapsamında olmayan bazı hakların ortak koruma alanı içinde yer alan temel haklarla esaslı şekilde ilişkili olması durumunda ilgili haklarla bağlantı kurularak inceleme yapılması mümkündür (ifade özgürlüğü bağlamında bkz. Özgür Sevgi Göral, B. No: 2014/12112, 4/10/2017). Bu şekildeki inceleme, başlı başına seyahat hürriyeti kapsamında değil bireysel başvurunun konusunu oluşturan bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği yönünden yapılacaktır. Bu bağlamda özellikle kişinin gitmek istediği ülke ile güçlü kişisel, ailevî, ekonomik ve mesleki bağlarının olduğu durumlarda yurt dışına çıkışını engelleyen tedbirlere ilişkin bireysel başvuruların özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı kapsamında değerlendirilmesi mümkündür. Ancak bu şekilde inceleme yapılabilmesi için bireysel başvuru formunda başvurucuların şikâyet edilen tedbirin özel ve aile hayatları üzerindeki olumsuz sonuçlarını somut verilere dayalı olarak uygun şekilde ortaya koymaları gerekmektedir (Onur Can Taştan, § 49;Yağmur Erşan,§ 50).

41. Somut olayda ise başvurucunun Almanya'da doğduğu, büyüdüğü ve ailesi ile birlikte bu ülkede ikamet ettiği dikkate alındığında başvurucunun gitmek istediği ülke ile sıkı kişisel ve ailevî bağlarının olduğu ve pasaportunun iptal edilmesinden başvurucunun özel hayatının ve aile hayatının etkilendiği anlaşılmaktadır. Bu durumda başvurucunun pasaportunun iptal edilmesinin Anayasa’nın 20. maddesi ile güvence altına alınan özel hayata ve aile hayatına saygı hakkına müdahale teşkil ettiği sonucuna varılmıştır.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

42. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

43. Yukarıda belirlenen müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 20. maddesini ihlal edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, meşru amaç taşıma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama kriterlerine uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (R.G. [GK], B. No: 2017/31619, 23/7/2020, § 82; Halil Berk, B. No: 2017/8758, 21/3/2018, § 49; Süveyda Yarkın, B. No: 2017/39967, 11/12/2019, § 32; Şennur Acar, B. No: 2017/9370, 27/2/2020, § 34).

i. Kanunilik

44. Hak ve özgürlüklerin kanunla sınırlanması ölçütü anayasa yargısında önemli bir yere sahiptir. Hak ya da özgürlüğe bir müdahale söz konusu olduğunda öncelikle tespiti gereken husus, müdahaleye yetki veren bir kanun hükmünün yani müdahalenin hukuki bir temelinin mevcut olup olmadığıdır (Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 36).

45. Başvurucu hakkında tesis edilen umuma mahsus pasaport verilmesi talebinin reddine dair idari işlemin 5682 sayılı Kanun'un 22. maddesi ile 667 sayılı KHK'nın değiştirilerek kabul edilmesine dair 6749 sayılı Kanun'un 5. maddesi temelinde yürütüldüğü anlaşılmaktadır. Bu durumda başvuru konusu idari işlemin yukarıda anılan kanun hükümlerine dayandığı anlaşıldığından yargısal kararların yeterli bir hukuki temele sahip olduğu görülmektedir. Bu durum gözetildiğinde somut olayda başvurucunun özel hayata ve aile hayatına saygı hakkına yapılan müdahalenin kanuni bir dayanağının mevcut olduğu anlaşılmaktadır.

ii. Meşru Amaç

46. Anayasa'nın 13. maddesi temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasını, ilgili hak ve özgürlüğe ilişkin Anayasa maddesinde gösterilen özel sınırlandırma sebeplerinin bulunmasına bağlı kılmıştır. Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrası yönünden özel sınırlama nedeni düzenlenmemiştir. Maddenin ikinci fıkrasında, birtakım sınırlama sebeplerine yer verilmiş olmakla beraber bu sebepler sadece arama ve elkoyma tedbirlerine yöneliktir. Dolayısıyla bu sebeplerin özel hayata saygı hakkının tüm boyutları yönünden uygulanması mümkün görünmemektedir (AYM, E.2012/100, K.2013/84, 4/7/2013; Ahmet Çilgin, B. No: 2014/18849, 11/1/2017, § 40).

47. Anayasa’nın 20. maddesinde, özel hayata saygı hakkı için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel sınırlama nedeni öngörülmemiş olan hakların dahi hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunmakta, Anayasa’nın diğer maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak da bu hakların sınırlanması mümkün olabilmektedir. Buna göre Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan hak ve özgürlükler ile devlete yüklenen ödevlerin özel sınırlama sebebi gösterilmemiş hak ve özgürlüklere sınır teşkil edebileceği kabul edilmektedir (AYM, E.2014/87, K.2015/112, 8/12/2015; E.2016/37, K.2016/135, 14/7/2016, § 9; E.2013/130, K.2014/18, 29/1/2014; Sevim Akat Eşki, § 33; Ahmet Çilgin, § 39).

48. Bu bağlamda terör örgütleriyle mücadele kapsamında alınan tedbirler nedeniyle başvurucunun pasaportunun iptal edildiği dikkate alındığında özel hayata ve aile hayatına saygı hakkına yapılan müdahalenin kamu düzeninin ve millî güvenliğin sağlanması meşru amacına dayandığı anlaşılmıştır.

iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük

 (1) Genel İlkeler

49. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir. Açıktır ki bu başlık altındaki değerlendirme, sınırlamanın amacı ile bu amacı gerçekleştirmek üzere başvurulan araç arasındaki ilişki üzerinde temellenen ölçülülük ilkesinden bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama biçiminde iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki kriter bir bütünün parçaları olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 45).

50. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (Ferhat Üstündağ, § 46).

51. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında dengesizlik bulunmamasına işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti hâlinde orantılılık ilkesi yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir (Ferhat Üstündağ, § 46).

52. Buna göre özel hayata ve aile hayatına saygı hakkına yapılan bir müdahale, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez.

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

53. 667 sayılı KHK ve 6749 sayılı Kanun'da, millî güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen yapı, oluşum veya gruplara ya da terör örgütlerine üyeliği veya iltisakı ya da bunlarla irtibatı nedeniyle haklarında idari işlem tesis edilenler ile aynı gerekçeyle haklarında suç soruşturması veya kovuşturması yürütülenlerin, işlemi yapan kurum ve kuruluşlarca ilgili pasaport birimine derhâl bildirileceği; bu bildirim üzerine ilgili pasaport birimlerince pasaportlarının iptal edilebileceği düzenlenmektedir. Anayasa Mahkemesi tarafından 24/7/2019 tarihinde iptal edilen (bkz.20) ancak başvuru konusu olay tarihi itibarıyla yürürlükte olan 6749 sayılı Kanun'un 5. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise ilgili pasaport birimine bildirilen kişilerin eşlerinin pasaportlarının da genel güvenlik açısından mahzurlu görülmesi hâlinde iptal edilebileceği öngörülmektedir.

54. Anılan mevzuata dayanılarak terör örgütü ile irtibat ve iltisakının bulunduğu düşünülen kişilerin genel bir tedbir olarak pasaportlarının iptal edildiği ancak güvenlik açısından mahzurlu görülmesi şartıyla eşler yönünden de aynı tedbirin uygulanabildiği, bu kapsamda başvurucunun da pasaportunun iptal edildiği anlaşılmaktadır. OHAL koşulları ve özellikle darbe teşebbüsü sonrasındaki süreç dikkate alındığında terör örgütlerinin millî güvenlik aleyhine yurt dışında ve yurt içinde yürüttüğü faaliyetleri engellemek, terör örgütü ile mücadele kapsamında yürütülen idari ve adli soruşturmaların etkin bir şekilde yürütülmesini sağlamak amacıyla anılan yapılarla ilgisi tespit edilen kişilerin yurt dışına çıkışlarını ve yurda girişlerini kontrol edecek geçici tedbirler uygulanmasının kamu düzeni ile güvenliğinin sağlanması amacına yönelik gerekli ve amacı gerçekleştirmeye elverişli bir tedbir olmadığı söylenemez (Aynı yönde değerlendirme için bkz. Onur Can Taştan, § 64;Yağmur Erşan, § 64).

55. Bununla birlikte kişilerin yurda girişi ve yurttan çıkışlarını sınırlandıran tedbirlerin geçici olması, temel hak ve hürriyetleri tamamen ortadan kaldıracak şekilde uygulanmaması, ilgili kararlarda tedbirin gerekçelerinin tedbire maruz kalan kişinin somut durumuyla ilişkilendirerek ortaya konulması ve tedbirden beklenen kamusal yarar ile bireyin çıkarları arasında makul bir dengeleme yapılması gerekir. Ayrıca tedbir belirli bir süre ile sınırlandırılarak tedbire neden olan koşulların devam edip etmediği hususunda değerlendirme yapılmasına imkân tanınmalıdır. Bu bağlamda özel hayata saygı hakkına ilişkin sınırlandırmanın belirsiz bir süre uzaması hâlinde öngörülen sınırlandırmanın özel hayata etkilerinin zamanla ağırlaşacağı ve her hâlde gözetilmesi gereken kamusal yarar ile bireyin kişisel yararı arasındaki dengenin bozulacağı da unutulmamalıdır (Onur Can Taştan, § 65; Yağmur Erşan, § 65)

56. Bu açıklamalar çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde başvurucunun çocuğu ile birlikte Almanya'da yaşadığı, pasaportunun iptal edilmesi nedeniyle anılan ülkeye dönemediği için çocuğundan ayrı kaldığı görülmüştür. Başvurucunun eşi hakkında terör örgütüne üye olmak suçundan ceza soruşturmasının mevcut olduğu, başvurucu hakkında ise terör örgütü ile ilişkili olduğundan bahisle bir ceza soruşturması ya da kovuşturmasının ve başvurucu hakkında verilmiş yurt dışına çıkış yasağı öngören bir mahkeme kararının mevcut olmadığı anlaşılmaktadır.

57. Bu durumda başvurucunun özel hayatına ve aile hayatına etki eden sınırlamanın kaynağının başvurucunun eşinin devam eden soruşturmasına dayandırılan bir idari işlemden ibaret olduğu ancak başvurucunun yurt dışına çıkmasının güvenlik açısından neden mahzurlu görüldüğünün anılan idari işlem gerekçesinde gösterilmediği, yargılama aşamasında da idari işlemlerin gerekçelerinin başvurucunun öznel durumuyla ilişkilendirmek suretiyle ortaya konulmadığı anlaşılmaktadır. Diğer bir deyişle derece mahkemeleri bu tedbirin neden konulduğunu ve devam ettirildiğini, başvurucunun öznel durumu karşısında alınması zorunlu bir tedbir olup olmadığını tartışmamıştır.

58. Derece mahkemesinin kararı incelendiğinde başvurucunun maruz kaldığı idari işlemlerin nedenlerinin başvurucunun öznel durumuyla ilişkilendirilerek somutlaştırılmadığı, başvurucunun eşinin eylemleri nedeniyle başvurucunun neden ve nasıl güvenlik açısından risk oluşturduğunun ortaya konulmadığı; bu bağlamda idari işlemin başvurucunun gitmek istediği ülke ile olan kişisel ve ailevî bağları üzerindeki etkileri gözetilerek beklenen kamusal yarar ile başvurucunun çıkarları arasında bir dengeleme yapılmadığı görülmüştür. Bu durumda başvurucunun öznel durumuyla ilişkili ve yeterli somut herhangi bir sebep gösterilmeden sadece eşi hakkında ceza soruşturmasının devam ediyor olması nedeniyle başvurucunun pasaportu iptal edilerek onun özel ve aile yaşamı kapsamında sıkı bir bağ oluşturduğu yabancı bir ülkeye gitmesinin engellenmesi şeklinde özel hayata ve aile hayatına saygı hakkına yapılan müdahalenin demokratik toplum düzenin gereklerine uygun olduğu söylenemez.

59. Öte yandan Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen (İptal hükümlerinin kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesine karar verilmiştir.) (bkz. § 21) 7188 sayılı Kanun'un 2. maddesiyle 5682 sayılı Kanun'a eklenen ek 7. maddesi ile belirli şartları sağlayanlar yönünden pasaport talebinde bulunabilecekleri düzenlenmiş ise de tüm şartlar sağlanmış olsa bile pasaport verilmesi konusunda İdarenin takdir yetkisinin korunduğu görülmüştür. Bununla birlikte anılan Kanun'da pasaporta uzun süre el konulması ve yeni bir pasaport verilmemesinden kaynaklanabilecek mağduriyetin giderimine ilişkin bir düzenleme yapılmadığı açıktır (Onur Can Taştan, § 69).

60. Bu durumla birlikte başvurucunun pasaportunun 24/4/2017 tarihinde muhafaza altına alındığı, idari işlemin belirli bir süre ile sınırlanmadığı ve inceleme tarihine kadar başvurucunun pasaportunun iade edildiği ya da yeni bir pasaport verildiğine ilişkin bir bilgi olmadığı görülmüştür. Bu durumda hakkında yurt dışına çıkışı yasaklayan bir yargı kararı, yine yurt dışına çıkışa engel oluşturabilecek ceza soruşturması veya kovuşturması olmayan başvurucunun özel hayatına ve aile hayatına yapılan müdahalenin belirsiz bir süre devam ettirilmesine sebep olunduğu, ayrıca 7188 sayılı Kanun'un mağduriyeti gidermede etkili bir yol olmadığı anlaşılmaktadır. Bu hâlde başvurucu hakkındaki tedbirin, başvurucunun gitmek istediği ülke ile olan kişisel ve ailevi bağları da gözetildiğinde sadece bir idari işleme dayanılarak uzun süre uygulanmasının demokratik bir toplumda alınması zorunlu ve ölçülü bir tedbir olduğu söylenemez.

61. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

4. Anayasa'nın 15. maddesi Yönünden

62. Anayasa'nın 15. maddesine göre savaş, seferberlik veya OHAL dönemlerinde temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının kısmen veya tamamen durdurulabilmesi ve bunlar için Anayasa'nın diğer maddelerinde öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilmesi mümkündür. Ancak Anayasa'nın 15. maddesi, bu hususta kamu otoritelerine sınırsız bir yetki tanımamaktadır. Anayasa'nın diğer maddelerinde öngörülen güvencelere aykırı tedbirlerin Anayasa'nın 15. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan hak ve özgürlüklere dokunmaması, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülüklere aykırı bulunmaması ve durumun gerektirdiği ölçüde olması gerekir. Anayasa Mahkemesince Anayasa'nın 15. maddesine göre yapılacak inceleme bu ölçütlerle sınırlı olacaktır. Anayasa Mahkemesi bu incelemenin usul ve esaslarını ortaya koymuştur (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 192-211, 344).

63. Özel hayata saygı hakkı savaş, seferberlik ve OHAL yönetim usullerinin benimsendiği dönemlerde Anayasa'nın 15. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan dokunulması yasaklanan çekirdek haklar arasında değildir. Dolayısıyla bu özgürlükler yönünden OHAL dönemlerinde Anayasa'daki güvencelere aykırı tedbirler alınması mümkündür. Ayrıca anılan hakka ilişkin tedbirin milletlerarası hukuktan kaynaklanan diğer herhangi bir yükümlülüğe (olağanüstü dönemlerde de korunmaya devam eden bir güvenceye) aykırı olduğu da saptanmamıştır.

64. Bu durumda başvurucunun pasaportunun iptal edilmesi ve sonrasında da kendisine uzun bir dönem pasaport verilmemesi uygulamasının Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında durumun gerektirdiği ölçüde olup olmadığının tespiti gerekmektedir. Bu tespit yapılırken elbette ülkemizde olağanüstü hâl ilanına sebebiyet veren durumun özellikleri ile olağanüstü hâl ilanı sonrasında ortaya çıkan ve süreç içinde değişen koşulların yanı sıra başvuruya konu olayın özellikleri ve başvurucunun tutumu da dikkate alınacaktır (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, § 349).

65. Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi, temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının sınırlandırılması veya durdurulması için başvurulan aracın amacı gerçekleştirmeye elverişli ve bunun için gerekli olmasını, ayrıca araçla amacın ölçülü bir oran içinde bulunmasını ifade etmektedir (AYM, E.1990/25, K.1991/1, 10/1/1991). Buna göre tedbir, olağanüstü durumu oluşturan tehdit veya tehlikenin ortadan kaldırılması amacına ulaşma bakımından elverişli ve bu amacın gerçekleşmesi için gerekli olmalı; ayrıca ulaşılmak istenen amaç doğrultusunda ortaya çıkan kamu yararı ile temel hak ve özgürlüğü sınırlandıran tedbirin birey üzerindeki olumsuz etkisi arasında orantısızlık bulunmamalıdır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 204; birçok karar arasından bkz. AYM, E.2013/57, K.2013/162, 26/12/2013).

66. Öte yandan temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirin süresi, kapsamı ve ağırlığı, ölçülülüğün belirlenmesinde dikkate alınmalıdır. Nitekim müdahalenin süresi arttıkça bireyin üzerindeki külfet de ağırlaşmaktadır. Bunun yanında bir tedbir kısa süreli olmakla birlikte kapsamı veya ağırlığı itibarıyla temel hak ve özgürlükleri çok ciddi ölçüde etkileyebilir. Böylece tedbirin ağırlığı, süresinden bağımsız olarak bireyin aşırı bir külfet altına girmesine neden olabilir (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 208).

67. Diğer taraftan temel hak ve özgürlüklere yönelik ölçüsüz veya keyfî müdahaleler karşısında bireylere, bunlara karşı koyabilecekleri usule ilişkin güvencelerin sağlanması gerekir. Bireylerin bu güvencelerden önemli ölçüde yoksun bırakılmaları ölçülülük ilkesiyle bağdaşmayacaktır. Ayrıca bir tedbirin olağanüstü durumu oluşturan tehdit veya tehlikeyi bertaraf etmeye elverişli, bunun için gerekli ve ulaşılmak istenen amaç ile orantılı olup olmadığı hususlarında söz konusu tehdit veya tehlike ile karşı karşıya kalan ve onunla mücadele etme bakımından öncelikli sorumluluğu bulunan kamu makamlarının geniş bir takdir alanı bulunmaktadır. Bununla birlikte bireysel başvuruya konu edildiğinde alınan tedbirin bu takdir alanını aşıp aşmadığını incelemek Anayasa Mahkemesinin görevidir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 209, 210).

68. Bu kapsamda somut olay değerlendirildiğinde başvurucu hakkında darbe teşebbüsüyle veya teşebbüsün arkasındaki yapılanma olan FETÖ/PDY ile ya da herhangi bir terör örgütüyle bağlantısı olduğundan bahisle bir ceza soruşturmasının bulunmadığının altı çizilmelidir. Bu nedenle başvurucunun yurt dışına kaçarak hakkındaki soruşturma veya kovuşturma süreçlerini etkisiz bırakmasının önlenmesi amacıyla hareket edildiğinin söylenmesi mümkün görünmemektedir.

69. OHAL koşullarında haklarında millî güvenliğe yönelik birtakım oluşum veya gruplarla bağlantısı bulunduğu şüphesiyle kişilerin yurda giriş ve yurttan çıkışlarının bir süreliğine kısıtlanması meşru kabul edilebilirse de bu uygulamanın süresiz bir niteliğe dönüşmemesi ve pasaport edinme sürecinin belirsiz bırakılmaması gerekir.

70. Bu bağlamda somut olay incelendiğinde başvurucu hakkında uygulanan tedbirin -başvurucunun özel hayatı ve aile hayatı üzerinde doğuracağı etki de gözönüne alındığında- özellikle yargılama sürecinde devletten beklenen yükümlülüklerin OHAL koşullarında da yerine getirilmesi gerektiği değerlendirilmiştir. Bu kapsamda umuma mahsus pasaport verilmemesi şeklinde uygulanan tedbirin başvurucuya özgü gerekçeler ortaya konulmadan bir idari işlem ile belirsiz bir şekilde uzun süre devam ettirilmesinin zorunlu ve ölçülü olmadığı sonucuna varılmıştır.

71. Bu itibarla OHAL döneminde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen Anayasa'nın 15. maddesinin başvurucunun özel hayata ve aile hayatına saygı hakkına yönelik olarak pasaportunun iptal edilmesi ve uzun süre pasaport alma imkânından yoksun kalması şeklinde yapılan ve Anayasa'nın 13. ve 20. maddelerindeki güvencelere aykırı olan bu müdahaleyi meşru kılmadığı değerlendirilmiştir.

72. Açıklanan gerekçelerle -Anayasa'nın 15. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde de- başvurucunun Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir. (Aynı yönde değerlendirme için bkz. Onur Can Taştan, § 71-80).

5. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

73. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2)Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

74. Başvurucu, yargılamanın yenilenmesi ile toplam 1.000.000TL manevi tazminata karar verilmesini talep etmiştir.

75. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

76. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

77. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir. (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66,67).

78. Somut başvuruda ulaşılan ihlal, asıl olarak idarenin işlemlerinden kaynaklanmış, ancak mahkeme de bu ihlali giderememiştir. Dolayısıyla ihlalin hem idarinin işlemlerinden hem mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

79. Bu durumda özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

80. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için özel hayata saygı hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 20.000 TL manevi tazminat ödenmesine, fazlaya ilişkin taleplerin reddine karar verilmesi gerekir.

81. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.794,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 12. İdare Mahkemesine (E.2017/1296, K.2017/2237) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya net 20.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. 294,70 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.794,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin bilgi için İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 10. İdare Dava Dairesine (E.2018/599) ve Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/1/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

AYŞEN ÇETİNTAŞ DOĞAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/7858)

 

Karar Tarihi:18/1/2022

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Ali KOZAN

Başvurucu

:

Ayşen ÇETİNTAŞ DOĞAN

Vekili

:

Av. Türkan KURTULMAZ ÖZTÜRK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, pasaport iptali nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 16/3/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Eşi A.H.D. ve çocuğuyla birlikte Fransa'da yaşayan başvurucu, tatil için Türkiye'ye gelmiştir. Tatil dönüşü başvurucunun pasaportu havaalanında görevliler tarafından muhafaza altına alınmıştır. Başvurucuya tebliğ edilen 11/10/2016 tarihli Muhafaza Altına Alma Tutanağı'nda; başvurucunun umumi pasaportunun iptal edildiğinin tespit edilmesi üzerine pasaportun geçici olarak muhafaza altına alındığı belirtilmiştir. Ayrıca tutanakta söz konusu iptal kararının 72 saat içinde kaldırılması hâlinde müracaat edilerek pasaportun teslim alınması gerektiği, iptal kararının kaldırılmaması hâlinde ise pasaportun verildiği birime ya da iptal eden birime gönderileceği ifade edilmiştir.

9. Başvurucu, anılan idari işlemin iptali ve yürütmenin durdurulması talebiyle İstanbul Valiliği aleyhine 12/12/2016 tarihinde dava açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu; uzun yıllardır eşiyle birlikte Fransa'da yaşadığını ve bu ülkede çalıştığını, bir yaşını doldurmamış çocuğuyla tatil ve aile ziyareti amacıyla Türkiye'ye geldiğini, dönüş için havaalanına gittiğinde pasaportunun iptal edildiğini öğrendiğini ancak iptal sebebinin ve kanuni dayanaklarının kendisine bildirilmediğini belirtmiştir. Araştırmaları sonucunda eşi hakkında devam eden bir yargılamadan dolayı pasaportunun iptal edildiğini öğrendiğini, kendisi hakkında açılan soruşturmanın ya da davanın mevcut olmadığını, eşi hakkındaki yargılamadan dolayı pasaportunun iptal edilmesinin seyahat özgürlüğüne, ulusal ve uluslararası hukuk kurallarına aykırı olduğunu iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca çocuğunun ve kendisinin Türkiye'de geçerli bir sigortasının olmadığını, hastane masraflarını karşılayacak bir gelirinin de bulunmadığını vurgulayarak pasaportunun iptali nedeniyle mağdur olduğunu ifade etmiştir.

10. İdare davaya cevabında; söz konusu idari işlemin olağanüstü hâl kapsamında çıkarılan kanun hükmünde kararnameler (OHAL KHK'sı) ve ilgili mevzuat çerçevesinde tesis edildiğini, bu nedenle İdare Mahkemesinin OHAL KHK'sını denetleme yetkisinin mevcut olmadığını belirtmiştir. Ayrıca dava konusu idari işlemin mevzuata uygun olduğunu, başvurucunun telafisi güç ve ağır zararlara uğramasının söz konusu olmadığını vurgulamıştır.

11. İstanbul 6. İdare Mahkemesi 24/2/2017 tarihinde yürütmenin durdurulması isteminin reddine, 25/10/2017 tarihinde de davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, başvurucunun 23/7/2016 tarihli ve 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin (667 sayılı KHK) 5. maddesi uyarınca pasaportunun iptal edildiği vurgulanmıştır. Anılan KHK ile alınan tedbirler vasıtasıyla başta Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) olmak üzere terör örgütlerine veya Millî Güvenlik Kurulunca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen kişilerin suç soruşturması ve kovuşturması süresinde yurt dışına kaçmasını engellemek amacına ulaşılmak istendiği belirtilmiştir. Başvurucunun eşi hakkındaki yargılamanın İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde devam ettiği, anılan KHK uyarınca millî güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen yapı, oluşum veya gruplara ya da terör örgütlerine üyeliği veya iltisakı ya da bunlarla irtibatı nedeniyle haklarında idari işlem tesis edilenler ile aynı gerekçeyle haklarında suç soruşturması veya kovuşturması yürütülenlerin eşlerine ait pasaportların genel güvenlik açısından mahzur görülmesi hâlinde iptal edilebileceği vurgulanmıştır. Bu konuda idareye takdir yetkisi tanındığı dikkate alındığında soruşturmaların ve yargılamaların sağlıklı bir şekilde yapılabilmesi amacıyla tedbir niteliğinde ve kamu yararı gözetilerek tesis edildiği kanaatine varılan dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı ifade edilmiştir.

12. Başvurucunun istinaf talebi, İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Onuncu İdare Dava Dairesinin 6/2/2018 tarihli kararıyla derece mahkemesinin kararının hukuka ve usule uygun olduğu belirtilerek reddedilmiştir.

13. Nihai karar 16/2/2018 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

14. Başvurucu 16/3/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

15. İçişleri Bakanlığının 6/5/2020 tarihli yazı ve ekleri incelendiğinde başvurucu, eski eşinin yargılandığı İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesine 27/12/2017 tarihinde başvurarak pasaportunun iptaline yönelik bir karar olmadığına ilişkin belge verilmesini talep etmiştir. Mahkeme aynı tarihli cevabında başvurucu hakkında dava dosyasına rastlanmadığını belirtmiştir. Başvurucunun 13. Ağır Ceza Mahkemesinin yazısı ile İstanbul Valiliğine başvurması üzerine 28/12/2017 tarihinde başvurucunun pasaportunun geçerli hâle getirildiği görülmüştür.

IV. İLGİLİ HUKUK

16. İlgili mevzuat, uluslararası hukuk, Anayasa Mahkemesi kararları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları için bkz. Onur Can Taştan [GK], B.No: 2018/32475, 27/10/2021, §§ 24-32; Yağmur Erşan [GK], B. No: 2018/36451, 27/10/2021, §§ 22-30; Şengül Tükel, B.No: 2018/12456, 12/1/2022, §§ 16-21.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

17. Anayasa Mahkemesinin 18/1/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

18. Başvurucu; Fransa'da oturma ve çalışma izni olduğunu, uzun süredir bu ülkede yaşadığını, Fransa vatandaşı olan bebeği ile Türkiye'ye aile ziyaretine geldiğini ancak pasaportunun iptal edilmesi nedeniyle Fransa'ya dönemediğini belirtmiştir. Fransa'ya dönemediği için işini kaybettiğini, çalışma izninin kaldırıldığını, çocuğunun yaklaşık bir buçuk yıl babasını göremediğini, aile düzenlerinin bozulması sonucu eşinden boşanmak zorunda kaldığını ifade etmiştir. Hakkında temel haklarını kısıtlayan bir yargı kararı mevcut olmamasına rağmen pasaportunun, somut bir delil sunulmadan sadece "güvenlik açısından mahzurlu görülmesi" ibaresiyle iptal edildiğini vurgulamıştır. İdari işlemin dayanağı olarak gösterilen KHK şartlarının kendisini kapsamadığını, hakkında yürütülen bir soruşturma veya kovuşturma olmadığını, eşi hakkında devam eden yargılamanın ise darbe teşebbüsüyle ilgisinin olmadığını ve suç tarihinin 2006 olduğunu belirtmiştir. Ayrıca kendisi hakkında bir araştırma yapılmadan eşinin durumu nedeniyle pasaportunun iptal edilmesinin hukuka aykırı olduğunu, bu durumdan özel hayatının etkilendiğini belirten başvurucu, özel hayata ve aile hayatına saygı, adil yargılanma hakları ile seyahat hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

19. Bakanlık görüşünde; başvurucunun şikâyetlerinin seyahat özgürlüğü kapsamında kaldığı, bu nedenle Anayasa Mahkemesinin daha önceki içtihatları da gözetilerek başvuru hakkında konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Diğer yandan eşi hakkında devam eden yargılamaya bağlı olarak başvurucunun pasaportunun iptal edilmesinin yasal dayağının 667 sayılı KHK olduğu, uygulanan tedbirin 15 Temmuz'da gerçekleşen darbe teşebbüsü sonrası oluşan olağanüstü koşulların gereği olduğu belirtilmiştir. 7188 sayılı Kanun ile 5682 sayılı Kanun'a eklenen ek 7. madde hatırlatıldıktan sonra olağanüstü hâl KHK’ları ile doğrudan veya KHK'nın verdiği yetkiye dayanarak idari bir işlemle mevcut pasaportları iptal edilen kişilerin yeni umuma mahsus pasaport talep etmeleri hâlinde bu taleplerin 5682 sayılı Kanun'un 22. maddesi kapsamında yetkili makamlarca değerlendirildiği hatırlatılarak taleplerin reddi hâlinde ise bu ret işlemlerine karşı genel yetkili idare mahkemelerinde iptal davası açma hakkının olduğu vurgulanmıştır. Dolayısıyla başvurucunun mevcut başvuru kapsamında mağdur sıfatının devam edip etmediği ve iç hukuk yollarını tüketip tüketmediği hususları ile başvurucu hakkındaki tedbirin OHAL döneminde alınması nedeniyle Anayasa'nın 15. maddesinin dikkate alınması gerektiği değerlendirilmesine yer verilmiştir.

B. Değerlendirme

20. Anayasa'nın "Yerleşme ve seyahat hürriyeti" kenar başlıklı 23. maddesi şöyledir:

"Herkes, yerleşme ve seyahat hürriyetine sahiptir.

Yerleşme hürriyeti, suç işlenmesini önlemek, sosyal ve ekonomik gelişmeyi sağlamak, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek ve kamu mallarını korumak;

Seyahat hürriyeti, suç soruşturma ve kovuşturması sebebiyle ve suç işlenmesini önlemek;

Amaçlarıyla kanunla sınırlanabilir.

Vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyeti, ancak suç soruşturması veya kovuşturması sebebiyle hâkim kararına bağlı olarak sınırlanabilir.

Vatandaş sınır dışı edilemez ve yurda girme hakkından yoksun bırakılamaz."

21. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesine dayanak alınacak "Özel hayatın gizliliği" kenar başlıklı 20. maddesi şöyledir:

"Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz."

22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Anayasa Mahkemesi, seyahat özgürlüğü bağlamında yurt dışına çıkışı ve yurda girişi engelleyen tedbirlere ilişkin yapılan bireysel başvuruların, özellikle kişinin gitmek istediği ülke ile güçlü kişisel, ailevî, ekonomik ve mesleki bağlarının olduğu durumlarda özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı kapsamında değerlendirilebileceğine karar vermiştir. Ancak bu şekilde inceleme yapılabilmesi için bireysel başvuru formunda başvurucuların şikâyet edilen tedbirin özel ve aile hayatları üzerindeki olumsuz sonuçlarını somut verilere dayalı olarak uygun şekilde ortaya koymaları gerekmektedir (Onur Can Taştan, §§ 47-50; Yağmur Erşan, §§ 47-50).

23. Somut olayda başvurucunun eşinin ve çocuğunun yurt dışında yaşadığı, yurt dışına çıkamaması nedeniyle başvurucunun aile hayatının etkilendiği anlaşılmaktadır. Bu durumda başvurucunun umuma mahsus pasaportunun iptal edilmesi şeklindeki idari işleme bağlı şikâyetlerin bir bütün olarak Anayasa’nın 20. maddesi ile güvence altına alınan özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür (Benzer değerlendirme için bkz. Onur Can Taştan, § 40; Yağmur Erşan, § 40; Şengül Tükel, § 30).

1. Uygulanabilirlik Yönünden

24. Anayasa Mahkemesi Aydın Yavuz ve diğerleri ([GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 187-242) kararında ayrıntıları belirtilen ilkelere dayanarak, başvurucunun şikâyet ettiği idari işlemlerin OHAL ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğuna ve incelenmenin Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılaması gerektiğine karar vermiştir. Bu inceleme sırasında öncelikle söz konusu tedbirin başta Anayasa'nın 13. ve 20. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Onur Can Taştan, §§ 41-45; Yağmur Erşan, §§ 41-45; Şengül Tükel, §§ 31-35).

2. Kabul Edilebilirlik Yönünden

25. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

3. Esas Yönünden

a. Müdahalenin Varlığı

26. Somut olayda başvurucunun ailesi ile birlikte Fransa'da yaşadığı, anılan ülkede oturum ve çalışma iznine sahip olduğu hususları dikkate alındığında başvurucunun gitmek istediği ülke ile sıkı kişisel bağlarının olduğu ve pasaportunun iptal edilmesinden başvurucunun özel ve aile hayatının etkilendiği anlaşılmaktadır. Bu durumda başvurucunun pasaportunun iptal edilmesinin Anayasa’nın 20. maddesi ile güvence altına alınan özel hayata ve aile hayatına saygı hakkına müdahale teşkil ettiği sonucuna varılmıştır (Benzer yönde değerlendirme için bkz. Şengül Tükel, § 41).

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

27. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

28. Yukarıda belirlenen müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 20. maddesini ihlal edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, meşru amaç taşıma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama kriterlerine uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Halil Berk, B. No: 2017/8758, 21/3/2018, § 49; Süveyda Yarkın, B. No: 2017/39967, 11/12/2019, § 32; Şennur Acar, B. No: 2017/9370, 27/2/2020, § 34; R.G. [GK], B. No: 2017/31619, 23/7/2020, § 82).

i. Kanunilik

29. Başvurucu hakkında tesis edilen umuma mahsus pasaport verilmesi talebinin reddine dair idari işlemin 5682 sayılı Kanun'un 22. maddesi ile 667 sayılı KHK'nın 5. maddesi ve anılan KHK'nın değiştirilerek kabul edilmesine dair 18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun temelinde yürütüldüğü anlaşılmaktadır. Bu durumda başvuru konusu idari işlemin yukarıda anılan düzenlemelere dayandığı anlaşıldığından yargısal kararların yeterli bir hukuki temele sahip olduğu görülmektedir. Bu durum gözetildiğinde somut olayda başvurucunun özel hayata ve aile hayatına saygı hakkına yapılan müdahalenin kanuni bir dayanağının mevcut olduğu anlaşılmaktadır (Benzer yönde değerlendirme için bkz. Şengül Tükel, § 45).

ii. Meşru Amaç

30. Terör örgütleriyle mücadele kapsamında uygulanan tedbirler bağlamında başvurucunun pasaportunun iptal edildiği dikkate alındığında özel hayata ve aile hayatına saygı hakkına yapılan müdahalenin millî güvenliğin sağlanması meşru amacına dayandığı anlaşılmıştır (Şengül Tükel, § 46-48).

iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük

 (1) Genel İlkeler

31. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir. Açıktır ki bu başlık altındaki değerlendirme, sınırlamanın amacı ile bu amacı gerçekleştirmek üzere başvurulan araç arasındaki ilişki üzerinde temellenen ölçülülük ilkesinden bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama biçiminde iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki kriter bir bütünün parçaları olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 45).

32. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (Ferhat Üstündağ, § 46).

33. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında dengesizlik bulunmamasına işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti hâlinde orantılılık ilkesi yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir (Ferhat Üstündağ, § 48).

34. Buna göre özel hayata ve aile hayatına saygı hakkına yapılan bir müdahale, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez.

(2) İlkelerin Olaya Uygulanması

35. 677 sayılı KHK'nın 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, millî güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen yapı, oluşum veya gruplara ya da terör örgütlerine üyeliği veya iltisakı ya da bunlarla irtibatı nedeniyle haklarında idari işlem tesis edilenler ile aynı gerekçeyle haklarında suç soruşturması veya kovuşturması yürütülenlerin işlemi yapan kurum ve kuruluşlarca ilgili pasaport birimine derhâl bildirileceği, bu bildirim üzerine ilgili pasaport birimlerince pasaportlarının iptal edilebileceği düzenlenmiştir. Anayasa Mahkemesinin 24/7/2019 tarihli ve E.2016/205, K.2019/63 sayılı kararıyla iptal edilen ancak başvuru konusu olay tarihi itibariyle yürürlükte olan (2) numaralı fıkrada ise ilgili pasaport birimine bildirilen kişilerin eşlerinin pasaportlarının da genel güvenlik açısından mahzurlu görülmesi hâlinde iptal edilebileceği öngörülmektedir.

36. Anılan mevzuata dayanılarak terör örgütü ile irtibat ve iltisakının bulunduğu düşünülen kişilerin genel bir tedbir olarak pasaportlarının iptal edildiği ancak güvenlik açısından mahzurlu görülmesi şartıyla eşler yönünden de aynı tedbirin uygulanabildiği, bu kapsamda başvurucunun da pasaportunun iptal edildiği anlaşılmaktadır. OHAL koşulları ve özellikle darbe teşebbüsü sonrasındaki süreç dikkate alındığında terör örgütlerinin millî güvenlik aleyhine yurt dışında ve yurt içinde yürüttüğü faaliyetleri engellemek, terör örgütü ile mücadele kapsamında yürütülen idari ve adli soruşturmaların etkin bir şekilde yürütülmesini sağlamak amacıyla anılan yapılarla ilgisi tespit edilen kişilerin yurt dışına çıkışlarını ve yurda girişlerini kontrol edecek geçici tedbirler uygulanmasının kamu düzeni ile güvenliğinin sağlanması amacına yönelik gerekli ve amacı gerçekleştirmeye elverişli bir tedbir olmadığı söylenemez (Aynı yönde değerlendirme için bkz. Onur Can Taştan, § 64; Yağmur Erşan, § 64; Şengül Tükel, § 54).

37. Bununla birlikte kişilerin yurda girişi ve yurttan çıkışlarını sınırlandıran tedbirlerin geçici olması, temel hak ve hürriyetleri tamamen ortadan kaldıracak şekilde uygulanmaması, ilgili kararlarda tedbirin gerekçelerinin tedbire maruz kalan kişinin somut durumuyla ilişkilendirerek ortaya konulması ve tedbirden beklenen kamusal yarar ile bireyin çıkarları arasında makul bir dengeleme yapılması gerekir. Ayrıca tedbir belirli bir süre ile sınırlandırılarak tedbire neden olan koşulların devam edip etmediği hususunda değerlendirme yapılmasına imkân tanınmalıdır. Bu bağlamda özel hayata saygı hakkına ilişkin sınırlandırmanın belirsiz bir süre uzaması hâlinde öngörülen sınırlandırmanın özel hayata etkilerinin zamanla ağırlaşacağı ve her hâlde gözetilmesi gereken kamusal yarar ile bireyin kişisel yararı arasındaki dengenin bozulacağı da unutulmamalıdır (Onur Can Taştan, § 65; Yağmur Erşan, § 65; Şengül Tükel, § 55).

38. Bu açıklamalar çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde başvurucunun eşi ve çocuğu ile birlikte Fransa'da yaşadığı ve bu ülkede çalıştığı, pasaportunun iptal edilmesi nedeniyle anılan ülkeye dönemediği için anneye bağımlılık çağındaki çocuğuyla birlikte Türkiye'de kalmak zorunda kaldığı görülmüştür. Pasaportun iptalinin çocuğun babasıyla görüşememesi ve başvurucunun da gitmek istediği ülkedeki çalışma izninin iptal edilmesi sonucunu doğurduğu, bu bağlamda başvurucunun gitmek istediği ülke ile olan kişisel bağlarının uzun süre koptuğu anlaşılmaktadır. Başvurucunun eşi hakkında terör örgütüne üye olmak suçundan yargılamanın devam ettiği, başvurucu hakkında ise terör örgütü ile ilişkili olduğundan bahisle bir ceza soruşturması ya da kovuşturmasının ve başvurucu hakkında verilmiş yurt dışına çıkış yasağı öngören bir mahkeme kararının mevcut olmadığı anlaşılmaktadır.

39. Bu durumda başvurucunun özel hayatına ve aile hayatına etki eden sınırlamanın kaynağının başvurucunun eşinin devam eden yargılamasına dayandırılan bir idari işlemden ibaret olduğu ancak başvurucunun yurt dışına çıkmasının neden güvenlik açısından mahzurlu görüldüğünün anılan idari işlem gerekçesinde gösterilmediği, yargılama aşamasında da idari işlemin gerekçelerinin başvurucunun öznel durumuyla ilişkilendirmek suretiyle ortaya konulmadığı anlaşılmaktadır. Diğer bir deyişle derece mahkemeleri bu tedbirin neden konulduğunu ve devam ettirildiğini, başvurucunun öznel durumu karşısında alınması zorunlu bir tedbir olup olmadığını tartışmamıştır.

40. Öte yandan derece mahkemesinin kararı incelendiğinde başvurucunun maruz kaldığı idari işlemin nedenlerinin başvurucunun öznel durumuyla ilişkilendirilerek somutlaştırılmadığı, başvurucunun eşinin eylemleri nedeniyle başvurucunun neden ve nasıl güvenlik açısından risk oluşturduğunun ortaya konulmadığı, bu bağlamda idari işlemin başvurucunun gitmek istediği ülke ile olan kişisel bağları üzerindeki etkileri gözetilerek beklenen kamusal yarar ile başvurucunun çıkarları arasında bir dengeleme yapılmadığı görülmüştür. Bu durumda başvurucunun öznel durumuyla ilişkili ve yeterli somut herhangi bir sebep gösterilmeden sadece eşi hakkında ceza yargılamasının devam ediyor olması nedeniyle başvurucunun pasaportu iptal edilerek onun özel ve aile yaşamı kapsamında sıkı bir bağ oluşturduğu yabancı bir ülkeye gitmesinin engellenmesi şeklinde özel hayata ve aile hayatına saygı hakkına yapılan müdahalenin demokratik toplum düzenin gereklerine uygun olduğu söylenemez.

41. Ayrıca Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen (İptal hükümlerinin kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesine karar verilmiştir.) 7188 sayılı Kanun'un 2. maddesi ve 5682 sayılı Kanun'a eklenen ek 7. maddesi ile belirli şartları sağlayanlar yönünden pasaport talebinde bulunabilecekleri düzenlenmiş ise de tüm şartlar sağlanmış olsa bile pasaport verilmesi konusunda İdarenin takdir yetkisinin korunduğu görülmüştür. Bununla birlikte anılan Kanun'da pasaporta uzun süre el konulması ve yeni bir pasaport verilmemesinden kaynaklanabilecek mağduriyetin giderimine ilişkin bir düzenleme yapılmadığı açıktır (Onur Can Taştan, § 69; Şengül Tükel, § 59).

42. Bu durumla birlikte başvurucunun pasaportunun 11/10/2016 tarihinde muhafaza altına alındığı, idari işlemin belirli bir süre ile sınırlanmadığı ve 28/12/2017 tarihinde pasaportun tekrar geçerli hâle getirildiği görülmüştür. Bu durumda hakkında yurt dışına çıkışı yasaklayan bir yargı kararı, yine yurt dışına çıkışa engel oluşturabilecek ceza soruşturması veya kovuşturması olmayan başvurucunun özel ve aile hayatına yapılan müdahalenin belirsiz bir süre devam ettirilmesine sebep olunduğu ve 7188 sayılı Kanun'un bu bağlamda mağduriyeti gidermede etkili bir yol olmadığı anlaşılmaktadır. Bu hâlde başvurucu hakkındaki tedbirin -başvurucunun gitmek istediği ülke ile olan kişisel ve ailevi bağları da gözetildiğinde- sadece bir idari işleme dayanılarak uzun süre uygulanmasının demokratik bir toplumda alınması zorunlu ve ölçülü bir tedbir olduğu söylenemez.

43. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

4. Anayasa'nın 15. maddesi Yönünden

44. Anayasa Mahkemesi pasaportun iptal edilmesi şeklinde uygulanan tedbirin başvurucuya özgü gerekçeler ortaya konulmadan bir idari işlem ile belirsiz bir şekilde uzun süre devam ettirilmesinin zorunlu ve ölçülü olmadığı vurgulayarak, Anayasa'nın 15. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde de, Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (Şengül Tükel, §§ 62-72; ayrıca benzer yönde değerlendirme için bkz. Onur Can Taştan, §§ 71-80). Somut başvuruda da anılan kararlardaki değerlendirmeden ve sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum olmadığı anlaşılmıştır.

5. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

45. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …

 (2)Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

46. Başvurucu, toplam 750.000 TL maddi ve manevi tazminata karar verilmesini talep etmiştir.

47. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

48. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

49. Somut başvuruda ulaşılan ihlal, asıl olarak idarenin işleminden kaynaklanmış, ancak mahkeme de bu ihlali giderememiştir. Dolayısıyla ihlalin hem idarinin işleminden hem mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

50. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 22.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

51. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

52. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.794,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya net 22.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. 294,70 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.794,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin bilgi için İstanbul 6. İdare Mahkemesine (E.2016/2496) ve İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Onuncu İdare Dava Dairesine (E.2018/204) GÖNDERİLMESİNE,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 18/1/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ASYA SAYDAM BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/32268)

 

Karar Tarihi:18/1/2022

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Ali KOZAN

Başvurucu

:

Asya SAYDAM

Vekili

:

Av. Benan MOLU

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, pasaportun iptal edilmesi nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 7/11/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucu 2013 yılında Boğaziçi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümünü tamamlamıştır. Atatürk Enstitüsünde doktora öğrencisi olan ve Marmara Üniversitesinde araştırma görevlisi olarak görev yapan başvurucu, aynı zamanda Barış İçin Akademisyenler Bildirisi olarak bilinen metnin imzacılarındandır. Başvurucu 7/2/2017 tarihli 686 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin (KHK) ekli listesine göre kamu görevinden ihraç edilmiş ve bu kapsamda başvurucunun umuma mahsus pasaportu 8/2/2017 tarihinde iptal edilmiştir. Ancak pasaport iptaliyle ilgili başvurucuya bir bildirim yapılmamıştır.

10. Başvurucu, ihraç edilmeden önce yurt dışındaki çeşitli üniversitelere sosyoloji alanında doktora yapmak amacıyla başvuruda bulunmuştur. Amerika'da bulunan bir üniversite, başvurucuyu doktora programına kabul ederek 13/7/2017 tarihinde uçak bileti ve davetiye göndermiştir. Kamu görevinden ihraç edilmesi nedeniyle pasaportunun durumunu öğrenmek üzere Şişli Emniyet Müdürlüğüne giden başvurucunun pasaportu iptal edildiği gerekçesiyle muhafaza altına alınmıştır.

11. Başvurucu, anılan idari işlemin iptali istemiyle İstanbul 3. İdare Mahkemesinde 27/2/2018 tarihinde dava açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu; vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyetinin ancak suç soruşturması veya kovuşturması sebebiyle hâkim kararına bağlı olarak sınırlanabileceğini, hakkında mahkeme tarafından verilmiş bir yurt dışına çıkış yasağı ya da adli soruşturma ve kovuşturma bulunmadığını belirtmiştir. Ayrıca hiçbir terör örgütüyle ilişkisinin mevcut olmadığını ve terör örgütleriyle ilgisinin, iltisakının olduğuna dair bir tespitin de mevcut olmadığını, terör örgütleriyle ilgili hiçbir vakıf, dernek veya şirketin kurucusu, yöneticisi veya çalışanı olmadığını vurgulayarak idari işlemin sebep unsurunun hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür. Hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/5734 numaralı dosyası üzerinden soruşturma yürütüldüğünü, soruşturmanın konusunun "Barış İçin Akademisyenler Bildirisi" olduğunu ve bir yıldır devam eden soruşturmanın henüz sonuçlanmadığını belirtmiştir. Hakkında ceza soruşturması olmasının tek başına yurt dışına çıkışa engel bir durum oluşturmadığını, aynı zamanda yurt dışına çıkışı öngören hâkim kararının mevcut olması gerektiğini ancak anılan soruşturmada bu yönde bir karar olmadığını, yurt dışına çıkışının sadece idari bir kararla engellendiğini vurgulamıştır. Başvurucu; üniversiteyi onur derecesiyle bitirdiğini, Boğaziçi Üniversitesinde doktora yaptığını ayrıca yurt dışında üç üniversiteden burslu olarak doktora eğitimine kabul edildiğini, akademisyen olarak yurt dışında birçok konferansa katıldığını, dolayısıyla pasaportunun iptali nedeniyle yurt dışında çalışma ve mesleki kariyerini ilerletme olanaklarının elinden alındığını belirterek eğitim, özel yaşama saygı hakkı ile yerleşme ve seyahat özgürlüğünün ihlal edildiğini iddia etmiştir.

12. İdare tarafından davaya verilen cevapta, başvurucunun pasaportunun 23/7/2016 tarihli ve 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin (KHK) (5) numaralı maddesi kapsamında 8/2/2017 tarihinde iptal edildiği belirtilmekle yetinilmiştir.

13. Mahkeme 17/5/2018 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. 667 sayılı KHK ve 686 sayılı KHK hükümleri uyarınca terör örgütlerine veya Millî Güvenlik Kurulunca Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan ve bu nedenle kamu görevinden çıkarılan kişilerin kurumlarınca bildirim yapılacağı ve pasaport birimlerince pasaportlarının iptal edileceği belirtildiğinden OHAL mevzuatı kapsamında ve ihtiyati tedbir niteliğinde tesis edilen dava konusu pasaport iptali ve pasaporta elkoymaya ilişkin işlemlerde hukuka ve mevzuata aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

14. Başvurucunun istinaf talebi, İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 10. İdare Dava Dairesinin 13/9/2018 tarihli kararıyla derece mahkemesinin kararının hukuka ve usule uygun olduğu belirtilerek reddedilmiştir.

15. Nihai karar 17/10/2018 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

16. Başvurucu 7/11/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

17. Öte yandan başvurucu hakkında terör örgütü propagandası yapmak suçundan yürütülen ceza soruşturmasında, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 7/11/2019 tarihinde kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar vermiştir. Karar gerekçesinde Anayasa Mahkemesinin ihlal kararına atıfla, başvurucunun imza attığı bildirinin ifade hürriyeti kapsamında kaldığı, atılı suçun unsurlarının oluşmadığı ifade edilmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

18. İlgili hukuk (ulusal mevzuat, Anayasa Mahkemesi kararları, uluslararası düzenlemeler ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları) için bkz. Onur Can Taştan [GK], B.No: 2018/32475, 27/10/2021, §§ 24-32; Yağmur Erşan [GK], B. No: 2018/36451, 27/10/2021, §§ 22-30.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

19. Anayasa Mahkemesinin18/1/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvuruyu İnceleme Usulü

20. Anayasa Mahkemesi Aydın Yavuz ve diğerleri ([GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 187-242) kararında ayrıntıları belirtilen ilkelere dayanarak, başvurucunun şikâyet ettiği idari işlemlerin OHAL ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğuna ve incelenmenin Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılaması gerektiğine karar vermiştir. Bu inceleme sırasında öncelikle söz konusu tedbirin başta Anayasa'nın 13. ve 20. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Onur Can Taştan, §§ 41-45; Yağmur Erşan, §§ 41-45).

B. Özel Hayata Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

21. Başvurucu; pasaportun iptal edilmesine dayanak olan 686 sayılı KHK'nın genel güvenlik açısından mahzurlu görülmek, iltisak ve irtibat gibi geniş ve belirsiz ifadeler içerdiğini, hakkında kesinleşmiş yargı kararı olmayan kişileri terörist ilan ettiğini, ayrıca pasaportun hangi idari birim tarafından iptal edileceğinin bile belirlenmediğini, dolayısıyla idari işlemin kanun tarafından öngörülme şartını taşımadığını ifade etmiştir. Genel güvenliğin sağlanması açısından yurt dışına çıkışın engellenmesi için riskin somut olarak ortaya konulması gerektiğini, toplum için tehlike arz eden şiddet eylemlerine karışmadığı, hakkında bu nedenle açılmış bir ceza soruşturması ya da yurt dışına çıkış yasağı öngören hâkim kararı olmadığı da gözetildiğinde tedbirin Anayasa tarafından korunacak meşru bir amacının da olmadığını ileri sürmüştür. Mesleği gereği yurt dışına sık sık konferanslara katıldığı ve burslu olarak doktora programına kabul edildiği gözetildiğinde mesleki faaliyetlerini sürdürebilmesi açısından pasaportun önem arz ettiğini, gerekçe bile sunulmayan ilgili kararlarda mesleğinin özelliği ve mesleki faaliyetleri gözetilmeyerek -KHK'da tedbirin ne zaman sonlanacağına dair bir düzenleme olmadığı da dikkate alındığında- belirsiz bir süre yurt dışına çıkışının engellenmesinin demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü olduğunun kabul edilemeyeceğini ifade etmiştir. Bu nedenlerle başvurucu, eğitim, özel yaşama saygı, adil yargılanma hakları ile seyahat hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

22. Bakanlık görüşünde; 24/10/2019 tarihli ve 30928 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun ile getirilen düzenleme hatırlatıldıktan sonra; Olağanüstü Hal döneminde yürürlüğe giren yasal düzenlemeler gereğince mevcut pasaportları iptal edilen kişilerden, haklarında aynı nedenlerden dolayı devam etmekte olan herhangi bir idari veya adli soruşturma veya kovuşturma bulunmayanlara, kovuşturmaya yer olmadığına, beraatine, ceza verilmesine yer olmadığına, davanın reddine veya düşmesine karar verilenlere, mahkûmiyet kararı bulunanlardan cezası tümüyle infaz edilenlere veya ertelenenlere, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilenlere başvurmaları hâlinde kolluk birimlerince yapılacak araştırma sonucuna göre pasaport verilebileceği belirtilmiştir. Bu çerçevede 20/3/2020 tarihi itibarıyla 25.173 başvuru yapıldığı, bunlardan 16.348’i kabul edilerek pasaport verildiği vurgulanmıştır. Diğer yandan, düzenleme kapsamında yapılan yeni pasaport verilmesi talebinin reddi durumunda genel yetkili idare mahkemelerinde dava açılmasına da bir engel bulunmadığı dolayısıyla mevcut başvuru kapsamında mağdur sıfatının devam edip etmediği ile iç hukuk yollarını tüketip tüketmediği hususlarının kabul edilebilirlik değerlendirmesinde dikkate alınmasının uygun olacağı ifade edilmiştir.

23. Başvurucu vekili Bakanlık görüşüne karşı beyanında; sonradan çıkan 7188 sayılı Kanun kapsamında başvurucuya pasaport verilse bile pasaportun hukuka aykırı bir şekilde 8/2/2017 tarihinde iptalinden bu yana yaşanılan mağduriyetin giderilemeyeceğini ileri sürmüştür. Ayrıca başvurucunun hakkında yürütülen ceza soruşturmasında 7/11/2019 tarihinde kovuşturulmaya yer olmadığına dair karar verilmesinden sonra anılan Kanun kapsamında tekrar pasaport başvurusunda bulunduğunu, İdare tarafından işlemlerin uzatılarak uzun süre bekletilen talebin yine reddedildiğini, bu idari işlemin iptaline ilişkin açılan idari davanın da devam ettiğini belirtmiştir. Yapılan yeni düzenlemeye rağmen başvurucunun mağduriyetinin devam ettiğini, yargılamanın ne zaman sonlanacağının da belirsiz olduğunu vurgulayarak yasanın bu mağduriyeti gidermekte etkili bir yol olarak kabul edilemeyeceğini ifade etmiştir. Başvurucu vekili 24/6/2020 tarihli ek dilekçe ile başvurucunun pasaportunun 16/6/2020 tarihinde iade edildiğini bildirmiş ve bu durumunun pasaportun iadesine kadar geçen sürede yaşanılan hak ihlallerini ortadan kaldırmayacağını vurgulamıştır.

2. Değerlendirme

24. Anayasa'nın "Yerleşme ve seyahat hürriyeti" kenar başlıklı 23. maddesi şöyledir:

"Herkes, yerleşme ve seyahat hürriyetine sahiptir.

Yerleşme hürriyeti, suç işlenmesini önlemek, sosyal ve ekonomik gelişmeyi sağlamak, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek ve kamu mallarını korumak;

Seyahat hürriyeti, suç soruşturma ve kovuşturması sebebiyle ve suç işlenmesini önlemek;

Amaçlarıyla kanunla sınırlanabilir.

Vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyeti, ancak suç soruşturması veya kovuşturması sebebiyle hâkim kararına bağlı olarak sınırlanabilir.

Vatandaş sınır dışı edilemez ve yurda girme hakkından yoksun bırakılamaz."

25. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesine dayanak alınacak "Özel hayatın gizliliği" kenar başlıklı 20. maddesi şöyledir:

"Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz."

26. Anayasa Mahkemesi, seyahat özgürlüğü bağlamında yurt dışına çıkışı engelleyen tedbirlere ilişkin yapılan bireysel başvuruların, özellikle kişinin gitmek istediği ülke ile güçlü kişisel, ailevî, ekonomik ve mesleki bağlarının olduğu durumlarda özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı kapsamında değerlendirilebileceğine karar vermiştir. Ancak bu şekilde inceleme yapılabilmesi için bireysel başvuru formunda başvurucuların şikâyet edilen tedbirin özel ve aile hayatları üzerindeki olumsuz sonuçlarını somut verilere dayalı olarak uygun şekilde ortaya koymaları gerekmektedir (Onur Can Taştan, §§ 47-50; Yağmur Erşan, §§ 47-50).

a. Uygulanabilirlik Yönünden

27. Somut olayda başvurucunun yurt dışında bir üniversiteden akademisyen olarak mesleği ile ilgili yurt dışındaki faaliyetlere katıldığı ve burslu doktora programına kabul aldığı hususları dikkate alındığında başvurucunun gitmek istediği ülke ile güçlü mesleki bağlarının olduğu ve pasaport iptalinin başvurucunun özel hayatını etkilediği anlaşılmaktadır. Bu durumda başvurucunun umuma mahsus pasaportunun iptal edilmesi şeklindeki idari işleme bağlı şikâyetlerin bir bütün olarak Anayasa’nın 20. maddesi ile güvence altına alınan özel hayata saygı hakkı kapsamında incelenebilir nitelikte olduğu görülmüştür.

b. Kabul Edilebilirlik Yönünden

28. Bu durumda gözetilerek açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

c. Esas Yönünden

 (i) Müdahalenin Varlığı

29. Akademisyen olan başvurucunun gitmek istediği ülke ile olan mesleki bağları da dikkate alındığında başvurucunun yeni bir pasaport verilmesi talebinin reddedilmesinin Anayasa’nın 20. maddesi ile güvence altına alınan özel hayata saygı hakkına müdahale teşkil ettiği sonucuna varılmıştır (benzer yönde değerlendirme için bkz. Onur Can Taştan, § 51; Yağmur Erşan,§ 51).

(ii) Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

30. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

31. Yukarıda belirlenen müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 20. maddesini ihlal edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, meşru amaç taşıma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama kriterlerine uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Halil Berk, B. No: 2017/8758, 21/3/2018, § 49; Süveyda Yarkın, B. No: 2017/39967, 11/12/2019, § 32; Şennur Acar, B. No: 2017/9370, 27/2/2020, § 34; R.G. [GK], B. No: 2017/31619, 23/7/2020, § 82).

 (1) Kanunilik

32. Başvurucu hakkında tesis edilen umuma mahsus pasaport iptali işleminin 24/7/1950 tarihli ve 5682 sayılı Pasaport Kanunu'nun 22. maddesi ile 667 sayılı KHK'nın değiştirilerek kabul edilmesine dair 6749 sayılı Kanun'un 5. maddesi temelinde yürütüldüğü görülmüştür. Bu durumda başvuru konusu idari işlemin ve yargısal kararların yeterli bir hukuki temele sahip olduğu, özel hayata saygı hakkına yapılan müdahalenin kanuni bir dayanağının mevcut olduğu anlaşılmaktadır (Onur Can Taştan, § 55; Yağmur Erşan, § 55).

 (2) Meşru Amaç

33. Bu bağlamda terör örgütleriyle mücadele kapsamında uygulanan tedbirler bağlamında başvurucunun pasaportunun iptal edildiği dikkate alındığında özel hayata saygı hakkına yapılan müdahalenin millî güvenliğin sağlanması meşru amacına dayandığı anlaşılmıştır (Onur Can Taştan, §§ 56-58; Yağmur Erşan, §§ 56-58).

 (3) Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük

 (a) Genel İlkeler

34. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir. Açıktır ki bu başlık altındaki değerlendirme, sınırlamanın amacı ile bu amacı gerçekleştirmek üzere başvurulan araç arasındaki ilişki üzerinde temellenen ölçülülük ilkesinden bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama biçiminde iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki kriter bir bütünün parçaları olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 45).

35. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (Ferhat Üstündağ, § 46).

36. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında dengesizlik bulunmamasına işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti hâlinde orantılılık ilkesi yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir (Ferhat Üstündağ, § 48).

37. Bununla birlikte kişilerin yurda girişi ve yurttan çıkışlarını sınırlandıran tedbirlerin geçici olması, temel hak ve hürriyetleri tamamen ortadan kaldıracak şekilde uygulanmaması, ilgili kararlarda tedbirin gerekçelerinin tedbire maruz kalan kişinin somut durumuyla ilişkilendirerek ortaya konulması ve tedbirden beklenen kamusal yarar ile bireyin çıkarları arasında makul bir dengeleme yapılması gerekir. Ayrıca tedbir belirli bir süre ile sınırlandırılarak tedbire neden olan koşulların devam edip etmediği hususunda değerlendirme yapılmasına imkân tanınmalıdır. Bu bağlamda özel hayata saygı hakkına ilişkin sınırlandırmanın belirsiz bir süre uzaması hâlinde öngörülen sınırlandırmanın özel hayata etkilerinin zamanla ağırlaşacağı ve her hâlde gözetilmesi gereken kamusal yarar ile bireyin kişisel yararı arasındaki dengenin bozulacağı da unutulmamalıdır (Onur Can Taştan, § 65; Yağmur Erşan, § 65).

38. Buna göre özel hayata saygı hakkına yapılan bir müdahale, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez.

 (b) İlkelerin Olaya Uygulanması

39. Öncelikle belirli istisnai durumlarda OHAL koşullarında terör örgütü ile bağlantısı olduğu belirlenen kişiler yönünden yurt dışına çıkışı ve yurda girişi sınırlandıracak çeşitli geçici tedbirler alınması mümkündür. Ancak bu tedbirlerin kamu düzeni ve güvenliğinin sağlanması amaçları doğrultusunda uygulanmalarının zorunlu olduğu kişilerin öznel durumlarıyla ilişkilendirilerek yeterli bir şekilde ortaya konulmalıdır. Ayrıca OHAL koşulları ve özellikle darbe teşebbüsü sonrasındaki süreç dikkate alındığında terör örgütlerinin millî güvenlik aleyhine yurt dışında ve yurt içinde yürüttüğü faaliyetleri engellemek, terör örgütü ile mücadele kapsamında yürütülen idari ve adli soruşturmaların etkin bir şekilde yürütülmesini sağlamak amacıyla anılan yapılarla ilgisi tespit edilen kişilerin yurt dışına çıkışlarını ve yurda girişlerini kontrol edecek geçici tedbirler uygulanmasının kamu düzeni ile güvenliğinin sağlanması amacına yönelik gerekli ve amacı gerçekleştirmeye elverişli bir tedbir olmadığı söylenemez (Onur Can Taştan, §§ 63-64; Yağmur Erşan, §§ 63-64).

40. Açıklamalar çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde 667 sayılı KHK ve 6749 sayılı Kanun'da yer alan düzenlemelere dayanılarak terör örgütü ile irtibat ve iltisakının olduğu düşünülen kişilerin genel bir tedbir olarak pasaportun iptal edildiği, başvurucunun maruz kaldığı idari işlemin bu kapsamda kaldığı anlaşılmıştır. Başvurucunun akademisyen olarak yurt dışındaki üniversitelerle mesleki bağlarının olduğu, ayrıca yurt dışında bulunan bir üniversitede burslu olarak doktora yapma olanağının mevcut olduğu ancak pasaportunun iptal edilmesi ve yeni bir pasaport verilmemesi nedeniyle anılan ülkeye gidemediği için mesleki bağlarının koptuğu görülmüştür.

41. Başvurucu hakkında terör örgütü propagandası yapmak suçundan ceza soruşturması olduğu ancak bu soruşturma kapsamında pasaportun iptaline yönelik bir karar alınmadığı gibi yurt dışı çıkış yasağı öngören bir mahkeme kararının da mevcut olmadığı, başvurucunun özel hayatına ilişkin sınırlamanın kaynağının sadece bir idari işlem olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumun Anayasa'nın 23. maddesinde yer alan vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyeti, ancak suç soruşturması veya kovuşturması sebebiyle hâkim kararına bağlı olarak sınırlanabilir şeklindeki düzenlemeye de aykırılık oluşturduğu açıktır. Ayrıca idarenin pasaportun iptalinin nedenleri ile ilgili bir bilgilendirme yapmadığı, yargılama aşamasında da anılan idari işlemlerin gerekçelerinin ve uygulanması zorunlu bir tedbir olduğunun başvurucuyla ilişkilendirmek suretiyle ortaya konulmadığı anlaşılmaktadır.

42. Derece Mahkemesinin kararı incelendiğinde başvurucunun pasaportunun iptal edilmesine ilişkin İdarenin bildirdiği gerekçe ile yetinildiği, başvurucununmaruz kaldığı idari işlemin nedenlerinin başvurucuyla ilişkilendirilerek somutlaştırılmadığı, başvurucunun hangi eylemleri ya da ilişkileri nedeniyle yurt dışına çıkışının engellendiğinin belirsizliğini koruduğu, idari işlemin başvurucunun gitmek istediği ülke ile olan kişisel bağları üzerindeki etkileri gözetilerek beklenen kamusal yarar ile başvurucunun çıkarları arasında bir dengeleme yapılmadığı görülmüştür.

43. Öte yandan Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen (İptal hükümlerinin kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesine karar verilmiştir.) 7188 sayılı Kanun'un 2. maddesiyle 5682 sayılı Kanun'a eklenen ek 7. maddesinde öngörülen yeniden değerlendirmenin, pasaport verilmesi konusunda İdarenin takdir yetkisinin korunduğu, pasaporta uzun süre el konulması ve yeni bir pasaport verilmemesinden kaynaklanabilecek mağduriyetin giderimine ilişkin bir düzenleme yapılmadığı dikkate alındığında mağduriyeti gidermede etkili bir yol olmadığı anlaşılmaktadır (Onur Can Taştan, § 69).

44. Başvurucunun 8/2/2017 tarihinde iptal edilen umuma mahsus pasaportunun 16/6/2020 tarihinde iade edildiği ancak başvurucu hakkında kovuşturmanın olmadığı hususu ile yurt dışına çıkış yasağına sebep olan koşulların devam edip etmediği hususunda Mahkeme tarafından bir araştırma ve değerlendirme yapılmadığı, bu şekilde başvurucunun özel hayata saygı hakkına ilişkin uygulanan sınırlamanın belirsiz bir süre devam ettirilmesine sebep olunduğu görülmüştür. Bu hâlde hakkında yurt dışına çıkışa engel oluşturacak yargı kararı olmayan başvurucu hakkındaki sadece bir idari işleme dayanan tedbirin -başvurucunun gitmek istediği ülke ile olan sıkı mesleki bağları da gözetildiğinde- uzun süre uygulanmasının demokratik bir toplumda alınması zorunlu ve ölçülü bir tedbir olduğu söylenemez.

45. Buna göre başvurucu hakkında uygulanan söz konusu tedbir olağan dönemde Anayasa'nın 13. ve 20. maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olduğundan bu durumun, olağanüstü dönemlerde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında meşru olup olmadığının incelenmesi gerekir.

3. Anayasa'nın 15. maddesi Yönünden

46. Anayasa Mahkemesinin Onur Can Taştan (aynı kararda bkz. §§ 71-81) kararında; pasaport verilmemesi şeklinde uygulanan tedbirin başvurucuya özgü gerekçeler ortaya konulmadan bir idari işlem ile belirsiz bir şekilde uzun süre devam ettirilmesinin zorunlu ve ölçülü olmadığı vurgulanarak, Anayasa'nın 15. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde de- Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Somut başvuru yönünden de bu yaklaşımdan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

İrfan FİDAN bu görüşe katılmamıştır.

4. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

47. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

48. Başvurucu, yargılamanın yenilenmesi ile maddi ve manevi zararlarının tazminine karar verilmesini talep etmiştir.

49. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

50. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

51. Somut başvuruda ulaşılan ihlal, asıl olarak idarenin işlemlerinden kaynaklanmış ancak Mahkeme de bu ihlali giderememiştir. Dolayısıyla ihlalin hem idarenin işlemlerinden hem de mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

52. İdari işlemler nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen zararlar konusunda tam yargı davası, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanması konusunda işlevseldir. Başvurucunun beyanına göre 16/6/2020 tarihinde pasaportunun iade edildiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla İdarenin işlemini kaldırdığı ve Anayasa Mahkemesinin de başvuru konusu idari işlemle ilgili ihlal kararı verdiği hususu birlikte değerlendirildiğinde, başvurucunun anılan idari işlemlerden kaynaklı zararları oluşmuşsa doğrudan tam yargı davası açmasında hukuki bir engel bulunmadığı ve bu konudaki hukuki belirliliğin ihlal kararı ile sağlandığı değerlendirilebilir. Bu durumda iptal davası bağlamında yeniden yargılama yapılması yönünde karar verilmesinde de hukuki yarar bulunmamaktadır.

53. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için özel hayata saygı hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 13.500 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

54. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

55. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.794,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYİRLİĞİYLE,

B. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE İrfan FİDAN'ın karşı oyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Başvurucuya net 13.500 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. 294,70 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.794,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin bilgi için İstanbul 3. İdare Mahkemesi (E.2018/384) ve İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 10. İdare Dava Dairesi (E.2018/2584) GÖNDERİLMESİNE,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 18/1/2022 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Başvurucu, başvuru formunda, Bireysel Başvuru Kapsamındaki Haklardan Hangisinin Hangi Nedenle İhlal Edildiği ve Buna İlişkin Gerekçeler ve Delillere Ait Özlü Açıklamalar başlığı altında üç ana başlıkta ve ayrıntılı olarak ihlal iddialarını ileri sürmüştür. İlk olarak, Anayasa’nın 23. maddesi ile Sözleşme’nin 8. maddesinde düzenlenen seyahat özgürlüğünün; Anayasa’nın 42. maddesi ile AİHS’e ek 1 numaralı Protokolün 2. maddesinde düzenlenen eğitim hakkının; Anayasa’nın 36., 40., ve 125. maddeleri ile AİHS’in 6. ve 13. maddelerinde güvence altına alınan gerekçeli karar hakkı ile etkili başvuru hakkının ihlali edildiğini ileri sürmüş, başvuru formunun sonuç talepleri kısmında; başvuru formunun içeriğinde belirttiği ihlal iddialarına ek olarak “Anayasa’nın 20. ve 23. maddelerinin ihlal edildiğine” karar verilmesini talep ettiğini belirtmiştir.

2. Başvurucu, İstanbul 3. İdare Mahkemesinde açtığı davada ''pasaportunun iptal edilmesine ilişkin işlemin'' ve yine bu duruma istinaden ''pasaportuna el konulmasına ilişkin işlemin'' iptalini talep etmiştir.

3. İstanbul 3. İdare Mahkemesi tarafından “davacının Marmara Üniversitesi İktisat Fakültesinde Araştırma Görevlisi olarak görev yapmakta iken 686 sayılı KHK ile kamu görevinden çıkarıldığı, 667 sayılı KHK'nın 5. maddesinin 1. fıkrası ve 686 sayılı KHK'nın 1. maddesinin 2. fıkrası hükümleri uyarınca terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan ve bu nedenle kamu görevinden çıkarılan kişilerin kurumlarınca bildirim yapılacağı ve pasaport birimlerince pasaportlarının iptal edileceği belirtildiğinden, OHAL mevzuatı kapsamında ve ihtiyati tedbir niteliğinde tesis edilen dava konusu "pasaport İptali " ve "pasaporta el koyma"ya ilişkin işlemlerde hukuka ve mevzuata aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.” şeklindeki gerekçeyle davanın reddine karar verilmiştir.

4. İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Onuncu İdari Dava Dairesi tarafından istinaf istemi reddedilmiş ve karar kesinleşmiştir.

5. Başvurucuların, şikâyetlerini hem maddi hem hukuki olarak temellendirme zorunluluğu bulunmaktadır. Maddi dayanaklar yönünden başvurucuların yükümlülüğü şikâyetlerine konu temel olay ve olguları açıklamak, bunlara ilişkin delilleri Anayasa Mahkemesine sunmak, hukuki dayanak yönünden yükümlülüğü ise bireysel başvuruya konu temel hak ve özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle ihlal edildiğini özü itibarıyla açıklamaktır. Anayasa Mahkemesinin başvurucunun yerine geçerek ihlal iddialarını gerekçelendirme, olay ve olguları ortaya koyma ve delil toplama görev ve yükümlülüğü bulunmamaktadır. Söz konusu yükümlülükler başvurucuya aittir. Başvurucuların anılan yükümlülüklere uymamaları hâlinde şikâyetlerini temellendiremedikleri için başvuruları açıkça dayanaktan yoksun bulunabilir. Anayasa Mahkemesi temellendirmeye ilişkin incelemesini her başvurunun somut koşullarında yapar (Sabah Yıldızı Radyo ve Televizyon Yayın İletişim Reklam Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi [GK], B. No: 2014/12727, 25/5/2017; Cemal Günsel [GK], B. No: 2016/12900, 21/1/2021).

6. Somut başvuruda başvurucu anılan ilkelere uygun olarak başvuru formunun içeriğinde Anayasa’nın 20. maddesinden söz etmemiş, Anayasa’nın 23., 36. ve 42. maddelerinin ihlali iddialarından bahsetmiş, Sözleşme’nin 8. maddesinden şikayetini ise Seyahat Özgürlüğünün ihlali iddiası kapsamında ileri sürmüştür. Başvurucu, Anayasa’nın 20. maddesini yalnızca başvuru formunda sonuç talepleri kısmında madde numarası olarak belirtmiştir. Dolayısıyla çoğunluk tarafından ihlal kararı verilen Anayasa’nın 20. maddesinin, başvuru formunun içeriğinde belirtilmemesi ve sonuç kısmında da yalnızca madde numarası olarak dile getirilmesi nedeniyle yukarıda belirtilen Genel Kurul kararları doğrultusunda Anayasa’nın 20. maddesi yönünden temellendirilmemiş şikâyet nedeniyle açıkça dayanaktan yoksunluk kararı verilmesi gerekir.

7. Kabule göre; hukuki nitelendirme ile Anayasa’nın 20. maddesi yönünden yapılan incelemede ise; başvurucunun, 7188 sayılı Kanun ile 5682 sayılı Kanun’da yapılan değişikliğe dayalı olarak idareye yaptığı başvuru üzerine 16/6/2020 tarihinde pasaportu iade edilmiştir.

8. Başvurucunun pasaportunun 8/2/2017 tarihinde iptal edildiği, 16/6/2020 tarihinde iade edildiği (bkz. § 23), aradaki dönem için tazminat talep edebileceği, bu konuda da idare mahkemelerinde tam yargı davası açabileceği açıktır. Bu dava yolunun etkisiz olduğuna dair bir delil veya karar bulunmamaktadır. Dolayısıyla başvurucunun pasaportuna el konulduğu tarihten teslim edildiği tarihe kadarki dönem için uğranıldığı iddia edilen zararlar için idare mahkemelerinde tam yargı davası açabileceği, başvurucunun bu yola başvurmadığı dikkate alındığında, başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilmesi gerekir.

9. Yine kabule göre; karar taslağında Anayasa’nın 23. maddesine ilişkin düzenleme ve paragraflara yer verilmiştir (bkz. §§ 24, 41). Anayasa Mahkemesi Sebahat Tuncel (B. No: 2012/1051, 20/2/2014) kararında, Anayasa’nın 23. maddesinde düzenlenen seyahat özgürlüğünün Anayasa Mahkemesinin konu bakımından inceleme yetkisi kapsamında olmadığı gerekçesiyle “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir. Dolayısıyla karardaki Anayasa’nın 23. maddesiyle bağlantı kurularak Anayasa’nın 20. maddesi yönünden ihlal kararı verilmesi daha önceki kararlarımızla çelişki oluşturduğu gibi yapılan işlemin Anayasa’nın 23. maddesine aykırılık oluşturduğu şeklindeki ibarenin (bkz. § 41) de açıkça Sebahat Tuncel kararı ile çelişki oluşturduğu ortadadır.

10. Çoğunluğun kabul ettiği Anayasa’nın 20. maddesinde belirtilen özel hayata saygı hakkı yönünden inceleme yapıldığında ise; başvurucu hakkında, Kanun’a dayalı olarak (5682 sayılı Kanun’un 22. maddesi ile 6749 sayılı Kanun’un 5. maddesi) yapılan bir müdahale söz konusudur. Bu müdahalenin meşru bir amacının olduğu da açıktır (bkz. §§ 32-33).

11. Araştırma görevlisi olan başvurucu hakkında 7/2/2017 tarihinde kamu görevinden ihraç kararı verilmiş olup bu karara yönelik başvuru süreçleri devam etmektedir. Başvurucunun ihraç edilmesinden sonra 8/2/2017 tarihinde pasaportu iptal edilmiştir. Başvurucu hakkında 2016 yılında başlatılan terör örgütü propagandası yapma suçundan başlatılan soruşturma sonunda 7/11/2019 tarihinde kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmiştir.

12. Başvurucunun, 7188 sayılı Kanun ile 5682 sayılı Kanun’da yapılan değişikliğe dayalı olarak idareye yaptığı başvuru üzerine 16/6/2020 tarihinde pasaportu iade edilmiştir (bkz. § 23). Çoğunluk tarafından, 8/2/2017 tarihi ile 16/6/2020 tarihi arasındaki dönem için ihlal kararı verilmiştir.

13. Başvurucuya, büyük kısmı OHAL dönemi içinde kalan yaklaşık 3 yıl 4 aylık süre boyunca pasaport verilmemesinin demokratik toplumda ölçülü bir müdahale olduğu değerlendirilmektedir. Zira başvurucu hakkında terör örgütü propagandası suçundan soruşturma olduğu gibi hakkında ihraç kararı da verilmiştir. İhraç kararı sonrasında pasaportu iptal edilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun pasaportunun iptal edildiği tarihte araştırma görevlisi veya akademisyen kimliğinin kalmadığı dolayısıyla mesleki bağından da söz edilemeyeceği açıktır. Bu nedenle kamu görevinden ihraç edildikten ve akademisyen kimliği sona erdikten sonra doktora yapmak için yurtdışına gitmek isteyen başvurucunun pasaportunun iptal edilmesinin Anayasa’nın 20. maddesinde düzenlenen özel hayata saygı hakkını ne şekilde ihlal ettiği kararda tartışılmamıştır. Netice olarak başvurucu hakkında terör örgütü propagandası yapma suçundan ceza soruşturması olması ve kamu görevinden ihraç edildikten sonra pasaportunun iptal edilerek belli bir süre ile pasaport verilmemesinin Anayasa’nın 20. maddesi yönünden ölçülü bir müdahale olarak değerlendirilesi gerekir.

14. Yukarıda açıklanan nedenlerle Anayasa'nın 20. maddesinin ihlal edildiği şeklindeki çoğunluğun kararına katılmıyorum.

Üye

 İrfan FİDAN

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

DİLEK DÜNDAR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/1272)

 

Karar Tarihi: 18/1/2022

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Ali KOZAN

Başvurucu

:

Dilek DÜNDAR

Vekili

:

Av. Tora PEKİN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, pasaportun iptal edilmesi nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 4/1/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucunun umuma mahsus pasaportuna yurt dışına çıkacağı 3/9/2016 tarihinde İstanbul Atatürk Havalimanı'nda el konmuştur. Elkoyma tutanağı ve ekleri incelendiğinde; başvurucu hakkında FETÖ/PDY terör örgütü şüphelisinin eşi şeklinde kayıt oluşturulduğu, ayrıca 4/8/2016 tarihli Zayi Pasaport (iptal-iptal) bilgisi bulunduğunun tespit edildiği gerekçesiyle elkoyma işleminin yapıldığının belirtildiği ve 24/7/1950 tarihli ve 5682 sayılı Pasaport Kanunu'nun 22. maddesi ile Emniyet Genel Müdürlüğünün 22/8/2016 tarihli ve 124420 saylı genelgesinin işlemin dayanağı olarak gösterildiği anlaşılmaktadır.

10. Başvurucu zayi kaydı ve pasaporta elkonulması işlemine karşı İdareye yaptığı başvuruya yasal süre içinde cevap verilmemesi üzerine 9/12/2016 tarihinde İstanbul 5. İdare Mahkemesinde (Mahkeme), İstanbul Valiliği İl Emniyet Müdürlüğüne karşı anılan idari işlemin iptali istemli dava açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu; vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyetinin ancak suç soruşturması veya kovuşturması sebebiyle hâkim kararına bağlı olarak sınırlanabileceğini, hakkında mahkeme tarafından verilmiş bir yurt dışı çıkış yasağı ya da adli soruşturma ve kovuşturma bulunmadığını belirtmiştir. Eşinin Almanya'da oğlunun ise öğrenim gördüğü İngiltere'de yaşadığını, pasaportun iptalinin zımni olarak yurt dışına çıkış yasağı anlamına geldiğinden idari işlemle ailesiyle birlikte yaşamasının engellendiğini vurgulamıştır. Başvurucu, bu durumla birlikte pasaportunu zayi ettiğine dair yazılı bir beyanının da mevcut olmadığı hususu gözetildiğinde, hukuksal dayanak ve olgusal gerçeklikten yoksun idari işlemlerle ailesinden uzak tutulmasının seyahat hürriyeti ile özel hayata ve aile hayatına saygı hakkını ihlal ettiğinin açık olduğunu ileri sürmüştür.

11. İdare tarafından davaya verilen cevapta; Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamelerin (KHK) kanun niteliği taşıyan hukuki düzenlemeler olduğundan hükümlerinin iptaline ilişkin açılmış bir davanın idari yargıda hukuken görülmesinin mümkün olmadığı vurgulanmıştır. Emniyet Genel Müdürlüğünün 22/8/2016 tarihli Genelgesi ile 23/7/2016 tarihli ve 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin (667 sayılı KHK) 5. maddesi gereği pasaportu iptal edilen kişilerle ilgili olarak pasaport hamillerinin yurt dışına çıkış amacıyla pasaportlarını ibraz etmeleri durumunda, pasaport müracaat sistemi 'açıklamalar' bölümünde "FETÖ/PDY Terör Örgütü Şüphelisi /Eşi" ibaresi görülmesi hâlinde pasaportlarına el konulacağı şeklinde düzenleme getirildiği, başvurucunun pasaportuna da anılan KHK ve Genelge kapsamında el konulduğu belirtilmiştir. 667 sayılı KHK hükmünden hareketle başvurucunun eşinin isminin FETÖ/PDY şüphelisi olarak hakkında işlem yapılanlar listesinde yer alması nedeniyle başvurucuya pasaportunun iade edilmesinin ve idari işlemin iptalinin mümkün olmadığı ifade edilmiştir.

12. Mahkeme 26/5/2017 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; başvurucunun 3/9/2016 tarihinde Berlin'e çıkış yapmak üzere geldiği İstanbul Atatürk Havalimanı'nda pasaportuna "FETÖ/PDY Terör Örgütü Şüphelisi Eşi" şerhi ile "Zayi Pasaport" (iptali-iptal) kaydı işlendiğinin tespit edilmesi üzerine pasaportun tutanak mukabilinde kolluk görevlileri tarafından muhafaza altına alındığı belirtilmiştir. Başvurucunun eşinin FETÖ/PDY terör örgütü şüphelisi olarak yurt dışında firari olarak kaçak statüsünde bulunduğu vurgulanarak 667 sayılı KHK ve 5682 sayılı Kanun kapsamında tesis edilen dava konusu işlemlerde hukuka ve mevzuata aykırılık bulunmadığı ifade edilmiştir.

13. Başvurucunun istinaf talebi, İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesinin 15/11/2017 tarihli kararıyla derece mahkemesinin kararının hukuka ve usule uygun olduğu belirtilerek reddedilmiştir.

14. Nihai karar 5/12/2017 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

15. Başvurucu 4/1/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

16. İlgili mevzuat, uluslararası hukuk, Anayasa Mahkemesi kararları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları için bkz. Onur Can Taştan [GK], B.No: 2018/32475, 27/10/2021, §§ 24-32; Yağmur Erşan [GK], B. No: 2018/36451, 27/10/2021, §§ 22-30; Şengül Tükel, B.No: 2018/12456, 12/1/2022, §§ 16-21.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

17. Anayasa Mahkemesinin 18/1/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

18. Başvurucu; pasaportunun iptal edilmesi için millî güvenlik açısından riskin somut olarak ortaya konulması ve İçişleri Bakanlığı tarafından iptal kararı verilmesi gerektiğini ancak anılan iki şartın da gerçekleştirilmeden pasaportunun iptal edildiğini belirtmiştir. Ayrıca pasaportun iptali gerekçesinin 5682 sayılı Kanun'un 22. maddesinde belirtilen koşulları da sağlamadığı gözetildiğinde idari işlemin kanuni dayanağının mevcut olmadığını ileri sürmüştür. İdare ve yargı makamları tarafından yurt dışına çıkışının millî güvenlik açısından nasıl ve neden risk oluşturduğuna dair bir tespit ortaya konulmadığı, hakkında yurt dışına çıkışına engel oluşturacak ceza soruşturması ya da bir mahkeme kararı olmadığı hususları dikkate alındığında tedbirin Anayasa tarafından korunacak meşru bir amacının olmadığını vurgulamıştır. Eşine yönelik gerçekleştirilen silahlı saldırı sonrası eşinin Almanya'ya yerleştiğini, oğlunun da eğitim amacıyla İngiltere'de yaşadığını belirterek, bir süre sınırlanması olmaksızın pasaportunun iptal edilmesi ve yurt dışına çıkışının engellenmesi nedeniyle ailesiyle bir araya gelme olanağının elinden alındığını iddia etmiştir. Ayrıca kendisiyle ilgili bir suç şüphesinin bile olmadığını ve yargı kararlarının da yeterli gerekçe içermediğini vurgulayan başvurucu; seyahat hürriyeti, aile hayatına saygı ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

19. Bakanlık görüşünde; 7188 sayılı Kanun ile getirilen düzenleme hatırlatıldıktan, anılan Kanun kapsamında şartları sağlayanlara başvuru yapmaları hâlinde pasaport verilebileceği belirtilmiştir. Bu çerçevede 20/3/2020 tarihi itibariyle 25.173 başvuru yapıldığı, bunlardan 16.348’i kabul edilerek pasaport verildiği vurgulanmıştır. Diğer yandan, düzenleme kapsamında yapılan yeni pasaport verilmesi talebinin reddi durumunda genel yetkili idare mahkemelerinde dava açılmasına da bir engel bulunmadığı, dolayısıyla mevcut başvuru kapsamında mağdur sıfatının devam edip etmediği ile iç hukuk yollarını tüketip tüketmediği hususlarının kabul edilebilirlik değerlendirmesinde dikkate alınmasının uygun olacağı ifade edilmiştir.

20. Başvurucu vekili Bakanlık görüşüne karşı beyanında; Bakanlık tarafından bireysel başvuruya konu iddialara yönelik somut hiçbir cevap verilmediğini, pasaporta hukuka aykırı bir şekilde el konulması nedeniyle oluşan mağduriyetin 7188 sayılı Kanun ile giderilmesinin mümkün olmadığını belirtmiştir.

B. Değerlendirme

21. Anayasa'nın "Yerleşme ve seyahat hürriyeti" kenar başlıklı 23. maddesi şöyledir:

"Herkes, yerleşme ve seyahat hürriyetine sahiptir.

Yerleşme hürriyeti, suç işlenmesini önlemek, sosyal ve ekonomik gelişmeyi sağlamak, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek ve kamu mallarını korumak;

Seyahat hürriyeti, suç soruşturma ve kovuşturması sebebiyle ve suç işlenmesini önlemek;

Amaçlarıyla kanunla sınırlanabilir.

Vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyeti, ancak suç soruşturması veya kovuşturması sebebiyle hâkim kararına bağlı olarak sınırlanabilir.

Vatandaş sınır dışı edilemez ve yurda girme hakkından yoksun bırakılamaz."

22. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesine dayanak alınacak "Özel hayatın gizliliği" kenar başlıklı 20. maddesi şöyledir:

"Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz."

23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Anayasa Mahkemesi, seyahat özgürlüğü bağlamında yurt dışına çıkışı ve yurda girişi engelleyen tedbirlere ilişkin yapılan bireysel başvuruların, özellikle kişinin gitmek istediği ülke ile güçlü kişisel, ailevî, ekonomik ve mesleki bağlarının olduğu durumlarda özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı kapsamında değerlendirilebileceğine karar vermiştir. Ancak bu şekilde inceleme yapılabilmesi için bireysel başvuru formunda başvurucuların şikâyet edilen tedbirin özel ve aile hayatları üzerindeki olumsuz sonuçlarını somut verilere dayalı olarak uygun şekilde ortaya koymaları gerekmektedir (Onur Can Taştan, §§ 47-50; Yağmur Erşan, §§ 47-50).

24. Somut olayda başvurucunun eşinin ve çocuğunun yurt dışında yaşadığı, yurt dışına çıkamaması nedeniyle başvurucunun aile hayatının etkilendiği anlaşılmaktadır. Bu durumda başvurucunun umuma mahsus pasaportunun iptal edilmesi şeklindeki idari işleme bağlı şikâyetlerin bir bütün olarak Anayasa’nın 20. maddesi ile güvence altına alınan özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür (Benzer değerlendirme için bkz. Onur Can Taştan, § 40; Yağmur Erşan, § 40; Şengül Tükel, § 30).

1. Uygulanabilirlik Yönünden

25. Anayasa Mahkemesi Aydın Yavuz ve diğerleri ([GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 187-242) kararında ayrıntıları belirtilen ilkelere dayanarak, başvurucunun şikâyet ettiği idari işlemlerin OHAL ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğuna ve incelenmenin Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılaması gerektiğine karar vermiştir. Bu inceleme sırasında öncelikle söz konusu tedbirin başta Anayasa'nın 13. ve 20. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Onur Can Taştan, §§ 41-45; Yağmur Erşan, §§ 41-45; Şengül Tükel, §§ 31-35).

2. Kabul Edilebilirlik Yönünden

26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

3. Esas Yönünden

a. Müdahalenin Varlığı

27. Bir kişinin dilediği zaman ve yerde ailesiyle bir araya gelebilmesinin aile birlikteliğinin korunması bağlamında bir imkân olarak görülmesi gerektiği söylenebilir. Başvuruya konu olayda ise başvurucunun eşi ve çocuğunun yurt dışında yaşadığı gözetildiğinde aile ilişkilerinin devamlılığının sağlanması bağlamında başvurucunun yurt dışına çıkışının somut olayda önem arz ettiği, başvurucunun gitmek istediği ülke ile sıkı kişisel ve ailevî bağlarının olduğu bu bağlamda pasaport iptaline ilişkin tedbirin aile hayatını ve kişisel ilişkilerini etkilediği anlaşılmaktadır. Bu durumda başvurucunun pasaportunun iptalinin Anayasa’nın 20. maddesi ile güvence altına alınan özel hayata ve aile hayatına saygı hakkına müdahale teşkil ettiği sonucuna varılmıştır (Benzer yönde değerlendirme için bkz. Şengül Tükel, § 41).

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

28. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

29. Yukarıda belirlenen müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 20. maddesini ihlal edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, meşru amaç taşıma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama kriterlerine uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Halil Berk, B. No: 2017/8758, 21/3/2018, § 49; Süveyda Yarkın, B. No: 2017/39967, 11/12/2019, § 32; Şennur Acar, B. No: 2017/9370, 27/2/2020, § 34; R.G. [GK], B. No: 2017/31619, 23/7/2020, § 82).

i. Kanunilik

30. Başvurucu hakkında tesis edilen umuma mahsus pasaport verilmesi talebinin reddine dair idari işlemin 5682 sayılı Kanun'un 22. maddesi ile 667 sayılı KHK'nın 5. maddesi ve anılan KHK'nın değiştirilerek kabul edilmesine dair 18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun (6749 sayılı Kanun) temelinde yürütüldüğü anlaşılmaktadır. Bu durumda başvuru konusu idari işlemin yukarıda anılan düzenlemelere dayandığı anlaşıldığından yargısal kararların yeterli bir hukuki temele sahip olduğu görülmektedir. Bu durum gözetildiğinde somut olayda başvurucunun özel hayata ve aile hayatına saygı hakkına yapılan müdahalenin kanuni bir dayanağının mevcut olduğu anlaşılmaktadır (Benzer yönde değerlendirme için bkz. Şengül Tükel, § 45).

ii. Meşru Amaç

31. Terör örgütleriyle mücadele kapsamında uygulanan tedbirler bağlamında başvurucunun pasaportunun iptal edildiği dikkate alındığında özel hayata ve aile hayatına saygı hakkına yapılan müdahalenin millî güvenliğin sağlanması meşru amacına dayandığı anlaşılmıştır (Şengül Tükel, § 46-48).

iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük

 (1) Genel İlkeler

32. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir. Açıktır ki bu başlık altındaki değerlendirme, sınırlamanın amacı ile bu amacı gerçekleştirmek üzere başvurulan araç arasındaki ilişki üzerinde temellenen ölçülülük ilkesinden bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama biçiminde iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki kriter bir bütünün parçaları olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 45).

33. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (Ferhat Üstündağ, § 46).

34. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında dengesizlik bulunmamasına işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti hâlinde orantılılık ilkesi yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir (Ferhat Üstündağ, § 48).

35. Buna göre özel hayata ve aile hayatına saygı hakkına yapılan bir müdahale, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez.

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

36. 667 sayılı KHK ve 6749 sayılı Kanun'da, millî güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen yapı, oluşum veya gruplara ya da terör örgütlerine üyeliği veya iltisakı ya da bunlarla irtibatı nedeniyle haklarında idari işlem tesis edilenler ile aynı gerekçeyle haklarında suç soruşturması veya kovuşturması yürütülenlerin, işlemi yapan kurum ve kuruluşlarca ilgili pasaport birimine derhâl bildirileceği; bu bildirim üzerine ilgili pasaport birimlerince pasaportlarının iptal edilebileceği düzenlenmektedir. Anayasa Mahkemesinin 24/7/2019 tarihli ve E.2016/205, K.2019/63 sayılı kararıyla iptal edilen ancak başvuru konusu olay tarihi itibariyle yürürlükte olan 6749 sayılı Kanun'un 5. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise ilgili pasaport birimine bildirilen kişilerin eşlerinin pasaportlarının da genel güvenlik açısından mahzurlu görülmesi hâlinde iptal edilebileceği öngörülmektedir.

37. Anılan mevzuata dayanılarak terör örgütü ile irtibat ve iltisakının bulunduğu düşünülen kişilerin genel bir tedbir olarak pasaportlarının iptal edildiği ancak güvenlik açısından mahzurlu görülmesi şartıyla eşler yönünden de aynı tedbirin uygulanabildiği, bu kapsamda başvurucunun da pasaportunun iptal edildiği anlaşılmaktadır. OHAL koşulları ve özellikle darbe teşebbüsü sonrasındaki süreç dikkate alındığında terör örgütlerinin millî güvenlik aleyhine yurt dışında ve yurt içinde yürüttüğü faaliyetleri engellemek, terör örgütü ile mücadele kapsamında yürütülen idari ve adli soruşturmaların etkin bir şekilde yürütülmesini sağlamak amacıyla anılan yapılarla ilgisi tespit edilen kişilerin yurt dışına çıkışlarını ve yurda girişlerini kontrol edecek geçici tedbirler uygulanmasının kamu düzeni ile güvenliğinin sağlanması amacına yönelik gerekli ve amacı gerçekleştirmeye elverişli bir tedbir olmadığı söylenemez (Aynı yönde değerlendirme için bkz. Onur Can Taştan, § 64; Yağmur Erşan, § 64; Şengül Tükel, § 54).

38. Bununla birlikte kişilerin yurda girişi ve yurttan çıkışlarını sınırlandıran tedbirlerin geçici olması, temel hak ve hürriyetleri tamamen ortadan kaldıracak şekilde uygulanmaması, ilgili kararlarda tedbirin gerekçelerinin tedbire maruz kalan kişinin somut durumuyla ilişkilendirerek ortaya konulması ve tedbirden beklenen kamusal yarar ile bireyin çıkarları arasında makul bir dengeleme yapılması gerekir. Ayrıca tedbir belirli bir süre ile sınırlandırılarak tedbire neden olan koşulların devam edip etmediği hususunda değerlendirme yapılmasına imkân tanınmalıdır. Bu bağlamda özel hayata saygı hakkına ilişkin sınırlandırmanın belirsiz bir süre uzaması hâlinde öngörülen sınırlandırmanın özel hayata etkilerinin zamanla ağırlaşacağı ve her hâlde gözetilmesi gereken kamusal yarar ile bireyin kişisel yararı arasındaki dengenin bozulacağı da unutulmamalıdır (Onur Can Taştan, § 65; Yağmur Erşan, § 65; Şengül Tükel, § 55).

39. Bu açıklamalar çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde başvurucunun eşi ve çocuğunun yurt dışında yaşadığı, pasaportunun iptal edilmesi nedeniyle yurt dışına çıkamadığı için ailesiyle bir araya gelemediği görülmüştür. Ayrıca başvurucu hakkında terör örgütü ile ilişkili olduğundan bahisle bir ceza soruşturması ya da kovuşturmasının ve başvurucu hakkında verilmiş yurt dışına çıkış yasağı öngören bir mahkeme kararının mevcut olmadığı anlaşılmaktadır.

40. Bu durumda başvurucunun aile hayatına etki eden sınırlamanın kaynağının pasaportun iptaline ilişkin bir idari işlemden ibaret olduğu ancak başvurucunun yurt dışına çıkmasının neden milli güvenlik açısından mahzurlu görüldüğünün anılan idari işlem gerekçesinde gösterilmediği, yargılama aşamasında da idari işlemin gerekçelerinin başvurucunun öznel durumuyla ilişkilendirmek suretiyle ortaya konulmadığı anlaşılmaktadır. Diğer bir deyişle derece mahkemeleri bu tedbirin neden konulduğunu ve devam ettirildiğini, başvurucunun öznel durumu karşısında alınması zorunlu bir tedbir olup olmadığını tartışmamıştır.

41. Öte yandan derece mahkemesinin kararı incelendiğinde başvurucunun maruz kaldığı idari işlemin nedenlerinin başvurucunun öznel durumuyla ilişkilendirilerek somutlaştırılmadığı, başvurucunun eşinin eylemleri nedeniyle başvurucunun neden ve nasıl milli güvenlik açısından risk oluşturduğunun ortaya konulmadığı, bu bağlamda idari işlemin başvurucunun gitmek istediği ülke ile olan kişisel ve ailevi bağları üzerindeki etkileri gözetilerek beklenen kamusal yarar ile başvurucunun çıkarları arasında bir dengeleme yapılmadığı görülmüştür. Bu durumda başvurucunun öznel durumuyla ilişkili ve yeterli somut herhangi bir sebep gösterilmeden sadece eşine isnat edilen eylemler nedeniyle pasaportu iptal edilerek, aile yaşamı kapsamında önem arz eden yabancı bir ülkeye gitmesinin engellenmesi şeklinde özel hayata ve aile hayatına saygı hakkına yapılan müdahalenin demokratik toplum düzenin gereklerine uygun olduğu söylenemez.

42. Ayrıca Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen (İptal hükümlerinin kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesine karar verilmiştir.) 7188 sayılı Kanun'un 2. maddesi ve 5682 sayılı Kanun'a eklenen ek 7. maddesi ile belirli şartları sağlayanlar yönünden pasaport talebinde bulunabilecekleri düzenlenmiş ise de tüm şartlar sağlanmış olsa bile pasaport verilmesi konusunda İdarenin takdir yetkisinin korunduğu görülmüştür. Bununla birlikte anılan Kanun'da pasaporta uzun süre el konulması ve yeni bir pasaport verilmemesinden kaynaklanabilecek mağduriyetin giderimine ilişkin bir düzenleme yapılmadığı açıktır (Onur Can Taştan, § 69; Şengül Tükel, § 59).

43. Bu durumla birlikte başvurucunun pasaportunun 3/9/2016 tarihinde muhafaza altına alındığı, idari işlemin belirli bir süre ile sınırlanmadığı, bireysel başvurunun incelendiği tarihe kadar pasaportunun iade edildiğine ilişkin bir bilginin de sunulmadığı görülmüştür. Bu durumda hakkında yurt dışına çıkışı yasaklayan bir yargı kararı, yine yurt dışına çıkışa engel oluşturabilecek ceza soruşturması veya kovuşturması olmayan başvurucunun özel ve aile hayatına yapılan müdahalenin belirsiz bir süre devam ettirilmesine sebep olunduğu ve 7188 sayılı Kanun'un bu bağlamda mağduriyeti gidermede etkili bir yol olmadığı anlaşılmaktadır. Bu hâlde başvurucu hakkındaki tedbirin, başvurucunun gitmek istediği ülke ile olan kişisel ve ailevi bağları da gözetildiğinde sadece bir idari işleme dayanılarak uzun süre uygulanmasının demokratik bir toplumda alınması zorunlu ve ölçülü bir tedbir olduğu söylenemez.

44. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

4. Anayasa'nın 15. maddesi Yönünden

45. Anayasa Mahkemesi pasaportun iptal edilmesi şeklinde uygulanan tedbirin başvurucuya özgü gerekçeler ortaya konulmadan bir idari işlem ile belirsiz bir şekilde uzun süre devam ettirilmesinin zorunlu ve ölçülü olmadığı vurgulayarak, Anayasa'nın 15. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde de, Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (Şengül Tükel, §§ 62-72; ayrıca benzer yönde değerlendirme için bkz. Onur Can Taştan, §§ 71-80). Somut başvuruda da anılan kararlardaki değerlendirmeden ve sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum olmadığı anlaşılmıştır.

5. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

46. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

47. Başvurucu, yargılamanın yenilenmesi ile manevi tazminata karar verilmesini talep etmiştir.

48. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

49. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

50. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin 1 numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) §§ 57-59, 66, 67).

51. Somut başvuruda ulaşılan ihlal, asıl olarak idarenin işleminden kaynaklanmış ancak mahkeme de bu ihlali giderememiştir. Dolayısıyla ihlalin hem idarenin işleminden hem de mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

52. Bu durumda özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 5. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

53. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 22.000 TL manevi tazminat ödenmesine, tazminata ilişkin diğer taleplerin reddine karar verilmesi gerekir.

54. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.794,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 5. İdare Mahkemesine (E.2016/2357) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya net 22.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. 294,70 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.794,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 18/1/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ZEYNEP EMEKSİZ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/32446)

 

Karar Tarihi: 15/3/2022

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

Raportör

:

Kemal ÖZEREN

Başvurucu

:

Zeynep EMEKSİZ

Vekili

:

Av. Esra BAŞBAKKAL KARA, Av. Ali ÇUVALCI

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, pasaport verilmesi talebinin reddi nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 22/10/2018 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu, Anadolu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde doçent unvanıyla görev yapmaktayken 7/2/2017 tarihli ve 29972 (mükerrer) sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 686 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kamu görevinden çıkarılmıştır. Bununla birlikte 686 saylı KHK'nın 1. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurucunun pasaportu iptal edilmiştir.

6. Başvurucu, R.L. Vakfı tarafından sağlanan bir araştırma bursu ile yurt dışında bulunan Gutenberg Mainz Üniversitesi Türkoloji Bölümünden davet almıştır. Bunun üzerine kendisine umuma mahsus pasaport verilmesi talebiyle 21/7/2017 tarihinde Eskişehir İl Emniyet Müdürlüğüne başvuruda bulunmuştur. Bu talebe cevap verilmemesi nedeniyle zımnen ret işleminin iptali istemiyle başvurucu tarafından iptal davası açılmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu 15/7/1950 tarihli ve 5682 sayılı Pasaport Kanunu'nun 22. maddesinde yer alan pasaport veya seyahat vesikası verilmeyecek kişiler arasında yer almadığını ve kendisine pasaport verilmesi talebinin reddedilmesinin maddi ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu ileri sürmüştür. Pasaport verilmesi talebinin reddedilmesiyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğini vurgulayan başvurucu, hakkında yürütülen ceza soruşturması veya kovuşturması bulunmadığını ve yurt dışına çıkışının genel güvenlik bakımından mahzurlu bir durum olmadığını belirtmiştir.

7. Eskişehir 1. İdare Mahkemesi (İdare Mahkemesi) 17/4/2018 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, başvurucunun olağanüstü hâl kapsamında alınan tedbirler bağlamında kamu görevinden çıkartıldığı ve buna bağlı olarak pasaportunun iptal edildiği ve başvurucuya daha sonra pasaport verilmesine olanak bulunmadığı belirtilerek dava konusu edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Bununla birlikte iptal edilen pasaportların iadesine ilişkin bir düzenlemenin bulunmadığı vurgulanmıştır.

8. Başvurucu bu karara karşı istinaf başvurusunda bulunmuştur. İstinaf dilekçesinde başvurucu, uyuşmazlık konusunun umuma mahsus pasaport verilmesi talebinin reddi olmasına rağmen İdare Mahkemesince iptal edilen pasaportun iadesi olarak yanlış şekilde değerlendirildiğini belirtmiştir. Pasaportu iptal edilen kişilere bir daha pasaport verilemeyeceğine ilişkin bir düzenleme bulunmadığını vurgulayan başvurucu, hakkında yürütülen bir soruşturma ya da kovuşturmanın var olup olmadığının dahi İdare Mahkemesince araştırılmadığını, pasaport verilmesi talebinin reddedilmesiyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğini ifade etmiştir.

9. Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesi (Bölge İdare Mahkemesi) 19/9/2018 tarihinde, usule ve hukuka uygun olan İdare Mahkemesi kararının kaldırılmasını gerektiren bir neden bulunmadığı gerekçesiyle istinaf başvurusunun reddine karar vermiştir.

10. Nihai karar, başvurucuya 11/10/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.

11. Öte yandan başvurucu, kamu görevinden çıkarılmasına karşı OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonuna başvurmuş ve fakat bireysel başvuru tarihi itibarıyla anılan Komisyon tarafından buna ilişkin herhangi bir karar verilmemiştir. Bununla bireysel başvuru dosyasına sunulan 10/3/2020 tarihli ek beyan dilekçesinde başvurucu, kendisine 19/2/2020 tarihinde pasaport verildiğini beyan etmiştir. Ayrıca UYAP kayıtlarının incelenmesi neticesinde başvurucu hakkında yürütülen veya sonuçlanmış bir ceza soruşturması ya da kovuşturmasının bulunmadığı görülmüştür.

IV. İLGİLİ HUKUK

12. 686 sayılı KHK'nın "Kamu personeline ilişkin tedbirler" kenar başlıklı 1. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 (1) Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan ve ekli (1) sayılı listede yer alan kişiler kamu görevinden başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın çıkarılmıştır. Bu kişilere ayrıca herhangi bir tebligat yapılmaz. Haklarında ayrıca özel kanun hükümlerine göre işlem tesis edilir.

 (2) ... Bu kişiler hakkında bakanlıkları ve kurumlarınca ilgili pasaport birimine derhal bildirimde bulunulur. Bu bildirim üzerine pasaport birimlerince pasaportlar iptal edilir.

13. 686 sayılı KHK'da yer alan düzenlemeler 6/2/2018 tarihli ve 7086 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Kabul Edilmesine Dair Kanun ile kanunlaşmıştır. 686 sayılı KHK'nın 1. maddesinin yukarıda aktarılan ilgili kısmı da 7086 sayılı Kanun'un 1. maddesinde aynen kabul edilmiştir.

14. 5682 sayılı Kanun'un "Pasaport veya vesika verilmesi yasak olan haller" kenar başlıklı 22. maddesi şu şekildedir:

"Yurt dışına çıkmaları; mahkemelerce yasaklananlara, memleketten ayrılmalarında genel güvenlik bakımından mahzur bulunduğu İçişleri Bakanlığınca tespit edilenlere ve terör örgütlerine aidiyeti, iltisakı veya irtibatı belirlenen yurtdışındaki her türlü eğitim, öğretim ve sağlık kuruluşları ile vakıf, dernek veya şirketlerin kurucu ve yöneticisi olduğu veya bu yerlerde çalıştığı İçişleri Bakanlığınca tespit edilenlere pasaport veya seyahat vesikası verilmez."

15. Ayrıca ilgili hukuk için bkz. Yağmur Erşan [GK], B. No: 2018/36451, 27/10/2021 §§ 24-32; Onur Can Taştan [GK], B. No: 2018/32475, 27/10/2021, §§ 22-30.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

16. Anayasa Mahkemesinin 15/3/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvuruyu İnceleme Usulü

17. Anayasa Mahkemesi Aydın Yavuz ve diğerleri ([GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 187-242) kararında ayrıntıları belirtilen ilkelere dayanarak, başvurucunun şikâyet ettiği idari işlemlerin OHAL ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğuna ve incelenmenin Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılaması gerektiğine karar vermiştir. Bu inceleme sırasında öncelikle söz konusu tedbirin başta Anayasa'nın 13. ve 20. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Onur Can Taştan, §§ 41-45; Yağmur Erşan, §§ 41-45).

B. Özel Hayata Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

18. Başvurucu, bildiride imzasının bulunması nedeniyle kamu görevinden çıkarıldığını ve pasaportunun iptal edildiğini, R.L. Vakfı tarafından sağlanan araştırma bursu ile yurt dışında bulunan Gutenberg Mainz Üniversitesi Türkoloji Bölümünden davet almasına rağmen pasaport verilmesi talebinin reddedilmesi nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Öte yandan söz konusu bildirinin akademisyenler tarafından imzalanan ve devleti uluslararası hukuka uygun davranmaya çağıran, şiddete tahrik etmeyen bir metin olduğunu vurgulayan başvurucu, bu bildiride imzasının bulunmasından hareketle kendisine pasaport verilmemesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

19. Bakanlık görüşünde, başvurucunun mevcut başvuru kapsamında mağdur sıfatının devam edip etmediği ile iç hukuk yollarını tüketip tüketmediği hususlarının kabul edilebilirlik değerlendirmesinde dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir.

20. Başvurucu, Bakanlık görüşüne cevap dilekçesinde daha önceki beyanlarını tekrarlamakla birlikte mağdur sıfatının bulunduğunu vurgulamıştır.

2. Değerlendirme

21. Anayasa'nın "Yerleşme ve seyahat hürriyeti" kenar başlıklı 23. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes, yerleşme ve seyahat hürriyetine sahiptir.

Yerleşme hürriyeti, suç işlenmesini önlemek, sosyal ve ekonomik gelişmeyi sağlamak, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek ve kamu mallarını korumak;

Seyahat hürriyeti, suç soruşturma ve kovuşturması sebebiyle ve suç işlenmesini önlemek;

Amaçlarıyla kanunla sınırlanabilir.

Vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyeti, ancak suç soruşturması veya kovuşturması sebebiyle hâkim kararına bağlı olarak sınırlanabilir"

22. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesine dayanak alınacak "Özel hayatın gizliliği" kenar başlıklı 20. maddesi şöyledir:

"Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz."

23. Anayasa Mahkemesi, seyahat özgürlüğü bağlamında yurt dışına çıkışı engelleyen tedbirlere ilişkin yapılan bireysel başvuruların, özellikle kişinin gitmek istediği ülke ile güçlü kişisel, ailevi, ekonomik ve mesleki bağlarının olduğu durumlarda özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı kapsamında değerlendirilebileceğine karar vermiştir. Ancak bu şekilde inceleme yapılabilmesi için bireysel başvuru formunda başvurucuların şikâyet edilen tedbirin özel ve aile hayatları üzerindeki olumsuz sonuçlarını somut verilere dayalı olarak uygun şekilde ortaya koymaları gerekmektedir (Onur Can Taştan, § 47-50; Yağmur Erşan, § 47-50).

a. Uygulanabilirlik Yönünden

24. Somut olayda başvurucunun yurt dışında bir üniversiteden mesleğiyle ilgili araştırmalar yapmak üzere kabul aldığı hususu dikkate alındığında başvurucunun gitmek istediği ülke ile güçlü mesleki bağlarının olduğu ve umuma mahsus pasaport düzenlenmesi talebinin reddedilmesinin başvurucunun özel hayatını etkilediği anlaşılmaktadır. Bu durumda başvurucunun bahse konu idari işlemlere bağlı şikâyetlerin bir bütün olarak Anayasa’nın 20. maddesi ile güvence altına alınan özel hayata saygı hakkı kapsamında incelenebilir nitelikte olduğu görülmüştür.

b. Kabul Edilebilirlik Yönünden

25. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

c. Esas Yönünden

i. Müdahalenin Varlığı

26. Akademisyen olan başvurucunun gitmek istediği ülke ile olan mesleki bağları da dikkate alındığında başvurucunun umuma mahsus pasaport verilmesi talebinin reddedilmesinin Anayasa’nın 20. maddesi ile güvence altına alınan özel hayata saygı hakkına müdahale teşkil ettiği sonucuna varılmıştır (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Onur Can Taştan, § 51; Yağmur Erşan, § 51).

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

27. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

28. Yukarıda belirlenen müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 20. maddesini ihlal edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, meşru amaç taşıma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama kriterlerine uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Halil Berk, B. No: 2017/8758, 21/3/2018, § 49; Süveyda Yarkın, B. No: 2017/39967, 11/12/2019, § 32; Şennur Acar, B. No: 2017/9370, 27/2/2020, § 34; R.G. [GK], B. No: 2017/31619, 23/7/2020, § 82).

 (1) Kanunilik

29. Başvurucu hakkında tesis edilen umuma mahsus pasaport verilmesi talebinin reddine dair idari işlemin 5682 sayılı Kanun'un 22. maddesi ile 686 sayılı KHK'nın değiştirilerek kabul edilmesine dair 7086 sayılı Kanun'un 1. maddesi temelinde yürütüldüğü görülmüştür. Bu durumda başvuru konusu idari işlemin ve yargısal kararların yeterli bir hukuki temele sahip olduğu, özel hayata saygı hakkına yapılan müdahalenin kanuni bir dayanağının mevcut olduğu anlaşılmaktadır (Onur Can Taştan, § 55; Yağmur Erşan, § 55).

 (2) Meşru Amaç

30. Bu bağlamda terör örgütleriyle mücadele kapsamında uygulanan tedbirler çerçevesinde başvurucunun talebinin reddedildiği dikkate alındığında özel hayata saygı hakkına yapılan müdahalenin millî güvenliğin sağlanması meşru amacına dayandığı anlaşılmıştır (Onur Can Taştan, §§ 56-58; Yağmur Erşan, §§ 56-58).

 (3) Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük

 (a) Genel İlkeler

31. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir. Açıktır ki bu başlık altındaki değerlendirme, sınırlamanın amacı ile bu amacı gerçekleştirmek üzere başvurulan araç arasındaki ilişki üzerinde temellenen ölçülülük ilkesinden bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama biçiminde iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki kriter bir bütünün parçaları olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 45).

32. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (Ferhat Üstündağ, § 46).

33. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında dengesizlik bulunmamasına işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti hâlinde orantılılık ilkesi yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir (Ferhat Üstündağ, § 48).

34. Bununla birlikte kişilerin yurda girişi ve yurttan çıkışlarını sınırlandıran tedbirlerin geçici olması, temel hak ve hürriyetleri tamamen ortadan kaldıracak şekilde uygulanmaması, ilgili kararlarda tedbirin gerekçelerinin tedbire maruz kalan kişinin somut durumuyla ilişkilendirerek ortaya konulması ve tedbirden beklenen kamusal yarar ile bireyin çıkarları arasında makul bir dengeleme yapılması gerekir. Ayrıca tedbir belirli bir süre ile sınırlandırılarak tedbire neden olan koşulların devam edip etmediği hususunda değerlendirme yapılmasına imkân tanınmalıdır. Bu bağlamda özel hayata saygı hakkına ilişkin sınırlandırmanın belirsiz bir süre uzaması hâlinde öngörülen sınırlandırmanın özel hayata etkilerinin zamanla ağırlaşacağı ve her hâlde gözetilmesi gereken kamusal yarar ile bireyin kişisel yararı arasındaki dengenin bozulacağı da unutulmamalıdır (Onur Can Taştan, § 65; Yağmur Erşan, § 65).

35. Buna göre özel hayata saygı hakkına yapılan bir müdahale, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez.

 (b) İlkelerin Olaya Uygulanması

36. Öncelikle belirli istisnai durumlarda OHAL koşullarında terör örgütü ile bağlantısı olduğu belirlenen kişiler yönünden yurt dışına çıkışı ve yurda girişi sınırlandıracak çeşitli geçici tedbirler alınması mümkündür. Ancak bu tedbirlerin kamu düzeni ve güvenliğinin sağlanması amaçları doğrultusunda uygulanmalarının zorunlu olduğu kişilerin öznel durumlarıyla ilişkilendirilerek yeterli bir şekilde ortaya konulmalıdır. Ayrıca OHAL koşulları ve özellikle darbe teşebbüsü sonrasındaki süreç dikkate alındığında terör örgütlerinin millî güvenlik aleyhine yurt dışında ve yurt içinde yürüttüğü faaliyetleri engellemek, terör örgütü ile mücadele kapsamında yürütülen idari ve adli soruşturmaların etkin bir şekilde yürütülmesini sağlamak amacıyla anılan yapılarla ilgisi tespit edilen kişilerin yurt dışına çıkışlarını ve yurda girişlerini kontrol edecek geçici tedbirler uygulanmasının kamu düzeni ile güvenliğinin sağlanması amacına yönelik gerekli ve amacı gerçekleştirmeye elverişli bir tedbir olmadığı söylenemez (Onur Can Taştan, §§ 63, 64;Yağmur Erşan, §§ 63, 64).

37. Açıklamalar çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde 686 sayılı KHK ve 7086 sayılı Kanun'da yer alan düzenlemelere dayanılarak terör örgütleri ile irtibat ve iltisakının olduğu düşünülen kişilerin genel bir tedbir olarak hususi damgalı pasaportlarının iptal edildiği ve bu kişilere umuma mahsus pasaport verilmediği, başvurucunun maruz kaldığı idari işlemin de bu kapsamda kaldığı anlaşılmıştır. Başvurucunun akademisyen olarak yurt dışındaki bir üniversiteyle mesleki bağlarının olduğu ancak pasaportunun iptal edilmesi ve yeni bir pasaport verilmemesi nedeniyle anılan ülkeye gidemediği için mesleki bağlarının koptuğu görülmüştür.

38. Başvurucu hakkında yürütülen herhangi bir ceza soruşturması veya kovuşturmasının olmadığı, yurt dışı çıkış yasağı öngören bir mahkeme kararının da bulunmadığı, başvurucunun özel hayatına ilişkin sınırlamanın kaynağının sadece bir idari işlem olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca idari ve yargısal safahatta anılan idari işlemin uygulanması zorunlu bir tedbir olduğunun başvurucuyla ilişkilendirmek suretiyle ortaya konulmadığı görülmektedir.

39. İdare Mahkemesi kararı incelendiğinde başvurucunun umuma mahsus pasaport düzenlenmesi talebinin reddine yönelik olarak İdarenin bildirdiği gerekçe ile yetinildiği, işlemin başvurucuyla ilişkilendirilerek somutlaştırılmadığı, başvurucunun hangi eylemleri ya da ilişkileri nedeniyle yurt dışına çıkışının engellendiğinin belirsizliğini koruduğu, idari işlemin başvurucunun gitmek istediği ülke ile olan kişisel bağları üzerindeki etkileri gözetilerek beklenen kamusal yarar ile başvurucunun çıkarları arasında bir dengeleme yapılmadığı görülmüştür.

40. Öte yandan Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen (İptal hükümlerinin kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesine karar verilmiştir.) 7188 sayılı Kanun'un 2. maddesiyle 5682 sayılı Kanun'a eklenen ek 7. maddesinde öngörülen yeniden değerlendirmeyle pasaport verilmesi konusunda İdarenin takdir yetkisinin korunduğu, pasaporta uzun süre el konulması ve yeni bir pasaport verilmemesinden kaynaklanabilecek mağduriyetin giderimine ilişkin bir düzenleme yapılmadığı dikkate alındığında mağduriyeti gidermede etkili bir yol olmadığı anlaşılmaktadır (Onur Can Taştan, § 69).

41. Başvurucuya 19/2/2020 tarihinde pasaport verildiği ancak geçen süreçte başvurucuya pasaport verilmemesinin nedenlerine yönelik derece mahkemelerince bir araştırma ve değerlendirme yapılmadığı ve bu şekilde başvurucunun özel hayata saygı hakkına ilişkin uygulanan sınırlamanın belirsiz bir şekilde devam ettirilmesine sebep olunduğu görülmüştür. Bu hâlde hakkında yurt dışına çıkışa engel oluşturacak yargı kararı olmayan başvurucu hakkındaki sadece bir idari işleme dayanan tedbirin -başvurucunun gitmek istediği ülke ile olan sıkı mesleki bağları da gözetildiğinde- uzun süre uygulanmasının demokratik bir toplumda alınması zorunlu ve ölçülü bir tedbir olduğu söylenemez.

42. Buna göre başvurucu hakkında uygulanan söz konusu tedbir olağan dönemde Anayasa'nın 13. ve 20. maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olduğundan bu durumun, olağanüstü dönemlerde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında meşru olup olmadığının incelenmesi gerekir.

3. Anayasa'nın 15. maddesi Yönünden

43. Anayasa Mahkemesinin Onur Can Taştan (aynı kararda bkz. §§ 71-81) kararında; pasaport verilmemesi şeklinde uygulanan tedbirin başvurucuya özgü gerekçeler ortaya konulmadan bir idari işlem ile belirsiz bir şekilde uzun süre devam ettirilmesinin zorunlu ve ölçülü olmadığı vurgulanarak, Anayasa'nın 15. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde de Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Somut başvuru yönünden de bu yaklaşımdan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

4. Giderim Yönünden

44. Tespit edilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin usul ve esaslar 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinde yer almaktadır.

45. Başvurucuya 19/2/2020 tarihinde umuma mahsus pasaport verilmiş olması nedeniyle başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

46. Öte yandan ihlalin niteliği dikkate alınarak başvurucuya 13.500 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya net 13.500 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. 294,70 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.794,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin bilgi için Eskişehir 1. İdare Mahkemesi (E.2017/755) ve Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesi (E.2018/757) ile Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 15/3/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

RAMAZAN DEMİR VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/10727)

 

Karar Tarihi:13/4/2022

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan y.

:

Hicabi DURSUN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Kemal ÖZEREN

Başvurucu

:

Ramazan DEMİR ve diğerleri [bkz. ekli listenin (C) sütunu]

Vekili

:

bkz. ekli listenin (E) sütunu

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, pasaport iptali nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvurular muhtelif tarihlerde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Ekli listenin (B) sütununda gösterilen dosyalar konu yönünden hukuki irtibat bulunması nedeniyle 2018/10727 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmiş, diğer başvuru dosyaları kapatılmış ve inceleme 2018/10727 numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yürütülmüştür.

4. 2018/10727 numaralı bireysel başvuru dosyasına ait başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

6. Başvuruculara ait pasaportlar 23/7/2016 tarihli ve 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin (667 sayılı KHK) (5) numaralı maddesi kapsamında iptal edilmiştir.

7. İşlemin iptali istemiyle açılan davalarda başvurucular dava ve istinaf dilekçelerinde, yargı yerleri tarafından haklarında verilmiş yurt dışına çıkış yasağının bulunmadığını, 15/7/1950 tarihli ve 5682 sayılı Pasaport Kanunu'nun 22. maddesinde yer alan pasaport veya seyahat vesikası verilmeyecek kişiler arasında yer almadıklarını, pasaportlarının iptal edilmesinin maddi ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu ileri sürmüştür. Gitmek istedikleri ülkelerle kişisel ve mesleki bağlarının olduğunu ve pasaportlarının iptal edilmesi nedeniyle seyahat hürriyetlerinin ihlal edildiğini vurgulayan başvurucular, yurt dışına çıkışlarının genel güvenlik bakımından mahzurlu bir durum olmadığını belirtmiştir.

8. Derece mahkemelerince davaların reddine karar verilmiştir. Kararların gerekçelerinde; 667 sayılı KHK'da yer alan hüküm uyarınca, ilgili idareye başvurucular hakkındaki soruşturma veya kovuşturmaya konu eylemin niteliği hakkında değerlendirme yapma yetkisi tanınmadığı, bu konuda idarelerin bağlı yetkisinin olduğu vurgulanarak bu husustaki bildirim üzerine başvurucuların pasaportlarının iptal edilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

9. Başvurucular nihai kararlardan sonra süresinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

10. 667 sayılı KHK'nın "Yürütülen soruşturmalarda alınacak tedbirler" kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:

"(1) Milli güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen yapı, oluşum veya gruplara ya da terör örgütlerine üyeliği veya iltisakı ya da bunlarla irtibatı nedeniyle haklarında idari işlem tesis edilenler ile aynı gerekçeyle haklarında suç soruşturması veya kovuşturması yürütülenler, işlemi yapan kurum ve kuruluşlarca ilgili pasaport birimine derhal bildirilir. Bu bildirim üzerine ilgili pasaport birimlerince pasaportlar iptal edilir."

11. 18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun'un "Yürütülen soruşturmalarda alınacak tedbirler" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Millî güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen yapı, oluşum veya gruplara ya da terör örgütlerine üyeliği veya iltisakı ya da bunlarla irtibatı nedeniyle haklarında idari işlem tesis edilenler ile aynı gerekçeyle haklarında suç soruşturması veya kovuşturması yürütülenler, işlemi yapan kurum ve kuruluşlarca ilgili pasaport birimine derhal bildirilir. Bu bildirim üzerine ilgili pasaport birimlerince pasaportlar iptal edilebilir..."

12. 5682 sayılı Kanun'un "Pasaport veya vesika verilmesi yasak olan haller" kenar başlıklı 22. maddesi şu şekildedir:

"Yurt dışına çıkmaları; mahkemelerce yasaklananlara, memleketten ayrılmalarında genel güvenlik bakımından mahzur bulunduğu İçişleri Bakanlığınca tespit edilenlere ve terör örgütlerine aidiyeti, iltisakı veya irtibatı belirlenen yurtdışındaki her türlü eğitim, öğretim ve sağlık kuruluşları ile vakıf, dernek veya şirketlerin kurucu ve yöneticisi olduğu veya bu yerlerde çalıştığı İçişleri Bakanlığınca tespit edilenlere pasaport veya seyahat vesikası verilmez."

13. Ayrıca ilgili hukuk için bkz. Yağmur Erşan [GK], B. No: 2018/36451, 27/10/2021 §§ 19-30; Onur Can Taştan [GK], B. No: 2018/32475, 27/10/2021, §§ 19-32.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

14. Anayasa Mahkemesinin 13/4/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi Yönünden

15. Ödeme gücünden yoksun olduğunu belirten başvurucu Yasin Döşer'in (2019/31729), adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir (Mehmet Şerif Ay, B. No: 2012/1181, 17/9/2013).

B. Başvuruyu İnceleme Usulü

16. Anayasa Mahkemesi Aydın Yavuz ve diğerleri ([GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 187-242) kararında ayrıntıları belirtilen ilkelere dayanarak, başvurucuların şikâyet ettiği idari işlemlerin OHAL ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğuna ve incelemenin Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılması gerektiğine karar vermiştir. Bu inceleme sırasında öncelikle söz konusu tedbirin başta Anayasa'nın 13. ve 20. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Onur Can Taştan, §§ 41-45; Yağmur Erşan, §§ 41-45).

C. Özel Hayata Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

17. Başvurucular, yurt dışında kişisel ve mesleki bağlarının olduğunu, pasaport verilmemesi nedeniyle özel hayata saygı hakkının ve diğer bazı anayasal haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

18. Bakanlık görüşünde, başvurucunun mevcut başvuru kapsamında mağdur sıfatının devam edip etmediği hususunun kabul edilebilirlik değerlendirmesinde dikkate alınması, özel hayata saygı hakkı ile kamu menfaati arasındaki adil dengenin korunup korunmadığı konusunda somut olayın koşullarına göre değerlendirme yapılması gerektiği belirtilmiştir.

19. Bakanlık görüşüne cevap veren başvurucu, başvuru formundaki iddialarını tekrarlamıştır.

2. Değerlendirme

20. Anayasa'nın "Yerleşme ve seyahat hürriyeti" kenar başlıklı 23. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes, yerleşme ve seyahat hürriyetine sahiptir.

Yerleşme hürriyeti, suç işlenmesini önlemek, sosyal ve ekonomik gelişmeyi sağlamak, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek ve kamu mallarını korumak;

Seyahat hürriyeti, suç soruşturma ve kovuşturması sebebiyle ve suç işlenmesini önlemek;

Amaçlarıyla kanunla sınırlanabilir.

Vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyeti, ancak suç soruşturması veya kovuşturması sebebiyle hâkim kararına bağlı olarak sınırlanabilir"

21. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesine dayanak alınacak "Özel hayatın gizliliği" kenar başlıklı 20. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz."

22. Anayasa Mahkemesi, seyahat özgürlüğü bağlamında yurt dışına çıkışı engelleyen tedbirlere ilişkin yapılan bireysel başvuruların, özellikle kişinin gitmek istediği ülke ile güçlü kişisel, ailevî, ekonomik ve mesleki bağlarının olduğu durumlarda özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı kapsamında değerlendirilebileceğine karar vermiştir. Ancak bu şekilde inceleme yapılabilmesi için bireysel başvuru formunda başvurucuların şikâyet edilen tedbirin özel ve aile hayatları üzerindeki olumsuz sonuçlarını somut verilere dayalı olarak uygun şekilde ortaya koymaları gerekmektedir (Onur Can Taştan, §§ 47-50; Yağmur Erşan, §§ 47-50).

23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların yurt dışında kişisel ve mesleki bağlarının olmasıyla birlikte mevcut pasaportlarının iptal edilmesi nedeniyle başvurunun özel hayata saygı hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

a. Uygulanabilirlik Yönünden

24. Başvurucuların meslekleriyle ilgili uluslararası kongrelere davet edilmeleri, yurt dışındaki mesleki faaliyetleri ve yurt dışında bulunan üniversitelerdeki eğitim faaliyetleri dikkate alındığında başvurucuların gitmek istediği ülkeler ile güçlü kişisel ve mesleki bağlarının olduğu ve pasaportlarının iptal edilmesinin başvurucuların özel hayatını etkilediği anlaşılmaktadır. Bu durumda başvurucuların bahse konu idari işlemlere bağlı şikâyetlerinin bir bütün olarak Anayasa’nın 20. maddesi ile güvence altına alınan özel hayata saygı hakkı kapsamında incelenebilir nitelikte olduğu görülmüştür.

b. Kabul Edilebilirlik Yönünden

25. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

c. Esas Yönünden

i. Müdahalenin Varlığı

26. Başvurucuların gitmek istediği ülke ile olan kişisel ve mesleki bağları da dikkate alındığında başvurucuların mevcut pasaportlarının iptal edilmesinin Anayasa’nın 20. maddesi ile güvence altına alınan özel hayata saygı hakkına müdahale teşkil ettiği sonucuna varılmıştır (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Onur Can Taştan, § 51; Yağmur Erşan, § 51).

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

27. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

28. Yukarıda belirlenen müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 20. maddesini ihlal edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, meşru amaç taşıma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama kriterlerine uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Halil Berk, B. No: 2017/8758, 21/3/2018, § 49; Süveyda Yarkın, B. No: 2017/39967, 11/12/2019, § 32; Şennur Acar, B. No: 2017/9370, 27/2/2020, § 34; R.G. [GK], B. No: 2017/31619, 23/7/2020, § 82).

 (1) Kanunilik

29. Başvurucular hakkında tesis edilen idari işlemlerin 5682 sayılı Kanun'un 22. maddesi ile 667 sayılı KHK'nın değiştirilerek kabul edilmesine dair 6749 sayılı Kanun'un 5. maddesi temelinde yürütüldüğü anlaşılmıştır. Bu durumda başvuru konusu idari işlemlerin yukarıda anılan kanun hükümlerine dayandığı anlaşıldığından yargısal kararların yeterli bir hukuki temele sahip olduğu görülmüştür. Bu durum gözetildiğinde somut olayda başvurucuların özel hayata saygı hakkına yapılan müdahalenin kanuni bir dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır (Onur Can Taştan, § 55; Yağmur Erşan, § 55).

 (2) Meşru Amaç

30. Bu bağlamda terör örgütleriyle mücadele kapsamında uygulanan tedbirler çerçevesinde başvurucuların mevcut pasaportlarının iptal edildiği dikkate alındığında özel hayata saygı hakkına yapılan müdahalenin millî güvenliğin sağlanması meşru amacına dayandığı anlaşılmıştır (Onur Can Taştan, §§ 56-58; Yağmur Erşan, §§ 56-58).

 (3) Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük

 (a) Genel İlkeler

31. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir. Açıktır ki bu başlık altındaki değerlendirme, sınırlamanın amacı ile bu amacı gerçekleştirmek üzere başvurulan araç arasındaki ilişki üzerinde temellenen ölçülülük ilkesinden bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama biçiminde iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki kriter bir bütünün parçaları olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 45).

32. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (Ferhat Üstündağ, § 46).

33. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında dengesizlik bulunmamasına işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti hâlinde orantılılık ilkesi yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir (Ferhat Üstündağ, § 48).

34. Bununla birlikte kişilerin yurda girişi ve yurttan çıkışlarını sınırlandıran tedbirlerin geçici olması, temel hak ve hürriyetleri tamamen ortadan kaldıracak şekilde uygulanmaması, ilgili kararlarda tedbirin gerekçelerinin tedbire maruz kalan kişinin somut durumuyla ilişkilendirilerek ortaya konulması ve tedbirden beklenen kamusal yarar ile bireyin çıkarları arasında makul bir dengeleme yapılması gerekir. Ayrıca tedbir, belirli bir süre ile sınırlandırılarak tedbire neden olan koşulların devam edip etmediği hususunda değerlendirme yapılmasına imkân tanınmalıdır. Bu bağlamda özel hayata saygı hakkına ilişkin sınırlandırmanın belirsiz bir süre uzaması hâlinde öngörülen sınırlandırmanın özel hayata etkilerinin zamanla ağırlaşacağı ve her hâlde gözetilmesi gereken kamusal yarar ile bireyin kişisel yararı arasındaki dengenin bozulacağı da unutulmamalıdır (Onur Can Taştan, § 65; Yağmur Erşan, § 65).

35. Buna göre özel hayata saygı hakkına yapılan bir müdahale, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez.

 (b) İlkelerin Olaya Uygulanması

36. Öncelikle belirli istisnai durumlarda OHAL koşullarında terör örgütü ile bağlantısı olduğu belirlenen kişiler yönünden yurt dışına çıkışı ve yurda girişi sınırlandıracak çeşitli geçici tedbirler alınması mümkündür. Ancak bu tedbirlerin kamu düzeni ve güvenliğinin sağlanması amaçları doğrultusunda uygulanmalarının zorunlu olduğu kişilerin öznel durumlarıyla ilişkilendirilerek yeterli bir şekilde ortaya konulmalıdır. Ayrıca OHAL koşulları ve özellikle darbe teşebbüsü sonrasındaki süreç dikkate alındığında terör örgütlerinin millî güvenlik aleyhine yurt dışında ve yurt içinde yürüttüğü faaliyetleri engellemek, terör örgütü ile mücadele kapsamında yürütülen idari ve adli soruşturmaların etkin bir şekilde yürütülmesini sağlamak amacıyla anılan yapılarla ilgisi tespit edilen kişilerin yurt dışına çıkışlarını ve yurda girişlerini kontrol edecek geçici tedbirler uygulanmasının kamu düzeni ile güvenliğinin sağlanması amacına yönelik gerekli ve amacı gerçekleştirmeye elverişli bir tedbir olmadığı söylenemez (Onur Can Taştan, §§ 63, 64; Yağmur Erşan, §§ 63,64).

37. Açıklamalar çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde yukarıda bahsedilen ilgili düzenlemelere dayanılarak terör örgütleri ile irtibat ve iltisakının olduğu düşünülen kişilerin genel bir tedbir olarak pasaportlarının iptal edildiği, başvurucuların maruz kaldığı idari işlemlerin de bu kapsamda kaldığı anlaşılmıştır. Başvurucuların yurt dışındaki kişisel ve mesleki bağlarının pasaportlarının iptal edilmesi nedeniyle koptuğu görülmüştür.

38. Başvurucular hakkında yürütülen herhangi bir ceza soruşturması veya kovuşturması kapsamında yurt dışı çıkış yasağı öngören bir mahkeme kararının mevcut olmadığı, başvurucuların özel hayatlarına ilişkin sınırlamanın kaynağının sadece bir idari işlem olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca idari ve yargısal safahatta anılan idari işlemlerin uygulanması zorunlu bir tedbir olduğunun başvurucularla ilişkilendirilmek suretiyle ortaya konulmadığı anlaşılmaktadır.

39. Derece mahkemelerinin kararları incelendiğinde başvurucular hakkında tesis edilen bahse konu işlemlere yönelik olarak idarenin bildirdiği gerekçeler ile yetinildiği, işlemlerin başvurucuyla ilişkilendirilerek somutlaştırılmadığı, başvurucuların hangi eylemleri ya da ilişkileri nedeniyle yurt dışına çıkışlarının engellendiğinin belirsizliğini koruduğu, idari işlemlerin başvurucuların gitmek istediği ülke ile olan kişisel ve mesleki bağları üzerindeki etkileri gözetilerek beklenen kamusal yarar ile başvurucuların çıkarları arasında bir dengeleme yapılmadığı görülmüştür.

40. Öte yandan Anayasa Mahkemesi tarafından 3/6/2021 tarihli ve E.2019/114, K.2021/36 sayılı kararıyla iptal edilen (İptal hükümlerinin kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesine karar verilmiştir.) 7188 sayılı Kanun'un 2. maddesiyle 5682 sayılı Kanun'a eklenen ek 7. maddesinde öngörülen yeniden değerlendirmenin, pasaport verilmesi konusunda idarenin takdir yetkisinin korunduğu, pasaporta uzun süre el konulması ve yeni bir pasaport verilmemesinden kaynaklanabilecek mağduriyetin giderimine ilişkin bir düzenleme yapılmadığı dikkate alındığında mağduriyeti gidermede etkili bir yol olmadığı anlaşılmaktadır (Onur Can Taştan, § 69).

41. Ayrıca başvuruculara pasaport verilmemesinin nedenlerine yönelik derece mahkemelerince bir araştırma ve değerlendirme yapılmadığı ve bu şekilde başvurucuların özel hayata saygı hakkına ilişkin uygulanan sınırlamanın belirsiz bir şekilde devam ettirilmesine sebep olunduğu görülmüştür. Bu hâlde haklarında yurt dışına çıkışa engel oluşturacak yargı kararı olmayan başvurucular hakkındaki sadece bir idari işleme dayanan tedbirin -başvurucuların gitmek istediği ülkeler ile olan sıkı kişisel ve mesleki bağları da gözetildiğinde- uzun süre uygulanmasının demokratik bir toplumda alınması zorunlu ve ölçülü bir tedbir olduğu söylenemez.

42. Buna göre başvurucular hakkında uygulanan söz konusu tedbir olağan dönemde Anayasa'nın 13. ve 20. maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olduğundan bu durumun, olağanüstü dönemlerde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında meşru olup olmadığının incelenmesi gerekir.

3. Anayasa'nın 15. maddesi Yönünden

43. Anayasa Mahkemesinin Onur Can Taştan (aynı kararda bkz. §§ 71-81) kararında; pasaportun iptal edilmesi şeklinde uygulanan tedbirin başvurucuya özgü gerekçeler ortaya konulmadan bir idari işlem ile belirsiz bir şekilde uzun süre devam ettirilmesinin zorunlu ve ölçülü olmadığı vurgulanarak Anayasa'nın 15. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde de Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Somut başvurular yönünden de bu yaklaşımdan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

4. Giderim Yönünden

44. Başvurucular yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi ile maddi ve manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

45. Tespit edilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin usul ve esaslar 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinde yer almaktadır.

46. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

47. Öte yandan ihlalin niteliği dikkate alınarak başvuruculara ayrı ayrı net 13.500 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Başvurucuların uğradığını iddia ettikleri zararla ilgili bilgi ve belge sunulmadığından maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinde bulunan başvurucunun adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Kararın bir örneğinin özel hayata saygı hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere ekli listenin (D) sütununda gösterilen mahkemelere GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvuruculara ayrı ayrı net 13.500 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

F. Ekli listenin (F) sütunundaki harçlar ile (G) sütunundaki vekâlet ücretlerinin ekli listede belirtildiği şekilde başvuruculara ÖDENMESİNE,

G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 13/4/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.